-
Marifet Kapısı
Osmanlı devlet kademelerinde görev yapmış zevatın yakın akrabalarından biri olan Cemâl-i Halvetî İslami ilimlerin pek çoğunda kesb-i hüner sahibidir. Bu yönüyle yaşadığı 15. yüzyılda Halvetilik gibi en yaygın tarikatın İstanbul'da temsilciliğini üstlenebilmiş ve kendi adıyla anılan kolunun kurucusu olmuştur. Tasavvuf tarihi açısından çok önemli bir yere sahip olan Cemâl-i Halvetî'nin ilk defa yayımlanan bu eserinde, Gazzâlî'den İbnü'l-Arabî'ye irfan dünyasının pek çok büyük şahsiyetinin risaleleri şerh edilmektedir. Cemâl-i Halvetî’nin tasavvufî yaklaşımları ile kaleme aldığı bu eser, ilahi hakikatlerin yorumu ve insan ruhunun manevî mertebeleri üzerinde kapsamlı bir işari tefsir yöntemini benimsemektedir. Zühd, ihlas, tevekkül, teslimiyet ve ilahi aşk gibi tasavvufî kavramlar, geniş bir ilmî bakış açısıyla ele alınmaktadır. Eser, klasik tasavvuf literatürüne yeni bir katkı sunarken, Halvetî’nin işari tefsir ve tasavvufî yorumlarına da ışık tutmaktadır. İlk defa yayımlanan bu yedi risale, ilim ve marifet yolculuğunda olanlar için hem akademik bir kaynak hem de tasavvufî düşüncenin zengin mirasına açılan bir kapıdır.
140.00 ₺ -
Dilin Afetleri
Allah (cc) her söz söyleyenin dilinin yanındadır. Yani söylenenleri bilir. Öyleyse kişi, söyledikleri hakkında Allah’tan (cc) korksun. Dil, Allah’ın (cc) insana bahşettiği en büyük nimetlerden biri ve ilahi sanatların en zariflerindendir. Sadece bir iletişim aracı olarak tanımlanamayan dilin insan hayatındaki etkisi ve gücü çok büyüktür; nitekim küfrü de isyanı da bünyesinde barındırır. Hz. Peygamber’in (sav) bir hadisi bu gerçeği çok veciz bir şekilde dile getirir: "Allah’a (cc) ve ahiret gününe iman eden, ya hayır söylesin ya da sussun." Büyük İslam düşünürü İmam Gazzâlî’nin çağları aşan meşhur eseri İhya’nın Mühlikat kısmında yer alan Dilin Afetleri, konuşmanın sınırlarını ve susmanın erdemini akıcı ve rahat anlaşılır bir üslupla ele alıyor. Gazzâlî, dilin insan üzerindeki etkilerini ve kontrolsüz sözlerin manevî tehlikelerini vurgularken, sükûtun faziletine ve insana sağladığı huzura dikkat çekiyor. Bu çalışma, dilin gücünü itidalli bir şekilde kullanmanın gerekliliğini herkesin anlayabileceği sade ama etkili bir Türkçe ile anlatıyor.
98.00 ₺ -
Allah a Yöneliş
Kendi döneminin âlimlerinin de sûfîlerinin de kutbu olan Hâris el-Muhâsibî, ünlü mutasavvıf Cüneyd-i Bağdâdî’nin hocasıydı. Bu kitap, onun verdiği bir öğütler demetidir: Akıllı ve takvâ sahibi kimselerden başkasıyla arkadaşlık etme! Yumuşaklığı dost, sabrı yoldaş edin! Hoşgörülü ve bağışlayıcı ol! Kimseye hâlinden sızlanıp yakınma! Dinini dünya malıyla değiş tokuş etmeye kalkma! Yalnız kalmak için kendine zaman ayır! Bu dünya hayatını âhiretin için bir binek yap! Âhiret hayatını asıl yurdun, yuvan olarak gör! Hasan-ı Basrî hazretleri şöyle der: Yüce Allah müminler için cennetten başka bir rahat ve huzur yeri yaratmamıştır.
84.00 ₺ -
Abherul Aşıkin
Şüphesiz ki iman edip salih ameller işleyenler için Rahman, kalplerde ebedi bir sevgi yaratacaktır. Bu sevgi, Müminlerin yüreklerindeki derin muhabbetin ta kendisidir. Ey Allahım, kalplerimizi yakınlığının nuruyla aydınlat, ruhlarımızı lütfunla ferahlat, gözlerimizi muhabbetinle parlat ve kulaklarımızı münacaatının lezzetiyle doldur. Ruzbihân-i Baklî'nin aşkı ve âşıkların hâllerini anlattığı eserine verdiği "abher" ismi, nergis çiçeğinin metaforik anlamına delalet eder. Nergis, göz şeklinde olduğu için tasavvufi metinlerde genellikle müşahede ve görme (didar) mazmunu olarak kullanılır. Müellif, bu esere "Âşıkların Abheri" ismini vererek, eserini ilahi aşk ve müşahede yolunda yürüyen saliklere ithaf etmiştir. Ruzbihân-i Baklî'nin eserlerinin her bir sayfasında ilahi aşkın coşkusunu, aşk yolunda çekilen çilelerin yüceliğini ve bu yolda yürüyen âşıkların samimi dualarını bulmak mümkündür. Bu eser de okuyucusunu manevi bir yolculuğa çıkarırken, kalbindeki ilahi aşk çerağının fitilini ateşleyecektir. Sufi Kitap olarak, eserleri daha önce dilimize aktarılamamış, 13. yüzyıl irfan sahasının kıymetli isimlerinden, döneminde kendi adıyla anılan tarikat kuracak kadar ilmi derinlik sahibi, âlim ve mutasavvıf Ruzbihân-ı Baklî'nin tasavvuf alanındaki öncü eserlerini Türkçeye kazandırmaya devam edeceğiz. Onun eserleri, ilahi aşkın derinliklerine dalmak isteyen her okuyucuya ilham kaynağı olacaktır.
87.50 ₺ -
Tasavvufun Zaferleri
Yasemin Çiçek tarafından yayına hazırlanan bu eser, Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyye azalığında bulunan İzmirli İsmail Hakkı ile Tetkîk-i Mesâhif-i Şerîfe ve Müellefât-ı Şer‘iyye Heyeti riyasetindeki Şeyh Safvet'in ahlak ve tasavvuf kitaplarındaki hadislerin sıhhati konusunda aralarında geçen ilmi tartışmaların bir neticesidir. 1920 yılında başlayıp 1925’te sona ermiş olan bu münazara; modernleşme ile birlikte mevcut din anlayışının dönüştürülmesinin zorunlu olduğu fikrinin devam ettiği şartlarda, iki mühim ve etkili âlimin tasavvuf literatürünü kendi cephelerinden değerlendirmeleri üzerinedir. Tartışmalarda İzmirli İsmail Hakkı başta felsefe ve kelam olmakla birlikte birçok ilim dalında yetkin bir Darülfünun hocası kimliği ile mutasavvıflar ve tasavvuf kitaplarıyla ilgili tenkitlerini ileri sürmüştür. Şeyh Safvet Efendi ise Ezher’de eğitim almış tarikat şeyhliği ve birçok ilmî heyette idarî görevleri olan bir âlim kimliğinin yanı sıra mebusluk yapmış siyasî bir şahsiyettir. İslam dünyasının modernleşme sürecinde ortaya çıkan meselelerinden biri olan ahlak ve tasavvuf kitaplarındaki hadislerle ilgili tenkitleri cevaplamış, iddalarını savunmuş ve itirazlarını dile getirmiştir. "Tasavvuf daima muzafferdir." düsturuyla yola çıkan bu eserde, hadis, fıkıh ve usul gibi temel İslami ilimlere dair günümüzde de tartışılan pek çok hususa Osmanlı Türkçesinin selis üslubuyla cevaplar bulacaksınız.
199.50 ₺ -
Mercan Resiflerinin Ötesi
Türkiye’de artık bir klasik haline gelen Su Üstüne Yazı Yazmak kitabının yazarı Muhyiddin Şekûr Mercan Resiflerinin Ötesi ile “Sufi Günlükleri” serisine devam ediyor. Yazar her zamanki gibi yine İlahi Rahmet’in hayatın her anına nüfuz edişini ve gündelik hayatın içine gizlenmiş irşadları fark etmeye dair dikkatli bakışıyla ayrıntı gibi görünen işaretlerin peşine düşüyor. Yirmi birinci yüzyılda yaşamanın en büyük açmazlarından olan dikkat dağınıklığıyla ilgili incelikli uyarılarda bulunuyor. Ama bunu tasavvufi metinlerde pek de sık rastlamadığımız bir biçimde bazen bir televizyon programı, bazen The Matrix gibi kült bir film, bazen de gün içinde son derece olağan biçimde karşımıza çıkan “Kaf Dağı’ndan gelen bir kuş” üzerinden resmediyor. Ve bütün bu işaretlerin kişinin kendi gerçeğine ve nefsine karşı son derece dürüst ama aynı zamanda ümitli bir yerden bakarak nasıl okunabileceği konusunda şefkatli bir el uzatıyor. Muhyiddin Şekûr’u bizlerle tanıştıran Ayşe Şasa, İbn Arabî’den ilhamla, “Mucizeler bir kere başladı mı bitmek bilmez,” diyordu. Muhyiddin Şekûr da “O’nun iyiliğinin kalbe işleyişi o kadar berrak ve keskindir ki buna nail olan kimse, ilahi rahmeti tattığını kesin ve şüphesiz olarak bilir,” diyerek dik yokuşların aynı zamanda olağanüstü fırsatlar da barındırdığını hatırlatıyor. Dünya denilen suretler âlemi ile mercan resifleri arasında benzerlik kuran Şekûr, görünenin ötesinde uçsuz bucaksız bir hakikat denizi olduğunu fısıldıyor. İrşadım ilerledikçe, kalbim Allah’ın cömertliği karşısında şükranla doldu. O'nun yardımının dünyeviden uhreviye her yönden ve her seviyede geldiğini görüyordum. En nihayetinde “anlamamıza” ve böylece özgürleşerek gerçekten yaşamaya başlamamıza yardım eden Rahmetinin ne kadar bol olduğunu görüyordum. Bu âlem, arayışta olan her birimiz için olağanüstü fırsatlar sunar.
129.50 ₺ -
-
Allah Kulunu Severse
Sufi Kitap, 15. yüzyılın büyük mutasavvıfı ve Halvetî pirlerinden Cemâl-i Halvetî’nin bugüne kadar ne Arapça ne de Türkçe olarak neşredilmiş olan üç risalesini Türk okuruyla buluşturuyor. Yazma Eserler Kütüphanesi’nden kitapçıların raflarına büyük emekler ve göz nuruyla çıkan bu kitap Cemâl-i Halvetî Kitaplığı’nın üçüncü eseridir. Üç kıymetli mütercim arkadaşımızın titizlikle Arapça’dan çevirerek kisve-i taba bürünen bu üç risale sırasıyla Allah sevgisini, insanın bâtınındaki dört mertebeyi ve İbn Arabî’nin sırlı bir beytini konu ediniyor. Habbetü’l-Mehabbe adlı risale “Allah bir kulu sevdiğinde hiçbir günah ona zarar veremez” mealindeki hadisin sırlarını tevil ediyor. Sirâcü’s-Sâlikîn adlı risale ise insanın manevi boyutunda nefs, kalp, ruh ve sır mertebelerini izah ediyor. Hepimizin ilgisini çekecek bir bahis de var bu kısımda: Halvetîlerce çok önem verilen rüyaların engin manalarına odaklanıyor. Bazı rüyalarda görülen nesnelerin, hayvanların ve olayların ne manaya geldikleri açıklanıyor. Son risale ise evliyalar rehberi İbn Arabî’nin “Rab haktır, kul da haktır.” diye başlayan ve adeta bir bilmeceyi andıran esrarlı bir beytini konu ediyor. Yükte hafif ama bahâda ağır bu yakut değerindeki üç risale bize nice manaların kapısını aralamakta.
66.50 ₺ -
Geleneğin Peşinde
Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç bu kitabında başta Müslümanlar olmak üzere düşünen ve gerçeği arayan tüm insanlara dört boyutlu bir yapıya sahip olan dinin/İslam’ın aslî ve nihaî amacını hatırlatıyor. Kaybolmaya yüz tutmuş bulunan Geleneğe sarılmanın ne kadar elzem olduğu konusunda son derece hayati bir ikazda bulunuyor ve şöyle sesleniyor: “Din çok boyutlu bir yapıdır. Dinin Hakikat boyutu onun esas ve kurucu yönüdür. Ancak toplumların geneline bakıldığında dinin bu metafizik yönünün ihmal edildiğini görüyoruz. (…) Dinimiz son yıllarda yaygın bir şekilde sosyo-politik bir olguya, bir protest slogana, siyasal ütopyalara, devlet yönetimi şeklinde telakki edilerek ideolojik bir fikre indirgenmiştir. (…) Dinin ve onun metafizik boyutu olan tasavvufun aslî ve nihai gayesi onu kendi hakikatine yani Allah’a ulaştırmaktır. Bir başka deyişle onu gerçek insan haline getirmektir. Din ve tasavvuf denilen şeyin ana gayesi Allah ile insan arasında daima mevcut bulunan irtibatı tesis etmektir. (…) Bunun da bir yolu, yöntemi vardır. Rabb ile kulu arasındaki irtibatı gösteren ve talim eden yolun adı tasavvuftur.”
129.50 ₺ -
Nefsani İsteklerin Kırılması
"Mutedil bir tabiatta en efdal olan, midenin ağırlığını hissetmeyecek ve açlığın elemini duymayacak kadar yemektir. Hatta kişi midesini unutmalı ve açlık kendisine asla tesir etmemelidir. Çünkü yemekten gaye hayatta kalmak ve ibadet için güç kazanmaktır. Midenin ağırlığı ibadetten meneder. Açlık acısı da kalbi meşgul eder ve onu ibadetten men eder. Öyleyse gaye kişinin, meleklere benzemek için kendisinde yiyeceğin tesiri kalmayacak şekilde yemesidir. Çünkü melekler yemeğin ağırlığından ve açlığın eleminden mukaddestirler. İnsanın gayesi meleklere uymaktır. İnsan için açlık ve tokluktan kurtuluş söz konusu olmadığında, bunların ikisinden en uzak durum orta yoldur. Bu da itidaldir." Hüccetü'l-İslâm İmam Gazzâlî Hazretlerinin İhyâ adlı eserinin Mühlikat başlığının üçüncü kısmı olan bu kitap oburluğun ve cinsi şehvetin afetlerinden bahsederek Müslümanlara sırat-ı müstakim ve itidali göstermekte...
66.50 ₺ -
Eyyühel Bülbül
"'Aşkın feyzi olmasa insan kaybolur; dünyada baş iken kuyruk olur.' mealinde bir beytin vârid olduğunu; insanın aşk sebebiyle gayrısından üstün olduğunu; keza bülbülün de gayrısında bulunmayan aşk eserinden dolayı diğer kuşlardan şerefli olduğunu; bu yüzden güller ve çiçekler açtığında ötüşünü kesmediğini, kendini kaybedinceye kadar gece ve gündüz onları koklamaya devam ettiğini; bugününü dünden ayırt edemeyecek kadar aşk ve nazar ehlinden olduğunu; onda, eserdeki güzelliği mütalaa etme kudretinin mevcut olduğunu ve onun güle olan aşkının özünde sevgiliye âşıklık olduğunu; gülün Hazreti Peygamber'in -sallallâhu aleyhi ve sellem- terinden yaratılmış olduğunu ve sevgilide olan şeyin gülde de mevcut olduğunu; şüphesiz Hazreti Peygamber'in -sallallâhu aleyhi ve sellem- bütün güzel sıfatları ve eserleriyle zahir ve sırlarının hepsiyle tecelli edici olduğunu bildirmiştir." İsmail Hakkı Bursevî Hazretlerinin kalbine gelen otuz dört adet vâridatın izah edildiği bu kıymetli yazma eser, ilk kez Türkçeye çevrildi. Âhir zamana işaretler içeren bu sırlı kitabın muhtevasının, hacmine nazaran çok derin ve katmanlı olduğunu belirtmemiz gerekir.
77.00 ₺ -
Mübarek Annelerimiz
Ezvâc-ı Tahirât’ı kaçımız tam olarak biliyoruz ya da şöyle soralım kaçımız o iffet âbidelerinin isimlerini tek tek söyleyebilir? Merhum Ömer Tuğrul İnançer sohbetlerinde bazen hazır bulunan kişilere hitaben Hz. Peygamberimiz'in zevceleri olan mübarek annelerimizin isimlerini sorardı. Eksiksiz sayan olursa bundan çok memnun olur ve onların en güzel şekilde bilinmesini arzu ederdi. İşte elinizdeki kitap, müminlerin mübarek annelerini birer birer anlatırken, onlara gösterilmesi gerek saygının da keyfiyetini ortaya koyuyor. Bilhassa, Müslüman kadınlar için rehber niteliğinde olan bu çalışma, Müslüman erkeklere de kılavuzluk yapmakta. Efendimiz'in çok evliliğinin hikmetlerini izah ederken, kalplere sokulmaya çalışılan tereddütleri, şüpheleri ve vehimleri de izale etmekte. Netice itibarıyla, “ezvâc-ı mutahharât” vesilesiyle bir kere daha Fahr-i Kainat Efendimiz’e ve onun nurefşân sünnetine işaret edilmekte. “Ne konuşursak konuşalım, Efendimiz'in zevceleri, ‘mübarek annelerimizden’ de konuşsak, yine gayemiz Efendimiz'dir. Dünyada Efendimiz'den başka konu yoktur. Ötekilerin hepsi boştur. Risâletpenah Efendimiz konuşulmazsa, Allahu Teâlâ konuşulamaz. Allah'ın zikrinin olmadığı bir konu da gönlü tatmin etmez. Allah, bizlere ve toplumumuza onun şefaatiyle inayet etsin. İnşallah Efendimizi unutma, hatırlamama, tanımama günahından, vebalinden, hatasından, kusurundan kurtulduğumuzda örnek ‘alacak’ değil, vaktiyle olduğumuz gibi örnek ‘olacak’ hâle geliriz. Ezvâc-ı Tâhirât validelerimizin şefaatlerini Allahu Teâlâ’dan niyaz ederiz.”
140.00 ₺ -
Tekkede Pişmek
“Tarîkata girmeyen derviş olamazdı. Dervişlik dereceleri geçilmeyince şeyhlik makamına yükselinemezdi. Mürşit ve mürebbi olmak kolay değildi. Her yerde, her işte daima doğruluğu telkin etmek, doğruya övmek, yalancıyı yermek, bütün tarikatlarda ilk dersti ve baş öğüttü. Tekkenin meydan odası sohbetlerinde verilen tarîkat dersleri ve terbiyesi, cemiyete hep bu olgunlukta insan yetiştiriyordu. Onun içindir ki, “Tekke görmeyen, tekkeden geçmeyen meclis adamı olamaz, insan yüzüne çıkamaz…” derlerdi. Bozuntuya doğru gittiği zamanlarda bile, bütün terbiye sistemi ile ve her haliyle odunu ipek yapan bir teşekkül halinde çalışan tekkeler ve tekke çevresi, son yıllarda ehliyetsiz eller elinde kalmaktan, ulvî, insanî ve ictimaî gayesini ve vazifesini, yavaş yavaş kaybetti. Kapısı herkese açık bulundurulan tekkede ise, usûl ve erkân ile uyandırılmış koca bir meydan, ruhî ve ruhânî konserler veren muhteşem bir mutrib, bunun yanında hançere ihtilâli yapan zâkirler korosu, debdebeli bir nevbe, yer postları üstünde kurulan ve coştukça coşan bir zikrullâh âlemi hâkimdi. Zikrullâh, gönüllerde ilâhî aşkın çerağını uyandırıyor, bütün kalpleri imâr ve ihyâ ediyordu.” Ömrünü tasavvuf ve tekke hayatının bütün yönleriyle kayıt ve tespitine adamış meşhur yazar Cemaleddin Server Revnakoğlu’nun makalelerinden oluşan bu derleme ham ruhların tekkelerde pişmek suretiyle nasılda insan-ı kâmile dönüştüğüne tercüman oluyor…
154.00 ₺ -
Devrana Girip Seyran Edelim
Tasavvuf; tarihin tozlu sayfalarına gömülü, raf ömrünü doldurmuş ölü bir düşünce değil, aksine yaşayan bir evren algısıdır ve meseleleri geçmişe olduğu kadar günümüze de aittir. Alper Çeker; Halvetiye’nin kollarından olan Uşşâkîlik merkezli bir bakış açısından şamanizm, çilecilik, düşler, bilgi sosyolojisi, felsefe, hermetizm, gnostisizm, edebiyat ve sanat gibi başlıkların tasavvufla ilişkisini çağdaş insanın algısına hitap eden bir dille kaleme aldı. Kitabın özgün taraflarında biri de kaynakçasını başka kitapların değil, yazarın dinleme talihine erdiği, çağdaş sufilere ait sohbetlerin; yani yazılı kaynaklarda karşımıza çıkmayan sözlü kültürün oluşturuyor olması.
77.00 ₺ -
Şükür Defteri (Bez Ciltli)
Şükür bir yerden sonra sanki yol gösterici, yükseklere çıkaran bir basamak oluyor. Hz. Mevlânâ "Şükür, nimeti değil nimeti vereni görmektir." diyor. Hakikaten şükrettikçe nimetten ziyade, nimeti veren görünür olmaya başlıyor. Hele ki Rabbimizin nimetini verirkenki zarafeti, olayların oluş şekli, kurduğu ve koruduğu sistem... Tüm bunları bir nebze olsun fark etmek hayret veriyor, hayranlık veriyor, muhabbet veriyor, aşk veriyor...
245.00 ₺ -
Bilgelikler Kitabı
"Fazilet ve bilgiçlik olsun diye ilim ve hüner istemiyorum. Kurtuluş ehlinin istediklerini de istemiyorum, çünkü mübah olan huri ve köşklerden de geçtim. Senden yalnızca saflaşmış, eğri büğrü olmayan bir gönül istiyorum. Bir gönül ki onda senden gayrısına yer yoktur. Tüm dünyevi dertlerden arınmış, bir tek senin eşsiz derdinle dertlenmiş bir gönül isterim.” Bu eser, büyük âlim ve edebiyatçı Molla Abdurrahman el-Câmî'nin yedi kitaptan oluşan büyük ‘Yedi Taht’ mesnevisinin son kitabıdır. Diğer mesneviler ‘aşkı’ konu edinirken burada her şey ‘akıl’ kavramı ekseninde dönmektedir. Elbette burada sözü edilen akıl hesapçı ve menfaatçi kuru akıl değil aşkla kemâle ermiş, kalple bütünleşmiş ve bu sayede İlahi hikmeti okumaya salahiyet kazanmış akıldır. Molla Câmî aklın bu ideal şeklini Orta Çağ anlatı geleneğimizin hayli aşina olduğu Büyük İskender’in hikâyesi üzerinden anlatmaktadır. Daha önceki İskender anlatıları (İskender-nâmeler) onun kahramanlık ve serüvenlerini anlatırken, Câmî bu türden ayrı olarak, onun yaşam serüvenini hikmet ve bilgeliğe giden bir yolculuk olarak sunmaktadır. Ona göre mühim olan İskender’in ne büyük fetihler yaptığı, hangi savaşlara katıldığı, savaşlarda ne tür askeri taktiklere başvurduğu değil kimlerin rahle-i tedrisinden geçtiği ve hayatının en önemli süreçlerini içine alan ibretlik hayat yolculuğudur.
105.00 ₺ -
Gelenek Sanat ve Medeniyet
Her medeniyet anlayışı, insanını kendi ufku ve dünyası içinde yetiştirir. Toplum, sanatıyla kendini ifade eder; hem halde var olmanın hem istikbalde devam etmenin yolu sanattan da geçer. Gelenek, Sanat ve Medeniyet, zamanı, mekânı, hayatı ve insanı kendi medeniyet dairesinde anlamlandırmaktan uzaklaşan günümüz insanını, vahiy medeniyeti ile Batı medeniyetini doğru yorumlayıp içinde yaşadığı toplumun ihtiyacı olan sanatı üretmeye davet ediyor. Eski değerlerinden vazgeçemeyen bir yandan da zihin ve gönül dünyasında Batı’ya ait kavramların hayat bulduğu bizlere, bir araya gelmesi imkânsız görünen bu değerlerin sentezinde ufuk açıyor. Çocukluk yılları, “bir ulu rüyayı görenlerin” dizi dibinde geçen Prof. Dr. Sadettin Ökten, kitap boyunca zarif üslubuyla, “Ben kimim?” sorusuna, “kendi gök kubbemiz” altında bağlı bulunduğumuz medeniyet tasavvurunun anlam katmanlarını aralayarak bir cevap bulmamıza âdeta birebir sohbetiyle rehberlik ediyor.
105.00 ₺ -
Kalbin Anlamı
"Dikkat ediniz! Kula kalbiyle iman etmek emredilmiştir. Kalp, Allah’tan sakınmanın, dinginlik duygusunun, Allah korkusuyla titremenin, Allah’a yönelmenin, yumuşamanın, itminanın, huşunun, arınmanın ve temizlenmenin yeridir." Cenab-ı Hakk'ın tecelligâhı olan bu mukaddes makamı, kalbimizi ne kadar tanıyoruz? Kalbin içinde bulunan mekânlar ve duraklar nelerdir? Bunlar hangi kavramlarla izah edilir? Sadr, lüb ve fuad kalpten farklı mıdır? İlham ve keşfe mazhar olmada kalbin rolü nasıldır? Şeytan kalbe nasıl vesvese verir ve hangi noktalardan müminlere hücum eder? Kalpler nasıl evrilip çevrilir ya da yerli yerinde sabit kadem olur? Tasavvuf tarihinde velayet teorisi denince akla gelen ilk isim ve Muhyiddin İbn Arabî'nin görüşlerini de etkilemiş sufilerden biri olan Hakîm et-Tirmizî’nin Kalbin Anlamı adıyla dilimize kazandırılan bu kitabı bizleri, Hz. Peygamberin buyurduğu "Takva kalptedir." hadisinden yola çıkarak gönül dünyasının derinliklerine götürmekte. Bu kıymetli klasik eser, tasavvuf alanında özgün çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Ekrem Demirli'nin etkileyici üslubu ve çevirisiyle okurla buluşuyor.
66.50 ₺ -
Tasavvufun Altın Çağı
XIII. yüzyıl, Anadolu İslam coğrafyasında içtimaî hayattaki karmaşaya ve siyasî sorunlara rağmen bilim ve düşünce hayatında en verimli asırlardan biridir. İbnü’l-Arabî ve Sadreddin Konevî’yle gelişip metodolojik olarak ortaya konan tasavvuf anlayışı, yeni dönem bilim ve düşünce hayatının izlerini taşır ve araştırmacılarla teozofik tasavvuf olarak adlandırılır. Bununla birlikte bu iki büyük isim, söz konusu dönemi tasavvuf ve bütün İslam mirası için "altın dönem" kabul eder. Herhangi bir tarihsel gelişmenin kemâlata ermesinin ardından çoğunlukla bekleneceği gibi, XIII. yüzyıla damgasını vuran bu isimlerin ardından da şârihler dönemi gelmiş; kendilerinden önce yazılmış eserleri, ortaya çıkan düşünceleri; ilmî ve manevî olarak münazaralar neticesinde şerh etmişlerdir. Böylece günümüze kadar ulaşan şerh küliiyatının temelleri de bu dönemin hemen akabinde atılmıştır. Dolayısıyla XIII. yüzyıl; tarihî, ilmî ve içtimâi olarak kendinden sonraki asırlar için bir kaynak asrı olarak tarihteki yerini almıştır. Ekrem Demirli, Tasavvufun Altın Çağı'nda bu dönemde neşv ü nemâ bularak gelişen tasavvuf metodunu, bu metodun yalnızca bir metot olarak kalmayıp irfana, ilhamata, manalara olan dayanaklarını; siyasî tahribatların ve savaşların vuku bulduğunu o dönemde Anadolu'nun kalbine maneviyat tohumları ekerek yaşamış ve Anadolu'yu baştan başa kuşatmış isimlerin tasavvuf literatürünü ilmek ilmek örme hikâyesini sistematik bir şekilde ele alırken okura bir Anadolu medeniyetleri panoraması sunuyor.
182.00 ₺ -
Ayırmaya Değil Birleştirmeye Geldik
"İki gözümüz var ama bir görürüz." Hz. Mevlânâ Kâinattaki her şeyin özü birdir. Birlik (vahdet), varlık tezahüründe çokluk (kesret) içinde sırlanmıştır. Çokluğu meydana getiren her unsur, tek tek hürmete layıktır. Zira her birinde "Bir"liğin kokusu vardır. Kültür hamuru büyük tevhid ustalarının, uluhiyyeti temaşa eden ve ubudiyet ile taçlandıran gönül erlerinin görüşleri ile yoğrulan toplumlarda barış, hoşgörü ve anlayış hâkim olur; aksi halde ise kavga, tahammülsüzlük ve savaş hüküm sürer. İslam dünyasının birlik fikrinden neden bu kadar uzaklaştığının sebebini irdeleyen Ayırmaya Değil Birleştirmeye Geldik, Prof. Dr. Mahmud Erol Kılıç’la muhtelif zamanlarda yapılan söyleşilerden oluşmaktadır. İki ana bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde, âriflerin bakışıyla İslam ahlakı ve tasavvufî meseleler ele alınmıştır; ikinci bölümünde ise İslam dünyasının iki büyük akımı olan Sünnîlik ve Şiîlik arasındaki ihtilafların nasıl en aza indirileceği derdine düşen yazılar bulunmaktadır. İslam kisvesi altında birbiriyle savaşan, gerçek İslam’ı temsil etmekten çok uzak akımların, âriflerin tevhid anlayışına uzak düşüşümüzle ortaya çıktığı hakikatine vurgu yapan bu satırlar, “Allah'ım! Müslümanların kalpleri arasını birleştir,” duasına gönülden söylenen bir "âmin" gibidir.
105.00 ₺ -
Şair Sufiler
İmam Gazzâlî'nin şer'î ilmini tasavvufî neşvesiyle birleştirmesinden sonrasında tasavvuf ilmi iki alanda geniş bir literatür ortaya çıkardı: Nazarî düşüncenin işlendiği mensur metinler ile şiir ve hikâye diliyle ortaya çıkan ve ilkine göre yaygın ve etkili olan bir literatür. Birinci alanın en önemli isimleri İbnü’l-Arabî ve Sadreddin Konevî’dir. İkinci literatür ise şiir ve hikâye diliyle ortaya çıkıp ilkine göre yaygın ve etkili olan bir literatürdür. Bu alanda Arapça eser veren isimler arasında İbnü’l-Fârız, Farsça yazanlar arasında Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Ferîdüddin Attâr; Türkçe terennüm eden isimler arasında ise Yûnus Emre en iyi bilinen zatlardır. Peki, manzum yazan isimler ile mensur eserler kaleme alan isimler aynı düşünce dünyasını mı paylaşmışlardı? Bu sorunun cevabını bulmak üzere şiir nazarî metinlere yaklaştırılmış, tasavvufi şiir nazarî düşünce içerisinde ve onun kalıplarıyla tahlil edilmiştir. Başta Mesnevî-i Şerîf şerhleri olmak üzere pek çok şiir şerhi böyle bir zihinsel arka planın ürünüdür. Şair Sufiler, iki tür yazıdan müteşekkildir: Birinci kısmı Ekrem Demirli’nin değişik vesilelerle kaleme aldığı makalelerden ibarettir. Bu yazılarda Hz. Mevlânâ, Yûnus Emre ve Niyâzî-i Mısrî ile son devir sufi şairlerinden Alvarlı Efe’nin tasavvufun çeşitli bahislerine dair düşünceleri ele alınmıştır. İkinci kısımdaki yazılar ise Yûnus Emre’nin şiirlerine yazılan şerhlerden oluşmaktadır. Bu şerhlerin temel maksadı Yûnus’un şiirinin arka planını teşkil eden tasavvufî düşünceyi ortaya koyabilmektir. Şair Sufiler, tasavvufun nazarî ve irfanî bilgiye dayanan literatürünü kapsamlı bir bakış açısıyla ortaya koyuyor.
168.00 ₺ -
İslam Düşüncesi Üzerine
Karanlık odada bulunan insanlar bir fili nasıl tanıyabilir? Onu görmeyenler bir fili nasıl tanır? Hiç kuşkusuz duyularının verisiyle! Peki sonra ne olur? Herkes kendisi bilgisine, alt yapısına, istidadına ve algısına göre "Fil şudur ve şöyledir; şunlardan müteşekkildir," der ve bitmez tükenmez bir kavga, bir ikna çabası başlar. Ta ki odanın dışındaki biri, filin "bütünü" hakkındaki asıl bilgiyi getirene kadar... Meşhur bir Mesnevî-i Şerîf hikâyesine dayanan bu kıssadan hissedeki odanın dışında kalan ve karanlıkta olmayıp gözleri açılmış bulunan kişinin dinî düşüncedeki karşılığı Peygamber'dir. "Dinî düşünce" ise Peygamber rehberliğinde mutlak hakikate doğru yolculuğun, arayışın sistematik yöntemine verilen addır. İslam Düşüncesi Üzerine, "mutlak hakikat" veya meşhur örnekle "filin tümü"nü görmekle ilgili insanlığın kadim talebine, dinî düşüncenin getirdiği önerme ve çözümlerle ilgili yazılardan ve aynı konularla ilgili değişik vesilelerle yapılmış röportajlardan oluşuyor. Birinci bölümde tasavvufun mahiyeti üzerine ilerleyen yazıyı İmam Gazzâlî’nin el-Munkiz’i hakkındaki hacimli bir yazı ve nihayet İbnü’l-Arabî düşüncesi hakkında yazı takip ediyor. Yazıların ana fikri, İslam metafizik düşüncesinde insanlığın "fili bütün görmek-tanımak" talebine nasıl bir karşılık verildiğinin tespiti iken ikinci bölümdeki röportajlar, İslam düşüncesinin çeşitli sorunlarıyla ilgili bahis konusu olan meseleler üzerine ilerliyor.
192.50 ₺ -
Sordum Sarı Çiçeğe
Molla Câmî’nin ‘‘Dervişlerin sohbetinden, Muhammed kokusu gelir.” sözündeki mânâ Şemseddin Sivâsi’nin bahçesinde cân bulur. Hz. Şems mis kokulu çiçek dervişlerinin sohbet meclisinden yayılan Muhammedi kokunun sırrına vasıl olabilmek için bizi bahçeye davet eder. Bu bahçeye girenler Muhammedî hakikati Gül’ün kokusunda keşfetmeye talip olanlardır. Şems’in bahçesinde toprağa rengarenk dokunmuş halı misali çeşit çeşit çiçeklerin birlikteliği ve güzelliği hayranlık uyandırır, yemyeşil ağaçlar sizi selâmlar, ağaçların olgun meyveleri bahçedekilere hizmet etmek için can atarak dokunsanız avcunuza düşüverir, cıvıl cıvıl şakıyan kuşlar bahçeye gelmiş olmanızı muhabbetle karşılar, başınızı kaldırdığınızda göz göze geldiğiniz kocaman bulutların sizi orada görme sevinci ılık bir yağmur olarak size dokunur, rüzgar ise yağmurun sevinç gözyaşları ile ıslanan toprağın kokusunu size taze bir nefes olarak hediye eder. Nihayetinde bu bahçede gülün kokusunu duyumsayanlar bahçenin daimî misafiri, gönüllüsü ve gülün dostu olur, kokunun sırrına varanlar ise nice sayısız gönül bahçesinde gül olur. Meryem Merve Öztürk sizi böylesi güzel bir tasavvuf bahçesine davet ederken birbirinden renkli, ahenkli ve hoş kokulu çiçek demetleri takdim ediyor.
192.50 ₺ -
Bil Bul Ol
İnsan, bilinmek isteyen o "gizli hazine”yi bilmek, Rabbini bulmak, hâsılı, murad edildiği gibi kemâlat yolunda ilerleme macerası için bu dünya zeminine indi. Ve yine insan, gönül kıblesini Sevgili’ye döndürmek, O'nun vechinden gayrısının yok olacağı Hakk Teâlâ’ya kul olmak için Yaratıcısının yanında itibarlı olduğu o ezel meclisinden, ebede uzanacak yolculuğu üzere dünya ayrılığına katlanıyor. Zira O'nun rızasından başka matlub, Kendisinden gayrı maksud yoktur.Bilmeye talip olmak gerek, bulmayı dilemek, olmaya didinmek... İnsanın payına düşen bu. Bir şeyhin elinden tutup ummâna dalmaya, vira bismillah... Başı hayır olanın sonu da hayırdır. Bil! Bul! Ol!, işte bu nüzûl ve urûcun ve seyr u sülûkla gelen hak-hakikat arayışının bir şeyh efendi tarafından bu üç vazıh kelimenin şerhi ile anlatılmaya çalışılan devridir. “Allah Teâlâ’ya hamd u sena ve Resûl-i Zî-şan’a salât u selâmdan sonra bu kitabı elinde tutan ey dost, bilmiş ol ki her Müslüman’ın ve her Âdem evladının bilmesi icap eden şeyleri ihtiva eden bu kelimeleri biz yazmadık. Hoş, bu sözler bu fakir, hakir, pür-günah dudaklardan çıktı amma aslı Allahu Azîmu’ş-Şân’ın ayetlerinden, Resûl-i Zî-şan’ın hadis-i şeriflerinden, iman ve irfan kılavuzu evliyaullah ve meşayih-i kiramdan toplandı; kendi inkişafımız ve ihvan evlatlarımın irşadı niyetiyle... Kırk küsur sene evvel rahmetli şeyhim Muzaffer Ozak Efendi, bu fakire irşad müsaadesi verdiği zaman şu ihtarda bulunmuştu: ‘Sakın kendinden laf söyleme, sana ilham olunsa da, hakikatinden ve dinleyenlerin müstefid olacaklarından emin olsan bile söyleme. Kur’ân-ı Kerîm’den, hadis-i şeriflerden, evliyaullahın sözlerinden ve meşayih-i kiramdan ve benden öğrendiğin şeyleri tekrar et ki âlemi doğru yola ileteceğin yerde şaşırtma...’ Biz cesaret edip bilenlerden anladıklarımızı, doğruluğunu tasdik edip hayatımızda tatbik etmeye çalıştığımız sözleri nakletmeye gayret ettik. Tevfik ve inayet Allahu zü’l-Celâl ve’l-Kemâl Hazretlerinden ola!” Şeyh Tosun Bayraktaroğlu el-Cerrâhî el-Halvetî
175.00 ₺ -
Huzur Defteri II
Cenâb-ı Hakk cennetteki nimetleri tavsif ederken mü’minlerin birbirleriyle konuşmalarını, sohbet etmelerini de nazarlarımıza vermiştir. Efendimizin (sav) sohbetine dâhil olanlara “ashâb” denmiştir. Sohbet etmek; kolay bir amel değildir çünkü sohbet, ilahî irşâdın üslubu ve sünnet-i seniyyenin bizlere intikal eden en önemli unsurudur. Dinimizin ve dinimizin esas kaynaklarından beslenerek kurulmuş güzide medeniyetimizin anlatılması, anlaşılması ve nesilden nesile aktarılmasında sohbet kültürü çok önemli rol oynamıştır. Huzur Defteri II mürşid huzurundan ve sohbetinden günümüze kadar gelen sözlü mirası bu mirası sarıp sarmalayacak, onun deryasına dalacak kıymetli okura aktarmaktadır. Kitabı okurken tarihe mal olmuş pek çok önemli hadiseye şâhitlik edecek, bunun yanı sıra Hazret-i Pîr Sünbül Sinan Âsitânesi, Hazret-i Pîr Muhammed Nûreddin Cerrâhî Âsitânesi ve sair dergâhlarda yaşananlara tanık olacaksınız. Fevkalâde ve fevkalbeşer bazı halleri okurken menkıbe ve kıssaların hikmet boyutunu satır aralarında bulacaksınız. Anlatılanlara inanıp inanmamak sizin bileceğiniz iş. Ama bu anlatılanların mânâsını anlamamak hatta daha da ileriye gidip inkâra yeltenmek sizinle bizimle olmayacak bir iş. İyi düşünüp iyi kararlar verelim, kendi medeniyetimizin zenginliğini geliniz bir de bu Huzur Defteri’nde beraberce keşfedelim.
182.00 ₺ -
Aşktır Asıl Şarap
Mürşidler aşkın sâkisi, dervişler de kadehtir. Aşk ise asıl şaraptır. Tasavvuf alanında anlatılan öğretiler ve hikâyeler eşsizdir. Bu kitabın da amacı, yaşayan tasavvuftan neşet eden lezzeti okuyuculara aktarabilmektir. Kitap, bu mistik geleneği Batı’ya taşıyan büyük bir tasavvuf üstadının gerçek öğretilerini içermektedir. Batı dünyasında Muzaffer Ozak, sadece bir avuç dolusu İngilizce kelime bilen fakat öğrencilerinin kalplerini çok iyi okuyan, asıl dili gönlü olmuş, hal dili muhabbete ve ilahî aşka boyanmış bir ziyaretçi idi. Dervişlerine bütün gücü, şefkati ve ilmiyle yıllarca hizmet etti. Muzaffer Efendi, birçok Batılı kalpte keşfettiği Allah’ı bulma arzusundan çok etkilenmiştir. Aşktır Asıl Şarap, onun bu arzuya cömertlikle verdiği cevaptır. Ozak’ın Amerika’da çeşitli zamanlarda yapmış olduğu sohbetler, onun vasıtasıyla İslam’la tanışan Prof. Dr. Robert Frager tarafından derlenmiş ve kitap haline getirilmiştir. Kitapta zevkle okuyacağınız birbirinden ilginç konular ve bu konuların daha iyi anlaşılmasını sağlayacak hikâyeler ve menkıbeler bulunuyor. Robert Frager, tasavvuf yolculuğunda yüreğine işleyen anekdotları insanın ortak bir hakikat arayışında olduğunu bildiğinden sarih, akıcı bir dille okuruna sunuyor. "Robert Frager'ın sohbetleri Cennet'in ırmakları gibi temiz, berrak ve tam da ruhun damağına layık."Pir Zia Inayat Khan
101.50 ₺ -
Tasavvuf Notları
"Tasavvuf, salih amel ve iyi ahlaktır. Sufi, hiç olandır." Tasavvuf çalışmalarında dünya çapındaki en yetkin isimlerden biri olan Profesör Annemarie Schimmel, Tasavvuf Notları'nda tasavvuf terminolojisi, seyr u sülûk ve nefis mertebeleri gibi temel konulara kısa bir giriş yapmak isteyenler için tasavvufun gerçekte ne olduğunu ve olmadığını evliya menkıbeleriyle net bir biçimde anlatan bir giriş kitabı sunuyor. Türkçede ilk kez yayımlanan Tasavvuf Notları, tasavvufî hakikatlerin özünü, bu geleneğin İslam tarihindeki gelişim ve değişim aşamalarını, tarikatlar ile bu tarikatların ortaya çıkıp yayıldığı bölgeleri dâhil ederek net bir şekilde açıklıyor. Halihazırda tasavvufla ilgilenenler için de bilinmeyen detaylardan bahseden ve ufak hatırlatmalar yapan bir el kitabına dönüşüyor.
77.00 ₺ -
Derviş Pusulası
Derviş Pusulası başlığıyla neşredilen bu güzide eser, tasavvuf semasının “bâzu’l-eşheb”i yani “beyaz şahini” yüce veli Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin el-Gunye li-tâlib-i tarîk-ı hakk adlı eserinin son kısmı olan Tasavvuf Kitabı’dır. Bu önemli eserde Geylânî hazretleri, tasavvufun bir takım temel ıstılahlarına, kavramlarına açıklık getiriyor. Daha sonra sufilerin hem kendi içlerinde hem de sosyal hayatta takınması gerekli olan tavırlarını öyle detaylı bir surette anlatıyor ki bu eser tasavvuf yoluna sülük eden dervişlerin en temel rehberi haline geliyor. Sünnet-i seniyyeye ittiba eden insan kemal vasıflar kazanır; gerçek kulluğa giden yollar da esasen sünnet-i seniyyeden geçer. İşte tarikat adabı haddi zatında müntesiplerine en baştan itibaren sünnet yörüngeli bir hayatı talim ve terbiye eder. Elinizdeki kitap bu anlamda tam da toplum içerisinde kılavuzluk görevi ifa eden hakiki mürşitlerin ve hakiki dervişlerin hem Allah’ın hem de Allah’ın kullarının haklarını ne şekilde gözetmesi gerektiğini gösteriyor. Yemek yeme adabı, arkadaşlık adabı, zikir ve sema adabı gibi gündelik edepleri izah ederken tasavvuf yolunda ilerlemek isteyenler için gerekli olan mücahede, tevekkül, güzel ahlak, şükür, sabır, rıza ve sıdk gibi kavramları da şerh ediyor.
84.00 ₺