-
Hakkı Arayanlara Nasihatler
İslâmî ilimlerin tekvin ve tedvin dönemlerinde yetişen Muhasibî’nin iki yüze yakın eser verdiği söylense de bunlardan günümüze ulaşanların sayısı ne yazık ki sadece yirmi sekiz kadardır. Hayatı hakkında sınırlı bilgiye sahip olduğumuz müellifin elinizdeki eseri birçok kimse tarafından bir tür otobiyografi olarak değerlendirilmiş, hatta İmam Gazalî’nin el-Münkız isimli otobiyografik eserine, Muhâsibî'nin bu eserinin numune teşkil ettiği söylenmiştir. Ancak eserin tam olarak bu çerçevede değerlendirilmesi abartılı gibi görünmektedir. Zira müellif bu eserinde, otobiyografi niteliğinde değerlendirilebilecek çok kısa ve çok müphem birkaç ifade kullanmış, eserin geri kalan büyük kısmını ahlakî öğütler vermeye ayırmıştır. Çok yönlü ilmî ve irfanî kişiliği ile çağını aşmış büyük âlimlerden olan müellif, bu eserinde özellikle dünyaya fazlaca meyledip ahireti ve dini ihmal etme durumunu çeşitli veçheleri ile ele almakta, tasavvufa özgü lirik bir üslupla, oldukça etkileyici öğütler vermektedir.
154.00 ₺ -
Mecalisi Seba Mevlananın Yedi Vaazı
Gönül dünyamızın en büyük mimarlarından birisiolan Mevlânâ Celâleddîn-i Rumî'nin yüzyılları aydınlatan ve bundan sonrada aydınlatacağı muhakkak olan şaheserlerinden birisi de Mecâlis-i Seb'a'dır.Hazretin bu küçük hacimli eseri, isminden de anlaşılacağı üzere,camide vermiş olduğu yedi adet vaazında tutulan notlardan meydana getirilmiş bir derlemedir. Bu güzel eseri önemli kılan yanlarından birisi de hiç süphesiz onun,daha çok coşkunluğuyla bilinen ünlü sûfî ve düşünürün camideki yönünü, "alim Mevlâna"yı, "imam Mevlânâ"yı,başka bir ifadeyle "Şems öncesi Mevlânâ"yı tanımamıza yardımcı olmasıdır. Aslına bakılırsa bu kitapta,camide vaaz-u nasihatte bulunan o yüce gönül adamının iç dünyasında patlamaya hazır nasıl bir yanardağın beklediği dikkatli okuyucuların gözlerinden kaçmayacaktır.
91.00 ₺ -
-
-
-
-
-
-
Letaiful İşarat 6 Cilt Takım Sert Kapak
MÜTERCİMİN ÖNSÖZÜ İslam dininin ana kaynağı olan Kur’an-ı Kerîm’in ortaya koyduğu maddi ve manevi hayat düsturlarının, ilahi murada uygun bir biçimde yerine getirilebilmesi, her şeyden önce onun doğru anlaşılmasına bağlıdır. Bu nedenledir ki, Kur’an’ın inmeye başladığı ilk günden itibaren bu husus, Müslümanlar için birinci derecede öncelikli konu olmuştur. Zira Kur’an, gerek bazı ayetlerindeki meydan okumalarından gerekse de nüzul döneminde Arap dilinde otorite kabul edilen bazı Kureyşli müşriklerin itiraflarından da anlaşılacağı üzere, hem üslup hem de içerik bakımından o güne kadar alışılmış olandan tamamen farklı bir yapıda inmiştir. Bu arada, Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatta iken hem Kur’an’ın doğru anlaşılmasını sağlamış hem de getirdiği inanç ve hayat prensiplerinin örnek uygulayıcısı olmuştur. Bu sayede Müslümanlar, onu doğru anlayıp doğru yaşamada karşılaştıkları her problemi kolayca çözebilmişlerdir. Ancak Hz. Peygamber’in vefat etmesi, yanı sıra Arap dışı unsurların Müslüman olmaya başlaması ve yabancı kültürlerle yaşanan yoğun temas, Kur’an’ın doğru anlaşılması için özel birtakım ilmi çabaların sarf edilmesi ihtiyacını ortaya koymuştur. İşte bu ihtiyacı karşılamak üzere yapılan çalışmalar, belli bir süre sonra müstakil bir İslamî ilim haline gelmiş ve “Tefsir İlmi” adını almıştır. Aynı zamanda bu ilim, doğrudan Kur’an merkezli olması sebebiyle, İslamî ilimlerin önemce başta geleni olarak kabul edilmiştir. Tefsir ilmi çerçevesindeki çalışmalar, tarihi süreç içerisinde çeşitlilik arz etmeye ve buna bağlı olarak farklı isimlerle anılmaya başlamıştır. Buna göre öne çıkan başlıca çalışmalar şöyledir: a) Rivayet Tefsiri Çalışmaları b) Dirayet Tefsiri Çalışmaları c) Tasavvufî Tefsir Çalışmaları Çalışmamızın konusu olan ünlü tasavvuf alimi Abdulkerîm el-Kuşeyrî’ye ait “Latâifu’l-İşârât” adlı eser de, tasavvufî tefsir çalışmalarının en önemli klasik örneklerinden biridir. Bu realiteden hareketle, Türkçe İslamî literatüre katkıda bulunmak, yanı sıra genelde tasavvuf ve tefsir alanlarına ilgi duyan okuyucu kitlesinin, özelde de tefsir alanında akademik çalışmalar yapan araştırmacıların istifadesine sunmak üzere, Çelik Yayınevi’nin önerisiyle eseri Arapça aslından Türkçe’ye çevirmeye karar verdik. Bu arada okuyucunun, eseri daha bilinçli okumasını ve ondan daha fazla faydalanmasını sağlamak amacıyla, hem belli başlı bazı özellikleri hem de tercümede izlediğimiz yol hakkında gerekli olduğuna inandığımız hususlara yer vermek yararlı olacaktır: A) Eserin Belli Başlı Bazı Biçim ve İçerik Özellikleri 1. Eserde kullanılan dilin en önemli biçimsel özelliği, yoğun bir şekilde seci sanatına baş vurulmuş olmasıdır. Bu özellik, müellifin Arap dili, belagati ve edebiyatı ile alanın kavramlarına olan hakimiyetini ortaya koyması bakımından olumlu; seci kaygısıyla yer yer birtakım zorlamalara ve tekrarlara yol açması bakımından ise olumsuz değerlendirilebilir. 2. Çok miktarda mecazlı ve teşbihli ifade ve terkipler kullanılmıştır. Bu, müellifin Arap dili belagatındaki derinliğini göstermekte, ancak söylediklerinin anlaşılmasını kısmen zorlaştırabilmektedir. 3. Zaman zaman ayetlerin sözlük ve gramer izahlarına da yer verilmiştir. 4. Çok miktarda eşanlamlı kelime kullanılmıştır. Müellif, bunu seci sanatı uğruna yapmak zorunda kalmıştır. 5. En fazla kullanılan tasavvufî terimler; hak, şuhûd, müşahede, nefis, kalp, sır, latîfe, latâif, tarîk, edeb, mürid, irade, zahir, batın, marifet, mahabbet, ubûdiyet, rubûbiyet, safâ, mahv, sahv, fenâ, bekâ, kurb, vuslat, firak, hicab, nur, ilham ve keşif gibi lafız ve tabirlerdir. 6. Ahkâm yönü olan ayetlerde önce fıkhî izaha yer verildikten sonra işaret tefsirine geçilmiştir. 7. Gerektiğinde ayetin ayetle veya hadisle tefsiri de yapılmıştır. 8. Çok sayıda şiir örneğine yer verilmiştir. Bunlar arasında kendisine ait bazı şiirler de bulunmaktadır. 9. Az sayıda da olsa bazı ayetlerin tefsiri yapılmamış ve eserin Arapça aslında bunlara yer verilmemiştir. 10. Münasebet düştükçe kelamî izahlar da yapılarak ehl-i sünnetin görüşleri ısrarla savunulmuştur. 11. Bir ayetin hem ilmi hem de işaret tefsirine yer vereceği zaman önce tefsir alimlerinin izahına değindikten sonra kendisinin yaptığı işaret tefsirine geçmiştir. Ayrıca; Bu eserde müellif, tefsir, fıkıh, kelam ve edebiyat alanlarındaki bütün ilmi birikimini kullanarak tasavvufî kavramları ve ilham ya da sezgi merkezli işarî yorumları, önce tefsirini yapmakta olduğu ayetle, ardından varsa konuya uygun başka bir iki ayet veya hadisle, sonra da uygun bir şiirle temellendirmektedir. Öte yandan istihraçta bulunduğu tasavvufî kavramlar ve işarî yorumların gerek akait gerekse de fıkıh prensipleri açısından, ehl-i sünnet çizgisine uygun olmasına özen göstermektedir. Bu sayede müellif, kendisinden önceki ve sonraki işârî tefsirlerin tenkide maruz kalan aşırılıklarından başarıyla korunabilmekte, onların düştüğü hatalara düşmemekte ve yorumlarını, değişik tabirlerle de olsa nefis tezkiyesi ve Allah’a kavuşup O’nu görmede yoğunlaştırmaktadır. Nihayet bir kulun varabileceği manevî zirveyi, “Hakk’ı Hak ile görmek” şeklinde tanımlanan “şuhûd” kavramıyla ifade etmektedir. Bu arada müellif, çoğu zaman bir ayetin birden fazla yorumuna yer vermekte, ancak farklı yorumların sahiplerine ismen değinmemektedir. İsmen zikrettiği yegane şahsiyet, bu eseri ortaya koymasında en büyük ilham kaynağı olan şeyhi Ebû Ali ed-Dakkâk’tır. Zira Kuşeyrî, şeyhiyle tanışmadan ve 434/1042 tamamladığı bu tefsirin telifinden önce 410/1019 yılında “et-Teysîr fî ilmi’t-tefsîr” adıyla, ilmi esaslara uygun ve “et-Tefsîru’l-kebîr” olarak da bilinen klasik bir tefsir telif etmiştir. B) Tercümede İzlenen Yol Konuyla ilgilenenlerin malumu olduğu üzere tercüme çalışması, başarıyla gerçekleştirilmesi hayli zor olan işlerden biridir. Çevirisi yapılan eserin, yaklaşık on asırlık ve kendine has terminolojisi olan işarî bir tefsir olması, yanı sıra daha önce çevirisinin yapılmamış olması ise, çalışmanın zorluğunu daha da artıra bir husustur. Bu nedenle, daha önceki tercüme deneyimlerimizden de yararlanarak söz konusu eseri Arapça’dan Türkçe’ye çevirirken benimsediğimiz ve titizlikle uymaya çalıştığımız birinci ilke, aslını doğru anlamak ve Türkçe’ye doğru ve anlaşılır bir dille aktarmak olmuştur. Buna ilave olarak gözetilen diğer bazı hususlar da şöyle sıralanabilir: 1. Çeviride, eser üzerinde mastır ve doktora çalışması yapan Dr. İbrahîm Besyûnî’nin, bu çalışmalarının ürünü olan tahkikli, takdimli ve açıklayıcı dipnotlar içeren baskısı esas alınmıştır. Muhammed Ali Beydûn baskısı ise, daha yeni olmasına rağmen, kayda değer bir özellik taşımadığından çalışmamızda dikkate alınmamıştır. 2. Çeviride aslın lafız ve ifade biçimlerine bağlılık değil, müellifin meramının doğru ve yeterli aktarımı esas alınmıştır. 3. Müellifin tefsirde kullandığı başka ayetlerin sûre ve ayet numaralarına yer verilmiştir. 4. Müellifin tefsirini yapmadığı ayetlerin mealine, numarası korunarak, yer verilmiştir. 5. Eserde yer alan şiirlerin hemen hemen tamamı şiir üslubunda çevrilmiştir. 6. Rastlanan az sayıdaki baskı hataları düzeltildikten sonra ilgili kelimelerin çevirisi yapılmıştır. 7. Eserin Arapça aslında Besyûnî’nin, okunamadığını veya silik olduğunu söyleyip boş bıraktığı yerler, çeviride de boş bırakılmış ve (…) şeklinde gösterilmiştir. 8. Müellifin, yaygın bir biçimde yer verdiği farklı yorumlar için kullandığı “? ????” tabirinin sözlük anlamı “denilir, deniliyor, denilmekte” olmakla birlikte, çeviride bu kelimelerin sık sık tekrar edilmesini önlemek ve bu yolla Türkçe’ye uygun akıcılık ve insicamı sağlamak amacıyla, bir farklı yorum için “bir yoruma göre de” denilmiş, iki farklı yorum için “Bu konudaki diğer iki yorum da şöyledir:”, ikiden fazla farklı yorum içinse “Bu konudaki diğer bazı yorumlar da şöyledir:” denildikten sonra yorumlar, önlerine tire konularak alt alta sıralanmıştır. Çevirinin kusursuz olduğu iddiasında olmadığımızı, aksine yapılacak olan iyi niyetli ve yapıcı eleştirileri memnuniyet ve şükranla karşılayacağımızı belirtir, ilim ve irfan dünyasına katkı sağlamasını Allah’tan niyaz ederiz. Prof. Dr. Mehmet YALAR
840.00 ₺ -
Letaiful İşarat 6 Cilt Takım Termo Deri
MÜTERCİMİN ÖNSÖZÜ İslam dininin ana kaynağı olan Kur’an-ı Kerîm’in ortaya koyduğu maddi ve manevi hayat düsturlarının, ilahi murada uygun bir biçimde yerine getirilebilmesi, her şeyden önce onun doğru anlaşılmasına bağlıdır. Bu nedenledir ki, Kur’an’ın inmeye başladığı ilk günden itibaren bu husus, Müslümanlar için birinci derecede öncelikli konu olmuştur. Zira Kur’an, gerek bazı ayetlerindeki meydan okumalarından gerekse de nüzul döneminde Arap dilinde otorite kabul edilen bazı Kureyşli müşriklerin itiraflarından da anlaşılacağı üzere, hem üslup hem de içerik bakımından o güne kadar alışılmış olandan tamamen farklı bir yapıda inmiştir. Bu arada, Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatta iken hem Kur’an’ın doğru anlaşılmasını sağlamış hem de getirdiği inanç ve hayat prensiplerinin örnek uygulayıcısı olmuştur. Bu sayede Müslümanlar, onu doğru anlayıp doğru yaşamada karşılaştıkları her problemi kolayca çözebilmişlerdir. Ancak Hz. Peygamber’in vefat etmesi, yanı sıra Arap dışı unsurların Müslüman olmaya başlaması ve yabancı kültürlerle yaşanan yoğun temas, Kur’an’ın doğru anlaşılması için özel birtakım ilmi çabaların sarf edilmesi ihtiyacını ortaya koymuştur. İşte bu ihtiyacı karşılamak üzere yapılan çalışmalar, belli bir süre sonra müstakil bir İslamî ilim haline gelmiş ve “Tefsir İlmi” adını almıştır. Aynı zamanda bu ilim, doğrudan Kur’an merkezli olması sebebiyle, İslamî ilimlerin önemce başta geleni olarak kabul edilmiştir. Tefsir ilmi çerçevesindeki çalışmalar, tarihi süreç içerisinde çeşitlilik arz etmeye ve buna bağlı olarak farklı isimlerle anılmaya başlamıştır. Buna göre öne çıkan başlıca çalışmalar şöyledir: a) Rivayet Tefsiri Çalışmaları b) Dirayet Tefsiri Çalışmaları c) Tasavvufî Tefsir Çalışmaları Çalışmamızın konusu olan ünlü tasavvuf alimi Abdulkerîm el-Kuşeyrî’ye ait “Latâifu’l-İşârât” adlı eser de, tasavvufî tefsir çalışmalarının en önemli klasik örneklerinden biridir. Bu realiteden hareketle, Türkçe İslamî literatüre katkıda bulunmak, yanı sıra genelde tasavvuf ve tefsir alanlarına ilgi duyan okuyucu kitlesinin, özelde de tefsir alanında akademik çalışmalar yapan araştırmacıların istifadesine sunmak üzere, Çelik Yayınevi’nin önerisiyle eseri Arapça aslından Türkçe’ye çevirmeye karar verdik. Bu arada okuyucunun, eseri daha bilinçli okumasını ve ondan daha fazla faydalanmasını sağlamak amacıyla, hem belli başlı bazı özellikleri hem de tercümede izlediğimiz yol hakkında gerekli olduğuna inandığımız hususlara yer vermek yararlı olacaktır: A) Eserin Belli Başlı Bazı Biçim ve İçerik Özellikleri 1. Eserde kullanılan dilin en önemli biçimsel özelliği, yoğun bir şekilde seci sanatına baş vurulmuş olmasıdır. Bu özellik, müellifin Arap dili, belagati ve edebiyatı ile alanın kavramlarına olan hakimiyetini ortaya koyması bakımından olumlu; seci kaygısıyla yer yer birtakım zorlamalara ve tekrarlara yol açması bakımından ise olumsuz değerlendirilebilir. 2. Çok miktarda mecazlı ve teşbihli ifade ve terkipler kullanılmıştır. Bu, müellifin Arap dili belagatındaki derinliğini göstermekte, ancak söylediklerinin anlaşılmasını kısmen zorlaştırabilmektedir. 3. Zaman zaman ayetlerin sözlük ve gramer izahlarına da yer verilmiştir. 4. Çok miktarda eşanlamlı kelime kullanılmıştır. Müellif, bunu seci sanatı uğruna yapmak zorunda kalmıştır. 5. En fazla kullanılan tasavvufî terimler; hak, şuhûd, müşahede, nefis, kalp, sır, latîfe, latâif, tarîk, edeb, mürid, irade, zahir, batın, marifet, mahabbet, ubûdiyet, rubûbiyet, safâ, mahv, sahv, fenâ, bekâ, kurb, vuslat, firak, hicab, nur, ilham ve keşif gibi lafız ve tabirlerdir. 6. Ahkâm yönü olan ayetlerde önce fıkhî izaha yer verildikten sonra işaret tefsirine geçilmiştir. 7. Gerektiğinde ayetin ayetle veya hadisle tefsiri de yapılmıştır. 8. Çok sayıda şiir örneğine yer verilmiştir. Bunlar arasında kendisine ait bazı şiirler de bulunmaktadır. 9. Az sayıda da olsa bazı ayetlerin tefsiri yapılmamış ve eserin Arapça aslında bunlara yer verilmemiştir. 10. Münasebet düştükçe kelamî izahlar da yapılarak ehl-i sünnetin görüşleri ısrarla savunulmuştur. 11. Bir ayetin hem ilmi hem de işaret tefsirine yer vereceği zaman önce tefsir alimlerinin izahına değindikten sonra kendisinin yaptığı işaret tefsirine geçmiştir. Ayrıca; Bu eserde müellif, tefsir, fıkıh, kelam ve edebiyat alanlarındaki bütün ilmi birikimini kullanarak tasavvufî kavramları ve ilham ya da sezgi merkezli işarî yorumları, önce tefsirini yapmakta olduğu ayetle, ardından varsa konuya uygun başka bir iki ayet veya hadisle, sonra da uygun bir şiirle temellendirmektedir. Öte yandan istihraçta bulunduğu tasavvufî kavramlar ve işarî yorumların gerek akait gerekse de fıkıh prensipleri açısından, ehl-i sünnet çizgisine uygun olmasına özen göstermektedir. Bu sayede müellif, kendisinden önceki ve sonraki işârî tefsirlerin tenkide maruz kalan aşırılıklarından başarıyla korunabilmekte, onların düştüğü hatalara düşmemekte ve yorumlarını, değişik tabirlerle de olsa nefis tezkiyesi ve Allah’a kavuşup O’nu görmede yoğunlaştırmaktadır. Nihayet bir kulun varabileceği manevî zirveyi, “Hakk’ı Hak ile görmek” şeklinde tanımlanan “şuhûd” kavramıyla ifade etmektedir. Bu arada müellif, çoğu zaman bir ayetin birden fazla yorumuna yer vermekte, ancak farklı yorumların sahiplerine ismen değinmemektedir. İsmen zikrettiği yegane şahsiyet, bu eseri ortaya koymasında en büyük ilham kaynağı olan şeyhi Ebû Ali ed-Dakkâk’tır. Zira Kuşeyrî, şeyhiyle tanışmadan ve 434/1042 tamamladığı bu tefsirin telifinden önce 410/1019 yılında “et-Teysîr fî ilmi’t-tefsîr” adıyla, ilmi esaslara uygun ve “et-Tefsîru’l-kebîr” olarak da bilinen klasik bir tefsir telif etmiştir. B) Tercümede İzlenen Yol Konuyla ilgilenenlerin malumu olduğu üzere tercüme çalışması, başarıyla gerçekleştirilmesi hayli zor olan işlerden biridir. Çevirisi yapılan eserin, yaklaşık on asırlık ve kendine has terminolojisi olan işarî bir tefsir olması, yanı sıra daha önce çevirisinin yapılmamış olması ise, çalışmanın zorluğunu daha da artıra bir husustur. Bu nedenle, daha önceki tercüme deneyimlerimizden de yararlanarak söz konusu eseri Arapça’dan Türkçe’ye çevirirken benimsediğimiz ve titizlikle uymaya çalıştığımız birinci ilke, aslını doğru anlamak ve Türkçe’ye doğru ve anlaşılır bir dille aktarmak olmuştur. Buna ilave olarak gözetilen diğer bazı hususlar da şöyle sıralanabilir: 1. Çeviride, eser üzerinde mastır ve doktora çalışması yapan Dr. İbrahîm Besyûnî’nin, bu çalışmalarının ürünü olan tahkikli, takdimli ve açıklayıcı dipnotlar içeren baskısı esas alınmıştır. Muhammed Ali Beydûn baskısı ise, daha yeni olmasına rağmen, kayda değer bir özellik taşımadığından çalışmamızda dikkate alınmamıştır. 2. Çeviride aslın lafız ve ifade biçimlerine bağlılık değil, müellifin meramının doğru ve yeterli aktarımı esas alınmıştır. 3. Müellifin tefsirde kullandığı başka ayetlerin sûre ve ayet numaralarına yer verilmiştir. 4. Müellifin tefsirini yapmadığı ayetlerin mealine, numarası korunarak, yer verilmiştir. 5. Eserde yer alan şiirlerin hemen hemen tamamı şiir üslubunda çevrilmiştir. 6. Rastlanan az sayıdaki baskı hataları düzeltildikten sonra ilgili kelimelerin çevirisi yapılmıştır. 7. Eserin Arapça aslında Besyûnî’nin, okunamadığını veya silik olduğunu söyleyip boş bıraktığı yerler, çeviride de boş bırakılmış ve (…) şeklinde gösterilmiştir. 8. Müellifin, yaygın bir biçimde yer verdiği farklı yorumlar için kullandığı “? ????” tabirinin sözlük anlamı “denilir, deniliyor, denilmekte” olmakla birlikte, çeviride bu kelimelerin sık sık tekrar edilmesini önlemek ve bu yolla Türkçe’ye uygun akıcılık ve insicamı sağlamak amacıyla, bir farklı yorum için “bir yoruma göre de” denilmiş, iki farklı yorum için “Bu konudaki diğer iki yorum da şöyledir:”, ikiden fazla farklı yorum içinse “Bu konudaki diğer bazı yorumlar da şöyledir:” denildikten sonra yorumlar, önlerine tire konularak alt alta sıralanmıştır. Çevirinin kusursuz olduğu iddiasında olmadığımızı, aksine yapılacak olan iyi niyetli ve yapıcı eleştirileri memnuniyet ve şükranla karşılayacağımızı belirtir, ilim ve irfan dünyasına katkı sağlamasını Allah’tan niyaz ederiz. Prof. Dr. Mehmet YALAR
1050.00 ₺ -
Lemaat
Lemaât XIII. yüzyıl Anadolu coğrafyasında kaleme alınmış bir sûfî metnidir. Döneminde ilgiyle karşılanmış olan bu metin, Sadreddîn Konevî tarafından Fusûsu’l-Hikem’in lübbü/özü olarak nitelenir. Bu yüzden olsa gerek, ilgili literatürdeFusûs’un Fars dilinde yapılmış bir şerhi olarak anılır. Gerçi eser sistematik anlamda bir Fusûs şerhi değildir, ancak eserdeFusûs’un bâzı cümlelerine rastlanması ve eserde tamâmen zuhûra gelişin tasvîrine dönük bir dil kullanılması böyle bir kabûlün doğmasına yol açmış olmalıdır. Lemaât, aşkı merkeze koyan sûfî metinleri içerisinde çığır açıcı bir yeri bulunan Ahmed Gazzâlî’nin Sevânihu’l-Uşşâk’ı ile üslupça benzerlikler taşır, zâten bunu Fahreddîn-i Irâkî de eserinin girişinde açık bir şekilde dillendirir. “Taayyünden münezzeh hakîkat”in ya da aşkın, taayyün aşamaları yâni merâtib-i vücûd veya merâtib-i aşk eserin bütününün konusudur. Lemaât metninin elinizdeki bu yayını, son dönemin önde gelen sûfîlerinden Fusûs ve Mesnevî şârihi, mûsikîşinâs Ahmed Avni Konuk’un tercüme ve muhtasar şerhidir. Ahmed Avni Bey, Lemaât’ın en yaygın ve en açıklayıcı şerhlerinden birisi olan Abdurrahmân Câmî’nin Eşi’atü’l-Lemaât’ını merkeze almak sûretiyle metinde kapalı olduğunu düşündüğü cümleleri şerh ve îzâh etmeye çalışır. Ayrıca diğer tasavvuf klasikleri Fusûs, Mesnevî ve Gülşen-i Râz Ahmed Avni Bey’in ana mürâcaât kaynakları arasındadır. Dolayısıyla her ne kadar kendisi, çalışmasını “Kitâb-ı Lemaât Tercümesi” şeklinde isimlendirmiş olsa da aslında eser muhtasar bir şerhtir. Ahmed Avni Bey’in tercüme ve şerhini yaptığı Mahmûd-ı Şebusterî’nin Gülşen-i Râz adlı eserinden sonra, yine Ahmed Avni Konuk’un Türkçeye kazandırdığı ve Ercan Alkan’ın yayına hazırladığı Fahreddîn-i Irâkî’nin Lemaât’ını günümüz okurunun istifadesine sunan yayınevimiz tasavvuf kültürümüzün klasiklerini yayımlamaya devam edecektir.
119.00 ₺ -
Kuşeyri Risalesi Tasavvuf İlmine Dair
İmam Kuşeyrî’nin tasavvufa dair bu risalesi, tasavvufun bir ilim olarak tesisinde önemli bir yere sahiptir. Eser üç ana bölümden müteşekkildir. Evvelemirde sûfîlerin temel inanç esasları ortaya konulmakta, başlangıçtan Kuşeyrî’nin yaşadığı döneme kadar yaşamış olan tasavvuf büyüklerinin terceme-i hâlleri işlenmekte, sonrasında ise hâller ve makamlar çerçevesinde tasavvuf ilminin ıstılahları ele alınmaktadır. Yaşadığı dönemde (h. 5, m. 11. asır) karşılaştığı ve kendilerini sûfî olarak vasfeden bazı grupların hâllerinden şikâyetçi olan Kuşeyrî, tasavvufun hakikatinin bu olmadığını, bu kimselerin zahiren sûfî olarak görünüyor olmakla beraber gerçekte yolun büyüklerinin yaşam ve hâllerinden uzak düştüklerini tespit etmekte ve bu tespitini temellendirme babında, toplam 83 büyük sûfî zâtın hayat hikâyelerini ve tasavvuf ilmine dair yol gösterici sözlerini iktibas etmektedir. Istılahların bir ilim için vazgeçilmez unsur olduğunu ifade eden Kuşeyrî, bu minvalde eserinin üçüncü ana bölümünde tasavvuf ıstılahlarını ayrıntılı bir şekilde hâl ve makamlar çerçevesinde anlatır. Kuşeyrî’nin tasavvuf ilmine dair telif ettiği bu Risâle'nin bir diğer önemli hususiyeti ise kanaatimizce müellifinin tasavvufu dışarıdan gözlemleyen bir tabakat yazarı veya düşünce tarihçisi olmayıp bizzat bu ilmin içerisinde bulunması, Ebû Ali ed-Dekkâk gibi büyük bir sûfî şeyhin manevî terbiyesini görüp bu hâl üzere yetişmiş olmasıdır. Bu durum, Risâle'ye, tasavvuf ilmine giriş ve bu alanın kavramsal ve tarihsel çerçevesine dair diğer çalışmalarda bulunmayan bir önem ve hususiyet kazandırmaktadır.
273.00 ₺ -
Kulluğun Mertebeleri
el-Hakîm et-Tirmizî, İslam tarihinin gurur duyduğu İslamî şahsiyetlerin en büyüklerinden sayılır. İlmin parlak olduğu, uzun süre dünya medeniyetinde etkili olan marifet kaynaklarının açıldığı bir dönemde yaşamıştır. el-Hakîm et-Tirmizî, kendisine en çok ihtiyaç duyulduğu kritik bir dönemde ortaya çıkmıştır. Bu dönemde insanlara yol göstermiş ve nefis eğitimi için bir metot ortaya koymuştur “Menâzilu’l-İbâd mine’l-İbade” veya “Menâzilu’l-Kâsidîn ilallah” el-Hakîm et-Tirmizî’nin, kulların Allah’a ulaşma yollarını açıkladığı bir kitabıdır. Bu kitap, Hakîm’in, kendisine iletilen bir isteğe yani mertebelerin özelliklerini bilmek isteyene cevabıdır. Hakîm, kitabın mukaddimesinde şöyle der: “Siz, benden İslam’da kulların mertebelerini tavsif etmemi istediniz. İşte ben de size her mertebeyi, tavsifime delil olacak şekilde, indirilen kitaba ve rivayet edilen haberlere göre anlatacağım." el-Hakîm et-Tirmizî, bu kitabı iki ana bölüm halinde tasnif etmiştir. Birinci bölümde mertebeleri ve bu mertebeler ehlinin özelliklerini anlatmıştır. İkinci bölümde de birinci bölümde zikrettiği her mertebeye kitap ve sünnetten deliller getirmiştir.
112.00 ₺ -
Muhammedi Sıfatlarla İlahi Kemaller
Hiç kuşku bulunmamaktadır ki, İslamî tasavvuf kitapları müridin hikmetler ve sufî kurallara ulaşmasına yardımcı olduğu gibi Allah Teâlâ’ya varmak için “seyr-ü sülûk”a giren müridin haller ve makamlara ulaşıp onları elde etmesine de yardımcı olur. Bu kitaplardan, İslamî makamın hükümlerini, imanî makamın nurlarını ve ihsan makamının sırlarını gerçekleştirebilmenin keyfiyetini ilham olarak almak ister. Allah Teâlâ’nın şu buyruğuna ulaşmak için: “Yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et” (el-Hicr/99) Bunların bütünü, nefislerin ve kalplerin hastalıklarını bilen âlim şeyhinin terbiyesiyle, gözetiminde ve yardımıyla ve bu hastalıklara şifa olan ilaçlara riayet etmekle gerçekleşir. Zira âlim şeyh, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) buyruğunu tasdik edici olarak Hz. Peygamber’den (s.a.v.) ilimler ve dinin üç makamının (İslam, iman ve ihsan) sırlarını, şeriat, tarikat ve hakikati, mülk, melekût ve ceberûtu miras olarak almıştır. el-Kemâlâtü’l-İlâhiyye fi’s-Sıfât’il-Muhammediyye adlı eser Şeyh Cîlî’nin el-İnsânü’l-Kâmil adlı eserinin özü olarak kabul edilir. Cilî İnsan-ı Kâmil ile özelde Efendimiz Muhammed’i (s.a.v.) genelde ise insanı kastetmektedir. Bu eserde ise insanın yeryüzünde hilafete sahipliği sahih olsun diye ‘İnsan-ı Kâmil’ adlı eserdekine ek olarak, insan ile Allah Teâlâ’nın arasında nispeti açıklayarak da eklemede bulunur. Şeyh Cîlî bu hususu şu sözlerle açıklar: “Zü’l-Celâl’e varan Tarîk-i Muhammedîyye’ye girmede rağbet edip kemale ulaşmayı isteyen ey kardeş! Kendi durumunu, hakikatinin ne olduğunu, varlığının hazinesinin kapsadığı şeyin ne olduğunu, senin varlık sahasına getirilmendeki amacı, bunu senin bâtınınla veya zâhirine giydiren şeyin ne olduğunu, senin gibi birisinin hilafet-i kübra ve velâyet-i uzmaya sahip olmanı sahih kılan, seninle Allah Teâlâ arasındaki nispetin ne olduğunu bilmen gerekmektedir.”
245.00 ₺ -
İki Risale
Tercümesini sunduğumuz Imam Gazzâliinin iki risâlesi, Faysalu't-Tefrika Beyne'l-İslam ve'z-Zendeka: İslam ve Zındıklık Arasında Ayırt edici Kıstas ve Kanunu't-Te'vil: Te'vil Kanunu birbiriyle bağlantılı konular içermesi itibariyle, Arapça neşirde de birlikte yayınlanmıştır. Faysalu't-Tefrika Beyne'l-İslam ve'z-Zendeka: İslâm ve Zındıklık Arasında Ayırt edici Kıstas kitabı, onun fikri istiklâlini ve taklidi reddedişini temsil eder. O, başkalarının görüşlerini toplamakla yetinmemiş, aksine hakikatine ulaşıncaya kadar, kesin kararlı bir alimin ilminin cüretiyle, meselelerin derinliklerine dalmıştır. Düşüncesinde müstakildir. Bunun için, Eş'ari'ye veya diğer mezhep sahiplerine muhalefeti küfür görmez. Imam Gazzâli, fi't-Te'vil kitabında ise te'vili ele alıp en açık şekilde şerh etmiştir. Kitapta bu mevzuda gayret sarf edenlere tavsiyelerini sıralamış ve bunu güzel bir şekilde yazmıştır. Te'vil konusunu ele alanların yöntemlerini en güzel bir şekilde tanıtmış, onlardan doğru olanı tespit etmiştir. Küçük hacmine rağmen bu sıkıntı verici yola girmekten kurtulmak isteyene en iyi rehberdir. Ve ona en salim yöntemi göstermektedir.
112.00 ₺ -
İdris Fassı
İbnü’l-Arabî’nin müstesnâ talebelerinden İbn Sevdekîn’in kaleme aldığı bu eser, Şeyh-i Ekber’in meşhur kitabı Fusûsu’l-Hikem’in bölümlerinden ‘İdrîs Fassı’nın adını taşımaktadır. Eser’in ana konusu, İbnü’l-Arabî’nin “İdrîs Fassı”nda anlattığı ‘yücelik’ (yükseklik) meselesinin mürîdi ilgilendiren yönüdür. İdrîs peygamberin feleklerin kalbi olan Güneş feleğine, dördüncü semâya yükselişi, müridin vücûd âleminin merkezi olan kalb mertebesine yükselişine işâret eder. Bu aynı zamanda İdrîs peygamberden, mürîdlere mânevî bir mirastır. İbn Sevdekîn’e göre mürîd bu yükselişi gerçekleştirebilmesi için, zikir, halvet, mücâhede ve riyâzâta yönelerek, bir tezkiye yapmalıdır. Çünkü âyete göre “Nefsini tezkiye eden kurtulmuş, onu kötülüklere daldıran da ziyan etmiştir.” Tezkiye mürîdin iç âleminde bir tür yükselişidir. Kişi ancak tezkiye sâyesinde önce bir arınma gerçekleştirir, ardından mânevî mertebelerde ilerler. İbn Sevdekîn, tezkiye yapan müridin her bir mertebede ne gibi keşiflere erişeceğini anlatır. Ardından, tezkiyenin zikir ve halvet ile gerçekleşeceğinden bu konuyu şeyhi İbnü’l-Arabî’nin eserlerinden seçme metinlerle îzâh eder. Ona göre mücâhede, zikir ve halvet ile gerçekleştirilen tezkiyenin amacı ise vehbî ilim sahibi olarak mârifetullaha ermektir.
91.00 ₺ -
İbn Arabi Müdafaası
İslâm medeniyeti ve irfan tarihimizde hiçbir sîmânın fikirleri ve şahsiyeti İbn Arabî’ninki kadar tartışılmış değildir. Eserleri, fikir ve talebeleriyle medeniyet tarihimize kolay silinemeyecek derin izler bırakan Şeyh-i Ekber, aynı zamanda kendisinden sonra gelen düşünürleri de keskin bir çizgiyle ikiye ayırmıştır. İbn Arabî, başta Fusûsu’l-hikem ve Fütûhât-ı Mekkiyye olmak üzere muazzam bir hacme sahip külliyatında bulunan fikir ve ifadelerinden dolayı yüzyıllar boyunca zâhir ulemâsının tenkidinden kendisini kurtaramamıştır. Anlaşılamamak, taassup ve art niyetten kaynaklanan bütün iftira ve karalamalara rağmen yaşadığı dönemden itibaren kendisini seven, anlayan ve müdafaa eden kimseler de hep var olagelmiştir. Elinizdeki bu kitap, bir İbn Arabî hayranı olan büyük Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in emriyle onu müdafaa etmek için yazılmıştır. Sultan Selim’in İran Seferi dönüşünde yanında getirdiği âlimlerden olan Şeyh Mekkî tarafından Farsça kaleme alınan bu eserde, İbn Arabî’ye yöneltilen tenkit ve eleştiriler tek tek ele alınıp çözüme kavuşturulmaktadır. Osmanlı Devleti’nde yöneticilik görevlerinde bulunmuş önemli bir edîb ve âlim olan Mirzâzâde Ahmed Neylî tarafından Türkçeye tercüme edilen bu kitap, İbn Arabî literatürüne önemli bir katkı sağlamanın yanında bu büyük ârif hakkındaki eleştirilere verilen cevapları görme, eserlerindeki tenkide açık fikir ve ifadeleri anlayıp değerlendirme hususunda bir hazırlık işlevi görecektir.
217.00 ₺ -
Hidayetül İhvan
Türkçeye ilk defa kazandırılan Nahçıvânî’ye ait Hidâyetül-İhvân adlı bu risâlede Vücûd, Vâcibu’l-Vücûd, Mârifetullah ve Rü’yetullah konularında felsefeci ve kelâmcılar, akıl konusuna yaklaşımları merkeze alınarak tenkit edilmiştir. Nahçıvânî kelâmcı ve felsefecilerin yanı sıra “doğru yola vâsıl olmadan” geçim elde etmek, dükkânı döndürmek, tebaa çoğaltmak, avam arasında zenginlik ve îtibar elde etmek maksadıyla “şeyhlik taslayan”ları da şiddetle eleştirmiştir. Nahçıvânî tenkit tarafı ağır basan bir mutasavvıf olmakla berâber kendisini “şöhretlerden ve âdetlerden sıyrılan, her zaman ve her hâl ü kârda kendilerine tecellî eden derviş” ve “fakirlerin hizmetçisi ve ayaklarının tozu” olarak tavsîf eder. Nahçıvânî âriflerden, mârifet ve tevhid yolunda sarsılmadan renkten renge girmeden temkin üzere sâbit, kınayanın kınamasından korkmayan şiddetli şekilde kendilerine saldıranların saldırısından çekinmeden kalplerinin kanını Allah yolunda akıtanlar olarak bahseder. Nahçıvânî eserinde çokça âyet zikretmesinin yanı sıra hadîslere de yer vermiş ve konuları âyet ve hadîsler müvâcehesinde işlemiştir. Diğer eserlerinde olduğu gibi bu risâlede de vahdet-i vücûd görüşüne sâdık kalmıştır. Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’den “hakîkat denizini harekete geçiren tarîkat sırlarını ortaya koyan Şeyh-i Ekber” diye bahseder ve Fusûsu’l-Hikem’inden nakiller yapar. Şeyh-i Kebîr dediği Sadreddin Konevî’nin Nusûs’unun yanı sıra Hz. Alî’den fakr konusunda, İbnü’l-Fârız’dan -ismini zikretmeksizin- aşk ve muhabbet konusunda birçok şiir nakleder.
84.00 ₺ -
Hidayet Rehberi
el-Gazzâlî’nin yaşadığı dönem İslam kültürü alanında çeşitli niteliklerdeki doktrinel düşüncelerin yerleşme ve kök salma sürecine rastlamaktadır. el-Gazzâlî düşünsel etkinlikleri ve telif çalışmalarıyla bu sürecin çatısına etki eden çok önemli bir İslam düşünürüdür. Onun neredeyse tüm ilim alanlarını kuşatan eserleri o günden bu güne kadar bütün İslam coğrafyasındaki ilgi ve etkinliğini sürekli muhafaza etmiştir. el-Gazzâlî’nin İslam dünyasında toplumun her kesiminin ilgisini çeken eserlerinden biri de el-Munkiz mine’d-dalâl’dır. Bu eser, hacmi küçük olmakla beraber el-Gazzâlî’nin tüm ilmi birikiminin ve hayat tecrübesinin özünü ve izlerini sade bir biçimde aktarması ve yansıtması açısından son derece önemli bir çalışmadır. Bu itibarla eser, İslam tarihinin en seçkin alimlerinden biri olan el-Gazzâlî’nin içerik ve yöntem itibariyle “ilim” alanına dair özlü bir değerlendirmesidir.
56.00 ₺ -
Helal Rızık ve Namazın Anlaşılması
Elinizdeki eser Muhasibî’nin el-Mekâsib (Helal Rızık) ve Fehmu’s-Salât (Namazın Anlaşılması) adlı iki risâlesini içermektedir. İkinci risâle ilk etapta konu itibariyle birincisinden farklı görünmekle beraber, aslında iki risâle arasında önemli ortak noktalar bulunmaktadır. Birinci risâlede tasavvuf ıstılahâtında verâ olarak bilinen, helal-haram konusundaki titizlik üzerinde genişçe durulmakta, rızkın temiz ve helal yollardan kazanılması hususunda oldukça önemli bilgiler ve etkili nasihatler verilmektedir. İkinci risâlede ise insanın zühd, verâ’, takvâ gibi erdemlere ulaşmasını temin edecek en önemli ibadetlerden olan “namaz”ın hakikî olarak anlaşılması, bu ibadet esnasında yerine getirilen her bir rüknün anlamının ve hikmetlerinin idrak edilmesi üzerinde durulmaktadır. Doğrusu insan Muhasibî’nin bu eserini okuduktan sonra, Hz. Peygamber(sav)’in “namaz, mü’minin miracıdır” şeklindeki ifadesini daha iyi anlamaktadır. Neticede bu iki risâle, İslam’ın gerek itikat gerek ibadet gerekse muamelat alanında giderek unutulmaya yüz tutan ve ihmal edilmeye başlanmış olan manevî yönünü güçlü bir şekilde vurgulamak gibi çok temel bir noktada birleşmektedirler.
105.00 ₺ -
Hakka Yükseliş
Kur’an-ı Kerim’de ‘mirac’ özlü bir şekilde geçmektedir. Allah Teâlâ, Hazreti Peygamber’in (sav) Cebrail’le görüşmesini anlatmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Battığı zaman yıldıza andolsun ki arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve batıla inanmadı. O, arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir. Çünkü onu güçlü kuvvetli biri (Cebrail) öğretti. Ve üstün yaratılışlı (melek), doğruldu: Kendisi en yüksek ufukta iken. Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, (yere doğru) sarktı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu. Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı. O’nun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?” (53/en-Necm/1-12). Rivayetler ve hadisler de söz konusu yolculuğu, bu gecede Hazreti Resul-u Azam’ın (sav) görmüş olduğu ilginçlikleri son derece ayrıntılı ve geniş bir şekilde aktarmışlardır. Mirac kıssası sadece Doğu’da ele alınmamıştır. Bundan daha da önemlisi, ortaçağ Hıristiyan edebiyatındaki etkisidir. Bununla Mirac’ın Dante Alighieri’nin ‘İlahi Komedya’daki etkisini vurgulamaktayız. Bunu ilk ortaya çıkaran şahıs, Mirac ve İlahi Komedya adlı eserinde oryantalist Asin Palacios’dur. Doğaldır ki, Dante’nin takipçileri ve hayranları için bu İslamî kıssanın, Dante’nin ortaçağda Hıristiyan kültüründe imgesel şiirin temsilcisi sayılan bu kitabına kaynaklık ettiğini ve onun örnek alındığını kabul etmek zordur. Ancak Asin Palacios, getirdiği bilimsel kanıtlarla hasımlarına karşı nazariyesini kanıtlamıştır. Er-Risale adlı eserin yazarı Abdülkerim el-Kuşeyrî’nin bu değerli eserini ilk olarak yayınlarken, Ebû’l-Kasım Arif’in Ebu Yezid el-Bistami’nin Miracı adlı risalesini de ekte ele alıyoruz.
119.00 ₺ -
Gülşeni Raz
İslamî ilimlerin muhtelif branşlarında telif edilmiş eserlerden bazılarına farklı zaman ve coğrafyalarda birden çok şerh yazıldığı olmuştur. Yine şerhi çokça yapılmak ve şerhe konu olmak bakımından etrafında şerh geleneği oluşmuş birçok eser vardır. Bu bağlamda zikredeceğimiz eserlerden biri de Mahmûd-ı Şebusterî’nin Gülşen-i Râz’ıdır. Kemiyetçe küçük; ama keyfiyetçe çok değerli olan bu manzum eser, değişik ilmî çevrelerce ilgi görmüş, tasavvufî ve edebî klasikler arasında yer almıştır. Yazıldığı tarihten itibaren birçok âlim, sûfî ve şaire ilham kaynağı olan bu eserin tüm beyitlerinin şerhi yanında, müstakil beyitlerinin şerhinden oluşan veya ondan iktibas yoluyla oluşturulan birçok eser kaleme alınmıştır. Yazılan bu eserler, İslam edebiyatına ve tasavvuf felsefesine renk katmıştır. Bu şerhlerle zenginleşen literatürün Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal devresindeki dikkate değer bir numunesine A. Avni Konuk’un üslûbu ve fikriyatıyla tanıklık ediyoruz. Elinizdeki bu eser, Gülşen-i Râz’ın A. Avni Konuk tarafından yapılmış tercüme ve şerhinin tahkik ve ilavelerle günümüz Türkçesine aktarılmış hâlidir. Ömrünü, Ekberî ve Mevlevî geleneklerinin anlaşılmasına hasreden A. Avni Konuk'un bu uğurda yaptığı çeviriler ve şerhler son yıllarda okuyucuların istifadesine sunulmaktadır. Doç. Dr. Cengiz Gündoğdu tarafından tahkik edilerek neşre hazırlanan elinizdeki bu titiz çalışma da dinî-tasavvufî kültürümüzün yapı taşları olan eserlerin günümüz okuyucusuna kazandırılması niyetinin bir ürünüdür.
161.00 ₺ -
Fütuhatı Mekkiyye Şerhi
el-Cili, elinizdeki eseri yazma nedenini şu şekilde açıklamaktadır: "Şeyh, izah edilen bütün ilimlerin manalarını bu kitapta (Fütûhât-ı Mekkiyye) topladığını ve onları beş yüz elli dokuzuncu bölümde ima ettiğini söyler. Bu güzel kokuyu biriktirip topladığı ve değeri yüce, önemi büyük olan bu ilmi harika bir telif, ilgi çekici ve güçlü bir üslupla sağlam bir şekilde sıkıca büktüğü ve bu bölüme yerleştirdiği şeylerin anlaşılması akıl sahiplerinden çoğuna, tamamen muğlak kaldığı için bu bölümü, kitabın bütün müşküllerini şerh etmeye yöneldim. İshab (tafsilata girme, ayrıntıya inme) ve itnaba (sözü uzatma, uzun uzun anlatma, mübalağa etme) düşmemek için sözü kısa kestim ve ona Şerh-u Müşkilâtil-Fütûhâtil-Mekkiyye ve Fethu'I- Ebvâ bi'l Muğ lakât min UlCımill-Ledünniye ismini verdim." Kendisinin de belirttiği gibi, eloli Şerh'inde, onun mücmel, muamma, müphem ve manaları örten rumuzlarını açıklamıştır. İbn Arabi'nin kendisi de söz konusu bölümün girişinde, kitabın bütün kısımlarıyla ilgili olan ve dikkat çekilmesi gereken hususları bu bölüme aldığını belirtmiştir. Titiz bir tahkikle birlikte sunulan bu metnin önemi, İslam tasavvufunu inceleyenlerin önünde yeni bir ufuk açmasından kaynaklanmaktadır. Buradan, tasavvufun hicri sekizinci ve dokuzuncu asırlarda kazandığı sebat ve kökleşme görülecektir.
161.00 ₺ -
Faziletler Kitabı
İmam Gazzalî ve Ebü’l-Leys es-Semerkandî gibi büyük şahsiyetlerin eserlerine baktığımızda, etkilerinin sadece yazıldıkları dönemle sınırlı kalmayıp bugüne kadar geldiğini görürüz. Söz konusu bu seçkin kişiler çalışmalarında, özellikle insanın yaratılış gayesini, bu amaca ulaşmak için nelerin yapılıp nelerin yapılmaması gerektiğini ve gerçek mutluluğun yollarını okurlarına izah ederler. İmam Gazzâlî’nin Kimya-yı Saadet ve Mükâşefetü’l Kulûb (Kalplerin Keşfi) ile Ebü’l-Leys es-Semerkandî’nin Tenbihü’l Gafilîn ve Bustanü’l Arifîn adlı eserlerinden istifade edilerek hazırlanan bu kitap; günlük amellerin, ahlakî davranışların ve özel günlerin faziletlerini konu edinmektedir. Konuların daha da iyi bir şekilde anlaşılması amacıyla her bölüm sonuna Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde ve Şeyh Sadi Şirazî’nin Bostan ve Gülistan adlı eserlerinde yer alan hikâyelerden, hikmetlerden ve şiirlerden seçip ekledik. Faziletler Kitabı ismini verdiğimiz bu çalışmada, herkesin anlayacağı bir şekilde ele alınan, ayet ve hadislerle desteklenen konuların bazıları şunlardır: Merhametli olmanın fazileti, kanaatin fazileti, fakirliğin fazileti, itaatin fazileti, Allah’ı zikretmenin fazileti, abdestin fazileti, tevbenin fazileti, tevekkülün fazileti, sadakanın fazileti, cihadın fazileti, namazın fazileti, cumanın fazileti, üç ayların fazileti, kadir gecesinin fazileti vd.
273.00 ₺ -
Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Marifetnamesi
İbrahim Hakkı'nın gerçekten bir abide olan eserinde ağırlıklı olarak ele alınan konu; büyük filozofların 'Bilgi nazariyesi'dedikleri saha ile alakalıdır. Filozof İbrahim Hakkı, insanın varlığının asıl gayesini teşkil eden 'bilgi-marifet'i önce 'Marifet-i nefs/Nefs bilgisi'ne bağlıyor. Fakat bundan evvel bir başka marifete ihtiyacımız vardır: Marifetullah. Yalnız şu var ki, müessire eserden başlayarak gitmek gerekir. O halde 'Marifet-i Alem'i bize verecek müspet ilimlere başvurmaya mecburuz. İbrahim Hakkı, bu ilimleri şöyle sıralamaktadır: 1.İlm-i heyet(Astronomi). 2.İlm-i hikmet(Fizik). 3.İlm-i teşrih(Biyoloji-Anatomi). Bu üç ana müspet ilmin yanına bir manevi ilim daha ilave edilmelidir: 4.İlm-i irfan. Ancak bu ilimlerin marifetinder sonradır ki, Marifet-i alemden Marifet-i Mevlaya giden yola girilmiş olacaktır. İbrahim Hakkı’nın alim tarafını anlamakla kalmayan, onun sözlerini halleri ile mezcetmesini bilen Cemaleddin Server Revnakoğlu’nun yazmış olduğu bu eser sayesinde, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın şahsiyetinin tüm yönlerini, formasyonunu, feyiz aldığı kaynakları yakından takip ederken, aynı zamanda Marifetname hakkında da derin bir bilgi sahibi oluyoruz.
224.00 ₺ -
Besmelenin Sırrı
Abdülkerim Kuşeyrî’nin Letâifu'l İşârât adlı eseri tasavvufî tefsir çalışmalarının en önemli klasik örneklerinden biridir. Müellif bu eserinde, geniş ilmî birikimini kullanarak, her bir sûrenin başında yer alan “besmele” hakkında ilham ya da sezgi merkezli farklı farklı işârî yorumlarda bulunmuştur. Müellifin yapmış olduğu bu yorumlar hem söz konusu esere farklı bir içerik katmış hem de o güne kadar besmele hakkında yapılmış olan tefsirlere yeni ve derin izahlar kazandırmıştır. Tabii ki, bahsetmiş olduğumuz bu işârî yorumların önemi sadece müellifin yaşadığı dönemle sınırlı kalmayıp orijinalliğini koruyarak günümüze kadar da gelmiştir. Yayınevi olarak biz de besmelenin sırları hakkında yapılan bu irfanî ve derin açıklamaların hepsinin bir arada bulunmasının daha faydalı olacağını düşünerek elinizdeki çalışmayı hazırladık. Yorumlarda geçen bazı tasavvufî kavramların izahlarını da konunun daha iyi anlaşılabilmesi için dipnotlarda açıklamaya çalıştık.
112.00 ₺ -
Ali B Ebi Talib Divanı Seçmeler
Hazreti Ali (ra), bütünüyle beşeriyetin en seçkin kişiliklerinden biridir. İslam tarihinin en güzide şahsiyetlerindendir. O mümtaz şahsiyetin bütün Müslümanların gönüllerindeki müstesna yerini dünya var oldukça muhafaza edeceği kuşkusuzdur. Hazreti Ali, İslam tarihine mal olmuş bir kahramandır. İslam toplumunun büyük teveccüh gösterdiği bir bilgelik abidesidir. İlim şehrinin kapısıdır. Bir söz üstadıdır. Hayatın her alanında hayranlık uyandıran özelliklerine şairlik de eklenmiştir. Onun şiirleri bütün yönleriyle hayatın en sade ve en gerçekçi yorumlarıdır. Bunun tanığı ise ondan intikal etmiş olan divanıdır. Osmanlı sahasında Hazreti Ali’nin divanı üzerine yapılan en önemli çalışma, Müstakimzade’nin yaptığı çeviri ve şerhtir. Şemsettin Sami de günümüz insanı için çok daha faydalı olacağı kanaatiyle hikmet ve hakikat konulu şiirlere ağırlık vermek suretiyle Müstakimzade’nin yaptığı çeviri ve şerh çalışmasını esas alarak Hazreti Ali’nin divanından bir seçki yapma yoluna gitmiştir. Bu neşrin amacı da Şemsettin Sami’nin yaptığı çalışmayı günümüze taşıyarak o yüce şahsiyetin sahip olduğu ilmî derinliğin ve gerçek manada söze hakim olan şairlik yönünün daha iyi bilinmesine katkıda bulunmaktır.
133.00 ₺ -
52 Sohbet Yolun Esasları
Eserin tam adı "Cilâü'l-hâtır fi'l-bâtın ve'z-zahir" şeklindedir.Hâtır kişinin, özellikle de sûfînin gönül ve kalp dünyasına ilâhî âlemden tecellî eden fikirler demektir. Bu durumda eserin adını dilimize "Bâtınî ve zâhiri konularda gönül dünyasına yansıyan fikirlerin cilâsı" şeklinde çevirmek mümkündür. Cilâü'l-hâtır, Seyyid Abdulkâdir Geylani'nin vaazlarını bir araya getiren ve bu güne kadar Türkçe'ye tercümesi yapılmamış müstakil bir derlemedir. Meclîslerden yâni sohbetlerden oluşmaktadır. Bu vaaz ve sohbetlerin tamamı tasavvufla ilgilidir. Yıllardan beri Pîr Abdulkadir Geylânî'nin eserlerini, ifadelerini okumakta, tercüme etmekte ve üzerinde çalışmaktayım. bu cümleden oalrak şunu söyleyebilirim: Hazretin gerçekten de insanı derinden etkileyen,çok tesirli,çok samîmî bir ûslubu var. Onun cümleleri insana müthiş keyif vermektedir. bu îtibarla onun bu güzel ve kıymetli eserini, târih boyunca,tasavvufu hayat damarlarından birisi hâline getirmiş, evliyâyı her zmana büyük bir saygı ile karşılamış "günül" sâhibi milletimiz ile tanıştırmanın şahsıma ayrı bir haz verdiğini belirtmek isterim. Yol büyüklerinin,dünyevî ve uhrevî saâdete götüren o kutlu insanların, Hak erlerinin sohbetine,yakınlığına her zaman olduğu gibi bugünde bütün insanlığın, en başta da Müslümanların ihtiyâcı olduğunu düşünüyorum ve bu duygularla okuyucu Gavs-ı A'zam'ın, günül ve kalp hastalıklarının ilacı olan o nefis sohbetleriyle baş başa bırakıyorum
154.00 ₺