-
Nahcivani Tefsiri 5 Cilt Takım
Bu mübarek tefsire yaptığımız tercüme ile ilgili önemli bazı uyarılar bu tefsirin Arapça aslını Arapçayı çok iyi bilen Araplar anlamayınca Türkçe olan tercümesini Anlamak da Türkler için pek kolay olmayacaktır Bunu bildiğim için gayet sade bir tercüme yapma Allah teala izni ve yardımıyla çok çaba harcadım pekçok kısım tercüme yaptıktan sonra parantez açarak yararlı açıklamalar yapmaya azami gayretler gösterdim açıklamalar yaparken önce Kur'an ünnet ve İslam kültürünü esas aldım Sonra buz dağıtın bir ayeti açıklarken aynı konuyu anlatan diğer ayetleri ne açıklama yaptığına baktım Kur'an'da tekrar tekrar geçen misal Ar kelimesine hep aynı manayı mı Vermiş yoksa önceki açıklamaları yeterli bulmayıp sonra gelenlere daha geniş açıklamalar mı yapmış tüm bunlara bakarak ilk karşılaştığım konularda parantez arası açıklamalarla insanlığa faydalı olmaya çalıştım
1500.00 ₺ -
Şehid Bayram Hoca Hayatı Hatıraları 2 Cilt Takım
Kitap Seti 2 Ciltten Oluşmaktadır 1. Kitap Şehid Bayram Hoca 1 Hayatı ve Hatıraları 2. Kitap Şehid Bayram Hoca 2 Tanıyanların Dilinden Kitap içeriğinden: … Kendi kendine: “Ey Ömer nerede şehadet, nerede sen? O sana nasip olur mu hiç?” diye mırıldanır, yutkunur, utanır, hiçbir şey söyleyemez devamında… Konuşmasını tamamlar ve minberden iner. Hazreti Ömer’in (Radıyallâhu Anh) en büyük idealidir şehitlik. Allâh-u Teâlâ onun bu samimi muhabbetine karşılık verir. Sanki “Sen yeter ki aşk ile iste kulum” dercesine şehâdeti Hazreti Ömer’in (Radıyallâhu Anh) ayağına getirir ve mescitte arkasından hançerlenerek şehid edilir. İşte Hazreti Ömer’ce şehid olmanın adıdır mescitte vurulmak… Bayram Hoca (Rahmetullâhi Aleyh) İsmailağa Camii’ndeki son sohbetinde “Bu işler aşk işidir. Varsa aşkın her şey tıkır tıkır gidiyor. Yoksa aşkın her şey allak bullak. Aşkın önünü ölümden başka bir şey kesemez. Aşk pazarlık kabul etmez. Aşk kanun dinlemez, ferman dinlemez. Allah böyle bir aşka sahip olmaya bizleri muvaffak eylesin. Cenâb-ı Hakk makbûlînden eylesin, mahrûmînden eylemesin…” diye duasına devam ederken (takribî bir dakika sonra) Allâh-u Teâlâ aşkına karşılık vererek şehâdeti Bayram Hoca’nın ayağına getirir. Tıpkı Hazreti Ömer’in (Radıyallâhu Anh) şehid edildiği gibi mescitte hançerlenerek şehid edilir. Ne güzel söylemişler: Ey küffar! Siz bizlere ne yapabilirsiniz ki? Hapsedilmemiz halvet Sürgün edilmemiz hicret Öldürülmemiz ise şehadettir Biz cenneti kalbimizde taşıyoruz…
423.00 ₺ -
Erzurumun Kandilleri
Tarihi kayıtlar, Erzurum’da çokça camiinin, medresenin, tekkenin, zaviyenin varlığından bahsetmektedir. Tarihi eserler, onu vücuda getiren milletlerin yeryüzündeki milli imzası, tapu senetleridir. Bu şuurda olan milletler, milli imzalarını pekiştirmek ve gelecek nesillere birer tarihi eser bırakabilmek için her türlü fırsatı değerlendirmişlerdir. Erzurum, kurulduğu günden bugüne kadar, tarihi eserleriyle birlikte bağrından nice manevi mimarlar yetiştirmiş ve onları günümüze kadar yaşatmış önemli bir yerleşim yeridir. Bu şehrin asırlardır canlı ve diri olması, bilim adamlarının, din âlimlerinin ve gönül sultanlarının bu bölgeyi mekân tutmalarından ileri gelmiştir. Bu şehir binlerce Allah dostuna ev sahipliği yapmıştır. Bu kutlu beldede yaşayan velî zatlar, hem yaşadıkları dönemde hem de kendilerinden sonraki dönemlerde manevi feyizleri sayesinde insanımızın ruhunu daima okşamıştır. Bu feyiz kaynağı olan büyüklerimizin kabr-i şerifleri, Erzurumlunun ziyaretiyle, okunan hatimlerle ve yapılan hayırlarla her daim ihya edilmiştir. Elbette ki Erzurum’un kandilleri bu kitapta bulunan zatlar kadar değil, pek çok sayıda kıymetli zatlar var. Ancak yüzyıllardır meydana gelen istilalarda yakımlar, yıkımlar, seller, depremler bu şehrin tarihi adına ne varsa toprağın derinliklerine gömmüş ya da o zatlar kendilerini şöhret olmamak düşüncesiyle sonsuza dek gizlemişlerdir. Gönül sultanlarının yeri ve mekânı olmaz. Asırlardır Erzurum toprağında yaşamış, etrafına sevgi ve ışık saçmış güzel insanların örnek hayatlarını günümüze taşımak ve önce kendi insanımızın dikkatine sunmak, gelecek nesillerimize aktarmak ve bunları örnek alacak nesillerin sayısını artırmaktır gayemiz.
198.75 ₺ -
Filistin
Bu kitap, Türkiye'de "Yoldaki Mühendis" olarak tanınan Filistin direnişinin sembol isimlerinden Abdullah Galib Bergusi'nin Türkçe yayımlanan 4. kitabı. Bedeni tutsak edilse de Bergusi kelimeleriyle direnmeye devam ediyor. "Sözlerim; direniş yoluna taş koyanları, bu yolda zorluk çıkaranları, direnişi engellemeye çalışanları ve tüm zalimleri ilelebet rahatsız edecektir. Sadece denedim. “Filistin” adlı bu eserimde, hoş köklü ve keskin kokulu Filistin yaban kekiğini bulmayı denedim. Dağı, taşı, hatta güzel kokulu yaban kekiğini ve hayalleri dahi işgal etmeye yeltenen kindar, zalim ve zorba Siyonistlere rağmen izzetiyle yaşamaya devam edenler aradıklarını mutlaka bulacaklardır. Bitmeyen işgal, drama dönen hayatlar ve tertemiz bir sevgi hücremde Filistin adında bir avukata dönüştü. Filistin’in toprağını ve çamurunu seven, direnişe hayran olan bir Yaban Kekiği
133.00 ₺ -
Cemil Meriçin Dünyası
Biz hakikatların sadece bir tarafını görmeye mahküm edilmişizdir. Oysa yalnız bir tarafını görmek, hiçbir şeyi görmemektir. Cemil Meriç Cemil Meriç'in Dünyası, onun dünyasına girmek isteyenlere bir davetiye ve onu bütünüyle tanımak isteyenlere bir anahtar kitap niteliğinde. Cemil Meriç hakikatleri peşin olarak verilmiş kabul etmeyen, bir başka deyişle onları 'çantada keklik' olarak, yani bir kere sahip olundu mu, ömür boyu elimizde kalacak bir meta olarak görmeyen; ancak uzun ve sabırlı arayışlar sonucunda kendisine adım adım yaklaşabileceğimiz kısmi ve geçici doğrular olarak gören bir yazar. Mustafa Armağan, Cemil Meriç'in eserlerinden yaptığı bu seçkide, daima 'arayan' cins bir kafanın, aynı zamanda nasıl 'susamış' bir gönüle dönüştüğünü, malumatla dolu bilgi ülkesinden bilgelik bahçelerinin coştuğu irfan diyarına doğru nasıl yoğun bir emekle kulaç attığını gözler önüne seriyor. Geniş bir bahçe, yasaklarla çevrili bir dünya. Ağaçlar, su ve hürriyet içinde dolaşan hayvancıklar. Trenler uğramaz o ücra yere. Petrol lambasının bir tarafında babam otururdu, bir tarafında ben. Konuşmazdık. Bazan ikimiz de okurduk. Bazan yalnız ben okurdum.
131.40 ₺ -
Aşkın Şahidi
Fahr-i Kainat Efendimiz, aleyhissalâtü vesselâm; "Ashabım yıldızlar gibidir; hangisini takip edersiniz hidâyeti bulursunuz,” buyurmuşlardır. En büyük sorunumuz; yukarıya bakmamamızdır. Bu kitabın hazırlanış niyeti ve duâsı o yıldızları görmeye, tanımaya, sevmeye onların aydınlattığı yolu takip etmeye dâvet etmektir. 15 Temmuz gecesi doğan kudret karşısında, Batı dünyasının güç ve üstünlüğe karşı duyduğu aç gözlülük yerle bir oldu. 15 Temmuz gecesi, Batı dünyasının üstüne bir kalem çekti. Batılı bir Müslüman olarak hakîkatin içinde yeniden dirildim. O gece, hidâyetin nûruna şâhit oldum. Bu geceye şâhit olmak, kaderimin Türkiye için doğmak olduğunun sebeplerinden bir tanesidir. Yazar olarak ilhamlar alıyorum.
112.00 ₺ -
Bir Ömrün İnsanları
Geç takdir edilen büyük halk adamı Süleyman Demirel’den idealist bir siyasetçi Bülent Ecevit’e, ülke yaratan bir kahraman Rauf Denktaş’tan ayrı bir dünyanın sesi Dalay Lama’ya, ABD’nin başkanı halk adamı Jimmy Carter’dan insanlığını korumuş milyarder George Soros’a kadar birçok siyasetçi… Büyük tarihçi Halil İnalcık’tan Türkiye dostu İngiliz tarihçi Bernard Lewis’e, kalbi büyük, yardımsever Arnold J. Zurcher’den çok yönlü bir lider İhsan Doğramacı’ya, Sovyet Türkolog Ethem Tenişev’den Türk ve Müslüman dostu Alexandre Bennigsen’e kadar birçok ilim adamı… Modern Türk edebiyatının öncüleri Yaşar Kemal, Orhan Kemal ve Kemal Tahir’den çok yönlü düşünür, sinemacı, kültür mirasının savunucusu Halit Refiğ’e, Türk sinemasının öncülerinden olan Hulki Saner’den işçi haklarını savunan yazar Kemal Sülker’e kadar birçok sanatkâr ve yazar… 20 ülkede yayımlanmış birçok eseriyle Türkiye’nin ve dünyanın en önemli Osmanlı tarihçilerinden biri olan Kemal H. Karpat, Bir Ömrün İnsanları adını verdiği bu kitabında bir asra yaklaşan hayatını olumlu/olumsuz etkileyerek belki de kendisinin dünya çapında bir ilim adamı olmasına katkısı olan kişileri anlatıyor.
259.00 ₺ -
15 Temmuzda Tankları Vuran Ebabiller
KIYAMET KOPMUŞTU SANKİ, KULAKLARINI TIKADI Müfettiş, emniyette nöbetçiydi. Dosyaya gömülmüş çalışıyordu. Kulakları sağır eden korkunç uçak sesleri ile irkildi. Pencereler zelzeleye tutulmuş gibi şangırdadı, bina sarsıldı. Çok zaman geçmeden korkunç sesler tekrar duyuldu. Müfettiş, telefon sesiyle irkildi. Ahizeye uzandı. Duydukları onu can evinden vurdu: Gölbaşı Polis Özel Harekât, savaş uçakları tarafından vurulmuştu. Arka arkaya gelen telefon haberleri ile müfettiş sarsıldı. Savaş uçakları Ankara ve İstanbul üzerinde alçak uçuş yapıyordu. Tanklar kışlalardan çıkmış; meydanları, köprüleri, kavşakları işgale başlamıştı. Başbakan, içişleri bakanı, emniyet genel müdürü emniyetin alarma geçmesini istiyorlardı. Bütün polis personeli göreve çağrıldı. Darbecilere karşı koyacaklardı. Müfettiş, çok geçmeden Gölbaşı Polis Akademisi'nin de vurulduğunu öğrendi, elliden fazla şehit vardı. Terörle Mücadele Başkanı Turgut Aslan, hileyle Jandarma Genel Komutanlığı'na çağrılmış ve rehin alınmıştı. Darbeciler, polisi hedef almışlardı. Müfettiş, emniyeti alarma geçirdi. Emniyete baskın verileceğini tahmin ediyordu. Kapı önünde tedbir aldırdı, vurucu timle duvar dibine pusuya yattı. Çok geçmeden zırhlı araçlar ve tanklar sökün etti. Savaş başladı. Uçak gürültüleri gökleri doldurdu, emniyetin üstüne bomba savurdular. Müfettiş, kulaklarının sağır olduğunu sandı, sanki kıyamet kopmuştu...
110.50 ₺ -
Arabistan Seyahatleri Hicaz topraklarında Batılı bir Seyyahın Gözlemleri
John Lewis Burchardt, 18. yüzyıldan itibaren yıldızı iyiden iyiye parlamış görünen Batı dünyası adına genelde Doğu'yu, özelde ise İslam toplumunu ve bu toplumun, üzerinde dağılmış olduğu toprakları keşfedip anlamak isteyen bir seyyahlar grubunun öncülerinden birisi. Bu grup doğal ve kaçınılmaz olarak mensubu olduğu ya da adına çalıştığı ülke yönetim ve istihbarat unsurlarıyla bir şekilde doğrudan ya da dolaylı bir şekilde ilgili ya da ilişkilidir. Burckhardt, 2 Mart 1809'da Londra'dan başlayan seyahatine Malta'dan itibaren Hacı İbrahim olarak devam eder. Artık Müslüman bir tacir görünümündedir. Uzun süre Suriye'de kalır, Kudüs çevresindeki ‘kutsal toprakları' dolaşır ve sonra Mısır'a geçer. Esas itibarıyla üslenmiş olduğu görev Nijer Nehri üzerinde yer alan memleketlere ve kaynağına ilişkin bilgiler edinmek ve ortaya koymaktır. Fizan üzerinden Sahra çölünü geçip Nijer Nehri'nin yakınında bulunan Timbuktu'ya (Mali) doğru gitmeyi planlar. Hedefi olan güzergâh yönüne gidecek bir kervanı bekleyiş sırasında Nil nehri boyunca güneye doğru giderek Nubia seyahatini yapar. Kahire'ye dönüşünü Kızıldeniz'den Cidde'ye geçerek Hicaz topraklarında seyahatler yaparak gerçekleştirir. Dönem, Mekke ve Medine'de ve çevrelerinde Vehhabî işgalinin ve vahşetinin yaşanmış olduğu 8 yılın (1805-1813) hemen sonrasındaki dönemdir. Kahire'deki bekleyişi sürerken üç ay sürecek bir de Sina turu gerçekleştirir. Nihayet, 1817 Nisan'ında beklemekte oluğu kervanın haberini alır, ama o ağır bir hastalığa yakalanmıştır. Kaderin onun için belirlemiş olduğu göç güzergâhı farklıdır. 15 Ekim 1817'de vefat eder. Son dakikalarında arzu etmiş olduğu gibi Müslüman âdetlerine göre defnedilir. Kahire'de Müslüman mezarlığındaki kabri başındaki mezar taşı onu Müslüman olarak nitelemektedir. Sonraki yıllarda bölgeye doluşacak olan Avrupalı ajanlar için yararlı ve gerekli birçok bilgi ve işaret bırakmak gibi bir hizmetlerinin olduğunu düşünsek de, Burchardt ve benzeri Batılı seyyahların o dönemdeki gözlem ve notları Müslümanların 19. yüzyıldaki durumu ve sonraki gelişmeleri daha iyi anlayıp değerlendirmeleri açısından belli bir öneme sahiptir.
350.00 ₺ -
Amak-ı Hayal Racinin Hatıraları
A’mâk-ı Hayâl, Cumhuriyet öncesi edebiyatımızın hem en şanslı hem de en şanssız kitabıdır. İlk baskısının (1910) üzerinden yüz yılı aşkın bir süre geçmesine karşın hâlâ ilgi görmesi, sevilerek okunması ve buna bağlı olarak farklı yayınevlerince üst üste basılması, onun ne kadar şanslı olduğunu göstermektedir. Kitabın şanssızlığı ise yazarının ölümünden sonra yapılan ikinci (bütünleşmiş ilk ve tek) baskısının (1925) inanılmaz bir özensizlikle ve akıl almaz yanlışlarla dolu olarak çıkmasıdır. Bu büyük bir şanssızlıktır, çünkü yeni harflerle yapılan ve sayısı otuza yaklaşan tüm baskılarda bu baskının yanlışları, katlanarak çoğalmış ve kitabın güvenilirliğini zedelemiştir. Bu şanssızlığa son vermenin yolu, metnin, yazarın kendi eliyle yaptığı ilk baskı ile ikinci baskının karşılaştırılarak hazırlanmasıydı. Elinizdeki baskı, A’mâk-ı Hayâl’in doksan yıla yaklaşan bu şanssızlığına son veriyor. Karşılaştırmalı olarak hazırlanan ve baskılar arasındaki farklarla birlikte ikinci baskıdaki yanlışları da gösteren bu özgün metin, yapılan bütün baskılar için bir denek taşı işlevini görecek; kitaba, zedelenen güvenilirliğini yeniden kazandıracaktır.
231.00 ₺ -
Cemaleddin Afganî’nin Hatıraları
19. yüzyılın sonlarında İslam dünyasının sorunları üzerine kafa yoran bir düşünce, siyaset ve eylem adamı olarak Afgani’nin hayatı ve kişiliği sadece tarihçilerin inceleme konusu olmaktan daha fazla bir anlama sahiptir. Afganî’nin düşüncesi ve siyasi faaliyetleri çağdaş İslam dünyasının hem siyasal hem de düşünsel süreçleri üzerinde önemli izler bırakmıştır. Afgani, üzerinde hala tartışılan çok yönlü kişiliği ile hem taraftarları hem de karşıtları nezdinde önemli etkiler bırakan nadir insanlardan biridir. Gizemli olduğu kadar tartışmalı hayat hikayesinin Osmanlı payitahtında geçirdiği dönemine ilişkin notlar, onun kişiliğine ve düşüncelerine ışık tutacak ayrıntılarla dolu. Cemaleddin Afgani’nin İstanbul’da zorunlu olarak ikamet ettiği hayatının son beş yılında, Muhammed Mahzumi Paşa tarafından derlenen hatıralar Türkçede ilk defa yayınlanıyor. Çağdaş İslamcılık düşüncesinin en önemli ve renkli figürü olan Afgani’nin hatıraları, onun din, tarih ve siyasete ilişkin görüşlerinin yanı sıra Osmanlı ve Mısır’a ilişkin değerlendirmeleriyle de yakın dönem tarihine ışık tutuyor.
27.30 ₺ -
Bir Türkün Ruznamesi İngiliz Siyaseti Üzerine Yazılar
Bir Türkün Ruznamesi, Osmanlı son dönem kalem erbabından Çerkeşşeyhizade Halil Halid’in (1869-1931) Ruzname'si ile İngiliz ve Osmanlı siyasetine dair yine İngilizce neşrettiği üç kitapçık ve iki makalesinin Türkçede ilk kez yayınlanan çevirilerinden oluşuyor. Gerek Ruzname, gerekse diğer yazılar müellifin üslup sahibi bir yazar olmasının yanı sıra dönemin siyasi olaylarına nüfuz kabiliyetini göstermesi açısından da dikkat çekici unsurlar taşıyor. Halil Halid, ilmiye sınıfına ve tasavvuf çevrelerine mensup bir ailenin ferdi olarak çalkantılı bir gençlik döneminden sonra ailevi meseleler ve hürriyet taraftarlığı nedeniyle, 1894 yılında İngiltere’ye firar etmiş ve 1911 yılına kadar bu ülkede yaşamını sürdürmüştür. Ruzname'si, başlığının ifade ettiği gibi bir günlük olmaktan ziyade İngiltere'ye kaçışına kadarki hayatını anlattığı bir hatırat mahiyetindedir. Ruzname, İngiliz halkını Osmanlı toplumu hakkında bilgilendirici ve Osmanlı'ya karşı onlarda oluşan bazı önyargıları bertaraf etmeye yönelik kısmen savunmacı bir üslup taşır. Bununla birlikte yetişmesi, aile çevresi, günlük hayat ve eğitim müesseselerine ilişkin olarak da ilgiye değer bilgiler içerir. Bu kitabın ikinci kısmını oluşturan siyasi içerikli yazılar ise karşımıza çeşitli açılardan Ruzname'dekinden farklılaşmış bir Halil Halid portresi çıkarıyor. Ruzname'de zaman zaman hissiyatına mağlup olan yazar, kazandığı tecrübelere paralel olarak, dönemin siyasî olaylarına ve İngilizlerin emperyalist siyasetlerine objektif ve eleştirel bir yaklaşım sergiliyor.
25.20 ₺ -
Serdengeçti Geldi Geçti
1955-1960 yılları arasında sabahtan öğlene kadar fakülteye gidiyor, öğleden sonraları hemen hemen her gün vaktimi Serdengeçti yazıhanesinde geçiriyordum. Oraya, çok çeşitli kişiler geliyordu. Bazen hiç bilmediğim, duymadığım, okumadığım konular konuşuluyor, tartışılıyordu. Osman Yüksel de çok nüktedan bir kimse idi. Nükteler, onda bir Akdeniz bereketiyle sıradaydı. Anlattıklarını yazıyordum. Doğrusu bu kitapta okuyacaklarınız ondan dinlediklerimdir. Osman Yüksel, Türkçü-Turancı düşünceler içinde yaşayan bir kimse idi. Şiddetli ölçüler içinde bir antikomünistti. Mücadeleci bir mizaca sahip olduğu için Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin son sınıfında okurken fakülteden kovulmuş, sıkıyönetim mahkemesine verilmiş, tabutluklarda büyük çileler çekmişti. Bütün suçu, komünizme karşı olmak, Anafartalar’daki Adliye binası önünden Ulus Meydanı’na kadar komünizmi tel’in eden cümleler atarak yürümek, sonra Ulus Meydanı’nda İstiklal Marşımızı söyleyerek dağılan fakülteli arkadaşlarıyla birlikte olmaktı.
29.40 ₺ -
Ölüm Daha Güzeldi Hatıralarım
Osmanlı ulemalarından ehli sünnetin savunucusu Ahmed Davudoğlu Hoca’nın yetiştiği ortamı, bulgaristan zindanlarında çektiği işkenceleri, anavatanına hicreti ve oradaki yaşadığı sıkıntıları ibretle okuyacaksınız. Ahmed Davudoğlu Hoca, Üstad Necib Fazıl’ın bizâtihi kendisine olan, “Günümüzün seyrek ilim adamlarından, gerçek takvâ ve hûşû sahibi ol-duğuna şehâdet ettiğim…” övgüsünü hak etmiş, gerçek bir âlimin nasıl olması gerektiğini yaşayışıyla göstermiş, eşsiz çalışmalarıyla da ilmî hayatı-mıza damgasını vurmuş değerli şahsiyetlerimizdendir. “Kollarımı o kalın sicimle arkama kat kat bağladı. Başıma da bir maske geçirdi. Bu maskenin fil hortumuna benzer bir hortumu vardı. Maskeyi giyen insan bu hortumun içinden nefes alıyordu. Hortumun içinde ise oksijen vardı. Zannederim hortum, sesi önlemek için yapılmıştı. Maske başıma geçirilince dünyayı iki gözlükten görmeye ve hortumdan gelen hoş bir havayı teneffüse başladım. Tam bu sırada birden ateş düşmüş gibi bir hâl oldu. Teğmen elektrik cereyanını salmıştı. Kafamın mor alevler içinde cayır cayır yanmakta olduğunu, maskenin gözlüklerinden görüyordum. Sade kafam değil, bütün vücûdum yanıyor! Dişlerim birbirine çarptıkça elektrik burgusuna benzer bir çatırtı duyuyor; feryad-û figânım ayyûka çıkıyordu. İnsaf-sız kefere zerre kadar vicdan azabı duymadan beni diri diri yakıyordu.” 1949 yılının son günü Edirne muhacirhanesinde idik. Türk hududuna geçinceye kadar, komünist zulmünden kurtulduğuma inanamamış, hatta hududa yaklaştıkça tevkif emri gelecekmiş gibi garip bir hâlet-i ruhiye içinde heyecanım arttıkça artmıştı. Hududu geçtikten sonra geniş bir nefes aldım. Ve yanımdaki bir yol arkadaşıma Şükür kurtulduk, komünistler artık bulsunlar da tevkif etsinler dedim. Tren Yunan toprağından geçerken bile heyecanım tamamıyla yatışmış değildi. Fakat Selimiye’nin semaya yükselen minarelerini görünce heyecanım aniden müjde-i sürura inkılap etti. Bu ilahî sütunlar sanki bizi, istikbal için şahlanmış, uzaktan bizi kemal-i ihtişamla selamlıyordu. Müjde! kurtuldunuz! diyordu. O zaman içimin boşaldığını ve bütün elem ve kederlerimin Mart karı gibi eriyerek damladığını hissettim. Muhacirhaneye inince nezrettiğim secde-i şükranı eda için ilk fırsatta Selimiye Camii’ne koştum..
117.00 ₺ -
Leylak Kokulu Sokaklar
Çocukluğum 1970 li yılların Ankara'sında geçti... Ankara, şimdilerin büyük bir kasabası gibiydi o zamanlar. Binadan çok boş alan vardı, yanı yöresi boş olurdu ulaşımı güç evlerin. Ana caddeden sonrası genelde toprak olmasına rağmen, bizim sokağa asfalt yollardan ulaşırdık. Sebebi sanırım Merkez Bankası Evleri idi. Merkez Bankası evleri, birer dönüm araziye kurulmuş, iki katlı, bakımlı ve zamanının en lüks binalarıydı. Rengarenk çiçeklerle bezeli, ağaçlarla, en çok da baharın müjdecisi, kendine has renkleri ve şekilleriyle mis kokulu çiçekler açan leylak ağaçlarıyla süslü harika bahçeleri vardı. Şimdilerde eser kalmamış o görüntülerden. İhtişam dolu evler, malikâneye benziyorlar dışarıdan. Bahçe duvarlarından başlıyor gösteriş ama bir şeyler eksik kalıyor hep, leylak kokmuyor artık o sokaklar. Oralarda gezinerek büyüyen yürekleri, efsunlu rayihaları içine çekerek huzur bulan gönülleri, sayısız hayata tanıklık eden o, lila-yeşil gösterisinin her derde deva olduğunu, önünden geçenleri kokularıyla büyüleyerek hayal dünyasına sürüklediklerinden bihaber, kıymışlar leylak ağaçlarına. Ağlamaklı gittiğim bu yollardan neşeyle dönüşümü, Leylak ağaçlarıyla paylaştığım sırlarımı, Rüzgârla birlikte, leylak kokularına karışıp uzaklara sürüklenen çocukluk hayallerimi hiç mi hiç bilmiyor yeni sokak sakinleri. Kim bilir, bencileyin, ne kadar çocuk büyüttü hâlbuki o güzelim ağaçların gölgesi. Kim bilir ne hayaller kuruldu o rayihalar eşliğinde. Kim bilir neler yaşandı o "Leylak Kokulu Sokaklar" da.
156.00 ₺ -
Said Nursinin Muhteşem Hayatından Hatıralar 2
Eskimiş lambaları bile kırdırmaya tahammülü olmayan, tahribe, yıkıp yok etmeye karşı olan müspet hareket anlayışıyla... Tanıyanlar, tanımayanlar, ismini duymuş ve merak edenler için Bediüzzaman Said Nursî´nin muhteşem hayatından birbirinden ibretli hatıralar...
105.00 ₺ -
Said Nursinin Muhteşem Hayatından Hatıralar 1
Eskimiş lambaları bile kırdırmaya tahammülü olmayan, tahribe, yıkıp yok etmeye karşı olan müspet hareket anlayışıyla... Tanıyanlar, tanımayanlar, ismini duymuş ve merak edenler için Bediüzzaman Said Nursî´nin muhteşem hayatından birbirinden ibretli hatıralar...
105.00 ₺ -
Topal Osman Osman Ağa
Giresunlu Osman Ağa; Babası tarafından bedeli ödenmesine rağmen Balkan harbi’ne gönüllü katılır, savaşta yaralandığı için “topal” lâkabı takılır. I. Cihan harbi’ne doğu cephesinde iştirak eder. Rusların Harşıt Çayını dayanması üzerine Gönüllü milisleriyle birlikte Ruslara karşı mücadele eder. Milli Mücadele kahramanı Topal Osman Ermeni ve Rum çetelerine karşı Karadeniz boylarında mekik dokur. Mustafa Kemal’in muhafız Birliği komutanlığına getirilir. Daha sonra Dumlupınar ve Sakarya Meydan Muharebelerine katılır… Gösterdiği mücadeleden dolayı İstiklal madalyasıyla taltif edilir ve Milis Yarbay rütbesi verilir… Osman Ağa diyor ki: “Ben bu millet uğrunda bacağımı zayi ettim. Düşmanı denize dökünceye kadar icap ederse sedye ile muharebe edeceğim.” “Eğer geri çekilirken veya yara alır da yürüyemezsem beni düşmana sağ teslim etmeyin. Beni vurun ondan sonra çekilin” “Paşa Hazretleri’nin muhafazası yalnız ve yalnız size aittir. O’nu her yerde siz koruyacaksınız. Uçan kuşlardan dahi. Paşa Hazretleri’ne en ufacık bir şey olursa kendinizi yok bilin. Hatta ve hatta geride bıraktıklarınızı da…
21.00 ₺ -
Arı Kovanına Çomak Sokmak
“Ahmet Yaşar Ocak daha çocukken bile olgun, ağırbaşlı, okumayı çok seven biriydi. Ben şimdi daha iyi anlıyorum ki, o daha o yaşlarda bilim adamı damarına sahipti. Daha ilkokulda iken öğretmene en fazla soru soran öğrencilerdendi. Okula dergi gelirdi, pek çoğumuz dergiyi angarya kabul ederken o hemen derginin kapağını açar, okumaya başlardı.” Taha Akyol “Ahmet Yaşar Ocak’ın araştırmaları Türkiye’nin bugünkü meseleleri üzerine düşünen ve yazan bütün aydınlar tarafından mutlaka okunmalı.” Beşir Ayvazoğlu “Burada bir liste verecek değilim ancak ilk Türkçe eserini 1980’de yayımlayarak ezber bozan bir bilim insanından ve eserlerinin bende bıraktığı izlerden kısaca söz edeceğim: Batılı yöntemle yerli bir bakışın özdeşleştiği bu kişi Ahmet Yaşar Ocak...” Sabri Koz “Sevgili meslektaşımın çalışmalarını yürütürken arşiv belgelerine ve her türlü özgün tarihi vesikalara ve kayıtlara önem vermesi, bunları maharetle yorumlaması ve kullanması bir kültür tarihçisi olarak kendisini son derece önemli bir eşiğe ve aşamaya taşımıştır.” Süleyman Uludağ Yozgat gibi küçük bir Orta Anadolu kasabasında doğup, adını yaptığı birbirinden kıymetli çalışmalarla duyuran Ahmet Yaşar Ocak, yetiştiği kültür ortamını; her biri birbirinden değerli hocaları Ömer Nasuhi Bilmen, Nihat Sami Banarlı, Ali Nihat Tarlan, Mahir İz, M. Tayyip Gökbilgin, Nejat Göyünç, Ercüment Kuran, Claude Cahen ve Irene Mélikoff’u ve üzerinde yıllarca titizlikle çalıştığı konuları bu hatıratta anlatıyor. Tarih yazıcılığı alanında Türkiye’de mevcut bazı önyargılara karşı çıkan Ahmet Yaşar Ocak’ın hayat hikâyesi, tarihe meraklı herkesin başucu kitabı niteliğinde…
33.30 ₺ -
Acı Vatanda Bir Garip Kul / Birinci Neslin Almanya Hatıraları
“Birçok yerde küçük küçük mescitler ve bir fabrikanın 5. katında Türklerin Berlin’deki ilk camisi olan Mehmet Akif Camii’ni açtık. Daha sonra ilk Kur’ân Kursu’nu açtık. Bir daktilo ve bir teksir makinesi aldık. Yazılarımızı orada çoğaltıyor, bütün lojmanları adım adım gezerek insanlara dağıtıyorduk. Artık Almanya’daki Türkler bizim bir teşkilatımız var diyebiliyorlardı.” Ali Özdemir Hayatının büyük bir kısmını bir zamanların "acı vatan"ı Almanya'da geçiren Ali Özdemir, samimiyetin ve ihlâsın müşahhas bir örneği olarak bizlere yakın tarihimizi ve çekilen çileleri anlatıyor. Şikâyetsiz bir şekilde, tevekkül ve azimle, dikenlerle dolu bir bahçenin nasıl gül bahçesine dönebileceğine bizleri de şahit ediyor. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’ya, özellikle Türkiye’den işçi olarak çok insanımız gitmiştir. Bu gidişler dönem dönem devam etmiş, iki kültür arasında birçok vatandaşımız yetişmiştir. Ali Özdemir, Türkiye’den giden birinci nesle imamlık etmek üzere Almanya’ya kendi tabiriyle hicret etmiştir. Daha sonra eşini de yanına alarak hizmetlerine devam eden Ali Özdemir, hatıratında Almanya’da Millî Görüş gazetesinin basımından, yine Avrupa’da Millî Görüş Teşkilatı’nın kurulmasına; Helâl Gıda Sertifikası çıkartmak için verilen mücadeleden, Almanya’da ilk hac organizasyonunu düzenlemeye; Necip Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti, Necmettin Erbakan, Hasan Aksay, dönemin iç işleri bakanı Oğuzhan Asiltürk ve Süleyman Demirel gibi tarihî ve siyasi şahsiyetlerin Almanya’da misafir edilmesinden, Türklerin Almanya’daki Türklerin de rahatça istifade ettiği Kanal Offener’daki konuşmalarına kadar birçok önemli işlere imza atarak gayretin ve imanın önünde hiçbir engelin duramayacağını bi’l-fiil hayatını anlatarak bu kitapta gözler önüne seriyor.
48.10 ₺ -
27 Mayıs Darbesi ve Bizler - Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın Kızı Anlatıyor
Türk demokrasi tarihinin en önemli kırılma noktalarından biri muhakkak ki 27 Mayıs 1960 Darbesi’dir. Bu elim hadise neticesinde Demokrat Parti kapatılmış ve dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar, başbakanı Adnan Menderes ve diğer devlet erkânı tutuklanarak yargılanmak üzere Yassıada’ya götürüldüler. Artık ne onların hayatı eskisi gibi devam edecekti ne de ailelerinin… - Darbeden önce ne gibi olaylar yaşandı ve ülkenin genel havası nasıldı? - Darbeden sonra bu hava nasıl değişti ve gazeteler olayları nasıl yansıttı? - 27 Mayıs günü ve sonrasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın ve diğer Demokrat Partililerin evlerinde neler yaşandı? - Evler askerler tarafından nasıl arandı ve bu aramalar sonunda neler oldu? - Aileler evlerinden koparılıp nerelerde göz hapsinde yaşamaya zorlandı? 27 Mayıs Darbesi ve Bizler kitabı, bu ve benzeri birçok sorunun cevabını vermekle birlikte; 27 Mayıs 1960 tarihinden itibaren Yassıada duruşmalarının başladığı 14 Ekim 1960’a kadarki süreci, Celal Bayar’ın kızı Nilüfer (Bayar) Gürsoy’un samimiyetle paylaştığı anılarla aktarıyor. Yassıada süreci ve sonrası, şimdiye kadar hep Demokrat Partililerin hatıraları, mahkeme zabıtları ve o günlerin siyasi sürecinden bahseden eserlerle sınırlıydı. Fakat Gürsoy’un tüm tutuklu ailelerinin yaşadıklarıyla beraber kendi ailesine tatbik edilen özel muameleyi de anlattığı bu eser, önemli bir tarihî boşluğu doldurarak, Türk demokrasi tarihinin gözden kaçmış, karanlık bir dönemini aydınlatıyor.
118.40 ₺ -
Yakın Maziden Hatıra Kırıntıları
Paşalarla görüşmesinden sonra: Tehditler korkunçtu, gerçi ömürümün çok senelerini geride bırakmıştım, önde kalan üç beş senenin nazarımda hiç kıymeti yoktur. Fakat meclis dağıtılacak, seçimler iptal edilecek, partiler kapatılacak, askeri idare devam ettirilecek ve bütün bu felaketler benim yüzümden kopacaktı. Yani İnönü - Bayar düşmanlığı şeklinde yeniden hortlayacaktı. Allah bunu bana göstermesin. Memleketini seven bir insan sıfatıyla ben elbette buna razı olamazdım.
70.00 ₺ -
Mustafa Osman
“Birinci saftaki haslar içine girmeye hak kazanmış, Nur’un kahramanlarından, muhlis, ikinci bir Hüsrev, Hasan Feyzi gibi, metin, ihlası tam, bahadır, Risale-i Nur’a pekçok faydası dokunan, fedakâr, edip, vasıta-i irtibat, fevkalade sadakatli, haslar dairesinde…” Bediüzzaman Said Nursî Mustafa Osman Efendi, Üstad Bediüzzaman’ı ilk olarak 1941 yılında Kastamonu’da ziyaret eder. Bu ziyaretten sonra Nur’un manevî cazibesine kapılarak ömrünün sonuna kadar, tam elli yıl iman ve Kur’an hizmetinde aktif rol alır. Safranbolu’da ticarî faaliyetlerinin yanında Nur’un muhabere merkezi gibi çalışır; Üstad Bediüzzaman’dan ve Nur talebelerinden gelen risale ve mektupları yazıp çoğaltır ve bölgedeki diğer Nur talebelerine ulaşmasını sağlar. Bediüzzaman’la birlikte Afyon Hapsi’nde de yatan Mustafa Osman Efendi, aynı zamanda Mustafa Sungur’un Risale-i Nur hizmetine vakf-ı hayat etmesinin önemli vesilelerinden biridir. Üstad Bediüzzaman bunu, “Mustafa Osman, Sungur’un üstadı olmuş” diye ifade eder. Mustafa Osman Efendi yaptığı müdafaaları, cesareti ve şecaatiyle de meşhurdur. Pekçok insanın iman hakikatleriyle tanışmasına vesile olmakla birlikte, ahlak ve kemalatı ve ticaretteki dürüstlüğüyle de çevresine örnektir. Bu kitap, Mustafa Osman Efendi’nin hayatı çerçevesinde bir devre tanıklık etmekle birlikte, Safranbolu ve Karabük yöresinde Risale-i Nur’a hizmet etmiş önemli şahsiyetlerle tanışma imkânı veriyor.
9.75 ₺ -
Bir Devrin ve Bir Şehrin Muhteşem Öğretmeni Sandal Hoca
Osmanlı'dan, Cumhuriyet'e bir insan, bir toplum ve bir mücadele... Yokluklardan çıkarılan muhteşem bir eğitim harikası... Değerlerimizle değerlenen Örnek hoca... Hakiki Müslüman... İyi insan ve güzel öğrencileri... İbretler, dersler, öğütler... Bir yakın tarih belgeseli...
97.50 ₺ -
Yirminci Asrın Başlarında Alem- i İslam ve Japonya'da İslamiyet'in Yayılması
“Ben çoktan beri bu kadar samimi, bu kadar tesirli bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum.” Mehmet Akif Ersoy Abdürreşid İbrahim, Osmanlının son döneminde önemli izler bırakmış, Mehmed Akif gibi birçok isme ilham kaynağı olmuş, Müslüman dünyanın ufkunu Uzak Doğuya kadar genişletmiş, İslâm’ın Japonya’da tanınması ve yayılması yolunda çok büyük emek sarfetmiş bir isim… Elinizdeki kitap, Tatar topraklarından başladığı hayat yolculuğunda Asya’nın neredeyse tamamını gezmiş, İslâm dünyasının birçok diyarını bizzat görmüş bu ismin, 1907-1910 yılları arasında Asya’da yaptığı seyahatların notlarını içeriyor. Aynı zamanda hem bir seyahat kitabı, hem de hatırat niteliği taşıyan kitapta, Orta Asya, Moğolistan, Japonya, Çin, Kore, Endonezya, Malezya, Singapur, Hindistan ve Hicaz intibaları anlatılıyor. Özellikle o günlerin Japonyası, bugün dahi benzeri olmayan usta bir gazetecilik diliyle tanıtılıyor. Uğradığı her beldede Müslüman arayan ve onların problemlerini, dertlerini araştıran yazar, çok çarpıcı tesbitlerde bulunuyor. İslâm dünyası ve Doğunun yüzyıl önceki haline ışık tutan kitapta, bugünün insanlarının, özellikle genç dimağların alacağı çok ders var…
75.00 ₺ -
Mehmed Kayalar (Zulme Boyun Eğmeyen Kahraman)
Bediüzzaman’ın küfrün tahripkâr hücumlarına karşı cepheye sürdüğü kahramanlardan biri de “Nur’un muallimi”, “Nur’un kahramanı” ve “hayatını Nur’a vakfeden” Yüzbaşı Mehmed Kayalar’dır. Her kabiliyeti yerinde istihdam etmesini bilen büyük deha, Kayalar gibi bir kahramanı Doğu’nun en zorlu cephesi Diyarbakır’a gönderir. Küçük yaştan itibaren İslam’ın derdiyle dertlenen Kayalar ise, aradığı kumandanı bulmuş olmanın şevkiyle yerinde duramaz. Manevî kumandanından aldığı emir ve direktiflerle küfre ve zulme meydan okur. Üstad, zihninden ne zaman Doğu ve Diyarbakır geçse, cansiperane hizmet ve faaliyetleriyle Kayalar hayaline gelir ve gözünü uzaklara dikerek, “Aslan Kayalar’ım!” demekten kendini alamaz. Bu kitapta Mehmed Kayalar’ın yakın tarihimizde gerçekleştirdiği fedakârane ve cesurane hizmetleriyle karşılaşacaksınız. Sağlam bir irade, büyük bir hamiyet, kuvve-i kudsiyeyle birleşen bir cesaret, zalimlerin yüreklerine korku salan bir heybeti temaşa edecek ve bu büyük fedakâr-ı İslam’ın kalbinizde yer ettiğini hissedeceksiniz.
12.00 ₺ -
İttihat ve Terakki'nin Kuruluşu ve Osmanlı Devleti'nin Yıkılışı Hakkında Bildiklerim
Osmanlıların siyaset okulu Bâb-ı Âli olmuştur. Hâtıratın yazarı Mehmed Selâhaddin Bey, dört seneden fazla Bâb-ı Âli’de hizmeti sırasında bir çok devlet ve siyaset ricali arasında bulunmuştur. Bizzat cemiyet ve siyasî fırkaların içinde olmamasına rağmen bu cemiyetlerin kurucu reisleri ve üyeleri eski arkadaşlarıdır. Yazar bu tanıklığına dayalı olarak, “Osmanlı Devleti'nin felaketinin sebeplerini, İttihat ve Terakki’nin kuruluşunda iyi bir niyetle işe başlanılmadığını, böyle bir cemiyetin iyi bir sonuç vermeyeceğini, inkılâbın başından bu güne kadar cereyan eden iç ve dış siyasetten” bahsetmektedir.
52.50 ₺ -
İslam Kadınları
OSMANLICA ASLINDAN GÜNÜMÜZ DİLİNE AKTARAN: Ayhan Pekin - Âmine Pekin İlk Türk kadın romancı olarak tanınan Fatma Aliye Hanımın romanları dışında da eserleri vardır. Kadınlarla ilgili meseleler, tarih incelemeleri ve felsefe üzerine yazdıkları kitap olarak yayınlanmıştır. Bunlardan, Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tefrika edilen (1891-1892) Nisvân-ı İslâm, yazarın Türk ailesi ve özellikle harem hayatı hakkında bilgi edinmek isteyen Avrupalı bazı kadınlarla yaptığı, çok evlilik, câriyelik ve örtünme konuları üzerindeki konuşmalarından doğmuştur. Kitapta bu hayatın Osmanlı kimliğinin bir parçası olduğu ifade edilmektedir. Bu eser, Maârif Nezareti'nin izniyle 1892 tarihinde ilk defa kitap olarak basılmıştır. Fdansızca, İngilizce ve Arapça’ya tercüme edilerek yayınlanan bu kitap dolayısıyla ülke dışında da tanınan yazara Chicago Kitap Sergisi’nde ödül verilmiştir.
22.50 ₺