-
Çürümüş Kemikleri Kim Diriltecek
İnsanın var olduğu ilk günden beri, aklını ve kalbini meşgul eden soru ve kuşkular olagelmiştir. Ve son insanın da bu dünyadan ayrılacağı ana kadar bu soru ve kuşkular insanlığı meşgul etmeye devam edecektir. Çünkü ilk insanın psikolojisi ne ise, son insanın da psikolojisi o olacaktır, temel esaslar açısından. Ve insanın psikolojik âleminde en önemli yerlerden birini din duygusu işgal etmektedir. Bundandır ki, tanrısal bir din inancını benimsemeyenler, insan ürünü dinler icat etmekte ve ona inanıp yaşamlarını ona göre sürdürmektedirler. Timaş Yayınları′ndan çıkan ve Ömer Sevinçgül’ün kaleme aldığı 12 kitaplık “Özel İnsanlar Arıyorum” dizisinin onuncu kitabı olan "Çürümüş Kemikleri Kim Diriltecek?" isimli kitap, insanoğlunun din ve yaşam eksenli soru ve kuşkularına cevaplardan oluşmakta. Bu dünyanın ölümü mümkün mü? İnsanın diriltilmesini gerektire nedenler neler? Ruh bedenden bedene gezer mi? Ben niye evlenemiyorum? Tanrıyı düşünmüyor da dayımı düşünüyor... Senin leylan kim? Adına aşk mı desek? Kıyamete yüz on yedi yıl mı kaldı yani? Mahşer meydanı nereye kurulacak...
3.89 ₺ -
Güldüren ve Düşündüren Tarih
Tarih dersi okutan öğretmenlere ve tarihin teferruatından haberdar olmak isteyen öğrencilere... Sadece alışılmış değil, zengin bir tarih hazinesiyle buluşacaksınız..Alman imparatoru III. Konrad, kendisine isyan eden Neinsberg Kasabası′nı cezalandırmayı kafasına koymuştu. Ancak, ne tür bir ceza vereceğini düşünmekteydi. Sonunda kararını açıkladı. Buna göre, kasaba yıkılacak ve bütün erkekler de öldürülecekti. Kadınlara ise, en değerli eşyalarını alacak kasabadan güvenlik içinde çıkabilecekleri bildirilmişti. Bunun üzerine bütün kadınlar, kocalarının elinden tutup şehri terk etmeye başladılar. III. Konrad, bu durumu hiç düşünmemişti. Hemen emrini geri aldı ve kasabayı affetti.
5.19 ₺ -
Espri ve Fıkralarıyla Ünlüler
Gerek tarihten, gerekse zamanımızın sanat ve siyaset çevrelerinden tanınan bir çok ünlüye ait güzel espri ve fıkraları içeren eğlenceli bir kitap...
4.21 ₺ -
Büyüklerin Sözleri Sözlerin Büyükleri
Bazen ünlü bir yazar, filozof, devlet adamı veya bir bilim adamının söylediği, bazen de toplumun kendi arasında ürettiği (anonim) ama duyduğumuzda çok hoşumuza giden çarpıcı sözler vardır; atasözleri, özdeyişler, altı çizilen satırlar… Kim tarafından söylendiği bilinmeyen özlü sözlere atasözü dendiğini biliyoruz. Nasıl ki atasözleri, çeşitli alan ve konulardaki gözlem ve deneyimlerin süzülmesi ise özdeyişler de söyleyenlerin gözlem ve deneyimlerinden süzülmedir. Onların olaylardan çıkardığı sonuç ve derslerin bir ürünüdür. Bu yönleriyle okuyan ve dinleyenlerine uyanıklık ve uzak görüşlük kazandırırlar. Yerinde söylenen, söylenebilen bir özdeyiş, uzun uzun nutuk çekmekten daha büyük etki yapar. Köşe taşı gibi yerine oturur. Bu anlam özelliği sayesinde tüm okulların kompozisyon derslerinde bir numaralı konu ve soru, özdeyişlerdir. BÜYÜKLERİN SÖZLERİ SÖZLERİN BÜYÜKLERİ kitabında, başta öğretmen ve öğrenciler olmak üzere toplumun her kesiminden insanın günlük hayatta en fazla ihtiyaç duyacağı konulardaki özdeyişlere ağırlık verdik. Bu özdeyişlerin de o konuda söylenmiş sözlerin en güzeli olmasına özen gösterdik.
4.21 ₺ -
İzdivaç ve Mahremiyetleri
Bu kitap; evlilik meselelerini, eşlerin birbirlerine karşı olan görevlerini ve toplum içi münasebetlerini izah ederek müslüman ailelerine bir rehber niteliği kazanmıştır. -Ayet ve hadisler ışığında; eş seçimi, nikah, boşanma, kadınların özel durumları, tesettür, çok evlilik, kadının çalışması, çocuk terbiyesi, doğum kontrolü, kürtaj, akraba evliliği gibi birçok konuda ölçüler sunmaktadır. -Aile yuvası belirli prensipler çerçevesinde atılan adımlarla hayat bulur... -Elinizdeki kitap, evlilik meselelerini bu bakış açısıyla ele almaktadır...
300.00 ₺ -
Mine Kızlar Yurdunda
Kulağa hoş geliyor doğrusu. Tam da biz yaştaki kızlara göre. Bir parça da romantik. MAVİ MENEKŞE KIZ YURDU. Tuttum bu ismi. Mavi Menekşe Kız Yurdu’nun mavi parmaklıklı bahçedemirlerindeki karları okşarcasına avuçladım. Artık üşüyen ellerimin değdiği bu parmaklıklara “hapishane penceresi” yakıştırması yapmayacağım. Çünkü burayı çok seviyorum. Mutluluğu seviyorum!
21.00 ₺ -
Çılgın Kızlar Kantini
Genç olmak bazen çok zevkli, bazen çok zor... Okul, dershane, ev... Dersler, sınavlar, ödevler... Her gün ne yapmamız, nasıl davranmamız gerektiğini söyleyen anneler, babalar, öğretmenler...Başımızın belası sivilceler... Genç olmak bazen gerçekten hem çok zevkli hem çok zor... En iyisi, unutun hepsini... Burası "ÇILGIZ KIZLAR KANTİNİ"...
7.13 ₺ -
Aman Öğretmen Duymasın
Aman Öğretmen Duymasın da; • Öğretmenlerin öğrencilere sık sık söyledikleri sözler ve bu sözlerin gerçekte ne manaya geldiğine ilişkin ipuçları; • Öğretmen ile öğrenciye, hapishane ile okula dair ironik bir karşılaştırma; • Günlük yaşantı içinden cevaplarını hiç düşünmediğiniz ilginç sorular; • Okula ve hayata dair dile getirilmeyen sözler; • Doğru yazım üzerine mizahî bir kılavuz; • Okula gitmeme-geç kalma mazeretleri; • Ödev yapmama bahaneleri; • Komik test soruları, bulacaksınız. Bu kitabı okurken, düşünecek, gülecek ve eğleneceksiniz…
10.50 ₺ -
Türkler ve Ötekileştirdiklerimiz
Gözlerimizi köylerimize, şehirlerimize kapattık, okul, mesai ve silah arkadaşlarımızı, komşularımızı, hatta akrabalarımızı göremedik. Baksaydık, Oğuzların (Türkmenler) beraberinde Abhaz, Boşnak, Çeçen, Çerkez, Kürt, Laz, Pomak gibi sosyal gruplar görecektik. Türkiye Türklerini, sadece Oğuzlardan ibaret sandık ve ders kitaplarına öyle yazdık. Batı Türklüğü dedik, ama nasıl oluştuğunu hiç gündeme almadık. Sanki milletler tam teşekkülleriyle birden ortaya çıkmıştı. Tarih içerisinde gelişip serpilmeyi anlayamadık. Batıda milliyetçilik, romantizmden doğmuştu. Çok fazla romantik olmamız, gerçekliğimizle aramızda bir perde oldu. Batılılar sonunda tanımlamalarının yanlışlığını gördüler. Renan, Gellner, Hobsbawm, Anderson ve daha niceleri, detaylı araştırmalarla hataları tamamen gün ışığına çıkardılar. Biz yine de kendi gerçekliğimizi, kendi araştırmalarımızla ortaya koyamadık. TİMAŞ Yayınlarının okurlarla buluşturduğu “Türkler ve Ötekileştirdiklerimiz”, Batı tipi milliyetçiliğin ülkemize aynen iktibas edilmesinin sebep olduğu sorunları tüm açıklığıyla ortaya seriyor ve bu toprakların dokusuna uygun bir dille önerilerde bulunuyor. Dayı, antropoloji, sosyoloji, tarih ve kültür disiplinlerinin verilerinden alabildiğine faydalanarak hazırladığı çalışmanın amacını şöyle izah ediyor: “Millî birliğimizin tehdit altında olduğu bu dönemde, genellikle yapıldığının aksine bölücü akımları değil, bütünlüğümüzün temeli olması gereken Türk milleti anlayışımızı sorgulamak. Her toplumunun oluşum ve yapısal farklılıklarından dolayı, Batılı ve sabit şablonlarla genel-geçer bir izah yapılamayacağını göstermek. Sosyal birliklerin şimdiye kadar farklı kimliklerle adlandırılmalarını, düşünce tarihindeki paradigma değişmeleriyle açıklamak. Milletlerin biyolojik üremelerle değil, sosyal birleşmelerle oluştuğunu ispat ederek etnik ve ırkî köken izahlarını geçersiz kılmak. Türk milliyetçileriyle ayrılıkçı milliyetçilerin, fikirleri ters olmasına rağmen, aynı terminolojiyi kullandıklarını ve bu terminolojinin yanlış olduğunu izah etmek.” Millet anlayışımız doğru mu? “Türk Milleti” tanımlaması, Türk düşünürler tarafından mı, yoksa Batılılar tarafından mı yapıldı? “Bilimsel” diye önümüze konulan tanımlar, sosyal yapımızı aksettiriyor mu? Abhaz, Boşnak, Çeçen, Çerkez, Kürt, Laz ve Pomakların Türklük açısından konumu nedir? Her birimiz akrabalarımızdan, komşularımızdan, iş, okul, mesai ve silah arkadaşlarımızdan koparılmıyor muyuz? Lozan’da konuştuğumuz başka, okullarda öğrettiğimiz başka olmadı mı? Efsane ve destanlardan daha bilim dışı olan tanımların bizi parçalamasına izin verecek miyiz? “Bilim şahidimizdir” Dayı, ideolojik tesir altında kalmadan, ülkemizin gerçek yapısını ortaya koymak maksadıyla yazdığı satırlarına bilimi, yerküreyi ve tarihi şahit tutuyor: “Bilim şahidimizdir: Bütün izahlarımız felsefe, psikoloji, sosyoloji, sosyal psikoloji, antropoloji, filoloji ve tarih branşlarındaki yerli ve yabancı en ciddi bilim adamlarının eserlerinden kaynaklanmaktadır. “Zaman şahidimizdir: Birlikteliğimiz bin yılı bulan bir zaman dilimini kapsamaktadır. “Yerküre şahidimizdir: Bulunduğumuz bölge ve gittiğimiz yerler bizi hep birlikte görmüştür. Devlet adamlarımız şahidimizdir, damarlarımızdaki kan şahidimizdir, türkülerimiz şahidimizdir.
10.97 ₺ -
Türkiyeyi Kazanmak
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren yüzünü batıya dönerek, Batılı ülkelerle hep sıkı ilişkiler kurmaya çalıştı. Bir yandan Amerika Birleşik Devletleri’nin Ortadoğu’daki en yakın müttefiklerinden biri olurken, diğer yandan Avrupa Birliği’nin kapısını çalan Türkiye, son birkaç yıldır ezber bozan politikalar uyguluyor. Rusya, İran, Suriye gibi ülkelerle de ilişkilerini geliştiren Türkiye’nin önünde jeostratejik ortaklık için artık birden fazla alternatif var. Gordon ve Taşpınar “Türkiye’yi Kazanmak”’ta, Türkiye’nin günden güne Batı’dan uzaklaştığının altını çizerek, neden halen Türkiye’nin Batı için vazgeçilmez bir müttefik olduğunu ve Türkiye ile Batı’nın ilişkilerini nasıl yeniden iyileştirebileceğinin yollarını somut önerilerle tartışıyorlar. Türkiye’nin uluslararası siyasetinin ciddi bir kırılmanın eşiğinde olduğu bir süreçte konuyla ilgilenenlerin kaçırmaması gereken bir eser. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren Batı ile ilişkilerini geliştirmenin yollarını aradı. Batı ile süregelen bu güçlü beraberlik özellikle Soğuk Savaş süresince jeostratejik ortaklık anlamında iki tarafın da karşılıklı menfaatleri doğrultusunda doruk noktasına ulaştı. Soğuk Savaşın sona ermesi, Körfez Savaşı ve 11 Eylül gibi olaylar ilişkiler açısından önemli kırılma noktalarıydı. Ancak bugün karşımıza çıkan manzara çok farklı... On yıllar boyunca Batı’nın Ortadoğu ve Avrasya coğrafyasında en güvendiği müttefik olan Türkiye’nin Batı’ya karşı bakışı oldukça değişti. Kore’de savaşan, caddelerine Amerikan başkanlarının isimlerini veren, Avrupa Birliği’nin kapısını çalmaktan usanmayan Türkiye, son yıllarda dünyanın en Batı karşıtı ülkelerinden biri haline geldi. Şüphesiz bu durumun ortaya çıkışında Amerika’nın Ortadoğu’da uyguladığı saldırgan politikaların, Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi baştan savmasının ve komşularıyla iyi ilişkiler kurmaya başlayan ve ekonomisi hızla büyüyen Türkiye’nin kendine duyduğu güvenin önemli bir payı var. Philip H. Gordon ve Ömer Taşpınar, bu çalışmada Türkiye’nin dış politika macerasının bir muhasebesini yapmakla kalmıyor, aynı zamanda Avrasya yönelimini de göz önünde bulundurarak Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini yeniden tesis etmek adına somut çözüm önerileri sunuyor.
11.10 ₺ -
Türbeler
İnsanoğlunun inanma arzusu o kadar kuvvetli ki kitabi dinin yanında bir de halkın muhayyilesinde ve geleneğinde yüzyıllardır varlığını sürdüren inanış biçimleri, tabir yerindeyse, “yaşayan din” var. Yaşayan dinin en belirgin biçimde gözlemlendiği yerlerden biri de türbeler. Türbeler aslında bir bakıma ruhen rahatlama ve kutsal mekân arayışı ihtiyaçlarına karşılık veren birer umut kapısı. İlginç ritüellerin gözlemlendiği, çeşitli menkıbelerin anlatıldığı bu ziyaretgâhlar sadece insanla kutsal arasında bağ kurmuyor, aynı zamanda adeta bir terapi ve sosyalleşme mekânı olarak rahatlatıcı etkiler sunuyor. Kısacası bu mekânlar, sosyal bilimler namına çok katmanlı okumalara imkân sağlayan birer durak. “Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalından Prof. Dr. Ali Köse ve Dr. Ali Ayten, 23 ilden seçtikleri 30 türbeyi kapsayan bu araştırmayla, din psikolojisi ve din sosyolojisi açısından ciddi veriler sunuyorlar. Tabiri caizse, türbe olgusunun fotoğrafını çekiyorlar. Türbeler özelinde gerçekleştirilen bu araştırmanın, popüler dindarlığın anlaşılmasına önemli katkılar sağlayacağını düşünüyor, yaptıkları bu önemli çalışma sebebiyle her iki ilim adamımızı tebrik ediyorum.” Prof. Dr. Ali Bardakoğlu - Diyanet İşleri Başkanı
11.31 ₺ -
Rusların Gözüyle Ortadoğu
Ortadoğu’da kavga bitmiyor… Tarih boyunca çatışmaların merkezi olmuş Ortadoğu özellikle son elli yıldır rahat yüzü görmüyor. Özellikle Soğuk Savaş döneminde bu coğrafya üzerinde en az Amerikalılar kadar nüfuzu olan Rusların bölgede hâlen son derece aktif olarak oynadığı rol, Türkiye’de nedense hep görmezlikten gelinmiştir. Rusların Gözüyle Ortadoğu’da bu mücadelelerin merkezinde önemli roller üstlenmiş olan SSCB eski Devlet Başkanı ve Rusya Federasyonu eski Başbakanı evgeny Primakov, yaşanan tüm olayları arka planıyla okurlara sunuyor. Dünya’nın kalbi Ortadoğu tarihin başlangıcından itibaren çatışmaların merkezi oldu. Bugünkü toplumsal ve siyasal çalkantılara baktığımızda süregelen durumun değişmediğine hatta şiddetin artarak devam ettiğine şahit oluyoruz. Üç büyük dinin kutsal toprakları en acımasız kitle imha silahlarının kullanıldığı, her türlü kaçakçılık faaliyetinin yürütüldüğü bir savaş üssüne dönüşmüş durumda. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Soğuk Savaş dönemiyle birlikte Ortadoğu krizi çok farklı nedenlerden dolayı küresel bir boyut kazandı. Dönemin iki süper gücü ABD ve SSCB sömürge sonrası sancılı bir oluşum sürecinden geçen Ortadoğu coğrafyasındaki ihtilafların doğrudan ya da dolaylı taraftarları oldular. Bu süre zarfında Arap-İsrail ihtilafında Ruslar Arapların, Amerika ise İsrail’in arkasında yer alır gibi gözüktü. Ancak sahne arkasında dönen pazarlıklardan herkes bihaberdi. Soğuk Savaş döneminin sıcak çatışmalarının yaşandığı, her kısa süreli savaşta yeni silahların denendiği bir ortamda bu ülkeler acaba neden Ortadoğu meselesine bu denli ilgi duyuyorlardı? Bu iki süper gücün süreç içerisinde oynadıkları rolü arka planıyla birlikte aydınlatmadan mevcut durumu anlamamız mümkün değildir. Sayısız savaş, iç çatışma, rejim değişikliği, barış çabaları, diplomatik girişimler, terör eylemleri ve ideolojik kavgalar gerçekleşirken bu iki güç bu gelişmelerden habersiz değildi. Ortaya çıkan her yeni gelişmede, anında, doğrudan kendi temsilcilerini göndererek sürece müdahil oluyorlardı. Bu isimler arasında belki de en tanınmış olan sima Yevgeni Primakov’dur. Hayatını Ortadoğu meselesine adamış, sayısız makale yazmış, son elli yılın en ünlü simalarıyla defalarca görüşmelerde bulunmuş, diplomatik görevler üstlenmiş Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlığı görevlerinde bulunmuş bir Ortadoğu uzmanı olan Yevgeni Primakov bu coğrafyanın tarihine ve bugününe ışık tutuyor. Primakov’un bu çalışmasında Arap-İsrail ihtilafından Kürt oluşumuna, Cemal Abdülnasır’dan Yaser Arafat’a, İlk Arap-İsrail Savaşı’ndan Irak Savaşı’na, Ortadoğu’da ön plana çıkan birçok şahıs ve olay hakkında hiçbir yerde rastlamadığınız kulis bilgilerine Rusların bakış açısından ulaşacaksınız. Kitapta şu sorulara cevap bulabilirsiniz: Soğuk Savaş sırasında süper güçler Ortadoğu coğrafyasını bir tatbikat alanı olarak mı kullandılar? Ruslar neden hep Araplardan yana tavır aldı? Irak’taki Kürt hareketinin lideri Molla Barzani Rusya’daki sürgün sırasında neler yaşadı? Ortadoğu’da petrol fiyatlarıyla yaşanan savaşlar arasındaki bağlantı neler? Saddam hangi sözleri yerine getirmedi? CIA Saddam Hüseyin’i nasıl iktidara taşıdı? Ortadoğu’da terörü asıl kim başlattı? İsrail’in “terörist başbakanları” kimler? Abdülnasır neden Arap Birliğini kurmayı başaramadı? Rusya Saddam’ı savaştan vazgeçirmek için ne teklif etti? Rusya İsrail saldırılarını durdurmak için neler yaptı? Çeçenistan krizi niçin Rusya’ya iyi bir ders oldu? Ortadoğu’yu nasıl bir gelecek bekliyor, çatışmalar sona erebilir mi? Refik Hariri suikastını kim gerçekleştirdi? Arap ülkelerinde sosyalizm neden gerçekleşemedi? İsrail’in uyguladığı göç politikaları Rusları neden rahatsız ediyor? İran gerçekten nükleer savaşı başlatabilir mi? Dünya neden İsrail’in nükleer çalışmalarına ses çıkarmıyor? İsrail’in nükleer çalışmalarına gizliden destek veren ülkeler hangileri?
13.70 ₺ -
Kürtleri Anlamak
Bugün Kürt meselesi nispi bir özgürlük havası içinde tartışılabiliyorsa kuşkusuz bunda en fazla pay sahibi olan kişilerden biri Prof. Dr. Doğu Ergil. Ergil 1995 yılında ülkenin ilk Doğu Raporu’nu yazdığında kopan fırtınalar hâlâ akıllarda. Söz konusu rapor, Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı ve bölge koşulları yüzünden göç edip yerleştiği illerde yapılan geniş bir saha araştırmasına dayanıyordu. Ayrıca Kuzey İrlanda, İngiltere ve İspanya’da gerçekleştirilen ve yaklaşık bir buçuk yıl süren incelemelerle bu ülkelerin ayrılıkçı hareketleri dizginleme, ıslah ve entegre etme yönünde ne tür adımlar attığı araştırılmış ve neticede geniş bir değerlendirme raporu yazılmıştı. Ergil 2005 ve 2008 yıllarında bölgenin nabzını tutan iki yeni çalışma daha yaptı ve sonuçta Kürt meselesinin yaklaşık son on beş yılının kapsamlı bir izdüşümü çıktı ortaya. Çalışmayı önemli kılan bir diğer faktör de Ergil’in siyaset bilimi, sosyoloji, sosyal psikoloji ve uluslararası ilişkiler gibi disiplinler arasında yerinde geçişlerle kuru bir rapor olmanın çok ötesinde, gayet tatminkâr bir eser çıkarmış olması. Türkiye bir Türk-Kürt fay hattına doğru mu gidiyor? Kürtler kendi içlerinde hangi noktalarda ayrılıyor? Dağa çıkışın ardındaki sosyal, ekonomik ve siyasal sebepler neler? Kürt milliyetçiliği yükselme trendinde mi? Türkiye’nin Doğusu demokratik ideallere güven duyuyor mu? Sınır ötesi operasyonlar terörü engelliyor mu? İspanya ETA ile nasıl mücadele etti? Sinn Fein ve Herri Batasuna sisteme nasıl dahil edildi?
12.68 ₺ -
Kürt Sorunu
Kürt Sorunu… Ülkemizin kanayan yarası… Sadece son 30 yılda 40 binden fazla cana mal oldu, binlerce köy boşaltıldı, milyonlarca insan yerinden oldu. Onlarca söz söylendi, kararsız bazı adımlar atıldı, ancak yeterli irade gösterilemedi, çabalar yarım kaldı. Kalıcı ve gerçekçi çözüm bambaşka bir perspektif gerektiriyordu çünkü. Bölgenin hemen her karışını bilen ve hayatını bu sorunun çözümüne adayan ünlü Kürt aydını Altan Tan yılların birikimini kaleme aldı. Altan Tan düşünce ve siyaset dünyasının aşina olduğu bir isim. 12 Eylül sonrasında insanlık dışı muamelelerin adeta karargâhı durumuna gelen Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde gördüğü işkence sonrasında hayatını kaybeden babası Bedii Tan’ın acısı belki de Güneydoğu ve Kürt sorununa farklı bir gözle bakmasına yol açtı. Geç kalmış bir Kürt ulusalcılığına mesafeli duran Altan Tan, bir yüzyıl öncesinin gözde kavramlarının bugünkü koşullara uygulanmasını gereksiz ve Kürt halkını geriye götürecek bir çaba olarak görüyor. Bununla birlikte Kürt ulusalcılığının kapsamlı bir tarihçesini vermekten de geri durmuyor. 600 sayfayı aşkın bir kaynak kitap hüviyetindeki çalışma Türkler ve Kürtler arasındaki ilk münasebetlerden Osmanlı dönemindeki özerk yapılanmaya, Kürt edebiyat ve folklorundan isyanlarına, II. Meşrutiyet’in Kürtler nezdindeki etkilerinden İttihat ve Terakki yönetimine, Cumhuriyet dönemi olaylarına, Kürtlerin Türkiye’deki sağ ve sol düşünce içinde siyaset yapma biçimlerinden İslami bir Kürt hareketinin mecra bulma imkânına, “federasyon mu, bağımsızlık mı, yoksa demokratik Cumhuriyet’te entegrasyon mu?” tartışmalarına uzanan kuşatıcı bir inceleme sunuyor.
23.98 ₺ -
Kiralık Ordular
Dünya kamuoyu “özel askeri şirket” kavramıyla ilk olarak ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgali sırasında tanıştı. Oysa günümüzdeki özel askeri şirketlerin ortaya çıkış hikâyesi Soğuk Savaş’ın bittiği yıllara dayanır. Yaklaşık yirmi yıllık bir geçmişe sahip olan bu yeni güvenlik konsepti bugün yüzlerce şirketten oluşan, milyonlarca çalışanı istihdam eden yüz milyar doların üzerinde mali hacme sahip bir sektör haline gelmiştir. Tüm bu ekonomik göstergelerin yanında asıl önemli olan bu yeni endüstrinin süregelmiş güvenlik anlayışını altüst etmesi. İnternet güvenliğinden meydan muharebelerine kadar geniş bir yelpazede hizmet veren askeri şirketler yavaş yavaş milli orduların yerini alıyor. Askeri endüstrinin bu önlenemez yükselişi mevcut dünya siyasetini tehdit eden en önemli meselelerden biri. Kiralık Ordular şimdiye dek özel askeri şirketler üzerine hazırlanmış en kapsamlı incelemedir. “Konu üzerine yazılmış ilk dikkate değer çalışma” Financial Times “Amerikan hükümetinin savaşı sürdürebilmek için özel şirketlere olan artan bağımlılığını düşündürücü bir şekilde gözler önüne seriyor” BusinessWeek “Kiralık Ordular; MPRI, Airscan, Dyncorp, Brown&Root ve diğer şirketlerin nasıl topyekun bir savaşı başarıyla yürütebileceklerini açıkça gösteriyor” Atlantic Monthly “Özel askeri şirketlerin dünya siyasetindeki etkisini çarpıcı bir şekilde sunuyor” Christian Science Monitor “Küresel çapta 100 milyar dolarlık büyüklüğe sahip özel askeri endüstri üzerine şu ana dek yapılmış en düşündürücü çalışma” Foreign Affairs
15.42 ₺ -
Kent Dindarlığı
Şeyh Galip de Müslüman, Taliban da! Öyleyse aradaki fark ne? Mehmet Altan yeni kitabında, sadece dindarları değil, inanca hangi mesafede durursa dursun bu topraklarda yaşayan herkesi ilgilendiren bir konuyu tartışmaya açıyor: Kent Dindarlığı İslamiyet Şeyh Galip’ten Taliban’a geldi yeryüzünde. Nedir bu meyil, düzlem kaybetmemizin nedeni nedir? Şeyh Galip, inanılmaz şekilde işlenmiş derin bir kültürün ferdiyken; Taliban, Afgan kırlarının bütün hoyratlığını ifade eden bir vahşetle ortaya çıktı. İkisi de Müslüman ise aradaki fark nedir? Bunu sosyolojik bakışla analiz etmek lazım. Müslümanların ağırlığı eskiden kentlerdeyken zamanla kırlara kaydı. Dinin o derin içeriği, sosyal ve kültürel yanı gündemden düşürülüp inançla ilgili konular daha ziyade siyasi bir mesele olarak algılandı. Halbuki bir zamanlar kent dindarları vardı. Üreten, kazanan, çağın gerektirdiği hemen hemen tüm özelliklere sahip, çağdaşlarıyla rekabet edebilen, dünya üzerindeki mücadeleleri sırasında dinden çıkar sağlamaya gerek duymayan, buna gönül indirmeyen, güler yüzlü, medeni, farklılıklara tahammüllü, çoğulculuk üzerine bina olmuş şehir hayatını benimsemiş, latif insanlardı kent dindarları. Bugün kent dindarlığı anlayışına ciddi anlamda ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü din, bu toplumun varoluş temellerinden biri, belki de en önemlisi. Türkiye hem toplumun sıhhati hem de din algısının normalleşmesi için er ya da geç bu konuyu dikkatle ele almak zorunda. Gerçek anlamda bir kent dindarlığı anlayışı inşa etmek için zaman henüz geçmiş değil, ancak geçmek üzere. İşte bu nedenle, Mehmet Altan’ın gündeme taşıdığı “kent dindarlığı” konusu, dini hassasiyetler taşısın ya da taşımasın bu topraklarda yaşayan herkes için birinci derecede önemli bir mesele. Birey olma, kendi donanımıyla sisteme değer katma güvenini kazanmış, otoriteye bağımlılıktan kurtulmuş “yetişkin bir toplumda” kent dindarlığı zaten kendiliğinden ortaya çıkar. Demokrasi, hukuk, düşünce ve inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, bireysel tercih özgürlüğünü içselleştirebilen, ekonomik değer üreten bir toplum, eninde sonunda kent dindarlığı istasyonuna varacaktır.
6.85 ₺ -
Dersim Dersim
"O gün askerler köye gelip 30-40 kişiyi götürdüler. Bize "Sizi sürgüne göndereceğiz" dediler. Sürgüne götürdüklerini zannedip önlerine düştük. Harçik suyu kenarında bulunan Taxtıkal mıntıkasına götürdüler. Karanlık çökmek üzereydi, karşımıza dört tane ağır makineli silah kurdular. Sonra hepimizi taramaya başladılar. Bu tarama sırasında yanımda annem, babam, iki kız kardeşim ve erkek kardeşim vardı. Ben o sırada elimi, kız kardeşimin başına koymuş tutuyordum. Kurşun kız kardeşimin başından geçti ve kafatası parçalandı, benim de sağ elimin orta iki parmağı koptu, bayılmıştım." Bego Polat, Katliamın Tanıklarından. Cumhuriyet tarihi bugüne değin bir "resmi ideoloji" mantığı içinde, bizlere bir "medeniyet projesi" olarak öğretildi. İçyüzünde acı, kan ve katliam olan bu "medeniyet projesine" karşı çıkanlar, "gerici, feodal ve yok edilmesi gerekenler" idi. Dersim bu medeniyet projesinin ötesinde "ameliye" yapılan en kanlı yer oldu. Çünkü Dersim, "çıbanbaşı" idi. Peki onların bir tarihleri yok muydu? Kültürleri? Dilleri? İnançları? Acıları ya da sevinçleri? Kendisi de Dersimli olan Türkiye'nin önde gelen Kürt-Alevi aydınlarından Cafer Solgun; tarihi, kültürü, coğrafyasıyla Dersim'i ve cumhuriyet tarihinin en büyük katliamı Dersim 38'i anlattı.
13.32 ₺ -
Cumhuriyeti Anlamak
Cumhuriyet’in 85. yılındayız. İstiklal Savaşı’nın son gazisi bu yıl öldü, o dönemlerin canlı şahidi olan insanlar artık yok. Bu 85 yılda Cumhuriyet’i ne kadar anlayabildik? Ezberlenmiş hükümlere sarılmadan, karşısında ya da yanında tavır almadan, ne derece sağlıklı bir bakış edinebildik? Osmanlı’dan bugüne intikal eden toplumsal, siyasal ve kültürel yapıyı göz önündbulundurmadan, Osmanlı aydınının yaptığı tartışmaları bilmeden, örneğin Ahmet Cevdet Paşa’yı yahut Fransız aydınlanmacılarını tanımadan ya da 1930’ların yükselen faşizm damarını ve Dünya Ekonomik Bunalımı’nı dikkate almadan gerçek bir Cumhuriyet fotoğrafına ulaşmak mümkün değil. Oysa tarihe bakışımız, çoğunlukla, geçmişten müttefikler edinmek, arzularımıza hitap etmeyen verileri görmezden gelmek, güncel siyasi tartışmalar için malzeme devşirmek gibi zaaflarla malul. Prof. Dr. Naci Bostancı, son derece ihtiyatlı bir sosyal bilimci kimliği ile Cumhuriyet’in felsefi temellerini, sosyal yapı ve inkılâpları, devlete atfedilen ‘babaerkil’ otoriteyi, tekil siyasi yapının modernleşme projesindeki yerini, eğitim ve kültür politikasını, dönemin ekonomik zihniyetini, devletçilik dönemi ve uygulamalarını tartışıyor; siyasi, iktisadi ve fikri cepheleriyle yetkin bir Cumhuriyet panoraması sunuyor.
7.54 ₺ -
Bitmeyen Beraberlik Modern Dünyada Din Ve Devlet
Tüm dünyanın, ama özellikle ülkemizin en sancılı tartışma alanlarından biri, din ve devlet arasındaki ilişkiler. Kimileri dinsel değerleri ve simgeleriyle kamusal alanda yer almak istiyor, kimileri ise kamusal alanı dinsel simgelerden tümüyle arındırmak. Bu arada kamusal alanın neresi olduğu konusunda anlaşmak mümkün olamıyor. Prof. Dr. Ömer Çaha modernleşme ve ulus devletlerin kurulma sürecinden başlayarak devlete ilişkin farklı yaklaşımları, farklı modernleşme modellerini, kamusal hayatın organize edilme biçimlerini tartışıyor. İdeolojik devletin ve hukuk devletinin alfabeleri hangi noktalarda farklılaşır? Seküler özgürlüklerle dinsel özgürlükler bir arada var olabilir mi? Avrupa'da modernleşme ile dindarlık birbirine karşıt değerler olarak tasavvur edilirken, Amerikan toplumu nasıl bir dinsel algı geliştirdi? Dünyanın en dindar toplumlarından birinin, aynı zamanda en çoğulcu ve özgürlükçü yapıyı kurabilmesi nasıl mümkün oldu? Türkiye'deki İslami hareketler gerçekten birer tehdit midir, yoksa siyasal değişim ve reformlar yönünde hızlandırıcı etkiler yapabilecek dinamikler midir? Resmi ideolojinin temel özellikleri; yani merkeziyetçilik, devletçilik, içe kapalı milliyetçilik ve statükoculuk zinciri kırılabilir mi? Osmanlı “evrimci” ve “öze yönelik” siyasal modernleşme anlayışı ile geleneksel kurumları alaşağı etmeden hangi adımları atabildi? Cumhuriyet dönemi modernleşme anlayışı nasıl seyretti ve sonuçları nelerdir? Bütün bu sorulara cevap vermek üzere Prof. Dr. Ömer Çaha’dan ufuk açıcı bir çalışma...
74.00 ₺ -
Açık Medeniyet
Bu kitap, bir yandan çok ciddi yapısal değişimlere uğrayan günümüz dünyasına dair bir takım önemli tespit ve tahliller sunarken, diğer yandan geleceğe dönük çok-medeniyetli bir toplum ve dünya düzeni projesinin kültürel temelini oluşturacak yeni bir düşünce tarzı önermektedir. Kitap, ötekine bakışına göre, medeniyetleri ikiye ayırmaktadır: Açık medeniyetler, kapalı medeniyetler. Açık medeniyetler başka medeniyetlere hayat hakkı tanırlar ve onlarla etkileşim içine girerler. Kapalı medeniyetler ise kendilerini yeryüzündeki tek medeniyet olarak görerek diğerlerini yok etmeye çalışırlar. Peki niçin bazı medeniyetlerin ötekine bakışı diğerlerininkinden farklıdır? Bunun cevabı medeniyetlerin düşünce sisteminde yatmaktadır. Kitabın “açık bilim” dediği, indirgemeciliği reddeden çok-katmanlı varlık, bilgi, yöntem ve hakikat anlayışını benimseyen düşünce tarzı açık medeniyeti; “kapalı bilim” dediği indirgemeci ve tek-katmanlı düşünce tarzı ise kapalı medeniyeti doğurur. Ancak günümüzde medeniyetler arası ilişkiler yapısal bir değişime uğramıştır: Tarih boyunca asırlardır kendi sınırları içinde yaşayan medeniyetler artık -gelişen iletişim ve ulaşım teknolojisi sayesinde- tüm dünyada iç içe geçmiştir. Neticede kapalı medeniyet olgusu yerini zorunlu olarak açık medeniyete bırakmıştır. Artık hiçbir medeniyet kapılarını diğerlerine kapatamaz. Ancak insanlık böyle bir gelişmeye fikri, siyasi, hukuki ve ahlaki açıdan hazırlıksız yakalanmıştır ve medeniyetsel çoğulculukla nasıl başedeceğini bilememektedir. Fakat İslam medeniyeti içinden geçtiğimiz kritik tarihi dönemeçte bu sorunun çözümünde insanlığa ilham kaynağı olabilir.
9.25 ₺ -
Kalbimizi Yeniden Yazmak
Risâle-i Nûr, insan olarak bizim var oluşumuzdaki derin çelişkileri uyandırıyor, üzerine kül bastığımız temel acılarımızı tazeliyor. Her birimizi ‘doğuştan Müslüman’ kabul eden tarafgirlik kalıplarını hiç ciddiye almadan, ‘elimizde hazır bulduğumuz’ imanımızı dayanak yapmadan, sıfır noktasından hareketle, tüm insanları aynı kumaştan dokunmuş bilerek konuşuyor. Bizi tam da düştüğümüz yerden kaldırıyor. Risâle-i Nûr, kalbimizi yeniden yazıyor.
5.48 ₺ -
Elde Var İnsan
Tıpkı dibinde inciler saklayan dipsiz bir deniz gibidir yüzümüz. Ruhumuzun derinliklerinden kopup gelen her sır, yüreğimizin köşelerinden sızıp gelen her duygu hemen yüzümüzün detaylarına taşınır. Sonra ellerimiz... İncecik parmaklarla dünyanın yükünü kavrayan ellerimiz... Eşyayı bize yakınlaştırmaya ve yakıştırmaya ayarlı parmaklarımız…. İnce belli bir bardağı zarif parmak hareketleriyle kavrarken, hiç farkında olmadan hem estetik gerekleri hem de işlevsel zorunlulukları yerine getiririz. Alabildiğine şeffaf ve belli belirsiz ama etkisi itibariyle somut ve aşikâr olan envai çeşit kokuyu ruhumuza taşıyan burnumuz…. Bizleri hayatın en temel özüyle, sesle yani sözle, anlamla tanıştıran kulaklarımız… Cenneti ellerimizin altında hissettiren dokunma duyumuz… Yediğimizin, içtiğimizin karşı konulmaz lezzetini hissettiren tat alma duyumuz… Aslında insan ve yaratılmış olan her şey, kâinatın şiirine bir dize yazar. Bütün dizelerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan anlam, müthiş bir ahenkle bizleri kendisine katılmaya çağırır. Şimdi, varlığın şiirine katılma zamanı…
6.85 ₺ -
Can Kırığı
Aşk’a dair, aşk üzerine öyküleriyle tanıdığımız Sena Demirci bu kez şiir tadında çıkıyor okur karşısına… Şiirle anlatı türünün sarmaştığı bir noktadan sesleniyor okuruna. Okurunun duygularına, yüreğine... Bazen bir duayla, bazen sevgiliye bir seslenişle...Yine severek okuyacak, yine duygularınızla hemhal olacaksınız… “Yüreğimizin yayında gerili oktur can, ki buralı değildir, şimdiye razı değildir; bizden önceleri ve bizden sonralarıdır. Gölgemizin kuytuda saklı hayalidir can, ki bizden ama bizden olmayandır, bizimle ama bizimle kalmayandır. Alnımızda doğmuş şebnemdir can, ki bizde ama bize ait olmayandır, bizden ötelerde aşkları vardır.”
6.85 ₺ -
Biz Bu Hayatın Neresindeyiz
“Biz Bu Hayatın Neresindeyiz”, alt başlığıyla “Risale-i Nurlardan Sosyal Meselelere Çözümler” Mehmet Akar’ın son kitap çalışması. Kendisini daha önce de okuyucusunun beğenisini toplayan kitaplarıyla, özellikle de kısa sürede altı baskı yapan ve yine Timaş yayınları arasında çıkan “Risale-i Nurlarda Temsiller Hikayeler” adlı çalışmasıyla tanıyoruz. Akar’ın yeni kitabı Risale-i Nur’un sosyal meselelere tuttuğu bir ayna içerisinde sevgiden hürriyete, iktisattan işsizliğe, cehalete, kadına, propagandaya kadar pek çok konuda Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin dikkatleri ve sosyal problemler için önerdiği çözümler yer alıyor. Yazar Risale-i Nur’u yine Risale-i Nu’run ışığında sade, anlaşılır bir dille açıklarken konuyu tarihi olaylar, nükte ve hikayelerle süslüyor. Alıntıları yaptığı eserler Bediüzzaman’ın fazla bilinmeyen kitapları: Münazarat, İşarat, Divan-i Harb-i Örfî, Hutbe-i Şamiye, Hakikat Çekirdekleri... Kitabın en güzel yanı probleme değil çözüme yönelik olması ve çözümlerin Kafdağı’nın ardına saklanmamış olması. İçerisinde bulunduğumuz durumun vahametini dile getiren onca eserden bu özelliğiyle ayrılıyor. Her formül uygulanabilir, her hedef varılabilir cinsten. Önerilen her çözüm nerede olduğumuz kadar hedefe olan uzaklığımızı ölçmeye yarayan kilometre taşları. İlke olarak benimsenip sosyal hayata aktarılmaları imkan dahilinde olan şeyler. Zamana ve olaylara çevrilmiş Kur’an’a, net, temel doğruları benimsemeye yönelik ve ümit aşılayan bir bakış açısı. Önyargısız bakmak şartıyla herkesin hayatına geçirebileceği sağlam ve sarsılmaz değerler: “Aldanırız fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz.” “Her söylediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir.” “Bizim düşmanımız; cehalet ve zaruret ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı cihad edeceğiz; sanat, marifet ve ittifak silahıyla.” “Müsavat (eşitlik), fazilet ve şerefte değildir, hukuktadır. Hukukta ise şah ve geda birdir” Mehmet Akar bu çözümleri görünür kılmakla gerçekten önemli bir hizmeti ifa ediyor. Ortaya çıkardığı tablo İslami. İslami olduğu için de insani ve evrensel bir toplum modeli. “Biz Bu Hayatın Neresindeyiz” İslam’ın ne olup olmadığının bile Müslüman kimlikler üzerinde sorgulandığı günümüzde sosyal bir reçete mahiyetinde.
8.23 ₺