-
Halil Hoca
İlim, cehalet hastalığını giderebilmenin tek ilacıdır. Âlimler ise bu işin tek doktorudur. İlgilendiğiniz bu eserde, daha küçük denecek yaşlarda kendini ilme vermiş mümtaz bir şahsiyetin destansı hayat hikâyesini okuyacaksınız. Halil Hoca, Fatsa’nın Dağgüvezi denilen köyüne (şimdiki adıyla İslamdağ Belediyesi) 15-16 yaşlarında tevafuken gelir. O yıllarda Fatsa, dışarıdan pek de iyi anılmaz. Bulunduğu dar mekânda kan davasından, geniş mekânda ise terörden hemen hemen her gün birileri ölür. O yıllarda Fatsa, Fatsa’dır. Dağgüvezi’nin ileri gelenleri Hocanın orada kalması için onu ikna ederler ve ömrünün sonuna kadar orada kalır. Kumru, Rize ve İstanbul’dan devşirmiş olduğu ilmini büyük bir iştiyakla talebelerine verir. İlk talebeleri yaş itibariyle hocadan daha büyüktür. Kısa sürede bölgede “Halil Hoca” olarak tanınır. Bölgede tanınan hocalardan bazıları, ilk zamanlarda Halil Hocayı yaşından dolayı pek itibara almazlar. Ama Hoca, âlim, fazıl ve ahlak abidesi kişiliği ile onlarında dikkatini kısa zamanda celp eder. Onun şahsında vefa, samimiyet, hasbilik ve adanmışlık ruhu gibi hasletleri keşfederler. Halil Hoca kısacık ömrüne çok şeyler sığdırır. Yetiştirdiği talebelerinin sayısı bilinmemektedir. Şimdi Fatsa ve civarından olanlar kendilerini tanıtırken “Halil Hocanın Köyündenim” diyerek tanıtır. Bu eser; söz konusu hasletlerin kelamdan kaleme akseden bir güldestesidir.
204.00 ₺ -
Beynelmilel Yahudi
Ford Şirketlerinin kurucusu olan, Henry Ford, Meslek hayatının zirvesinde iken, Yahudiler tarafından kendisine komplo kurulur. Bu komplolara karşı, karşı atakta bulunan Bay Ford Yahudilik ve Yahudiler hakkında araştırmalar yaptırır. Topladığı bilgi ve belgeleri o dönemin yayın organı olan “The Dearborn Independent” de (Beynelmilel Yahudi)’yi tefrika etmeye başlar… İşte o zaman kızılca kıyamet kopar. Bay Ford’un yayınladığı her nüsha para karşılığında dünyanın her yerinden Yahudiler tarafından toplatılır. Bu arada Ford ölümle tehdit edilerek, özür dilemeye zorlanır… Özür dilediğini yazılı bir belge ile Yahudi teşkilatlarına gönderir. Aslında özür dileyen Ford değil yanında çalışan Hanry Bennet adında bir memurdur. O günden bu güne, bu eser gerek Amerika’da gerek dünyanın diğer ülkelerinde milyonlarca basılarak yahudinin gerçek yüzünü sergilemektedir.
136.00 ₺ -
Rusların Kafkasya'yi İşgalinde İngiliz Politikası Ve İmam Şamil
Kafkasyada sonu gelmez savaşın ve geçit vermez dağların ardında oynanan oyunlar. İngiliz ajanları Kafkaslarda ne arıyor? İngilizler Kafkaslara ihanetmi etti? Osmanlı paşasının yardımı neden geçiktirildi? Yada neden yapılmadı? Hiç duymadığınız,duyuncada çok şaşıracağınız gerçekler bu kitapta...
81.60 ₺ -
Osmanlı İmparatorluğunun Çöküşü
Bu kitabın yazarı General Pomiankowski 1909-1918 yıllarında Avusturya- Macaristan imparatorluğunun askeri ateşesi olarak Türkiyede bulunmuştur.1.Dünya Savaşının sebeplerini tespit etmiştir.itilaf devletlerinin Türkiye ve Orta Doğunun üzerindeki emellerini yakinen belirtmiş gözlemlerini de hatıra olarak yazmıştır. Dönemin ünlü paşaları Enver,Talat ve Cemal Paşa ile de görüşmüştür.Paşalar la ilgili anekdotlarını da bu kitapta belirtmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun Çöküşüne sebep teşkil edebilecek yegane unsurları kendi çerçevesinden bakarak yazmıştır. OKUMAYA DEĞER,İBRET VERİCİ BİR KİTAP... ***BEĞENECEKSİNİZ***
204.00 ₺ -
Osmanlı Uçbeyliğinden Devlet-i Aliyyeye
Osmanlıyı Cihan Devleti Yapan Dinamikler... Irk, din, kültür, örf ve âdet ile bulunduğu coğrafî ortam bakımından Anadolu’daki diğer beyliklerden farklı olmayan Osmanlı Devleti’nin kısa zamanda tarihin akışını değiştirecek kadar büyüyüp gelişmesinin bazı sebepleri olmalıdır. Kuruluş döneminde diğer beyliklere göre esamisi okunmayacak kadar küçük olan bu uç beyliğini yücelten ve onu döneminin en kudretli devleti haline getiren dinamikler nelerdi? Osmanlı’yı diğer beyliklerden ayıran hangi özelliklerdi? Anadolu’daki diğer beyliklerin fazla büyüyememe ve tarihte önemli işler başarmama sebepleri nelerdir? Osmanlı Beyliği ile onlar arasındaki fark ve özellikler nelerdi? Osmanlı niçin gelişip büyüdü? Osmanlılar, o beyliklerden farklı olarak hangi özellikleri taşıyorlardı? İşte bütün bu soruların cevapları, günümüz tarihçisinin zihnini meşgul etmeye devam etmektedir. Bir beylik olarak ortaya çıkışından itibaren bünyesinde, dönemin ekonomik, kültürel ve sosyal şartların gerektirdiği değişiklikleri yapmaktan çekinmeyen Osmanlı Devleti, sağlam temeller üzerine bina edip geliştirdiği ve kemâl mertebesine ulaştırdığı müesseseleri vâsıtasıyla uzunca bir hükümranlık dönemi geçirme imkânı buldu. Bu devlet, “destanlarda görülen âsumanî heykeller gibi, başı kürre-i arzın bir kıtasına yaslanmış, vücudu bir başka kıtasına sarılmış, ayakları ise başka bir kıtasına uzanmış” heybetli bir vücuda benzemekte idi. Günümüzde, sosyal, ekonomik ve hatta dinî çatışmaları ile siyasî istikrarsızlık merkezi durumuna gelen Ortadoğu coğrafyasının, Osmanlı yönetimi altında uzun süre barış ve huzur içinde yaşadığı düşünülecek olursa, Osmanlı Devleti tarihinin, gerek dünya, gerekse İslâm tarihi açısından sahip olduğu değerin önemi, daha iyi anlaşılmış olacaktır.
122.40 ₺ -
Türkçe Ezan ve Menderes
Mustafa Armağan, Türkçe ezanın okunduğu günleri ve Başbakan Menderes’in Arapça ezanı serbest bıraktırdığı günü yaşayanları konuşturarak yakın tarihimizin bu unutturulmuş döneminin perdesini aralıyor. “İnsaf ediniz, diyorlardı. “Allahuekber” dedi diye insan tutuklanır mı? Caminin içinde Arapça okumak suç değil. Fakat minareye çıkınca suç oluyor. Keza minareden ezan yerine küfür edilse yine suç değil. Fakat Allahuekber denilince hapishane hazır. Bu bizim 1300 yıllık geleneğimiz. Biz 1300 yıldan beri Allahuekber demeğe alışmışız. Mademki laikiz, neden ezan okurken “Tanrı Uludur” yerine “Allahuekber” dediğimiz için bizi hapse atıyorsunuz? Bir Hıristiyan, ibadetini istediği lisanla yapınca ses çıkartmıyorsunuz da, bizim Allah huzuruna çıkışımızda alıştığımız lisanda konuşmağa neden müsaade etmiyorsunuz?” (Bir Türkçe ezan mağdurunun sözleri...)
36.50 ₺ -
Memlûkler
İslâm tarihinde kurulmuş en büyük birkaç devlet arasında yer alan Memlûkler, genelde İslâm tarihi, özellikle de Müslüman Türk ve Çerkes tarihleri için son derece önemlidir. Bir taraftan Moğol taarruzlarını durduran, diğer taraftan da Ortadoğu’daki haçlı prensliklerini nihâî olarak bölgeden çıkaran Memlûkler, Mısır Abbâsî Hilâfeti'nin merkezi olmak ve mukaddes Hicaz bölgesinin hâkimiyetini üslenmek gibi önemli imtiyazlara sahip en büyük İslâm devleti olma vasıflarını yaklaşık 2 asırdan fazla devam ettirdiler. Türk Memlûkleri tarih sahnesine çıktığında, İslâm dünyası, tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyordu. Bir taraftan haçlı seferleri devam ederken, doğudan gelen ve yenilmek nedir bilmeyen Moğollar, Ortadoğu İslâm ülkelerini, peş peşe işgal etmişler, bu ü1keler halkının büyük bir kısmını katliâma tâbi tutarak şehirleri yakıp yıkmışlar, adeta taş üstünde taş bırakmamışlardı. 1258 yılında Bağdat Abbâsî Hilâfeti’ni yıkmışlar, dillere destan olan Bağdat’ta, medeniyetten eser bırakmamışlardı. O sırada bütün insanlık medeniyetini tehdit eden bu gücü durduracak bir devlet de ortada görünmüyordu. Ancak, henüz 10 yıl önce Mısır'da kurulmuş olan Memlûkler Devleti insanlığı bu tehlikeden kurtardı. Taarruzlarını batıya doğru devam ettiren Moğollar'ı Filistin’de durdurdu. Ayn Câlût savaşında onlara henüz tatmadıkları mağlubiyetin acısını tattırdı. Kazandığı bu zaferle, başta Mısır olmak üzere batı İslâm dünyasını ve İslâm medeniyetini kurtaran Türk Memlûkleri ordusu, Memlûk tarihçisi İbn Haldûn’un işaret ettiği gibi, Müslümanların bu bozulma ve zayıflama döneminde Allah Teâlâ’nın büyük bir lütfu idi. Orta Asya bozkırlarından Memlûk olarak satın alındıktan sonra Eyyûbî ordusunda yetişen ve bilâhare devletlerini kuran Memlûkler, İslâm dini ile şereflenmişler ve neticede İslâm âlemini büyük tehlikelerden kurtarmışlardı. Memlûkler, daha sonra tarih sahnesine çıkıp altı asırdan fazla, hem de hakkaniyet ölçülerini aşmadan hüküm süren Osmanlı Devleti için de güzel bir örnek teşkil etmiştir.
442.00 ₺ -
Sultan II. Abdülhamid ve Dönemi Osmanlı Devleti
Bu eserde, Osmanlı tarihinin en kritik döneminde tahta geçmiş olan Sultan II. Abdülhamid Han’ın devlet yönetimi ile ilgili faaliyetleri ele alınmıştır. Üç kıta üzerinde hâkimiyet kuran OSMANLI DEVLETİ, çeşitli ırk, din, dil, mezhep, örf ve âdetlere sahip toplulukları yüzyıllarca adâlet ve insaf ölçülerine uygun bir şekilde idare etmişti. Teknolojik olarak son derece imkânsızlıklar içinde olan o asırların dünyasında, bunca farklı yapıdaki toplulukları cebir ve tazyik kullanmadan yönetmek, basit bir hâkimiyet anlayışının sonucu olmasa gerekir. Böyle insani bir uygulama ile asırlarca hükümran olan devlet, 18. asırdan başlayarak değişen dünya şartları sonucunda zayıflamaya başladı. Hatta denebilir ki, yok olma tehlikesi ile karşı karşıya geldi. 19. asrın sonlarına yakın neredeyse tarihten silinecek olan o muazzam devleti, Sultan II. Abdülhamid Han 33 yıl boyunca tekrar o eski haşmet ve kudretine kavuşturma gayretine düştü. Eserde, devletin, kendisinden önce, içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi sıkıntılar yanında, etnik grupların bağımsızlık çabaları ve Avrupa’nın bunlara sağladığı desteğe rağmen Abdülhamid’in bu problemlere nasıl çareler bulduğu, detayları ile açıklanmıştır. Sadece ülkemizde değil, 19. asır sonlarından, günümüze kadar dünyanın, üzerinde en çok konuşulan birkaç şahsiyetinden biri olan Sultan II. Abdülhamid’le ilgili bu araştırmada, dönemin kendi kaynaklarına ağırlık verilerek, objektif bir çalışmanın ortaya konulmasına gayret edilmiştir.
122.40 ₺ -
Ermeniler ve Türkler
XIX. yüzyıla kadar her hangi bir devlet kuramayan Ermeniler tarihi süreç içerisinde otorite boşluklarından faydalanarak çeşitli isimler altında krallıklar kurmuşlarsa da her hangi bir devlet tarafından tanınmamıştır. En acı zulümlere/işkencelere, İstanbul, Türkler tarafından fethedilene kadar Bizans İmparatorluğu zamanında maruz bırakılmışlardır. Ermeniler, bu yüzden birkaç kez tehcire bile tâbî tutulmuşlardır. Osmanlı Devleti bürokrasisinde Ermeniler daha çok para ile ilgili işlerde görev almışlardır. Bunun dışında tercüman, sarraf ve saray ressamları da Ermeniler arasında yaygın bir bürokratik meslektir. Devlet kademesinde askeriyeden baruthaneye, darphaneden tercümanlığa hatta milletvekilliğine kadar pek çok alanda hizmetleri olan Ermenilerin Rum fesadından kısa zamanda etkilendikleri de özellikle belirtilmiştir. Ermenilerin millet-i sâdıka olarak nitelendirildiği her hangi bir kaynağa tarafımızdan ulaşılamamasına rağmen, Rumlara nazaran Osmanlı Devleti’ne daha sâdık oldukları görülmektedir. 1830’dan sonra Rum fesâdına Ermenilerin de karıştığı, bu tarihten sonra da Ermenilerden fesâd çıkaranların var olduğu tespit edilmiştir. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Ermeniler, Osmanlı Devleti’nde sürdürdükleri yaşamı tarihleri boyunca hiçbir devletin egemenliği altında sürdürememişler. Kendilerine, Osmanlı Devleti tarafından sağlanan kolaylıklar başka hiçbir devlet tarafından kesinlikle sağlanmamıştır. Bu çalışmada; Ermenilerin devlet içerisinde ne gibi vazifelerde bulundukları, toplumda nasıl kabul gördükleri, ne şekilde yaşadıkları, dînî inançlarını yerine getirebilme özgürlükleri, arşiv vesikaları ve kaynaklara dayanılarak anlatılmıştır.
170.00 ₺ -
Defterdarlık Teşkilatı ve Bürokrasisi
Osmanlı İmparatorluğu Defterdarlık Teşkilatının doğuşu ve gelişimi ile XVI. Y.Y.’a ait Maliye Ahkâm Defterlerinin incelendiği bu çalışmada, bugüne kadar yapılan çalışmalardan farklı olarak, Fatih Kanunnamesinden başlayıp XVI. Y.Y.’ın sonlarına kadar uzanan bir dönemdeki arşiv belgeleri ve muhtelif muhasebe defterleri de kullanılarak, Defterdarlık Teşkilatının XVI. Y.Y.’daki kurumsal gelişimi ve faaliyetleri ortaya konulmuştur. Defterdarlık makamının yüzyıllar boyunca süren faaliyetleri sonucunda büyük bir Defterdarlık arşivi oluşmuştur. Defterdarlığın XV. ve XVI. Y.Y.’lara ait defterleri –arşiv malzemelerinin sürekli naklinden ve yaşanan yangınlardan dolayı- büyük oranda yok olmuş ve seri bütünlüklerini yitirmişlerdir. Bunlar arasında en önemli kayıpların yaşandığı defter serilerinden biri de “Maliye Ahkâm Defterlerdir.” XVI. Y.Y.’a ait Ahkâm Defterlerinin dağılmış olduğu seriler taranarak Maliye Ahkâmı türünde tespit edilen 12 Maliye Ahkâm Defterinde yer alan belgeler, türlerine göre tasnif edilmiş ve defterler diplomatik özellikleri bakımından değerlendirilmiştir. Ayrıca Maliye Ahkâm Defterlerindeki mali hükümlerin muhteva analizi yapılmıştır. Bu analizi gerçekleştirmek için ilk aşamada, Maliye Ahkâm Defterlerindeki belgelerin özetleri çıkarılmış ve her belgenin türü tespit edilerek birer numara verilmiştir. Özetleri çıkarılan belgelerdeki kavramlar listelenerek bir kavram indeksi oluşturulmuştur. Buradaki amaç XVI. Y.Y. Osmanlı Tarihi üzerine yapılacak çalışmalara bir rehber kaynak oluşturmaktır. Son olarak XVI. Y.Y. Maliye Ahkâm Defterlerinin birer katalogu hazırlanarak kitapla birlikte CD olarak verilmektedir.
204.00 ₺ -
Öncesi ve Sonrasıyla Tek Parti Devri
Yakın tarihimizde Tek Parti devrinden başka hesabı verilmemiş veya bedeli ödenmemiş bir dönem hiç olmadı. Sultan 2. Abdülhamid, 33 yıllık iktidarının ardından İttihatçılar tarafından tahttan indirilip hapsedildi; Enver, Talat ve Cemal Paşalar siyasi hayatlarını bitirme pahasına yurt dışına kaçtılar; Osmanlı hanedanı toptan sürgün edildi; Demokrat Parti idamlar ve hapislerle mukabele gördü vs. Sadece ve sadece ülkeyi çeyrek asır demir yumrukla, ağır yasaklarla ve katı bir diktatörlükle yöneten Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı bugüne kadar yaptıklarının hesabını vermedi. İşte bu yüzden yakın tarihimiz doğru dürüst yazılamadı. Yakın tarih araştırmalarıyla tanınan Mustafa Armağan ‘’Tek Parti Devri’’ adlı kitabında bu hesabı verilmemiş veya açık kalmış dönemin derli toplu bir muhasebesini çıkarmaya soyunuyor. İstiklal Mahkemeleri’nden Dersim katliamına, açlıktan kıvranan ülkeye heykel diktirmekten arşiv düşmanlığına bir yığın olaydan seçtikleriyle bize dönemin fotoğrafını çıkarıyor. Eksik ama bütünü hakkında fikir veren bir fotoğraf bu. Hem daha yolun başında sayılırız. Asıl defterler bundan sonra açılacak değil midir?
26.28 ₺ -
Osmanlı Sultanları Albümü
OSMANLI TARİHİNİN YALIN BİR DÖKÜMÜ Yakın tarih alanında birçok esere imza atan Mustafa Armağan, Osmanlı Tarihi’nin özeti sayılabilecek Osmanlı Sultanları Albümü adlı çalışmasıyla tüm Osmanlı Padişahlarının kısa hayat hikâyelerini resimleriyle birlikte okuyucularına sunuyor.Anlaşılır, akıcı bir Türkçeyle kaleme alınmış olan kitap binlerce sayfalık bir büyük tarihin özünü aktarıyor.Kimdir bu Osmanlı Sultanları?Kurdukları imparatorluk 600 yıl boyunca dünyaya hükmetti; savaş meydanlarına ve nice kitapların sayfalarına hükmeden dilleri neredeyse unutuldu; inşa ettikleri her binaya attıkları imzaları/tuğraları kitâbelerden söküldü ve son kalan hanedan üyeleri geri dönmemecesine yurt dışına sürüldü. Yine de zihinlerden silinemediler. Bugün üzerine onlarca devletin kurulduğu topraklarda kendilerini hatırlatacak hayır eserleri inşa ettiler çünkü onlar gönülleri fethetmenin, mekânı ele geçirmekten daha kalıcı bir yatırım olduğunu biliyorlardı. “Bu, Moğol akınlarının Anadolu kapılarına getirdiği Ertuğrul’un oğullarının Söğüt’te başlayıp San Remo’da noktalanan 668 (1258-1926) yılının yalın bir dökümüdür. Bu dökümdeki bilgilerin, ayrıntıları ve derinlikleri haber veren işaret levhaları oldukları unutulmadan okunması en büyük dileğimdir.” Mustafa Armağan
60.59 ₺ -
Eğitime Adanmış Bir Ömür Mahir İz
Yakın tarihimizin abidevi şahsiyeti, hayatını insan yetiştirmeye adamış bir öğretmen... İdeal bir “Hoca” nasıl olur sorusuna yaşantısıyla cevap olan mütefekkir... Eğitime Adanmış Bir Ömür: Mahir İz, yazdığı eserlerden çok yetiştirdiği insanlarla kültür hayatımızı etkileyen Mahir İz’in hayatını, kişiliğini ve eğitimci yönünü akıcı bir üslupla okura sunuyor, Mahir İz’in sahip olduğu tevazu dolayısıyla hatıralarında bahsetmediği yanlarını ve anılarını gün yüzüne çıkarıyor. “Mahir Hoca’nın” çocukluk yıllarından ölümüne kadar olan yaşamını anlatan eser; Hoca’nın öğretmenlik, memurluk ve yöneticilik faaliyetlerinden, memlekete hizmetlerinden bahsediyor, kişiliğini, üslubunu, aldığı eğitimi ve entelektüel kimliğini tanıtıyor, eserleri ve yetiştirdiği öğrencileri hakkında bilgiler veriyor. “Öğündüğünü de görmedim. İstikâmetin, doğruluk ve dürüstlüğün sanki mücessem bir heykeli idi. Ülkemizde, hanegî eğitiminin son muallimlerindendi.” M. Şevki Eygi “Düşüncelerini hâtıralar, mısrâlar, şakalar ve nükteler şeklinde konuşarak ifâde derdi. Çünkü yazar değil Hocaydı ve hep Hoca olarak kaldı.” Mehmet Çavuşoğlu
128.48 ₺ -
Niyazi Mısri
Niyâzî-i Mısrî kendinden öncekilerin yürüdüğü yolda kendi meşrebince yürüyen bir derviş; Yunus ile çağdaş olmasa da onunla hemhâl olan bir şahsiyet. Hakikate ermek için çıktığı yol onu irfan mektebine talebe yapmış; zahirde aradığını batında bulmuş ve batın ilminin alimi olmuştu. Mürşitlik ettiği yol “Ene’l Hak” yoludur, işaret ettiği sır “Levlâke” sırrıdır ve der ki “Gönül Allah’ın evidir”. Dört kapı kırk makamdaki seyri sülûkunda amacı kesretten kurtulup vahdete ermek olan Niyâzî, mârifetullahı, vahdeti, ilâhî aşkı, tasavvuf yolunun adap ve erkânını külfetsiz bir Türkçe ile söylemiştir. Niyâzî-i Mısrî bu topraklarda yeşeren irfani bilgiyi dönemine has olmakla birlikte, bugün de anlaşılabilecek bir Türkçe ile nazma dökmüş, Orta Asya’da Ahmed-i Yesevî ile başlayan ve Anadolu’da pek çok önemli şahıs ile müstesna bir mevki kazanan Türk tasavvuf edebiyatında unutulmaz bir isim olarak yerini almıştır.
100.74 ₺ -
Selahaddin Şarkın Kartalı
"Şark’ın kartalı; yıllarca çöllerin, ovaların, dağların üstünde süzülen, Kudüs semalarına yükselen sevinç nidalarına eşlik eden, deniz kıyısına Yecüc ve Mecüc gibi yığılan istilacıları şaşkına çeviren, kan ve çamur içinde çırpınan evlatlarını sabır ve cesaret gıdasıyla besleyen, en zor durumlarda bile yetimleri ve mazlumları koruyup kollayan, şeref ve muhabbetle büyüyen çocukları selamlayan ve artık ağrıdan sızıdan kıpırdayamaz hâle gelen yorgun kanatlarını sabaha doğru usulca kapattı. Bir çocuk kuyudan çıktı, bir delikanlı zindandan kurtuldu, bir baba yuvadan ayrıldı.” Ali Emre; TYB 2017 Roman Ödülü’nü alan Nureddin Zengi’nin ardından, çarpık yaklaşımlarla Doğu ve Batı edebiyatlarında tanınmaz hâle getirilen Selahaddin Eyyubi’ye, yine büyük bir çabanın verimi olan yeni romanıyla ışık tutuyor. Yer yer yarı belgesel bir özellik de taşıyan eserde, hem yalnız ve mahzun bir insan hem de kurucu ve yol gösterici bir önder olan Selahaddin’in hayatı, zengin ayrıntılar ve etkili hikâyeler eşliğinde gözler önüne seriliyor. Şark’ın Kartalı, tarihin tekerini edebiyatın temasıyla yeniden döndürüyor.
32.12 ₺ -
Kalbim Kudüste Kaldı
Yüz yıl önce bugün… Kudüs, Gazze ve Filistin; Miracın beldesi, ilk kıblegâh… Birinci Dünya Savaşı’nın hakkında en az bilgi paylaşılan cephesinin ve Kudüs’ün düşüşünün hazin öyküsü… Evet!.. Devlet-i Aliyye’nin yıldızı batmak üzereydi. Yedi asırlık koca çınar bir yandan İngiliz, Rus ve Fransız kıskacında can çekişirken, bir yandan da dost bellenen Alman ve Avusturya ihanetiyle içten içe kemiriliyordu. Lawrenceların süslü vaatlerine aldanan Bedevi aşiretlerin isyanlarıysa cabası… Devlet Babanın son çırpınışlarına şahit olmanın ıstırabıyla kurtuluşu şehadette arayan Tabip Subay Faruk Hikmet… Beride kendi gerçeğini Meryem Anne’de bulmak ve kalbinin İsa’sını doğurabilmek uğruna ülkesini terk edip Kudüs’e gelen Rachel Weizmann… Rumeli, İstanbul, Halep ve Irak’tan sonra Filistin’e akan er kişi; Basel’den Viyana’ya savrulan ve nihayetinde Kudüs’te Anneler Annesini bulan hatun kişi… Aşkın ve hikmetin vârisi esrarengiz bir Sahaf, dönemin Mevlevî postnişinin subay olan oğlu, Kuşçu Baba ve onlarda kendilerini arayan iki hakikat talibi… Farkında oluruz yahut olmayız. Âşıklarımızı anarken “Tahir ile Zühre”, “Ferhat ile Şirin” deriz. Oysa Avrupalılar âşıkları yâd ederken “Romeo ve Juliette”, “Antonius ve Kleopatra” derler. Âşıkların “ile” sayesinde birbirlerine bağlanması, biri olmadan diğerinin yarım kaldığına alâmettir. Hâlbuki “ve” benzer ama ayrı olanları sıralamaya yarar. Keza bu topraklarda birbirlerini sevenler, mıknatısın iki ucu olurlar. Nikâh ile birbirlerine bağlanan sevgilileri “Zevc” ve “Zevce” olarak anlattığımız gibi mıknatısın iki ucu arasındaki cazibeye de “Zevciyat” deriz biz.
255.50 ₺ -
Simyacı Paulo Coello
Simyacı, dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho’nun üçüncü romanı. 1996 yılından bu yana Türkiye’de de çok okundu, çok sevildi, çok övüldü bu kitap. Bir büyük Doğu klasiği olan Mevlânâ’nın ünlü Mesnevî’sinde yer alan bir küçük öyküden yola çıkarak yazılan bu roman, yüreğinde çocukluğunun çırpınışlarını taşıyan okurlar için bir “klasik” yapıt haline geldi. Simyacı, İspanya’dan kalkıp Mısır piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago’nun masalsı yaşamının öyküsü. Ama aynı zamanda bir “nasihatnâme”; “Yazgına nasıl egemen olacaksın? Mutluluğunu nasıl kuracaksın?” gibi sorulara yanıt arayan bir yaşam ve ahlak kılavuzu. Mistik bir peri masalına benzeyen bu romanın, dünyanın dört bir yanında bunca sevilmesinin gizi, kuşkusuz bu kılavuzluk niteliğinden kaynaklanıyor.
33.75 ₺ -
Şeker Portakalı
Yazarlıkta karar kılıncaya kadar, boks antrenörlüğünden ressam ve heykeltıraşlara modellik yapmaya, muz plantasyonlarında hamallıktan gece kulüplerinde garsonluğa kadar çeşitli işlerde çalışan Jose Mauro de Vasconcelos’un başyapıtı Şeker Portakalı, “günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü”dür. Çok yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen, dokuz yaşında yüzme öğrenirken bir gün yüzme şampiyonu olmanın hayalini kuran Vasconcelos’un çocukluğundan derin izler taşıyan Şeker Portakalı, yaşamın beklenmedik değişimleri karşısında büyük sarsıntılar yaşayan küçük Zeze’nin başından geçenleri anlatır. Vasconcelos, tam on iki günde yazdığı bu romanı “yirmi yıldan fazla bir zaman yüreğinde taşıdığını” söyler.
150.00 ₺ -
Kılavuz İslamı Doğru Anlamak 4Cilt
Değerli kardeşim, Kılavuz: İslâmı Doğru Anlamak isimli kitabımın yazılış hikâyesini anlattıktan sonra sizden bir ricam olacak. Önce, Klavuz: İslâm-ı Doğru Anlamak ne demek? Çağımızda çok kılavuz var. O kadar çok ki, sanıyorum zor sayılır. Bu kılavuzların içinde eğrisi var doğrusu var. Bizim insan olarak en baş kılavuzumuz Allah rasulüdür. Sonra da, İslâmı doğru anlamak. Resûlullah’ın gölgesinde, İslâmı doğru anlamak bizi ona götürecek kılavuzdur.
75.00 ₺ -
-
Bir Gönül Mücadelesi
Şüphe yok ki, gideceği yer, çiçeklerin bile mutluluktan gülümsediği yer olacaktır. Ve her yolcunun hak ettiği yer, o yolcunun bolunduğu yolun sonunda onu beklemektir.
14.25 ₺ -
Çingene
Çingenenin yazılış hikayesi taa çocukluğumda başlar. Romanda yazdım ama burada da değineyim. Çocukluğumda ailece gece yarısı yolda kaldık. Kar diz boyunu aşıyordu. Köyümüzün yolunu bulmamız mümkün değildi. Bize en yakın köye “Çingene köyü.” derlerdi. Bu köyde Çingene olmayan asil romanlar vardı. O köye gidilmeye karar verildi. İsterse verilmesin, donmamıza az kalmıştı. Yanımızdaki kadınlardan biri, “Ayy onların evinde nasıl yatarız, pistirler, yorganları bitlidir... Ya bizim paralarımızı çalarlarsa... Hem zaten bizi içeri almazlar ki gibi sözlerin ardı arkası gelmedi. Bir ahşap evin kapısını çaldık... Bize kapıyı açan kadının candan ilgisiyle karşılaştık. İçeri bir girdik ki ev mis gibi temizlik kokuyor. Bize bir hizmet bir ilgi... Yemek... Tertemiz yorganlar... Romanların aleyhinde konuşan o gece nasıl yer üstünde kaldı bilmem. Gözlerim kadını yazdım zaten. Yıllar sonra İstanbul’a geldik. Önce Çağlayan’da yaşadık, yıllar sonra Kasımpaşa’ya taşındık. Kasımpaşa’da “Çingene” denilen Hazreti Adem’in öteki torunlarından komşularımız vardı. Gerçekten Romanların bazıları Çingeneleşmiş. Ama öyle Romanlar da var ki, asilliği, dürüstlüğü bizden farklı değil. Ne de olsa, aynı Adem’in torunlarıyız. Benim anlayışıma göre, çingenelik sıfattır ırk değildir. Ben istersem çingene olabilirim fakat Roman olamam. Çünkü ırkımı değiştiremem, ama karakter yapımı değiştirebilirim. Çünkü karakter külterel birikimle oluşur. Fakat öyle asil öyle dürüst, öyle güzel ahlaklı Romanlar tanıdım ki, içlerinde çoğumuzun hayran kaldığı kendi ırkımızın bazılarından çok daha üstünler dahi vardı. İçlerinde bizden çok daha asillerine rasladım. İçlerindeki hırsız, yüzsüz, kaptı kaştıcılar var diye her ırkın bütün insanlarının bu kadar hakaret görmesi benim canımı çok sıkıyordu. Üzülüyordum... Mutlaka bir şeyler yapmalıydım. Karar verdim, Kasımpaşa’da oturan Roman çarşafla kapanan ve kapandıktan sonra çok hakaretler gören, kapanmadan önce dansözlük yapan hanımın hayatını roman yapacaktım. Dansöz olduğu dönemlerde, “Sen çingenesin.” diyen olmamış ona. Fakat kapandıktan sonra kendi ailesi bile “Çingenelere döndün.” demeye başlamış. İslâm’a dönüş yapan herkes, ilk dönemlerinde dik duruşlu vakur olur ama asla burnu dik olmaz. Ne varki, o izzetin habercisi dik duruşu herkes başaramaz. Bırakın duruşu, yırtmaçlı etek bile giyerde, yinede kendisini tavizsiz görür. Bahsettiğim hanım ilk yıllar çok iyiydi. Hayatını da dinledim. Araştırmalarımı da yaptım. Anlattığı her şey doğruydu. Fakat birgün şöyle birşey söyledi. “Yaşasın be, demek İslâm’ı yolda da şöhret olmak varmış. Romanım yazılınca şöhret olurum.” işte bu sözle film koptu. Şöhret hastalarından... Şöhret uğruna İslâm’ı kullananlardan nefret ederim. Anında onun romanını yazmaktan vazgeçtim. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum Serpil Özkasap’la tanıştım. Mücahid ruhluydu. İhlaslı bir dönüşü olmuştu. Onun hayatına Kasımpaşa’da tanıdığım arkadaşın hayatını monte ederek, Romanların çilesini dile getirdim. “Çingenesin diye sınıftan koğulan çocuklardan, çingene gelini diye horlanan gencecik masum kızlara, kadınlara kadar çok önemli konuları işledim. Ve de çingene ırkı konusunda araştırma yaptım. Bu kitabı kim okursa okusun beyninde beyaz devrim olacaktır. Çingene romanımın yazılış hikayesi insanlık hikâyemle bağlantılı efendim.
17.25 ₺ -
Uzaktaki Çığlıklar
Baştan söyleyeyim, en çok beğendiğim kitaplar arasındadır. Yazılış hikayesi Singapur, Malezya’dan çok az olmak şartıyla, Avusturalya gezi notlarımdır. Televizyonda bir yazarı dinliyordum. 1918 yılında, Osmanlıya kurşun sıkmaya giden vagonlar asker dolu olan treni deviren kahraman Müslüman’ın öyküsü hakkında şöyle diyordu; “onlardan ilk kez ben bahsediyorum.” Hayret! İnsanlar kendi yaptıkları bir işi nasıl oluyorda televizyondan şişirerek ve de başkası yok gibi konuşabiliyor ben buna şaşıyorum. Nasıl şaşırmam ben o konuyu ve daha onlarca olayı, 1992’de yazmışım, biri 2006’da yazıyor ve diyor ki ilk olarak ben yazdım. Desin zararı yokta, insanın canını sıkan şey şu; benim suçum her televizyona çıkışımda yaptığım ilk işlerden kitapların birini anlatmamak suç gibi bir hava hakim oluyor. Şunu kimse unutmasın ki, Türkiye’deki birçok yazar-çizer benim en az onyıl arkamda kalıyor, çünkü okumuyorlar. Ben de üç dört yazarın arkasında kalıyorum ama sadece üç dört yazarın. Bu gün bana neler olduğunu merak ediyorsunuzdur, çünkü kendimden böyle bahsettiğimi sanıyorum ilk kez bu kitapcıkta duydunuz ve de beni tanıyanlar şaşırıyorsunuzdur, “Böyle nasıl konuşur,” diyorsunuzdur. Konuşurum, çünkü ben başımı eğdikçe bazıları tepemde tezgah kurmaya kalkıyor. Aptalmı sanıyorlar nedir, yazdıklarımı da okumadan bana taş atıyorlar. Yiğit taş atmaz. Açıkca konuşur, ama sevdiğine naz yapabilir. Adını çocuklarının hatırına anmadığım bu kişi, yazdıklarımın aleyhinde konuştuğu gibi okuyanların aleyhinde de konuştu. Benim, hiç okula gitmemişten tutun, profesöre kadar her kesimden okuyucum var. Bir gün okuyucu profesör müftü ve hatta hiç umulmadık yerden en yüksek makamdaki kişilerin (onlardan izin alarak) isimlerini vereceğim, eleştirenlerin feleği şaşacak. Hatta, millet vekillerinden, parti başkanlarına kadar da uzanabiliriz. Benim için en sevindireni çobanların, köydeki kızların genç ruhlu erkeklerin okuması sevindirici olanıdır. Bazı insanlar galiba alçak gönüllü olmakla aşağılık olmayı birbirine karıştırıyor. Aşırıya gittim, beni affediniz. Uzaktaki Çığlıklar, Avustural’yada gördüklerim, dinledikerimdir. Onu yazan ben olduğum halde, bazen şöylesine bir sayfasını açarım, (övmek gibi olsun zararı yok) sonra dalaar giderim. Oku Allah oku... Kısacası çok beğendiğim kitaplarımdan biridir. Bunu yukarıda söylemiş miydim? Söyledimse de tekrar okuduğumda silmeyeceğim.
15.00 ₺ -
Kıbrıs Sular İçinde Bir Yetim
Sadece annesi olmayanlar yetim değildir, asıl yetim; kimsesiz olmaktır. O da Kıbrıs'tır. Elinden tutacak gibi ümit verip; sonra yalnız bırakılıyor. Devlet yetkilileri birilerinden korkuyorlar. Eski adı AET iken, sonra "E"si kaldırılarak Avrupa Topluluğu oldu. Derken şimdi Avrupa Birliği'ne dönüşen sömürü kardeşler; bizim korkaklara "Hııı.. Cız" diye işaret edince Kıbrıs sular içinde bir yetim kaldı. Ama biz onu kurtaracağız. Biz, gerçek çağdaşlar. Yani Müslümanlar. Bir kaç günlüğüne Kıbrıs'a gittik. Ben bir konferans verdim. Ardından koptu "kıyamet." Gazetelerin bazılarında bana yapılan hakaretin haddi hesabı yok. Cübbeliler savcı ve hakimler "Bu kadın yavru vatandan defolsun." diye sokağa dökülmüşler... Bunlarda yetmemiş gibi başka gün şöyle bir başlık "Emine Şenlikoğlu'nu Erbakan Kıbrıs'ta Ferah partisi kursun diye göndermiş." Güldüm ve acıdım hallerine. Konferansıma gelen kalabalıklar gözlerine batmıştı anlaşılan. Tehditler de benim canımı çok sıkar. Hem de acaip sıkar. Ölürüm yine de tehdide pabuç bırakmam. Hemen bir basın toplantısı yaptım. Dedim ki; ben buraya birkaç gün için gelmiştim. Şimdi inadına bir ay gitmeyeceğim. Hadi bakalım beni buradan atın da göreyim. Savaşta canımızı verdiğimiz yere barışta gelemeyecek miyiz? Bu nasıl insanlıktır böyle vb. Tabiki sözüm Rumlaşmış beyinleri etkilemedi. Kendi inancıyla kalan Kıbrıslı Türkler, baş örtülüsüyle açığıyla beni onayladılar. Bize Rumların düşman olanları vardır, bunlarda bizim Rumlardı. Çünkü, düşman olan Rumlar bizden nasıl nefret ediyorlarsa bizim Rumlaşmış Türkler de aynen düşman Rumlar gibiler bize karşı. Fakat Kıbrıs'ta tertemiz beyni kirlenmemiş Türklerin de olduğu unutuluyor. (Rumlaşmış ifadesini kasıtlı kullanıyorum, ırk değil kastım, düşman Rumların ruhu. Rum olup da iyi olan insanlar da var). Ve üç beş günde döneceğimiz Kıbrıs'ta uzun süre kaldık ve ruhları bozulmamış asil Kıbrıs Türklerine konferans vermeye devam ettim. Beni korkutmak için tehdit edenlerden, sanıyorum yüreğimin Kıbrıs'tan daha büyük olduğunu anlamışlardır. Kısacası, Kıbrıs Sular İçinde Bir Yetim Böyle bir ortam da doğdu. Fakat bu kitabımda tutulmadı. Halbuki, İnsanlığın Belgeseli'nde olduğu gibi, en az onbeş roman okumuş gibi oluyor bu kitabı okuyanlar. Ne ki, Kürdün derdini dert etmeyen Türkler olduğu gibi Türkün derdini dert etmeyen Kürtler de var. Yine de kitabım ziyan oldu demiyorum. Bir kişi için bile yazmaya değerdi. Kaldı ki, üç baskı yaptı. Tabi ki az satılma sebebi sadece bazı Kürtlerin okumaması değil, ama ne? Onu tam olarak anlayamadım. Anlayan varsa bizahmet bana bildirsin.
13.50 ₺ -
Bir Ömürlük Sabır
Dinle ey… kapkara gecelerin dikenli, taşlı yollarında şafak yolcusu! Hakikat vurgunuysan güneşin; yokuşlar korkutmasın, ışığının zerresinden titreyen yarasaların ölüm çığlıkları ürkütmesin seni. Yürü! Dağlar, taşlar tempo tuttursun; cihan dinlesin ayak sesini. Ve bil ki; bu gidişin ne ilkisin sen, ne de sonuncusu. Önünde, sana rehber nice yıldızlar; ardında, seherlerin ıslak ışıklarını yudumlamaya hasret ve yüreği yanık bir nesil; yolunda, bu kutsal yürüyüşün için selama durmuş yüce ruhlar… Sonra… Öylesine büyük ki, küçücük gönlüne sığdırdığın o güneşler güneşi; o kadar yücelerde ki doğduğu yer; bu yolda gün, ay, sene ne ki yiğidim; senin dâvân, bir ömürlük sabır ister…
8.40 ₺ -
Ruhlar Ülkesi
Issızlığın ortasında mağrur perilerin fildişi kulesine yolculuk... Bilgelik ağacım yapraklarını yakarken, içimde nefesini hissediyorum. Şimdi uyandır beni, usulca ve merhametle... Adı "belki" olan bir ülke varmış. Orada kendi gibi olma ve umarsızlık, kaybolmanın dayanılmaz hafifliği, amaçsızlığın garip resmi... Bırakarak her şeyi, yeniden doğmak, mağrur bir peri olarak...
6.42 ₺