-
Allahsız Müslümanlık
“Sorgulayıp anlamaya çalıştığım, Müslüman insanı –bütün gayretlerine rağmen– geliştirmeye yetmeyen dindarlık türünün iç kıvrımlarıdır. Diliyle sürekli Allah’ı anmasına ve sürekli dini etkinliklerde bulunmasına rağmen, kendisi gibi olmayanlar üzerinde derin bir saygı ve hatta imreniş uyandıramayan Müslümanlık biçiminin, Allah’ın muradıyla örtüşeceğini düşünemiyorum. Tabii ki ‘Allah’sız Müslümanlık’ ifadesi, kâfirlik ve inkârcılık suçlaması kastıyla seçilmiş değildir. Bu isim ‘Müslüman kişinin Allah ile iletişimini geliştiremeyen dindarlık’ tanımlamasının kısaltılmışı sayılabilir. Peki, böylesi dindarlık nasıl bir şeydir?” Yıllardır dillerden düşmeyen şiirleri, senaryoları, romanları ve politik denemeleriyle tanıdığımız Ömer Lütfi Mete’den çağımızın Müslümanlığına dair “içeriden” bir eleştiri... İslam’ı nasıl yaşıyoruz ve nasıl yaşamalıyız? Onu aslında modern hayatın kimi ihtiyaçlarına göre yeniden dizayn mı ediyoruz? İslam en son ve en mükemmel din olduğuna göre, mensupları neden yüzlerce yıldır geriliğin ve ezikliğin girdabından kurtulamıyor? Allah’sız Müslümanlık, İslam’ı yaşama sorununa dair güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir ahlaki el kitabı…
185.00 ₺ -
Kürtlerin PKK ile İmtihanı
1984 yılında ani bir gece baskınıyla halkımızın gündemine girdi PKK. O gecenin dehşetini iliklerinde hissedenler, bin yıldır bölgede yaşayan Kürt halkının başına gelen en büyük felaketin ilk kurbanları olduklarını bilmiyorlardı. Kürtlerin haklarını savunmak iddiasıyla ortaya çıkan bu örgüt, 33 yıldır bölge insanına acı üstüne acı yaşattı. Çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek demeden halkı katletti; gençleri kandırarak dağlara çıkardı; evleri, okulları, camileri, hastaneleri yaktı; bölgenin kalkınması için yapılan yatırımları engelledi, kısacası bir halkın geleceğine ipotek koydu ve devletin çözüm çabalarını hiçe sayarak gerçek yüzünü tekrar tekrar gösterdi. Çözüm Süreci esnasında Ağrı Valiliği görevinde bulunan, terör örgütüne karşı ciddi tedbirler alırken bölge insanıyla kurduğu samimi ilişki ile gönülleri kazanan Musa Işın birinci elden gözlemleriyle bu çetrefil meselenin kodlarını çözüyor ve çıkışın nerede olabileceğini anlatıyor. “Bu kitabı okuduğunuzda PKK’nın Kürtleri temsil etmediğini; aksine, en büyük kötülükleri Kürtlere yaptığını göreceksiniz. PKK terör örgütünün, bırakın Kürtleri temsil etmeyi, Kürtlerin hasmı olduğunu göreceksiniz. Çünkü PKK, Kürtlerin inançlarını, ailelerini, çocuklarını, canlarını ve mallarını hedef almaktadır. Kürtlerin dokunulmaz gördüğü bütün kutsal değerlerine düşmanca davranmakta, onları tahrip etmeye çalışmaktadır. Sizin içinizden biri ve bölgede 9 yıl kaymakamlık ve valilik yapmış bir idareci olarak Kürt kardeşlerime diyorum ki: “Sizler maddi ve manevi mefahiri, hasletleri yüksek bir halksınız. Siz terörle birlikte anılmayı hak etmiyorsunuz. PKK gölgesini, üzerinizden atmak hususunda en büyük gayret size düşmektedir. Çünkü bunu ancak siz başarabilirsiniz. PKK’nın geleceğinizi çalmasına, mefahirlerinizi kirletmesine, sizi rehin almasına izin vermemelisiniz.” Musa Işın
148.00 ₺ -
Çapraz Ateşte Bir Kadın
Artık her Cuma bir başka isimle sokaklara dökülüyordu Suriye; Değer, saygınlık, itibar Haysiyet Cuması’nda yankı buldu. Dayanmak zorundaydı halk, Metanet Cuması'ndan güç aldı. Ve direniş sürmeliydi; Sebat Cuması’nda namluya karşı durdu. Tüm kıyıma rağmen dik durmalıydı; Meydan Okuma Cuması’nda sesini yükseltti. Rejime söylenecek tek söz kalmıştı onlar için; Defol Git Cuması’nda yükseldi. Suriyeli gazeteci yazar Samar Yazbek, yüz gün boyunca sıcak çatışma altında yaşadıklarını, gözlemlediklerini ve hissettiklerini yazdı, Çapraz Ateşte Bir Kadın adıyla yayınladı ve PEN Cesaret Ödülü’ne layık görüldü. “Samar Yazbek, 15 Mart 2011’de devrimin başlamasından çok önce, cesur eylemlere girdi. Bu durum, Esad’la doğrudan karşı karşıya gelmesine yol açtı. Yazbek, hiç tereddüt etmeden protesto hareketine katıldı. Ama onun bu gözü pekliğinden daha etkileyici olan, kendi mezhebine, Alevîlere, Suriye’nin yönetici azınlığına karşı takındığı tavırdır. Hayatı için asıl tehlikeyi yaratan da onlara karşı sergilediği bu duruş olmuştur.” Rafik Schami “Kitap, korkunç cepheleşmeyi en acı ayrıntılarla tasvir ediyor.” New York Times “Çapraz Ateşte Bir Kadın, isyanın ilk dört ayında yaşanan kâbusu sıcağı sıcağına anlatan bir günlük.” The Guardian “Suriye devriminde ne olup bittiğini anlamak için aktivist Samar Yazbek’e kulak vermelisiniz.” Washington Post “Suriye’de yaşanan katliam sizi rahatsız ediyor mu? Bu krizin perde arkasını görmek sizi ümitsizliğe mi sürüklüyor? Samar Yazbek’i okuyun.” Le Monde
74.00 ₺ -
28 Şubattan 15 Temmuza
Siyasetin neredeyse her on yılda bir darbelerle ve muhtıralarla kesintiye uğradığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Askeri vesayetin, adeta Demokles'in kılıcı gibi siyaset kurumunun tepesinde durduğu ve arada bir onu "hizaya çektiği" bir coğrafyada... Eğer Türkiye'nin son yirmi yıllık siyasi tarihini parantez içine alacak olsak, muhtemelen iki önemli tarih ön plana çıkacaktır: 28 Şubat 1997 ve 15 Temmuz 2016. Başlangıç noktası, literatüre "postmodern darbe" diye geçen 28 Şubat'ta, dönemin hükümeti istifaya zorlanmış ve "irtica" etiketiyle birçok insan baskı ve zulüm görmüştü. Parantezin kapandığı nokta olan 15 Temmuz 2016 ise, askeri vesayetin de sona erdiği tarih olarak tarihe geçmiş oldu. Bir bakıma, iki parantez arasında, Türkiye kendini yeniden inşaa etti ve sivil siyaseti hâkim kıldı. Adnan Tanrıverdi, 2000'li yılların başlarından itibaren, "askeri vesayet"in sona ermesi adına, bizzat emekli bir asker olarak en ön sırada mücadele edenlerden biri. Yazar, son yirmi yıl boyunca, Türkiye'deki iç ve dış siyasette yaşanan gelişmelere dair görüş ve önerilerini kamuoyuyla sıcağı sıcağına paylaştığı birçok metin kaleme aldı. Bu kitapta, bu metinler, tematik bir bütünlük de göz önünde bulundurularak bir araya getirildi. Türkiye'nin son yirmi yılına dair siyasi bir hatırat okumak isteyenlere...
185.00 ₺ -
Sosyolojik Savaş
Türkiye ve Türk-İslam dünyası, kimlikleri silah olarak kullanan; doğası sosyolojik olan; kültür, nüfus ve coğrafya bütünlüğünden yoksunlaştırma temelli bir savaş türü ile karşı karşıyadır. Etnisiteye ve dini alt kültürlere referanslı yeni kimlikler tanımlayan bu savaş türü, yapay azınlıklar oluşturan; kültürü, nüfusu ve coğrafyayı mozaikleştirerek; etnik, dini ve kültürel çeşitliliği daha çok yansıtan bir coğrafya ve sosyolojik boyutta heterojen bir yapı inşa eden bir stratejiye dayanıyor. Spontane görünümlü etnik ve radikal akımlar, gerçekte arkasında bir irade ve strateji olan akımlardır. Osmanlı bu stratejinin manipüle ettiği kimlik çeşitliliğini bir arada tutabilme ve sürdürebilme yeteneğini kaybederek dağılmıştır. Günümüzde de aynı paket stratejinin bir devamı olarak, Türkiye ve İslam dünyası, alt kimlik fay hatlarının ürettiği sosyolojik depremlerle sarsılıyor. Bu sarsıntıların kaynağında ise kimlikleri, kimlikler arası ilişkileri, dayanışmaları yıkıma uğratarak, farklı kimlikleri birbirlerine karşı-Amin Maalouf’un tabiriyle-ölümcül kimliklere dönüştüren sözünü ettiğimiz bu savaş türü yatıyor. Türkiye ve İslam dünyası son derece sofistike bu savaş türüne nasıl mukabele edecek? İslam’ın merkez ülkesi olarak Türkiye’nin, bu tehdit stratejiye sadece askeri güç unsurları ile mukabelesinin başarı şansı var mıdır? Uygun mukabele için, klasik güvenlik kurumlarının yanında, aynı zamanda birer sosyolojik güvenlik kurumu olması gereken milli eğitim, üniversitelerimiz toplum bilim bölümleri, milli savunma ve diyanet kurumları, sivil toplum ve düşünce kuruluşları; kitle iletişim kurumları mevcut yapısı ile ne kadar fonksiyoneldir? Bu ve benzeri can alıcı soruların karşılığını, elinizdeki kitapta bulacak, bütün ezberleri bozacaksınız. Elinizdeki kitap, İslam’ın sunduğu evrensel kimlik çerçevesini; dolayısıyla Türkiye ve İslam dünyasının asimetrik gücü olan sosyolojik kapasitesini hedef alan, sadece klasik silahların değil, sosyolojik silahların da kullanıldığı bu savaş türünü “sosyolojik savaş” kavramı ile tanımlıyor ve bu kavram çerçevesinde uygun mukabele stratejisini ayrıntılı olarak ele alıyor.
185.00 ₺ -
Yeni Komşumuz: Kürdistan
Ortadoğu’da isyanların ve iç savaşa doğru giden ayaklanmaların yaşandığı bir dönem... Diktatörler devriliyor, rejimler yıkılıyor, sınırlar değişiyor. Yanı başımızda, Süleymaniye, Erbil ve Duhok’u çevreleyen topraklarda Kürdistan, federasyondan bağımsızlığa giden yolda ilerliyor. Yeni Komşumuz Kürdistan, Irak sınırının öte yanına bir bakış… Bazıları için sadece Kandil ve civarındaki PKK kamplarından ibaret bir potansiyel tehdit, bazıları için ise Osmanlı mirası olan Kürdistan, Simla Yerlikaya için yüzyıllardır aynı kaderi paylaştığımız Kürtlerin ülkesi. Kürtlerin, Arapların ve Türkmenlerin dilinden savaş sonrası Irak’ı anlamak, savaşın saramadığı yaralara ve büyüyen, gelişen, devletleşen bir Kürdistan resmine bakmak… Bu kitap Irak Kürtlerinden Türkiye’ye bir selam... TRT Türk’ün Erbil temsilcisi Simla Yerlikaya, Kürdistan’ın kalbinden, Erbil’den, izlenimlerini anlatırken, aslında “Birbirimizden hiç de farklı değiliz” diyor.
55.50 ₺ -
Sakıncalı Asker
Bu ülkenin 28 Şubat’la hesaplaşması henüz bitmedi. Aslında belki de yeni/den başlıyor. Son günlerde Meclis Araştırma Komisyonu’nun gündeminde de 28 Şubat var. Peki bu süreçte subay, astsubay ve askeri öğrencilerin maruz kaldığı “yıldırma” ve “bezdirme” girişimleri aslında neye tekabül ediyor? Fişlemeler, zorunlu istifaya veya emekliliğe yol açan uygulamalar “psikolojik terör” yani “mobbing” olarak adlandırılabilir mi? “Mobbing” konusunda yaptığı çalışmalarla dikkat çeken Dr. Şaban Çobanoğlu, bu kez 28 Şubat’ta mobbinge uğrayanların hikâyelerinin peşine düştü. “Eski asker”lerle yaptığı mülakatlarla saklı kalmış olayları gündeme taşıdı, yaşanan tasfiye sürecini analiz etti. “Sakıncalı Asker”, 28 Şubat paşalarının kendi evlatlarına uyguladığı baskının hikâyesi, bir dönemin yarım kalmış hesaplaşması…
88.80 ₺ -
Yaşanmış Şiir: Don Kişot
Don Kişot, Jül Sezar’dan da, Napolyon’dan da daha gerçektir. Onlar sadece tarih kitaplarında varlar. Don Kişot ise, sanki sahte gerçeğe meydan okurcasına, hayatımızda hep yaşar ve her an yeniden doğar. Benim üstadım Don Kişot’tur. Yirmi yaşından itibaren kendime rehber edindim onu. İdealin gerçekten daha doğru olduğuna inanan Don Kişot’u. Hiçbir fırtınanın baş eğdiremediği o kahramanı… Haklı bir davaya inanmışsanız, bedeli ne olursa olsun, onun uğrunda sonuna kadar mücadele etmelisiniz. Bu arada her eyleminizin karşınıza çıkardığı her yeni durumu da göğüsleyebilmelisiniz. Öylesi durumlarda ne cesaretsizliğe yer vardır artık, ne de mesele üzerinde yeniden düşünmeye. Benim açımdan dünyanın en büyük günahı, umutsuzluğa kapılmaktır. İman sahibi olmak ise, fırtına ve kasırgalara rağmen sabaha ereceğinize ve günle buluşacağınıza inanmak demektir. Roger Garaudy
88.80 ₺ -
İsrail Sorunu
Bu kitabı Paris’te 1983 yılında çıkaran yayınevi, İsrail’in Fransa’daki Siyonist lobisi tarafından iflas ettirildi. O günden bugüne kadar da hiçbir yayınevi bu eseri tekrar basmaya cesaret edemedi. Garaudy, bu eserinden 13 yıl sonra “İsrail, Mitler ve Terör” kitabını yazdı, fakat kimse yayımlamaya cesaret edemediği için, kendi adına bastırdı, haksız yere cezaya çarptırıldı, kitabın satışı ABD ve Avrupa’da yasaklandı. Bu eser, asla Yahudilere hakaret etmeyen, sadece siyasî Siyonistlerin gizli ve açık bütün emellerini gözler önüne seren, reddedilmez belgelere ve inkârı mümkün olmayan bilgilere dayalı bir dosyadır. Bu kitap, daha 1980’li yılların başında, Irak ve Suriye’nin bölünüp parçalanacağını kesin bir dille haber veriyordu. Yakınlarda Ortadoğu’da gerçekleşecek daha başka bölünmelere de dikkat çekiyordu.
148.00 ₺ -
Daha Adil Bir Dünya Mümkün
Sadece beş ülkenin bütün dünyanın kaderini etkileyecek konularda karar vermesi ne ahlaki ne adildir. Dünya beş ülkeden büyüktür. “Adil ve daha sürdürülebilir bir küresel barışın temini için çok kültürlülüğü ve çok kutupluluğu yansıtan bir BM’ye ihtiyaç vardır. Dünya ne tek kutuplu ne de iki kutupludur, ne hâkim bir kültürün ne de birkaç imtiyaz sahibi aktörün kültürel hegemonyası altındadır. Çok kutuplu, çok merkezli, çok kültürlü, daha kapsayıcı ve adil bir dünya inşa etmek mümkündür. Böylesi bir dünya için ilk adres BM’dir. Barışın, istikrarın, adaletin ve etkin küresel yönetişimin yolu, BM’nin reforma tabi tutulmasından geçmektedir. BM reformu ve özellikle Güvenlik Konseyi’nin yapısının yeniden oluşturulması, elbette tüm dünya ülkelerinin uzlaşmasıyla hayata geçecektir. Biz Türkiye olarak, bu çerçevedeki teklifimizi uzun zamandır ifade ediyor ve tüm ülkelerin tartışmasına açıyoruz. çözüm önerimiz ise ‘Dünya beşten büyüktür’ ifadesinde kendini bulan, BM Güvenlik Konseyi’nin yapısının değiştirilmesini merkeze alan bir perspektifin hâkim kılınmasıdır. Konsey’in kıtaları, inançları, kökenleri ve kültürleri mümkün olan en adil şekilde temsil edecek bir yapıya kavuşturulacak şekilde yeniden yapılandırılması çözüm ve küresel barışın tesisi için devrimsel bir adım olacaktır.”
39.00 ₺ -
Yobazlıklar
Akla pranga vuran ve geçmişini güncelleştiremeyen dinci yobazlık, İnsan severlikten uzak, ırkçı ve saplantılı etnik yobazlık, Bilimi ilâh gibi görüp putlaştıran bilimci-teknokratik yobazlık, Çıkarı için diğer halkları açlığa mahkûm eden kapitalist yobazlık, Marks’ın düşüncesini pespayeleştiren sosyalist-komünist yobazlık, Ve bugünün insanına hayatı zehreden, geleceğin insanını da şimdiden zehirleyen daha nice yobazlıklar… Evet, bu eserde Batı’nın ve Doğu’nun bütün yobazlıkları apaçık sergileniyor. Sadece sergilenmiyor, bu yobazlıklara karşı ne yapılması gerektiği de apaçık ortaya konuyor. Garaudy’nin 1990’da bu kitapta yaptığı uyarılara kulak verilseydi dünyamız bambaşka olurdu. On binlerce insan göç etmek zorunda kalmaz, denizlerde boğulmaz, Avrupa’nın kapılarına dayanmazdı. Avrupa’nın kendisi de yaşadığı ve yaşayacağı ekonomik krizlere kesinlikle maruz kalmazdı. Hem Batılılara, hem de bizlere ağır eleştiriler getiren bu eserdeki görüşler dikkate alınmadan güler yüzlü bir gelecek kurulamaz! Yobazlık, kökleri ekonomi ve siyasette var olan bir sorunu karşımıza çıkarıyor. Fakat yobazlığın aynı zamanda her medeniyeti tehdit eden ve onun kopmaz bir parçası olan manevî bir hastalık olduğunu da unutmayalım. Bu kitap, basın yayın organlarının şartlandırması yüzünden, yobazlıkla İslâm’ı özdeşleştirmeye alışagelmiş okuyucularda şok etkisi yaratacaktır. İşin gerçeğine bakarsanız yobazlık, Üçüncü Dünya ülkelerinde aldığı bütün şekil ve türleriyle, Batı’nın Rönesans’tan bu yana kendi kalkınma ve kültür modelini zorla kabul ettirme iddiası yüzünden ortaya çıkmıştır. Yapılan bu tanımlardan yobazlığın belli başlı özellikleri ortaya çıkıyor. Birincisi, hareketsizliktir, yani “adapte olmayı ret”, “her türlü gelişmeye, her türlü değişmeye karşı katı bir şekilde direnme”; ikincisi, geçmişe dönmek (“geleneğe sımsıkı sarılmak”, “tutuculuk”); üçüncüsü de, hoşgörüsüzlük, içe kapalılık ve dogmatizmdir, yani “katılaşıp kemikleşme”, “hırçınlaşma” ve “uzlaşmama”dır. Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda yobazlık; gelişmeye karşı hareketsizlik, modernizme karşı gelenekçilik, tarafsız bir tutum takınmaya karşı dogmacılık olarak karşımıza çıkıyor. Her türden yobazlığın şu temel karakterini buluyoruz: Bir metodu, bir dini, bir siyaseti, tarihlerinin önceki bir döneminde bürünmüş olduğu bir şekle bürüyüp o şekle indirgemek… Bu dogmacılığın kaçınılmaz sonucu ise engizisyondur (yani karşı çıkanları yargılayıp en ağır cezalara çarptırmaktır). Çünkü ben mutlak hakikate sahip olduğumdan yüzde yüz eminsem, bu hakikati reddeden kimse ya hastadır ve bir psikiyatri kliniğine yatırılmalıdır, ya da hakikati bile bile reddeden bilinçli bir bozguncudur ki ya hapse atılmalı veya idam edilmelidir. Yobazlığın, yani akıl ve idrak düşmanlarının, içeriden işgaline karşı, bugün yapılması gereken, yaşayanları uyanışa çağırmak ve direniş ağları, yani anlamsızlığa karşı direniş ağları hazırlayıp örgütlemektir. Bunun içinse, bütün iman sahiplerinin ve şu bahse, yani “hayatın bir anlamı vardır” bahsine tutuşmuş olan herkesin güç birliği etmesi gerekir. Geçmişten gelen cürufun kesin ve kat’i reddi gerekir, her bir kimsenin kendisini başkalarından ayırarak onun kendi imanını budayan bütün önyargılardan kurtulup arınması gerekir. Yobazlığın, yani akıl ve idrak düşmanlarının, içeriden işgaline karşı, bugün yapılması gereken, yaşayanları uyanışa çağırmak ve direniş ağları, yani anlamsızlığa karşı direniş ağları hazırlayıp örgütlemektir. Bunun içinse, bütün iman sahiplerinin ve şu bahse, yani “hayatın bir anlamı vardır” bahsine tutuşmuş olan herkesin güç birliği etmesi gerekir. Geçmişten gelen cürufun kesin ve kat’i reddi gerekir, her bir kimsenin kendisini başkalarından ayırarak onun kendi imanını budayan bütün önyargılardan kurtulup arınması gerekir.
140.60 ₺ -
İsrail Mitler ve Terör
Hakikatleri bütün çıplaklığıyla haykıran bu kitabından ötürü, büyük bir filozof, gerçek bir düşünür mahkûm edildi! Alain de Benoist Siyaset Bilimci ve Yazar Roger Garaudy bu kitabı yüzünden ağır cezaya çarptırıldı! Bu eser Fransa başta olmak üzere bütün Avrupa’da ve ABD’de yasaklandı! Bu eserin Macaristan’daki mütercimi ve yayıncısı siyonistlerin baskısıyla cezalandırıldı! Bu kitapta, ülkemizi de çok yakından ilgilendiren asırlık bir yalanın perdesi aralanıyor ve Ortadoğu’daki terör ateşinin niçin sönmeyeceği anlatılıyor. Sömürgesi durumundaki Amerika Birleşik Devletleri’nin de desteğiyle, İsrail’in bütün dünyaya nasıl meydan okuduğu gözler önüne seriliyor. Ortadoğu’ya dikilen İsrail devletinin yakın geçmişinden bu yana neler oldu ve neler olacak? Irkçı bir devlet nasıl ve niçin kuruldu? Bu devletin ileriye dönük planları neler? İsrail’in ayakta kalması için Ortadoğu nasıl bölünüyor ve ülkemizi hangi tehditler bekliyor? İçinde yaşadığımız bölgeyle ilgili oynanan oyunlar hakkında bilmemiz gereken bütün bilgiler bu eserde belgeleriyle okuyucunun dikkatine sunuluyor. * Yahudi soykırımı efsanesi herkesin işine geliyordu. Çünkü bundan “tarihin en büyük soykırımı” diye bahsetmek, Batılı sömürgeciler için (Amerika yerlilerinin toplu kırımı ve Afrikalı kölelerin ticareti gibi) kendi cinayetlerini unutturmak; Stalin içinse, vahşi zulümlerinin üzerine sünger çekmek demekti. Bu efsane İngiliz ve Amerikan yöneticilerin de işine geliyordu. Çünkü onlar 13 Şubat 1945’te Dresden’de yaptıkları katliamı hafızalardan silmek istiyorlardı. * Bizim bu kitabımızın tek gayesi, bir politikanın bu ideolojik örtüsünü açıp ortaya çıkarmak ve bunun İsrail peygamberlerinin büyük geleneğiyle karıştırılmasını önlemektir. L.I.CA.’nın (Irkçılığa ve Yahudi Düşmanlığına Karşı Milletlerarası Birlik) kurucusu ve benimle aynı toplama kampında kalmış olan dostum Bernard Lecache ile birlikte, akşam derslerinde, kamp arkadaşlarımıza bu Yahudi peygamberlerinin büyüklüğünü, evrenselliğini ve kurtarıcı gücünü öğretiyorduk. O peygamberî mesaja ben, Komünist Partisi’ndeki 35 senelik militanlığım ve yönetim görevimden sonra bile, her zaman sâdık kaldım. 1968’den itibaren “Sovyetler Birliği sosyalist bir ülke değildir!” demeye başladığım için 1970’te Komünist Parti’den ihraç edildim. Nitekim bugün de şunları söylüyorum: Vatikan’daki Papalığın egemenlik teolojisi, Hz. İsa’nın getirdiği mesaja sâdık bir teoloji değildir; İslâmcılık, İslâm’a ihanettir ve siyasî siyonizm büyük Yahudi peygamberlerinin öğrettiklerine terstir.
203.50 ₺ -
Osmanlı Aydını ve Yönetim Sistemi
Aydın kişi orijinal kültüründen başka bir kültüre yönelip; yöneldiği kültür üzerine yetiştiği zaman artık orijinal olmayan bir kültürün kavramlarına bakmaya başlamış, nesiller (gelip) geçtikçe orijinal kültürün yerine orijinal olmayan kültürü ve o kültürün kavramlarını benimsemeye başlamıştır. Böylece Müslüman aydın, orijinal kültüründen Avrupa düşüncesi olan laik anlayışa uygun olarak din ile devleti birbirinden ayıran bir kültüre evrilmiştir. Osmanlı aydınlarının akıllarında ve benliklerinde bu fikir yerleşince tüm dünyayı Müslüman ve Müslüman olmayan olmak üzere ikiye ayıran bir vatan anlayışının yerini, resmi bir dîni olmayan; toprağı, yüz ölçümü ve nüfusu sınırlı, ırka dayalı bir vatan anlayışı almıştır. Böyle olmasaydı, yakın tarihte en güçlü Müslüman bir devletin laik bir devlete dönüşeceğini kim (kabul edip) onaylardı. Bu düşünür ve uygulayıcı tipi, laik anlayışı ve hayatın her alanında Avrupa şekli ve kavramıyla, ülkesini İslâm kültürü ile Doğu ortamından, sınırlı bir Türkiye’ye dönüştürmüştür. Bu Osmanlı aydınının orijinal İslâm kültüründen Avrupa kültürüne giriş şeklindeki gelişimini ve sonra metni ve ruhu ile uygulamasını incelemek, önem vermeye değer bir iştir. İşte bu araştırma bu önem çerçevesinde gerçekleşecektir. Ve bu araştırmanın hedefi de budur.
13.65 ₺ -
İslam Deklarasyonu ve Tarihi Savunma
Aliya İzetbegoviç’in fikir dünyasının temel taşı, 1969 yılında kaleme aldığı ve ertesi yıl kendi imkânlarıyla, zorlu şartlar altında Belgrat’ta yayınlattığı, İslam Deklarasyonu’dur. Bu eser, hacim itibariyle küçük olsa da, hem yerel ölçekte, hem de dünya çapında etkili olmuş, büyük yankı bulmuştur. Öyle ki, eski Yugoslavya’nın Tito rejimi tarafından açık bir tehdit olarak algılanmıştır. 1983 yılında Saraybosna’da görülen Genç Müslümanlar (Mladi Muslimani) davasının en önemli delili olarak sunulmuştur. İslam Deklarasyonu’nu kıymetli kılan; Saraybosna’da yaşayan bir Bosnalı tarafından kaleme alınmış olmasına rağmen, tüm İslam dünyasına hitap etmesidir. Aliya İzetbegoviç, sadece Yugoslavya Müslümanlarının değil, tüm dünya Müslüman halklarının sorunlarına dair tespitlerde bulunmuş ve reçeteler önermiştir. Bu tespit ve reçeteler bugün de geçerliliğini korumaktadır. Aliya İzetbegoviç'in, 1983 yılında verilen 14 yıllık mahkûmiyet kararı aleyhindeki kanun yararına bozma başvurusu yani ünlü savunması ise ilk kez Türkçeye kazandırılarak, kitabın ikinci bölümünde yer almaktadır.
108.77 ₺ -
Bilinmeyen Yönleriyle İsmet İnönü Gerçeği
Geldi İsmet, kesildi kısmet Mustafa Armağan, İnkılap Tarihi’nin hesabı verilmemiş dosyalarından birini daha açıyor. Karşınızda “Tek Adam”ın “İkinci Adam”ı İnönü’nün gerçek yüzü. Görünüşte hep kazanmış gibiydi. Genelkurmay Başkanı, Garp Cephesi Kumandanı, Hariciye Vekili, Lozan “kahramanı”, Başvekil, bir daha Başvekil, CHP Genel Başkanı, Milli Şef, Reisicumhur, bir daha Başvekil… Bir zamanlar hakkında kahramanlık destanları yazılırdı. Karşılığında da kise-i şahaneden binlerce lira ihsanlar dağıtırdı İsmet Paşa. 1950’lerde Demokrat Parti karşısında üç seçim kaybederek hezimete uğradı. Milletin kendisini istemediğini anlamamakta inat etti. Tabii iktidardan düştükten sonra etrafı tenhalaştı, Tek Parti devri boyunca baskıyla mühürlenen ağızlar açıldı, eleştiriler ve suçlamalar birbirini takip etti. 27 Mayıs o cenazeyi diriltmeyi denedi, silah zoruyla yeniden başbakan yapıldı. Sonra kendi partisi ona isyan bayrağı açtı ve nihayet bu defa CHP’deki koltuğunu Ecevit karşısında kaybetti. Böylece daha hayattayken tarihin en büyük ‘loser’larından biri unvanını mezar taşına kazıttı. Ne o halkını sevdi, ne de halkı onu. Geldi İsmet, kesildi kısmet sözü 1940’larda halkın dilinden düşmedi. Mustafa Armağan, İnönü efsanesini belgeler ve bilgiler ışığında çürüttüğü kitabında “Zafersiz Kahraman”ın iç yüzünü olanca çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
85.41 ₺ -
Dini İstismar Boyutuyla 15 Temmuz Darbe Girişiminin Arka Planı
Milletimizin yaramaz bir ur gibi yıllar boyunca semirip büyüyen sinsi örgüt FETÖ'yü vicdanlarda yokluğa mahkûm ettiği 15 Temmuz 2016 tarihi, hiç tartışmasız İstiklal Harbi'nden bu yana ülkemiz için en önemli kırılma noktalarından birisini oluşturmuştur. Üzerinden bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen 15 Temmuz gecesi yaşananlar hafızalarımızdaki sıcaklığını hâlâ korumaktadır. Gözü yaşlı ve içli bir vaiz olarak nam salan Gülen'in dini bir cemaat olarak bilinen mankurtları o gece üzerlerindeki kuzu postunu çıkararak Türkiye'yi ateş alanına çevirmişlerdir. Şüphesiz bu örgütün en belirleyici vasıflarından birisi yüce dinimizi, toplum nezdinde itibar temin etmek, adam toplamak ve böylelikle siyasi emellerine kolaylıkla ulaşabilmek için kullanmakta hiçbir beis görmemesidir. Hak etmeden elde ettiği bu sahte itibarla devletin pek çok kurumlarına adeta bir kanser hücresi gibi sinmiş olması bu örgüte yönelik siyasî ve yargısal çalışmaları zorunlu kılmıştır. Meselenin disiplinler arası akademik düzlemlerde ele alınması ise bu çalışmaların orta ve uzun vadede asıl tamamlayıcısı olacaktır. İşte bu ihtiyacı bir nebze de olsa karşılayabilmek amacıyla hazırlanan bu kitapta, FETÖ hareketi, esere katkı sunan akademisyenler tarafından teolojik, tarihsel ve sosyolojik açılardan incelenmiş ve bir takım çözüm önerileri sunulmuştur.
84.50 ₺ -
Bir Nesli Nasıl Mahvettiler
Kitaba "Bir Nesli Nasıl Mahvettiler?" ismini verdik. Bu bir roman ismi değildir. Zira bu kitap bir roman değildir. Bu kitap hayat gibi daima şikayet edilen, fakat kendisinden vazgeçilemeyen bir sürükleniş, ölüm kadar korkunç bir gerçektir. Bizim neslimizdir. Burada genç varlıklar, dışımızı saran, içimizi saran, gençliğimizi, varlığımızı yokluğa boşluğa doğru alıp götüren, silip süpüren bir kuvvetin mahkumudurlar!..
75.00 ₺ -
İngiliz Derviş
Bu kitap, Türkiye’nin yakın tarihindeki hemen hemen her hadisede yer almasına rağmen adına kitaplarda pek rastlamadığımız İngiliz casus Aubrey Herbert’ın hayatını anlatıyor. İttihat ve Terakki liderlerinin ve Lawrence ve Mark Sykes gibi meşhur casusların yakın dostu Aubrey Herbert, Mustafa Kemal’i de evinde misafir etmiş İngiliz bir aristokrat. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışında ve Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşunda büyük rolü var; fakat hep perde arkasında kalmayı tercih etmiş. Araştırmacı yazar Mehmet Hasan Bulut, bizim için bu perdeyi aralıyor. Aubrey Herbert’ın hayatı; Rothschild Ailesinin, Osmanlı Bankası’nın, İtalya Büyük Doğu mason teşkilatının ve İngiliz-Amerikan petrol şirketlerinin yakın tarihimizdeki rolü, Türk ve Rus İhtilallerinin müşterek tarafları, Ayasofya’nın müze yapılmasına kimlerin karar verdiği, Arap-Yahudi çatışmalarının temeli, Said-i Nursi ve Mehmed Akif gibi İslamcı kalemlerin çok bilinmeyen yönleri gibi mevzular başta olmak üzere yakın tarihimizde karanlıkta kalan noktalara da ışık tutuyor.
78.00 ₺ -
Devletin Derin Aklı
Devletler Ötesi Bir aklın kuruluşuna gidiyoruz. Bozkurt ve Hızır Ata’nın benzerliği neydi ? Hızır Ata’nın Hun Türklerindeki önemineve ilk defaokuyacağınız hikayesine inecek, Eski Türk adetlerinin köklerini bulacağınız bu serüvende, devletler üstü sırları ve daha birçok çarpıçı tarihi gerçeği bu kitapla keşfedeceksiniz. Ulaşacağınız bu sırların günümüze yansımalarını ve bu yansımaların nerelere kadar uzandığını okurken, kitabın akıcı üslubunun sizi heran şaşkınlığa sokabilecek kadar donanımlı sayfaları arasında kaybolmaya başlayacaksınız. Size anlatılanları okurken tek yapmanız gerekense verilen parçaları birleştirmek. Karşınıza çıkacak her şey için şimdiden hazır olun.
105.00 ₺ -
Enerjinin İktidarı
“Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsını karşılamaya yetecek olanı değil.” Mahatma Gandhi“Enerji kaynaklarını kontrol edemeyen bir ulus, kendi geleceğini de kontrol edemez.” Barack Obama“ … ne Başkan Wilson ne de bir başkası, Dicle ve Fırat’ın çevresindeki geniş toprakları Osmanlı’ların denetimine bırakmak isteyecektir. Bu durumda sormak isterim: Mezopotamya’daki Küçük Zap Suyu’na kadar veya yeterli derecede zengin su kaynaklarını denetim altına alacak şekilde, ordularımızla ilerlememizin büyük yararı yok mudur? Bunu başardığımızda, petrol yataklarının büyük çoğunluğu da elimize geçmiş olacaktır.” Arthur J. Balfour, İngiltere Dışişleri Bakanı 13 Ağustos 1918Enerji, her şeydir! Enerji kaynaklarını, transfer olanaklarını elinde tutan, dünyayı elinde tutar. Bugün Orta Doğu’da yaşanmakta olan, milyonlarca insana ülkesini terk ettiren, yüz binlercesinin ölümüne neden olan, kimilerince 3. Dünya Savaşı olarak adlandırılan “savaş”, enerji kaynakları için yapılan savaştır. Dünyanın öküzün boynuzları üzerinde olduğu bir hurafedir ama dünyanın, bir kuyudan fışkıran petrolün üzerinde durduğunu söylemek yanlış olmaz. 21. yüzyılda enerjinin kanlı tarihi yazılmaya devam ediliyor.Enerji öylesine hayatımızın merkezindedir ki, enerji kaynaklarına erişebilmek, enerjiyi kesintisiz kullanabilmek, enerjide bağımlı olmamak gibi kavramlar, ülkelerin sadece enerji güvenliklerini değil, ona bağlı olarak ekonomik ve ulusal güvenliklerini, daha da önemlisi, ekosisteme verilen zararlar açısından da insanlığın ve dünyamızın geleceğini doğrudan ilgilendirmektedir.Enerji konusunun duayeni Necdet Pamir, kitabında, “Enerji nedir? Günlük yaşamımızdaki önemi nedir? Ülkelerin gelişimlerinde, hatta var olmalarındaki rolü nedir? Enerji güvenliği ne demektir? ABD, AB, Rusya’nın enerji politikalarının temel unsurları nelerdir? Enerji kaynakları bakımından zengin olan ülkelere yönelik işgallerin, sivil katliamlarının ardında büyük güçlerin ne gibi ihtirasları, kirli planları var? Türkiye’nin bir enerji politikası var mı? Enerji alanındaki sorunlarımız çözümsüz mü? Dışa bağımlılığımız kader mi? Ne yapmalı?” gibi sorulara yanıt arıyor.“Çevremizdeki ülkelerde çok zengin petrol rezervleri var da bizde nasıl olmaz? Petrol denizi üzerinde yüzüyoruz ama yabancılar engelliyor. Petrol bulunuyor ama üzerini cıva ya da çimento ile kapatıyorlar” gibi yorumlara teknik ve jeopolitik açılardan açıklık getirmeye çalışıyor.Kitapta Rusya ile yaşanan son enerji kriziyle ilgili de özel bir bölüm var.
23.45 ₺ -
Şahitlerim Roger Garaudy
20. yüzyılın oluşmasına siyasi, dinî ve estetik planda katkıda bulunmuş büyük entellektüeller tarafından Garaudy'ye gönderilmiş olan bu mektuplar, çağımızı anlama açısından son derece kıymetli belgelerdir. Tarihî belge niteliğindeki bu eserde Romain Rolland, diyalog ve iman; Sartre, Marksizm-varoluşçuluk ilişkileri; Levy-Strauss, Marksizm ve yapısalcılık konularındaki düşünceleriyle çağımızı “içeriden” tahlil ediyorlar. Daha pek çok ünlünün çeşitli konulardaki değerlendirmelerinin yer aldığı bu kitapta Garaudy'nin fikir çizgisinde ve umut projesinde hiçbir sapma olmadığı da gözler önüne seriliyor.
166.50 ₺ -
MOSSAD Dünyanın En Acımasız İstihbarat Örgütü
“Mossad; dünya genelinde faaliyet gösteren, en gizli, en bilinmeyen istihbarat örgütüdür. Çoğu kimse İsrail gibi küçük bir devletin niçin ve nasıl böyle bir organizasyona sahip olduğunu anlayamaz. Süper güç ABD’nin CIA dışında, dünyada bu kadar etkin tek istibarat ögrütünün İsrail’e ait olması aslında oldukça dikkat çekicidir.” “Mossad; tüm dünyada faaliyet gösteren, en gizli, en bilinmeyen, en korkutucu ve belki de en “etkili” istibarat örgütü... Mossad, Kıbrıs’tan Sibirya’ya uzanan Irak, Suudi Arabistan, Pakistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne Seylan üzerinden ajan sokan tek örgüt. Afrika ve Latin Amerika’ya ajan ihraç eden belalı örgüt.” Ali Kuzu’nun akıcı üslubuyla istihbarat dünyasına yolculuk yaparken Mossad’ın bilinmeyenleriyle karşılaşacaksınız
13.60 ₺ -
Küresel Para Baronu Rothschıld Ailesi
Bu Dünyanın gerçek teröristlerini karanlıklarda dağlarda aramayın, cadde ve sokaklarda da göremezsiniz. Çünkü onlar şehrin yüksek binalarının en üst katlarında binlerce dolarlık takım elbiseleriyle tepeden hep sizi izlerler… Biz de, sizleri izleyenlerin en büyüğü olan Rothschild Hanedanlığı’nın; 1700’li yıllarda Almanya’da başlayan ve içinde savaş, kan, vahşet ve para olan yaşam maceralarına aşağıdaki soruları sorarak bir göz atalım dedik; * Illuminati’nin en büyük ailesi Rothschiler mi? * ABD’nin kurucuları Yahudiler mi? * Amerikan Mührünün sırrı ne? * Dünya Savaşlarını başlatan Rothschiler mi? * Dünyadaki Merkez Bankalarının kaçı Rothschildlerin elinde? * Birleşmiş Milletler Rothschildlerin bir projesi mi? * Rothschiller, Sabatay Sevi’nin Torunları mı? * Hitler ve Stalin Yahudi Kanı mı taşıyor? * Yahudi toplama kamplarının Finansörü Rothschildler mi? * Rothschildlerin Türkiye Başkanı Kim? * Yeraltı madenlerimizi Rothschildlere kim peşkeş çekti? * 2. Abdülhamid’i Rotschildler mi tahtan indirdi? * Rothschild ailesinin soyu Hazar Türklerine mi dayanıyor? * IŞID örgütünün silahlarını Rothschildler mi sağlıyor? * Merkez Bankamızda Rothschildlerin hissesi var mı? * Türkiye Rothschildler için neden önemli? * Tarım topraklarımız yabancıların eline mi geçiyor? Osmanlının batışında onlar var. Siyasetimizde onlar var. Merkez Bankası’nda onlar var. Yeraltı Zenginliklerimizde onlar var. Bankacılık Sektörümüzde onlar var. Tarımda yine onlar var. İşte bu kitapta Rothschild Ailesi ve kirli çıkar ilişkilerini yazmaya çalıştık. Bildiklerimizi sizlerle paylaştık
22.44 ₺ -
Dünyayı Yöneten Üst Akıl Bilderberg
‘Tek Dünya’ hayali peşindeki İlluminati ve bu düzenin kurulması için çalışan Rothschild ve Rockefeller ailelerinin kurduğu vakıflardan biri de Bilderberg Grubu’dur. Bilderberg Grubu, yirminci yüzyıla damgasını vuran ve 21. yüzyılda da dünya üzerindeki sultasını daha da güçlendirme amacına yönelik yeni teoriler geliştiren, karanlık ağın sadece bir koludur. Aslında ‘Küresel Papazlar’ dediğimiz bu grup ‘Dünyayı Yöneten Üst Akıl’dır. İşte sizlere Bilderberg kitabımızda bu ‘Küresel Papazlar’ın kimler olduğunu ve ne dolaplar çevirdiklerini aşağıdaki soruların cevaplarıyla ortaya koyduk. • Bilderberg’i kuranların asıl amacı ne? • Bilderberg toplantıları neden gizli yapılıyor? • Papa’yı veto etme yetkisine sahip dünyadaki tek kişi kimdir? • Küresel papazlar kimlerdir? • Bilderberg üst akıl mı? • Tapınak Şövalyeleri ve Bilderberg arasındaki ilişki? • Bilderbergcilerin hepsi mason mu? • Bilderberg’i destekleyen vakıflar hangileri? • Avrupa Birliği’ni kuran Bilderberg mi? • Bilderberg’in icadı olan para birimi hangisi? • Çin, Bilderberg’e neden davet edildi? • Küresel hükümet mi kuruluyor? • Rockefeller’in hayali ne? • Bilderberg toplantılarında konuşulanları açıklayanlar öldürülüyor mu? • Bilderberg ülkemizde kimleri başbakan yaptı? • Türkiye’den konferanslara kimler katıldı? • Bilderberg hangi Türk hükümetini göreve getirdi? • Merkez Bankası’nın hangi başkanı Bilderberg için çalıştı? • Bilderberg’e Müslüman dünyası neden soğuk bakıyor? • Bilderberg’in Türkiye sorumlusu kim? • Bilderberg’de Türkiye’ye biçilen rol nedir?
74.80 ₺ -
Aristotelesten Savaş Adabı ve Ahlakı Adab-ı Harb ve Üslub-ı Ceng
"Savaş" bütün zamanların en çetin realitesi. İki tarafı da keskin bir bıçak gibi tehlikeli. Bir bakıma da kullanımı niyetlere göre şekillenen doğal bir durum. İnsanın en soylu ve kayda değer taraflarından biri olabileceği gibi, yine insanın en zalim tarafını da açığa çıkarmakta. İster mücadele kelimesiyle dile getirilsin ister savaş kelimesiyle tanımlansın, insan önce kendindeki olumsuzluklardan başlayarak topluma ve tüm dünyaya doğru genişleyen bir perspektif içerisinde sürekli savaşmakta. Savaşı ve kavgası olmayan insan ne kadar insan? Ve olur olmadık her şeye savaş açan insan ne kadar insan? İnsanın bu dünyadaki yegane vazifelerden biri nerede ve hangi şartlarda bulunursa bulunsun barışa hizmet etmesi. Dünya tarihi iyiliğin ve kötülüğün mücadelesi şeklinde cereyan ediyor. İnsan da bu tarihte ya iyiliğe hizmet ederek kayda geçiyor, ya da kötülüğe alet olarak. Elbette "savaş"ın öncelikle kelimelerle olması, sözün önce kulaklara ve oradan da gönüllere ulaşmasıyla gerçekleşmesi en makbulü. Ya kulaklar duymak, gönüller nefretle dolu ise. İşte burada insanın temel değerleri koruması, erdemlere arka çıkması için başka yöntemler geliştirmesi gerekiyor. Bu yüzden kalem ve kılıç iki savaş aleti olarak kabul edilmiş. Bazen biri yeterli olmuş, bazen diğeri ve çoğu zaman da her ikisi birlikte. İşte bir kalem erbabı olan Aristoteles'in kılıç erbabı olan İskender-i Zülkarneyn'e yazdığı bu eser savaşın bir adabı ve ahlâkı olması gerektiğini göstermesi bakımından önemli bir kaynak.
182.00 ₺ -
Derin Sultan
* Masonların Abdülhamid'e darbe suikast planları neydi? * Kendisinden toprak talep eden Siyonizm'in lideri Herzl’i azarlayarak huzurundan kovdu mu? * İngiltere’ye karşı İRA’yı Sultan Abdülhamid mi kurdurdu? * İttihatçılar Yahudilere toprak satması için Abdülhamid'e baskı yaptılar mı? * Sultan Abdülhamid Ermenilerin bombalı suikastinden nasıl kurtuldu? * Kaç evlilik yaptı, çocukları kimlerdi, akıbetleri ne oldu? * Ünlü Yahudi ailesi Rothcschildlere devlet nişanı taktı mı? * Yahudiler onun döneminde Filistin'de yurt edindiler mi? * İstihbarata neden önem verdi ? * Hafiye teşkilatını neden kurdu? * Basında sansür uyguladı mı? * Yıldız mahkemesi rakiplerinden kurtulmak için tertiplenen bir düzmece miydi? * Mithat Paşanın öldürülmesi ile bir bağlantısı var mı? * Abdülhamit’i tahttan indirmek için kadın kılığında Çırağan Sarayı'na girenler kimlerdi? * Enver paşa Sultan Abdülhamid’i tahttan indirdiği için sonradan pişman oldu mu? Sultan II. Abdülhamid Han 19. Yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı tahtına geçmiş, 33 yıl gibi uzunca bir süre Padişahlık yapmış ve bu döneme damgasını vurmuştur. II. Abdülhamid dönemiyle ilgili yazılan tarihi kaynaklarda tam bir mutabakat sağlanamamış ve bu dönem tarihçiler açısından büyük tartışmalara neden olmuştur. II. Abdülhamid dönemi değerlendirmelerinin müelliflerin dünya görüşüne göre farklılaşarak aşırı övgü veya yergi içerebileceğini unutmamak gerekir. Nitekim II. Abdülhamid dönemini çalışan araştırmacılar içinde Sultan’ı şiddetle eleştiren ve baskıcı bir yönetim kurmakla suçlayanlar olduğu gibi, hemen her kararını başarılı bir siyasi hamle olarak yorumlayıp kayıtsız şartsız alkışlayanlar olduğu da görülmektedir. II. Abdülhamid, tahttan indirildiği tarihten 1940’lı yılların sonuna kadar olumsuz bir şahsiyet olarak değerlendirilirken, bu tarihten sonra durum tersine dönmüş ve Sultan bir devlet adamının ötesinde fevkalade bir şahsiyet olarak sunulmuştur. Abdülhamid döneminde yaşamış şahsiyetlerin hatıratlarında da Sultan’dan farklı farklı şekillerde bahsettikleri görülmektedir. Hakkında onlarca araştırma yapılmasına rağmen Sultan II. Abdülhamid dönemi üzerindeki tartışmalar devam etmekte, bu gizemli Sultan tarihin derinliklerindeki yerini korumaktadır. Bu kitap, II. Abdülhamid ve dönemi üzerindeki tartışmalara farklı bir boyut kazandırma amacı gütmemekle beraber, dönemin kaynakları detaylıca incelenerek büyük bir titizlikle hazırlanmıştır. Kitapta; Abdülhamid döneminde gelişen önemli ve tartışmalı olaylara yer verilerek bu olaylar objektif bir şekilde yansıtılmaya çalışılmıştır.
24.00 ₺ -
İllegal Düzenin İmparatorluğu BARONLAR
Putin’in gizemli geçmişinden anlatılmamış hikayesine, Hollywood şöhretlerinin kirli geçmişlerinden, saklı tutulan ahlaksız düzene, bildiğiniz devletin bilmediğiniz savaşına, haberlerde size izletilen siyasetin ve siyasetçilerin ötesinde bir düzene şahit olmaya hazır mısınız? O zaman ajanların itiraflarından, para baronlarının açığa çıkmış mektuplarına, liderlerin hiç fark etmediğiniz siyasi oyunlarından, illegal düzen imparatorluğuna kadar birçok şeyin konuşulduğu bu masaya sizi davet ediyorum. Bu masaya oturmak için kitabın ilk sayfasını açmanız yeterli. Zaten bir daha kalkamayacaksınız.
105.00 ₺ -
Anne Darbe Ne Demek
15 Temmuz gecesi Türkiye şok edici bir darbe girişimi ile karşı karşıya kaldı. 1980 sonrası kuşaklar fiili bir darbe ile hiç tanışmamıştı. Önceki kuşaklar belki darbelere aşinaydı ama bu defa başka bir şey oluyordu. “Ancak filmlerde olur,” denilebilecek cinsten bir çılgınlık yaşanıyor; bir milletin uçakları aynı milletin Meclis’ine bomba yağdırıyor, sokaktaki insanlara kurşun sıkıyordu. Her şeye rağmen halk sokaklara indi ve dünya siyasi literatürüne geçecek bir inisiyatifle bu darbe girişimini, daha doğru tabirle bu çılgınlık halini engelledi. Yaşananlar kadar bu çılgınlığın faili de şaşırtıcıydı. Olayın arkasında bir süredir devlete kafa tutmakta olan FETÖ yapılanması mensuplarının olduğu anlaşıldı. Türkiye kamuoyunun daha birkaç yıl öncesine kadar bir dinsel hareket olarak gördüğü oluşum, bir terör örgütüne dönüşmüştü. Nasıl olmuştu da kendi halindeki saf inananlar adeta gizemli bir tarikatın neferleri haline getirilmişti? Psikiyatrinin bütün bu olanları nasıl açıkladığını görmek için belki de çocukların o saf sorusuna dönmek gerekiyordu: “Anne, darbe ne demek?” Prof. Dr. Nevzat Tarhan ülkeyi 15 Temmuz darbe girişimine götüren sürece olabildiğince etraflı bir biçimde bakarak bir tür toplumsal özeleştiri ile sadece FETÖ yapılanmasını değil, böyle bir yapının genişleyip büyümesine yol açan toplumsal dinamikleri de ele alıyor. Birey ve toplum psikolojisi açısından bu ülkenin vatandaşlarına nasıl bir "oyun" oynandığını deşifre ediyor. Darbe girişimi sonrasında birçok şey yazıldı çizildi, bu konuda birçok kitap yayımlandı, ama meselenin psikolojik boyutu üzerinde pek durulmadı. Kendi halinde, saf, inanan insanlar nasıl kitlesel bir hezeyanın parçası haline getirildi? Ve bir daha böyle acı bir olayın yaşanmaması için toplum olarak ne yapabiliriz? Bütün bu soruların cevapları bu kitapta...
19.24 ₺