-
Uçurumun Çağrısı
Orhan, yatağında dönüp durdu, yanıp durdu… Sonunda huzursuz bir uykuya daldı… Bu kez düşlerindeydi Suzan ve düşlerine de hükmedemiyordu artık. Suzan, düşte bile o düş güzelliğiyle karşısındaydı Orhan’ın. Sarı saçlarını bir yele gibi savurup, çağla yeşili gözlerinin içi gülerek; ‘’Sarı çiçeği ben kopardım Orhan!.. Senin için kopardım sarıçiçeği…’’ diyordu, sarıçiçeği Orhan’a uzatırken… Orhan, Suzan Hanım’ın elindeki sarıçiçeğe uzanıyor; birer keklik gagası gibi kan kırmızılığındaki sivri tırnakları arasında beliren sarıçiçeğe tam dokunacağı sırada, sarıçiçek sarı bir akrep olup parmağından sokuyordu… Acısını ta ciğerlerinde duyan Orhan, bağırmamak için kendini zor tutuyordu. Bağırsa, Suzan Hanım’a karşı ayıp olurdu… Birden, Suzan Hanım’ın yüzündeki o füsun ve o eşsiz güzellik bir anda kayboluyordu… Suzan Hanım’ın o lepiska saçları, kirpi dikenleri gibi dikeliyor, çağla yeşili gözleri temreni kanlı birer mızrak gibi uzanıyor, kanlı ağzından alevler saçarak; uçurumun boşluğunda yankılanan vahşi bir kahkahayla Orhan’a saldırıyordu.
96.00 ₺ -
Semira
Aşk Levent´in gönül toprağına ansızın düşmüştü, sevmişti Semira´yı. Kimde o lisan vardı ki aşkın sırlarını sözlere döksün. Kader Levent´in karşısına asla sevmemesi gereken birini çıkarmıştı, bir nişanlı kızı... Gözlerinde bir hayal, kalbinde bir şarkı kalacak ve Semira bembeyaz duvağını yerlerde sürüyerek gidecekti hayatından.
108.00 ₺ -
Ne Olur Gitme
Ummadığı bir olayla karşılaştığında babaannesi, “işte böyle, hayat neler getirir, neler götürür bilinmez.” derdi. Tamer onun yaşam karesinden çıkmış, sessizce Muhammet girmişti. Muhammet bundan habersizdi, Ceren, onun için arkadaşının kız kardeşiydi sadece. Deli deli konuşuyordu Baran: - Sen bu gece bir hoşsun, beni Muhammet ağabeyle evlendirmek, aklından nasıl geçer? Evvela onun beni istemesi lazım.
90.00 ₺ -
Meriçin Gelini
“Denizdeki tüm dalgalar durdun rüzgarlar esmesindi, yıldızlar sönsün ay parçalansındı, beş kıt’ada’da bir zelzele oldun ve Harun çılgıncasına bağırsındı: -Rümeysa!... Rümeysa!.. Genç adam duyduğu ızdıraba daha fazla dayanamadı, yüksek sesle gerçekten bağırmaya başladı: -Rümeysa!.. Rümeysa!.. Hissettiği ayrılık acısı müthişti. Tertemiz, büyük aşkları bir anda hikaye olmuştu. Bu güzel romanı okumaya başlayınca elinizden bırakamayacaksınız.
108.00 ₺ -
Kara Kasırga
Süsen Yaylası’nın yedi rengi, ufka yaklaşan güneşin füsunuyla can rengine dönüşürken; hançer gibi bir kayanın ucunda çırpınan güneş kan rengindeydi… Ateş büyüyor… Evet… Karanlığın korktuğu tek şey aydınlıktır. Ateş zayıfladıkça, tetikte bekleyen karanlık, üzerine abanacaktır Küçük Kız!.. Bana Küçük Kız deme Kürşat!.. Peki, demem… O hâlde ateşe bir odun daha at. Gerekirse kendimi de atanım Aspasya!.. Yeter ki bu ateş hiç sönmesin…
90.00 ₺ -
İğde Dalı
Düşler bunca dizginsiz, hayaller böylesine pembe ve gerçekler böyle gri olmasaydı keşke... Uçurumların uğultusuna kapalı kulaklarına pembe tüylü türküler söylendikçe, sabaha daha çok var demektir... N'olur? Sarıçiçekler solmasın. Sarı kurdeleler takılmasın pıtrak dikenlerine. İğde dallarının o zarif eğimi yanlış yorumlanmasın. Ve 'Yan Yol'larda umut çiçeklerini umutsuzluğun kara lastikleri ezip geçmesin... *** "Zavallı yavrum... Öylesine güçsüzüm ki... Gücüm çatsa, tutup elinden, seni mutluluğa uçurmaz mıyım? Tükendik. Sana kanat takmaya gücüm yok. Seni koruyamam... Sana bakamam... İkimiz de el bakıncıyız yaralı ceylanım, bahtı karam... Bir lokmanın hesabını vermeye mahkûm insanlarız... Ah bir tanem!.. İstemez miyim?.. İstemez miyim sanıyorsun?.. Elimden bir şey gelmez. Seni Allah'a emanet ediyorum kızım..."
114.00 ₺ -
Hayatımdan Çık Git
Almina başını ellerinin arasına aldı... Vargücüyle bağırmak istiyordu: - Hayatımdan çık git!
102.00 ₺ -
Gazi Osman Paşa
“Düşman birlikleri top menziline girer girmez; ‘Bismillah! Ateeeeşşşş!..’ emrini verdi. Uzun menzilli Krupp bataryaları aynı anda gök gibi gürlediler. Bu öylesine bir salvoydu ki; sanki on iki top değil de, küffar zulmüne karşı binlerce toptan gürleyen ilahî bir gazaptı... Gökler çatırdıyor, yerler sarsılıyordu... Bu top sesleri, milletin belleğinde bu güne kadar unutulmadan gelen o meşhur ‘Plevne Marşı’ndaki akıl almaz mısranın doğuşuydu sanki: ‘Osman Paşa’nın kolundan beş bin top birden patladı!...’ Oysa, patlayan topu topu on iki toptu... Ama patlayan bu on iki top; rahat ve kendi gücünden emin olarak Plevne üzerine yürüyen şımarık düşman ordusunun ödünü patlatmaya yetmişti...” Plevne ve Gazi Osman Paşa... Bu efsane savunmayı yaptıran ruhu bu eserde bulacak, hüzün ve ibretle okuyacaksınız...
15.00 ₺ -
Düğünümde Ağlama
-Bazı depresyon vak’alarında dedi Doktor Emre, insanların duygusal bağları kopar, sen de benden koptun. Ablamın ölümünden beri çok değiştin! Konu sadece çocuk meselesi olamaz, o hep vardı çünkü. Seni kırdım mı yoksa Serra? - Hayır, katiyen, boşanmayı seni düşündüğümden istiyorum. - Ama bu senin haklılığını ispatlamaz, benim fikrimi sormuyorsun. Eşinin böyle bir karar alması, doktorun gururuna dokunmuştu; insanın içine ürpertiler verecek kadar soğuk bir tonla konuştu. - Bu arzun bir fantezi diyeceğim neredeyse, ciddi hiçbir şeye dayanmıyor çünkü. - Bu karara bir anlık feveranla varmadım.
108.00 ₺ -
Diana
Çiçeklerinden tek bir iz kalmamıştı Hande hanımın yüreğinde: -Gelin çiçekleri, hüzün çiçekleri olur dedi: Genç kız gözlerini yumdu. Hayatı boyunca sevebileceği tek erkek olarak gördüğü Onur, acımasızca çiçeklerini koparır mıydı? Hepsini yitirir miydi? Gözlerini ağır ağır açtı; -Umarım, benim çiçeklerim hep canlı kalır.
90.00 ₺ -
Dağların Türküsü
Siz “Kılıç Vadisi”ni gördünüz mü? Delidere’nin üzerine bir dişlek dev gibi abanan ‘Kartal Kayalıkları’nı bilirmisiniz? Yeni biçilmiş buğday tarlalarında, tığ sivriliğindeki ot ve başak sapları üzerinde yalınayak yürüdünüz mü hiç? Anadolu bozkırlarında eriyen güneşin altında, başınızın gölgesinde oturup; bir Ağustos öğlesinin sarı sıcağını açık bir çay gibi içirdiniz mi yanık yüreğinize? Zaman zaman sisler arasında beliren anılarınızda, çocukluk ve gençlik günlerinize kısacık bir gezi yaptınız mı turnaların kanatlarında? Sabırla gözyaşını kurutmayı, acıyı umutla avutmayı; hasrete halhal takmayı, ölüme yakından bakmayı bilir misiniz? Geçmişte kalan çocukluk ve gençlik yıllarınızı günümüze bağlayan son dönemeçtir “Bozburun.” Direnci, sevinci ve kıvancıyla; dağlara türkü söyleten yarı delilerle birlikte dünümüzle günümüz, köy ile şehir arasında bir sarkaçtır bu kitap.... Geliniz biz de “Hamza Aga” ile birlikte dağlara türkü söyletelim. Okuyunca göreceksiniz ki; bu öykü bizim öykümüz, bu türkü bizim türkümüzdür...
72.00 ₺ -
-
Ayrılan Kalpler
Hilye, sırtüstü yatağına uzandı, gecenin karanlığına ve sessizliğine, gönül bahçesini açtı. Söylenen şarkının sözleri net olarak duyuluyordu, yanık ve duygulu bir erkek sesi mızrabını vuruyordu onu dinleyenlerin kalp tellerine. Nikahına beni de çağır sevgilim, İstersen şahidin olurum senin, Bu adam kim diye soran olursa, Eski bir dost dersin sevgilim. Genç kız yüz üstü döndü yavaş yavaş. Bir dal akasya ve bir şarkı katılmıştı anılar galerisine. Hasret hançeri kalbine saplanmış, çıkmıyordu bir türlü, daha derine daha derine iniyordu. Hilye birden yüzünü yastığa gömdü, hıçkırdı hıçkırdı.
114.00 ₺ -
Anatolianın Etekleri
Sevdası bengisular gibidir Anatolia’nın. Yedidenizler Ülkesi’nin bu erişilmez dilberine kimler vurgun değildir ki?.. Periler Padişahının oğlu, Cinler Kralının kuzeni... Ama o, gönlünün sultanını bulmuş; her şeyiyle Gündoğu Ülkesinin Beyoğlu’nun yâri olmuştur... Mutludur Anatolia... Gayrı adı Anadolu’dur... Analar kadar kutludur... “Durup durup ”ah” çekiyordu karanlık kuyulardan Durdu Dede. Güneşin yüzü balçıkla sıvalıydı. Sıvaları dökülmüş kerpiç duvarlı evlerde, kat kat dürülmüş masaların üzerine çömelen televizyonlardan; en ciyak renklerin sivri tırnaklı parmakları uzanıyordu çocuk gözlerine...” Bu roman; “üç boyutlu roman” türünün ilk sedef düğmesidir “Anatolia”nın göğsüne şiir ibrişimiyle dikilen...
108.00 ₺ -
-
Ene Sus Ey Nefsim
Bir ses var insanın içinde... Hiç susmayan, hep konuşan... Şimdi sus ve kendini dinle kâri. Dinle ki hâlâ sesler geliyor içinden. Sussan da susamıyorsun. Durduramıyorsun içinden gelen bu sesi. İsmine “nefs” diyorlar. Diler misin bu kez biz konuşalım o içimizdeki nefsle? Aşk diyarına Hüdâyî kapısından girip nefs ile cenk edelim ister misin? Şimdi nefsinle konuşacağın bir hikâye anlatacağım sana kâri. Nefsinin konuşacağı bir hikâye... Sen de ki “hayal,” ben diyeyim ki “muhal, imkânsız.” Lakin şunu bil; ben inandım ki içimize bunları düşüren dahi nefsimizdir. Bizi durduran ve kandıran da nefsimizdir. Ve hatta şu anda içinde bir ses varsa ve “Okuma bu kitabı, bırak” diyorsa sana, inan ki o da nefsinin sesidir. Hem her kitap bir kişi için yazılır kâri. Belki de bu kitap yalnızca senin için yazılmıştır... Ene Sus Ey Nefsim Aziz Mahmud Hüdayi
227.50 ₺ -
Adile Sultan
II. Mahmut’un nazlı prensesi, Sultan Abdülmecit’in kardeşi, Sultan Abdülaziz’in ablası, V. Murat ve II.Abdülhamit’in halası Adile Sultan... Bu zarif prensesin aşk dilince söylediklerini az dinleyelim, ondan sonra hayal kuşumuzu serbest bırakıp uçuralım. Gümüş pullarla kaplı kanatlarıyla uçsuz maviliklere doğru salınırken bizim için hiç duyulmadık bir hikaye anlatsın...
120.00 ₺ -
Benim Adım Sena
… Ben buraya vaaz yapmaya gelmedim. Ben buraya konferans vermeye gelmedim. Ben buraya, Çanakkale Harbi’ni vermeye geldim. Ben buraya, cephede askerlere “Hücum” emri vermeye geldim. Her türlü küfre karşı, her türlü zulme karşı, şu memleketi sömüren odaklara karşı. Adres vermeye gerek yok. Siz sineği bile namlayan (vuran) insanlarsınız. Onun için artık kürsüdekinden her şeyi açık seçik beklemeyin. … Sen buraya vaaz dinlemeye gelmedin. “İcâzet merasimi varmış, gidelim, takılalım’’ vesaire. Öyle değil. Ben buraya vaaz etmeye gelmedim. Git eve anan baban sana vaaz etsin, git ninen, deden sana vaaz etsin icabında. Benim âcizâne burada konuştuğum bir vaazdır, Eyvallah ama bir yerde vaaz hududunu taşırıyorum. Bak, dikkat et! Ben şu an burada Resûl-i Ekrem’in (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) dediği gibi olmanın sancısını çekiyorum. … Resûl-i Ekrem’den (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) topla, bu tarafa gel. Genelde İslâmiyet’te, özelde Nakşibendî tarikatında ilim zikirden önce gelir. “Ben buraya geldim, bu hocayı dinledim, hem de tarikat dersi yapayım.” Veyahut da “Hocanın konuştuklarını dinlemeye gerek yok, ben dersimi bitireyim bir an önce’’ vesaire, câiz değildir. O tesbihi koynuna koy, cebine koy, çantana koy. İlim zikirden üstündür. Sen, zikrin nasıl yapılacağını ilimle öğrenirsin. Sana namazın nasıl kılınacağını tesbih öğretmiyor. Sana tahâretin nasıl alınacağını tesbih göstermiyor. Sana nasıl giyineceksin, nasıl Allah’ın en şerefli kulu olacaksın tesbih öğretmiyor. Tesbihe şiddetle ihtiyaç var; amma velâkin ilim olmadan (sadece) tesbihle olmuyor. Diyelim ki Mevlâ’yı zikretmek eğer bir ekmek ise ilim de havadaki oksijendir.
127.50 ₺ -
Azizan
Dışı Renksiz İçi Cenksiz Erler Kitabı Azîzân Bedr-i hafâ Hazret-i Sâmi Efendi’ye; acz ile... “Aşk’tır insana yüklenen en kutlu duygu. İnsana özgürlüğünü yani Rabbine kul olmayı ‘aşk’ buldurur; medeniyetleri ancak özgür ruhlar yani ‘aşıklar’ kurmuştur, güneşin yönü değişinceye kadar da bu böyle olmaya devam edecektir.” Romanda, Buhara-Harezm hattında Nakşî rehberlerinin, Harezm şahı Celâleddin Mengüberti’nin ve Azîzân’ın, Anadolu’ya sevkettiği bir müridi vasıtasıyla Hazreti Mevlânâ, Sultan Veled, Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat ve Harezmli uç beylerinin yön verdiği Anadolu’nun İslamlaşma ve vatanlaşma sürecini tekmil etmesi tarihî kayıtlar zemininde işleniyor. Eser bize manevî tarihin hâl diliyle Harakanî Hazretlerini ve Azîzân’ı anlamadan ne Selçuklu ne Osmanlı ne de Yeni Türkiye anlaşılabilir derken; günümüzde ümmet coğrafyasında nizâm-ı âlem için asırlar boyu adl ile sancaktarlık yapmış bir milletin manevî dokusunu bir nakış gibi işleyen İslâm rehberlerinin mayalayıcı rolünü tezyif edici müstağrip bakış açısına karşı, nebevî irşad usûllerini başlarına tâc, gönüllerine sirâc edinen Yûsuf Hemedânî, Hâce Abdülhâlık Gucdevânî, Hâce Ârif Rivegerî, Hâce Mahmud Fagnevî ve Hâce Ali Râmitanî gibi silsilevî ruh önderlerinin ışıklı hayatlarından yansımalar sunarak sözsüz esas duruşunu da yerine getirmekte.
210.00 ₺ -
Tarihin Dönüm Noktası Fatih Sultan Mehmet
Sultan Mehmet, Fâtih olmayı gerçekten kafasına koymuş bulunuyordu, esasen kendinden emin ve kararlı görünmeliydi. “Maçka ve Dolapdere taraflarındaki ağaçlar bu gece kesilsin, kızaklar yapılarak altmış yedi parçalık ince donanma bu gece Haliç’e indirilsin, havan ateşi hiç kesilmesin ki, düşman durumu fark edemesin!” “Gemiler karadan mı yürüyecek yani, sultanım?!” “Denizden yürüyerek zinciri kıramayınca, biz de karadan yürürüz.” Ertesi gün koca Osmanlı ince donanmasını Haliç’te gören Bizanslılar âdeta küçük dillerini yuttular. Bu sırada surlardan durumu seyreden Prens Dukas şöyle dedi: “Böyle bir harikayı kim gördü ve kim işitti. II. Mehmet karaları denize çevirdi ve gemileri dalgalar yerine dağlardan aşırdı. Böylece Kayser ve İskender’i gölgede bıraktı, Bizans’ı mahvetti ve dünyayı süsleyen bütün şehirlerin kraliçesi İstanbul’u fethetti.”
108.00 ₺ -
Aşk 5 Vakittir
Gelirken sen getirmediğin, giderken de gitmelerine mani olamadığın hiçbir şeye benim diyemezsin. Benim diyemediğin şeyden hak talep edemezsin. Hak talep edemediğin şeyden şikâyet edemezsin. Ama aldandın bir kere. Damarlarına kadar işlemiş haram sevdaya mukabil, sana şah damarından daha yakın olduğunu söyleyen bir Rabbin vardı. Duymadın! Kimse bilmez diye derinlere gömdüğün dertlerine mukabil, yarattığı kalbin atomlarına kadar işiten Rabbin vardı. Anlamadın! Onların batıp giden sevgilileri çiçek alırken, bizim Sevdiğimiz (c.c.) tüm çiçekleri yarattı. Görmedin! Şimdi hüzünlü yüreğine şöyle söyle dostum: Geçmez sandığın ne varsa geçiyor. İçin geçiyor önce. Sonra anıların gözlerinin önünden geçiyor. Geçmez sandığın kabuk tutan yaraların da geçiyor. Ben de gidiyorum artık, gözümün önünden kabrim geçiyor. Kestiğim elimi ispat olsun diye gözlerimin önünde tamir eden Allah’ım! Kırık gönlümü başka cerrahlara götürdüğüm her gün için affet! Tırtıl öldüm demiş, Allah kelebek yaratmış... Aşk 5 Vakittir, 9786051830858, Mehmet Yıldız, Nesil Yayınları, aşk beş vakittir
22.50 ₺ -
Kayı I Ertuğrulun Ocağı
Ey bağlarımın tatlı meyvesi olan Oğul!, Saltanatına mağrur olma. Unutma ki dünya Hazreti Süleyman’a kalmamıştır. Unutma ki dünya saltanatı geçicidir. Lakin büyük bir fırsattır. Allah yolunda hizmet ve Peygamberimiz Aleyhisselam’ın şefaatine mazhariyet için bu fırsatı iyi değerlendir! Dünyaya ahiret ölçüsüyle bakarsan; ebedi saadeti feda etmeye değmediğini göreceksin. Orhan Gazi Televizyon programları ile yediden yetmişe tarihi sevdiren Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil; Osmanoğulları’nın serüvenini kitaplarla anlatmaya devam ediyor. Şimşirgil, tamamen ilmî kaynaklardan beslenerek ve her yaştan tarih severin kolaylıkla okuyup anlayabileceği bir üslupla hazırladığı KAYI serisiyle tarihimizi önyargısız ve objektif bir şekilde okuyucunun değerlendirmesine sunuyor. Serinin ilk kitabı KAYI I: Ertuğrul’un Ocağı’yla yazar, Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunu, bir devlet hâline gelme merhalelerini, Ertuğrul Gazi, Osman Gazi, Orhan Gazi, I. Murad, Yıldırım Bayezid Han ve Çelebi Mehmed’in saltanat yıllarını dönemin en önemli kroniklerinden faydalanarak nefis bir üslupla değerlendiriyor. Ayrıca her padişahın bilinmeyen yönleri, kılıçtan keskin sözleri, şiirleri, hocaları, dostları/düşmanları ve imar faaliyetleri tek tek anlatılıyor. Bu kitapta; adaleti, şefkati ve hoşgörüsüyle kalpleri kazanan; yiğitliği, cesareti ve mertliğiyle dosta güven, düşmana korku salan; dünya siyasetini yönlendiren; kültür ve medeniyet hamleleri ile göz kamaştıran Osmanlı’nın kuruluş hikâyesini bir tarih ziyafeti tadında okuyacaksınız.
148.00 ₺ -
Allah Cümlemizi Korusun
“Yazar değilim ben. Bir şeyler yazmakla yazar olunamayacağını iyi biliyorum. Heybemde öyle süslü kelimelerim yok… Ne kimsenin derdine derman olabilirim, Ne de yol olabilirim yolunu kaybetmişlere… Merhem de olamam kanayan yaranıza mesela… Derdinize derman olamam belki ama dermanın kimde olduğunu söyleyebilirim… Yol olamam belki size ama doğru yolu gösterebilirim… Çare olamam belki ama çarenin kimde olduğundan haberdarım.” Bekir Develi hayatımızda her an karşılaştığımız ve bir parçamız olan kavramlar üzerinden bir insan tasavvuru ortaya koyuyor. Çevremizdeki sıradan kahramanların öykülerini, kıyısına gelenlerin ikramsız kalmadığı bir su kaynağına benzetip, insanın ahlakla, gelenekle, modern dünyayla ilişkisine dair eleştirilerini içten bir duyarlılıkla paylaşıyor. Uzak coğrafyalardan yakın tanıklıklara uzanan ve okuyucusuyla dertleşmek isteyen bu metinler, bir yandan tefekkür kapısını aralarken bir yandan da şu duaya hep birlikte “Âmin” demeye davet ediyor: Allah cümlemizi korusun: Cümle’mizi ve cümlemizi!
149.60 ₺ -
Ömrüme Doğan Güneş
Kaybolduğum karanlıklar içinde yıllardır aradığım bir ışıktı bu... Beynimin kıvrımlarında ateşlenen bir duygunun bütün ruhumu sarmaladığı o gece, uykularımı kaçıran bir heyecanla, kendimi kontrol edemez bir hâldeydim. Çünkü sabah olunca hayatımda yeni bir sayfa açılacak, hayalini iple çektiğim günlere nihayet ilk adımımı atabilecektim. Bir kara sevdalı gibi ölesiye bir hasretle arzuladığım bu yeni hayatımda dayanılmaz ihanetlerin, yakıcı sevdaları ve gizemli hadiselerin beni pusuda beklediğini nereden bilebilirdim ki! *** Herkesin bir nebze rol aldığı yaşanmış bu hikâyede: Bir öğretmenin genç beyinlere umut olmak için çıktığı yolda; yürek burkan cefalara, göz yaşartan fedakârlıklara ve mest edici aşklara tanık olmaya hazır mısınız?
120.00 ₺ -
Aşk Varsa Kusur Yoktur
Bazıları susar ağlarken... Ve bazıları yazarak ağlar... Ve kelimeler bazı vakitler her yaradan daha çok acı verir. "Aşk" gibi... Aşk ki vardır. O vakit yoktur kusuru âşıkların. Zira değil mi ki gönlümüze aşkı koyan da O, her ne duamız varsa duyan da O, bedeni ruhundan bir libas gibi soyan da O... Demem o ki her ne varsa O'ndandır. Aşk da O'ndan... Dert de O'ndan, derman da O'ndan... Lakin bir tek harf olsa, kusur bulursan söylediklerimde işte bir tek o bendendir. Kusurları örten de bir tek O'dur ve O'nun merhameti elbet ki hepimizden çoktur. Ama gönlüm diyor ki "Aşk varsa kusur yoktur" Bakma kusuruma... Aşktandır...
105.00 ₺ -
Kösem Sultan
2 Eylül 1651... Payitaht kaosla kucaklaştığı bir güne uyanıyor. Şehir huzursuz, saray huzursuz... Teamüllerin ve geçmişin hiçe sayıldığı karanlık ayak sesleriyle yankılanıyor Topkapı Sarayı'nın kasvetli duvarları. Kılıçlar anılara savruluyor. Ne suç belirgin ne ceza ne de suçlular... Kösem Sultan'ın muhalifleriyle yürüttüğü mücadele doyum noktasına ulaşırken Saray-ı Hümayun'un sofalarında nefret dolu bakışlar can buluyor. Kösem Sultan'a gönülden bağlı Gülnihal Kalfa, kendisine sultanı tarafından verilen emaneti muhafaza edebilmek için İstanbul sokaklarını arşınlarken peşindeki ağaları atlatmak zorunda. Bunu yaparken yanında yalnızca genç yeniçeri Sinan varken hem de... Bir yanda ipini koparan yeniçeri ocağı, bir yanda ocağa ve kadınlar saltanatına diş bileyen saray ağaları, bir yanda devleti ehil kişilerin eline teslim etmek isteyen Hatice Turhan Sultan ve diğer yanda yıllarca devleti idare eden, kudretiyle cihana nam salan Kösem Sultan... Kösem Sultan, tüm bu çıkmazlara cevap ararken okurlarını Osmanlı İmparatorluğu'nun en karmaşık dönemlerinden birine yolculuk etmeye çağırıyor.
90.00 ₺ -
Mücella
Nazan Bekiroğlu Nar Ağacı’ndan sonra merakla beklenen yeni romanı Mücellâ’da bizleri 1920-1970’li yılların Türkiye’sinden nostaljik bir hikâyeyle buluşturuyor. Mücellâ, genç Cumhuriyet’le yaşıt bir kızın, unutulmuş kumaşların, kokuların, alışkanlıkların, iğne oyalarının, kimi yarım kalmış kimi tamamlanmış aşkların, hayatı seyretmekle yaşamak arasında gelip giden kadınların romanı. Zamanın daha ağır aktığı, hayatın ritminin daha çok mahalle aralarında karar bulduğu vakitler. Gaz lâmbasının ışığında içilen nohut kahvesinin ağızda buruk bir tat bıraktığı dönemler. Arka planda Türkiye, pek çok çalkantının içinden geçerken bile kendini bildi bileli çeyiz işleyen bir genç kız Mücellâ. Adım adım hayattan çekilirken bunu neredeyse hiç fark etmeyen... Neyi beklediğini bilmeden bekleyen... Derken günün birinde, kıyısında kaldığı hayata son bir çabayla dönmek isteyen... Sümbül kokulu bembeyaz yastık kılıfları, kanaviçe işli peçeteler, uçları fistolanmış havlular, çeyiz sandıkları arasında… Hanımeli, yasemin ve leylâk kokulu yaz ikindileri gibi uzun kış gecelerinde de, ya çardağın altında ya hep o soldaki pencerenin içinde... Mücellâ’nın dupduru ve çarpıcı hikâyesi. Mücellâ, eserleriyle çağdaş edebiyata damgasını vurmuş Nazan Bekiroğlu’nun incelikli kaleminden hep hatırlanacak bir roman.
259.00 ₺ -
Aşkın Gözyaşları 5 Final Yunus Emre
Bugüne, yarına, hayata ve dünyaya Yunusça bakmaya ne çok ihtiyacımız var… Ne hikâyeler yazıldı benim için, ne şiirler okundu adıma. Sözler söylendi, fetvalar mühürlendi namıma. Her yazan kendince bir Yunus hayal etti, kâh âşık Yunus diye anılır oldum, kâh miskin Yunus diye okunur oldum. Kimi şiirlerime tahammül gösteremedi. Kimi ayrılık gayrılık aradı kanımdan cana gelen kelimelerde. Ne âşık Yunus'um, ne de miskin bir derviş. Herkes kendince bir isim verdi ömrüme. Oysa ben Tapduk'un Yunus'uyum. Herkes bin Yunus anlattı… Herkes yüz Yunus yazdı… Ben ise bir Yunus bildim bir Yunus yazdım. İşte bu da benim hikâyem. Doğum ile ölüm arasında sessizliğe çarpan kanadı kan külüne dönmüş hikâyem. İnsanın kendisine doğru yürüdüğü ama varamadığı bir hikâye... Senin hikâyen... Yunusça bir hikâye…
47.45 ₺