-
Bozgundan Sonra
Son 6 yılda 6 kitaba imzasını atan gazeteci-yazar Mehmet Türker´in Bulgaristan Türklerinin son yüzyıldaki hayatını romanlaştırma çalışmaları sürüyor. Yazar,1915-1944 yıllarını kapsayan sürede Bulgaristan ve Anadolu´daki tarihi gelişmelere ışık tutuyor. Rumelililerin Birinci Dünya Savaşı yıllarında özellikle gönüllü olarak Çanakkale Savaşlarına katılmalarına Türk Edebiyatı´nda yer verilmediğinden, bu eksikliği tamamlamaya çalışmış. Türker bu romanda yine akıcı bir üslûpla Atatürk´ün Sofya´da ataşelik dönemi, Bulgar Çiftçi Partisi´nin iktidardaki yılları, Anadolu´daki Kurtuluş Savaşı, Bulgar zulmü, partizan harekâtı gibi konulara değinirken, yeri geldikçe Rumeli´deki örf ve âdetlerden de örnekler sunmuş. 264 sayfalık eserin dip notlarından da görülüyor ki, eser uzun süren bir araştırma sonucu meydana gelmiştir. ...
157.50 ₺ -
Vatan Yasak Özgürlük Uzak III
Milli kimliğinden koparılan kuşaklar, dağılan yuvalar, parçalanan aileler, korku ve şiddetin pencesinde kıvranan bir topluluk; Bulgaristan'daki Türk azınlık...1944'ten günümüze uzayan baskı ve zulüm dolu yılların üzerindeki sis perdesi aralanıyor. Türkler bir yandan Bulgaristan'dan hareketle Balkanlar genelindeki Müslüman Türk varlığının yüzyıllık acılarını işlerken, diğer yandan komünizm cehenneminin görünmeyen yüzünü ortaya koyuyor. Denebilirki son bir asır Balkan Türkleri için yaralı kuşun hüriyete kanat çırpışı şeklinde geçip gitmiştir.... Bir yanı hep eksik,acılı ve buruktur. Bulgaristan Türklerinin... Vatan yasak, özgürlük uzaktır onlara...
232.50 ₺ -
Krallar Avlayan Türk
Türklerin Rumelide hızla ilerlemeleri, yalnız Balkan milletlerini değil, bütün Avrupayı telâşa düşürmüştü. Macarlar, Almanlar, Fransızlar, İngilizler, İspanyollar, henüz Türk yüzü görmemiş, Türk sesi duymamış oldukları hâlde, Bizanslılar, Bulgarlar, Buğdanlılar, Eflâklılar, Sırplar, Bosnalılar kadar endişe içindeydiler, hilâlin salibi ezmek üzere bulunduğu zehabıyla, çırpınıp duruyorlardı. Türklerin, böyle bir dâvâ güttüğü yoktu. Ne hilâli kürede hâkim, ne salîbi mahkûm etmek hatırlarından geçmiyordu. Onlar sadece, tereddiyi, tefessühü, ahlâksızlığı ve içtimaî anarşiyi gidermek, bütün milletlere, kendi âdil himayeleri altında, hür, temiz ve mesut bir hayat temin etmek istiyorlardı.
187.50 ₺ -
Hint Denizlerinde Türkler
Zengin hazineler! Pri Reis, şeref kadar servetin de kutlu bir şey olduğunu kanaat besliyordu. Hatta paranın şeref ve şöhret yaratacağına da inanıyordu. Ona bu kanaati veren hadiseler bir değil, on değil, belki yüzdü. Sözgelimi Barbarosun Venedik kıyılarına yaptığı bir akından dönüşünü göz önüne getiriyordu. Büyük amiral o dönüş sırasında İstanbulun hiç görmediği bir alayla saraya gitmişti. Alayın önünde en seçkin güzellerden bir kız yürüyordu. Bunlar baştan ayağa ipek ve sırma içindeydi, ellerinde birer tabak altın taşıyorlardı. Arkalarında kırmızı çuhadan yapılma zarif kostümler giydirilmiş iki yüz genç köle geliyordu. Bunların da ellerinde altın bardaklar, kâseler, tabaklar, sürahiler vardı.
172.50 ₺ -
Safiye Sultan
Safo, sırf hazineler düzmek ve saltanat zevkini azamî mikyasta tatmak hırsıyla bu kanlı entrikaları çevirirken Osmanlı tarihi, kara kara sayfalarla doluyor ve devlet işleri ağlanacak bir hâle giriyordu. İsyan bayrağı açmış ve birçok cinayetler işleyerek etrafına dehşet saçmış olan Eflâk voyvodası Mişeli güya ezmek için koca bir orduyla o mıntıkaya giden sadrazam bu bataklıkta can vereyazdı, Hasan adlı bir yeniçeri tarafından omuzlanarak o ölüm berzahından kurtarıldı. Fakat Mişel, ne yaptığını bilmeyen Sinan Paşaya ağır bir ders vermekte gecikmedi, Yergöğü köprüsü başında onu yakaladı, ağır bir inhizama uğrattı.
187.50 ₺ -
Hürrem Sultan
Sultan Süleyman, bakışlarını büyülemiş, yüreğine -eşini görmediği- bir heyecan aşılamış olan şu körpe kızın seksüel bir kudretten ziyade ruhî ve manevî bir kudret taşıdığına iman getirmek üzereydi. Çünkü o, cinsî cazibenin bütün ebadını ölçmüş bir adamdı ve sarayında yaşayan üç yüz kadın da bu ebadı kendisine her gün, her dakika hatırlatıyorlar ve yeni baştan öğretiyorlardı. Bu sebeple Kızıl Rusyanın şu kumral gülüne bambaşka bir kıymet veriyordu, onda sınanmış hakikatlerden de, hayalî hazlardan da üstün bir zevk kaynağı, bir neşe pınarı, ilâhî deraguşlar püskürecek bir zekâ ummanı buluyordu.
210.00 ₺ -
Cem Sultan
14 Mart 1484, Vatikan tarihinde sayılı bir gündür. Papa sekizinci İnosan o gün, Fatihin oğlunu, yedi seneden beri dünya siyasetinin âdeta mihveri kesilen Cem Sultanı huzuruna kabul etmişti. Bu, gelişi güzel bir görüşme, bir buluşma değildi. Papalığın en büyük zaferlerinden birini temsil eden çok yüksek kıymetli bir hadiseydi. Bizzat Papa, ne mühim bir zafer kazandığını anlıyordu. 36 sene evvel bir haziran günü Cemin babası İstanbulda Patrik Kinadyosu huzuruna kabul ederek şu sözleri söyledi. -Hıristiyanlara lütfen hürriyet, emniyet ve diledikleri gibi yaşama hakkı veriyorum. Seni de patrik yapıyorum haydi gidiniz bana dua ediniz.
198.75 ₺ -
Akından Akına
Onlar az konuşan adamlardı, düşünmeyi söylemekten daha çok severlerdi. Bu sürekli düşüncelerde tabiatı dinleyen bir ruhun veya kendi yüreğiyle konuşan bir kafanın saygı telkin eden ağırlıyla sezilirdi. Bundan ötürü bir akıncı kafilesi, yakından bakılınca, atlanmış ve silâhlanmış bir düşünce alayını andırırdı. Lâkin arasıra bu alayın yürüyen bir destan olduğu da görülür. Çünkü akıncılar, pek sık da olmasa, hep birden şarkı ırlamayı severlerdi. Onların öyle tek bir ağız gibi aynı besteyi aynı ahenkte haykırmaları çok heyecanlı bir şey olurdu. Yer ve gök bu haykırışı saygılı bir sessizlikle dinlerdi, en hızlı esen rüzgârlar bu ırlayış önünde susardı, belirsiz olurdu.
202.50 ₺ -
Gülistan-ı Aşk
Sultan Abdülmecid'in vefatından bir sene önce başlayıp, vefatına kadar geçen süre içerisinde padişahın ve devletin yaşadığı sıkıntılar, sultanın Gülistan adlı Osmanlı kızıyla yaşadığı hissi bağın hikayesi konu ediliyor.. Sarayın içinde bulunduğu borç batağı, iç ve dış meseleler, dost gibi görünen ama Babıaliye ültimatom verip Osmanlının elini kolunu bağlayan elçiler, padişahın zaafları, hataları, hassas ve narin kişiliği, onun merhamet ve sevgisinin gölgesinde kendini gören gülistanın hikayesinden oluşun bir roman Romandan Bir Bölüm: Zât-ı Şâhâneyle göz gözeydiler. Tek bir söz bile söylemiyorlar, bakışlarıyla birbirlerine ilan-ı aşk ediyorlardı Yalnızca ay ışığı, yıldızlar, Dersaadete inen sonbahar serinliği ve gecenin sessizliği şahit oluyordu bu ölümsüz anlara... Gülistan'ın gözünden iki damla yaş iniverdi yanaklarına doğru. Bu efsunlu güzellik, bu ölümsüz dakikalar bitecek ve sevgilisiyle arasına aşamayacağı ve içinde hep bir korkuyla haber bekleyeceği mesafeler girecekti. Engin okyanuslar kadar yemyeşil gözlerden akan yaşları fark etti padişah Neyiniz var Gülistan'ım? Bu gözyaşlarının sebebi nedir? Sizi üzecek bir tavır ya da kelam mı ettim? Bilakis bu kadar saadete layık mıyım diye düşünüyorum. Bu akan yaşlar sizden ayrılmak korkusundandır. Hayatımın, sizin varlığınız olmadan ne anlamı olabilir şu fâni dünyada? Beni kederlendiren bu efendim! Izdırabın pençesinde kıvranan bir devletin padişahı Aşk onun da kalbine dokundu.
157.50 ₺ -
Tarihi Musahabe
İslâmiyetin ilk devirlerinde yetişen şairlerden Abdürrahman, tanıdığı ve tanımadığı kızlar için gazeller yazardı, ellerini bile sıkmadığı o zavallılarla gezip dolaşmış, gülüp oynamış gibi bir lisan kullanırdı. Babası da büyük bir şair olan bu adamın şu düşüncesiz hareketi yüzünden bir çok kızların adı dillere düşüyordu, bir çok aile babaları ıstırab çekiyordu. Çünkü şairin kalemi kuvvetli olduğundan şiirleri her yerde okunuyordu ve onun seviştiği kızların isimleri de meclislerde sohbet mevzuu oluyordu. Abdürrahman bir gün hükümdar Muaviyenin kızı için de bir gazel yazdı, dostlarına dağıttı.
112.50 ₺ -
Viyana Dönüşü
Kule duman içindeydi, alevler onların bulunduğu yere girmek üzereydi. Bülbül Hatun bu felâketin artık farkında değildi. Kocasının başına başını dayayıp boyuna gözyaşı döküyordu. Ölümleri palasının ucuyla kaçırmakta güçlük çekmeyen, bir düzine yara içinde koca bir ırmağı günlerce yüzerek aşmaktan çekinmeyen, her güçlüğü yenen ve hiçbir güçlüğe yenilmeyen kocasının bu sefer de iyileşeceğine onun imânı vardı. Şimdi bu imân, kocasıyla beraber ölmüştü ve kadıncağız işte bu çifte ölüme yaş döküyordu. Biraz sonra alevler tamamıyla kuleyi sardı, karı koca ateşten bir kucak içinde kaldı. Bülbül, teninde duyduğu ilk yanık acısıyla başını mukaddes yastıktan ayırınca korkar gibi oldu, biran titredi. Sonra gülümsedi ve aşkla, şevkle aziz ölüye sarıldı, gözlerini kapadı.
232.50 ₺ -
Gönülden Gönüle
On dokuz milletin en mümtaz muhariplerinden müteşekkil olan o muazzam ordu, günlerce, bir avuç Türkün vücuda getirdiği çelik çemberi kıramadı. Harp tarihine geçecek kadar meşhur aletlerle, tilki ve kaplumbağa namı verilen nev icat makinelerle yapılan mütemadi hücumlar hiçbir fayda vermedi. Türkler, kale harbini meydan harbi şekline ifrağ ederek on dokuz milletin şanını, şerefini ve haysiyetini taşıyan bir orduyu uzun müddet aczü hayret içinde çır-pındırdılar.
120.00 ₺ -
Cinci Hoca
Girit seferi, Cinci Hocayla Yusuf Paşanın şahsî menfaatlerini gözeterek yaptıkları telkin üzerine hırsa kapılmış mecnun bir adamın iradesiyle açılmış olmasına rağmen baştanbaşa bir şehamet destanıdır. Bu destan, yirmi beş yıl sürmüş bir harbin hikâyesidir. İstanbulda har vurup harman savuran ve kazanç meselesinde uyuşamayınca Boğaza gelen sarayla ocak, Giritte Türk silâhının şerefini bir kere daha âleme tanıtmak kaygısıyla dövüşen erlere çok gadrettiler, onları ekmeksiz bıraktılar, aç ve çıplak koydular. Lâkin o adaya gaza aşkıyla ayak atan her Türk, yıllarca süren yokluğa ve etrafını saran ölüm alevine rağmen millî vazifesini yapmaktan geri kalmadı. Ekmek bulamayınca toprak yedi, su bulamayınca kendi kanını içti. Fakat düşmandan yüz çevirmedi, ülküsünden vazgeçmedi, dövüşmeye devam etti.
150.00 ₺ -
Cehennemden Selam
İstanbulun, sık sık kostüm değiştiren bir süs meraklısı gibi, tarih elinde yeni bir libas daha aldığı yıllardayız. Hovarda erkeklere yalnız kucaklarını açıp kalplerini kapatan fettan kadınlar gibi, tabiatın bu işveperver kızı da şark ve garbın bin bir çeşit cenk erlerine, işte on beş asırdan beri, sadece yüzünü, gözünü öptürmüş, benliğini vermemişti. Fakat şimdi, alnına vurulan tabiat damgasını, tedricî bir teslimiyetle ruhuna da nakş ettiriyor, eski Bizans yeni bir İslâmbol oluyordu.
213.75 ₺ -
Cengiz Han
Cengiz için Avrupalılar barbar deyip geçerler. İran, Arap ve Osmanlı müverrihleri de bu büyük ve çok büyük hükümdar için zalim, hunhar, dinsiz, kâfir gibi sıfatlar vermekten ve sıralamaktan geri kalmazlar. Şark tarihlerinde onun klişe halini alan unvanı şudur: Cengizi fitneengiz! Pek açıktır ki ona Avrupalıların barbar demesi bütün Avrupayı yenmesindendir. Eğer Avrupa Cengizi yenseydi bu zaferle iftihar edilecekti ve ondan kuvvetli bir insan ve şanlı bir mağlup olarak bahsolunacaktı!... Yenilmek acısı Avrupayı hala kin içinde tutuyor. İranlılar, Araplar, Osmanlılar, manasız bir din gayretiyle Cengize hücum ettiler, büyüklüğünü inkâra yeltendiler. Fakat hiçbir müverrih, onu tarihten dışarı atamadı. Çünkü o, bizzat bir tarihti. Sevenler de, sevmeyenler de o tarihi okumak, tanımak mecburiyetindedir.
180.00 ₺ -
Avrupa Notları
Mukaddestepede onbirinci asırda yapılmış, onaltıncı asırda yıkılmış, elli yıl evvel tamir edilmiş bir kilise var, Fon Şuvayzerden adını sordum, bilmedi. Cehlini mazur gördüm. Fabrikayı mabed tanıyan bir milletin çocuğu. Onun için mabud, kendi fabrikasından çıkan tayyarelerdir. Örümcek ağlarından başka bir şey vermeyen şu eski mabedin halikını ve mahlûkunu niye öğrensin?.. Fakat aynı fabrikatör, milletinin eskiliğini hatırlatacak eserlere karşı hiç de cahil değil. Hydelberg adamını yaşıyla ve yaşadığı yerle nasıl mükemmel surette tanıyorsa Mukaddestepenin zirvesinde bulunan anfiteatrımsı bir eserin de hüviyetini o derece iyi biliyor. Yalnız bilmekle kalmıyor, kendi milletinin şerefi lehine bilgisini tağşiş etmeyi de beceriyor.
107.25 ₺ -
Devrilen Kazan
Sultan Mahmut gözlerini kapadı, saray tarihi say-falarına şöyle bir geçit yaptırdı ve padişahların: Be-nim için öl! diye tek kimseye teklifte bulunmadık-larını, on binlerce saraylıdan da yine tek kimsenin beş yüz yıl içinde böyle bir fedakârlık göstermediğini gördü. O hâlde berberbaşının Evet! demesi -örnek gösterilmek suretiyle tevsik olunabilecek- teslimiyetlerden değildi. Lâkin kendisinin de bu adamın ölümüne ihtiyacı yoktu. O sebeple şu müspet cevabın bir hakikat ifade edip etmediğini araştırmaya lüzum görmedi: Ya, dedi, en sevdiğin bir kimseyi, hatta öz oğ-lunu benim için öldür desem ne yaparsın? Ferman efendimindir derim, işaret buyrulan bedbahtı hemen boğarım!
213.75 ₺ -
Timurlenk
Timur, kâinatı titreten azametinin bu genç kız yüreğinde minimini bir tesir uyandırmadığını anlamakla çok ağır bir ıstıraba kapıldı. Yarım asra yakın bir zamandan beri bu haşmeti, bu kudreti ve bu eşsiz saltanatı elde etmek için çalışmıştı. Kaç kere ve kaç kere maksat uğrunda, ölümlerle karşılaşmıştı, yaralar alıp yataklara düşmüştü? Bunlar, bu uğraşmalar, bu tehlikeli çırpınmalar, demek ki bir kızın yüreğini alabilecek kuvveti kendisine temin edememişti. İşte Cihangir Timur, on beş yaşında bir çocuğun önünde âciz kalıyordu. O halde kudret tanılan şey hakikatte acizden başka bir varlık değildi ve o, tam yarım asır, böyle bir aczi -fakat debdebelerden yapılma bir örtü içinde elde etmek için- çırpınmıştı!
195.00 ₺ -
Çanakkalenin Kadın Kahramanı Safiye Hüseyin
Tarihin en kanlı savaşlarından birinde, Çanakkale’de kahraman askerlerimizin yanında görev yapan bir Türk kadını, ilk Türk Hemşiresi Safiye Hüseyin. Bu memleketin evlâtları, vatan için hiç sakınmadan en onulmaz yaraları alırken, onlara var gücüyle destek olan bir kadın kahraman doğuyor; Safiye Hüseyin… Gözlerini kırpmadan cepheye koşan kahraman Mehmetlere, Bekivuşlara cephe gerisinde destek olan yüce gönüllü kadınlarımızdan biri. Bir an bile tereddüt etmeden vatan uğruna toprağa düşmeyi göze alan, vazifelerini yerine getirmeyi her şeyden aziz bilen cengâverlerin, yaralı yiğitlerin özlediği anne şefkati Safiye Hüseyin’in inanç dolu yüreğinde cisimleşiyor. “Besim Ömer Paşam, yiğitlerimizin yarasını sarmak gibi bir ulvi görevi yerine getirme saadetini tecrübe etmeme izin veriniz. İyileştirdiğim her yara benim için küçük bir madalya olacak… Bu hizmete koşarken hiçbir ödül beklemediğimi açık ve kesin bir dille ifade etmek isterim. Görevimiz efendim... Görevden de hangi şartlar altında olursa olsun kaçmam. Kaçamam. Canlarını sakınmayan bunca yiğidin yarasını sarmak için gitmekten ben neden imtina edeyim? Yolumuzda denizaltılar olsa bile. Ne fark eder? Ne gam ki Besim Ömer Paşam?.. Şunu iyi biliniz Paşam, içime doğmaktadır ki, Rabbim bizi bu görevimizin aciliyetinden, öneminden dolayı inşallah koruyacak ve esirgeyecektir. Gözetecektir. Oraya sağ salim gideceğiz ve yaralılarımızı alıp İstanbul’a yine sağ salim döneceğiz…”
107.30 ₺ -
Popüler Tarih Türk İslam Tarihi 10 Kitap
Üç bin yıl önce Bozkırdaki yarı-göçerler henüz Türk adıyla bilinmezken doğdular Erkek: Çadırı tutan ana direk olması için Öktem diye çağrıldı. Yüz yirmi dört bin Peygamberden biriydi o İkizi; MüjdelenenYoldaşın eşi ve sırrın anasıydı. Tarihçiler onu Aşena diye andı Ahmet Turgutun kaleme aldığı Bozkırın Sırrı, Türk Peygamber kayıtsız kalınamayacak bir roman.
20.84 ₺ -
Kendimi Unutup Sana Ağladım
Kendini keşfe çıkma dönemidir gençlik, kendini bulma, bilme ve her ne olursa olsun kaybetmeme… Zamanın parçalanmaz bütünlüğü içinde ömürlerinin baharında olan bir grup genç, günün birinde hatalarıyla çarpışacaklarını düşünememişlerdi. Dünya ceplerinde dönerken adeta, gelecekte kuracakları yuvanın yanlışlıklar üzerine bina olacağına ihtimal vermemişlerdi ve bu yanlışlıkların, mutluluklarını gölgeleyeceğine… Ahmed Günbay Yıldız’ın Kendimi Unutup Sana Ağladım adlı romanı, yazarın 43. romanı. Yıllardır sağlam bir okuyucu kitlesi edinmiş olan yazar, bu yeni romanında da bilhassa gençlere yönelik bir hikâyeyle karşımıza çıkıyor ve yapılan yanlış tercihlerin hatta düşünülmeden söylenmiş bir sözün dahi gelecekteki hayatı gölgeleyebileceğine dair örnekler sunuyor. Kutup, üniversiteyi bitirdikten sonra kendine eş adayı olarak üç kızın adını zikreder: Dildar, Ezgi ve Yeliz… Kutup’un gönlü aslında Dildar’dan yana çarpmaktadır. Ne var ki diğer iki isim de ağzından çıkıvermiştir bir kere ve Kutup, Ezgi ile Yeliz’in, günün birinde yüzleşmek zorunda kalacağı iki hata olduğunun farkına varamamıştır…
185.00 ₺ -
İki Aşk Çiçeği
Ömer Nasuhi Bilmen, ülkemizin son yüzyılda yetiştirdiği en önemli âlimlerden biridir. İlmî birikiminin zenginliği yanında gönüle hitap eden üslubuyla da dikkat çeken merhum Bilmen, aynı zamanda farklı ademelerdeki memurluklarıyla da ülkemize büyük hizmetlerde bulunmuştur. Bu önemli alimin tüm eserlerini yeniden okuyucuyla buluşturmayı amaçlayan yayınevimiz, ilk olarak merhumun pek de bilinmeyen bir yönünü ortaya çıkaran bir romanını Türk okuyucusuna sunuyor. Serinin bu ilk kitabıyla ilmî ve dinî hayatımızın önemli bir şahsiyetinin eserlerinin yeniden gündeme taşınabileceği ümidini taşıyoruz. İki Aşk Çiçeği, daha çok dinî ve ilmî eserleriyle tanınan Ömer Nasuhi Bilmen'in yazdığı tek roman olması hasebiyle ayrı bir öneme sahip. Eserin önsözündeki ifadelerde de görüleceği üzere, yazarın edebî anlamda hiçbir iddiası olmamakla birlikte ve roman gençlik yıllarında yazılmış olmasına rağmen eserdeki Türkçe, Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaların kullanımı ve metnin musikisi dikkat çekicidir. İki Aşk Çiçeği bir aşk hikayesi etrafında şekilleniyor. Aşkı tanımış, kaybetmeyi tatmış, kader karşısında çaresini yitirdiğini derinden kavramış bir grup insanı konu ediniyor.
53.90 ₺ -
Kumsalı Olmayan Ada
Âdemoğlu modern zamanlarda, kalabalıklar içindeyken bile yalnız. Bu roman, birçoğumuzun görmezden geldiği bu gerçeği satırlarına taşıyor. Hayata anlam veren erdemlerin adeta yöremizden kaçıp dağ doruklarına sığındığına dikkat çekiyor. Kumsalı Olmayan Ada, insan olmanın bedelini sorgulayan bir roman.
135.80 ₺ -
Şimdi Ağlamak Vakti
Şimdi Ağlamak Vakti, Benekçi'nin ilk eseri. Yazarın kendi hayatının bir bölümünü konu edinen roman, on beş yıllık bir emeğin ürünü. Yayınlandığı zaman hatırı sayılır bir ilgi gören ve peş peşe baskılar yapan Şimdi Ağlamak Vakti, gözden geçirilmiş haliyle yeniden okuruyla buluşuyor. Belleklerde derin izler bırakan bu romanda kelimeler, etki ve derinliklerini yaşanmış bir hayattan alıyor. Şimdi Ağlamak Vakti, anlamlı bir hayatın kelimelerle tekrar yaşanması ve bir açıdan da insanoğlunun yalın ifadesi. Bugünlerde bir roman okuyun. Şimdi Ağlamak Vakti'ni okuyun.
123.20 ₺ -
Güvercin Geçidi
"Muhasır Vadisi'ni geçen Âdem'in şanslı çocukları, gene kutlu bir vadi olan Mina'da ölüyorlardı. Firdevs Cenneti'ne talip olanlar için aşılması gereken son bir geçit vardı: Güvercin Geçidi. Muaysım Tüneli artık bir geçitti. Güvercin Geçidi'ydi.? Üzeri hâlâ küllenmemiş bir acımız: 1990 Yılı Hac Faciası. Olay, bir bayram kuşluğunda, Mina Vadisi'ndeki Muaysım Tüneli'nde meydana gelmişti. İbadet sırasında yaşanan bu büyük facianın tanığı olan yazar, anlamlı bir hayatı ve onun ardından gelen güzel bir sonu bu romanda ölümsüzleştirdi. Hayat ve ölüm güzellemesi olan Güvercin Geçidi'ni severek okuyacaksınız.
124.60 ₺ -
Bir Şafak Yürüyüşü
Yıllardır romanlarıyla kendine özgü bir okur kitlesi oluşturan usta romancı Şerif Benekçi artık bütün romanlarıyla Pozitif Yayınları'nda. İlk roman Bir Şafak Yürüyüşü. Gurbette gelişen çarpıcı bir hikaye, bir maneviyat arayışından sürükleyici tablolar ve sürprizlerle dolu bir final. "Yakın geçmişin gölgesinden etkileyici kesitler, unutulmayan ayrıntılar" Hemen herkes, bu romanda kendini bulacak, kendini okuyacak. "... Gece, su, ay, kayalıklar... ve şafak. Fırat kıyısında bir şafak. İzinde sular biriken bir yürüyüş. Yakın gök, şafağa yenik düşmek üzere. Bir şafak yürüyüşü Fırat boylarında sürüyor. İnsan öncesi zamanlarda akan su. Sahte uygarlık cennetinin kalıntılarını yüzyıllardır altında ezen su. Âhir zamanda bir şafak yürüyüşüne tanık olan su." * Şerif Benekçi?nin Pozitif?ten çıkacak diğer kitapları: Güvercin Geçidi Şimdi Ağlamak Vakti Kırlangıçlar Erken Göçtü Kumsalı Olmayan Ada
150.50 ₺