-
Abdülhamidin Kurtlarla Dansı 1
Sultan II. Abdülhamid 33 yıl boyunca etrafı “kurtlar”la çevrili bir ülkeyi sağ salim sahile çıkarmanın mücadelesini verdi. Hasta Adam’ın mirasının paylaşılması konusu 1850’lerde gündeme gelmişti. 1878’de Rusya karşısındaki ağır yenilgimiz, emperyalizmin iştahını kabartmıştı ve Türkiye’de darbe üstüne darbe yapılıyordu. Önce Sultan Abdülaziz’e yapıldı darbe, sonra Vrad’a. Sanıldı ki, Osmanlı’nın kaderi pamuk ipliğine bağlı. Nitekim Sultan Abdülhamid tahta geçtiğinde İngiliz Dışişleri Bakanı, kendisini tehdit etmiş, ‘Ayağını denk alsın, ona da öncekilere yaptığımızı yaparız’ demişti. Çöküş için gün sayılırken, bu 34 yaşındaki adam, 30 yılını adayacağı bir icraatın düğmesine basıyordu. Ülkeyi bir barış dönemine sokarken, kazanılan zamanda demiryolu ağından eğitim yatırımlarına kadar bir dolu projeye imza atıyordu. Kendisini feda etmişti ama 30 yılda yetiştirdiği nesil, Çanakkale’den Sina çölüne kadar emperyalizme karşı Akif’in deyişiyle ‘kıta kapma’ oyunu oynayacaktı. “Kızıl Sultan” demişlerdi ona. Kendi açılarından haklıydılar. Çünkü Osmanlı’nın paylaşımını pahalıya getirmişti Avrupa’ya. Kansız olacağını sandıkları Osmanlı gövdesindeki ameliyat, 30 yıllık gecikme sayesinde Avrupa’nın kanlı bir iç savaşına dönüşmüş ve bir dünya meselesi haline gelmişti. Osmanlı tarihini yeniden yazmaya koyulan Mustafa Armağan’ın titiz ve akıcı kaleminden Son Sultan’ın Kurtlarla Dansı... Kitabı okuyunca dansın bugün de devam ettiğini fark edeceksiniz... İlk çıktığı 2006 yılından beri baskı rekorları kıran ve yeni nesle Sultan 2. Abdülhamid sevgisini aşılayan en önemli kitap Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı gözden geçirilmiş yeni baskısıyla Ketebe’de. 34 yaşındaki genç Sultanın ülkesinin etrafını çevirmiş aç kurtlarla ve yerli işbirlikçileriyle 33 yıllık efsanevî savaşı ve ölümünden sonraki pişmanlar kafilesi. Yeniden diriliş döneminde mutlaka okunması gereken eskimeyen bir klasik. Son Sultan’ın bugüne mesajını işitmek isteyenlere…
27.74 ₺ -
Bayezid-i Bistami (R.a)
Biz âciz kullarını lûtf u keremiyle yoktan var eden, varlıklar içinde insan, insanlar içinde de ümmet-i Muhammed’den kılan; İslâm, îman ve Kur’ân nîmetleriyle şereflendiren Allah Teâlâ’ya sonsuz hamd ü senâlar olsun! Bu dünyada istikâmet rehberimiz, kıyâmette ise şefâat melceimiz, Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ’ya, O’nun mübârek ehl-i beytine ve ashâbına sonsuz salât ü selâmlar olsun!.. Ebedî saâdet yolunda ilâhî hakîkatleri öğrenip hayatımıza tatbik edebilmek için, vahyin tebliğâtına ve peygamberlerin rehberliğine tâbî olmamız zarurîdir. Peygamberlerin fiilen ve zâhiren mevcut olmadığı zamanlarda ise onların mânevî terbiye vazifesini istîdat ve iktidarları nisbetinde devam ettiren Hak dostlarının irşâdına gönül vermek îcâb eder. Zira Hak dostları, Hazret-i Peygamber’i ve ashâbını görme şerefine nâil olamayanlar için örnek alınacak zirve şahsiyetlerdir. Onların, rahmet lisânıyla gönülleri ihyâ eden irşad ve nasihatleri, esâsen nebevî menbâdan süzülüp gelen rûhâniyet şebnemleri mâhiyetindedir. Nitekim bir hadîs-i şerîfte: “Âlimler, peygamberlerin vârisleridir.” buyrulmuştur. (Ebû Dâvûd, İlim, 1) Burada kastedilen âlimler ise, ilmini irfâna, yani mârifetullâha bir basamak yapabilmiş olan ârif kullardır. Zira onlar; “…Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar…” (Fâtır, 28) âyet-i kerîmesi muktezâsınca, Allah korkusuyla yürekleri titreyen, Hakk’a yakınlığın gönül hassâsiyeti içinde bir “takvâ” hayatı yaşayan, müttakî kullardır. Yani Kur’ân ve Sünnet’te “âlim” sayılan zâtlar, Allâh’ı bilen, O’nu kalpte tanıyan ve O’nu sevip sevdiren kullardır. Bütün bu vasıflar ise Hak dostlarını târif etmektedir. Nitekim Hak dostları; Dînin zâhir ve bâtınını lâyıkıyla mezcederek şahsiyetlerine nakşetmiş; takvâ yolunda kalben merhaleler katederek davranış mükemmelliğine ve “peygamber vârisliği” şerefine nâil olmuş; idraklerinin ihâtasını her iki cihan ufkuna genişleterek îman lezzetine ve duygu derinliğine kavuşmuş; bütün gayretleri, insanlığı kötü hâl ve davranışlardan, nefs ve şeytanın tuzaklarından kurtararak fazîlet zirvelerine ulaştırmak olan, örnek şahsiyetlerdir. Bu yüzden o gönül sultanları, -istifâde etmesini bilenler için- büyük bir rahmet vesîlesidirler. Nitekim Süfyân bin Uyeyne Hazretleri ve nice büyük âlim: “Sâlihlerin zikredildiği meclislere rahmet iner.” buyurmuşlardır. Zira Hak dostları anıldığı zaman onların hayatlarındaki ibretli kıssalar ve hikmetli hâtıralar, gönülleri ihyâ eder. O örnek hâllere karşı rağbet artar, ruhlar bu ulvî hâllere meyleder. Bu şekilde bir rahmet, bereket ve sekînet tecellîsi meydana gelir. Allâh’ın velî kulları esmâ-i ilâhiyye tecellîlerine kâmil mânâda mazhar olup, cemâlî sıfatları ahlâka inkılâb ettirdiklerinden, etrafındakilere dâimâ Allâh’ı hatırlatırlar. Nitekim ashâb-ı kirâm: “–Allâh’ın velî kulları kimlerdir?” diye sorduklarında, Allah Rasûlü r Efendimiz: “–(Allâh’ın velî kulları) yüzlerine bakıldığında Allah Teâlâ’yı hatırlatan kimselerdir.” buyurmuştur. (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, X, 78; İbn-i Mâce, Zühd, 4) Hak dostlarının gönül âlemleri, nefsin hevâ ve heveslerini bertaraf etmek sûretiyle Hakk’a teslîmiyette âdeta bir ney hâline gelmiştir. Bu sebeple onlardan duyulan bütün sadâlar, ilâhî nefhanın feyzinden birer akis mesâbesindedir. Nitekim ârif zâtlar; “Sen çıkınca aradan, kalır seni Yaratan.” buyurmuşlardır. Yani bir kul, nefsinin hevâ, heves ve ihtiraslarını bertaraf edip rûhânî istîdatlarını inkişâf ettirdiği zaman, Hakk’a râm olur, ilâhî ahlâk ile ahlâklanır, Cenâb-ı Hakk’ın dostu olur. Bu hâl, âdeta Sakarya’nın Karadeniz’e döküldükten sonra artık Sakaryalığının kalmaması gibidir. Zira o, artık Karadeniz’de kaybolmuştur. Böyle kâmil mü’minlerin görüşleri, duyuşları, düşünüşleri ve ifadeleri, hep ilâhî nûrun cereyânı hâlindedir. Yine onlar, sadece Cenâb-ı Hakk’ın murâdına muvâfık hâl ve davranışlar sergiler, her şeye Rahmânî bir nazarla bakarlar. Tasavvufî tâbiriyle “fenâfillâh”a ererek Hakk’ın dostluğuna nâil olan bu mü’minlere dâir, hadîs-i kudsîde şöyle buyrulur: “…Kulum, Bana en çok kendisine emrettiğim farzları îfâ ederek yaklaşır. Farzlara ilâveten işlediği nâfile ibadetlerle de yaklaşmaya devam eder; nihayet Ben onu severim. Kulumu sevince de Ben, âdeta onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Ben’den ne isterse mutlaka veririm, Bana sığınırsa onu korurum.” (Buhârî, Rikàk, 38) Hak dostları, tıpkı nûrunu Güneş’ten alan Ay gibi, ilâhî ve nebevî ahlâkın güzelliklerini yansıtan berrak bir ayna mevkiindedirler. Bunun içindir ki, onların hâl ve tavırlarını kalbî bir rikkat ve muhabbetle seyredenler, onların âleminde İslâm ahlâk ve irfânının en müstesnâ tecellîlerini müşâhede ederler. Dolayısıyla Hak dostlarının irşad ve nasihatlerinden hisseler almak, hepimiz için büyük bir mânevî kazanç vesîlesidir. Muhterem okuyucularımız! Uzunca bir süredir Altınoluk Dergimizde bâzı Hak dostlarının hikmetli sözlerinin şerh ve îzâhı sadedinde yazılarımız yayınlanıyor. Bu yazılar belli bir hacme ulaştığında, kitap hâlinde siz okuyucularımıza takdim ediliyor. Ancak gelen talepler üzerine, bu yazılarımızı her bir Hak dostu için ayrı bir kitapçık şeklinde yayınlamamızın daha faydalı olacağı kanaati hâsıl oldu. Biz de bu maksatla Altınoluk yazılarımızın başına, o Hak dostunun hayatıyla ilgili bir girizgâh da eklemek sûretiyle, ilk olarak elinizdeki kitapçığı hazırlamış bulunuyoruz. İnşâallah bu serîde, gönül dergâhlarına misafir olduğumuz diğer Hak dostlarıyla ilgili yazılarımızı da müstakil kitapçıklar hâlinde, siz kıymetli okuyucularımızın istifâdesine takdim etmeyi arzuluyoruz. Rabbimiz, velî kullarının gönül ikliminden gönüllerimize hisseler nasîb eylesin. Sevdiklerinin sevgisini yüreklerimizden eksik etmesin. Cümlemizi, sevdiklerinin irşâdı istikâmetinde yaşatsın ve sevdikleriyle haşreylesin. Âmîn!.. Osman Nûri TOPBAŞ - Temmuz 2015 - Üsküdar Bayezid-i Bestami (R.a) - Erkam Yayınları - 9789944838078
50.00 ₺ -
Osmanlıyı Kuran Şehir Bursaya Şehrengiz
Hepimizin içinde ara sıra sebebini bilemediğimiz bir ‘Bursa’nın daveti’ çınlar. ‘Kalkıp Bursa’ya gitsem, onun diriltici çeşmesinden kana kana içsem ve yenilensem’ deriz sıkıntılı anlarımızda.Aslında hatırlanması bile başlı başına bir kurtuluş reçetesi olarak boy veren boşluğunu hissettiğimiz bir şehirdir o. Daha doğrusu, içimizdeki şehir hasretinin belli başlı parçalarının yeryüzüne hünerle nakşedilmiş bir suretidir Bursa’da aradığımız. Kendi yüzümüzdür. Kaybettiğmiz yüz… Aslında Abdülaziz döneminden itibaren Osmanlılar da bu ‘kayıp yüzü’ aramışlar ve onu Bursa’da bulmuşlardı. Bursa onlar için Osmanlı kudretinin sırrını muhafaza eden bir ‘kara kutu’ydu; kuruluş devrinin saflığını, enerjisini, heyecan ve coşkusunu kubbe ve minarelerine içirmiş bir ‘iç deniz’ gibiydi o. Bu kaynağa ulaşmak ve onun diriltici atmosferinde yıkanmak, 1,5 asırdır rüyamız olmuş. Bu “rüya” devam ediyor olmalı ki, içinde Bursa fokurdayan nesiller onda hâlâ bir şeyler (ne acaba?) bulmak için bir sabah uyanıp ‘Ben Bursa’ya gitmeliyim’ diyebiliyorlar. Bursa, tarihte mühürlediği mektupları onların önüne açacakmış gibi bir tutku ile gidiyorlar. Çanakkale gibi tıpkı… Mustafa Armağan da Bursa’nın cazip davetine koşanlardan biri. Onun için Bursa, tüketilecek ve eskitilecek turistik bir gezi objesi olmaktan fersahlarca uzakta gülümseyen keşfedilmeyi bekleyen bir kıta. Bursa’yı ‘Osmanlıların ilk başkenti’ olarak değil, ‘Osmanlı’yı kuran şehir’ olarak dünyamıza dikmeye çabalaması bu yüzden. Osmanlı’nın 3 kıtada çınlayan görkeminin sırları, Bursa’nın önüne diktiğimiz asırlık surların arkasında, bizi sabırla bekliyor diyor yazar ve ekliyor: Osmanlı’ya bir de Osmanlı’yı kuran şehrin penceresinden bakın!
5.48 ₺ -
Efsaneler ve Gerçekler
TÜRKİYE YAKIN TARİHİNİ BU SERİDEN ÖĞRENİYOR… “Tarihle birlikte düşünmek” için yola çıkan Mustafa Armağan’dan tartışmalara yol açacak kışkırtıcı bir kitap! Mustafa Armağan’ın KÜLLER ALTINDA YAKIN TARİH serisi adı altında başladığı “yakın tarih” yolculuğu, EFSANELER VE GERÇEKLER’le devam ediyor. Kitabın satırlarında ilerlerken yakın tarih örtülerinden sıyrılışına tanık olacaksınız. 1930’lu yıllar Cumhuriyet’in Altınçağ’ı sayılır mı? Kurtuluş Savaşında hangi ABD Başkanı’ndan medet ummuştuk? Atatürk Kuzey Irak'a neden girmek istemedi? Karabekir’in Atatürk’ü Cumhurbaşkanlığından indirme formülü neydi? Musul defterini nasıl ucuza kapadık? Atatürk ve Hitler ekonomik ilişki kurmuşlar mıydı? Atatürk hangi karikatürcüye ‘Artık çizme’ demişti? Hangi Cumhurbaşkanı darbecilere silah çekmişti? İnönü Sezer formülü ile mi cumhurbaşkanı seçilmişti? Kim Amerikancıydı: Menderes mi, İnönü mü? Cemal Gürsel, Menderes'e Cumhurbaşkanlığını teklif etmiş miydi? Mevhibe İnönü başını nasıl açmıştı? CHP gençliği hangi Çanakkale rezaletine imza atmıştı? Onuncu Yıl Marşı'nın bestesi çalıntı mıydı? Lozan Sevr’in hafifletilmiş miydi? ve ATATÜRK’ÜN SANSÜRLENEN FOTOĞRAFLARI! Tarihimizin, ama özellikle yakın tarihimizin hayaletlerinin ikide bir karşımıza çıkması bir tesadüf olabilir mi? Yoksa bir yerde hata mı yaptık? Ölüleri gömmeyi unutmuş olabilir miyiz? Hani terk etmekle başımızdan savabileceğimizi zannettiğimiz ölüleri? *** Doğru düzgün defnedilmediği için hayaletlerin cirit attığı tarih alanında uzun soluklu bir yürüyüşe çıkan Mustafa Armağan’ın Küller Altında Yakın Tarih ile başladığı yakın tarih kitaplığı, Efsaneler ve Gerçekler’le devam ediyor. Kitabı okurken her adımda yeni bir hayaletin mezarına kovuluşuna tanık olacaksınız.
9.60 ₺ -
Osmanlıyı İmparatorluk Yapan Şehir İstanbul
“Tarihle birlikte düşünmek” için yola çıkan Mustafa Armağan, bu kitabında Osmanlı’yı İmparatorluk Yapan Şehir olan İstanbul’un kabuğunu kırmaya çağırıyor okurunu. Bu kabuk kırılırsa fışkıracak enerjinin geçmişimizi olduğu kadar geleceğimizi de aydınlatacağına inanıyor. Çünkü Tanpınar’ın dediği gibi İstanbul bizim 'hakiki ruh mimarımızdır'. Ayasofya Camii’nin yanı başındaki iki bin yıllık Milion Taşı’nın dünyanın ortasını gösterdiğine inanıyordu Bizanslılar. Görkemli imparator Justinianus Kudüs’teki Süleyman tapınağına rakip olarak Ayasofya’yı inşa etmişti. Ya Fatih’in Büyük İskender’in Zülkarneyn olarak portresini aklının baş ucunda kılıç gibi taşıması neyin göstergesidir sizce? Genç Fatih, daha 32 yaşında iken bir büyük eğitim sitesi inşa etmişti şehrin kalbinde. Vakfiyesi’ndeki sözler Mekke’nin fethinden dönmekte olan İki Cihan Serveri’nin (sav) fem-i mübareğinden dökülen incileri derliyordu adeta: “Küçük cihad bitti, şimdi büyük cihad başladı.” Bunun içindir ki, daha Fatih’in tarihçisi Tursun Beğ’in kaleminden başlayarak İstanbul merkezli bir bakış, Osmanlı’nın dünyaya açılma felsefesinin sütunlarından biri olacak ve Beylerbeyi Sarayı’nda mahpus bulunan sabık padişah II. Abdülhamid’e, kardeşi Reşad’ın İstanbul’u terk etmesi ricası iletildiğinde şu acı sözleri söyletecekti: Fatih’e karşı şehrini kahramanca savunan İmparator Konstantin kadar da mı olamayacağız? Buradan bir yere gitmiyorum. Gerekirse bana bir silah verin, İstanbul’un savunmasına katılayım!
10.28 ₺ -
Yakın Tarihin Kara Delikleri
Mustafa Armağan’ın Küller Altında Yakın Tarih ile başladığı “yakın tarih” yolculuğu, Yakın Tarihin Kara Delikleri'nde çapını genişleterek devam ediyor. Kitabın satırlarında ilerlerken yakın tarih örtülerinden sıyrılışına tanık olacaksınız. * Vahdettin Sevr Antlaşması’nı imzaladı mı? * Misak-ı Millî sınırları var mıydı? * Atatürk hangi mektubunu unutturmak istedi/div> * Mustafa Kemal’in Kerkük’n mesaj neydi? * Mustafa Kemal, Vahdettin konusunda nasıl yanıltıldı? * Kurtuluş Savaşı’na gönderilen Rus altınları borsada nasıl batırılmıştı? * Soykırım iddialarını bitirmeye kararlı Osmanlı Sadrazam'ı kimdi? * Ermeni’nin Ermeni’ye yaptığı tehciri biliyor musunuz? * Menemen kışkırtması neyi örtüyordu? * Menderes idamdan önceki son mektubunda hangi kehanette bulundu? * Atatürk Mehmed Akif'i neden eleştirildi? * Atatürk Masonluğa girmiş miydi? * Çanakkale zaferi Abdülhamid'in gözbebeklerine mi mal olmuştu? Yakın tarihimizi yeni bir gözle, adeta sandıklar önümüze yeni açılıyormuş gibi bir merak duygusuyla okumak, kaynakların satırlarını heyecanla sökmek ve yavuz hırsızların hafızamıza oynadıkları oyunu elbirliğiyle bozmak için seferber olmak... Mustafa Armağan’ın "Küller Altında Yakın Tarih" ile başladığı yakın tarih yolculuğu, "Yakın Tarihin Kara Delikleri"nde çapını genişleterek devam ediyor. Kitabın satırlarında ilerlerken yakın tarih örtülerinden sıyrılışına tanık olacaksınız.
10.97 ₺ -
Küller Altında yakın Tarih
“Tarihle birlikte düşünmek” için yola çıkan Mustafa Armağan’dan tartışmalara yol açacak kışkırtıcı bir kitap!* "Vahdettin haindi" iddialarına dur diyecek gerçekler… * Vahdettin-Mustafa Kemal kördüğümünü çözen telgraf! * Sivas Kongresi zannedilenin tersine mandayı mı savunuyordu? * Atatürk’ün Nutuk metni henüz hatasız olarak yayınlanmış değildir! * Atatürk Hatay’ın bağımsızlığına kavuşması için mücadele vermiti. Peki bu bir istisna mıydı? * Atatürk kadınlara milletvekili seçilme haklarını almaları için askerlik yapma şartını öne sürmüştü! * 1930’ların ortalarına doğru Gazi Mustafa Kemal’in “Atatürk” yapılması, onun yarı yarıya emekliye ayrılması anlamına geliyordu. * 70 yıldır sürekli hortlayan Bursa Nutku, siyasetin tarihi nasıl kullandığını gösteren çarpıcı bir örneği! * 23 Nisan Çocuk Bayramı’nın Atatürk’le doğrudan bir ilgisi olmadığı gibi onu çocuklara armağan ettiği de doğru değildir! * Cumhuriyet, Osmanlı’dan “büyük devlet” olma ayrıcalığını miras almıştı! * İsmet İnönü ailesinin yolsuzlukları, zamanında ört bas edilmişti! * Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın hanımının Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde maaşı kesilmişti! * Varlık Vergisinin diğer yüzü! Şehir ve Osmanlı tarihi üzerine kitaplarından tanıdığınız Mustafa Armağan bilmediğimiz, daha doğrusu unutulan yüzünü aydınlatmak için bu defa yakın tarihe yöneltiyor projektörünü. En iyi bildiğimizi zannettiğimiz konularda bile bizleri hayrete düşüren noktaları, bir kuyumcu titizliğiyle ortaya çıkartıyor. Eminiz ki, kitabı okuduktan sonra 23 Nisan Çocuk Bayramı da, sinemamızın kurulmasında katkılarıyla Vahdettin de, hatta İstiklal Marşımızın bestecisi de, içkiyi yasaklayan TBMM de farklı yüzleriyle hafızalarınızdaki yerlerini alacaktır. “Tarihle birlikte düşünmek” için yola çıkan Mustafa Armağan’dan tartışmalara yol açacak kışkırtıcı bir kitap!
11.99 ₺ -
Önce Alkışladılar Sonra Öldürdüler
Hayat bir imtihandır. Bu imtihan bazen varlıkla, mutlulukla, doruklarda yaşamakla olur; bazen de yoklukla, acılarla ve sefil yaşayışlarla geçirilir. Fakat bundan da fecisi, insanın güzel günler gördükten sonra düşüşler yaşamasıdır. Zenginlikten yoksulluğa, sağlıktan hastalığa, eller üstünde taşınmaktan kara toprağa düşmek... İşte bu eser size, en ibretli tarih sayfalarını açacak, hayatınızda gördüğünüz benzeri durumlarda direncinizi artıracak ve size etkili teselliler sunacaktır.
120.00 ₺ -
Tarihin Sarıkamış Duruşması
Tarihimizin en büyük yenilgilerinden birinin öyküsü" Sarıkamış Harekâtında en büyük facia dağlarda yaşanır. Ruslara karşı henüz tek bir kurşun bile atamamış olan binlerce askerimiz soğuktan donar, binlercesi ise tifüsten kırılır. Bu harekât, bir yönüyle Türk halkının en zor şartlarda bile vatanı için neler yapabileceğini gösteren üstün bir feragat destanıdır. Bu eserde, Dünya Savaşı öncesi ittifak arayışlarından harekâtın doğurduğu sonuçlara, seferberliğin ilanından taarruz hazırlıklarına, Enver Paşa"nın karakterinden siper savaşlarına, gün gün taarruz haberlerinden yenilginin sebeplerine kadar birbirinden ilginç ve farklı bir çok konu belgelere dayalı olarak, titiz bir çalışmayla aydınlığa kavuşturulmuş" Sarıkamış faciasının gerçeklerini öğrenmek isteyenler için"
11.25 ₺ -
Osmanlı'yı Yıkan Cephe: Filistin
Almanların hazırlayıp Türk Başkomutanlığı"nın kabul ettiği savaş planlarının esasını, savaşın sonucunu Avrupa cephesinin tayin edeceği gerçeği teşkil ediyordu. Hedef ise İtilaf ordularının Avrupa cephelerinde Almanlara yaptıkları askerî baskıları azaltmaktı. Süveyş Kanalı harekâtı, İngilizlerin Avrupa cephesinden kuvvet çekmesini sağlayacaktı. Kâğıt üstünde normal görülen stratejik hedefler, uygulanabilirlik açısından devletin sahip olduğu imkânlarla örtüşmemekteydi. Bu şartlar altında girişilen Kanal Harekâtı"nın, "Osmanlı"yı yıkan cepheye" dönüşmesinin hikâyesini, belgelere dayalı olarak, akıcı bir üslupla okuyacaksınız.
9.75 ₺ -
Elveda Osmanlı
Meriç Irmağı''nın öte yakası, yani koca Rumeli elimizden nasıl çıkmıştı? Buradaki soydaş ve dindaşlarımızın âkıbeti ne olmuştu? Düşmanlarının bile taktirini kazanan Şükrü Paşa Edirne''yi nasıl müdafaa etmişti? Yeryüzünü bir cehenneme çeviren Birinci Dünya Savaşı''na nasıl atılmıştık? Çanakkale''de bir destan yazan; Irak, Filistin ve Hicaz cephelerinde çöl sıcakları, açlık, susuzluk ve her türlü mahrumiyet içinde mücadele eden; Sarıkamış''ın karlı dağlarında donarak şehit olan Mehmetçiklerimizin hikâyeleri... Çöl Kaplanı namıyla meşhur Fahrettin Paşa''nın Medine''deki şanlı müdafaası... Asırlarca aynı gökkubbe altında beraberce yaşadığımız bazı halkların ihanetleri... Ve günbatımı: mütâreke ve işgal. Osmanlı Devleti''nin idam fermanı demek olan Mondros Mütarekesi imzalanmış, devletin kalpgâhı olan İstanbul işgal edilmiştir. Güzel İzmir, Yunan palikaryaların çizmeleri altında inlemektedir. Bütün bir Anadolu işgal ve ilhâkın arefesindedir. Elbette o birkaç çadırdan cihangirâne bir devlet çıkaran ve asırlarca dünyayı titreten bir millet, böyle bir zillete tahammül etmeyecek, tarihinden aldığı azim ve inançla yepyeni bir mücadeleye başlayacaktır. Bu kitap Osmanlı''nın son yıllarında yaşanan bu tarihî gerçeklerin bütün halinde anlatıldığı bir hikâyesidir. Bu hikâye, Osmanlı'nın çözülüş ve dağılışının, bir cihan devletinin yağmalanışının hikâyesidir. Fakat ELVEDA OSMANLI bir hikâye kitabı değildir. Monoton bir tarih kitabı da değildir. Her bir hükmü belge ve kaynaklara dayanan, olayların tarihî roman üslûbunda anlatıldığı bir belgeselle karşı karşıyasınız. ELVEDA OSMANLI; her yaştan ve seviyeden okurun okuyabileceği ve rahatlıkla anlayabileceği bir kitap. Özellikle lise öğrencileri ve öğretmenleri için zevkle okunabilecek bir tarih kitabı, daha doğrusu bir belgesel tarih romanı. Bu kitap; "Tarihimizi nasıl zevkle öğrenebilir ve öğretebiliriz" sorusuna güzel bir cevap niteliğinde. Belgesel metodu, romansı üslubu ve bütüncül yaklaşımıyla tarihi yaşayacaksınız.
16.50 ₺ -
Osmanlı Büyüklerinden Hatıralar
Tarih, bir milletin hafızasıdır. Nasıl bir kültür ve medeniyete sahip olduğumuz, ancak tarihe bakarak öğrenilir. Ne yazık ki, sayfaları arasında nice ibretler saklayan şanlı geçmişimiz, toplumumuza doğru bir şekilde aktarılmamıştır. Özellikle gençliğimiz, noksan ve yanlış bilgilendirildiğinden ötürü kendi mazisine yabancılaşmış, ondan utanır, onu küçümser, hatta ona düşman hale gelmiştir. Elinizdeki eserde, o medeniyeti şekillendiren insanların örnek hayatlarından bazı kesitler sunmaya çalıştık. Sultandan sadrazama, âlimden şaire, tarihçiden mimara her kesimden 87 büyük insanın hayatını ele alarak, 230 değişik hatıra aktardık. Adını dünya tarihine altın harflerle yazdıran bu şanlı devletin yetiştirdiği örnek insanlar, elbette bu sayı ile sınırlı değildir. Şanlı tarihimiz, gençliğimize örnek olacak nice ibretli hatıra ile doludur.
6.00 ₺ -
Osmanlının Peygamber Aşkı
Üç kıtada hakimiyet kuran Osmanlı’yı 600 yıl ayakta tutan sır neydi? Belki onlarca, belki yüzlerce sebep sayılabilir. Osmanlı, her şeyden önce Allah’a aşıktı. O aşk ve muhabbetle aşılmazları aştı, erişilmezlere erişti. Osmanlı bu aşkı bütün unsurlarıyla yaşadı. Köylüsünden padişahına kadar herkesin gönlünde Allah aşkı vardı. Ve bu tarif edilmez aşk, Habibullah’ta, yani Allah’ın Habibi’nde, O’nun en sevgili kulu olan Resulullah’ta (a.s.m.) makes buldu. Osmanlı insanındaki bu aşk o kadar yüce, içten ve samimiydi ki Onunla ilgili her şeye, saçının veya sakalının her teline, kabrinden bir tutam toprağına, hırkasına, nalınına ve bir yudum su içtiği ağaç kâsesine kadar her şeyi korudu, gözü gibi baktı. Askerlik yaptığı yerin adını “Peygamber Ocağı” koydu. Askerine “Mehmetçik” adıyla hitap etti. Yeri geldi ordusuna “Asakir-i Mansûre-i Muhammediye” (Hz. Muhammed’in (a.s.m.) Muzaffer Askerleri) dedi. Yeri geldi devletine “Devlet-i Aliye-i Muhammediye” (Hz. Muhammed’in Yüce Devleti) unvanı verdi. Fatih’e İstanbul’un fetih kapılarını aralayan Peygamber aşkıydı. İ’la-yı kelimetullah için çöller aşan Yavuz’un mukaddes ve mübarek beldelerin “Hâkimi” değil “Hadimi” olduğunu tüm aleme ilan etmesinde bu aşk vardı. Paha biçilmez “Mukaddes Emânetler”in Topkapı Sarayı’ndaki Hırka-i Saadet Dairesi’nde muhafaza edilmesi, onları birbirinden değerli mücevherlerle süslenip özel mahfazalarda saklanması, bu mukaddes mekanda kırk hafızın kesintisiz olarak Kur’an tilâvet etmesi, bu mekanın temizliği sırasında biriken tozların “Toz Kuyusu” denilen özel yerlerde özenle muhafaza edilmesi bu aşkın birer meyvesiydi. Surre Alayları, Nakibüleşraflık müessesesi, şiirden hatta, mevlidden ebruya kadar pek çok sanat dalında hep Resulullah aşkı sergilendi. Bu ve benzeri yüzlerce örnek. Osmanlı’nın Peygamber Aşkı isimli bu kitaptaki her örneği okuduğunuzda şaşıracak, hayranlık duyacak, kendinizi sorgulama ihtiyacı hissedeceksiniz.
5.40 ₺ -
Malazgirtte Bir Cuma Sabahı
Bu roman, Sultan Alparslan dönemi Selçuklu Devleti’nin durumunu, Bizanslılarla yapılan Malazgirt Savaşı’nı yansıtır. Uzların elinde beş yıl esir kaldıktan sonra köyüne dönen ve döndüğünde karısının Uzlarca öldürüldüğünü, oğlunun da kaçırıldığını öğrenen Abdurrahman’ın maceralarıyla dönemin sıkıntıları, karışıklıkları, Sultan Alparslan ve Malazgirt Savaşı anlatılır. Selçuklu Abdurrahman ile o esirken kaçırılan oğlu Tekin’in birbirlerini tanımadan karşılaşmaları, iki düşman olarak karşılıklı savaşmaları, garip bir hisle birbirlerine yakınlık duyup öldürmek üzereyken affetmeleri, sonra dost olmaları olayların örgüsü içinde Türklere Anadolu kapısını açan Malazgirt Savaşı etraflı bir şekilde ele alınır.
105.00 ₺ -
Kırım Kan Ağlıyor
Kırım Türkleri, İkinci Dünya Savaşı'nın vahşetiyle birlikte iki dehşeti birarada yaşadı. Hem faşizmin korkunç yüzünü gördüler, hem de komünizmin... Önce Sovyet Kızılordusunun işgaline uğradılar, ardından Hitler Almanyasının... İki açmaz arasında kaldılar. Ezildiler. Sürüldüler. Gaz odalarında tüketildiler. Zulümden kaçıp Türkiye'ye ulaşmayı başaranları ise, başka bir sürpriz bekliyordu... Sovyetler Birliği'ne iade edileceklerdi. Bir ikindi vakti, sınırı çizen derenin üzerindeki Boraltan köprüsünden Sovyetler Birliği tarafına geçmeye zorlandılar. Köprünün ortasını bulmadan Sovyet askerlerinin silahları ölüm kusmaya başladı. Ahmed Cahid'in yüreğine dört mermi birden saplandı. Muallim Bekir Sami'ye baktı. O da yaralıydı. Elini uzattı: ”Elveda Sami...” ”Elveda ağabey.”
112.50 ₺