-
Hz. İnsan
İnsan insanı insanda tanır. Deneme Nuh gemisine almadı beni; tektim çünkü. Elendim ve elenişim sırrını sulara gömdüm. Sahilsizdim. Hakikat gibi. Bir türlü göremedi dünya, ben bir hakikat idim. Hakikat niçin hep yaşlı, niçin hep ıslak Kavrayan mısın kavranan mı? Delilik özgürlüktür Kelbin kalbe secdesi Hayy’dan gelen hû’ya gider Hz. İnsan’ın tevazusu Hep tevazu Hikmet ve cinsellik Sana benden kalan ne? Bilmek niçin ıstırap verir? Boşa konuşabilirsin, ama boşu konuşamazsın
73.00 ₺ -
Barbaros Hayreddin Paşanın Hatıraları
"Kendi halinde, deniz ticareti ile meşgul bir gencin, imanı, aklı, yüreği ve bileği ile dünyanın gelmiş geçmiş en büyük deniz savaşçısı ve kaptan-ı derya oluşunun, kendi ağzından yazılmış heyecanlı destanı... O genç, Hızır Reis'tir ve bu büyük adam Barbaros Hayreddin Paşadır. Barbaros Hayreddin Paşa, korkusuz bir kahraman, tedbirli ve akıllı bir kumandan, dirayetli bir devlet adamı, alçak gönüllü bir insan, yiğit ve aziz bir müslümandır. Böyle olduğu içindir ki, o bizden ve bizim içimizden biridir. Bizim öz büyüğümüz ve gerçek bir kahramanımızdır. Bu kitap, bizzat Barbaros Hayreddin Paşa tarafından söylenerek, yanındaki kahramanlardan Seyyid Murâdî Reise yazdırılmış bulunan ve "Gazavât-ı Hayreddin Paşa" adıyla meşhur olan eserden istifade edilerek kaleme alınmıştır."
51.10 ₺ -
Kendine İyi Bak
Bir kırılma, bir endişe çağında yaşıyoruz. Yurtsuzluğun maddi ve manevi bütün izlerini üzerimizde taşıyoruz. Sığınacak bir liman, ruhumuzu sükûna erdirecek bir ev arayışındayız. Kendine İyi Bak, âlemin çekirdeği olarak insanın imkânlarını, yitirdiğimiz “vatan” kavramını, oradan göç ve mültecileri, çağımızın algılar üzerinde yarattığı değişimi ele alıyor; ruhun yersiz yurtsuzluğunu anlatıyor. Affedebilmenin hangi durumlarda mümkün olduğunu soruyor. İçinde bulunduğumuz ortamın sürekli ürettiği “zalim”lerden ve “mazlum”lardan hareketle öfke ahlakına değiniyor. Aralarda çuvaldızı tıp dünyasına da batıran kitap, “ayna'yı hem içeriye hem dışarıya tutuyor: Çünkü insan, evrenin özü! “Zatına hoşça bakabilmek evrene de hoşça bakabilmek demektir. Bir mikrokozmos olarak insan, kendi içsel bütünlüğünü sağlayabildiği ölçüde âlemle uyumlu olmayı başarır. O halde uyanık olalım. Huş der dem. Aldığımız her nefesin farkında olarak temaşa edelim evreni. Nefes ayıklığı... İki nefes arasında, doğum ve ölüm arasında hep “an”da ve “huzur’’da olmak: Tam bir bilinç ve bütünlük hali.”
135.05 ₺ -
Hüzün Hastalığı
Herkesin kesintisiz mutlu olmaya ya da mutluymuş gibi görünmeye şartlandığı bir çağdayız. Keyifsizlik anlarının dahi “minör depresyon” adını aldığı zamanlar. Herkesin “en mutlu, en güzel, en şanslı, en başarılı ve her koşulda pozitif” olmasını öğütleyen Batı menşeli psikoloji anlayışının karşısında, hüznün doya doya yaşanması bile pek mümkün değil artık. Kemal Sayar, böyle mutluluk tariflerinin peşinden koşmaya gerek olmadığını, hiçbir şeye kıymet vermeden sadece kendini değerli bilerek yaşanmayacağını anlatıyor. Çünkü hüzün bize dünyanın faniliğini, şeylerin gelip geçiciliğini öğreten görkemli bir misafirdir. “Hüzün bizi en çıplak varoluşumuzla karşılaştırır, bizi sahte bir dünyada sahici kılar.”
142.35 ₺ -
Aynalar Koridorunda Aşk
"Binlerce aşk romanı yazılmış aşkın romanı yazılmamıştı." Aynalar Koridorunda Aşk, romanın vaatlerini genişletiyor. Ateşe pervane ruhlar, daha ne kadar kül olmadan aynalar koridorunda yürür? Kendi varlığımızın labirentinde kaybolmuşken, kim bize çıkışı gösterir? Bir başkasının dünyasında var olma çabası, bir çift göz bebeğinde yansıma arzusu, bizi nerelere sürükler? Elimizi tutacak bir el arıyoruz ümitsizce, o el bizi ne kadar taşıyabilir? Aradığımız cevap, çoğu zaman sormayı en son düşündüğümüz kişide gizlidir. O kişi kim? Dr. Mavi, bir psikiyatrist. Beyaz, yaşlı bir yaşam. Kırmızı, Sarı ve Gri, ruhumuzdaki acıların farklı renkleri. Mustafa Ulusoy her birimizin ruhunun röntgenini çekiyor. Bize, bizim sorunlarımıza, kalp kırıklıklarımıza, çıkmazlarımıza, çaresizliğimize, isyanımıza, arzularımıza, ruhumuza dokunuyor. Yürekten gelen ve içimize akan satırlarda, bu dünyada insan olarak var olmanın bedelini sorguluyor. Aynalar Koridorunda Aşk'ı okuyunca Aşka dair ne kadar az şey bildiğinizi keşfedecek ve soracaksınız: "Bir insan bir başkasının kalbini doldurabilir mi?" Bu roman aşkı kaybedip kendini bulanların hikâyesidir.
164.25 ₺ -
Bülbülün Kırk Şarkısı
Selamlar ki, şeker dudaklıların vuslatı gibi içtendir, elbette onadır. Hasretler ki, âşıkların avazı kadar yanıktır, elbette onadır. Övgüler ki, özlem sözlerince füzûn ve arzular ki sevgililerin saçları misali uzun, ona, hep ona, hep onadır. O ki güldür, o ki sevgilidir, bütün mecburiyetler onadır. Çölde alevlerle küfürler kavururken insanlığı ve bir gün ortasında kızıl kayalara çarparken vahşetlerin tutuşturduğu dalga dalga nefesler, bir melek adını andı onun. Sözcükler henüz yetim, sevgiler hançer sokumlarına mahkûmdu. Goncalardan kan damlıyordu gülistanlara ve çırçır böceklerinin rüya aralığında cinayetler işleniyor; babalar kızlarını toprağa diri diri gömüyordu. Cinnet karargâhına dönen yüreklerde hep aynı boşluk vardı ve masum kelebekler çarmıha geriliyordu, yalnızca masum oldukları için... Zaman öyle bir zaman, mekân öyle bir mekândı… Ebabiller kara yere kararken Ebrehe’nin fillerini, gonca ana rahminde yetim kalıverdi. Kâbe’nin duvarını bir kırlangıç kucaklamıştı oysa, çığlık çığlığa… Ardından bir şair kollarını açıp haykırmıştı: “Yaklaşıyor yaklaşmakta olan!.. Yaklaşıyor yaklaşmakta olan!.. Yaklaşıyor yaklaş…” Avizesi cevzâ, ışığı dolunay idi gecenin... Yaklaşmakta olan, bir gül olup açtı ve yeminler edildi ömrüne. Gül açınca taşırdı insanlığın sevinç ırmaklarını ve dünya ilk kez dünya olduğunu hissetti. Bir bülbül gülün aşkına yanmış, yanmaktan kana boyanmıştı. Anlatıyordu: Zamân o gül gibi gül görmedi zamân olalı Gülün güzelliği dillerde dâsitân olalı Peygamber Efendimizin hayat hikâyesi… İskender Pala’nın güçlü kaleminden…
215.35 ₺ -
Tünel Gazzede Yaşamak
Bu soruya çok az insan Mehmet Akif Ersoy kadar doğru cevap verebilirdi. Tünel, Ersoy’un abluka altındaki Gazze’de gazetecilik yaparken yaşadığı zorlu sürecin ve bu sürece eşlik eden zihinsel çabanın ürünü. Kederli, fakat umudunu yitirmemiş bir coğrafyanın topoğrafyası. Ersoy, sloganların Gazze’den duyulmadığı, hamasetin ölen çocukları kurtarmadığı gerçeğini bir tokat gibi çarpıyor yüzümüze. Dünyayla bağı kesilen Gazze’ye Gazzelilerle beraber bir tünelden giriyor; onlarla birlikte açlığı, ölümü ve ölenlerin ardından hayatı sürdürme mücadelesini yaşıyor. Üstelik tüm bu duygusal ve fiziksel yüke rağmen, gerçeklikle yüzleşmekten vazgeçmiyor. Meseleye soğukkanlılıkla yaklaşıyor ve vaziyeti net bir şekilde ortaya koyuyor. “Filistin için kaygılı olan herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor. Kimileri diplomasi yürütüyor kimileri insani yardım gönderiyor. Ben ise savaş muhabirliğim boyunca sadece bu toprakların, her saniye tonlarca demir parçası altında yaşama tutunmaya çalışan halklarının gözlerindeki sitemi, yüzlerindeki acıyı anlatmaya çabaladım. Anlatabildiklerim ve Tünel’de okuyacaklarınız, onların dünyasının küçücük bir detayı.”
127.75 ₺ -
Mihmandar Bir Eyüp Sultan Romanı
Peygamberin mihmandârı! Bir arzun varsa yapayım. Bir vasiyetin varsa yerine getireyim!" "Ey Emîr! Sakın Allahın dinini bozma, müminler arasına fitne girmesine müsaade etme. Askere adalet ile muamele eyle ve düşman karşısında can kaygusu çekme. Bana gelince, senden ve senin ait olduğun şu dünyadan hiçbir şey istemediğimi bil ve herkese böylece ilan et. Şurada can oynatan cengâverlerden son arzum odur ki Azrail (a.s) bize uğradıktan sonra naşımı Konstantiniyye surlarına yakın götürsünler. O gün savaş hattı nerede oluşursa, bedenimi o noktaya kadar taşısınlar ve orada, savaşan mücahitlerin arasında beni defneylesinler. Ta ki atlarımızın ayakları bedenimi çiğnemiş olsun, Bizans dokunamasın. Ayrıca, eğer yapabiliyorlarsa, cenazemi kendi atımın arkasında bir sedyeye bağlayıp taşısınlar. Tıpkı Kutlu Nebiyi getiren Kusvânın Medinede bizim hanemizi bulduğu gibi o da benim için nereye gideceğini ve nerede duracağını bulacaktır."
164.25 ₺ -
Efsane Bir Barbaros Romanı
Efsaneler bazen denizden, Bazen aşktan ve ateşten gelirler. Aşktan ve ateşten ve denizden gelenler, Bazen ışık olurlar ve bütün zamanı aydınlatırlar… Efsane kurmak kadar, efsaneyi yazmak da efsaneye dâhildir. Bir çağı haritalarda bulamazsınız. Derine, insana ve tarihin denizlerine açılmak gerekir. Girdaplarda yüksek idealler saklanabilir. Bu kitapta İstanbul, Gırnata, Madrid, Roma ve Akdeniz; aşk diliyle kuşatıldı. Akdeniz, aşk kaleminin haritasıyla yeniden çizildi. Kılıç kılıca, cevher çeliğe çarptı, varlık da yokluğa. Ve hep bir yol vardı kalplerden denizlere. Derin denizler, büyük aşklar için atlas olup dokundu. İskender Pala, bir çağı ve o çağın efsanelerini dile döktü. Barbaros Hayreddin Paşa’yı... Sonra, bir gül sepeti getirdi. Isırılmış üç elmayı anlattı.
164.25 ₺ -
Aşkın Gözyaşları 5 Final Yunus Emre
Bugüne, yarına, hayata ve dünyaya Yunusça bakmaya ne çok ihtiyacımız var… Ne hikâyeler yazıldı benim için, ne şiirler okundu adıma. Sözler söylendi, fetvalar mühürlendi namıma. Her yazan kendince bir Yunus hayal etti, kâh âşık Yunus diye anılır oldum, kâh miskin Yunus diye okunur oldum. Kimi şiirlerime tahammül gösteremedi. Kimi ayrılık gayrılık aradı kanımdan cana gelen kelimelerde. Ne âşık Yunus'um, ne de miskin bir derviş. Herkes kendince bir isim verdi ömrüme. Oysa ben Tapduk'un Yunus'uyum. Herkes bin Yunus anlattı… Herkes yüz Yunus yazdı… Ben ise bir Yunus bildim bir Yunus yazdım. İşte bu da benim hikâyem. Doğum ile ölüm arasında sessizliğe çarpan kanadı kan külüne dönmüş hikâyem. İnsanın kendisine doğru yürüdüğü ama varamadığı bir hikâye... Senin hikâyen... Yunusça bir hikâye…
47.45 ₺ -
YAVAŞLA Kemal Sayar
Büyüğün küçüğü yendiği bir dünyadan, hızlının yavaşı yuttuğu bir dünyaya doğru gidiyoruz. Afrika sözünde söylendiği gibi, “O kadar hızlı gidiyoruz ki ruhlarımız arkada kalıyor.” Kemal Sayar, daha akıllı telefonların, daha hızlı internetin ve daha hızlı otomobillerin çağında yaşayan bizlere, üzerinde “Yavaşla!” yazan bir tabela gösteriyor âdeta. Hatırlamanın, o geniş şimdide yani anda olmanın, yavaşlığın keşfi ve keyfini sürmenin erdemleri üzerinde düşünmeye çağırıyor bizi. Herkesin zamansızlıktan yakındığı bu çağda; hız yapmanın zaman kazandırmadığını, o hızla benliğimizden, sevdiklerimizden ve biricik hayatımızı duyumsayarak yaşamaktan uzaklaştığımızı anlatıyor. Modern hayatın baş döndürücü hızından uzaklaşmak ve sevdiklerinin gözlerinin içine bakmak isteyenler için, bir kılavuz kitap. Baskı üstüne baskı yaparak çok sayıda okura ulaşan Yavaşla, elinizdeki genişletilmiş yeni basımıyla, sizi yeni farkındalıklara çağırıyor.
215.35 ₺ -
Kış Çayı
"Merhaba" diye fısıldıyorum; "Ben galiba sizi tanıyorum." "Tek sen değilsin, her giden geminin ardından bakakalan, Madagaskar limanlarından Çin'e yolculuk yapmayı, dünyayı fethetmek üzere ardına bakmadan her giden gemide olmayı özleyen, yelken olmayı, kürek olmayı, dümen, balık, su olmayı arzulayan tek sen değilsin," demek istiyorum ama düğümleniyor kelimeler boğazımda, konuşamıyorum... Bir şiir okur mu acaba Hülya Atakan Kış Çayı'nda İstanbul'dan başlayarak bütün dünyayı, şimdiki zamanın içinden bütün zamanları seyrediyor. Hülya Atakan'ın gözünden İstanbul bütün bir tarihiyle, sayısız öyküleriyle, Yahya Kemal, Tanpınar gibi yazarların eserleriyle, şiir dizeleriyle Osmanlı padişahlarıyla birlikte canlanıyor. Hülya Atakan nereye baksa orada hikâyeler görüyor. Bütün hikâyeleri edebiyat ve tarihle harmanlanıyor. Selimiye Sinan'la, Bağdat Köşkü Sultan Murad'la iç içe geçiyor Hülya Atakan'ın yazılarında. Her mimari eser, her çiçek, meyve, her eşya geçmişten zengin bir insan kalabalığıyla beraber, Atakan'ın bakışında yeniden diriliyor. Kış Çayı, sıradan gezi yazılarından oluşmuyor, bir mekânda içtiğiniz sıcak çay gibi bir his veriyor Hülya Atakan'ın dokunduğu her nesne. Oturduğunuz yerden, Mrs. Dallovvay'le Londra'ya, Marquez'in Kolera Günlerinde Aşk romanıyla Kolombiya'ya, ama hep geçmişe, bu yerlerden geçerek başka bir iç âleme doğru yolculuk yapıyorsunuz bu yazılarda.
164.25 ₺ -
Kahveniz nasıl olsun
"Kahvemden bir yudum aldıktan sonra yazmaya başladım. Habeşistan'dan başlayıp Yemen, Hicaz ve Mısır üzerinden istanbul'a ulaşan, oradan da bütün dünyayı kuşatacak kollara ayrılan uzun yolda zevkli bir yolculuktu bu. Doğrusu Yemen-lstanbul arasındaki menzillerde fazla oyalanmadım ve istanbul'dan ayrılan kollara da sapmadım. Çünkü benim asıl derdim, kahvenin istanbul macerasıydı. Zaten kitaba, istanbul'a kahve getiren ilk gemilerin Şeyhülislâm Ebussuud Efendi tarafından verilen bir fetva üzerine Tophane Limanı'nda batırılmasıyla başlanıyor, oradan geriye dönüşlerle kahvenin istanbul'a ulaşıncaya kadar yaşadığı macera kısaca anlatıldıktan sonra istanbul'da yeniden demir atılıyor." Beşir Ayvazoğlu Beşir Ayvazoğlu, kültür tarihine yönelttiği derinlikli bakışı, Kahveniz Nasıl OlsunP'la. bir adım öteye götürüyor. Gündelik hayatımızın, dilimizin, meclisimizin en önemli nesnelerinden biri olan "kahve" bu kitabın ortasında duruyor. Tarihi, kokusu, imgesi ve etrafında oluşan sosyoloj isiyle. Kahve, bir kez daha tüm kokusuyla. Gün yetmedi taştıkça taşan neşvemize imrendi o gün kahvede kim varsa bize 'dostlarla' dedim, 'sohbetimiz bal gibidir ey kahveci gel katma şeker kahvemize'
108.77 ₺ -
Lacivert Taşı
Lacivert Taşı; öyküsü her ne kadar 20. yüzyılın ilk yıllarında başlıyor gibi görünse de aslında özelde güneydoğu, genelde ise tüm Anadolu coğrafyasının melalini potasında eriten bir kitap. İpekyolu ticaretinin son temsilcilerinden, güneydoğulu çerçi bir ailenin hikâyesi bu. Koca bir imparatorluktan arta kalan bir avuç toprakta, Arap ya da Ermeni, Türk ya da Kürt olmayı önemsemeden insan olmayı, insan kalmayı başarabilmiş bir azınlığın hikâyesi. Bir zamanların bilimle, sanatla ama illa ki incelikle yoğrulmuş bitek topraklarının nasıl çoraklaştığının hikâyesi. Kardeşlik coğrafyasındaki düşmanlığın hikâyesi. Yüz yıl önce kaybettiğimiz günden beri döne döne arayıp da bir türlü bulamadığımız "lacivert taşı"nın hikâyesi... Yollara baktım; gece fenerlerinde aradım, akıp giden sularda, uçuşan yapraklarda aradım. Saadet ve acı her yerdeydi, hem iç içe... Dalgalı, damarlı bir taş gibi. Mavisi, firuzesi, grisi, laciverdi iç içe... Can çekişen bir kertenkelede, ağlara takılmış bir kelebekte... Sordum, çağırdım. Şunu anladım ki, oğlum Tutku'nun dediği gibi, "Her şey ve evren bir bütündür!"
29.20 ₺ -
Amakı Hayal
"A'mâk-ı Hayâl, yeni harflerle ve sadeleştirilmiş olarak birçok kez basıldığı halde, ciddi bir değerlendirmeye neden konu olamamıştır? Bu sorunun yanıtı, yine yayınların kendisindedir. Bu yayınlar, ne yazık ki, eseri ciddi bir değerlendirme konusu kılabilecek bir titizlik ve özenden yoksundur. Sadeleştirme adına dili, metnin kavramsal yapısı altüst edilecek biçimde bilinçsizce bozulan; kimi söz bağlamları düşünülmeden komik biçimde okunan; ikinci basıı dizgi yanlışları, rahatlıkla doğrusu anlaşılabileceği ya da bulunabileceği halde, olduğu gibi bırakılan bir yapıtın ciddi bir değerlendirme konusu yapılabilmesi şöyle dursun, okunabilmesi bile mümkün değildir. A'mâk-ı Hayâl, roman tekniği ile geleneksel anlatı geleneğini birleştiren bir yapıttır. Bu yüzden, öğreticilik amacı güttüğü söylenebilirse de, tezli bir roman olma savı taşımaz. Kalkış noktası, hep vurgulandığı gibi, salt İslâm tasavvufu değildir. Hint ve eski İran inançları ve bilgeleri üç bölümün konusunu oluştururken, İslâm tasavvufundan da, bir tasavvuf önderinden de açıkça hiç söz edilmemiş, bir tarikat şeyhi ise olumsuz bir tip olarak sergilenmiştir. Bu nedenle, Ahmed Hilmi'nin tasavvufta içselleştirilmiş ortak Doğu bilgeliğine yaslandığını söylemek daha doğrudur."
13.52 ₺ -
Sanat Ve Folklor
Bir ülkenin sanat tarihine tuvalleriyle damga vurmuş isimler. Nakış nakış işlenen yazılar,görülmeyi bekliyordu. Dergilerde kalan yazılar, röportajlar, anılar, taze fikirler, heyecanlar. Resim tarihinin bilinen simaları, artık unutulan sanatkârları, depolarda çürümeye bırakılmış tuvaller. Nazik bir üslup,genç Cumhuriyet in bir sanata yaklaşımları, davetler, sergiler, salonlar ve folklor. Malik Aksel, bir ”hafıza” olarak, bir sanatkâr olarak sayfalarda.Tekrar.
160.60 ₺ -
Boğaziçindeki Mücevher Dolmabahçe Sarayı
Bir saltanat sarayı. Osmanoğulları'nın miras bıraktığı görkemli mimari yapılardan biri. Bir saltanatın en görünür olduğu geçit alam. Sadece o değil. Kültür ve medeniyet yaşantısının renkten renge büründüğü ”saray”. içinde yaşayanların ”mekânın poetikası”nı da çattıklarını görürüz orada, incelikle. Bütün eşya, mekân, ışık, ses gündelik hayatın sosyolojisi içinde insana ve eşyaya koşar. Çevresini aydınlattığı kadar kendi masalım da söyler. İskender Pala, her sabah Boğaziçi'nin iki yakasından birinde Beylerbeyi'yle selamlaşan, İstanbul şiirinin en lirik mısrası gibi insanları yıllardır gözleyen bir saraydan, Dolmabahçe Sarayı'ndan sesleniyor. Dolmabahçe Sarayı'nın, yani ”Boğaziçi'ndeki Mücevher”in kitabım, eşyaları konuşturarak, onların ağzından hikâye ediyor ve her gün önünden binlerce insanın geçip gittiği mekânın ruhuna ortak olmaya çağırıyor. Okuyarak yaşamak, yaşarken yol almak için, bir kılavuz, kitaptan daha ötesi. ”Bazen bir çocuk, bazen bir cariye, bazen bir ruh veya mana. Onlar bir zamanlar sarayın kahramanıydılar ve şimdi sizinle konuşmak üzere hayata döndüler. İstiyoruz ki bu kitabın bölümleri size rehberlik edebilsin ve cümleler, yolculuklarınızı anlamlı kılsın, sonunda sizi bir sarayla buluştursun.”
54.75 ₺ -
Kanuni Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları
Alanındaki uzmanlığı, sadece akademideki sıfatlarıyla kanıtlanan bir akademisyen değil Şerafettin Turan. Osmanlı tarihinin enteresan bir dönemine odaklanıyor Kanuni Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları. Bir döneme odaklanan ama konuyu derinlemesine ele alan bu metni incelediğimizde, aslında tarihin bütününe dair büyük "Muhteşem" sıfatıyla anılan Kanuni Sultan Süleyman'ın oğulları arasındaki taht kavgasının, izini kaynak metinlerle, araştırmalarla, yeri geldiğinde fetvalarla sürüyor Şerafettin Turan. Akademik metinlere ait, hepimizin kafasındaki anlatım ezberlerini de akıcı dili ve duru Türkçesiyle yerle bir ediyor. Okunan, okunurken zevk veren bir yapıt çıkarıyor karşımıza; baskısı yenilendikçe kendini yenileyen, bilgilerini güncelleyen ve dilini incelten bir Kanuni Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları. Şehzade Mustafa, Bayezid ve Selim arasında yaşananlar; Hürrem Sultan, Mahidevran Hatun, Rüstem Paşa'nın rolleri ve yaptırımları; Osmanlı'nın en şatafatlı ve güçlü olduğu dönemin perde arkasında yaşananlar bu araştırmada sahih bir biçimde anlatılıyor. Şehzadelerin taht kavgalarına yol açan nedenler, Şehzade Bayezid'in Selim'e ve babasına karşı cephe alışı, imparatorluğu iç savaşa götüren sebepler, Konya Savaşı, Bayezid'in İran'a sığınması ve akabinde öldürülmesi, taht kavgasının doğurduğu iç karışıklıklar ve taht kavgaları nedeniyle yapılan yönetim değişiklikleri, kitabın ana konularını teşkil ediyor. Uzun padişahlık döneminde dışarıyla uğraştığı kadar içeriyle de uğraşan Kanuni Sultan Süleyman'ın "padişah, baba, şair" olarak da:portresi gözler önüne seriliyor.
135.05 ₺ -
Esmaül Hüsna Şerhi
Allah adıyla andığımız büyük zat, bu muazzam varlığı yaratan, tutan, her lahza görüp gözeten zattır. Hudutsuz kudret sahibidir, isterse yaratılmışların daha nice benzerlerini de vücuda getirir; yine de kudretinden bir zerre eksilmez. O, Rabbül Alemin olmakla beraber kendisiyle aşinalığı olan kullarına bilhassa öyle lütufları, öyle ikramları vardır ki, bunları söylemeye ve saymaya kimsenin gücü yetişmez. Bu sebepten bir insan için mümkün olabilen en büyük kazanç, Onu tanımak ve en büyük kayıp da Ondan gaflet halinde bulunmaktır. İnsanların, kendisini yaratan zat hakkında dürüst bilgiler edinmesinin bir yolu da Allahın isim ve sıfatlarını öğrenmektir. Hadisle bildirilen bu 99 adın öğrenilmesinin ve anlamlarına vâkıf olunmasının, şüphesiz türlü türlü yararı vardır. Ali Osman Tatlısu, bu 99 ismin anlamını ve kullar için nelerin gerekli olduğunu anlatıyor bu kitapta.
142.35 ₺ -
Devrilen Kazan
Osmanlı tarihinin en kanlı dönemlerinden biri.Devletin ordusuyla savaştığı, İstanbul sokaklarında yeniçeri terörünün kol gezdiği zamanlar. Padişahları katleden, halkı haraca bağlayan, yüzyıllardır adları ülkenin her yanında zorbalıkla anılan yeniçerilerin ocaklarının, Sultan Mahmut ve bu zulümden yılmış halk tarafından başlarına yıkılmasının hikâyesi. Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması, tarihlerde ”Hayırlı Vaka” diye anılageldi. Bu dönemi, zamanının önemli karakterlerinin şahitlikleriyle Devrilen Kazan romanında okuyacaksınız. 'Dut mu yuttun bülbül mü yoldaş” dedi, ”neye susuyorsun? Adetin her yerde cır cır ötmekti. Şimdi neden dilini kıstın ? işte meydan. Konuş da dinleyelim. Yoksa niyetin ocak yıkılınca ortada kalacak viranelikte mi ötmektir? Eğer öyle düşünüyorsan aldanıyorsun. Çünkü o viranelikte ötmek sana nasip olmaz. Ocağı yıkanlar, seni de göçürürler!”
181.77 ₺ -
Od Bir Yunus Romanı
Her yazdığı romanla yüz binlerin kalbini feth eden İskender Pala yeni romanı OD ile yeniden okurlarını selamlıyor. Od bir Yunus Emre romanı. Gök kubbemizin her zaman parlayan ve hep çok sevilen, şiirleri gönülden gönüle dolup dilden dile dolaşan Yunus Emre, bu kez ODun ana kahramanı. İskender Palanın ilim ve kültür adamı olmasının yanında, yazar kişiliğinin imbiğinden geçirilerek aşkın tahtına bir kez daha oturtuluyor. 13. yüzyılın her bakımdan kavruk ve yanıp yıkılan ortamına Yunus Emrenin gelişi tarihi atmosfer içerisinde hakiki anlamına kavuşturuluyor. Yıkıntılar ve yangınlar içinden bir gönül ve bir insanlık anıtının inşa edilişi cümle cümle anlatıyor ve elbette kalbe dokuna dokuna yol alıyor. Romanın her sayfasında Yunusun hamlıktan saflığa geçişi okunuyor. Biliyorum, Biz bu ilden gider olduk, kalanlara selam olsun, demişti; Yine Biliyorum, Bizim için hayır dua kılanlara selam olsun. Demişti; Ve Sevgiliye gittiği o geceden sonra adının dilden dile, Aşkının gönülden gönüle dolaştığını da biliyorum. Şimdilerde ona kimisi Âşık Yunus, Miskin Yunus; Derviş Yunus;Varsın onu da desinler. Ve Türk yurtlarında, onu en çok Bizim Yunus diye çağırırlar. Biliyorum; Ten fânidir, can ölmez Çün, gitti geri gelmez Ölür ise ten ölür Canlar ölesi değil
200.75 ₺ -
Eski İstanbul
Ünlü tarihçi Ahmet Refik, 16. yüzyıldan 19. yüzyıla İstanbul'un şehir hayatını anlatıyor. Fetihten sonra Türk ve Müslüman bir kimliğe bürünen şehrin daha sonraki dönüşümleri, tüm bu değişikliklerin sosyal hayata ve mimariye yansımaları, Evliya Çelebi, Naimâ gibi tarihçilerden referanslarla zenginleştiriliyor. Eski İstanbul'da, saray hayatından başlanarak sokakların güvenliğine, su sorununa, belediye hizmetlerine, gümrüklere, devletin kahve, tütün ve alkolle mücadelesine kadar birçok konuda doyurucu bilgiler veriliyor. Bir yandan da İstanbul'daki gayrimüslimlerin yaşantılarına değinilerek Ermeni, Rum, Yahudi, kültürlerinin şehre getirdiği renk ve Osmanlı idaresinin bu cemaatlere yaklaşımı irdeleniyor. ... Filhakika yasak müthişti. O sene IV. Murat, gizli bir yerde tütün içen on dört kişi yakaladı. Biri mukabele halifesi, biri de kapıcıbaşılardandı. On dördünü de öldürttü. Reha'da tütün içtiği için, ikisi yeniçeri, on dört kişi, Halep'te yirmi kişi, Haccegür'de altı kişi alenen telef edildi. "Bu dühan içenlerin kimi orduda eli ve ayağı kırılıp siyaset olunur ve kiminin otağ önünde kırılır ve kiminin boynu vurulur ve kimini dört pare iderlerdi."
9.49 ₺ -
Perde Perde Tarih
Genellikle tarihi romanlarıyla tanınan Turhan Tan, bu defa denemeleriyle karşımızda. Ünlü tarihçi İngiltere'den Mısır'a, krallardan cariyelere tarihte bir şekilde kendine yer edinmiş birçok ilginç macerayı bizimle paylaşıyor. Tabii ki başrolde yine Osmanlı padişahları ve Osmanlı ülkesindeki akıllara zarar olaylar olmak kaydıyla. Maymunları idam ettiren molla, gözünü kırpmadan oğluna kıyan anne, Paris elçiliğinde gazel okuyan Osmanlı diplomatı, kimsenin kuramadığı yayı bir çırpıda kuran Deli Hüseyin, Sultan İbrahim'in kaftanında taşıdığı cücesi... Bu kitapta anlatılanların birçoğu tarihi değiştiren olaylar değil belki. Ama geçmiş yüzyılları anlamak için bazen sadece savaşlara ve antlaşmalara bakmak yetmeyebiliyor. Bir padişahın kölesiyle yaptığı sıradan bir konuşma, bazen birçok tarihi belgeden daha fazla ufuk açıcı olabiliyor. Perde Perde Tarih, tarihteki absürdlüklerden de ders alınabileceğini gösteren bir kitap...
94.17 ₺ -
Cezaevinde Şah ve Sultanlar
Tutku… Güzellik… Aşk ve savaş. Sadece gönüllerin değil alınların, kemiklerin ve gözlerin alev alev yandığı savaş. Kahramanlarını, Yavuz Sultan Selim’i de Şah İsmail’i de tarihin merdivenlerinde bir basamak aşağı indiren bir basamak yukarı çıkaran savaş. Çaldıran... Şimdi Çaldıran ne 500 yıl geride ne 500 yıl ileride. Savaş tasında büyücünün gördüğü neydi? Kızılbaşlık! Sünnilik! İktidar hırsı. Aşkın bir çökelti gibi dondurduğu zaman! Korku? Ya o? Yazar biraz da korkuların üstüne gidendir. Tarih ileriye doğru çözüldükçe ağacın kökleri de görülecektir. Alevi de Sünni de bağlıdır o köke. Birdir o toprakta. Gölgeler büyümüşse ışığı değil korkuyu yenmek gerekir. Karanlık ve kör ışığın egemenliği boğmasın artık nesilleri. Ve işte bir kez daha aşk! Şiir kadar iktidar atında rüzgâra ve ateşe doğru yol alan iki hükümdar. Şah ve Sultan… Dünya incisi zarif ve asil kadınlar. Yeminlerine bağlı erkekler. Masal kadar gerçek. Büyüleyici olduğu kadar umut verici. Şah&Sultan her cümlesi aşkla okunacak bir kitap. İskender Pala’dan…
120.45 ₺ -
Prenses Maria Bizans İstanbul’unda Ölümsüz Bir Aşk
İstanbul âşığı Haldun Hürel'den Roma İstanbul'una uzanan bir aşk hikâyesi... Latin istilasını bertaraf eden İmparator Mikael, harap edilmiş şehrini tekrar imar etmeye çalışırken kızı Prenses Maria da her şeye rağmen hâlâ göz alıcı olan İstanbul'u gezmekte, kendine yeni arkadaşlar edinmektedir. İstanbul ve Galata surları, Maria ve sevgilisi Carlo arasına çekilmiş gibidir. Maria"nın Cenevizli bir Katolik olan Carlo'ya aşkı, iki katlı surların bile ardına uzanmaktadır! İmparator Mikael’in onaylamadığı bu aşk, Maria ve Carlo'yu, neredeyse kendileriyle aynı kaderi paylaşan arkadaşları Fani ve Andrea ile çeşitli planlar yapmaya iter. Bugün "Moğolların Meryem'i" olarak da bilinen Prenses Maria, farklı bir İstanbul deneyimi yaşamak isteyenlere hüzünlü hikâyesiyle Haldun Hürel’in kaleminden sesleniyor.
164.25 ₺ -
Kaf Muamması
“Kaf Muamması” Arap Şiirine adanmış bir roman. Üstelik beklentilerin çok ötesinde.. Ülkesi Brezilya’nın en çok ödül almış yazarlarından biri olan Alberto Mussa, Kaf Muamması ile ilk defa Türkçede! Afrika dillerinden, Arap diline, oradan Portekiz yerlilerine, Brezilya’da yaşanan hayatlara ve daha fazlasına gözlerini çeviren, merak eden, araştıran bir romancı Mussa. Türkçe bilen okur, onu “tanıdık” sayacaktır, sebepsiz olmayacaktır bu tanıdıklık üstelik. Kaf Muamması, Arap alfabesinden bir harf olan “kaf” ile “Kaf Dağı” arasında bağlantılar kurup yapısını birçok ara hikâyeyle besliyor. 28 harfin gizemi, “arasöz”lere, “parametre”ler, hikâyenin bütününe ustaca ulanıyor. Kurgunun yetkinliğinin yanında, Eski Arap Şiiri’ne, Cahiliye Devri’ne, “Yedi Askı Şairleri”ne dair birçok bilgiyi eserinin içinde bilgece sunuyor okuyucuya Mussa. “Üst kurmaca”nın parlak örneklerinden biri olan bu metin, birden çok okumayla genişleyecek ve her daim canlı kalacak bir kitap olarak Türkçede yerini alıyor.
87.60 ₺ -
Eski Arap Şiiri
Eski Arap şiiri” denince aklımıza ne geliyor? “Muallakat” ve “Yedi Askı” deyince? “Ukaz” yahut “Cahiliye” denildiğinde? Bütün bunlar, kulağımıza çalınan ama hakkında teferruatlı bilgi sahibi olmadığımız İslamlık öncesi Arap şiirine dair bazı anahtar kavramlar. Dahası, en çok duyduğumuz kavramlar ve terimler. Hakikaten Araplar “Bir panayır kurup eğlenirler, şiirlerini de Kâbe’nin duvarlarına asarlar” mıydı? “Yedi Askı”, yedi şiirin asıldığı yerin adı mıydı ve “Şu’ara Sûresi”nin bütün bunlarla bir alakası var mıydı? O “şairler”, bugünkü “şairler”e benziyorlar mıydı? Duygu dünyaları neydi, anlam dünyaları nasıldı? Akademik çalışmaların en büyük mahareti, bir alanda “yol açıcı” olmasıdır. İncelediği nesneyi, şerh ettiği metni, anlamlandırmaya çalıştığı dönemi kuşatıcı bir biçimde, yetkin kaynaklara giderek ortaya koyan Eski Arap Şiiri, yukarıdaki sorulara, daha aşağısındaki ideal yöntemlerle cevap vermektir. Eski Arap şiirini merak eden, döneme dair metinleri okumak isteyen, kavramların etraflı tahlillerini okumak isteyen okuyucunun ilk başvuracağı kitap da, halen bu kitaptır. Okuyucusunu aramayan, okuyucuyu bulan bütün mühim eserler gibi bu eser de, içinde yaşadığımız coğrafyanın şiirinin köklerini merak eden herkesi bulacaktır. Nihad M. Çetin, temel başvuru metni olan bu kitabıyla, edebiyat tarihinde daima iftiharla anılacaktır.
54.75 ₺ -
Ağustos Başağı
Türk öykücülüğünün zarif sesi Sevinç Çokum’dan bir Kurtuluş Savaşı romanı. Romanın mekânı, Osmanlı’nın kuruluş toprağı olan Söğüt. Karakterler çok boyutlu ve derin: Yusuf, Esma, Kayalı Süleyman, Nafiz Bey, Selim ve dahası. Karton olmayan, sığlıktan uzak karakterler. Lirik ve konuşkan. Cumhuriyet’in kuruluş tomurcuklarını, sırf yazılı belgelerle değil, o coğrafyada yaşamış Ali Amca, Memiş Dayı gibi gerçek kişilerden dinledikleriyle hikâye ediyor Çokum. Bilmediği bir coğrafya üzerine konuşmuyor anlatıcı; bildiği, tecrübe ettiği, toprağını gördüğü bir yerden ses ediyor. “Söğüt mavi-mor tepelerin ardındadır,” derken, bizi de bir maviliği, morluğu görmeye davet ediyor. Bu daveti karşılıksız bırakmayacak muahataplar, Sevinç Çokum’un açık penceresinden haberdar okuyucular…
215.35 ₺