-
İrşad Vaaz 3 Cilt Takım Şamua
İRŞAD VAAZ – SALAH BİLİCİ Allah'a hamdü Sena, Resulüne ve cemi enbiyaya al, evlad, ezvac ve ashabına selam ederim. İstanbul gibi bir belde-i Mübarekede, yirmi sene gibi bir zamandan beri muhtelif camilerde, Allah rızası için, Nebiyi Muhteremin ruhaniyetinden istimdat ederek Va'z-ü nasihat ettim ve etmekteyim. Bu kerre, dersimizi dinleyenlerden bazı kadirşinas zevat; bana müracaat ederek, yapmış olduğum derslerin kitap halinde neşrini ve bizden sonra gelecek neslimize yadikar bırakmamızı rica ettiler. Ben aciz, bunların ricalarını emir telakki ederek yaptığımız dersleri kitap şeklinde neşre karar verdim. Her kitabı bir ders olarak neşredeceğiz. İhvanımızdan, kardeşliğimizden rağbet görüldüğü takdirde bundan böyle neşre devam edeceğimizi inaniyet-i Rabbaniyle vaad ederim. Tevfik ve inayet Allah'tandır. Risalelerimizin ismini İRŞAD koyduk. Allahü Zülcelal; okuyan ve dinleyeni İRŞAD buyursun. Amin ve Bi-hürmeti Seyyidil-mürselin velhamdülillahi Rabbilalemin.
1040.00 ₺ -
Tam Kayıtlı Haşiyeli Mültekal Ebhür ve Tercemesi 2 Cilt Takım
Mülteka Tercümesi Arapça Türkçe Karşılıklı Sayfa Tam Kayıtlı Haşiyeli Mülteka'l Ebhür ve Tercemesi 2 Cilt Takım Hasan Ege
715.00 ₺ -
-
Tam Kayıtlı Molla Cami Şamua
İbn-i Hâcib hazretlerinin İlm-i Nahv'e dâir yazdığı Kâfiye adlı eserin şerhidir. Şerhin ismi el-Fevâidü'z-Ziyâiyye'dir. 11 Ramazan 897 yılında tamamlanan bu kitap şârihin lakabı olan Molla Câmî veya sadece Câmî adıyla da tanınmıştır. Şerh Osmanlı medreseleriyle İslâm âlemindeki diğer medreselerde eskiden ders kitabı olarak okutulduğu gibi günümüzde de kadîm usûle göre Arapça öğreten yerlerde bu gelenek sürdürülmektedir. Bu eser üzerine şerh ve hâşiyeler yazılmıştır.
260.00 ₺ -
Zübdetül Buhari Tercümesi
Rahmetli Babam Müderris Şeyh Ömer Ziyaüddin "Zübde-t-ül Buhari" adlı eserini ilk kez 1914 (1330) yılında Mısır''da arapça olarak yayınlamıştı. 1919 yılında yurda dönüşünden sonra vatandaşlarının faydalanmaları amacıyla bu eserini bizzat kendisi Türkçeye çevirmiş, ancak yayınlanmasına ömrü müsaade etmemişti. Babamın vefatından (vefat tarihi 18 Kasım 1921) dört yıl sonra 1925-1926 yıllarında arap harfleriyle üç cilt olarak yayınlanan Zübde-t-ül Buhari, daha sonraki yıllarda Jç cildi bir arada olmak üzere yeni Türk Alfabesiyle bir çok kez yayınlanmıştır. Zübde-t-ül Buhari Tercümesinin diğer Hadis eserlerine nazaran farklılığı, peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.V.) Hazretlerinin yalnız kavillerine, yani mübarek sözlerine inhisar ettirilmesi, ayrıntılara hiç girilmemesi, yalnız sahih hadisleri kapsaması ve sadeliğidir. Rahmetli babamın genel olarak her hadis tercümesinin sonunda "Mütercim" sözcüğü ile yaptığı bilimsel açıklamalar esere ayrıca bir değer kazandırmaktadır. Son yıllar içinde din eğitimi ve öğrenimi görmemiş gençler arasında Kur''an-ı Kerim ve dini eserler okumaya heveslilerin de çoğaldığını göz önünde bulundurarak peygamberimiz (S.A.V.) Hazretlerinin Hadis ve Sünnetleri hakkında kısaca açıklamada bulunmayı gerekli gördük. SÜNNET VE HADİS NE DEMEKTİR? SÜNNET Bu sözcük, sözlük anlamı bakımından işlek yol demektir. Daha geniş anlamda bir insanın biteviye yapageldiği iyi veya kötü davranışiarını ifade eder. islam Fıkhına göre ise 1) Hz. Muhammed (S.A.V.) tarafından söylenen sözler, 2) Kendi iradesiyle yaptığı hareketler, 3) Bir başkası tarafından yapılan hareketin veya söylenen bir sözün doğru veya yanlış olduğunu sözle cevaplamayıp doğruluğunu sessiz kalarak belirtmiş olmasıdır. Bu üç sünnetten birincisine kavli sünnet, ikincisine fiili sünnet, üçüncüsüne de takriri sünnet denmiştir. Genellikle Hz. peygamberin (S.A.V.) kendi sözlerinden oluşan kavli sünnete HADİS denmiştir. Başka bir deyişle her Hadis, kavli sünnet içinde yer alır. Yukarıda sözü edilen her üç sünnet islam dininin Kur''an-ı Kerim'' den sonra en önemli kaynağıdır. Her müslüman yalnız Kur''an hükümlerine değil, peygamberimizin (S.AV.) sünnetlerine uymakla da yükümlüdür. Her Hadis Sünnet içinde olduğuna göre, sünnete uymak için Hadisin getirdiği hükümlere, gösterdiği yollara, yaptığı uyarılara uymak gereklidir. HADİS Bu sözcük, sözlük anlamı bakımından haber, söz, yol, tebliğ demektir. İslam Şeriatında ise Hz. Muhammed (S.A.V.)''in buyurmuş olduğu sözlerdir. Hadis''in başkaca tanımları da yapılmıştır. Biz yalnız yukarıda belirtilenle yetiniyoruz. Bir hadisin geçerli olabilmesi için, söylenmiş olduğu zamandan itibaren hiç bir kesintiye uğramadan bir dizi halinde sözüne en güvenilir kişiler tarafından tevatüren intikal ettirilmiş olması lazımdır. Peygamberimiz (S.AV.) islamiyetin ilk dönemlerinde hadislerin yazılmasına karşı koymuşsa da sonraları bunların yazılı hale getirilmesine müsaade etmişlerdir. Gerek yazılı metinlerde, gerek söylene söylene bir toplumdan ötekine aktarılan hadis rivayetleri arasında farklılıklar doğduğu, hatta bazı kimseler tarafından uydurmaları da yapıldığı için, hadisler'' değerlendirmelere tabi tutulmuştur. Hadisler önce ikiye ayrılır: Hadis''i Kudsi Hadis''i Nebevi Kudsi Hadis Hz. Peygamberin (S.AV.) kalbine Allah (C.C) tarafından vahy veya ilham olunup Cebrail Aleyhisselam''m aracılığı 0lmadan doğrudan buyurduğu hadislere denir. "Allah buyurdu ki: Oruç benim içindir, onun mükafatını da ben veririm." Hadisinde olduğu gibi. Hadis''i Nebevi ise Kudsi Hadis dışındaki hadislerdir. Hadisler değişik yayılma yollarına göre; 1- Mütevatir, 2- Meşhur, 3- Aziz, 4- Garip Hadisler olmak üzere dörde ayrılır. M��tevatir Hadis: Doğruluğu kanıtlanmış bir toplum tarafından rivayet edilip hiç kimse tarafından red ve inkar edilmeyen hadislere denir. Bir hadis''in "mütevatir" sayılması için kaç kişiden rivayeten gelmesi hususunda tam bir görüş birliği yoksa da kimi görüşe göre en az dört kişi, kimi görüşe göre de yetmiş kişinin o hadis üzerinde ittifakları şarttır. Meşhur Hadis: Bir görüşe göre, islam dininin ilk dönemlerinde yalnız bir kişi tarafından rivayet edilip, sonradan yaygınlaşıp benimsenen hadistir. Başka bir görüşe göre, bir topluluk tarafından rivayet olunandır. '' Aziz Hadis: En az iki kişi tarafından rivayet olunandır. Garip Hadis: Her devirde yalnız bir tek rivayetçi tarafından rivayet edilendir. Hadisler başka bir yönden de 1- Sahih Hadisler, 2- Hasen (Güzel, Uygun) Hadisler, 3- Merdud Hadisler olmak üzere gruplara ayrılabilir. Sahih Hadis: Bir hadisin doğru, sahih olabilmesi için, o hadisi rivayet eden kişilerin hepsinin ahlaki karakterlerinin sağlam olması, üstün bir hafızaya sahip bulunmaları, aralarındaki ilişkinin hiç bir zaman kesintiye uğramaması, rivayet ettikleri hadisin Kur''an hükümlerine aykırı olmaması, islami düşünce ile çelişkisi de bulunmaması gereklidir. Elinizdeki bu "Zübde-t-ül Buhari Tercümesi" işte bu sahih hadisleri kapsamaktadır. Hasen Hadis: Hadisi rivayet edenler arasında tam bir fikir birliği olmamasına rağmen makbul sayılan hadistir. Bu çeşit hadisIerde hadisi rivayet edenler arasında çok ciddi ayrılıklar yoktur. Bu kişiler ahlaken sağlam olmalarından dolayı rivayet edilen hadisler redde mahkum edilmeyip benimsenir. Merdud Hadisler: Bir hadis Kur''an hükümlerine, ''Hz. Muhammed (S.A.V.)''in sünnetine, islam dini''nin temel ilkelerine, islam düşüncesine aykırı olursa veya o hadisi rivayet eden kişiler güvenilir değilse kabul ediiemez, reddedilir. "Mevzu Hadis" sayılanlar da reddedilen hadislerdendir. Bu kısa açıklamayı Peygamberimizin (S.A.V.) hadislerinin onun sünneti içinde yer almış olduğunu belirtmek için yaptık. Yazımızın başında da söylediğimiz gibi her hadis sünnet olduğuna göre her ehlisünnet müslümanın hadis bilgisi ile donatılması kaçınılmazdır. işte elinizdeki bu eserin özlü ve sade üslubu ile bu kaçınılmaz zorunluluğu imkan ölçüsünde yerine getireceğini umut ediyoruz. Bu vesile ile rahmetli babamın ve ahirete intikal eden eşleri ile çocuklarının yüce Allah (c.c.)''nin mağfiretine nail olmasını niyaz ediyorum. Eserin dördüncü kez baskısını yapan ve onu Türk gençlerinin faydalanmalarına sunan Ali Bilici - Salah Bilici Kitapevi''ne de teşekkürlerimi sunuyorum. Kitabın basımı için emeği geçenlerin hepsinden Allah (C.C.) "razı olsun. Amin. Prof. Yusuf Ziya Binatlı Uludağ Üniversitesi İLAHİYAT FAKÜLTESi Emekli Öğretim Üyesi ve Dekanı
110.50 ₺ -
-
-
Zübdetül İhya
Tercümesini sunduğumuz bu eser İHYA-U ULUM - id - DİN'in bir Zübdesidir. İslâm âleminde olduğu kadar bütün dünyada da haklı bir şöhret yapmış olan imam-ı Gazalî ve onun ünlü eseri İHY islâm tefekkür tarihinde müstesna bir yer işgal eder. İmam-ı Gazâlî'nin hayatını muhterem kardeşimiz Dr. Ahmed Subhi Furat Bey dile getireceklerdir. Ben burada sadece İhyâ ve onun zübdesi üzerinde duracağım. İsminden de anlaşılacağı veçhile «İHYA-U ULUM-id-DiN» dinî ilimlerin ihyası yâni canlandırılması demektir. Gazalî bu eserinde 39 müstakil konuyu incelemiş insan hayatının maddî - manevî hemen hemen bütün cephelerine temas etmiştir. Bu konuları işlerken Gazâlî'nin dayanağı ve malzemesi dinî esaslar olmakla beraber kullandığı vasıta akıl ile birlikte «basîret» (içgözlem) dir. Müellifin bu eserindeki hususiyeti işlediği konuların esrarını fayda ve zararlarını sevab ve îkabını incelik ve hikmetlerini araştırmasıdır. Zaman zaman hâdiseleri tasavvufî açıdan da değerlendirir. Bunun içindir ki islâm âlimlerinin ekseriyetine göre vaaz ve irşad konusunda İhyadan daha güzel bir eser yazılmamıştır. Lâkin Cemalüddin el-Kaasimî'nin de mukaddimesinde söz konusu ettiği üzere İhya'da yazılanları bir seçme ve değerlendirmeye tâbi tutmadan olduğugibi almanın pek faydalı olmayacağı kanaati izhar edilmiştir işte bu sebeplere bağlı olarak ihya'nın ihtisar edilmesi ziyadelikler atılarak özünün alınması fikri ortaya çıkmış bunun neticesi olarak da muhtasarları zübdeleri yapılmıştır. Tarafımızdan tercüme edilen ve adına «ZÜBDET-ül- İHY» denilen bu eserin arapça olan zübdesini son devrin kıymetli âlimlerinden sayılan merhum allâme Muhammed Cemaleddin el-Kaasimî yapmış ve adına «MEV'İZAT-ül-MÜ'MİNİN MİN IHYÂ-i ULUM-id-DİN» demiştir. Cemaleddin el-Kaasimî -kendi yazdığı mukaddimesinde belirttiği veçhile- İhya'nın zübdesini yaparken asla kendinden bir kelime veya bir cümle ilâve etmemiş sadece tatvil saydığı kısımlarla bazı zayıf rivayetleri ve muğlâk ifadeleri hazfetmiştir. Bu arada bazı bölümleri de hiç almamıştır Zübdeye almadığı bölümler şunlardır: 1 - Namazın esrarı (bu bölümü taharet bölümü ile birleştirmiştir). 2 - Sema' ve vecdin âdabı. 3 - Kalbin acâibini izah. 4 - iki şehveti kırmak. 5 - Tevhid ve tevekkül. 6 - Sevgi ve aşk. Bu bölümlerin zübdeye alınmaması zübdeyi yapan zatın şahsî bir tasarrufu ise de esasen mezkûr bölümler bir çok âlimlerce pek faydalı görülmemiştir. Çünkü Gazalî bu bölümlerde idrakları aşan derinliklere dalmış bu yüzden anlaşılması oldukça güç bazan da yanıltıcı durumlar ortaya çıkmış netice itibariyle pratik faydası mülâhaza edilmemiştir. Bununla beraber ilmî bir şekilde ve şerhli olarak ihya'nın tamamını tercüme etmek lâzımdır. Her ne kadar ihya'nın tamamı umum halk için pek faydalı değilse de kültürlü insanlar ve ilim adamları için oldukça lüzumlu ve faydalıdır. Tercüme ettiğimiz ZÜBDET-ül-İHY 34 bölümden ibarettir. Her bölümde geçen âyet ve hadislerin hem arapça metinleri verilmiş hem de dipnotta yerleri gösterilmiştir. Burada dikkat edilecek hususlardan biri de İmam-ı Gazâlî'nin furu'da mezhebinin şâfiî olmasıdır. Bu sebeple fıkhî meseleleri Şafiî mezhebi açısından ele alır. Hanefî mezhebi ile uyuşmayan yerler gelince dipnotta izah edilmiştir. Buna rağmen Hanefî mezhebine mugayir bir husus görülürse meselenin Şâfiî mezhebine göre izah edildiği unutulmamalıdır. Okuyucuların yapıcı tenkitlerini bekler cümlemize islâm ve imanyolunda sebat dâreynde fevzü necat her iki dünyada saadet dilerim. Muvaffakiyet Allah'tandır. Ali ÖZEK
325.00 ₺ -
Ziynetül Kulüp Kalplerin Ziyneti 2 Hm
Aşık sohbetleri ve Evradı şerifeler Allah celle hazretlerinin izni ve inayetiyle manevi fikir hayatımıza armağan ettiğimiz bu naçiz risalemiz; mahiyyet ve muhtevası bakımından büyük bir iddia mahsulü değildir. Zira bu konuda büyüklerimiz tarafından Arabi Farisi ve diğer lisanlarda yazılmış okunmuş ve okutulmuş veya yazılmış fakat halka sunulmamış bir çok değerli eserler mevcuttur. Havas ve Havassül-havas tabir olunan ve herbiri birer gönül sultanı olan bu zevat-ı ali-kadrin te'lif buyurdukları çok kıymetli eserler yanında bir hiç mesabesinde olan bu risaleciği kaleme almaktan muradımız; nasipleri bizden olacak ihvan-ı din-i mübiyne hizmet' edebilmektir. Böylece Cenabı-Hakkın bize ilham ve ihsan buyurduğu kadar dilimizin söyleme gayreti ve kalemimizin yazma kudreti ile aziz milletimize ve muhterem din kardeşlerimize Hale yoldaşlarımıza hayırlı ve faydalı olabileceğimizi düşündük. Allahu azim-Üş-şanın rizasını Resul-ü zişanın şefaat-i uzmasını ve Evliyaullahın himem-i ruhaniyyetleri muktezasını tahsil niyyet-i MUsanesiyle hazırladığımız bu risalemizde halkımızın çoğunlukla bu konulardaki müşkillerini elimizden geldiği ve gücümüzün yettiği kadar halletmeğe ve meçhullerine ışık tutmağa çalıştık. Bilindiği gibi bu çok önemli bahis iç ALEMİ ile ilgili bulunduğundan bu yol üzerinde yol kesenler şeytan aleyh-ül-laneye hizmet edenler ve Rahman suretinde görünen iblisler sayılamayacak kadar çoktur. Bu risale; Hakka talip ve rizaya ragıp olanlarla kendi özünü bilmek murad edenlere ve insan doğup insan yaşamak ve insan olarak ölmek isteyenlere ve nasipleri bizden olanlara -inşallah iyi bir rehber olacaktır. Bütün gayret ve hüsn-ü-niyyetimize rağmen kusurlarımız olmuşsa hata ve noksanlarımızın samimiyyetimize bağışlanmasını ehl-i irfanın iz'an ve vicdanlarından bekler günahları affetmesini ve örtmesini seven Allah cezze hazretlerinden kasten irtikap etmediğimiz zuhul ve nisyanlarımızın af buyurulmasını tazarru ve niyaz eyler ruhaniyyet-i Muhammediyye ve himmet-i Evliyaullahtan bize yardımcı olmalarını dileriz. Bu risalemizin; indi-iltihiyyede indi-Resulullahta ve indi-Evliyaullahta mergup ve mahbup olmasını ve Ümmet-i Muhammede faydalar sağlamasını temenni ve ümit ederiz. Tevfik Allah'tandır ... Kutb-ül-arifiyn Gavs-ül-vasıliyn Hatem ül-müctehidiyn Pir Sultan Muhammed Nureddin Cerrahi fahri türbedarı mukbil-i-akddm-ül- Evliya El-Hac MUZAFFER OZAK
400.00 ₺ -
-
Halebi Sağir Tercümesi Şamua
Bütün hamd Allahadır. O'nun Peygamberine ve Peygamber'in Aline ve Ashabına salat ve selam olsun. Allah Taala tercüme etmemizi muvaffak kıldığı Halebi-i Sağirin okunmasını ve ondan gereği gibi istifade edilmesini mümin kardeşlerimin cümlesine nasib ve müyesser etsin. Halebi-i Sağir'in sahibi İbrahim b. Muhammed b. İbrahim el-Halebi'dir. İbrahim Halebi Hanefi fıkhın" füruunda Mültekaa'l-Ebhür'ü yazmıştır. Halebi-i Sağir'ı yazan İbrahim Halebi bundan önce Halebi-i Kebir'i yazmıştır. Müellif Halebi-i Kebirine Gunyetü'l-Mütemelli adını vermiştir. Halebi-i Sağir'in ve Kebirin her ikisi de El-Şeyh el-imam Sedidü'ddin el-Kaşgaari'nin tasnif etmiş olduğu ((Münyetü'l-musalli Ve Gunyetü'l-Mübtedi) nin şerhleridir. Şarih (İbrahim Halebi) daha önce yaptığı şerhi (Halebi-i Kebir'i) fazla teferrüatlı bularak okuyucuların istifadesine daha elverişli olduğunu söylediği Halebi-i Sağir'i yazmıştır. Halebi'nin metni olan Münyetü'l-musalli'nin müellifi Muhammed b.Muhammed el-Kaşgaari 705 hicri yılında vefat etmiştir. İbrahim Halebi de 956 hicri yılında vefat etmiştir. Münyetü'l-musalli üzerine Halebi'den başka şerhler de yazılmıştır. Münyetü'l-Musalli demek namaz kılan kimsenin kendisine şiddetle muhtac olduğu ternenni ettiği muradı demektir. Bu ismin devamı olan Gunyetü'l-Mübtedin demek de genişce yazılmış olan kitaplara alışkın olmayan okumaya yeni başlamış kimselerin ihtiyaçlarını karşılayan bir dereceye kadar başka kitaplara muhtaç etmeyen demektir. Hepimizin malumudur ki ibadetler en nefis vakitlerin harcanacağı ve kişilerin harekat ve sekenatının cevherlerini verecekleri en önde gelen en mühim şeylerdir. Namaz ise bunların başında gelen bir ibadettir. Namazın şart ve erkanını en güzel en iyi tertip eden bir kitap olması bakımından Münyetü'l-Musalli çok mühimdir. Bunun şerhi olması bakımından da Halebi'nin ehemmiyeti bir o kadar büyüktür. Küçük yaşta şuna şahid olmuştuk: Arapça okuyan bir kimseye Arapçadan ne okudun yahut nereye kadar okudun veya neler okudun diye sorulduğunda cevabında izhar Kafiye bir de Halebi okudum derdi. Bunların ilk ikisi Arapçanın gramerinden meşhur iki kitaptır. Yani islAm aleminde. hususiyle Türkiye'de ötedenberi ders kitabı olarak okutulan Arapça dilbilgisinin anası mesabesinde olan iki metin Nahiv kitaplarıdır. Halebi'nin ne olduğunu sorarsanız o Arapça ile yazılıdır. Fakat Arapça kitabı değildir. O Arapça'nın adeta bir tatbikat mahalli olmakta idi. Yani Arapçayı okuyan biraz ibareden mana çıkaracak duruma gelen öğrencilerin namaz abdest bahislerini hem öğrenmeleri hem de Arapçanın tatbikatını yapmaları bakımından elverişli ilk akla gelen kitaptır.Bir arkadaşım Halebi'yi anlamak o kadar kolay bir iş değildir» demişti. Bu hatırımda kalmış. Gerçekten Halebi'yi bu seferki okuyuşumda ona hak verdim. Çünkü Halebi'nin mantıki ve gayet güzel bir tertiple fıkıh usülü kaidelerine riayet olunarak kaleme alınmış olması kolaylığı yanında güçlüğünü de beraberinde getirmiştir. Eserin bazı husüsiyetlerini arzetmek isterim: 1 - Eser bir şerh olup Hanefi Mezhebi üzerine yazılmış ve bünyesinde taharet namaz ve bunlarla yakından ilgili bahislere yer verilmiş olan ve çok ihtiyaç duyulan meseleleri içinde bulunduran Münteyü'l-Musalli'nin şerhidir. 2 - Eser Mezheb imamları olan Ebü Hanife Ebü Yüsuf Muhammed Hasan b. Ziyad ve Züfer'in görüşleri ittifakları ve ihtilaflariyle birlikte kaleme alınmıştır. Diğer taraftan üÇ imama göre de böyledir veya üç imam bu görüşe muhaliftirler veya Malik şuna kaaildir. Şafii buna kaaildir demek süretiyle diğer üç mezheb imamlarının görüşlerini ve aralarındaki ihtilaf ve ittifakı ve bunların Hanefilere muhalif olan taraflarını ve dolayısiyle imamların usül ve kaidelerini öğretmiş oluyor. Musannif (Metin sahibi) bu gibi yerlerde Bize göre veya bizim indimizde veya bizim katımızda diye terceme ettiğimiz sözleriyle Biz Hanefilere göre demeyi kasdetmiştir. Bazen da Bizim ashabımız veya bizim imamlarımıza göre demektedir. 3 - Yukarda da işaret edildiği gibi bu şerh daha öz olarak kaleme alınmış daha ziyade meseleler tafsil edilmiş deliller üzerinde Halebi-i Kebirdeki kadar durulmamış ve onun kadar teferruata girilmemiştir. 4 - Musannif (metin sahibi) bazı isimlerini verdiği kitaplardan gerek Mütekaddimin ve gerekse Müteahhirin ulemanın kitaplarından seçip biriktirdiği gibi isimlerini verdiği kitaplardan başka kitaplardan da almış olduğuna işaret etmiştir. Bunlar gerçekten fıkhın umdesini teşkil eden kaynak kitaplardır. Musannif sözünü çok ettiği kaynaklardan biri de Zahir-i rivaye Nevadir Fetava ve Vakiattır. Zahir-i rivayeki bunlara Usül meseleleri de denir - Ebü Hanife ve Ashabı olan Ebü Yüsuf Muhammed Hasan ve Züfer'den ve Ebü Hanife'den ilim alan diğer kimselerden rivayet olunan meselelerdir. Bunlar ekseriye ilk üçünün kavlidir. Nevadir meselelerine gelince bunlar da Ebü Hanife ve Ashabından Zahir rivaye'nin gayrı rivayet olunan meselelerdir. Fetvalar ve Vakiat ise Hanefi Ulemasının sonraki müctehidlerinin bu meselelerden sorulduklarında Mütekaddimün Mezheb ehlinden haklarında rivayet bulunmayıp istinbat ettikleri meselelerdir. Bu hususta derli toplu malümat için daha önce tercümesini yaptığımız Mezahib-i Erbaa'nın birinci cildinin iki numaralı önsözünün 33. sahifesinin ilk beş paragrafına bakınız. Musannif ve ona taben de Şarih (Halebi) hemen her meselede bu meselenin nereden alındığını hangi kaynak kitaptan ahz edildiğini meselenin sonunda veya başında zikretmesi aynı bir mesele hakkında daha başka kitapta ne denildiğini yani bu meseleyi falan kitapta şöy1e zikreder demekle meselenin sadece bir çözüm şekli olmadığını muhtelif kitaplarda işin şu veya bu tarzda izah edildiğini zikretmesi de kitabın karakteristik tarafıdır. 5 - Kitabın hususiyetlerinden biri de usul kaideleri üzerine yazılmış olması sebep netice bağlarının kurulması yanında meselelerin güzel bir üslub içerisinde ele alınmış olmasıdır. Şöyle ki : bu meseleleri burada okuyup gören kimse burada bulunmayan namaz abdest meselelerini de onlara kıyasla anlayabilecek bir duruma gelir. Veya en azından bilmediği mesele hakkında bir şey söylememesini veya söylettiği zaman doğru bir tarzda söylemesini bilir bir duruma gelir. Kısacası bu kitabı okuyan kimsenin fıkıh yönünden kafası açılır meseleleri anlamada maharet kasbeder ve basiret hasıl eder. Kitabın birçok yerlerinde Meşayihimiz diye geçer. Meşiyih Şeyh'in cem'idir. Bu ise üç manaya gelir: Yaş bakımından büyük olanlara ilmen büyük olanlara veya amelen büyük olanlara denilmektedir. Burada bundan maksad bizim mutemed fakihlerimiz hususiyle imamlarımızdır. Mütekaddimun Ulema denildiğinde Ebu Hanife ve arkadaşları yani onun talebesi durumundaki diğer imamlarımız ve onlardan önceki ulema Müteahhirun ile de bunlardan sonraki fakihler kasd olunmaktadır. Eskiden yazılan Arapça birçok ilim kitaplarında olduğu gibi bunda da Münyen metin olarak parantez içerisinde şerhi u Halebi de parantez dışında olmak üzere iki kitap (Metin ve Şerh) bir arada gelmiştir. Buradaki metin ve şerhi birbirinden ayıran parantezleri biz tercümede kaldırdık. Çünkü ikisi birbirine o derece bağlı olarak yazılmıştır ki yani Şarih şerh i metne o derece uydurmuştur ki sanki ikisi bir kitapmış gibi fark etmek güçtür. Tercümenin metinle birlikte basılacağını göz önünde tutarak bazı delil makamında ve misal ve izah sadedinde getirilen ayet hadis ve duaları hususiyle mahzur görmediğimiz yerlerde metnin de karşısında olmasını düşünerek Arapça metni yeni harflerle yazdık. Bazen da bunların sadece manalarını yazarak yetindik. Bundaki gayemiz okuyanlarımıza kolaylık getirmektir. Bu kitabı tercüme etmem esnasında bazı intibalarımı şöylece anlatmak isterim: Bunlardan bazılarını şöylece sıralayabiliriz: Halebi'yi yalnızca bir fıkıh kitabı olarak birtakım namaz ve abdest meselelerini konu alan bir kitap olarak görmemek lazımdır. Bu kitap okunurken islam'ın ruhu ve onun ahlakının ulviliği adalet duygusu ve kılı kırk yarmanın gözle görülür birtakım görüntüleriyle göz önüne serilmesi vardır. insanın günlük hayatında ibadet konusunda yapacağı bir takım şeyleri nasıl tanzim edeceğini ne şekilde hareket edeceğini ne yapması lazım geldiğini bir şeyin yakin (kesinlik) hasıl etmesinde ve buna yakın hal almasında ne gibi şartların ne gibi emarelerin bulunacağını şüpheli şeylerin veya buna benzer şeylerin netice ve semeresinin neler olduğunu nelere dikkat etmenin lazım geldiğini metotlu hareketlerin ne şekilde olacağını bize öğretmektedir. Kitap fakihlerin münakaşalarında bazı akli muamele ve muhakemeleri bize fiilen göstermekte kafamızın işlemesine yardımcı olmakta fikrimizi mantığımızı iyi ve yerinde kullanmamıza bizi alıştırmaktadır. Bunlar benim aklıma gelenlerdir. Daha başkaları da vardır. Bu söylediklerimi bir iddia ve bir zumdan ibaret sayanlar hatta inkar edenler olabilir. Bunlara cevabımBana öyle geliyor demektir. ikinci bir cevap gerekirse aslında fıkıh demek kuru kuruya birtakım ahkamı bilmekten ibaret değildir. Fıkıh kişinin lehinde ve aleyhinde olan şeyleri bilmesiyle diğer bir tabirle fıkıh caiz olan ve caiz olmayan şeyleri bilmesiyle birlikde onu tatbik etmesidir. Netice itibariyle dünya ve ahiret zararlı olan şeyleri bilip onlardan sakınmak faydalı olan şeyleri de bilip ondan müstefid olmaktır. işte bu manasiyle fıkıh - ki ibadet konuları onun bir cüzünü teşkil etmektedir - herkesin Allah'a karşı mesuliyetinde hareketlerini tanzim etmesini bilip Allah'ın rızasına muvafık amellerde bulunması demektir. Yoksa muktezasınca amele götürmeyen basit bilgiden ibaret değildir. Gerçek manada fakihler de bu yolda bilgi sahibi olan kimselerdir. Halebi-i Sağir'i terceme etmekle öteden beri bu Kitabın ve benzeri kitapların metnini bastırmakla önemli hizmetlerde bulunan SALAH BİLİCİ KİTABEVi'nin yeni bir hizmet azminde olduklarını ve benim de çorbada bir tuzumun olduğunu görme sevinci içerisinde olacağım. Halebi- Sagir'in daha önce Babadağı tarafından yapılmış eski Türkçe yazı ile bir tercemesi de vardır. Okuyucularımın gerek bununla gerekse metinle karşılaştırarak yapmış olabileceğimiz hatalarımızda bizi ikaz etmeleri onların bir vazifesi olduğunu hatırlatırım. Tabii olarak hakkı tavsiye sabrı tavsiye her zaman müminlerin birbirine karşı görevleri olduğunu hemen herkesin ezbere okuyabileceği Asr Süre-i Celilesinden bilinmektedir. Bizler okuyan ve okutanlara hayır dualar ederken onların da bizleri ikaz etmelerini isteriz. Bunun yanında bu kitapları yazmış olan ulemaya da Allah Taala'nın rahmetini ve bereketini dileriz. HASAN EGE
455.00 ₺ -
Mecmaul Adab Şamua
Mecmaül AdabSofuzade Seyyid Hasan hulusiTercüme: Elhac Muzaffer Ozak Cenabı Hakkın lütuf ve inayeti ve Peygamberi-zişan aleyhi ve alihi salavatullah-ül Mennan Efendimiz hazretlerinin immet ve ruhaniyeti berekatile; MEC MA'UL-ADAB adındaki bu çok mühim ve kıymetli eseri tanınmış vaiz ve hatiplerimizden Elhac MUZAFFER OZAK'ın emeği ve dikkati sayesinde yeni harflerle tab ettirmek hizmet ve şerefi 1958 yılında Yayınevimize nasip ve müyesser olmuştu.Aradan on yıl geçti. İlk baskısı kısa zamanda tükenen bu değerli eserin her gün artan bir istekle ve ısrarla aranıp sorulması bizi ikinci baskısını yapmağa adeta zorladı.Her müslümanın evinde ve kitaplığında bulundurmayı arzuladığı MECMA'UL ADAB; 79 yıl önce Maarif Nezaretinin 3/Ekim/1889 gün ve 305 sayılı ruhsatı ile Çarşamba müftüsü merhum ve mağfur ila rahmeti Rabbihil gafur SOFU ZADE SEYYİD HASAN HULUSİ EFENDİ tarafından aşağıda adlarını yazdığımız maruf ve muteber kitaplardan müteşekkil dini şer'i ve ilmi kaynaklardan faydalanılarak hazırlanmış ve basılmıştır 1.Buhari-i-şerif2.Cami-üs-sagir 3.Meşarik-i-şerif 3.Mesabih-i-şerif 5.Şir'a şerhi 6.Mefatih-ül-cinan 7.Avarif-ül-maarif 8.Ruh-ül-beyan tefsiri 9.İhya-i-ulümiddin 10.Bostan-ül-arifin 11.Halisa't-ül-hakayik12.Şerh-ül-minye 13.Dürrü Muhtar 14.Mülteka 15.Vikaye 16.Günye't-ül-fetavA 17Şerh-ül-mecmaBu çok zengin bibliyografya kaynaklarından da anlaşılıyor ki; MECMA'UL• ADAB uzun ve yorucu çalışmaların mahsulü olduğu kadar temas ettiği her konuda şahsi ve indi hükümlere yer vermeyen bilhakis ele aldığı konuları islam Aleminin inanılır ve güvenilir eserlerine istinat ettiren müstesna bir Adab mecmuasıdır. İşte; bu sebepledir ki. 79 yıl önce basılan aslını ellerinde bulundurmak bahtiyarlığına nail olanlarla. 10 yıl önce Yayınevimizce yapılan ilk baskısından birer nüsha edinebilenlerle gıpta eden büyük çoğunluğun arzu ve ısrarlarına uyarak ikinci baskısını hazırlattığımız MECMA'UL•ADAB her müslümanın. günlük hayatının her bölümündeki her türlü güçlüklerine cevap veren zengin münderecatı ile. daima el altında ve göz önünde bulundurulacak eşsiz bir eserdir.
325.00 ₺ -
Farsça Türkçe Lügat
Adını İran'ın Fars eyaletinden alan Farsça'nın dünyanın en eski dillerinden biri olduğunu milattan 700 yıl önce yazılmış olan kitabeler ve belgeler isbat etmektedir.Şiire ve edebiyata pek elverişli olan bu dil önce Selçuklu'lar sonra da Osmanlı edip ve şairleri tarafından benimsenip sevilmiş. iki ülke arasındaki münasebet ve temaslardan dolayı onlardan bize ve bizden onlara pek çok kelimeler geçmiştir Lugata İran'da kullanılmakta olan Türkçe kelimeleri de aldık ve onlan (T) harfiyle gösterdik.Bizim Divan edebiyatı Farsça kelime ve terkiplerle doludur. Osmanlıca dediğimiz ilmi dil ile yazılmış olan eserlerden hakkıyla istifade edebilmek için Farisi kaidelerine aşina olmak şarttır.Bizde Farsça-Türkçe olarak intişar etmiş olan «Ferheng-i Şuuru» ve «Burhan-ı Katı» gibi lugatlar'dan bu gün ki talebenin gerektiği şekilde istifade etmesi eski Türkçe harfleri bilmediklerinden dolayı mümkün olamamaktadır. Merhum üstad Ziya Sükun'un Maarif Vekaletince tabedilen «Ferheng-i Ziya» isimli eseri hakikaten büyük bir emek mahsulüdür. Gerek Fars ve gerekse Osmanlı edebiyatıyla uğraşanlar için çok faydalıdır. Ancak İran'lıların dedikleri bugünki dil için kafi olmadığı erbabınca malumdur. Biz bu kitabımızda gerek edebi ve klasik dilde ve gerekse bugünki konuşma dilinde en çok kullanılmakta olan kelimeleri toplarlık.Farsça bir terkipler dilidir Bu dilde esaslı ve köklü bir kaideye uyularak birçok kelimeler türetilir. Lugatten daha fazla istifade edilmesi için bazı önemli gramer kaidelerini aşağıya yazmış bulunuyoruz. Kelimelerin gerek okunuşunda ve gerekse manalarında elden geldiği kadar hata yapmamaya çalıştık Ehli kemalin vaki olan hataları şairin şu sözleri çerçevesi içinde mütalaa edeceklerini umarım Bir karınca (hediye olarak) bir çekirge ayağı getirdi:Sende Süleymanca davran ey yüce soylu kişi!'Tevfik Allahtandır.
227.50 ₺ -