-
-
-
-
-
-
-
Peygamberimizin Hayatı
Kâinât'ın Sevgilisi, Peygamberlerin Sultanı, Allah'ın Habîbi Muhammed Müstafi Salla'llahu aleyhi ve Sellem'e âşık olmayan var mı? Rehberimiz, Önderimiz Sevgili Peygamberimizi tanımak O'nu sevmek sevginin en üst noktasıdır. O tanındıkça daha çok sevilmiş ve sevildikçe de sevenlerin kurtulmasına vesile olmuştur. O'nun sevgisi dünya hayatına güzel bir nizam verdiği gibi âhire mutluluğuna da ayrı bir lezzet bahşedecektir. Peygamberimizi sevmek insan kurtaracaktır. Bu sevgi insanı ayrı bir insan haline getirecek âdete melekleştirecektir. O'nu sevenler, herkes tarafından sevilmiş, O'na bağlananla herkes tarafından hürmetler görmüştür. Sevgili Peygamberimizin adını ananlarır dilleri ve gönülleri nûrlandığı gibi, şemailini hayaline alanların da dünyalar aydınlanmıştır. O'nu hatırlatan herşey berekete vesile olmuş, insanlık O'nı düşündükçe teselli bulmuştur. Kâinat'ta O'nun kadar anılan O'nun kadaı sevilen kimse olmamış. Hayatının her ânı ayan beyan açıklanan, anlatılan bilinen bir başka şahıs bulunmamıştır. Kâinât'ın her yerinde, yeryüzünde ve semâda her an O'nun adı okunmuştur. Ezanda-kamette, namazda ve duâ da hep Hazret-i Muhammed adı duyulmuştur. İsmi anılmayan bir an yoktur. O'ndan bahsedilmeyen bir mekân yoktur.
17.50 ₺ -
Ölüm ve Ölüm Ötesi Hayat Gözle Görülen Kıyamet
"Gözle Görülen Kıyamet" adlı bu eserin, sapık maddeciliğin gözlerleri körleştirdiği, ölümü, ölümden sonra yeniden dirilişi ve hesaba çekilişi unutturduğu çağımızda, büyük bir boşluğu dolduracağı inancındayım. Ölüm haktır. Ölümden kaçış ve kurtuluş yoktur. Dünyada her canlı, mutlaka bu kapıdan geçecektir. Çocuk çocukluğundan, yaşlı da yaşlılığından dolayı bu kapıdan geçmek yönünden kurtulamaz. Eceli gelen her varlık ve canlı ölümün acı şerbetinden içecek ve çok hızlı olarak âhirete göç edecektir. Dostlarından ve sevdiklerinden ayrılacaktır. Ağlamak, sızlamak ve feryâd etmek de hiçbir yarar sağlamayacaktır. Ameli iyi olan ve defterini sağından alanlara müjdeler olsun! Ameli kötü olan, âhireti unutan, ona hazırlık yapmayan ve defterini solundan alanlara da yazıklar olsun!
35.00 ₺ -
Ölüm Korkusu ve Şiddeti
Hasan el-Basrî'nin (r.a.) bildirdiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) ölümü, onun sıkıntı ve acısını anlatırken: "Onun yol açtığı acı üçyüz kılıç darbesininkine bedeldir" buyurdu. Peygamberimiz (s.a.v.)'e bir gün ölüm acısı hakkında sormuşlar. O da buyurmuş ki: "En kolay ölüm, yünlü kumaşa batmış dikene benzer. Yünlü kumaşa batmış diken, yanında yün liflerini söküp almadan çıkarmı?" Yine Peygamberimiz (s.a.v.) bir gün ağır bir hastayı ziyaret ederken buyurur ki: "Ben bunun ne çektiğini biliyorum. Tek tek bütün damarları aynı anda ölüm sancısı içindedir." Şeddat İbni Evs (r.a.) der ki: "Mümin için dünya ve âhiretin en korkunç olayı ölümdür. Onun acısı, testere ile biçilmekten, makas ile doğranmaktan ve kazanda kaynamaktan daha şiddetlidir. Eğer ölü dirilterek yaşayanlara başından geçenleri anlatsa, dünyalılar ne yiyip içip eğlenebilir ve ne de uykudan tad alabilirdi." Zeyd İbni Eslem'den, o da babasından naklen rivayet eder ki: "Mü'min dünyadaki ameli ile ulaşabileceği derecelerden birisine ulaşamamışsa kendisine şiddetli ölüm acısı çektirilir de ölümün sarsıntı ve acısı sayesinde cennetteki derecesini elde eder. Kâfirin de karşılığı verilmemiş bir iyiliği varsa canı kolay alınır da iyiliğin sevabını tüketerek cehenneme gönderilir." Rivayet edildiğine göre Hz. İbrahim (a.s.) bir gün Azrail'e: "Günahkar insanın canını alırken büründüğün kılığı bana göstere bilir misin?" diye sorar. Azrail (a.s.) ona: "Bunu görmeye dayanamazsın" diye cevap verir. Hz. İbrahim: "Dayanırım, sen göster diye ısrar edince Azrail ona: "Başını çevir" der. Bir müddet arkasını döndükten sonra tekrar yüzünü dönünce Hz. İbrahim, kapkara yüzlü, saçları diken diken, kötü kokulu, siyahlara bürünmüş, ağzından ve burun deliklerinden ateş ve duman çıkan bir adam ile karşılaşarak yere baygın düşer. Ayılınca Azrail ilk kılığına dönmüştür. Hz. İbrahim ona der ki: "Ey ölüm meleği, günahkâr insan ölüm anında senin bu kılığınla yüzyüze gelmekten başka bir felaket ile karşılaşmasaydı, bu ona yeterdi" der.
35.00 ₺ -
Nazar ve Büyüden Korunmanın Yolları
Maddi dertlerimiz, görülen problemlerimiz olduğu kadar manevi olan ve görülmeyen dertlerimiz de vardır. Yüce Allah verdiği her derdin devasını da lütfetmiştir. Manevi hastalıkların devası da manevi olmaktadır. Manevi dertlerin ızdırabını yaşayanlar, denize düşenin yılana sarıldığı gibi maddi hırs peşindekilerin ağlarına yakalanmaktadırlar. Kimi falcıdan, kimi de cinciden medet ummakta, derman verecek olan Yüce Allah âdeta unutulmaktadır. Her işte olduğu gibi manevi şifa yollarında da sahtekârlar mevcuttur. Menfaat uğruna yapılmayan kalmamaktadır. Bu istismar, din düşmanlarına da malzeme olunca en fazla zarar gören de samimi müslümanlar olmaktadır. Allah rızasına dayanmayan hiç bir işten hayır beklenmez... Bunları gördükçe çektiğim vicdan azabı beni bu eseri hazırlamaya şevketti. Bütün ömrümü okumaya, öğrenmeye vererek sunduğum din hizmetlerimde edindiğim bilgiler ve edindiğim tecrübeler neticesinde duanın tesirini, okumanın-nefes etmenin bir tedavi şekli olduğunu bizzat müşahede ettim ve şifa bulanların sevinçlerine ortak oldum. Bunun bir tek şartı vardır o da Allah rızasıdır. Bu eserde bunu görecek ve bununla manevi dertlerinizden kurtulacaksınız. Allah ile aranıza kimse girmeyecek. Dilekleriniz doğrudan Allah'a yönlenecektir. Şifa ve takdir Allah'tandır.
10.50 ₺ -
Mevlanadan Öğütler Hikayeler
Cömertliğiyle tanınan bir şeyh vardı. Cömertliği yüzünden bir türlü borçtan kurtulamazdı. Şeyh yıllar boyunca eline geçeni dağıttı, bundan dolayı da borcu arttıkça arttı, nihayet dört yüz dinara yükseldi. Bir gün şeyh hastalandı. Öleceğini anlayan alacaklıları başına toplandılar. Şeyhe kötü kötü bakıyor, onun hakkında fena şeyler düşünüyorlardı. O sırada helva satan bir çocuk sokaktan geçiyordu. Şeyh, hizmetçisine: -Git şu çocuktan helvanın tamamını satın al da bu alacaklılar yesin, hiç olmazsa bir süre gönülleri hoş olsun, dedi. Hizmetçi çıkıp helvacı çocuğu çağırdı, helvayı satın aldı, getirip şeyhin borçlularına ikram etti. Borçlular helvayı yiyip bitirdiler. Helvacı çocuk boş tepsiyi eline aldı ve ücretini istedi. Ölmek üzere olan Şeyh: -Ben zavallı ve ölmek üzere olan bir adamım, bende para ne arar, dedi. Bunu duyan helvacı çocuk ağlayıp inlemeye, feryat etmeye başladı. Alacaklıların bu duruma iyice canları sıkıldı, ileri geri söylenmeye başladılar. Çocuk sürekli ağlayıp durdu. Şeyh bu sırada gözlerini yummuş çocuğa hiç bakmıyordu. İkindi vaktinde bir hizmetçi elinde bir tabakla içeriye girdi, tabağı şeyhin önüne bıraktı. Şeyh hizmetçiye tabağı alacaklılarına vermesini söyledi. Hizmetçi tabağı alacaklıların önüne koydu. Tabağın örtüsünü açtıklarında herkes hayretler içinde kaldı. Zira tabakta dört yüz dinar vardı. Bu, oraya toplanmış alacaklılara olan borcunun tamamıydı. Tabağın bir kenarında da kağıda sarılı yarım dinar vardı. O yarım dinar da helvacı çocuğun parasıydı. Bu duruma şaşıran alacaklılar, hallerinden utandılar. Şeyh hakkındaki kötü sözlerine ve yanlış zanlarından dolayı pişman olarak, şeyhin ellerine sarıldılar. Hep bir ağızdan "Ey ulu kişi! Bu işin sırrı, hikmeti nedir, anlat bize." dediler. Bunun üzerine Şeyh şöyle dedi: -Ey insanlar, bunun sırrı şudur: Ben bunu Allah'tan diledim. Cenab-ı Hak bana doğru yolu gösterdi. O paranın gelmesi çocuğun ağlamasına bağlıydı. Helvacı çocuk ağlamasaydı rahmet denizi coşmazdı.
10.50 ₺