-
Medine Müdafaası Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa
“Evlatlarım! Bir söz verdik. ′Kutsal şehri isyancılara vermeyeceğiz′ diyerek, elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Ta ki son mermi, son er ve son kana dek… Bu azim, bu kararlılık bize dayanma gücü verecektir. Bunu hiç unutmayın! Ümitsiz olmayınız. Bakın, bayrağımıza iyi bakın. Herhangi bir bayrak değildir o. Şu an devletimizin düşen birçok kalesi var. Ele geçirilen birçok şehri var. Ama burası son kaledir. Devletimizin son direnme tasıdır. Belki bizim bu gayretimiz diğerlerine de örnek olursa, her yerde ittifak etmiş düşmanlara, yedi düvele karşı koyarız!” Fahrettin Paşa Birinci Dünya Savaşı’nda askerimiz birçok cephede çarpıştı. Bu çarpışanlardan bazıları da Medine’deydi. Etrafları kuşatılmıştı. Yokluk içindeydiler. Ancak onlar ellerinden geleni sonuna dek yapmak için kararlı ve azimliydiler… Çamurlu su içtiler, hurma çekirdeklerinden ekmek yaptılar. En önemlisi çekirge yediler… Sadece düşmanla değil, açlıkla, susuzlukla ve sıcakla da çarpıştılar. MEDİNE MÜDAFAASI / Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa, işte bu kahraman askerleri ve binbir zorluk içinde görevini hakkıyla yapmaya çalışan Fahrettin Paşayı anlatmak için kaleme alınmıştır. Bu kitap; okurları tarihimizin acılarla dolu bir sayfasına, cesur, inançlı, şerefine düşkün, görevine sadık, bayrağına, vatanına, milletine bağlı askerlerin verdiği mücadeleye tanıklığa davet eden bir fedakârlık öyküsü…
185.00 ₺ -
Elveda Balkanlar
Sarıkamış-Beyaz Hüzün kitabının yazarından… Balkanlar tam 500 sene boyunca, dağıyla taşıyla, kurduyla kuşuyla, tozuyla toprağıyla bize yar olmuş diyarlardı. Bu nazlı diyarlar 93 Harbi diye bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı ile elimizden çıkmaya başlamış, fetih için başlayan gidiş, son yüzyılda büyük bir muhacerete dönüşmüştü. “Elveda Balkanlar” unutulan vatanı, Balkan Harbi′ni, Balkan Göçü′nü, Edirne′nin işgal edilişini ve kurtuluşunu tüm ayrıntılarıyla anlatmak amacıyla kaleme alınmıştır. Bu kitap Balkanlar′dan, anavatanlarından göç edenlerin ve Kuşçubaşı Eşref′in etrafında bir avuç isimsiz kahramanın Edirne′nin işgalden kurtarılması için verdiği insanüstü mücadelenin öyküsüdür. "Ey Balkanlar, bu ayrılık yürekten midir? Nasıl gideceğiz? Neyle gideceğiz? Biz gitsek, yüreğimiz burada kalacak. En önemlisi buralar bizsiz, buralar öksüz kalacak. Hey gidi Koca Osmanlı. Buralar sensiz kalacak. Aysız, yıldızsız kalacak. Kur’an’sız, mescitsiz, camisiz kalacak. En önemlisi hey Koca Osmanlı, Balkanlar duasız kalacak! Bizler yetim, bu diyarlar da öksüz kalacak. Bir yanımız hep eksik olacak…" Balkan Muhacirlerinden Yusuf “Enver Bey siz şimdi İstanbul’a dönün… Biz de başımızı alıp gidelim. Ne olacak? Belki bir yerde beklenilmeyen bir savaş olur, erir gideriz; zaten Edirne’yi kurtarmak için yola çıktığımız zaman ahdimiz bu değil miydi? Biz bu yola çıkarken, başımıza geleceklere peşin peşin razı olmuş insanlarız… Ama bugün elimize geçen fırsatı kaçırırsak, tarih bize lanet eder. Bu fırsat, düşmanın kucağında ve bıçağında olan milletdaşlarımızın son ümididir. Tarihin tükürüğünü yüzümde duymak istemiyorum.”
240.50 ₺ -
57. Alay Galiçya Ölümsüz Alayın Öyküsü
"Ölüm en çok 57. Alay′a yakışırdı sanki. O alay ki düşmana savaş meydanını dar etmiş, nasıl dövüştüğümüzü gören düşman çareyi kaçmakta bulmuştu. Çünkü 57. Alay, muharebe meydanında var olmak için ölüme meydan okumuştu. Ölmekle hayat bulacağını çok iyi anlayan kahraman alayımız, bu sebepten Arıburnu Çıkarması′nın ilk iki gününde üçte ikilik mevcudunu yitirmişti. Çok iyi hatırlarım; bölüklere kumanda edecek subay bulamayınca, tabur imamlarına kumandanlık görevi verilmişti." Onlar Çanakkale Cephesi′nden sonra yine ateşe atılmak için sekiz haftalık bir yolculuğun ardından tam 33 bin asker ile Galiçya′ya gittiler. Vatanları için olmasa da, savaşmaya mecburdular. Görevlerini hakkıyla yerine getirdiler. Bu görev esnasında tam 12 bin şehit verdiler, bunlardan 95′i subay, 7 bini er idi. Diğerleri ise "kayıp" diye tarihe geçtiler. Süleyman Nazif′in dediği gibi, Çanakkale bundan sonra bir isim değil, bir tarih olacaktır. Galiçya da onun zeyli. İsmail Bilgin′in kaleminden, vatan topraklarından kilometrelerce uzakta savaşan askerlerimizin, 57. Alay′ın öyküsü...
133.20 ₺ -
57. Alay Çanakkale
EFSANE ALAY ÇANAKKALE’DE KURULUYOR Göremediği bebeğinin mektuba çizilmiş ayak izi koynunda, yarımadayı aylarca arşınlayacak, Kara Emin; Alay’ın Rum Doktoru Dimotriyati ile İmamı Hasan Fehmi’nin dostlukları; Ve şehitliğe koşan genç Mehmetçikler… 57. ALAY, 25 Nisan 1915 sabahı emir almamasına rağmen komutanları Mustafa Kemal’in kişisel inisiyatifiyle Conkbayırı’nda büyük kara çıkarmasını durduran Osmanlı alayıdır. Bu alay Çanakkale’de yok olmayacak ve Galiçya ile Filistin’de de mühim görevler alacaktır. İsmail Bilgin’in Genelkurmay’da yaptığı araştırmalar sonucu hazırladığı ve sarsıcı savaş sahneleriyle 57. Alay Çanakkale romanı okurun hafızasından çıkmayacak.
66.60 ₺ -
Türkiyenin Zihin Tarihi
İslam büyük ve muhteşem bir medeniyetse eğer, Osmanlı da büyük ve muhteşem bir kültürdür. Bu mirasın, her nasılsa, bugün bize yaşayarak kalanı ile yetinsek bile; bu onun büyüklüğünü, sezgisel düzeyde de olsa, idrake yeterlidir. Osmanlı’nın kuşatıcı estetik ve entelektüel mirası üzerine yazılanlar, maalesef, çoğu defa bilineni tekrarlamaktan veya deskriptif olmaktan öteye gitmiyor. Halbuki, onun sistemli, kavramsal ve analitik bağlamda yeniden inşası gerekiyor. Şayet bu yapılmazsa Osmanlı kültürünün büyüklüğünü, sezgisel idrakimize değil, zihinsel idrakimize mâl etmemiz mümkün olamayacaktır. İşte bu noktada doğan ihtiyaca karşılık Türkiye’nin Zihin Tarihi, Osmanlı kimliği ve kültüründen yola çıkarak Türkiye’nin zihin tarihini; dönemin aydın ve entelektüelleri, edebiyatı, saray ve kent kültürü, Batılılaşma ve Oryantalizmle etkileşimi başlıkları çerçevesinde irdeliyor. “Türk Kültürü Üzerine Kuşatıcı Bir Söylev” alt başlığıyla sunulan çalışma, Osmanlı kültürü ve zihin tarihinin, günümüz Türkiye’sinin ve Türk toplumunun oluşumu üzerindeki etkisini Hilmi Yavuz’un engin birikimi ve eşsiz üslubuyla sunuyor. Resmî ideolojinin ve arşiv belgelerinden yapılan okumaların ötesinde bir medeniyetin ruhuna nüfuz ederek onu anlamaya çalışan Yavuz, bambaşka bir Türkiye haritası çiziyor.
51.80 ₺ -
Okuma Biçimleri
‘Zamanın ruhu’nun, edebî okumaları, ağırlıklı olarak romana ve düzyazı türlerine doğru yönlendirdiği bir dönemde Hilmi Yavuz; şiiri, teorik okumalarla yeniden gündeme taşıyor. Geçmiş ve günümüz şiirinin biçim ve imgelem açısından ele alındığı metinlerin yanı sıra diğer sanat ve sosyal bilim dallarına ilişkin anekdotlar da Yavuz’un engin birikiminden süzülerek sayfalara yansıyor. Şiir ve poetika, okuma biçimleri, dil felsefesi odaklı metinlerle birlikte sinema, heykel, müzik, fotoğraf ve resim, sanat temalı yazıların ana başlıklarını oluşturuyor. Yahya Kemal, Sezai Karakoç, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mevlânâ Celaleddin-i Rumî, Behçet Necatigil, Hölderlin gibi sayısız yazar, şair ve dünürün eserlerine dikkati çekerken; Yunus Emre, Mozart, Cinuçen Tanrıkorur, Kamil Fırat, Rahmi Aksungur gibi birçok sanatçının dünyasına açılan kapıları aralıyor. Kitaptan: “ ‘Okuma Biçimleri’nden bir edebî metnin okunma, yorumlanma ve anlamlandırılma biçimlerini kastettiğimi belirtmeliyim. Şüphesiz bir metin, birbirinden çok farklı bağlamlarda okunabilir; ama galiba, en doğrusu, öncelikle, bu bağlamların neler olduğunu ortaya koymak olmalıdır. (…) Edebiyat teorileri, bunu ya yazar merkezli olarak okuma, yani ‘yazarın niyeti’ni (intentio auctoris) açığa çıkaracak bir okuma; ya metin merkezli okuma, yani ‘metnin niyeti’ni (intentio operis) açığa çıkaracak bir okuma; yahut da okur merkezli okuma, yani ‘okurun niyeti’ni (intentio lectoris) açığa çıkaracak bir okuma biçiminde öbeklendirirler. Oysa eleştiri pratiği, edebiyat teorilerinin bu kesin sınırkoyucu öbeklendirmelerini aşan, teoriyle pratiğin örtüşmediği durumlarla karşı karşıya bırakır bizi.”
62.90 ₺ -
İslamın Zihin Tarihi
Modern(leşmiş) okur-yazarların katı reflekslerinin aksine Hilmi Yavuz, şiirsel-düşünsel serüveninin başından beri çokyönlü okumalarıyla, kendine özgü bir yol üzerinde yürüyerek, özellikle tasavvuf irfanından devşirdiği birikimi ve inşa ettiği duyarlılığı hem şiiri hem de düzyazıları açısından temel bir kaynak haline getirmiştir. İslam’ın Zihin Tarihi de şiirden felsefeye, tasavvuf irfanından siyasete geniş bir ilgi alanına ilişkin tecessüsünü dersleriyle, söyleşileriyle ve yazılı tanıklıklarıyla dile getiren Hilmi Yavuz’un İslam üzerine yazdığı makalelerden oluşuyor. İslam’ı; Türklük, felsefe, tasavvuf, siyaset, bilim, medeniyet, Oryantalizm ve aktüel olaylar çerçevesinde çok katmanlı bir analize tâbi tutan Yavuz; derinlikli okumaları ve birikimiyle, okura İslam’ın zihin tarihinin haritasını sunuyor. Bir Müslüman Aydının İslam Üzerine Düşünceleri alt başlığını taşıyan kitap; İslam’ın sosyal bilimlerle, gelenekle ve güncelle olan ilişkisini, Hilmi Yavuz’un billurlaşmış üslubu ve birikimi çerçevesinde bir araya getiriyor. Türk Müslümanlığının mezhepler tarihine uzanan kompleks yapısından, Gazali’nin İslam kelamı ve felsefe tarihindeki konumuna; akıl-doğa-vahiy üçgeninde gelişen din ve rasyonalite çözümlemelerinden, felsefeyle ilahiyatın çarpıştığı Çifte Hakikat doktrinine; tasavvuf ve mana âleminden, nefs terbiyesinin Yunan felsefesindeki karşılığına; siyaset/reform/demokrasi gibi kavramların İslam çerçevesinde yorumlanışından, “İslam terakkiye mâni midir?” sorununa; İslam medeniyetinin ışığında Türkiye’de ve dünyada gelişen oryantalist söylem eleştirisinden, türban/Ateizm/Kur’an’ın profanlaştırılması/kamusal alan gibi birçok güncel konu, İslam’ın Zihin Tarihi’nde bir araya geliyor. Hilmi Yavuz’un yazılarında temel bir kategori olarak yer alan evrensellik, onu hem modern düşüncenin kurucularının akrabası kılıyor; hem de İslam’ın doğasına özgü olanı, düşünme ve din ilişkileri bağlamında söz konusu edinilenleri yakalamasına imkân sağlıyor. Yavuz’un yalnızca konuları derinlemesine bir analize tâbi tutmak ve eleştirmekle kalmayıp, mevcut sorun ve konulara yeni çözümler ve yaklaşımlar geliştirmesi okur önünde yeni ufuklar açıyor.
18.50 ₺ -
Felsefe Yazıları
Felsefe Yazıları, diğer eserlerinden farklı olarak Hilmi Yavuz'un felsefeci kimliğini öne çıkarırken, birikim ve analizlerine vurgu yapıyor. Kuram-dil bağıntısı, felsefe eğitimi ve dili, soyut-somut ilişkisi, varlık ve zaman, yapısöküm gibi belli başlı felsefe başlıkları üzerine yazılmış makalelerden meydana gelen kitap, konuları Yavuz'un bakış açısıyla ele alıyor. “Descartes de Felsefenin İlkeleri’nde, kitabını Latinceden Fransızcaya çevirene yazdığı mektupta şöyle diyor: ‘Felsefe bir ağaç gibidir: Kökleri metafizik, gövdesi fizik, bu gövdeden çıkan dallar da öteki bilimler.’” Descartes gibi Hilmi Yavuz da felsefeyi salt söylevler bütünü olmaktan başka bir noktaya taşıyıp diğer bilim dalları, edebiyat ve sanatla ilişkilendiriyor. Wittgenstein’dan Derrida’ya, Marx’tan Sartre’a, Sassure’den Durkheim’a, Nietzsche’den Kierkegaard’a çeşitli isimleri ve kuramlarını karşılaştıran kitap, okura yeni ufuklar kazandırıyor.
59.20 ₺ -
Belleğin Kuytularından
“Belleğin Kuytularından ile gerçekten zor, ama o ölçüde de talihsiz bir işe giriştiğimin ta başından beri farkındayım. Bu portrelerin arasında dost olduklarım da, olmadıklarım da var çünkü... ‘Zor’ olan dostları yazmak, talihsiz olan da dost olmayanları. Ama şunu da belirtmeliyim: Dostlarımı yazarken de dost olmayanları yazarken de, kendimce ve olabildiği kadarıyla mesafeli ve soğukkanlı olmaya çalıştım. Yine de, ironi ve mizahtan, hem dostların hem de dost olmayanların hisselerine düşeni aldıklarını söylemeliyim. Bu konuda hiç de mesafeli davranmadım. Duvarcılıkta, taşı gediğine koymak esastır!”
185.00 ₺ -
Alafrangalığın Tarihi
Alafrangalığın Tarihi, alışılmış türden bir tarih kitabı değil. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e dönüşüm sürecinde ve elbette Cumhuriyet’ten sonra, alafrangalık, doğrudan doğruya modernleşmenin zihnî arka planını yeniden inşa etme bağlamında bir ‘kavram tarihi’ olarak ele alınmaktadır. Hilmi Yavuz’a göre ‘alafrangalık’ kavramının tarihi; modernleşme, Oryantalizm, rasyonalite (ve dolayısıyla, Aydınlanma) kavramlarının alımlanış biçimleri ile üst-belirlenmiş bir tarihtir. Osmanlı-Türk alafrangalığının, bu üç temel-koyucu kavramın karşılıklı ilişkilerinin belirlediği bir problematik olarak okunması gerekir. Bu doğrultuda alafrangalık, Oryantalizm olarak alımlamanıp temellük edilmiş Batı modernizminin, rasyonel ve Aydınlanmacı bir dönüşüm olduğunu zannetmekten ibaret yanlış bir bilinçlenmedir.
17.13 ₺ -
İki Kişilik Rüyalar
Sulara anlatılacak rüyalardandı. Akan sular yoktu oysa. Su yerine kâğıt yetişti imdada. Okuyanlar önce duyduysalar, "İşte budur, ben de bu rüyanın tam şurasındayım" dediler. Böyle evler görmüşler, böyle bahçelerde yitirdikleri olmuştu. Ama kapıların bu kadar kendine açık ve bu kadar kendine kapalı olduğunu henüz bilmiyorlardı.
6.51 ₺ -
Yanmak Vakti
İnsan ben′den kurtulduğu anlarda sessiz izdüşümleri bırakır sonsuza... Nereden geldiği meçhul bir sesin ardında, birler vardır binlere bedel hikayeler yaşayan. Hayata anlam veren erdemleri yeniden diriltmeye çalışan bir neslin kendisiyle ve hayatla hesaplaşmasının metafizik kırıntıları, hikaye uslubunun akıcılığıyla bu kitapta...
5.48 ₺ -
Sur Kenti Hikayeleri
Bugün Sakine’yle iki defa göz göze geldim. Dünyanın en güzel iki ülkesine sahip olduğumu da, karanlık bir han odasından başka bir yer olmadığımı da bugün anladım. Gözlerine mil çekilmiş bir tek gün, gözlerine sürmeler çekilmiş yılların öcünü fazlasıyla aldı benden.” “Bir yol nereye gider? diye sordu kendine. İnsan ancak adresi olmayan bir yolcuyu uğurladığında yolların bilinmezliğini keşfediyordu. Giden bir tek yola gidiyor, kalan sayısız pek çok yolun sır dolu düğümlerini çözmeye mahkum oluyordu. Kendisinden ayrılanın ölümün yoluna mı, ihanetin yoluna mı, yoksa tekrar kavuşmanın yoluna mı girdiğini asla bilemezdi insan. Uğurlayan, uğurladığıyla beraber pek çok mesafeye bölünüyordu…”
11.84 ₺ -
Otoyol Uykusu
Kemal Sayar′dan bu defa bir öyküler demeti. Sağlam bir kurgu, ironik bir dil ve hayatın girdabında bocalayan insanlar… Rüyalar, gerçekler, tasavvufi göndermeler, psikanaliz, ironinin arasından yüzünü gösteren hikmetli sözler, ince bir duyuş gücü, çocukluk yaraları, yalnızlık, kalbe dönüş, aşk, postmodern savrulmalar eşliğinde yer yer fantastik öykülerle Otoyol Uykusu… Her dakika koşuşturma. Bitmeyen telaşe. Baş döndüren teknoloji. Gazeteler. Ritmik yaz şarkıları. Gece. Gündüz. Ve uzakta belli belirsiz, tenha bir yol. Tüm gördüklerimiz bir rüya olmasın sakın? Baş döndürücü hız ve ego çağında ruhumuza birden batan iğnelerin bir sebebi olmalı. Kemal Sayar o sebebi bilgelikle yakalıyor, şair titizliğiyle işlediği kelimelerle tarif ediyor.
6.17 ₺ -
Nun Masalları
Nazan Bekiroğlu’nun Unutulmaz Eseri “Nun Masalları” Timaş’ta. Masal gemisi, nihayet İstanbul Boğazı’ndan, son padişahla son şehzadesini alarak uzaklaştı. Hiçbir şey kalmadı geriye. Bir büyük boşluk kaldı geriye. Bir deutun bunları, bulutların ufuk üzerinde koştuğu güz akşamları, kıyıya iyice yanaşan masal gemilerinin gölgelerine bakarak ve dahi o gölgeleri kendisi gibi görebilecek başkalarının varlığını da vehmederek dalgalara söyleyen öykücü.
148.00 ₺ -
Kalp Süvarileri
“Bir dertli kul idim derman arayan…” diye söze başladı Beyazid-i Bestami: “Kalbime bir süvari gibi indim. Bütün ellerimle Hakk’ın kapısını çaldım, belâ eliyle çalmadıkça kapı açılmadı. Bütün dillerle izin istedim, hüzün diliyle istemedikçe izin verilmedi. Bütün ayaklarla O’na giden yolda yürüdüm. Yokluk ayağıyla yürümedikçe dergâhına varamadım… Denildi ki, ‘Ey Bayezid! Nefsinden boş ol. Hiç ol da gel.’ Yıllarca gayret ettim. Ve bir gün sükût edince baktım ve gördüm ki derdim, dermanım imiş… Şimdi sen başlangıç istiyorsan kalp süvarisi, beden piyadesi ol da yola çık!” Rabiatül Adaviye, Ebu Hamid Gazali, Şems, Mevlana, Yunus Emre, Hallac-ı Mansur, İbrahim Edhem, İbni Cella, Yusuf b. Hüseyin, Muhyiddin Arabî… Onlar kalp süvarileriydiler; benliklerini aşkla yakıp kül ettiler. Münire Daniş, evliyaullahın hayatlarından dönüm noktası kesitleri öyküleştirdi. “Kalp Süvarileri”, aşk bilgelerinin çarpıcı hayatlarını bugüne taşıyor.
10.36 ₺ -
Şehirleri Süsleyen Yolcu
Çocuk, ‘Lafza-i Celal’i gördüm’ demiş, ‘yıldızlarla yazılıydı. Ayın on beşinde olduğu gece, Lafza-i Celal’i gördüm, pırıl pırıldı, göz kamaştırıcı.’ Dinleyenler önce ağlamışlar, sonra deliliğine hükmetmişler. Dinleyenlerden dinledim. Üçü ihtiyar, biri genç, diğeri orta yaşlı. ‘Nasıl olur? Kaçık bu yahu!’ diye söyleniyorlar. Hep aynı alaycı bakış, aynı hayret ve deliliğe hükmetmeler... Bir çocuk geçti dükkânın önünden. Koştum, ardından bakakaldım. Çocuk gittikçe büyüyor, uzaklaştıkça billurlaşıyordu. Yol uzadı, çocuk büyüdü, büyüdü, göğe uzandı, mekâna sığmıyordu. Saçlarının göğe kavuştuğu yerde Taha ve Yasin okunuyordu… Bir usta yazarın ilk hikâyelerini okumak heyecan verici bir yolculuk… Sadık Yalsızuçanlar’ın ilk kitabı Şehirleri Süsleyen Yolcu, Yalsızuçanlar’ın bugünkü üslubuna ilişkin çok şey ima ediyor. TYB Öykü Ödüllü kitap özgün dili ve anlatımıyla okuyucuyla buluşuyor.
5.14 ₺ -
Hiç
"Pencereye gitti, perdeyi araladı. Kuşbakışı baktı. Bir şey göremedi. Kışbakışı baktı, donuk bir hayat gördü. Kasbakışı baktı, şiddetli bir hayat gördü. Kurtbakışı baktı, siyah beyaz gördü. Koçbakışı baktı, ot gibi bir yaşam gördü. Körbakışı baktı, beyaz gördü. Kembakışı baktı, siyah gördü. Külbakışı baktı, gri gördü. Kelbakışı baktı, kılsız bir yaşam gördü. Kilbakışı baktı, sarı bir yaşam gördü. Küfbakışı baktı, güz gördü. Köybakışı baktı, somun gördü. Kurbakışı baktı, eşcinsel bir yaşam gördü. Kılbakışı baktı, kel bir yaşam gördü." “Masadaki kamış ve kâğıtların, mürekkep ve divitlerin, sehpadaki küllüğün, mutfaktaki tek kapılı eski buzdolabının kendisine ait olmadığını, nesnelerin de kendi başlarına var olduğunu, bu yüzden hiç olduğunu düşünüyor, bu yüzden evlenmek istemiyor, ev veya araba almak, hukuk bürosu açmak, kâğıda küreğe boğulmak, markalı giysiler giyinmek, ayakkabılar takınmak saçma geliyordu. Saçmaya kafa yoran hiççi yazarları bu yüzden seviyordu. Onlara yakınlaştıkça nesnelerden uzaklaşıyor, uzaklaştıkça dokunmanın ağırlığını yükleniyor, böylece kabuğunu döktüğünü, özden ibaret kaldığını, gerçekten var olduğunu, varlığın yokluktan geçtiğini fark ediyordu. Hayata bir derviş ve bir çocuk hayretiyle yaklaşan hattat... Varlığı anlamlandırma çabasındaki bir modern zaman dervişi eşyaya ve olaylara nasıl bakar? Altı yılda bitirdiği hukuk eğitimine metelik vermeyip hayatını kaleme, kâğıda, hüsnühatta adayan dervişin irfan yolculuğu... Usta yazar Sadık Yalsızuçanlar'dan eşsiz bir anlatı…
9.59 ₺ -
Gerçeği İnciten Papağan
"Akşam kurstan dönünce posta kutusunda bir mektup buldu. Ceylanlardan geliyordu. Yazmanın yaşamaktan daha değerli olduğunu düşündü. Belli belirsiz bir sesle ‘Yazı bir uçmaktır’ dedi. Oysa yıllar önce, ‘Edebiyat daha çok sonsuzlukta bir cereyandır, yazı onun için bir mazbata mahallidir’ derdi. İçeride ölgün bir ışık vardı, şaşırdı, böyle bırakmamıştı çıkarken. Kapı aralıktı. Papağan içerideydi. ‘Öldürücü bir zehir gibi benden kaçıyorsun, boşuna tüketiyorsun kendini’ dedi. Sustu Yeşil Gözlü Adam. Papağan acı sözler söyledi. ‘Yıldızınızı karartacağım, bize akıllı adam lazım değil’ dedi. Ne olduysa Papağan’ın bunları söylediğinin akşamı oldu." Şark edebiyatının alegorik tahkiye geleneği ile modern öykünün yenilikçi formlarını buluşturan, imgelerle örülü, açık uçlu metinler. Yalsızuçanlar’ın öyküleri iki dünyanın kesişim noktasından sızıyor. Hem birer doğu masalı anlatıyor okuruna, hem de imgelerinin gücünden rengârenk bir âlem sunuyor. "…şöyle bir bakayım dedim. Şaşırdım. Bir Türk Kafka’sıyla karşılaştığımı duydum. ‘Kapı’, ‘Yılan’ çarptı beni. Borges’i de düşündüm. Benzersizliğinin sürmesini çok isterim."
5.82 ₺ -
Filmin Ağlanacak Yeri
Muhsin Macit, divan edebiyatı uzmanı bir profesör ama bu öyküleri okudukça bir “Anadolu Profesörü”yle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Kitap, kamyon şoförlüğüyle edebiyat öğretmenliği arasında sıkışıp kalmış bir gencin öyküleriyle başlıyor ve ardından yazarın hayatının çeşitli dönemlerinden yirmi adet anı-öykü peş peşe sıralanıyor. Bir süre sonra, bu anı-öyküler kişisel olmaktan çıkıp bizi de alakadar etmeye başlıyor. Anadolu’nun son 30-40 senelik serüveni, sosyal-kültürel durumları bu öykülerle birlikte, yer yer mizahi, yer yer dramatik, trajik ama her seferinde etkileyici olarak getiriliyor karşımıza. Macit, Anadolulular olarak “aşırı şehirlilik”le bir türlü sobeleyen olamadığımız saklambaç-yakalamaç oyunlarına girişmemizden rahatsız. Bize doğrultulan kamera ve mikrofonlara inat, çekinmeksizin, karda, kızak üstünde çocukluk ve naifliğe selam çakmayı, bütün bunlara yeğliyor. Tamara’ların, Ali’lerin öykülerini dinledikçe bu coğrafyada meczup bir rüzgâr gibi dolaşan bu öykülerin her an sizi de gelip çarpabileceği ümidine kapılıp memnuniyetle yanağınızı uzatıp çarpılmayı beklemeye koyuluyorsunuz. Sözü Muhsin Macit’e bırakalım: …Ömrün son veda toplantısında hısım, akrabanın bir araya geldiğini, birbirini sevmek için ölümü beklediklerini sen nerden bilecektin!... ...Sonra bilgiç bir edayla ekledi: Bu mübarek öyle bir çiçektir ki olgunlaşmadan açmaz. Şu minnacık dalın olgunlaşmasını beklemek sabır ister. İstediği sabır olsun, dedik… …Daha evvel öküzlerin boynuna astıkları boncukları traktörlere taktılar. Traktör seslerine Orhan Gencebay’ın, Ferdi Tayfur’un sesleri karıştı. Narmanlı Sümmanî’nin torunlarını gençler tanımaz oldu. Seyitgil’in radyo yerini Grundig marka radyolu teyplere bıraktı... …Sen beni anlarsın Van Gölü… Yine ben aşka, hasrete ve ölüme dair konuşacağım. Yine gözyaşlarımı kalbime akıtacağım. Yine yüreğim kabardıkça kabaracak ama başımı Süphan gibi, Artos gibi dik tutacağım. Seninle baş başa kalınca, senin gibi kabıma sığmaz taşarsam kimseye söyleme, he mi?...
5.48 ₺ -
Avlunun Uğultusu
Ağır adımlarla çıktı dedesinin odasından. "Sizi burada bırakıyorum" dedi. "Hepiniz burada kalın, birbirinizi ağlatın." Bozkırda, yıldızlı bir gecede, çıplak ayaklarına ince taşlar bata bata yürüdü. Alış ağacının dibine çöktü. Kırkbirinci geceydi, gözleri sabit bir noktada, geceler boyu dışarı baktığı pencerede.O odada bıraktıklarından biri, diğerlerinin arasından sıyrılıp billur, berrak, geliverir mi, diye bekledi. Bekledi ki biri gercekten gelsin, bu gelen onun cevabı olsun. Boşuna yola düşmedin. Yapanlız ve korkuyla boşuna titremedin, desin. Kalbinden korkma, desin. O kalp ki aşkı alır kapısından, o kalp ki... Sukut. Aşktan ötesi.
5.14 ₺ -
Ahir Zaman Gülüşleri
Son peygamber, Yaratıcıdan gelen son kitabı kullara ulaştırdıktan sonra, hangi zamanda yaşarsa yaşasın faniler kendi zamanlarını ahir bildiler. ′Ahir zamana kaldık′ diye dertlenen şairin yaşadığı devrin üzerinden yüzyıllar gelip geçti. Kendini bilen her fani zamanını ahir bildi. Hüznüne tebessüm, tebessüme hüzün ekti. Ahir Zaman Gülüşleri, ′Hikaye merhemdir, usul usul geçer yaraların üstünden′ diyen sosyolog-hikayeci Fatma Karabıyık Barbarosoğlu′nun dördüncü hikaye kitabı Çağdaş hikayenin önde gelen isimlerinden olan Barbarosoğlu, Ahir Zaman Gülüşleri′nde değişimin hızı karşısında insan olma cevherini koruma çabası gösteren ahir zaman insanının trajik-komik hikayesini usta bir dille sunuyor okuyucularına.
5.14 ₺ -
Kırmızı
“‘Sizi yarın arayıp sonucu bildireceğiz’ cümlesinin ortasında umursamaz bir tavırla kendini dışarı attığında neden bu kadar bunaldığını tam anlayamamıştı. Bir vitrinin önünde durdu. Giysilere, kemerlere, şallara bakarken kendine takıldı gözü. Aynaya baktığında her zaman gördüğü şeyden farklıydı sureti bu kez. Özenle diktiğini sandığı etek uzun ve pejmürde görünüyor, paltosunun altından sarkması iğne gibi gözüne batıyordu. Kazağının rengi de çok cırtlak bir kırmızıydı. Doğrusu, biraz daha pastel olabilirdi. Bakışlarıyla içindeki narçiçeği kırmızısını soldurmuştu bu küheylan duruşlu kadın.” Büyükşehirlerin kenar mahallelerinde sıkışıp kalanlar, gencecik kızının ilk yolculuğuna çıkışını endişe ve heyecanla izleyen Zeliha, tren vagonlarındaki insanlar, Afganistan dağlarındaki Şerbet’in gözünden taşan ama modern insanın taşlaşmış kulağına sızamayan haykırış, rampadan aşağı hızla inenler ve hakkı verilerek yazılmış erkek hikâyeleri… Çağdaş Türk öyküsünün köşe taşlarından Yıldız Ramazanoğlu bin bir türlü insanlık halini kaleme getiriyor. Aslında belki de bütün hikâyeler tek bir insanı anlatıyor…
11.99 ₺ -
Zilha Günü
Zilha Günü’nüzü yaşayın… Yıldız Ramazanoğlu’nun yeni hikâyeleri Zilha Günü’nde birleşti. Tüm kitaplarıyla Timaş Yayınlarında yer alan yazarın yeni kitabındaki altı öykünün kesişme noktası kadın. Arka planda toplumsal olayların ve birbirinden değişik gündemlerin yer aldığı hikâyelerde hayatı bir parçası olarak ölüm, farklı tezahürleriyle yer alıyor. Göç, çalışma, yeniden evlenme, tutunma ve anlama çabaları… Her biri diğerinden farklı bir günlük hayatın içindeki kadınların ortak noktası hayatın içinde bir görünüp bir kaybolan ölümle yakınları üzerinden karşılaşmaları. Söylenen ve paylaşılandan çok zihin dünyasındaki akışı ortaya çıkartan Yıldız Ramazanoğlu Zilha Günü’nde hikâyeleri teknik ve biçimsel olarak birbirinden ayrıştırarak edebiyatını konuştururken Türk toplumunun farklı kültürel ve ailevî meselelerini gündeme getirmeyi ve toplumsal olayların bireysel yansımalarının peşine düşmeyi ihmal etmiyor. Hikâyelerin satır aralarında sizin Zilha Günü’nüz gizli…
5.48 ₺ -
Yazarın Odası
Orhan Pamuk’un önsözünü yazdığı Yazarın Odası dünya edebiyat tarihini etkilemiş pek çok yazarın, kendi yazarlık deneyimlerine ait her türlü sırlarını anlattıkları bir röportaj kitap. Bu röportajlar dünyaca ünlü edebiyat eleştiri dergisi Paris Review’ı bir edebiyat klasiği haline getirmiş, saygın söyleşiler. Bu kitapta, yazarlar okurlarını adeta odalarına davet edip, çalışma masalarının düzenlerinden, yazma alışkanlıklarına, kendi çağdaşları hakkında düşündüklerinden, etkilendikleri edebiyatçılara kadar pek çok konuyu en samimi halleriyle tartışmaya açıyorlar. Efsane olmuş bu yazarların isimleri ise şöyle: Ernest Hemingway, T.S. Eliot, Rebecca West, William Faulkner, Graham Greene, Truman Capote, Stephen King, Gabriel Garcia Marquez •Rebecca West T.S. Eliot’ın evine yemeğe gittiğinde nelerle karşılaştı? T.S. Eliot’ın şiirleri ve edebiyata yaklaşımı için ne düşünüyor? •Ernest Hemingway Silahlara Veda isimli ünlü klasik romanının sonunu kaç değişik şekilde yazdı? •Truman Capote yayıncıdan ilk kabul mektubunu ne şekilde aldı? •Stephen King romanlarındaki ünlü gerilim sahneleri için nelerden ilham alıyor? •T.S. Eliot ve Ezra Pound arasındaki ünlü etkileşimin ardında gerçekte neler var? Eliot, Ezra Pound’un şairliği hakkında neler düşünüyor? Ve daha pek çok sorunun cevabını bulacağımız, edebiyat severlerin büyük zevk alacağı, bulunmaz bir kitap.
203.50 ₺ -
Virginia Woolf′tan Yazarlık Dersleri
Bu kitapta, ünlü İngiliz yazar Virginia Woolf’un yazarlık ve yazma sanatı üzerine aktardığı düşüncelerden esinlenerek kurgulanmış bir yazarlık atölyesi bulacaksınız. Danell Jones, yedi önemli başlıkta, yazarlık için heyecan taşıyanlara yol gösterecek bir kaynak kitap sunuyor. Virginia Woolf ile Yazmak ve Düşünmek Üzerine... Büyük bir yazarla karşılıklı oturup konuşmanın hayalini kim kurmamıştır ki? Shakespear′le bir şeyler içerek, Bronte kardeşlerle çayırlar üzerinde yapılan bir öğleden sonra yürüyüşü ile ya da Jane Austen′a beş çayında misafir olmanın neticesinde yıllardır hayranlıkla okuduğumuz tüm bu oyunların, şiirlerin ve romanların nasıl yazıldıklarını anlamak mümkün olurdu belki. Ve belki de kendi yazacaklarımız için bir ilhamla ve birikimle ayrılırdık yanlarından. Virginia Woolf’tan Yazarlık Dersleri tam da bu hayalin gerçekleştiği bir dünyaya götürüyor okuru. İngiliz ve modern dünya edebiyatının en nitelikli eserlerinden bazılarını kaleme almış olan, ardında binlerce günlük sayfası, yüzlerce mektup, nice deneme ve roman bırakmıştır. Kitabı hazırlayan akademisyen, yazar Danell Jones kitabın önsözünde, tüm bu sayfaların arasında öğrencileri için parlak yazı notları bulmaya çabalarken, Virginia Woolf’un zarif figürünü sınıfta hayal ettiğini ve bunun kendisine çok gerçek tınlamasıyla bu fikri hayata geçirmeye karar verdiğini anlatıyor. Yazma Alışkanlığı Kazanmak başlığıyla kitaba giriş yaparak, yazma heyecanı taşıyanlara öncelikle disiplin sahibi olmayı öğütleyerek onları motive ediyor ve her bölüm sonunda Woolf’un bizzat kendi yazı alıştırmalarından çeşitlemelerle ufkumuzu açıyor. Kitap; Çalışmak, Üretmek, Yürümek, Okumak, Yayınlatma ve Şüphe Duymak gibi diğer bölümleriyle ilham aşılamaya devam ediyor. Yazar incelikle tasarladığı bu kitapta Virginia Woolf’u gerçek bir sınıfta, kürsüsünden konuştururken, günlüklerinden ve çeşitli yazılarından toparladığı orijinal cümleleri kullanmış ve böylece kitabı sadece bir hayal ürünü olmaktan kurtarmıştır. Kimi zaman kendimizle verdiğimiz savaştan yorgun düşer, bir boş vermişliğe sürükleniriz, denemekten ve hiç olmayacakmış gibi hissetmekten kendimizi alamaz ve vazgeçmek üzerine planlar yaparız. Tam da bu noktada Woolf çıkıp, içimizdeki küskün yazarın elinden tutarak onu uzun yürüyüşlere çıkarıyor. “Yürürken adeta puslu bir yoldaymış gibi hisseder, rüyadaymış gibi kendimden geçer, güzel cümleler kurup hayalimde canlanan sahnenin perde arkasında gezerim” diyerek öğrencilerini teşvik ediyor. İlk cümleler genellikle her yazarın en büyük gerilim kaynağıdır. Kimi yazarların romanlarında epey ilerledikten sonra dönüp açılış cümlesini yazdıklarını duyarız. Virginia Woolf bu konuda kendi çözümünü bize örnek olarak sunuyor ve sanki üzerinde hiç düşünülmemiş izlenimi veren, doğal cümlelerle hikâyemize başlamayı bize öğretiyor. Ne de olsa kendisi romanlarındaki giriş cümleleriyle hep hem gizemli hem vaat eden bir ton yakalamayı başarmış bir yazar. Madam Dalloway kitabının ilk cümlesi son derece sadedir ancak okurun bilincine çabucak nüfuz eder. Bu türden nice ipuçlarıyla yazıya ve düşünceye dair yeni bir bakış açısı kazanmamıza yardımcı olacak bir kitap bu. Yazmak isteyenler ve Virginia Woolf okurları; şimdi tek ihtiyacınız olan bu sayfalar arasındaki büyüyü keşfetmek için bir yolculuğa çıkmak. Sınıftaki yerinizi alın ve kendinize büyük bir edebiyatçının deneyimlerinden, bilgeliğinden sonuna kadar yararlanmak için bir fırsat verin.
6.51 ₺ -
Türk Halk Şiiri Antolojisi
Türk şiirinin bilinen en eski yazılı örnekleri olan Orhun Kitabeleri’nden bugüne gelinceye kadar, bir milletin geçmişten geleceğe uzanan hikâyesi; sözlü kültürden ve folklordan beslenen “Türk Halk Şiiri” ile farklı bir boyutta hayat bulur. Kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olan halk edebiyatı üzerine, bugüne kadar yerli ve yabancı birçok araştırmacı tarafından çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar içerisinde önemli bir yekûn tutan antolojiler hazırlanırken çok sayıdaki şair veya şiir arasından yapılacak seçimde hangi kıstasların esas alınacağı, şairler hakkındaki biyografik bilgilerin yetersiz oluşu ve buna benzer problemlerle karşılaşılmaktadır. Antolojiler tıpkı uçsuz bucaksız bir bahçenin binlerce çeşit çiçeğinden yapılmış bir demet gibi, mutlaka kompozisyonu hazırlayan elden izler taşıyan seçkilerdir. KTÜ Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Çelik’in farklı yazılı kaynakları tarayarak yaşayan halk şairleriyle yapılmış birebir görüşmelerinin ışığında titiz bir çalışmayla hazırladığı Türk Halk Şiiri Antolojisi; bilinen ve farklı kaynaklarda adı geçen en fazla halk şairini kronolojik olarak bir araya toplamaktadır. Kitabın ismi “Türk Halk Şiiri Antolojisi” olmakla birlikte, Türk dünyasının halk şiiri örneklerinin tamamını bir kitaba sığdırmak mümkün olmadığından, çalışma İslâmiyet’in kabulünden önceki Türk edebiyatı ürünleri ile Azerbaycan’ı da içine alan Osmanlı coğrafyasında 20. yüzyıla gelinceye kadar ortaya çıkan Türk halk şiiri ile sınırlandırılmıştır. Hece ölçüsüyle şiir yazmış tekke şairlerinin bu türdeki şiirleri de çalışmaya dâhil edilmiştir. Eser hazırlanırken şairleri en iyi tanıtıcı özelliğe sahip şiir örneklerinin seçilmesine özen gösterilmiş, Yunus Emre, Karacaoğlan, Âşık Veysel gibi halk şairlerine, şiirlerinin fazlalılığı doğrultusunda daha geniş yer ayrılmıştır. Araştırmacılar için bir başucu kitabı niteliğindeki eser; İslam Öncesi Türk Şiiri, İslam Sonrası Türk Şiiri ve Anonim Halk Şiiri olmak üzere üç ana bölümden, ayrıca şiirleri okurken kılavuzluk edecek kapsamlı bir sözlük ile çalışmayı hazırlarken faydalanılan ve araştırmacıları kaynaklara yönlendirecek geniş bir bibliyografyadan oluşmaktadır. Türk Halk Şiiri Antolojisi lüks ve temiz baskısı, okuma kolaylığı sağlayan çift sütun sayfa düzeniyle teknik açıdan göz doldururken, halk edebiyatı ile ilgilenen araştırmacılar ve öğrenciler için vazgeçilmez bir kaynak, ayrıca her kesimden kitapseverin zevkle okuyabileceği özel bir kitap olarak Timaş Yayınları’ndan okuruyla buluşuyor.
18.85 ₺ -
Osmanlı Şiirine Modern Yaklaşımlar
Prof Dr. Ali Fuat Bilkan, “Osmanlı Şiirine Modern Yaklaşımlar” adlı eserinde yıllardır belli kalıplara sığdırılan Osmanlı edebiyatına farklı bir pencereden bakmayı uygun görmüştür. Birer belge niteliği taşıyan edebî metinlerden hareketle toplumun sosyo-kültürel yapısına kapı aralamak yazarın bariz hedefidir. Edebî metinler, Osmanlı edebiyatının genel anlatım özellikleri içerisindeki yerleri ve değerleri göz önüne alınarak, dilin gücü ve ifade tarzı hesaba katılarak incelenmiş; dönemin hakim zihniyetine ışık tutulmuş; devrin sosyal ve kültürel tablosuna kayda değer yaklaşımlar sunulmuştur. Farklı devirlerde yaşamış birçok şairin farklı beyitlerinden yola çıkan yazar, genellikle beyitleri kısaca açıklamış ve ardından esas konuya değinmiştir. Kitabın en dikkat çekici yönlerinden biri, Osmanlı edebiyatından hareketle dönemin tarihî, felsefî, psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve kültürel dünyasına ışık tutan yaklaşım tarzıdır. • Altı asrı aşkın bir imparatorluğun duygu, düşünce ve hayal sisteminin aynası olan Osmanlı edebiyatını ne kadar biliyoruz? • Osmanlı edebiyatı gerçekten söylendiği gibi soyut, anlaşılmaz, dili ağır, kapalı, halktan ve hayattan uzak bir saray edebiyatı mıdır? • Edebî eser, edebiyat ve sosyal bilimler arasındaki ilişki nasıl çözülür? • Osmanlı edebiyatını değerli kılan biçimi ya da muhtevası mıdır? Bu edebiyatın zengin anlam dünyası üzerinde yeterince durulmuş mudur? • Edebi metin, yazarın niyeti, metnin niyeti ve okurun niyeti gibi üç farklı bakış açısının muhatabıdır. Osmanlı Edebiyatı şimdiye dek yönlü bir yaklaşımla değerlendirildiğine göre bütün değerlendirmeler eksik midir? • Osmanlı edebiyatı alanına ilişkin akademik çalışmalar ve bu çalışmalarda yapılan bariz hatalar nelerdir? • Edebî eseri incelemede kullanılan teknikler neler olmalıdır?
5.83 ₺