-
Yoksulların Ve Şairlerin Kitabı 1
“Yazdığım her şeyin bir bütünün parçası olduğunu düşünüyorum. Onu hissederek yazıyorum. Büyük bir define haritasının kayıp parçalarını keşfedercesine, her yazdığım şey o bütünün dolmayı bekleyen bir parçası gibi doğuyor bende. Aslında bütün gerçek şairlerin böyle bir bütünlük içinde yaşadıklarına inanıyorum ama ben bunu kendimde çok baskın bir şekilde hissediyorum.” diyen Cahit Koytak; şiire hasredilmiş ömür mesaisinde her şeyi şiir olarak gören, her şeyi şiire dönüştüren bir şair. Kadim zamanlarda hikayelerin, tarih kitaplarının hep şiir olduğu zamanlarla yarışır gibi şiir yazıyor. Modern şiirin bireyselliğini kırıyor ve okura şiir okutturmayı başarıyor. “Söylemesi bile fazla, böyle bir şiirin varlığından tarifsiz bir sevinç duyuyorum. Bu bir ‘telgraf’ da sayılabilir: İlk Atlas yeniden basılsa, Cahit Koytak dergilerdeki şiirlerini de kitaplaştırsa, gönlümüz has şiirle yıkansa! Çok şey mi istiyorum? Sanmam, nihayet istediğimiz şiir!” 2004 yılında Haydar Ergülen Cahit Koytak şiiri için bunları söylüyordu. 2009’da kaldığı yerden devam ediyor: “Koytak'ın şiirlerini tehlikeli ustalık ürünleri olarak görüyorum. Onun şiirlerini el yazısı olarak değil, aynı zamanda alın yazısı olarak yazdığını da düşünüyorum. Bu onun nasıl bir vicdana sahip olduğunun gösteriyor. Sadece kendi dünyasını değil, farklı dünyaların şiirlerini kaleme alıyor.”
17.13 ₺ -
Tahammül Şeridi
2000 kuşağının önde gelen şairlerinden Cafer Keklikçi, Türk şiirine, kendine has yeni bir damar getirdi. Keklikçi şiiri üzerine, daha şiirleri kitaplaşmadan eleştirmen ve şairler tarafından önemli yazılar kaleme alındı. İlk şiir kitabı Tanınma Korkusu 2004’te yayımlandığında, farklı görüşten edebiyat çevrelerinin dikkatini çekti; birçok şair ve yazardan olumlu tepkiler aldı. Şairin, 2007 yılında Yasak Bölge isimli ikinci şiir kitabı yayımlandığında; Cafer Keklikçi artık bütün kesimler tarafından kabul gören, kendine ait okur kitlesi oluşmuş bir şair haline geldi. Türk edebiyatında her kesimden insanın üzerinde hemfikir olduğu isimlerden biri olan Keklikçi kendi şiirini kurmuş, şiirinin altında imzası olmasa bile bu şiirlerin ona ait olduğu fark edilecek denli bir üslup geliştirmiştir. Timaş, çağdaş Türk şiirinin öncü isimlerinden biri olmayı şimdiden hak etmiş; yenilikçi, genç, dinamik ve üretken bir şair olan Cafer Keklikçi’nin üçüncü şiir kitabı Tahammül Şeridi’ni şiir severlerle buluşturuyor. Şiirin şiirle beslendiğine inanırım, şiirin kaynağının yine şiir olduğuna. Cafer Keklikçi'nin şiirleri bu inancımı destekleyen türden. Ve temel özelliği de ironi. Yerli yerinde kelime oyunlarıyla, şiir zekâsıyla, buluşlarıyla, şiirinin iyi bir kulvarda olduğunu bir kez daha gösteriyor. Cafer Keklikçi severek izleyeceğim şairler arasında. Haydar Ergülen Radikal Kitap Eki Cafer Keklikçi, daha ilk şiirlerinde farklı olduğunu bizlere göstermişti. Keklikçi, dergilerde şiir yayınlamaya başladıktan sonra, kısa sürede sesini, üslubunu buldu. Yazdıkları usulca okunan şiirler değil, yüksek ses gerekiyor. Sorguluyor, kurcalıyor, hayatın ve insanın yakasına yapışıyor. Bazen de kendi yakasına... Yazdıklarında, rahatı kaçmış ya da aradığını dünyada bulamamış insanların tedirginliği ve şaşkınlığı var. Dertli, fakat ümitsiz değil. Şiirler, güçlü bir müzik eşliğinde ilerliyor. Hatta bazen, müzik şiirin önüne geçiyor. Sanki kafasındaki müziğe söz yazıyor. İbrahim Tenekeci Milli Gazete Şiir üzerine kafa yoran, şiiri hayatının bir 'mesele'si haline getiren şairlerden Cafer Keklikçi. En önemlisi 'dize' söyleyebilen bir şair. Gerçek şiir okuru, şiir eleştirmenleri kısa sürede fark edecek ve selamlayacaktır onu. Ali Çolak Zaman Gazetesi
6.16 ₺ -
Su Güncesi
“Ay Vakti, Kırklar, Dergâh, Yolcu gibi edebiyat dergilerinde yayınlaman şiirleriyle tanınan Fatma Çolak, Su Güncesi adlı kitabıyla Timaş okurlarıyla buluşuyor. Dizelerin aralarında gezinen kuşlar, atlıkarıncalar, erguvanlar, yıllanmış yaralar, ağaçlar, yağmurlar, rüzgârlar, anılar, rüyalar; şairin kalbinden çıkıp okurun kalbine dokunuyor, ruhunda yeni kapılar, yeni yaralar açıyor.”
51.80 ₺ -
Kader Denizi
Günümüz dünyasının en ağır dramlarından olan mültecilik konusunu işleyen Kader Denizi, Mehmet Günyeli'nin soyut fotoğrafları ve Bejan Matur'un bir tragedya gibi kurguladığı şiirlerinden oluşuyor.
23.98 ₺ -
Yusuf ile Züleyha
Nasıl herkese duyurur da sesimi derim: “Bu anlattığınız ben değilim. Ben bu anlattığınız değilim. Yusuf′u ben nasıl yerim? Ben Yusuf′u nasıl yerim?” Sözünün bu kısmına gelince kurt, nemli gözlerinden boncuk gibi yaşlar dökülmeye başladı. Gri tüylerle kaplı göğsü, ön ayakları ıslandı. Bir ah çekti derinden derine. Islak burnu daha ıslandı. Ve devam etti: “Ben şimdi adımı nasıl temize çıkarayım. Alnıma sürülen bu kapkara lekeyi neyle, nasıl yıkayayım? Öyle bir leke ki değil bana, yeter kıyametin kopacağı güne değin gelip geçecek tüm torunlarıma. Tek muradım, bütün yaratılmışların sahibi olan Tanrım. Bu ayıpla yaşatamazsın beni. Ya alsın yeni doğmuş bütün kurt yavrularıyla birlikte canımı, kurt neslinin dalı yaprağı burada kesilsin, ya da adım temize çıksın.”
185.00 ₺ -
Tahir ile Zühre
Ateşe yazgılı pervaneler "Aşığın elindeki kâr sadece aşk. Ve aşk yordamına sahip gönül. Aşkın sürekli göçebesi. Hep yürümek zorunda o; kendinden aşka, aşktan sevgiliye. Ki aşkın yegane koşulu sevgiliyi aramaktır. Bulmakta aramaktır. Aşığın aşktan bütün nasibi, aramak...Aşk, gönül konutunu aydınlatsın. Bu yeter aşığa. Can konutu kime adanmış bunu bilsin yeter. Artık gizli kanatları vardır aşığın; yâr ile arasına giren mesafelerin üzerinde, açılır kapanır gizlice. Aşk kalmamışsa kanatlar da hissedilmez. Ama aşk varsa, aşık sevgilidedir daima. Mesafeler ise aşk üzüntüsünün mecazı. Böylece bilir ki üzüntü kaldıkça aşk da var demektir. Aşkın çilesini bir can çekişmesi gibi duysa da, sevgili hayaliyle diridir o. Doğru aşk, geleceği olan aşk, böyle birbirinden can alıp veren sevgililerin aşkıdır; yaralar ama yaralanmaz."
4.11 ₺ -
Süleyman ile Belkıs
“Ve gerçek şu ki. Biz Davud’a ve Süleyman’a bilgi verdik. Bu yüzden onlar “Bizi inanan kullarından birçoğuna üstün kılan Allah’a hamd olsun’ derlerdi. Ve Süleyman Davud’a mirasçı oldu. O da şöyle derdi: ‘Ey insanlar. bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden cömertçe bir pay verildi. İşte bu apaçık bir lütuftur” (27 Neml 15-16)Hüthüt. ordusu insanlardan. cinlerden. çeşit çeşit kuşlardan ve başka bir çok yaratıktan oluşan Süleyman’ın. bu dünın en kudretli hükümdarının postacısı ve istihbatar subayıdır. Bir gün uzun süre ortalarda görünmeyerek Süleyman’ı gazaplandırır. Oysa döndüğünde Sebe ülkesinden bir nebe. yani önemli bir haber getirmiştir. Süleyman’a gördüklerini anlatır. Sebe ülkesi üç dağın arasında kurulmuştur ve orada yüzlerce su bendi vardır. Bu bentler sayesinde Sebe halkı hem baharda taşkınlardan korunmakta. hem de yazın şiddetli sıcaklarında kuraklık çekmemektedirler. Orada her türlü meyve ve zenginlik vardır. Ve sebe ülkesine hükümdarlık eden Belkıs’a bütün nimetlerden bolca verilmiştir. Asalet. zenginlik. güzellik. iktidar. akıl ve hikmet....Fakat ne yazık ki Sebe ülkesi halkı bir olan Rablerine değil de güneşe secde etmektedirler. Süleyman bir mektup yazarak Sebe melikesi Belkıs’a gönderir ve onu Hakk’a ve kendisine tabi olmaya davet eder. Süleyman’la Belkıs arasındaki yazışma Belkıs’ın Süleyman’ın Rabbi’ne iman emesiyle ve ülkesiyle birlikle yüreğini de Süleyman’a tabi kılmasıyla sonuçlanır. “Aşk insana hiçbir Tanrı bilgininin öğretemeyeceğini öğretir” der Belkıs. Süleyman aşkın sonsuzluğunu simgeleyecek. ve kulların Tanrı’ya bağlılığını belgeleyecek bir yapı kurmak ister. Bu kutsal ev daha önce Süleyman’ın atalarının mabedler inşa ettikleri yerde inşa ettirilir. Adı İlya Mescidi’dir. Süleyman der: “Mabedi kutsal kılan aşktır. Aşkı çekip alırsan feleklerin devranı dönmekten vazgeçer. Evren aşk üzere dönmektedir.” Ve cinlerin bilgisizliği sahnesiyle öykü son bulur. Süleyman ile Belkıs Yusuf ile Züleyha’dan sonra konusunu Kur’an-ı Kerim’den. dolayısıyla tefsir ve hadisten alan ikinci kitabı aşk klasiklerinin. Fatih Okumuş’un hem ilahiyat doktoralı bir yazar. hem de “Sevgili Kasidesi” adlı kitabıyla isbat-ı rüşt etmiş bir şair oluşunun birleştirici güzelliği her satırda kendini hissettiriyor. Kitabı okuyunca bir kez daha ikrar ediyorsunuz: Alemde ne var ki aşktan özge Beyhude nefes tüketme şair Bitmez sandığın şu ömür Bir sade fasıldır aşka dair
5.14 ₺ -
Şem ile Pervane
Gökyüzünde ne kadar yıldız varsa, yeryüzünde de o kadar hikâye yaşardı. O hikâyelerde herkesin bir yolu, her yolun bir yolcusu olurdu. Kimisi için bir hücreydi akıp geçen zaman, kimisi için her şey yeniden başlardı her an. Kimisi için bir uyku, kimisi için bir rüyaydı. Bazı hikâyeler bir zindanda unutulan kimsesizler gibi silinip giderdi. Bazıları da anlatılan rüyalar gibi zamana yayılır ve yorumlanırdı durmadan. Kimi hikâyeler ise bir sır bırakırdı muhatabına; bazen kulaktan kalbe varmaz uutulur, bazen de sır gerçekleşiverirdi bir yerde... İşte o hikâyelerden biri de Şem ile Pervane; sonsuz ve unutulmayan. Ne kadar yazıldı, söylendiyse de, her devrin gök kubbesinde bir yıldız gibi parlak kalan. Okuyacağınız bu nüsha ise, Şem ile Pervane’nin gezegenine yapılan bir hayal yolculuğu…
4.11 ₺ -
Mem ile Zin
Gözyaşlarının aydınlığında, Mem ile Zin. Şairin ′Ah mine′l-aşki’ ve halatihi / Ahraka kalbi bi hararatihi′ dizelerindeki gibi yakıcı bir öyküdür. Burada da Me,. Zin aracılığı ile kemale erer ve ′aşk′ın aşkınlaştırıcı işlevi bir kez daha kendisini gösterir. Botan havzasında ( bugünkü cizre ) evvel baharın başlangıcı olan Nevruz′da başlayan macera, kabirde son bulur. İki sevgili ıstırap dolu yaşamı, mezarda birleşerek noktalar. Mem, ‘kıl’ gibi incecik belli, zarif sevgilisini, Bey kabre indirdikten sonra sarar ve ′murad′ına erişir. Cefa dolu bir ömrün ödülü, tıpkı Kays ile Leyla′da olduğu gibi öte dünyada kavuşmaktır. Doğulu batılı her aşk aynı yolu izleyerek aynı sona ulaşır. Okuyacağınız kitap binlerce kez anlatılmış olan o ezeli macerayı yeniden anlatmayı deniyor. Doğu kültüründeki duygusallığın izlerinin yoğun olarak görüldüğü yerlerden biri dilden dile dolaşan aşk öyküleridir. Batı kültüründeki Romeo ve Jülyet’le ağırlıklı olarak sembolleşen aşk hikayelerinin tarihi, doğu kültüründe daha eskilere ve daha derinlere dayanır. Timaş Yayınları tarafından yayınlanmaya başlayan Aşk Klasikleri dizisi de bu değerli öyküleri yeni kuşaklara yeniden tanıtmayı amaçlıyor.
4.80 ₺ -
Kerem ile Aslı
Aşıklık ne müşkül haldir. “Hayır hayır. Olamaz! Gerçekten daha gerçekti gördüğü. Güneş gibi apaşikar. Ay gibi pırıl pırıldı... Eşiğine fırlattı bedenini. Ey yazgımın gülü! Ey alnımın ak yazısı′ diye bağırdı. ‘Söyle bana hangi bağın gülüsün sen?′ Peri dile gelerek, seslerin en güzeliyle. ‘Ey yüreğimin sancısı!’ dedi. ‘Kesiş dağının gülü. İriskin bağının sümbülüyüm ben. Sen de söyle bana. Hangi rüzgar attı seni buralara?′ Şehzade, Anka kuşunun kanatlarına binmişti sanki; ‘Ey nergis bakışlım! Ey hilal nakışlım! Gönlümün rüzgarı getirdi beni buralara...′ Elif ile Lam gibi birbirlerine öyle sarıldılar ki. Ne gözler görmüş. Ne kulaklar işitmiş böyle bir kavuşmayı...
5.14 ₺ -
Hüsn ile Aşk
Yayınevimizin daha önce yayınlamış olduğu Aşk Klasikleri’nden yeni bir eser. En az onlar kadar değerli, en az onlar kadar meşhur. Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ı. Hüsn ü Aşk, tasavvuf kültüründe önemli bir eserdir. Mecazi ve hakiki aşk arasındaki farktan tutun da, aşkın ve aşığın hallerine varıncaya kadar, pek çok ince konuyu Şeyh Galib büyük bir ustalıkla anlatmış. Aşk ile Hüsün arasındaki aşk üzerine kurulu bu klasik mesnevi örneği, esasında İslam kültür medeniyetinin önemli ipuçlarını içinde barındırır. Recep Şükrü Güngör bu önemli eseri günümüz diline kazandırarak büyük bir kültür hizmeti de gerçekleştirmiş oluyor.
5.14 ₺ -
Ferhat ile Şirin
Aşk hû “... vur külüngün şirin’im sinem ferhat dağıdır...” “Ferhat erimişti. Bisütun sanki daha kavi. Ter boşandı sırtından, alnından, şakaklarından...”Koca dağ...” diye soludu. “Dağ seni!” olanca gücüyle bir kez daha vurdu. Pıt! O kadar... “Koca dağ! Dağ seni...” “Oğul nakkaş değil misin.” demişti Behzat, “Ancak incecik nakışlar dökülür ellerinden. Ah oğul...” Sessizce dinlemiş. İçinden ‘aşk!’ demişti. O kadar... Aşk. He mi, aşk için... Aşk hû! Bir kez daha savurdu külüngü Ferhat. Körük gibi soludu: Aşk hû! Bisütun. koca yürek, gözsüz ağlayan yürek bu solukla gümledi. Gözyaşı oldu. Koca bir parçayla düşüverdi oracığa: “Aşk hû! ... ve bisütun yalnız ‘aşk hû’ya ağlamıştı...” Aşinası olduğumuz bir hikayeydi bu. Analar söylemiş, oğullar, gelinler söylemiş. Karşı köyün toprak damlı evinde Ferhat yine bir dağ deler. Anadolu’da söylendiği şekliyle yeniden... Hece oldu. Kelam oldu. ‘Aşk’ dedi. Âşıkların saz ile söylediği bir hikayeydi. Gönüller naz ile dinledi. Katibe düşen yazmaktı. Kalem bitti. Kağıt bitti. Söz bitti... Ne denilse, ne yapılsa olmayacak. ‘Aşk’ hep anlatılmaz olacaktı. Oldu da... Anlatılmazın teline birde Timaş mızrabıyla dokunduk. Aşk Klasikleri Serisi’nin beşinci kitabı Ferhat ile Şirin’de bakalım teller ne söyler. Nasıl anlatır anlatılmazın anlatılmazlığını... Zor olanı…
4.11 ₺ -
Şair Nigar Hanım
Nigâr Hanım, 19. asır sonu kültür semalarında yerini alan öncü Osmanlı kadınlarının en parlak yıldızlarından biri. Roman ve tefekkür sahasında Fatma Aliye Hanım’ın temsil ettiği madalyonun diğer yarısı, sosyal yaşantı ve şiir sahasındaki tamamlayıcısı. Avrupaî Türk edebiyatının bir kadın kaleminden çıkma ilk şiir kitabı Efsus’un sahibesi. Tanzimat ve Servet-i Fünun edebiyatları arasında bir “ara nesil” sanatçısı. Edebî salonunda kadın-erkek, garplı-şarklı konularını ağırlayan ir asır sonu entelektüeli. Dönem feminizminin ılımlı kanadında bir kadın sesi. Güftesi garplı, bestesi şarklı bir edibe. Nazan Bekiroğlu, 19.yüzyılın sadece ünlü bir ismi olmakla kalmayıp, çevresinde geniş bir aydınlar topluluğunu bir araya getiren Şâir Nigâr Hanım’ın biyografisini ve sanat yaşamını inceliyor. Osmanlı aristokrasisinin önde gelen isimlerinden Macar Osman Paşa’nın kızı Nigâr binti Osman’ın roman akıcılığındaki hayatı ve Türk edebiyatında doldurduğu yer, Nazan Bekiroğlu’nun titiz araştırmasıyla okurlara sunuluyor. Kitapta ailenin özel arşivinden alınmış fotoğraflar da yer alıyor.
19.19 ₺ -
Mehmet Akif
Kimi zaman biyografik kimi zaman analitik düzlemde ilerleyen bir kaynak olan bu eser, bazı edebiyatçılar tarafından “Bazı biyografiler sadece konu aldıkları kişiyle değil, kaleme alanın kimliğiyle de öne çıkar. İşte Üç İstanbul adlı dev romanından tanıdığımız Mithat Cemal Kuntay’ın Mehmet Akif biyografisi bunlardan biri.” şeklinde yorumlanmıştır. Kitapta Mehmet Akif, son yüzyılın önemli edebi şahsiyetlerinden biri olmasının yanında, mütevazı ve mücadeleci yönüyle de tanıtılıyor. Akif’in şair söylemiyle eylemini özdeşleştiren bir eser. Ayrıca kitabın sonunda 16 sayfalık albüm bölümüyle de yazarın dünyasına farklı bir yolculuk imkanı da sağlanıyor.
15.07 ₺ -
Geçtim Dünya Üzerinden
Bir devrin kapanış yeni bir devrin başlangıç hikâyesine tesadüf eden bir zamanda, Fatih’te eski bir konak yavrusunda dünyaya merhaba diyen ve eski terbiyenin henüz değerlerini yitirmediği bir eğitimden geçen Neclâ Pekolcay’ın 80 yıllık ömründe şahit oldukları, yalnızca bir insanın değil bir devrin hikâyesine tanıklık ediyor. Hâlâ kendine ve iddiasına yakışır tarihi yazılmamış o İslam Ansiklopedisi’nin ilk çalışma heyetinde yer alması, İslâmi Türk Edebiyatı Tarihi sahasının ilk müteşebbislerinden, Yüksek İslâm Enstitüsü İlahiyat fakültelerindeki ilk hoca neslinden ve ilk kadın hocalardan biri olması böyle bir hayatın arkasındaki gündem ve bakışı merak ettiren hususiyetler arasında yer alıyor. Ve belki de en önemlisi, hayata “ben” merkezli değil de “biz” cephesinden bakmanın ne demek olduğunu anlatması onu tanıma iştiyakı doğuruyor.
9.25 ₺ -
Fatma Aliye
Tarihimizdeki ilk kadın mütercim, sistematik bir şekilde kadın sorunlarına değinen ilk kadın romancı, ilk kadın felsefeci, Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin ilk kadın üyesi, ilk kez yardım derneği kuran, hakkında ilk kez monografi yazılan, dünya sergilerine davet edilen ilk kadın yazar… Edebiyat, toplum ve düşün hayatımızda böylesine önemli bir konumda yer alan Fatma Aliye; son dönemde ne yazık ki tüm bu nitelikleri göz ardı edilerek banknotların üzerinde yer almasıyla polemiklere konu oldu. Fatma Aliye’nin eserlerinde kadın sorununu ele alan bu nitelikli çalışma; muhafazakâr Osmanlı kadının özelliklerini ve dönemin kadın hareketini örnekler üzerinden incelerken Fatma Aliye’nin edebiyat, toplum ve düşün hayatımızdaki yerini ortaya koyuyor. Firdevs Canbaz Yumuşak’ın bu kitabı, Fatma Aliye Hanım konusunda, onun feminist olduğuna ilişkin verili ideolojik okumalara karşı yazılmıştır. Bu kitap okununca görülecektir ki, Fatma Aliye Hanım’ın kadın meselelerine İslamî bağlamda ele alışı, ideolojik ve taraflı bir okuma değil, tümüyle metinsel olgulara dayanan objektif ve yansız bir okumadır. Hilmi Yavuz (Türk Edebiyatı Bölümü, Bilkent Üniversitesi) Cumhuriyet öncesi Türk edebiyatı, hep yeniden keşfedilmesi ve araştırılması gereken bir alandır. Özellikle kadın yazar, şair ve eleştirmenlerin bu edebiyata yaptıkları katkılar yeterince incelenmemiştir. Firdevs Canbaz Yumuşak’ın Fatma Aliye üzerine yaptığı kapsamlı ve tutarlı çalışma, önemli bir boşluğu dolduruyor ve edebiyat tarihinin biraz da örtülmüş bir yüzünü okurlara açıyor. Laurent Mignon (Şarkiyat Enstitüsü, Oxford Üniversitesi) Fatma Aliye Hanım hakkındaki genel kanılara rağmen meseleyi yeniden ele alması bakımından son derece etik bulduğum bu çalışmanın, önemli bir boşluğu doldurduğuna ve sahih bilgiler verdiğine inanıyorum.
8.23 ₺ -
Emine Semiye
Cevdet Paşa’nın kızı, Fatma Aliye’nin kız kardeşi… Babasına, topluma, padişaha aykırı duran, kendisinden sonraki nesillerin kadınları için hür bir hayatın yolunu açan fedai… Gelenekten yeniliğe, istibdattan özgürlüğe, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte büyük uğraş veren, bugün adı unutulmuş ancak mücadele, heyecan ve hüzünle dolu bir ömrün kahramanı… Emine Semiye!.. Prof. Dr. Şefika Kurnaz’ın kaleme aldığı “Osmanlı Kadın Hareketinde Bir Öncü, Emine ye” adlı bu kitap, onun üzerindeki ihmal perdesini aralıyor. Emine Semiye’nin hayatıyla ilgili bilinmeyen gerçekleri, hürriyet yolunda İstanbul’dan Selanik’e, Paris’e uzanan hikâyesini gün ışığına çıkarıyor.
44.40 ₺ -
Domaniç Dağlarının Yolcusu
Şukufe Nihal çeşitli gazetelerde, çıktığı yurt gezilerine dair izlenimlerini yayımlardı. Bu yazlarda, ülkenin ilerlemesi bakımından aydınlara çok görev düştüğünden, aydınların memleketle barışarak gezmeleri gerektiğinden bahsederdi. Geziler, onun sanatını zenginleştirici bir malzeme teşkil etmenin ötesinde, ideallerini örneklerle seslendirme imkanı da sağlıyordu. Çıktığı bu yurt gezilerini, bir roman kurgusuyla şekillendirerek “Domaniç Dağlarının Yolcusu” (Bir Yurt Gezisi) adıyla 1949 yılında kitaplaştırıldı. Eser aynı yıl Şakir Sırmalı yönetmenliğinde “ Domaniç Yolcusu” adıyla filme de aktarıldı. Yazar büyük bir hayranlık beslediği Milli Mücadele dönemini, destanlaşan bir kişisel hikâye üzerinden anlatıyor. Hikâyeye göre, Kurtuluş Savaşı sırasında İnegöl yakınlarında, Domaniç dağlarından inen bir köylü kadını, düşmana yol göstererek vatana ihanet ettiğini öğrendiği biricik oğlunu silahını çekerek öldürüyor. Yazar, bu etkileyici öyküden ve gözünde devleşen Anadolu kadınından bir iz bulmak üzere, olayın geçtiği yerlere araştırma yapmaya gidiyor. Kitap, yazarın bu gezi sırasındaki duygu ve düşünceleriyle, yaşadığı hadiselerden oluşuyor. Yazar, izini sürdüğü hikâyeye ulaşmak isterken konakladığı duraklarda dikkatini en çok dönemin “kadın” figürü üzerine yoğunlaştırıyor. Öğretmen olmasının da verdiği şevkle, kadınların eğitiminin ve çalışmasının öneminden, yanlış evlilikler ve bunların doğurduğu sonuçlardan bahsederken; çözüm yollarını da hemen yanı başında sunuyor. İlerlemenin köyden başlayacağı fikrini savunan Şukufe Nihal, bu iş için aydınların harekete geçmesi gerektiğine inanıyor. Yazar, idealini öylesine büyük bir coşku ve samimiyetle savunuyor ki, neyin nasıl olması gerektiğinden bahsettiği bölümlerde bile kuruluğa düşerek okuru sıkmıyor. “Domaniç Dağlarının Yolcusu”’nu sıradan bir anı kitabı olmaktan çıkaran en önemli unsur, kadın duyarlığının imbiğinden süzülmesi. İlk satırlardan itibaren coşkulu, titiz, şiirsel ve zarif bir üslup okuru hemen sarmalıyor. Bunda Şukufe Nihal’ın her şeyden önce bir şair olmasının payı çok büyük...
26.64 ₺ -
Teşrinisani ve Ötesi
Teşrinisani ve Ötesi, Osmanlı İmparatorluğunun son yüzyılın hikayesi Sultan Mahmud-ı Adli′den başlayarak saltanatın ve ardından hilafetin ilgasına kadar uzanan hazin bir hikaye. Temel felsefesi 20. asrın bütün hadiselerinin 19. asırda hazırlandığı Cennetmekan Sultan Abdülaziz Han′ın şehadeti. Sultan Beşinci Murad′ın cinneti. 93 Harbi. İsyanlar. imzalanana ağır antlaşmalar...Ve hepsinin ardından kadın, erkek, genç, ihtiyar, Sultan Osman′ın kanını taşıyan bütün şehzade ve sultanların ülke dışına çıkarılmaları... Bir Osmanlı Haminnesi olan Münevver Ayaşlı, “Teşrisani ve Ötesi”′nde zaman ve ruh olarak çok yakınında durduğu 19. asrın panoramasını çiziyor.
9.60 ₺ -
İşittiklerim Gördüklerim Bildiklerim
Münevver Ayaşlı Hanımefendi, içinde yaşadığı devri (1906 - 1999) tanıdıkları, gördükleri, işittikleri, işetenlerden işittikleri, nüktesi, rivayeti, dedikodusu, efsanesi ve bilebildiği kadar hakikatiyle kendisinden sonra gelecek nesillere nakletme çabası gösteren bir Osmanlı haminnesidir. Köklü aile yapısı ve eşinin bulunduğu önemli devlet hizmetleri sayesinde Abdükhak Hamid′den Halide Edip Adıvar′a, Mithat Cemal Kuntay′dan Asaf Halet Çelebi′ye, İsmail Hami Danişmend′den Burhan Toprak′a, Mösyö Massigno′dan Albert Gabriel′e kadar birçok önemli ismi çok yakından tanıyan Ayaşlı′nın hem hatırat edebiyatımıza hem de tarih ve kültürümüze belki en büyük katkısı işittikleri, gördükleri ve bildiklerini yazıya geçirmiş olmasıdır.
14.80 ₺ -
Haminne'nin Suret Aynası
Osmanlı Devleti’nin çöküşü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna birebir tanıklık eden Münevver Ayaşlı’nın hatıralarıyla harmanladığı portre yazıları, tarih kitaplarının sayfalarında bulunamayacak detaylara yöneliyor. İyi bir aileden gelen ve eşinin devlet görevleri sebebiyle devrinin edebiyat, kültür siyaset meclislerinde bulunan Ayaşlı, biyografi geleneğini resmiyetten kurtararak samimi bir tarzda sürdürmeyi tercih ediyor. Mülkün, kalemin ve sanatın sultanları Haminne’nin Suret Aynası’nda buluşuyor. Ertuğrul Gazi’den V. Murad’ın torunu Rukiye Sultan’a, Abdülhak Hâmid’den Peyami Safa’ya, Tevfik Fikret’ten Yahya Kemal’e, musiki üstadı Sadettin Arel’den Celal Esad Arseven’e, Rıza Nur’dan Beyoğlu Levantenlerinin son temsilcilerine, İbn Rüşd’den Osmanlı âşığı seyyah Claude Farrere’e, Picasso’dan Andre Maurois’ya, Tarık bin Ziyad’dan Napolyon’a, Indira Gandhi’ye uzanan geniş bir yelpazede tam 51 ismi anlatıyor.
148.00 ₺ -
Geniş Ufuklara ve Yabancı İklimlere Doğru
Osmanlı′yı da, Birinci Cihan Savaşı′nı da, Milli Mücadele′yi de görmüş, Fransa′da Doğu Dilleri Okulu′nda okumuş, Padişah Abdülhamit′in Berlin Büyükelçisi Sadullah Paşa′nın gelini, Viyana Büyükelçisi Nusret Sadullah Bey′in eşi, Beylerbeyi′ndeki yalının son temsilcisi... Münevver Ayaşlı. "Geniş Ufuklara ve Yabancı İklimlere Doğru"da kendi kişisel tarihini yazarken yine Osmanlı′nın son dönemine, Cumhuriyet′in ilk dönemine tanıklık ediyor. Çocukluğundan başlatarak eşi Nusret Sadullah Ayaşlı′nın vefat tarihi olan 12 Aralık 1944′e kadar kronolojik bir sıra gözetmeden zaman, mekan ve insan üçgeninde geliştiriyor anlatımını. Tarih kitaplarının kuru ve yavan sayfalarında bulamayacağınız ayrıntılara yer veriyor. Geniş ufuklara ve yabancı iklimlere doğru bir yolculuğa davet ediyor okuyucusunu...
203.50 ₺ -
İstanbul / Dersaadet
“İstanbul, musikîsiyle, edebiyatıyla, güzel, sanatlarıyla, tasavvufu, güzel hayatı, leziz yemekleri, zarif insanları ve nükteleri ile bitip tükenmez... Fakat biz tükendik, üzüntüden, yeisten, ümitsizlikten tükendik... Zira ‘yıkıldı, yandı, ağaçlar kesildi, balık tükendi, çayırlar kurudu’ demekten yorulduk…” Münevver Ayaşlı, Dersaadet adlı eseriyle; bahçeleri, yüksek duvarları, konak-yalı mimarisi, sahil-sarayları ve hepsinden öte insanlarıyla eski İstanbul’un şimdi tarih sayfalarında kalan siluetini zamanımıza düşürüyor. Devraldığı Osmanlı kültürü ve estetiğiyle birlikte, sadece İstanbul masalını değil, tarih ve felsefesini de anlatıyor.
185.00 ₺ -
Bir Ruh Macerası
Cumhuriyet Türkiyesi’nin seçkin ailelerinden birine doğdu. Kurtuluş Savaşı’nın efsane isimlerinden Rauf Orbay’ın yeğeniydi. Batılı mürebbiyelerin elinde anadili Türkçeden önce Almancaya hakimiyet kazanarak yetişti. Ülkenin “en iyi okullarında” okudu. Yeşilçam sinemasının en önemli yönetmenleriyle birlikte çalıştı. Halit Refiğ, Atıf Yılmaz, Memduh Ün gibi isimlerle ortak işlere imza attı. Kemal Tahir, neredeyse manevi babası oldu. Yakın tarihin başat aktörlerinin hayatlar na yakından tanıklık etti. Ama hep eksikliğini duyduğu bir şey vardı? Hayatı nevrotik korkularla, şizofreni krizleriyle geçiyordu. Ta ki “yeniden doğuşum” dediği İslamiyet’le tanışana kadar. İslam’la tanışıp tasavvufa gönül verdikten sonra hastalığında psikiyatristleri hayrete düşürecek kadar büyük bir yol kat eden Ayşe Şasa ömrü boyunca yaşadığı “ruh macerasını” anlattı. Bir zamanların şifaya muhtaç genç kadınından, bugün sözleriyle şifa arayanlara merhem olacak bilgece sözler ve yakın dönem Türkiyesi’nin geçirdiği dönüşüm öyküsü…
40.70 ₺ -
Benim Küçük Dostlarım
İdealist bir öğretmenin kitap gibi okuduğu öğrencilerini ve anılarını edebi bir dille anlattığı doyumsuz bir eser olan BENİM KÜÇÜK DOSTLARIM aynı zamanda MEB’in tavsiye ettiği 100 Temel Eser’de yer almaktadır. Her çocuk, bence zevkle okumaya değer meraklı bir kitap; karşısında uzun uzun, hayran hayran düşünülecek bir bilinmeyenler âlemidir. Yirmi bir yıldan beri bu kitapları yaprakyaprak,satır satır okumaya ve anlamaya çalışıyorum. Fakat hâlâ "Çocuk" adlı kitapla anlayamadığım, sökemediğim cümlelere rastladığım olur. Bu itirafımdan sonra, okuyucularım bu eserde, tecrübelerin belki haklı; fakat herhâlde soğuk ve tatsız gururunu elbette aramayacaklardır. Hayır, sevgili okurlarım elinizdeki kitap, ağırbaşlı, psikolojik bir eser olmak iddiasında değildir. Buna bir "hikâye kitabı" da denilemez. Çünkü içinde bir damlacık hayal bulamayacaksınız. Ben bu kitapta sadece, gördüklerini ve duyduklarımı değil, hissettiklerimi sunuyorum. O kadar çok sevdiğim "Küçük Dostlarım"ı, daha doğrusu binlerce küçük dostumdan, rast gele birkaçını okurlarıma da tanıtmak istedim. Bir kırık dökük çizgi, bir avuç gölge.. Boyaların parıltılı dilinden yoksun, kara kalem bir çocuk portresi, bir küçük insan kişiliği! Ve çok defa bu kişiyi benim hafızamın köklerine altın çivilerle perçinlemiş olan bir küçük olay. İşte kitabımda bunları bulacaksınız... Basit şeyler ama, içlerinde hoşunuza gidenler, gözlerinize bir damla yaş, dudaklarınıza bir küçük gülümseme getirenler, hatta başınızın karanlık bir köşeciğine titrek bir mum alevi uzatanlar olacak sanıyorum. Şüphesiz bir meşale, kuvvetli bir elektrik lâmbası değil, ancak bir mum alevi... Fakat ne de olsa bir ışık...
11.10 ₺ -
Bediüzzaman ve Talebelerinin Hukuk Mücadelesi
Ankara′da tutuklu bulunan Nur talebelerine, mahkemeden mahkemeye koşarak Nur davalarıyla ilgilenen Bekir Berk sorar: "Sizin bir an evvel buradan kurtulmanız için mi çalışayım... Yoksa davanızı mı savunayım?" Talebeler davalarının savunulmasını isterler: "Biz hapse razıyız, yeter ki fikirlerimizin haklılığı ortaya çıksın." Silaha sarılmayan, otoriteye direnmeyen, rejimi zorla yıkmayı hedeflemeyen... Ama öte yandan da davasının hakkaniyetini sonuna kadar savunan Nur talebeleri... Ve çekilen tüm sıkıntılarla birlikte, aylarca süren tüm davalardan çıkan ortak sonuç: Suçsuz!
14.80 ₺ -
İçimden Geldiği Gibi
Nasılsınız bugün? Kokladınız mı bir çiçeği? Saksınızda hercaîmenekşe yoksa bile, küçük bir bebeği; salıncaktan düşen yaramaz bir oğlanı; beyaz saçları, kalın gözlükleriyle hayata sımsıkı sarılan bir nineyi kokladınız mı hiç? Dokundunuz mu, yardım ettiniz mi, "Merhaba!" dediniz mi? Aynaya bakıp kendinize gülümsediniz mi? En son ne zaman bir eli sıkı sıkı tuttunuz? Hatırlamıyorsanız, uzatın elinizi, bir yolculuğa çıkalım sizinle: İnişli çıkışlı, sevinçli, hüzünlü, heyecanlı, huzurlu... Belki hatırlarsınız, yağmurun altında yürümekten damlaların içinize işlediği o baharı... Belki sokağa atarsınız kendinizi, okuyunca bu satırları; selâm durursunuz gökyüzüne, uçan kuşlara, toza toprağa, yeni filizlenmiş yaprağa.... Hazır mısınız?
6.85 ₺ -
Günaydın Gece
Güzellik bakan gözdeymiş. Niyetmiş her şeyi güzelleştiren, olmazları olduran. Sevgi, açılmayacak sanılan, üzerine kilit vurulan tüm kapıların anahtarıymış. Tam da ümitsizliğe düşmeye ramak kala doğuruverirmiş güneşi üzerimize Yaradan; parlak ve sıcak… Tatlı dille, güler yüzle söylenen sözlere doyulmazmış… Bu kitap, güler yüzle, düşünerek okunsun, yüreklerde sevgi dokunsun, insanlar sevdiklerine sevgiyle dokunsun, ellerindekinin kıymetini bilsin, yurdunu sevsin, kendini tanısın, bilsin diye yazıldı. Bir gece sabaha karşı ciyaklayarak dünyaya geldiğini cümle âleme duyuran çocuklar gibi, gece, sabaha karşı yazılmaya başlandı. Herkes bana sorup dururken ‘Nasıl oluyor da bu kadar pozitif bir insan olmayı başarabiliyorsunuz?’ diye, dilersek, karanlıkları bile nasıl aydınlatabileceğimizi, geceleri nasıl gündüz yapabileceğimizi anlattım dilim döndüğünce. Hep birlikte söyleyelim hadi. “Günaydın gece!”
5.48 ₺