-
Ey Ateş Serin Ol Peygamberler Atası İbrahim
Odunlar dağ gibi yığıldıktan sonra her tarafından ateşe verildi, kızgın alevler göklere yükseldi. Büyük ateşte her taraf kavruluyordu. Bu cehennemî görünümün üzerinden kuşlar geçemiyor, çevresine kimse yaklaşamıyordu. Şimdi insanlar, kendilerine zarar vermeden İbrahim’i ateşe nasıl atacaklarını tartışıyorlardı. Sonunda onu mancınıkla atmaya karar verdiler… İbrahim mancınığa konup ateşin ortasına fırlatıldı. Kalabalıktan sevinç çığlıkları yükseldi. O tezahüratın arasında İtmali, Azer, Sâre ve Lut’un acı dolu feryatları duyulmadı bile. Saatler geçti. Alevler hâlâ dansediyordu. Sonra yavaş yavaş ateş sönmeye yüz tuttu. Birisi yaklaşıp baktı ve dehşet içinde bağırdı: – İbrahim ateşin içinde, hâlâ yaşıyor! Hâlâ yaşıyor! Adamın bağrışması, samanlara sıçrayan ateşin yayılması gibi, kalabalıklar arasında hızla yayıldı. Herkes birbirine haberi ulaştırıyordu. Nihayet olan biten Nemrut’un kulağına gitti. Sâre sevinçle Lut’u bağrına bastı. Lut mutluluktan titriyordu: – Bu bir mucize. İbrahim’in rabbinin mucizesi!
67.50 ₺ -
Siyah İnci Bilal-i Habeşi
Rasûlullah’ın vefatı Bilâl’in ruhunda derin yaralar açmıştı. Baktığı her yer, dağ taş O’nu hatırlatıyordu. Artık kendinde Medine’de kalacak gücü bulamıyordu. Hz. Ebu Bekir’in bütün ısrarlarına rağmen oradan ayrılıp Şam’a gitti. İki yıl sonra gördüğü bir rüya Bilâl’i yine Medine’ye sevkedecekti. Rasûlullah ona uyku âleminde “Beni ziyaret etmeyecek misin?” demişti. Uyanır uyanmaz yola çıkmaya hazırlandı. Medine’de Ravza-i mutahharanın yanında Hz. Peygamber ile geçirdiği günleri düşünerek gözyaşları akıtıyordu. Kendisini Hz. Hasan ile Hüseyin gördü. Hâtıraları daha bir tazelendi. Fecir vakti ondan ezan okumasını rica ettiler. Medine’de Rasûlullah’tan sonra hiç ezan okumamıştı. Rasûlullah’ın “Kalk Bilâl, ezan oku” emrini almaya öylesine alışmıştı ki, ondan sonra ezan okumaya yüreği dayanamıyordu. Son olarak Medine’de ezan okumaya karar verdi. Sabah ezanı için Mescid’in damına çıktı. Etrafa bakındı. Gördükleri ,yine o günleri bütün canlılığıyla gözünün önüne getirdi. Onun tekbirlerini duyan Medineliler yerlerinden fırlamış, ezanı dinlemeye başlamışlardı. Dağ taş âdeta Rasûlullah’ın hasretiyle tutuşmuştu. Birinci şehadetten sonra, insanlar kadın erkek, genç ihtiyar, “Rasûlullah mı geldi?” diyerek hasretle sokaklara dökülmüşlerdi.
18.75 ₺ -
Yalnız Sahabi Ebu Zer
Ebû Zer evlenmiş ve mescidden ayrılarak kendi evine yerleşmişti. Evine gelip gidenler evde hiçbir şey göremeyince eşyaların nerede olduğunu soruyordu. – Eşyalarımızın güzel olanlarını gönderdiğimiz bir evimiz var, diye cevaplıyordu Ebû Zer. – Neden hemen o eve taşınmıyorsun öyleyse? – Çünkü evin sahibi bizi dâvet etmiyor. Ebû Zer adama bakıyor ve devam ediyordu. – Eğer benim bildiklerimi bilseydiniz, hanımlarınıza kulak verip evlerinizi eşya ile doldurmazdınız. Allah’tan hep beni meyvesinden istifade edilen bir ağaç olarak yaratmasını istedim. – Böyle olması senin dünyadan nasibini almana mâni mi? – Rasûlullah demiştir ki: “Ebediyyet yurduna inanan ama aldatıcı dünya için çalışıp çabalayan birine ne kadar şaşarım!” … – Ya Rasûlallah, yolda yalnız başına yürüyen bir adam var! Müslümanlardan biri gördü Ebû Zer’i. – Ebû Zer olmalı, dedi Rasûlullah. Yolcu kampa yaklaşıyordu. Gerçekten de Ebû Zer idi gelen. Rasûlullah: – Allah Ebû Zer’e merhamet etsin. Yalnız yürür, yalnız ölür ve yalnız haşr edilir, buyurdu.
45.00 ₺ -
Mısırlı Hacer
İbrahim, susuz ve ıssız bir çölde onu ve oğlunu bıraktığı gün, Hâcer’in söyledikleri kulaklarında çınladı: – Bunu sana Allah mı emretti, diye sordu. İbrahim: – Evet, dedi. Hâcer'in kalbi müsterih oldu. Eğer Allah, İbrahim'e Hâcer'i ve oğlunu bu vâdiye getirmesini emrettiyse onun ve oğlunun üstündeki nimetini tamamlamak istiyordur. Bunu duyunca güven içerisinde: – Öyleyse bizi ihmal etmeyecektir, dedi. Hâcer'in korkusu gitmişti. Başı dik olarak kulübeye döndü. Ne gözyaşı akıttı ne de korkudan tir tir titredi. Etrafını çevreleyen dağlar, yüksek ve ürperticiydi. İnsanda yabancılık hissi uyandırıyordu. Ancak Hâcer'in kalbine güven ve esenlik hisleri doğmuştu. Ey İsmail’in annesi, senin imanın dünyadaki tüm insanlara dağıtılsaydı, hepsine yeterdi!
67.50 ₺ -
İbrahim Milleti - İsmailoğulları
Bu roman, Hz. İbrahim’in Kâbe’nin temellerini atmasıyla başlayıp Hz. Peygamber’in onuncu dedesi Adnan’ın dönemine kadar olan süreyi (M.Ö. 1700 - 500) kapsayıp sunmaktadır. Muhtemelen bu özelliğiyle, alanında tek olma mazhariyeti vardır. Bölgede yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan eser ve malzemelerde İsmailoğullarıyla ilgili bazı bilgileri ulaşılmıfltır. Elde edilen çivi yazılı levhalarda, İsmail diye sâdık bir peygamberin yaşadığı ve on iki oğlunun da bir kabilenin lideri oldukları yazmaktadır. Çalıflmalardan anlaşıldığı kadarıyla İsmailoğulları, Babil-Asur ve Mısır üçgeninde yaşamış, bölgede önemli bir rol oynamış ve Asur krallığına karşı sürekli başkaldıran, Asur düşmanlarına her zaman destek veren bir millet olmuştur. Asurlular İsmailoğulları ile aralarındaki savaşları, anlaşmazlıkları kayıt altına almışlardır. Romanımız, İsmailoğulları ekseninde onların sosyal, siyasî, ticarî ve askerî ilişkilerde bulundukları İsrailoğulları, Asurlular, Babilliler, Mısırlılar ve bölgenin irili ufaklı topluluklarını konu edinmektedir. Bunu yaparken, bazıları için soğuk ve sıkıcı gelen tarih anlatıcılığından tamamen uzak, geniş bir zaman aralığında, insanların gündelik hayatları, diyaloglarına kadar inerek bize yakın bir şâhitlik sunmaktadır.
67.50 ₺ -
Rahmetin Gelişi – Hz. Peygamber’in doğumu
Âmine’yi uyku bastı. Uykusunda, bebeğin adını “Muhammed” koymasını söyleyen bir ses işitti. Uyandığında, o adı sanki yüreğine nakşedilmiş gibi hissetti. Bu işe çok şaşırdı. Çünkü Abdullah’ın ataları arasında Muhammed ismi yoktu. Bu, daha önce ne Zühreoğullarında ne de Abdümenâfoğullarında bilinen bir isimdi. Hatta bütün bir Mekke’de dahi duyulmamıştı. Bebek Âmine’den kopup geldi. Şifa onu elleriyle karşıladı. Abdullah’ın Habeşli cariyesi de onu yıkamasına ve kurulanıp sarılmasına yardım etti. ikisinin de kalpleri nur ve rahmete boğulmuştu. Derin bir sevgiyle uzun uzun bebeğe baktılar. Sessiz ve sâkindi. Ağlamalarıyla dünyayı ayağa kaldırmamıştı. Aksine o küçücük yüzünde gönülleri cezbeden ve iç ferahlatan bir nur parlıyordu. Bebek götürülüp Âmine’nin yanına kondu. Âmine, yüreği kıpır kıpır, şefkat ve heyecanla oğluna baktı. O an bütün varlığın nurla aydınlandığını hissetti. Sevgi duyguları coştu. Bebeği dikkatlice alıp yüreğine bastı. Ona doğru eğilerek yanağına bir öpücük kondurdu. Sanki bütün dünyayı öpmüş, bütün dünyayı kolları arasına almış gibi hissetti. Göz pınarlarından ince yaşlar süzüldü
63.75 ₺ -
Faraklit'i Beklerken –Kureyş
Meryem oğlu İsa geldi; Faraklit’i müjdeledi. Zerdüşt de takipçilerine, “kızıl devenin sahibi Arap ülkelerinden çıkıp gelinceye kadar” kendisinin öğretilerinden ayrılmamalarını tavsiye etmişti. İşte Faraklit, Paraklit veya Ahmed ismiyle müjdelenen o Peygamber, Evrensel Elçi Hz. Muhammed’di. İnsanlık, önceki peygamberlerin müjdelediği o evrensel rasûlün çıkışını bekliyordu. Hz. İsa onunla ilgili: “Ben gitmezsem, sizinle sonsuza dek birlikte olacak Faraklit size gelmez” demişti. Peki, Romalısı, İranlısı, Mısırlısı ve Arabıyla, kısaca o günkü insanlar Faraklit’i beklerken nasıl bir dünyada yaşıyordu? Sevinç ve kederleri, zorlukları ve umutlarıyla o dönemin hayatından kesitler sunan romanımız geniş bakış açısıyla bizleri bir ülkeden ve medeniyetten bir diğerine koşturacaktır.
67.50 ₺ -
Anayurt Mekke Adnaniler
İbrahim ve İsmail’in, tevhidin kalesi olarak temellerini attığı Kâbe kutsallığını korumaya devam ediyordu. İnsanlar sabah işlerine giderken ve akşam evlerine dönmeden önce onu tavaf ediyorlardı. Ticaret amacıyla veya göç gibi sebeplerle yeryüzünde dolaşmaya başlayınca, uğur getirmesi için yanlarına Kâbe’den bir taş alırlardı. Uzaklaşıp, Kâbe hasreti kendini hissettirince, Beytullah’tan aldıkları taşı çıkartıp ortaya koyarlar ve Kâbe’yi tavaf ettikleri gibi etrafında dönerlerdi. Zaman geçtikçe kalpler katılaştı. Nihayet ataları İbrahim, İsmail, İshak ve Yakub’un ibadet ettiği şeyi unutup, taşların bizzat kendisine ibadet edildiğini zannettiler. Ülkeleri dolaşırken, Mısır’ın sanat şaheseri heykellerini, Babil’deki İştar, Sîn ve Merduk putlarını gördüklerinde bu taşları, Mısır, Suriye ve Mezapotamya’dan getirdikleri heykellerle değiştirdiler ve bunlarla ilgili birtakım efsâneler uydurdular. Onların, Allah’a yaklaştıracağı ve şefaatlerinin umulacağı zannına kapıldılar. … Nadr, Adnan’ın soyundan olan gençlerin Kâbe’den ayrılarak, değişik ülkelere göçlerinden Mekke’nin ticaretinin etkilendiğini fark etti. Onları yeniden Mekke’ye döndürmeye ve Harem’de toplamaya çalıştı. Böylece şehirlerin anasını, anayurdu eski günlerine döndürerek gençleriyle buluşturacak ve onu hak ettiği yere getirecekti. … Yazar, bizleri dönemin kahramanları çevresinde birer tiyatro sahnesi sunumuyla senaryosuna dahil etmektedir. İskender-Darâ, Sezar-Kleopatra, Yahudi kralı Herod-Yahya Peygamber, Arap Nabat krallığı-Adnânîlerin Mekke yönetimi…
67.50 ₺