-
Onun Güzel İsimleri
"En güzel isimler O'nundur." (Haşr Sûresi: 24) Allah Teâlâ, içermiş olduğu anlamlar, delalet ettiği yücelik, azamet ve kibriya sıfatlarından dolayı isimleri en güzel olma sıfatıyla nitelendirdi. Yahut da bu isimleri en güzel isimler olarak nitelendirmesinin nedeni; zikreden ve bu isimlerle dua eden kişinin müstahak olduğu sevabın bolluğu ve elde edeceği karşılığın güzelliğidir. İsim kelimesi sümüvv/yücelik veya simet/işaret/damga kelimesinden türemiştir. Allah Teâlâ’nın isimlerini bilen kişinin bu isimlerle nitelenmesi gerekir ki, böylece himmeti Allah Teâlâ’dan başkasına ibadet etmekten yüce olsun. Bundan dolayı da ibadeti tamamlanmış olsun. Rabbinin ismini tanıyan bir kişi kendi nefsinin ismini unutur, O’nun mukaddes yurduna ulaşmasından önce O’nun ünsiyetiyle nimetlenir, rütbesi yücelir, her iki yurtta da konumu yüce olur. Allah Teâlâ’nın kadrini yüce tutan kimsenin, Allah Teâlâ da kadrini yüceltir. Abdülkerim el-Kuşeyrî telif ettiği bu eserde; Yüce Allah’ın isimlerini ele alırken, mutasavvıfların görüşlerine, rivayetlere ve salihlere ait hikâyelere de yer vermiştir. Konuyu bu şekilde ele alış tarzıyla Kuşeyrî, okuru derin bir düşünce ufkuna götürmektedir.
154.00 ₺ -
-
-
-
-
-
-
Letaiful İşarat 6 Cilt Takım Sert Kapak
MÜTERCİMİN ÖNSÖZÜ İslam dininin ana kaynağı olan Kur’an-ı Kerîm’in ortaya koyduğu maddi ve manevi hayat düsturlarının, ilahi murada uygun bir biçimde yerine getirilebilmesi, her şeyden önce onun doğru anlaşılmasına bağlıdır. Bu nedenledir ki, Kur’an’ın inmeye başladığı ilk günden itibaren bu husus, Müslümanlar için birinci derecede öncelikli konu olmuştur. Zira Kur’an, gerek bazı ayetlerindeki meydan okumalarından gerekse de nüzul döneminde Arap dilinde otorite kabul edilen bazı Kureyşli müşriklerin itiraflarından da anlaşılacağı üzere, hem üslup hem de içerik bakımından o güne kadar alışılmış olandan tamamen farklı bir yapıda inmiştir. Bu arada, Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatta iken hem Kur’an’ın doğru anlaşılmasını sağlamış hem de getirdiği inanç ve hayat prensiplerinin örnek uygulayıcısı olmuştur. Bu sayede Müslümanlar, onu doğru anlayıp doğru yaşamada karşılaştıkları her problemi kolayca çözebilmişlerdir. Ancak Hz. Peygamber’in vefat etmesi, yanı sıra Arap dışı unsurların Müslüman olmaya başlaması ve yabancı kültürlerle yaşanan yoğun temas, Kur’an’ın doğru anlaşılması için özel birtakım ilmi çabaların sarf edilmesi ihtiyacını ortaya koymuştur. İşte bu ihtiyacı karşılamak üzere yapılan çalışmalar, belli bir süre sonra müstakil bir İslamî ilim haline gelmiş ve “Tefsir İlmi” adını almıştır. Aynı zamanda bu ilim, doğrudan Kur’an merkezli olması sebebiyle, İslamî ilimlerin önemce başta geleni olarak kabul edilmiştir. Tefsir ilmi çerçevesindeki çalışmalar, tarihi süreç içerisinde çeşitlilik arz etmeye ve buna bağlı olarak farklı isimlerle anılmaya başlamıştır. Buna göre öne çıkan başlıca çalışmalar şöyledir: a) Rivayet Tefsiri Çalışmaları b) Dirayet Tefsiri Çalışmaları c) Tasavvufî Tefsir Çalışmaları Çalışmamızın konusu olan ünlü tasavvuf alimi Abdulkerîm el-Kuşeyrî’ye ait “Latâifu’l-İşârât” adlı eser de, tasavvufî tefsir çalışmalarının en önemli klasik örneklerinden biridir. Bu realiteden hareketle, Türkçe İslamî literatüre katkıda bulunmak, yanı sıra genelde tasavvuf ve tefsir alanlarına ilgi duyan okuyucu kitlesinin, özelde de tefsir alanında akademik çalışmalar yapan araştırmacıların istifadesine sunmak üzere, Çelik Yayınevi’nin önerisiyle eseri Arapça aslından Türkçe’ye çevirmeye karar verdik. Bu arada okuyucunun, eseri daha bilinçli okumasını ve ondan daha fazla faydalanmasını sağlamak amacıyla, hem belli başlı bazı özellikleri hem de tercümede izlediğimiz yol hakkında gerekli olduğuna inandığımız hususlara yer vermek yararlı olacaktır: A) Eserin Belli Başlı Bazı Biçim ve İçerik Özellikleri 1. Eserde kullanılan dilin en önemli biçimsel özelliği, yoğun bir şekilde seci sanatına baş vurulmuş olmasıdır. Bu özellik, müellifin Arap dili, belagati ve edebiyatı ile alanın kavramlarına olan hakimiyetini ortaya koyması bakımından olumlu; seci kaygısıyla yer yer birtakım zorlamalara ve tekrarlara yol açması bakımından ise olumsuz değerlendirilebilir. 2. Çok miktarda mecazlı ve teşbihli ifade ve terkipler kullanılmıştır. Bu, müellifin Arap dili belagatındaki derinliğini göstermekte, ancak söylediklerinin anlaşılmasını kısmen zorlaştırabilmektedir. 3. Zaman zaman ayetlerin sözlük ve gramer izahlarına da yer verilmiştir. 4. Çok miktarda eşanlamlı kelime kullanılmıştır. Müellif, bunu seci sanatı uğruna yapmak zorunda kalmıştır. 5. En fazla kullanılan tasavvufî terimler; hak, şuhûd, müşahede, nefis, kalp, sır, latîfe, latâif, tarîk, edeb, mürid, irade, zahir, batın, marifet, mahabbet, ubûdiyet, rubûbiyet, safâ, mahv, sahv, fenâ, bekâ, kurb, vuslat, firak, hicab, nur, ilham ve keşif gibi lafız ve tabirlerdir. 6. Ahkâm yönü olan ayetlerde önce fıkhî izaha yer verildikten sonra işaret tefsirine geçilmiştir. 7. Gerektiğinde ayetin ayetle veya hadisle tefsiri de yapılmıştır. 8. Çok sayıda şiir örneğine yer verilmiştir. Bunlar arasında kendisine ait bazı şiirler de bulunmaktadır. 9. Az sayıda da olsa bazı ayetlerin tefsiri yapılmamış ve eserin Arapça aslında bunlara yer verilmemiştir. 10. Münasebet düştükçe kelamî izahlar da yapılarak ehl-i sünnetin görüşleri ısrarla savunulmuştur. 11. Bir ayetin hem ilmi hem de işaret tefsirine yer vereceği zaman önce tefsir alimlerinin izahına değindikten sonra kendisinin yaptığı işaret tefsirine geçmiştir. Ayrıca; Bu eserde müellif, tefsir, fıkıh, kelam ve edebiyat alanlarındaki bütün ilmi birikimini kullanarak tasavvufî kavramları ve ilham ya da sezgi merkezli işarî yorumları, önce tefsirini yapmakta olduğu ayetle, ardından varsa konuya uygun başka bir iki ayet veya hadisle, sonra da uygun bir şiirle temellendirmektedir. Öte yandan istihraçta bulunduğu tasavvufî kavramlar ve işarî yorumların gerek akait gerekse de fıkıh prensipleri açısından, ehl-i sünnet çizgisine uygun olmasına özen göstermektedir. Bu sayede müellif, kendisinden önceki ve sonraki işârî tefsirlerin tenkide maruz kalan aşırılıklarından başarıyla korunabilmekte, onların düştüğü hatalara düşmemekte ve yorumlarını, değişik tabirlerle de olsa nefis tezkiyesi ve Allah’a kavuşup O’nu görmede yoğunlaştırmaktadır. Nihayet bir kulun varabileceği manevî zirveyi, “Hakk’ı Hak ile görmek” şeklinde tanımlanan “şuhûd” kavramıyla ifade etmektedir. Bu arada müellif, çoğu zaman bir ayetin birden fazla yorumuna yer vermekte, ancak farklı yorumların sahiplerine ismen değinmemektedir. İsmen zikrettiği yegane şahsiyet, bu eseri ortaya koymasında en büyük ilham kaynağı olan şeyhi Ebû Ali ed-Dakkâk’tır. Zira Kuşeyrî, şeyhiyle tanışmadan ve 434/1042 tamamladığı bu tefsirin telifinden önce 410/1019 yılında “et-Teysîr fî ilmi’t-tefsîr” adıyla, ilmi esaslara uygun ve “et-Tefsîru’l-kebîr” olarak da bilinen klasik bir tefsir telif etmiştir. B) Tercümede İzlenen Yol Konuyla ilgilenenlerin malumu olduğu üzere tercüme çalışması, başarıyla gerçekleştirilmesi hayli zor olan işlerden biridir. Çevirisi yapılan eserin, yaklaşık on asırlık ve kendine has terminolojisi olan işarî bir tefsir olması, yanı sıra daha önce çevirisinin yapılmamış olması ise, çalışmanın zorluğunu daha da artıra bir husustur. Bu nedenle, daha önceki tercüme deneyimlerimizden de yararlanarak söz konusu eseri Arapça’dan Türkçe’ye çevirirken benimsediğimiz ve titizlikle uymaya çalıştığımız birinci ilke, aslını doğru anlamak ve Türkçe’ye doğru ve anlaşılır bir dille aktarmak olmuştur. Buna ilave olarak gözetilen diğer bazı hususlar da şöyle sıralanabilir: 1. Çeviride, eser üzerinde mastır ve doktora çalışması yapan Dr. İbrahîm Besyûnî’nin, bu çalışmalarının ürünü olan tahkikli, takdimli ve açıklayıcı dipnotlar içeren baskısı esas alınmıştır. Muhammed Ali Beydûn baskısı ise, daha yeni olmasına rağmen, kayda değer bir özellik taşımadığından çalışmamızda dikkate alınmamıştır. 2. Çeviride aslın lafız ve ifade biçimlerine bağlılık değil, müellifin meramının doğru ve yeterli aktarımı esas alınmıştır. 3. Müellifin tefsirde kullandığı başka ayetlerin sûre ve ayet numaralarına yer verilmiştir. 4. Müellifin tefsirini yapmadığı ayetlerin mealine, numarası korunarak, yer verilmiştir. 5. Eserde yer alan şiirlerin hemen hemen tamamı şiir üslubunda çevrilmiştir. 6. Rastlanan az sayıdaki baskı hataları düzeltildikten sonra ilgili kelimelerin çevirisi yapılmıştır. 7. Eserin Arapça aslında Besyûnî’nin, okunamadığını veya silik olduğunu söyleyip boş bıraktığı yerler, çeviride de boş bırakılmış ve (…) şeklinde gösterilmiştir. 8. Müellifin, yaygın bir biçimde yer verdiği farklı yorumlar için kullandığı “? ????” tabirinin sözlük anlamı “denilir, deniliyor, denilmekte” olmakla birlikte, çeviride bu kelimelerin sık sık tekrar edilmesini önlemek ve bu yolla Türkçe’ye uygun akıcılık ve insicamı sağlamak amacıyla, bir farklı yorum için “bir yoruma göre de” denilmiş, iki farklı yorum için “Bu konudaki diğer iki yorum da şöyledir:”, ikiden fazla farklı yorum içinse “Bu konudaki diğer bazı yorumlar da şöyledir:” denildikten sonra yorumlar, önlerine tire konularak alt alta sıralanmıştır. Çevirinin kusursuz olduğu iddiasında olmadığımızı, aksine yapılacak olan iyi niyetli ve yapıcı eleştirileri memnuniyet ve şükranla karşılayacağımızı belirtir, ilim ve irfan dünyasına katkı sağlamasını Allah’tan niyaz ederiz. Prof. Dr. Mehmet YALAR
840.00 ₺ -
Letaiful İşarat 6 Cilt Takım Termo Deri
MÜTERCİMİN ÖNSÖZÜ İslam dininin ana kaynağı olan Kur’an-ı Kerîm’in ortaya koyduğu maddi ve manevi hayat düsturlarının, ilahi murada uygun bir biçimde yerine getirilebilmesi, her şeyden önce onun doğru anlaşılmasına bağlıdır. Bu nedenledir ki, Kur’an’ın inmeye başladığı ilk günden itibaren bu husus, Müslümanlar için birinci derecede öncelikli konu olmuştur. Zira Kur’an, gerek bazı ayetlerindeki meydan okumalarından gerekse de nüzul döneminde Arap dilinde otorite kabul edilen bazı Kureyşli müşriklerin itiraflarından da anlaşılacağı üzere, hem üslup hem de içerik bakımından o güne kadar alışılmış olandan tamamen farklı bir yapıda inmiştir. Bu arada, Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatta iken hem Kur’an’ın doğru anlaşılmasını sağlamış hem de getirdiği inanç ve hayat prensiplerinin örnek uygulayıcısı olmuştur. Bu sayede Müslümanlar, onu doğru anlayıp doğru yaşamada karşılaştıkları her problemi kolayca çözebilmişlerdir. Ancak Hz. Peygamber’in vefat etmesi, yanı sıra Arap dışı unsurların Müslüman olmaya başlaması ve yabancı kültürlerle yaşanan yoğun temas, Kur’an’ın doğru anlaşılması için özel birtakım ilmi çabaların sarf edilmesi ihtiyacını ortaya koymuştur. İşte bu ihtiyacı karşılamak üzere yapılan çalışmalar, belli bir süre sonra müstakil bir İslamî ilim haline gelmiş ve “Tefsir İlmi” adını almıştır. Aynı zamanda bu ilim, doğrudan Kur’an merkezli olması sebebiyle, İslamî ilimlerin önemce başta geleni olarak kabul edilmiştir. Tefsir ilmi çerçevesindeki çalışmalar, tarihi süreç içerisinde çeşitlilik arz etmeye ve buna bağlı olarak farklı isimlerle anılmaya başlamıştır. Buna göre öne çıkan başlıca çalışmalar şöyledir: a) Rivayet Tefsiri Çalışmaları b) Dirayet Tefsiri Çalışmaları c) Tasavvufî Tefsir Çalışmaları Çalışmamızın konusu olan ünlü tasavvuf alimi Abdulkerîm el-Kuşeyrî’ye ait “Latâifu’l-İşârât” adlı eser de, tasavvufî tefsir çalışmalarının en önemli klasik örneklerinden biridir. Bu realiteden hareketle, Türkçe İslamî literatüre katkıda bulunmak, yanı sıra genelde tasavvuf ve tefsir alanlarına ilgi duyan okuyucu kitlesinin, özelde de tefsir alanında akademik çalışmalar yapan araştırmacıların istifadesine sunmak üzere, Çelik Yayınevi’nin önerisiyle eseri Arapça aslından Türkçe’ye çevirmeye karar verdik. Bu arada okuyucunun, eseri daha bilinçli okumasını ve ondan daha fazla faydalanmasını sağlamak amacıyla, hem belli başlı bazı özellikleri hem de tercümede izlediğimiz yol hakkında gerekli olduğuna inandığımız hususlara yer vermek yararlı olacaktır: A) Eserin Belli Başlı Bazı Biçim ve İçerik Özellikleri 1. Eserde kullanılan dilin en önemli biçimsel özelliği, yoğun bir şekilde seci sanatına baş vurulmuş olmasıdır. Bu özellik, müellifin Arap dili, belagati ve edebiyatı ile alanın kavramlarına olan hakimiyetini ortaya koyması bakımından olumlu; seci kaygısıyla yer yer birtakım zorlamalara ve tekrarlara yol açması bakımından ise olumsuz değerlendirilebilir. 2. Çok miktarda mecazlı ve teşbihli ifade ve terkipler kullanılmıştır. Bu, müellifin Arap dili belagatındaki derinliğini göstermekte, ancak söylediklerinin anlaşılmasını kısmen zorlaştırabilmektedir. 3. Zaman zaman ayetlerin sözlük ve gramer izahlarına da yer verilmiştir. 4. Çok miktarda eşanlamlı kelime kullanılmıştır. Müellif, bunu seci sanatı uğruna yapmak zorunda kalmıştır. 5. En fazla kullanılan tasavvufî terimler; hak, şuhûd, müşahede, nefis, kalp, sır, latîfe, latâif, tarîk, edeb, mürid, irade, zahir, batın, marifet, mahabbet, ubûdiyet, rubûbiyet, safâ, mahv, sahv, fenâ, bekâ, kurb, vuslat, firak, hicab, nur, ilham ve keşif gibi lafız ve tabirlerdir. 6. Ahkâm yönü olan ayetlerde önce fıkhî izaha yer verildikten sonra işaret tefsirine geçilmiştir. 7. Gerektiğinde ayetin ayetle veya hadisle tefsiri de yapılmıştır. 8. Çok sayıda şiir örneğine yer verilmiştir. Bunlar arasında kendisine ait bazı şiirler de bulunmaktadır. 9. Az sayıda da olsa bazı ayetlerin tefsiri yapılmamış ve eserin Arapça aslında bunlara yer verilmemiştir. 10. Münasebet düştükçe kelamî izahlar da yapılarak ehl-i sünnetin görüşleri ısrarla savunulmuştur. 11. Bir ayetin hem ilmi hem de işaret tefsirine yer vereceği zaman önce tefsir alimlerinin izahına değindikten sonra kendisinin yaptığı işaret tefsirine geçmiştir. Ayrıca; Bu eserde müellif, tefsir, fıkıh, kelam ve edebiyat alanlarındaki bütün ilmi birikimini kullanarak tasavvufî kavramları ve ilham ya da sezgi merkezli işarî yorumları, önce tefsirini yapmakta olduğu ayetle, ardından varsa konuya uygun başka bir iki ayet veya hadisle, sonra da uygun bir şiirle temellendirmektedir. Öte yandan istihraçta bulunduğu tasavvufî kavramlar ve işarî yorumların gerek akait gerekse de fıkıh prensipleri açısından, ehl-i sünnet çizgisine uygun olmasına özen göstermektedir. Bu sayede müellif, kendisinden önceki ve sonraki işârî tefsirlerin tenkide maruz kalan aşırılıklarından başarıyla korunabilmekte, onların düştüğü hatalara düşmemekte ve yorumlarını, değişik tabirlerle de olsa nefis tezkiyesi ve Allah’a kavuşup O’nu görmede yoğunlaştırmaktadır. Nihayet bir kulun varabileceği manevî zirveyi, “Hakk’ı Hak ile görmek” şeklinde tanımlanan “şuhûd” kavramıyla ifade etmektedir. Bu arada müellif, çoğu zaman bir ayetin birden fazla yorumuna yer vermekte, ancak farklı yorumların sahiplerine ismen değinmemektedir. İsmen zikrettiği yegane şahsiyet, bu eseri ortaya koymasında en büyük ilham kaynağı olan şeyhi Ebû Ali ed-Dakkâk’tır. Zira Kuşeyrî, şeyhiyle tanışmadan ve 434/1042 tamamladığı bu tefsirin telifinden önce 410/1019 yılında “et-Teysîr fî ilmi’t-tefsîr” adıyla, ilmi esaslara uygun ve “et-Tefsîru’l-kebîr” olarak da bilinen klasik bir tefsir telif etmiştir. B) Tercümede İzlenen Yol Konuyla ilgilenenlerin malumu olduğu üzere tercüme çalışması, başarıyla gerçekleştirilmesi hayli zor olan işlerden biridir. Çevirisi yapılan eserin, yaklaşık on asırlık ve kendine has terminolojisi olan işarî bir tefsir olması, yanı sıra daha önce çevirisinin yapılmamış olması ise, çalışmanın zorluğunu daha da artıra bir husustur. Bu nedenle, daha önceki tercüme deneyimlerimizden de yararlanarak söz konusu eseri Arapça’dan Türkçe’ye çevirirken benimsediğimiz ve titizlikle uymaya çalıştığımız birinci ilke, aslını doğru anlamak ve Türkçe’ye doğru ve anlaşılır bir dille aktarmak olmuştur. Buna ilave olarak gözetilen diğer bazı hususlar da şöyle sıralanabilir: 1. Çeviride, eser üzerinde mastır ve doktora çalışması yapan Dr. İbrahîm Besyûnî’nin, bu çalışmalarının ürünü olan tahkikli, takdimli ve açıklayıcı dipnotlar içeren baskısı esas alınmıştır. Muhammed Ali Beydûn baskısı ise, daha yeni olmasına rağmen, kayda değer bir özellik taşımadığından çalışmamızda dikkate alınmamıştır. 2. Çeviride aslın lafız ve ifade biçimlerine bağlılık değil, müellifin meramının doğru ve yeterli aktarımı esas alınmıştır. 3. Müellifin tefsirde kullandığı başka ayetlerin sûre ve ayet numaralarına yer verilmiştir. 4. Müellifin tefsirini yapmadığı ayetlerin mealine, numarası korunarak, yer verilmiştir. 5. Eserde yer alan şiirlerin hemen hemen tamamı şiir üslubunda çevrilmiştir. 6. Rastlanan az sayıdaki baskı hataları düzeltildikten sonra ilgili kelimelerin çevirisi yapılmıştır. 7. Eserin Arapça aslında Besyûnî’nin, okunamadığını veya silik olduğunu söyleyip boş bıraktığı yerler, çeviride de boş bırakılmış ve (…) şeklinde gösterilmiştir. 8. Müellifin, yaygın bir biçimde yer verdiği farklı yorumlar için kullandığı “? ????” tabirinin sözlük anlamı “denilir, deniliyor, denilmekte” olmakla birlikte, çeviride bu kelimelerin sık sık tekrar edilmesini önlemek ve bu yolla Türkçe’ye uygun akıcılık ve insicamı sağlamak amacıyla, bir farklı yorum için “bir yoruma göre de” denilmiş, iki farklı yorum için “Bu konudaki diğer iki yorum da şöyledir:”, ikiden fazla farklı yorum içinse “Bu konudaki diğer bazı yorumlar da şöyledir:” denildikten sonra yorumlar, önlerine tire konularak alt alta sıralanmıştır. Çevirinin kusursuz olduğu iddiasında olmadığımızı, aksine yapılacak olan iyi niyetli ve yapıcı eleştirileri memnuniyet ve şükranla karşılayacağımızı belirtir, ilim ve irfan dünyasına katkı sağlamasını Allah’tan niyaz ederiz. Prof. Dr. Mehmet YALAR
1050.00 ₺ -
Kuşeyri Risalesi Tasavvuf İlmine Dair
İmam Kuşeyrî’nin tasavvufa dair bu risalesi, tasavvufun bir ilim olarak tesisinde önemli bir yere sahiptir. Eser üç ana bölümden müteşekkildir. Evvelemirde sûfîlerin temel inanç esasları ortaya konulmakta, başlangıçtan Kuşeyrî’nin yaşadığı döneme kadar yaşamış olan tasavvuf büyüklerinin terceme-i hâlleri işlenmekte, sonrasında ise hâller ve makamlar çerçevesinde tasavvuf ilminin ıstılahları ele alınmaktadır. Yaşadığı dönemde (h. 5, m. 11. asır) karşılaştığı ve kendilerini sûfî olarak vasfeden bazı grupların hâllerinden şikâyetçi olan Kuşeyrî, tasavvufun hakikatinin bu olmadığını, bu kimselerin zahiren sûfî olarak görünüyor olmakla beraber gerçekte yolun büyüklerinin yaşam ve hâllerinden uzak düştüklerini tespit etmekte ve bu tespitini temellendirme babında, toplam 83 büyük sûfî zâtın hayat hikâyelerini ve tasavvuf ilmine dair yol gösterici sözlerini iktibas etmektedir. Istılahların bir ilim için vazgeçilmez unsur olduğunu ifade eden Kuşeyrî, bu minvalde eserinin üçüncü ana bölümünde tasavvuf ıstılahlarını ayrıntılı bir şekilde hâl ve makamlar çerçevesinde anlatır. Kuşeyrî’nin tasavvuf ilmine dair telif ettiği bu Risâle'nin bir diğer önemli hususiyeti ise kanaatimizce müellifinin tasavvufu dışarıdan gözlemleyen bir tabakat yazarı veya düşünce tarihçisi olmayıp bizzat bu ilmin içerisinde bulunması, Ebû Ali ed-Dekkâk gibi büyük bir sûfî şeyhin manevî terbiyesini görüp bu hâl üzere yetişmiş olmasıdır. Bu durum, Risâle'ye, tasavvuf ilmine giriş ve bu alanın kavramsal ve tarihsel çerçevesine dair diğer çalışmalarda bulunmayan bir önem ve hususiyet kazandırmaktadır.
273.00 ₺ -
Hakka Yükseliş
Kur’an-ı Kerim’de ‘mirac’ özlü bir şekilde geçmektedir. Allah Teâlâ, Hazreti Peygamber’in (sav) Cebrail’le görüşmesini anlatmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Battığı zaman yıldıza andolsun ki arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve batıla inanmadı. O, arzusuna göre de konuşmaz. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir. Çünkü onu güçlü kuvvetli biri (Cebrail) öğretti. Ve üstün yaratılışlı (melek), doğruldu: Kendisi en yüksek ufukta iken. Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, (yere doğru) sarktı. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu. Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı. O’nun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?” (53/en-Necm/1-12). Rivayetler ve hadisler de söz konusu yolculuğu, bu gecede Hazreti Resul-u Azam’ın (sav) görmüş olduğu ilginçlikleri son derece ayrıntılı ve geniş bir şekilde aktarmışlardır. Mirac kıssası sadece Doğu’da ele alınmamıştır. Bundan daha da önemlisi, ortaçağ Hıristiyan edebiyatındaki etkisidir. Bununla Mirac’ın Dante Alighieri’nin ‘İlahi Komedya’daki etkisini vurgulamaktayız. Bunu ilk ortaya çıkaran şahıs, Mirac ve İlahi Komedya adlı eserinde oryantalist Asin Palacios’dur. Doğaldır ki, Dante’nin takipçileri ve hayranları için bu İslamî kıssanın, Dante’nin ortaçağda Hıristiyan kültüründe imgesel şiirin temsilcisi sayılan bu kitabına kaynaklık ettiğini ve onun örnek alındığını kabul etmek zordur. Ancak Asin Palacios, getirdiği bilimsel kanıtlarla hasımlarına karşı nazariyesini kanıtlamıştır. Er-Risale adlı eserin yazarı Abdülkerim el-Kuşeyrî’nin bu değerli eserini ilk olarak yayınlarken, Ebû’l-Kasım Arif’in Ebu Yezid el-Bistami’nin Miracı adlı risalesini de ekte ele alıyoruz.
119.00 ₺ -
Besmelenin Sırrı
Abdülkerim Kuşeyrî’nin Letâifu'l İşârât adlı eseri tasavvufî tefsir çalışmalarının en önemli klasik örneklerinden biridir. Müellif bu eserinde, geniş ilmî birikimini kullanarak, her bir sûrenin başında yer alan “besmele” hakkında ilham ya da sezgi merkezli farklı farklı işârî yorumlarda bulunmuştur. Müellifin yapmış olduğu bu yorumlar hem söz konusu esere farklı bir içerik katmış hem de o güne kadar besmele hakkında yapılmış olan tefsirlere yeni ve derin izahlar kazandırmıştır. Tabii ki, bahsetmiş olduğumuz bu işârî yorumların önemi sadece müellifin yaşadığı dönemle sınırlı kalmayıp orijinalliğini koruyarak günümüze kadar da gelmiştir. Yayınevi olarak biz de besmelenin sırları hakkında yapılan bu irfanî ve derin açıklamaların hepsinin bir arada bulunmasının daha faydalı olacağını düşünerek elinizdeki çalışmayı hazırladık. Yorumlarda geçen bazı tasavvufî kavramların izahlarını da konunun daha iyi anlaşılabilmesi için dipnotlarda açıklamaya çalıştık.
112.00 ₺ -
Kuşeyri Risalesi Dilaver Selvi
Kuşeyrî Risâlesi, yazıldığı 11. yüzyıldan beri İslâm dünyasında en çok tanınan eserlerden biridir ve tasavvufun temel kaynakları arasında gösterilir. Geçmiş devirlerde olduğu gibi günümüzde de, tasavvufu gerçek yüzüyle öğrenmek ve yaşamak isteyenler için Kuşeyrî Risâlesi vazgeçilmez bir kaynak kitap
346.50 ₺