-
İstanbul Celseleri 1
Eserin Orjinal İsmi: İstanbul Celseleri-1 Şia’nın Peşaver Geceleri İsimli Kitabına Reddiye “İslâm Dünyası’nın, emperyalist Batı’nın çok yönlü askerî, ekonomik, kültürel… tasallutuna maruz bulunduğu günümüzde Sünnî-Şiî ihtilafını “körükleyici” faaliyetlerde bulunmak Müslümanların menfaatlerine hizmet etmez.” Bu cümlenin bir hakikati ifade ettiğine inanır ve gereğini yapmanın her Müslüman üzerine vecibe olduğunu düşünürüm. Ancak biraz tarih bilen, Şia’yı biraz tanıyan herkes gibi ben de “olan”la “olması gereken”i birbirinden titizlikle ayırdetme sorumluluğunun, özellikle son dönemde yaşadıklarımız da dikkate alınınca “ertelenemez” bir başka vecibeyi omuzlarımıza yüklediğinin farkındayım. Sünnî-Şiî ilişkileri konusunda hâlâ hülyalı temennilerin toz pembe dünyasında yaşamakta olanları acı gerçekle yüzyüze getirip uyarmak! Önsöz’den.
19.60 ₺ -
Böyle Seslendiler Allah Rasulu ve Hulefai Raşidinden Hitabeler
Resûl-i Ekrem Efendimiz (S.a.v) Medine’ye hicret ederken, yol üzerinde bulunan Ranuna vadisinde kıldırdığı Cuma namazında insanlara şöyle seslendi: Ey insanlar! Ölmeden önce kendiniz için ahiret azığı hazırlayın. Allah’a yemin olsun ki her biriniz öleceğinizi ve sürünüzü çobansız bırakacağınızı elbette biliyorsunuz. Sonrada Rabb’i ona, aralarında ne bir tercüman ne de perdedar olmaksızın şöyle diyecek: benim elçim sana gelip hakikati tebliğ etmedi mi? Ben sana mal mülk verdim, ihsanda bulundum; peki, sen kendin için önceden bir şey hazırladın mı?
157.50 ₺ -
Sana Dinden Sorarlar 2
Ebubekir Sifil hocaya muhtelif zamanlarda gelen sorular ve cevaplarından oluşan Sana Dinden Sorarlar serisi, ilk olarak 2009 yılında RIHLE Kitap tarafından neşredilmiştir. Bu seride Akideden Ticaret hayatına kadar birçok konuda sorulmuş ve cevaplandırılmış fıkhî konular yer almakta. Sana Dinden Sorarlar Serisinin 2. kitabı çıktı!
354.90 ₺ -
Ehli Sünnet Akaidi Muhtasar Tahavi Akidesi Şerhi
el Akidetut Tahaviyye, Hanefî mezhebinin büyük Hadis, Fıkıh ve Akaid alimi İmam Ebu Cafer et Tahavi’nin, mezhebin üç imamı: İmam Ebu Hanife, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed (rh.a)in ortaklaşa benimsediği Ehl-i Sünnet akaid ilkelerini ihtiva eden temel metinlerden biridir. Üzerine tarih boyunca muhtelif dönemlerde şerhler yazılmış olan bu kurucu metin, yazık ki son dönemlerde ülkemizde neredeyse unutulmaya terk edilmiş bulunmaktadır. Bilhassa Selefi Vehhabi akidesi müntesiplerince son dönemlerde üzerinde 20’ye yakın çalışma yapılmış, bunlar arasında Türkçe’ye tercüme edilenler de olmuştur.Bu çalışmalar, metnin itibarından istifadeyle Ehl-i Sünnet akidesi adı altında yayılmakta ve büyük tahribat yapmaktadır. Metnin ruh ve maksadına uygun kısa notlarla yapılan bir çeviriyi dışarıda tutarsak bu metin hala Ehl-i Sünnet çizgi istikametinde yapılacak şerhleri beklemektedir. Elinizdeki çalışma, RUZEM’deki Akaid dersinde takip ettiğimiz el Akidetut Tahaviyye metni üzerine yaptığımız kısa açıklamalardan oluşmaktadır. Mevcut boşluğu bir nebze de olsa doldurmak amacıyla neşrettiğimiz bu çalışmada fazla detaya girilmemiş, ağırlıklı olarak orta seviye okuyucu hedeflenmiştir. Güncel mesele ve tartışmaları kapsamasına dikkat ettiğimiz bu çalışmayı Yüce Allah nasip ederse daha kapsamlı ve müdellel bir şerh takip edecektir.
175.00 ₺ -
Müslümanca Bir Hayat İçin
Ebubekir Sifil hocanın kaleme aldığı “Müslümanca Bir Hayat İçin” isimli kitabı çıktı. Daha önce “Hikemiyat” isimli kitabıyla basılan Semerkand Dergisinde yazdığı yazılarının diğer bir bölümü “Müslümanca Bir Hayat İçin” kitabında toplandı. Müslümanların tarihleri boyunca şimdiye kadar yaşamadıkları “Din’e yabancılaşma” problemi üzerine önemli tespitler içeren kitabın takdimi şöyle: “Müslümanlar, uzun tarihleri boyunca, bugün yaşadıkları “yabancılaşma” durumunu hiçbir zaman yaşamadılar. Din’le ilişkimiz noktasında içinde bulunduğumuz süreci “farklı” kılan en önemli özellik bu olsa gerek. “Küreselleşme” tabiri, kaçınılmaz olarak “tektipleşme”yi de ihtiva ettiğinden, yaşadığımız “yabancılaşma” durumunu, Müslümanların, mezkûr tabirin patentini ellerinde bulunduranlara her alanda benzemesi olarak ifade etmek yanlış olmayacaktır. Evet, köklü bir “dönüşüm” süreci yaşıyoruz ve bu sürecin işaret levhaları “modernite” istikametini gösteriyor. Süreç önce “algı”da kendisini gösteriyor. Özellikle bir kısım okumuş-yazmışlarımız, Darwinizmin biyolojik versiyonuna refleksif tepkiler gösterirken, sosyolojik versiyonunu iliklerine kadar yaşamanın hazzıyla, bizden önceki kuşakların görüş açılarının daha dar, beyinlerinin daha küçük olduğu vehmini “hakikat” yerine koyarak çıktığı yolda, modernitenin dayattığı düşünce ve hayat kalıplarını mutlaklaştırarak vahiy yerine koyuyor. İslam’da Hükümlerin Esnekliği, Sabit Din Dinamik Şeriat, Ahkâmın Değişmesi… başlıklı çalışmaların bu süreçte yoğunluk arz etmesinin sebebi budur. Yaşadığımız hayat muhkem hükümlerin yerini almış, küresel sistemin düşünce ve hayat kalıpları esas alınmak suretiyle Din o doğrultuda dönüşüme tabi tutulur hale gelmiştir. İtikaddan amele, ahlaktan tasavvura kadar “İslamî” olan ne varsa bu sürecin nesnesi kılınmıştır. Efendimiz (s.a.v)’in pek çok hadisinde dikkat çektiği “ahir zaman durumu”dur bu ve biz, bu külli savrulma sürecinde istikamet üzere kalabilmek için öncelikle bilinçaltı seviyesinde maruz kaldığımız zihin operasyonlarını fark etmek durumundayız. Bunun için ayağımızı nereye basmamız gerektiğini bilmek, olaylar ve olgular hakkında konuşurken bize ait kavram ve hükümleri esas alma dirayetini göstermek kaçınılmaz bir zorunluluktur. Elinizdeki kitapta yer alan yazılar bunu sağlamaya dönük mütevazi bir çabanın ürünü olarak okunmalıdır. Maruz kaldığımız durumun hakikatine ilişkin olarak zihinlerde bir kıvılcım çakmasına vesile olabilirsek amacımıza ulaşmış olacağız.”
52.50 ₺ -
İslami Bilincin İhyası
Modern zamanlarda bilincimize arız olan muhtelif illetler, İslam’ın ve onun kaynaklarının doğru/sahih biçimde algılanmasını önemli ölçüde engellemektedir. Bu “arıza” durumunun sadece algı seviyesinde kalmayıp, imana ve amelî hayata dolaysız biçimde etki ettiği ise izahtan varestedir… “Bahsedilen durumun bir “arıza” olarak tesbiti ne kadar doğrudur?” sorusu bu noktada önemlidir. Ancak bu sorunun cevabına burada eğilmektense, onu, makaleler okunduktan sonra okuyucuda oluşacak kanaate havale etmenin daha doğru olacağı düşüncesindeyiz. Zira makalelerde sadece arızanın ortaya konmasıyla yetinilmemiş, onun niçin “arıza” olarak değerlendirilmesi gerektiği sorusunun cevabı da ortaya konmaya çalışılmıştır… İslamî ilimlerin muhtelif branşlarına taalluk eden makalelerde salt akademik endişelerle hareket edilmemiş, Müslümanlar’ın gündemini oluşturan meselelere neşter vurulması da hedeflenmiştir.
65.80 ₺ -
Modern İslam Düsüncesinin Tenkidi 1
Geleneksel değerler ifadesi ile tanımlanan İslami kavramlara karşı mücadele, aslında Kur-an ve Sünnette ifadesini bulan temel düşünce ve akidevi belirleyicileri karşı bir başkaldırıdır. Zaman zaman popüler bir mahiyet arzeden bu başkaldırının dayanağı varsayılan ilmi ve metodolojik argümanlar hakkında şu ana kadar ne yazık ki ciddi bir sorgulama yapılmış değildir. Bu modern İslam düşüncesinin fikir babası Fazlur-Rahman'dır. Türkiye temsilcisi ise Yaşar Nuri Öztürk'tür. Serinin I. Kitabı Yaşar Nuri Öztürk'e cevap mahiyetindedir. Diğer II-III.'üncü kitabı ise Fazlur-Rahman'ın eserlerinin eleştirisidir.
26.60 ₺ -
İdrak ve Tasdik
“Yerli müsteşrikler”in Sünnet-i seniyye ile başı pek hoş değildir. Elbette bu tavırlarını Sünnet’e karşı doğrudan ve açıkça cephe alarak belli etme yanlışına düşmezler. Bunun yerine pek çok hadisin akla ve Kur’an’a uymadığından, genel olarak haber-i vahidlerin doğruluğundan emin olmanın imkânsızlığından, uydurma vakıasından… söz etmeyi tercih ederler… Elinizdeki kitabın, ağırlıklı olarak Hadis sahasıyla ilgili makalelerden oluşmasının en temel sebebi budur. Sünnet’in ve Hadis’in bilincimizdeki yeri muhafaza edilirse, cüz’î yalpalamaların kimliğimizi etkileyecek istikamet sapmalarına dönüşmesi mümkün olmayacaktır. Varisi bulunduğumuz devasa mirasın önce anlaşılması ve “idrak” edilmesi, arkasından da “tasdik” ve müdafaa edilmesi, itikadımızı da, fıkhımızı da murad-ı ilahî doğrultusunda şekillendiren Sünnet-i seniyyenin merkezî konumunun muhafazası ile mümkün olabilecektir. Makalelerin kaleme alınış tarihleri 1990’lı yılların başından 2006’ya kadar geniş bir yelpazeyi kuşatmaktadır. Bir kısmı muhtelif dergilerde neşredilmiş bulunan, bir kısmı ise herhangi bir mevkutede yer almayan bu yazıların, sahih Din tasavvurunun “idrak ve tasdik”ine katkı sunması temel arzumuzdur.
19.60 ₺ -
-
-
Çağdaş Dünyada İslami Duruş
Hayatın temeli inançtır. Hayata gerek iyi, gerekse kötü istikamette yansıyan her türlü faaliyetin arka planında, onları kuvveden fiile çıkaranların varlık ve eşya hakkındaki telakkileri, kabul ve redleri vardır. Şüphesiz bu temel tespit biz Müslümanlar için de aynen geçerlidir. İslam inancına göre hayatın, Yüce Yaratıcı’nın irade ve rızası doğrultusunda yaşanması esastır. Bunun da ancak Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadının hayatın temeline yerleştirilmesiyle mümkün olabileceğini düşünüyoruz. Müslümanlar, nasıl Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in itikadî kabulleri doğrultusunda yaşadıkları zaman dilimlerinde dünyaya ilim, irfan ve medeniyet örnekleri vermişlerse, günümüzde de özelde İslam dünyasında, genelde insanlık âleminde yaşanan çürüme, yozlaşma, inhitat ve buhranlar ancak Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadının ihyası ve bunun üzerine inşa edilecek pratiklerle aşılabilecektir. Elinizdeki çalışma, fikir hayatımızın muhtelif cephelerinde istikametimizin tayininde bize rehberlik edecek işaretler sunmaktadır.
25.20 ₺ -
İslam ve Modern Çağ 3
İnsanlarla birlikte "çevre"nin de müslüman olduğu zaman dilimlerinde İslam'ı samimi olarak "öğrenmek", "yaşamak" ve "aktarmak" isteyen için kapılar açık, imkanlar mecut iken, bizler, 21. Yüzyıl müslümanları bu süreçler dizisinin her birinde binbir sorunla yüzyüze bulunuyoruz. O kadar ki, bu süreçlerin her biri için ayrı bir "handikap" teşkil ediyor. Elinizdeki bu kitap, bu temel gerçeği "mesele" edinenlere ve "hakikat" diye bir derdi olanlara hitaben kaleme alınmış yazılardan oluşuyor.
21.00 ₺ -
Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi 2
Geleneksel değerler ifadesi ile tanımlanan İslami kavramlara karşı mücadele, aslında Kur-an ve Sünnette ifadesini bulan temel düşünce ve akidevi belirleyicileri karşı bir başkaldırıdır. Zaman zaman popüler bir mahiyet arzeden bu başkaldırının dayanağı varsayılan ilmi ve metodolojik argümanlar hakkında şu ana kadar ne yazık ki ciddi bir sorgulama yapılmış değildir. Bu modern İslam düşüncesinin fikir babası Fazlur-Rahman'dır. Türkiye temsilcisi ise Yaşar Nuri Öztürk'tür. Serinin I. Kitabı Yaşar Nuri Öztürk'e cevap mahiyetindedir. Diğer II-III.'üncü kitabı ise Fazlur-Rahman'ın eserlerinin eleştirisidir.
26.60 ₺ -
Sana Dinden Sorarlar 1
Fıkh’ı, “müslümanların önünü açmakla görevli bir mekanizma” olarak görme eğiliminin giderek ısrara dönüşmekte olduğu bir ortamda, “ahiretimiz için neyin zararlı olduğu” değil, “dünyamız için neyin faydalı olduğu” sorusu ve endişesi ön plandadır. Seküler dünyanın talepleri, dayatmaları, kuşatmaları karşısında –”direnmek” şöyle dursun–, “uyum sağlama”yı hayat ilkesi edinmiş müslümanların, Fıkh’a “durumu meşrulaştırıcı” bir misyon yüklemesi kaçınılmaz olmaktadır. Fıkıh’la ilişkimizdeki tayin edici faktör, dünya merkezli/seküler tercihlerimiz olunca Fıkıh da dünyayı ahirete yönelik olarak tanzim etmenin vahiy merkezli zemini olmaktan çıkıp, dünyayı dünya için tanzim eden “hukuk”a dönüşmektedir. Üstelik de pek çok boyutu tırpanlanmış olarak… Elinizdeki kitap, esas itibariyle bu kırılmanın İslamî ilimlerin hemen tamamına taalluk eden tezahürlerini mercek altına almaktadır. Sorulan sorular, hükmü merak edilen fer’î-fıkhî meselelerle sınırlı olmayıp, bütünüyle Din telakkimizi ilgilendiren alanları ihata etmektedir. Akaid/Kelam başta olmak üzere bütün İslamî ilimlerle ve Kur’an-Sünnet başta olmak üzere edille-i şer’iyyenin hemen tamamıyla ilgili soru ve cevapları ihtiva eden bir kitabın özet/muhtasar olması mümkün değildi. Bu sebeple sorulara “el-Cevap: Caizdir/değildir” demekle yetinilmemiş, kimi zaman soruların arka planına da inilerek detaylı cevaplar verilmeye çalışılmıştır. Sana Dinden Sorarlar 1.Cilt, Fıkıh Kitaplığı, Ebubekir Sifil Kitaplığı, 9786055634001,
354.90 ₺ -
Nüzul-i İsa Bir İtirazın Tahlili
بسم الله الرحمن الرحيم الحمد لله رب العالمين، والصلاة والسلام على سيدنا محمد وعلى آله وصحبه أجمعين Gerek fikir, gerekse fizik planında insanlığın karşı kaşıya bulunduğu modern meydan okuyuş, kaçınılmaz olarak Müslümanların din algısına da nüfuz etmiş durumda. Zamanı, tarihi, algı ve değerler dünyasını “geleneksel olan” ve “modern olan” şeklinde bir ayrıma tabi tutarak, ilkinin miadını doldurduğunu ve yerini kaçınılmaz olarak ikincisine bıraktığını telkin eden modern zihin yapısı, Müslümanların kendi kaynaklarını, değerlerini ve tarihlerini okuyuşlarını belli bir istikamette dönüştürürken ortaya “yeni” ve “farklı” bir tasavvur çıkarıyor. Tırnak içinde verdiğim bu iki kelime tek başlarına alındığında belki nötr sayılabilecek bir anlatım özelliğine sahipken, bir araya getirildiğinde ilgi çekici bir çekim gücüne kavuşuyor. Öyle ki, bir şeyin (fikir, yaklaşım, tasavvur…) hem “yeni” hem de “farklı” olması, “doğru”, hatta yerine göre “mutlak doğru” olduğunu kabule fazlasıyla yetiyor. İlmî ve metodolojik bakımdan ne kadar zayıf ve tutarsız temeller üzerine bina edilmiş olursa olsun, “yeni ve farklı” olması geçerliliğini ilana kifayet ediyor! Bu iki kelime yan yana geldiğinde oluşan tasavvur dönüşümü, şiddet-i zuhurundan dolayı çoğu zihinlere hafi kalıyor ve işin en vahim yanını da bu nokta oluşturuyor. Din ve onun temel kaynakları adına son derece “masum” gerekçelerle ızhar edilen kimi “yeni ve farklı” yaklaşımların, aslında çalışma ilkelerini modernitenin belirlediği zihin yapısından kaynaklanan arızaların ürünü olduğunun sahiplerine bile gizli kalabiliyor olması gerçekten de “yeni” ve “farklı” bir durum! Müslümanların kendi kaynaklarıyla ilişkilerinin sistematiğini oluşturan ve yüzyıllar içinde “eşyanın tabiatı gereği” belli bir istikamette teessüs etmiş bulunan “edille-i şer’îyye” konsepti, Kur’an ve Sünnet anlayışı, bu iki delilin birbiriyle ilişkisi ve bunlardan teferri eden diğer deliller, Usûl ve Kavaid… “yeni ve farklı” yaklaşımların cazibesiyle yerini “çağdaş değerler” etrafında şekillenmiş algılara bırakabiliyor. Bu da kaçınılmaz olarak “yeni ve farklı” bir Müslümanlığa uzanan bir süreci intac ediyor. İşin başında niyet ve maksat bu olmasa da, varılan nokta çoğu zaman bundan başkası olmuyor. Hz. İsa (aleyhi’s-selâm)’ın ref’i ve nüzulü meselesi, bu hususun kristalleştiği noktalardan birisi. Kur’an-Sünnet ilişkisine ve Tefsir Usulü ilminin ilkelerine karşı çok da duyarlı olmayan “çağdaş” bir yaklaşımla, ilgili Kur’an ayetleri üzerine serdedilen “yeni ve farklı” mülahazalar, “ilmî hürriyet” görüntüsü altında sahibini getirip bütün Ümmet ulemasının karşısına konumlandırıyor. Evet, nüzul-i İsa (aleyhi’s-selâm) konusunda Sahabe döneminden itibaren Ümmet’in üzerinde ittifak ettiği bir kabul, modern zamanlarda Kur’an ve Sünnet’i “yeni ve farklı” bir okumanın nesnesi kılma faaliyetinin sonucu olarak, yerini “yeni ve farklı” bir değerlendirmeye bırakıyorsa, bunun “ilmî özgürlük”ten daha öte bir anlamı olmalıdır. Bu tarz yaklaşımların, -ayrıca ima veya tasrihe ihtiyaç bulunmaksızın- “karşıtaraf”ı oluşturan sahabîsi, müfessiri, muhaddisi, kelâm âlimi ve tarihçisiyle bütün bir Ümmet ulemasını itham anlamına geldiği açıktır. Sözün sahibinin yaklaşımına göre bu itham “yanılgı”dan “cehalet”e, “anlayış kıtlığına”, hatta “tahrif”e kadar uzanır. Hulusi Hatiboğlu hocanın, Fidan Dergisi’nin 63, 64 ve 65. sayılarında yer alan “Hz. İsa’nın Nüzulü Meselesi” başlıklı seri yazısı da bu çerçevede benzerlerinden yeni ve farklı bir mahiyet arz ediyor değil. Hocanın, yazısına, nüzul-i İsa (aleyhi’s-selâm) meselesinin “Temel inanç esaslarından olmadığı halde erken devirlerde İslam’ın inanç esasları arasına girmiş” olduğunu söyleyerek başlaması, vehâmetin ilk basamağını oluşturuyor. İlk bakışta hayli “masum” gibi duran bu hüküm cümlesi, herhangi bir gayri İslamî inanç unsurunun İslam’ın inanç esasları arasına -hem de “erken devirlerde”!- girebileceğini ifade etmesi bakımından sadece “büyük bir iddia” ileri sürmekle kalmıyor, aynı zamanda o “erken devirler”den itibaren modern zamanlara kadar yaşayan bütün İslam ulemasını, gayri İslamî bir hususun İslam’ın inanç esasları arasına girmesine müsaade etmekle, göz yummakla, hatta belki “çanak tutmakla” itham ediyor! Hatiboğlu hoca istediği kadar “ben kimseyi itham etmiyorum” desin; bu ifade tarzının doğrudan yol açtığı sonuç budur. Ebubekir Sifil, Hulusi Hatipoğlu, Nuzulü İsa, Rıhle Yayınları, Rıhle Kitap, 978-605-5634-43-8
81.90 ₺