-
Kılavuz İslamı Doğru Anlamak 4Cilt
Değerli kardeşim, Kılavuz: İslâmı Doğru Anlamak isimli kitabımın yazılış hikâyesini anlattıktan sonra sizden bir ricam olacak. Önce, Klavuz: İslâm-ı Doğru Anlamak ne demek? Çağımızda çok kılavuz var. O kadar çok ki, sanıyorum zor sayılır. Bu kılavuzların içinde eğrisi var doğrusu var. Bizim insan olarak en baş kılavuzumuz Allah rasulüdür. Sonra da, İslâmı doğru anlamak. Resûlullah’ın gölgesinde, İslâmı doğru anlamak bizi ona götürecek kılavuzdur.
75.00 ₺ -
-
Konuşan Serçe
Çocukluğumda bir komşumuz vardı. Birçok oğlu vardı, sayısı zihnimde on iki çocuk olarak yer etmiş. Kadın ilginç bir kadındı. Onu şimdi izliyorum, bilinç altımdaki görüntüsünden. Ne kadar zeki bir kadın ya Rabbi! Hem zeki, hem de zekasını kullanıyor. Çürütmüyor Hakk’tan gelen nimeti. Bu kadın çocuklarına her gece masal anlatırdı. Ertesi gün biz de onun çocuklarının önüne geçip, “Annen ne anlattıysa ne olur onu bize anlat.” derdik. Yıllarca bu kadını hiç hatırlamadım. Çocuk eğitimi konusuna, gençlere, yaşlılara psikolojik açıdan bakmaya başladıktan sonra adını bilmediğim ama kendisine hayranlığım bilinç altımda yerleşmiş olan kadını hatırladım. Hatıraları ziyan eden yazar bence “yazan olur ama yazar olamaz.” hatıralarımı da hayellerimi de ziyan etmem. Ayet, Hadisi Şerif, Sahabi Sözleri, Kıyas-ı Fukaha ve müçtehid sözlerinden sonra en önem verdiğim şey, insanların tecrübeleri, eleştiri ve tavsiyeleridir. Tabiî ki küfretmeden eleştiriyorlarsa. Onun için, bu kadını Nesillerin Öyküsü kitabında baz olarak ele aldım. İkincisi dedem. Dedem çok şakacı, köyün imamlığını yapmış, haftada bir hatmeden, 70 yıllık evli eşini bir kez bile incitmemiş, altı çocuğundan birine bir kez bile vurmamış, çok sevimli bir dedeydi. Onu avam olan dede rolünde örnekleyerek Nesillerin öyküsüne yerleştirdim. Selim’e nenem de farklı bir kadındı. Gençlerle genç yaşlılarla yaşlı olurdu. Yaşlılar öyle olursa güzeldir aksini çocuklar sevmez. Aksi bir yaşlı kadın koydum Nesiller öyküsüne. Bu kadında hayatımdan geçti aslında. Biz çocukken beştaş oynardık, İslâm’ı bilmeyen zavallı kadın, yaptığınız haram, Allah’a vuruyorsunuz.” diye peşimizin peşine düşerdi. Bu kadın da var Nesiller Öyküsü’nde. Bu bölüm büyüklere ibret olsun diye. Nesiller öyküsünde, çocuklara ayrı bir yer verdim. Masallar, kıssalar, şiirler, olaylar Çocuklar bu seriyi çok sevdi. Bu seri de 16 adet kitap var. 14 ailenin tümünü içine alır tarzda, çizgili, anne ve babaların, çocuk ve gençlerin, hatta ruhu yaşlanmamış olanların okuyacağı türden bir karma. Dizi film yapmak istiyorum. (sponsor bulsam hemen dizi yaparım.) kendi gördüklerimi de koydum Nesiller Öyküsü’ne. Çocuklar için söylenen masalları kendim yazdım. Alıntı yaptıklarım varsa kaynak gösterdim. Çocuklarda anne babalarda bu seriyi çok sevdi. Nesiller öyküsünde, Anne Babalara özel iki kitap var. Birisi, Anne Büyüklere Bir Şey Söyle, ikincisi; Baba Sen de Bir Şeyle Söyle.
4.88 ₺ -
Topal Karınca
Çocukluğumda bir komşumuz vardı. Birçok oğlu vardı, sayısı zihnimde on iki çocuk olarak yer etmiş. Kadın ilginç bir kadındı. Onu şimdi izliyorum, bilinç altımdaki görüntüsünden. Ne kadar zeki bir kadın ya Rabbi! Hem zeki, hem de zekasını kullanıyor. Çürütmüyor Hakk’tan gelen nimeti. Bu kadın çocuklarına her gece masal anlatırdı. Ertesi gün biz de onun çocuklarının önüne geçip, “Annen ne anlattıysa ne olur onu bize anlat.” derdik. Yıllarca bu kadını hiç hatırlamadım. Çocuk eğitimi konusuna, gençlere, yaşlılara psikolojik açıdan bakmaya başladıktan sonra adını bilmediğim ama kendisine hayranlığım bilinç altımda yerleşmiş olan kadını hatırladım. Hatıraları ziyan eden yazar bence “yazan olur ama yazar olamaz.” hatıralarımı da hayellerimi de ziyan etmem. Ayet, Hadisi Şerif, Sahabi Sözleri, Kıyas-ı Fukaha ve müçtehid sözlerinden sonra en önem verdiğim şey, insanların tecrübeleri, eleştiri ve tavsiyeleridir. Tabiî ki küfretmeden eleştiriyorlarsa. Onun için, bu kadını Nesillerin Öyküsü kitabında baz olarak ele aldım. İkincisi dedem. Dedem çok şakacı, köyün imamlığını yapmış, haftada bir hatmeden, 70 yıllık evli eşini bir kez bile incitmemiş, altı çocuğundan birine bir kez bile vurmamış, çok sevimli bir dedeydi. Onu avam olan dede rolünde örnekleyerek Nesillerin öyküsüne yerleştirdim. Selim’e nenem de farklı bir kadındı. Gençlerle genç yaşlılarla yaşlı olurdu. Yaşlılar öyle olursa güzeldir aksini çocuklar sevmez. Aksi bir yaşlı kadın koydum Nesiller öyküsüne. Bu kadında hayatımdan geçti aslında. Biz çocukken beştaş oynardık, İslâm’ı bilmeyen zavallı kadın, yaptığınız haram, Allah’a vuruyorsunuz.” diye peşimizin peşine düşerdi. Bu kadın da var Nesiller Öyküsü’nde. Bu bölüm büyüklere ibret olsun diye. Nesiller öyküsünde, çocuklara ayrı bir yer verdim. Masallar, kıssalar, şiirler, olaylar Çocuklar bu seriyi çok sevdi. Bu seri de 16 adet kitap var. 14 ailenin tümünü içine alır tarzda, çizgili, anne ve babaların, çocuk ve gençlerin, hatta ruhu yaşlanmamış olanların okuyacağı türden bir karma. Dizi film yapmak istiyorum. (sponsor bulsam hemen dizi yaparım.) kendi gördüklerimi de koydum Nesiller Öyküsü’ne. Çocuklar için söylenen masalları kendim yazdım. Alıntı yaptıklarım varsa kaynak gösterdim. Çocuklarda anne babalarda bu seriyi çok sevdi. Nesiller öyküsünde, Anne Babalara özel iki kitap var. Birisi, Anne Büyüklere Bir Şey Söyle, ikincisi; Baba Sen de Bir Şeyle Söyle.
6.00 ₺ -
Küçük Kızın Umudu
Çocukluğumda bir komşumuz vardı. Birçok oğlu vardı, sayısı zihnimde on iki çocuk olarak yer etmiş. Kadın ilginç bir kadındı. Onu şimdi izliyorum, bilinç altımdaki görüntüsünden. Ne kadar zeki bir kadın ya Rabbi! Hem zeki, hem de zekasını kullanıyor. Çürütmüyor Hakk’tan gelen nimeti. Bu kadın çocuklarına her gece masal anlatırdı. Ertesi gün biz de onun çocuklarının önüne geçip, “Annen ne anlattıysa ne olur onu bize anlat.” derdik. Yıllarca bu kadını hiç hatırlamadım. Çocuk eğitimi konusuna, gençlere, yaşlılara psikolojik açıdan bakmaya başladıktan sonra adını bilmediğim ama kendisine hayranlığım bilinç altımda yerleşmiş olan kadını hatırladım. Hatıraları ziyan eden yazar bence “yazan olur ama yazar olamaz.” hatıralarımı da hayellerimi de ziyan etmem. Ayet, Hadisi Şerif, Sahabi Sözleri, Kıyas-ı Fukaha ve müçtehid sözlerinden sonra en önem verdiğim şey, insanların tecrübeleri, eleştiri ve tavsiyeleridir. Tabiî ki küfretmeden eleştiriyorlarsa. Onun için, bu kadını Nesillerin Öyküsü kitabında baz olarak ele aldım. İkincisi dedem. Dedem çok şakacı, köyün imamlığını yapmış, haftada bir hatmeden, 70 yıllık evli eşini bir kez bile incitmemiş, altı çocuğundan birine bir kez bile vurmamış, çok sevimli bir dedeydi. Onu avam olan dede rolünde örnekleyerek Nesillerin öyküsüne yerleştirdim. Selim’e nenem de farklı bir kadındı. Gençlerle genç yaşlılarla yaşlı olurdu. Yaşlılar öyle olursa güzeldir aksini çocuklar sevmez. Aksi bir yaşlı kadın koydum Nesiller öyküsüne. Bu kadında hayatımdan geçti aslında. Biz çocukken beştaş oynardık, İslâm’ı bilmeyen zavallı kadın, yaptığınız haram, Allah’a vuruyorsunuz.” diye peşimizin peşine düşerdi. Bu kadın da var Nesiller Öyküsü’nde. Bu bölüm büyüklere ibret olsun diye. Nesiller öyküsünde, çocuklara ayrı bir yer verdim. Masallar, kıssalar, şiirler, olaylar Çocuklar bu seriyi çok sevdi. Bu seri de 16 adet kitap var. 14 ailenin tümünü içine alır tarzda, çizgili, anne ve babaların, çocuk ve gençlerin, hatta ruhu yaşlanmamış olanların okuyacağı türden bir karma. Dizi film yapmak istiyorum. (sponsor bulsam hemen dizi yaparım.) kendi gördüklerimi de koydum Nesiller Öyküsü’ne. Çocuklar için söylenen masalları kendim yazdım. Alıntı yaptıklarım varsa kaynak gösterdim. Çocuklarda anne babalarda bu seriyi çok sevdi. Nesiller öyküsünde, Anne Babalara özel iki kitap var. Birisi, Anne Büyüklere Bir Şey Söyle, ikincisi; Baba Sen de Bir Şeyle Söyle.
6.00 ₺ -
Çingene
Çingenenin yazılış hikayesi taa çocukluğumda başlar. Romanda yazdım ama burada da değineyim. Çocukluğumda ailece gece yarısı yolda kaldık. Kar diz boyunu aşıyordu. Köyümüzün yolunu bulmamız mümkün değildi. Bize en yakın köye “Çingene köyü.” derlerdi. Bu köyde Çingene olmayan asil romanlar vardı. O köye gidilmeye karar verildi. İsterse verilmesin, donmamıza az kalmıştı. Yanımızdaki kadınlardan biri, “Ayy onların evinde nasıl yatarız, pistirler, yorganları bitlidir... Ya bizim paralarımızı çalarlarsa... Hem zaten bizi içeri almazlar ki gibi sözlerin ardı arkası gelmedi. Bir ahşap evin kapısını çaldık... Bize kapıyı açan kadının candan ilgisiyle karşılaştık. İçeri bir girdik ki ev mis gibi temizlik kokuyor. Bize bir hizmet bir ilgi... Yemek... Tertemiz yorganlar... Romanların aleyhinde konuşan o gece nasıl yer üstünde kaldı bilmem. Gözlerim kadını yazdım zaten. Yıllar sonra İstanbul’a geldik. Önce Çağlayan’da yaşadık, yıllar sonra Kasımpaşa’ya taşındık. Kasımpaşa’da “Çingene” denilen Hazreti Adem’in öteki torunlarından komşularımız vardı. Gerçekten Romanların bazıları Çingeneleşmiş. Ama öyle Romanlar da var ki, asilliği, dürüstlüğü bizden farklı değil. Ne de olsa, aynı Adem’in torunlarıyız. Benim anlayışıma göre, çingenelik sıfattır ırk değildir. Ben istersem çingene olabilirim fakat Roman olamam. Çünkü ırkımı değiştiremem, ama karakter yapımı değiştirebilirim. Çünkü karakter külterel birikimle oluşur. Fakat öyle asil öyle dürüst, öyle güzel ahlaklı Romanlar tanıdım ki, içlerinde çoğumuzun hayran kaldığı kendi ırkımızın bazılarından çok daha üstünler dahi vardı. İçlerinde bizden çok daha asillerine rasladım. İçlerindeki hırsız, yüzsüz, kaptı kaştıcılar var diye her ırkın bütün insanlarının bu kadar hakaret görmesi benim canımı çok sıkıyordu. Üzülüyordum... Mutlaka bir şeyler yapmalıydım. Karar verdim, Kasımpaşa’da oturan Roman çarşafla kapanan ve kapandıktan sonra çok hakaretler gören, kapanmadan önce dansözlük yapan hanımın hayatını roman yapacaktım. Dansöz olduğu dönemlerde, “Sen çingenesin.” diyen olmamış ona. Fakat kapandıktan sonra kendi ailesi bile “Çingenelere döndün.” demeye başlamış. İslâm’a dönüş yapan herkes, ilk dönemlerinde dik duruşlu vakur olur ama asla burnu dik olmaz. Ne varki, o izzetin habercisi dik duruşu herkes başaramaz. Bırakın duruşu, yırtmaçlı etek bile giyerde, yinede kendisini tavizsiz görür. Bahsettiğim hanım ilk yıllar çok iyiydi. Hayatını da dinledim. Araştırmalarımı da yaptım. Anlattığı her şey doğruydu. Fakat birgün şöyle birşey söyledi. “Yaşasın be, demek İslâm’ı yolda da şöhret olmak varmış. Romanım yazılınca şöhret olurum.” işte bu sözle film koptu. Şöhret hastalarından... Şöhret uğruna İslâm’ı kullananlardan nefret ederim. Anında onun romanını yazmaktan vazgeçtim. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum Serpil Özkasap’la tanıştım. Mücahid ruhluydu. İhlaslı bir dönüşü olmuştu. Onun hayatına Kasımpaşa’da tanıdığım arkadaşın hayatını monte ederek, Romanların çilesini dile getirdim. “Çingenesin diye sınıftan koğulan çocuklardan, çingene gelini diye horlanan gencecik masum kızlara, kadınlara kadar çok önemli konuları işledim. Ve de çingene ırkı konusunda araştırma yaptım. Bu kitabı kim okursa okusun beyninde beyaz devrim olacaktır. Çingene romanımın yazılış hikayesi insanlık hikâyemle bağlantılı efendim.
17.25 ₺ -
Uzaktaki Çığlıklar
Baştan söyleyeyim, en çok beğendiğim kitaplar arasındadır. Yazılış hikayesi Singapur, Malezya’dan çok az olmak şartıyla, Avusturalya gezi notlarımdır. Televizyonda bir yazarı dinliyordum. 1918 yılında, Osmanlıya kurşun sıkmaya giden vagonlar asker dolu olan treni deviren kahraman Müslüman’ın öyküsü hakkında şöyle diyordu; “onlardan ilk kez ben bahsediyorum.” Hayret! İnsanlar kendi yaptıkları bir işi nasıl oluyorda televizyondan şişirerek ve de başkası yok gibi konuşabiliyor ben buna şaşıyorum. Nasıl şaşırmam ben o konuyu ve daha onlarca olayı, 1992’de yazmışım, biri 2006’da yazıyor ve diyor ki ilk olarak ben yazdım. Desin zararı yokta, insanın canını sıkan şey şu; benim suçum her televizyona çıkışımda yaptığım ilk işlerden kitapların birini anlatmamak suç gibi bir hava hakim oluyor. Şunu kimse unutmasın ki, Türkiye’deki birçok yazar-çizer benim en az onyıl arkamda kalıyor, çünkü okumuyorlar. Ben de üç dört yazarın arkasında kalıyorum ama sadece üç dört yazarın. Bu gün bana neler olduğunu merak ediyorsunuzdur, çünkü kendimden böyle bahsettiğimi sanıyorum ilk kez bu kitapcıkta duydunuz ve de beni tanıyanlar şaşırıyorsunuzdur, “Böyle nasıl konuşur,” diyorsunuzdur. Konuşurum, çünkü ben başımı eğdikçe bazıları tepemde tezgah kurmaya kalkıyor. Aptalmı sanıyorlar nedir, yazdıklarımı da okumadan bana taş atıyorlar. Yiğit taş atmaz. Açıkca konuşur, ama sevdiğine naz yapabilir. Adını çocuklarının hatırına anmadığım bu kişi, yazdıklarımın aleyhinde konuştuğu gibi okuyanların aleyhinde de konuştu. Benim, hiç okula gitmemişten tutun, profesöre kadar her kesimden okuyucum var. Bir gün okuyucu profesör müftü ve hatta hiç umulmadık yerden en yüksek makamdaki kişilerin (onlardan izin alarak) isimlerini vereceğim, eleştirenlerin feleği şaşacak. Hatta, millet vekillerinden, parti başkanlarına kadar da uzanabiliriz. Benim için en sevindireni çobanların, köydeki kızların genç ruhlu erkeklerin okuması sevindirici olanıdır. Bazı insanlar galiba alçak gönüllü olmakla aşağılık olmayı birbirine karıştırıyor. Aşırıya gittim, beni affediniz. Uzaktaki Çığlıklar, Avustural’yada gördüklerim, dinledikerimdir. Onu yazan ben olduğum halde, bazen şöylesine bir sayfasını açarım, (övmek gibi olsun zararı yok) sonra dalaar giderim. Oku Allah oku... Kısacası çok beğendiğim kitaplarımdan biridir. Bunu yukarıda söylemiş miydim? Söyledimse de tekrar okuduğumda silmeyeceğim.
15.00 ₺ -
Kıbrıs Sular İçinde Bir Yetim
Sadece annesi olmayanlar yetim değildir, asıl yetim; kimsesiz olmaktır. O da Kıbrıs'tır. Elinden tutacak gibi ümit verip; sonra yalnız bırakılıyor. Devlet yetkilileri birilerinden korkuyorlar. Eski adı AET iken, sonra "E"si kaldırılarak Avrupa Topluluğu oldu. Derken şimdi Avrupa Birliği'ne dönüşen sömürü kardeşler; bizim korkaklara "Hııı.. Cız" diye işaret edince Kıbrıs sular içinde bir yetim kaldı. Ama biz onu kurtaracağız. Biz, gerçek çağdaşlar. Yani Müslümanlar. Bir kaç günlüğüne Kıbrıs'a gittik. Ben bir konferans verdim. Ardından koptu "kıyamet." Gazetelerin bazılarında bana yapılan hakaretin haddi hesabı yok. Cübbeliler savcı ve hakimler "Bu kadın yavru vatandan defolsun." diye sokağa dökülmüşler... Bunlarda yetmemiş gibi başka gün şöyle bir başlık "Emine Şenlikoğlu'nu Erbakan Kıbrıs'ta Ferah partisi kursun diye göndermiş." Güldüm ve acıdım hallerine. Konferansıma gelen kalabalıklar gözlerine batmıştı anlaşılan. Tehditler de benim canımı çok sıkar. Hem de acaip sıkar. Ölürüm yine de tehdide pabuç bırakmam. Hemen bir basın toplantısı yaptım. Dedim ki; ben buraya birkaç gün için gelmiştim. Şimdi inadına bir ay gitmeyeceğim. Hadi bakalım beni buradan atın da göreyim. Savaşta canımızı verdiğimiz yere barışta gelemeyecek miyiz? Bu nasıl insanlıktır böyle vb. Tabiki sözüm Rumlaşmış beyinleri etkilemedi. Kendi inancıyla kalan Kıbrıslı Türkler, baş örtülüsüyle açığıyla beni onayladılar. Bize Rumların düşman olanları vardır, bunlarda bizim Rumlardı. Çünkü, düşman olan Rumlar bizden nasıl nefret ediyorlarsa bizim Rumlaşmış Türkler de aynen düşman Rumlar gibiler bize karşı. Fakat Kıbrıs'ta tertemiz beyni kirlenmemiş Türklerin de olduğu unutuluyor. (Rumlaşmış ifadesini kasıtlı kullanıyorum, ırk değil kastım, düşman Rumların ruhu. Rum olup da iyi olan insanlar da var). Ve üç beş günde döneceğimiz Kıbrıs'ta uzun süre kaldık ve ruhları bozulmamış asil Kıbrıs Türklerine konferans vermeye devam ettim. Beni korkutmak için tehdit edenlerden, sanıyorum yüreğimin Kıbrıs'tan daha büyük olduğunu anlamışlardır. Kısacası, Kıbrıs Sular İçinde Bir Yetim Böyle bir ortam da doğdu. Fakat bu kitabımda tutulmadı. Halbuki, İnsanlığın Belgeseli'nde olduğu gibi, en az onbeş roman okumuş gibi oluyor bu kitabı okuyanlar. Ne ki, Kürdün derdini dert etmeyen Türkler olduğu gibi Türkün derdini dert etmeyen Kürtler de var. Yine de kitabım ziyan oldu demiyorum. Bir kişi için bile yazmaya değerdi. Kaldı ki, üç baskı yaptı. Tabi ki az satılma sebebi sadece bazı Kürtlerin okumaması değil, ama ne? Onu tam olarak anlayamadım. Anlayan varsa bizahmet bana bildirsin.
13.50 ₺