-
Meczup Fatih Duman
Nereye gidersem gideyim yanımda kendimi de götürmek zorunda olmak ne kadar kötü. Bunca gidişimin sebebi kendimden kaçacak bir yer bulmak aslında. Bir çare aramak. Ama olmuyor, insan derdinden kaçsa kendinden kaçamıyor. Belki de bunun tek çaresi aklından kaçmak. Kendinden kaçmak için aklını kaybetmek gerekiyor galiba. Ama bir de gitmeyen, terk etmeyen ve hep bekleyenler var. İşte onlar gitmelerin de ayrılığın da ve hatta ölümün de sevdayı bitirmediğini biliyorlar. Cânım kâri, beklemenin güzel olduğunu söylemiştim daha önce. Beklenen güzelse diye de bir şart eklemiştim. Bu kez bir insanın neyi, niye ve ne kadar bekleyeceğini anlatmaya gayret ettim. İşte bu okuyacağın bir bekleyiş öyküsü, sevdanın bir cüzünün de beklemek olduğunu anlatan bir öykü. Zira ben anladım ki sevmek, beklemektir. Gelmeyeceğini bilsen de beklemek...
90.00 ₺ -
Ahi Bir Ahi Evran Romanı
Bu kez sana, bütün bu derdime bir dert daha katıp birini anlattım. Hatta şöyle bir cümle kurdum kitabın içinde; “Kitaplar bazen birilerini hatırlatmak için değil başka birilerini unutturmak için yazılır ama biz bilmiyoruz diye onlar yok mânâsına gelmez ki.” İşte bu sefer öyle birini anlattım sana; Ahî Evran’ı. Elbette ismini duydun ve biliyorsun. Ama o kadar. Aslında kimdi? Neden önemliydi ve neden unutturuldu? Pek çoğuna cevap verebilirim belki ama hepsine değil. Zira dedim ya “söylemediklerim de var.” … Zamanı aşacak bir hikâyem var sana anlatacağım. Bugünü, dünü ve maziyi bir arada bulacağın bir hikâye.
142.50 ₺ -
Cenazene Mahalle Bakkalı Gelir
İnsan derdini anlatmak için onlarca yol bulabilir belki kâri. Kimi söyler, kimi ağlar, kimi kaçar gider ve kimi de yazar. Ama bence en asil olanı susmak. Ben yazmayı söylemekten değil de susmaktan bir cüz olarak görenlerdenim. Yazarak susmak diye bir hâl bu bahsettiğim. Kendine saklamaya gücünün yetmediklerinin ardına saklanmak bir çeşit. Tanımadığın, tanışmadığın biriyle dertleşmek gibi. Hem söylemek hem de söylememek yani. … Bu kez sana değişen, başkalaşan hatta bence kötüleşen ne varsa –elbette kendimce– ondan bahsetmek istedim. Bizim mahallemizden, bizden, bizim gibilerden. Bir mahalle bakkalında leblebi tozunu, eski bir kıraathanede şekerli oraleti, mahalle aralarında top oynayan, ip atlayan çocukları aradım bu kez. “Sen de değiştin be abi!” diyenlere hak vererek biraz değişmesini istemediklerimi, eski ve güzel olanları yazdım.
105.00 ₺ -
-
Sır Bir Yahya Efendi Romanı
“Bazıları vardır ki yaşarken ölüdürler ve bazıları da ölüyken diri. Gönlü ölü olanın bedeni diri olsa da ölüdür. Gönlünün sırrını bilen ölse dahi diri… Ölmek dedikleri o sebeple hep aynı değildir işte. Bu âlemi ölü gibi yaşayanlar öte âlemde diri gibi dolaşırlar” dedi Yahya Efendi. Gözlerini kısarak Beşiktaş sırtlarından deryaya bakıyordu. Ölüm bedeni öldürüyor lakin gönlüne dokunmuyordu insanın. … Eskiler İstanbul’un dört manevi muhafızı var diye inanırlarmış. İşte Yahya Efendi o dört manevi muhafızdan biri… Ölse de vazifesi bitmeyen bir gönül eri… Cihan Sultanı Kanuni Sultan Süleyman’ın sütkardeşi İstanbul’un sahipleri toprağın üstünde yaşayanlar değil, altında yaşayanlardır. “Ölümsüz bir aşk mı istiyorsun o vakit ölümsüz olan bir sevgiliye âşık ol” diyor eskiler işte ben de öyle bir âşıktan bahis açıyorum bu kez. Bu dünyadan göçüp giden ama ölmeyen birinden… Yahya Efendi’den… Zira Yunus’un da dediği gibi “Âşıklar ölmez…” … Ölenler yok mu oluyorlar sanıyorsun kâri? Ya ölmeyen ölüler de varsa?
127.50 ₺ -
Piri Türkistan Ahmed Yesevinin Romanı
İnandığın gibi mi yaşıyorsun, yoksa yaşadığın gibi mi inanıyorsun? “İnandığın gibi yaşa” diye ömrünü bir kuş kanadına asanlar ve ‘var’ denen nesi varsa hepsini feda edenler var. Şükür ki, onlar var. Zira hayat, neyi feda ettiğinle tarif ediliyor. Seni sırlı bir yola çağırsam gelir misin kâri? Hayali sen olanların, senin için ölenlerin ve belki düşlerinde seni görenlerin yaşadığı bir vakte çağırsam seni, gelir misin? Dervişleri, erenleri, alperenleri görmek ister misin? Ahmed Yesevi’yi anlatsam sana... Karanlıklarda kaybolma diye ışık tutuşunu anlatsam. Dervişleriyle yollara düşürsem seni... Hem sen de dua eder misin kâri? Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevi gibi meselâ, onun gibi dua eder misin: “Beni her ne eylersen eyle, lâkin âşık eyle Allahım…” Pîr, hayatlarını aydınlattığı dervişlerini dört bucağa salıp nice coğrafyaları aydınlatmış bir mânâ erinin, Hoca Ahmed Yesevî’nin romanı...
172.50 ₺ -
Kızıl Elma Anadolu
Zafer, inanmaktır kâri. Ve bazıları ölseler de zafer kazanırlar... Bu millet asırlardır bir sancağın altında ve bir bayrağın gölgesinde yaşadı. O gölge var oldukça ve o sancak elde durdukça kardeşlik daim oldu. Çok eski vakitlerde safran sarısı bozkırlarda atlarını güneşin battığı yöne süren atalarımız bizim yaşadığımız bu vakitleri ve bu toprakları hayal ettiler. Hayallerinin uğrunda her şeylerini terk ettiler. Bu bayrak dalgalansın ve Allah’ın ismi gök kubbede yankılansın diye çok acı çekti, çok can verdi ve çok çileye katlandılar. İslam sancağını ellerine alıp, Allah’ın adaletini dünyaya yaymak için zalimin karşısına dikildiler. … Şimdi bu sayfaları araladığında seni asırlar öncesine götüreceğim ve bu diyarlarda nasıl geldiğimizi fısıldayacağım kulağına... Orta Asya bozkırlarından çıkıp İstanbul önlerine kadar at koşturan ecdadın içini yakan fetih ateşini ve “Kızılelma” mefkûresini anlatacağım. Sesleri duyuyor musun? Şöyle diyorlar: “Davamız nizam-ı âlem, menzilimiz Kızılelma ve maksadımız i’la-yı kelimetullah’tır...”
180.00 ₺ -
İkra Fatih Duman
Ben yalnızca derdimden anlayacak bir kişi arıyorum, tek bir kişi... Ve işte tam da onun için yazıyorum. Cânım kâri, sen varsın, biliyorum. Çok uzak bir şehirde belki ya da bir defa yüzünü görme ihtimalim hiç olmasa da ve hiç tanımayacak olsak da birbirimizi ben yine de senin var olduğunu ve bir yerlerde hayalime ortak olduğunu, dualarıma ‘âmin’ dercesine yazdıklarımı okuduğunu biliyorum. Zira, bence yazmak da dua etmek gibi... Ve bizim gibilerin kitaplara sevdası şunun için biliyorum, zira kelamın da, kalemin de ve gönlün de sahibi olan, “Oku” diyor hepimize. Biz, “Neyi?” diye bile sormaktan aciziz oysa. Ya da hadi itiraf edelim; gafiliz... Ama mademki O, sözüne “Oku” diye başladı, işte onun içindir sevdamız kitaplara... Ama ben yine de eski bir İstanbul kıraathanesinde, tahta iskemlelere oturup da ince belliden demli çaylarımızı yudumlarken dertleşip de söylemek isterdim sana bunları... Cânım kâri! Sen var ol, ol ki hayalime bir sırdaş olduğuna inanayım.
120.00 ₺ -
DEM Bir Telli Baba Romanı
“Bazı şeylerin hayali güzeldir, kendisi değil... Her şey bir hayalle başladı aslında. Önce aşkı hayal ettim. Sonra bir âşık ve hayalime aşk ettim sonra. Sana anlattıklarım bir hurafeye dönüşmüş garip bir mezarın hikâyesi... İnanmak zor belki, lakin inanmamak daha zor. İstanbul; aşkın gönle düştüğü şehir, aşkın hayalle örtüştüğü, ölümle buluştuğu şehir... Her taşında bir aşkın izi var. Aşk var kâri, aşk var. Şükür ki var. Ve ben işte İstanbul’un bu aşklarının efsaneye düşmüş hâlini anlattım sana. Aşk... Ve ölüm... Ve hikâye... Bil ki aşk için gönül lazımdır, gönlü bilmek lazımdır ve bilmek için de ölmek lazımdır. Demem o ki aşk gönlün, ölüm de ömrün zekâtıdır. Ve aşk gönlün; ölüm de ömrün kirini alır da gider. Bu yazdıklarımın hepsi doğrudur demiyorum sana. Doğru ve gerçek olanları da var elbet. Lakin ben yalnızca hayal ediyorum. Zira bazı şeylerin hayali güzeldir, kendisi değil.” Fatih Duman, Dem’de, sizi, Telli Baba’nın gizem ve hüzün dolu öyküsünü okumaya davet ediyor...
105.00 ₺ -
Aşk İnanmakla Başlar
Rüya görür müsün ey kâri? Rüyalarla yaşar mısın bazı vakitler? Sonra yanaklarından kulaklarına doğru süzülen iki damla yaş ile uyanır mısın gecenin o en ıssız, en sessiz, en kimsesiz vaktinde? Dünyanın bir rüya âlemi olabileceğine inanır mısın? Gel bir başkasının rüyasına dalalım şimdi seninle. Hakikate uyanalım. Pervane olalım. Bedenimizi yakacak ateş arayalım. Evvela Şiraz’a çırpalım kara ipekten kanatlarımızı, ateşi bilen aşk erlerinin yanında konaklayalım. Aşk ateştir diyelim lisansız ve sessiz ve hatta harfsiz kelimelerle. Aşka yanalım, başka yanalım. Sonra Mevlana dergâhına düşürelim kara bedenlerimizi, bizi kavuracak bir şem arayalım. Aşk arayalım. Göğe yükseltelim feryadımızı. Aşka ağlayalım. Bir dağ başında dua eden Yunus’u bulalım sonra. Ona aşkı soralım dilersen, aşkına şahit olalım. Aşkı üç âşıktan dinleyelim biz. Biri; “Aşka uçarsan kanatların yanar” desin bize, diğeri “Aşka uçmazsan kanat neye yarar” diğeri temmet çeksin düşlerimize; “Aşka vardıktan sonra kanatları kim arar” desin, susalım. Açma sakın gözlerini, bu rüya âşıkların rüyasıdır. Uyanırsan rüyaları unutacaksın.
105.00 ₺ -
Ene Sus Ey Nefsim
Bir ses var insanın içinde... Hiç susmayan, hep konuşan... Şimdi sus ve kendini dinle kâri. Dinle ki hâlâ sesler geliyor içinden. Sussan da susamıyorsun. Durduramıyorsun içinden gelen bu sesi. İsmine “nefs” diyorlar. Diler misin bu kez biz konuşalım o içimizdeki nefsle? Aşk diyarına Hüdâyî kapısından girip nefs ile cenk edelim ister misin? Şimdi nefsinle konuşacağın bir hikâye anlatacağım sana kâri. Nefsinin konuşacağı bir hikâye... Sen de ki “hayal,” ben diyeyim ki “muhal, imkânsız.” Lakin şunu bil; ben inandım ki içimize bunları düşüren dahi nefsimizdir. Bizi durduran ve kandıran da nefsimizdir. Ve hatta şu anda içinde bir ses varsa ve “Okuma bu kitabı, bırak” diyorsa sana, inan ki o da nefsinin sesidir. Hem her kitap bir kişi için yazılır kâri. Belki de bu kitap yalnızca senin için yazılmıştır... Ene Sus Ey Nefsim Aziz Mahmud Hüdayi
123.50 ₺ -
Aşk Varsa Kusur Yoktur
Bazıları susar ağlarken... Ve bazıları yazarak ağlar... Ve kelimeler bazı vakitler her yaradan daha çok acı verir. "Aşk" gibi... Aşk ki vardır. O vakit yoktur kusuru âşıkların. Zira değil mi ki gönlümüze aşkı koyan da O, her ne duamız varsa duyan da O, bedeni ruhundan bir libas gibi soyan da O... Demem o ki her ne varsa O'ndandır. Aşk da O'ndan... Dert de O'ndan, derman da O'ndan... Lakin bir tek harf olsa, kusur bulursan söylediklerimde işte bir tek o bendendir. Kusurları örten de bir tek O'dur ve O'nun merhameti elbet ki hepimizden çoktur. Ama gönlüm diyor ki "Aşk varsa kusur yoktur" Bakma kusuruma... Aşktandır...
97.50 ₺ -
Yandık Elhamdülillah
Rüya görür müsün ey kâri? Rüyalarla yaşar mısın bazı vakitler? Sonra yanaklarından kulaklarına doğru süzülen iki damla yaş ile uyanır mısın gecenin o en ıssız, en sessiz, en kimsesiz vaktinde? Dünyanın bir rüya âlemi olabileceğine inanır mısın? Gel bir başkasının rüyasına dalalım şimdi seninle. Hakikate uyanalım. Pervane olalım. Bedenimizi yakacak ateş arayalım. Evvela Şiraz'a çırpalım kara ipekten kanatlarımızı, ateşi bilen aşk erlerinin yanında konaklayalım. Aşk ateştir diyelim lisansız ve sessiz ve hatta harfsiz kelimelerle. Aşka yanalım, başka yanalım. Sonra Mevlana dergâhına düşürelim kara bedenlerimizi, bizi kavuracak bir şem arayalım. Aşk arayalım. Göğe yükseltelim feryadımızı. Aşka ağlayalım. Bir dağ başında dua eden Yunus'u bulalım sonra. Ona aşkı soralım dilersen, aşkına şahit olalım. Aşkı üç âşıktan dinleyelim biz. Biri; "Aşka uçarsan kanatların yanar" desin bize, diğeri "Aşka uçmazsan kanat neye yarar" diğeri temmet çeksin düşlerimize; "Aşka vardıktan sonra kanatları kim arar" desin, susalım. Açma sakın gözlerini, bu rüya âşıkların rüyasıdır. Uyanırsan rüyaları unutacaksın.
9.00 ₺ -
İlm-i Aşk
“İnanmazsan anlatamam ki sana, zira aşk inanmakla başlıyor.” Aşk bahsine bir gül dalı ile giriverdim ben. Hiç sual etmedim, aşk dedim, inledim. Zahitlerin, dervişlerin kırk günde tamam ettiği çileyi, ben kırk senede tamam eyledim. Kırk senede kırk efsunlu kelime devşirdim de İlm-i Aşk düştü avuçlarıma. Sükûtu bildim, lakin susamadım. Sussaydım aşk beni terk eyleyecekti belki. Bu sebeple düştüm yollara ve dahi “Aşk yolda olmaktır” dedim, öyle bildim, öyle inandım. Sükût eylemek istedim, lakin kelimeler öyle güzeldiler ki, kıyamadım. İlm-i Aşk ömrümün hülasasıdır. Ezelden bedenime nakşedilmiş goncadır aşk. Dileğim odur ki aşkı bilenlerin elinde, aşkı terennüm edenlerin dilinde seneleri ân eylesin. Benim lisanımda, sükûtum dahi aşkı söylesin. Aşk onu işitecek kulak arıyor, aşk ismini söyleyecek dudak arıyor. Aşk seni arıyor, ama bilmiyorsun ey kâri. Aşk olsun...
142.50 ₺ -
Doğuda Aşk Böyle Yazılır
Ben bir düş gördüm bu gece. Kulağıma birkaç harf fısıldadı, lisanı lisanıma benzemeyen dudaklar. İlkin anlamadım, anlayamadım harflerin manasını. Gözlerim mavi ile kızıl arası renklere boğuldu. Renkler bir bir silinirken gözümden, bir adam gördüm kızıllıklar arasında. “Sen” dedim, “Sen şairsin.” Ya dudağındaki sözler neden bu kadar kayıp? Bu harfler de ne? “Anlamıyorum.” Gözlerini gözlerime çevirdi. “Okuma, dinle” dedi. Dinlemek için susmak gerekmiş. Sadece sustum. Ah yazabilseydim duyduklarımı! Ah işittiklerimi anlatabilseydim. Hatırımda üç ses kaldı sadece. Üç kayıp harf… Şairler rüyaya yattı o gece. Her birine bir harf nasib oldu. Birine susmak düştü, birine vuslat ve dahi birine yanmak düştü bu rüyadan. “Aşk” diyesi geldi şairlerin. Ama diyemediler. Her biri bir harf yazdı avuçlarımın içine. Rengi kızıldan maviye çalan mürekkeplerle üç harf yazdılar gözbebeklerimin içine… Üç harf işittim o gece. Üç harf; ayn, şın, kaf…
120.00 ₺