-
Farabinin İki Eseri
Türkistan da doğan ve "İkinci Muallim" ("Birinci Muallim" olarak Aristo kabul edilmiştir) olarak tanınan büyük Türk Filozofu Ebu Nasr El-Fârâbî genç yaşta Bağdat a gelerek zamanın bütün ilimleri ile uğraştı. Özellikle gramer, mantık ve felsefede derinleşti. Oldukça münzevi bir hayat yaşayan filozof, ömrünün son yıllarını Halep te Seyfu d-Devle nin himayesinde geçirdi ve yaklaşık 333/950 yıllarında Şam da vefat etti. Kaynaklar, bu büyük filozofun yüzün üstünde eser kalema aldığını kaydetmektedir. Bu eserlerin önemli bir kızmı mantıki metafizik ve ahlak hakkındadır. Ancak o, sadece bu alanda değil aynı zamanda siyaset felsefesinde önemli eserler vermiştir. Bunlardan biri Fusûlü l-Medenî (Siyaset Felsefesine Dair Görüşler), diğeri de Tenbîh Alâ Sebîli s-Sa âde (Mutluluk Yoluna Yöneltme)dir. Birincisinde, incelenen siyasî ve ahlâkî konular, eserin adından da anlaşılacağı gibi, "bölüm bölüm" ele alınm
154.10 ₺ -
Maturidide Bilgi Problemi
Bilgi, çok eskiden beri filozofları meşgul eden bir konudur. Meselâ "bilgi nedir?" sorusunu Platon a kadar götürmek mümkündür. Yaklaşık XVIII. yüzyılın sonları ve XIX. yüzyılın ilk yarısında tam bir sistem olarak ortaya çıkan ve felsefenin ana problemlerinden biri olan "bilgi teorisi", ya da epistemoloji üzerinde çok şey yazılmış ve söylenmiştir. Dinî epistemoloji, bir din felsefesi problemi olarak, bugün memleketimizde hemen hemen hiç ele alınmamış bir konudur ve bizde bu alanda yapılmış çalışmalar yok denecek kadar azdır. Mâtüridî, bir bilgi konusuyla eserine başlayan ve bu şekilde başlamayı adetâ bir gelenek halinde yerleştiren büyük bir din bilginidir. Sisteminde hem genel bilgiye, hem de dînî ve ahlâkî bilgiye yer vermiştir. "Mâtüridî de Bilgi Problemi"ni bir çalışma konusu olarak seçmemizin sebeplerinden biri budur. Ayrıca, Mâtüridî nin "bilgi" anlayışını konu alan herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Dolayısıyla felsefe literatüründe bu konuyla ilgili herhangi bir esere rast
123.95 ₺ -
Maturidide Dini Çoğulculuk
Dini çoğulculuk, esas itibariyle, önemli bir din felsefesi problemidir. Türkçe mizde, bu konuya felsefi açıdan bakan ve onu felsefî bir metodla inceleyen yazılar, ne yazık ki, yok denecek kadar azdır. Bu yüzden, konuyla ilgili bazı kavramların kısa açıklamalarına da yer veren bir "GİRİŞ" yazılmak suretiyle, eserin daha iyi anlaşılıp değerlendirilmesine katkıda bulunulmaya çalışılmıştır. Sosyal ve siyasî birtakım implikasyonları da bulunan, fakat burada bir din felsefesi problemi olarak ele alınmasından dolayı sadece felsefî ve îtikâdî temelleri üzerinde durulan "dinî-çoğulculuk" hassasiyet gösterilmesi gereken bir konu olduğu için, eserin hazırlanmasında, mümkün olduğu ölçüde bağlı kalınan deskriptif yöntemin bir gereği olarak, gözönünde bulundurulan metinlerden bazılarının Arapça asılları dipnotlarda gösterilmiştir. Hakdin gökten inen suya benzer. Su, gökten temiz, duru ve (her toprağa) eşit olarak indiği halde, toprağın bileşiminde bulunan unsurların rengi, tadı, kokusu vs.nin değişik olması; suyun tat, renk, koku vb. özelliklerini de değiştirir. O zaman, suyun bazısı tuzlu, bazısı tatlı, bazısı kirli ve bulanık olur; bazısından faydalanılır, bazısından faydalanılamaz. Bu, yeryüzünün cevherlerinin farklı olmasının gerektirdiği bir zorunluluktur. Çünkü aslı ve özü bakımından gökten inen su tatlı, duru ve temiz olduğu halde, yere indikten sonra değişmektedir. Bir başka deyişle, eğer su, üzerine indiği toprağın durumuna göre değişmeseydi, o zaman, gökten indirilen suyun hepsi tatlı ve temiz olduğu gibi, kendisinden faydalanılan su da tek tür yani sadece tatlı su olurdu. İşte, din de tıpkı bunun gibidir. Yani Tanrı tarafından gönderilen ve vahye dayanan din tek ve aynı din olduğu halde, insanların yeryüzünde farklı dil ve kültürlere sahip topluluklar halinde yaşamaları, gönderilen dinin de farklı şekilde anlaşılıp yorumlanmasına ve amaçları aynı olmasına rağmen, farklı fiillerle örneklenip yaşanılmasına; böylece, o, aynı zamanda, Peygamberlerin ve şeriatların farklı olmasının da zorunlu hale gelmesine sebep olmuştur. Bu demektir ki, semâvî dinler yani vahye dayanan büyük târihî dinler, özü itibariyle, aynı doğruluk ve geçerliliğe sahiptir. İşte bu, Mâtüridînin açıkça ortaya koyduğu, İbrâhimî dinlerle sınırlı, bir kısmî çoğulculuktur.
123.95 ₺ -
Epistemolojik Açıdan İman
İman, hakkında çok şey yazılan ve söylenilen bir konudur. Onunla ilgili yazılarda genellikle bir konu ve metot birliği görülür. Bir başka deyişle, onların büyük bir kısmında genellikle hep aynı konular ele alınıp aynı şeyler söylenilmekte ve yaklaşık aynı neticeler ortaya konulmaktadır. Ancak onlarda, imanın özüne, yani mahiyetine ilişkin çok az şey yer almakta ve söylenilenlerin de büyük bir kısmı, imanı, "iman-objeleri"yle açıklayan, totolojik tanımlara dayandığı için, imanın ne olduğu tam ve açık olarak belirtilmemektedir. Bu eserde imana felsefî, daha doğrusu epistemolojik bir açıdan yaklaşılıp onun mahiyeti, mümkün olduğu ölçüde, açık ve net bir biçimde ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu yüzden, burada daha çok imanın mahiyetiyle ilgili problemler üzerinde durulup değerine ilişkin problemler bu eserin devamı niteliğindeki başka bir çalışmada ayrıca ele alınacağı için, onlara burada fazla yer verilmemiştir.
123.95 ₺