-
4 Mevsim 4 Arkadaş
Her mevsim bir rengi, her renk bir duyguyu anlatır. Arkadaşlığın kendisi de hayatın güzel bir rengidir. Kerem! Dobiç Gökhan! Emre! Erhan! Onlar dört arkadaş... Dört mevsimi tüm renkleriyle yaşıyorlar. Acıyı-tatlıyı, sevinci ve hüznü, yan yana, omuz omuza paylaşıyorlar. Böylece yaşadıkları dünyaya güzel renkler katıyorlar. Ve bu dört arkadaş her seferinde yeni şeyler öğreniyorlar. En önemlisi, kırgınlık ve küskünlük yakınlarından geçse de fazla barınamıyor. Çünkü birbirine sevgiyle kenetlenmiş eller, kolay kolay çözülmez!
5.25 ₺ -
Bir Genç Kızın Günlüğü
17 yaşımdan beri nereye gidersem yanımda götürdüğüm ajandalarım oldu. Aslında nereye gidersem sıkıntılarımı, buhranlarımı, hüzünlerimi de götürürdüm. Ajandam ise o en sıkıntılı anlarımda duygu ve fikirlerimi paylaştığım, hayatın anlamını sorduğum ve sorguladığım vazgeçilmez dostumdu. Kendime dost olmak, kendimi anlamak, bütün yaşadıklarımın anlamını bilmek için, günlüklerimi kullandığım ajandam, beni bana gösteren aynam oluyordu. Yapraklarında ben vardım. Yaşadıklarım, etkilendiklerim... Bir anlamda kendimi içinden çıkarıp karşıma alıyor, kendi kendime sohbet ediyorum. Hayatım bir mektuptu.Okumaya çalıştığım bir mektup.beni etkileyen, sarsan,yaralayan, sevindiren herşeyi ajandalarımda kendimle paylaştım.Yüreğimi tanırsam, nelerden hoşlanıp neleri kabul ettiğimi öğrenebilirsem, bana beklenmedik bir darbe vurmayacaktı.
7.50 ₺ -
Sonsuz Yürüyüş
Her birimizi tek başımıza bir kayığa oturttular. Cahildik biz; ellerimizde kürekler... Tanımadığımız bir sahilden uzaklaştırıp karşı kıyıya yönelttiler bizi... Küreklere asıldık ve elimizden geldiğince ilerlemek için uğraştık. Biz açıldıkça, akıntı da şiddetlenerek aynı yönde bizi sürüklüyordu. Sahilden, yeni hedeften uzaklaşıyorduk.Uzlaştıkça, bizim gibi akıntıya kapılan kürekçilere daha sık rastlar olduk. Bazıları, sahilden uzaklaştığının farkında, durmadan kürek çekiyordu; bazıları kürekleri fırlatıp atmıştı. Kimileri akıntıya karşı çabalıyordu, kendince savaşıyordu, ama çoğu kendini akıntıya bırakmıştı. İlerliyorduk. Akıntı bizi götürüyordu. İlerledikçe daha ilerdeki, akıntının aşağılarındaki yolcuların ardından bakarken, (Sanki hedef onlara yetişmek veya geçmekmiş gibi) bize gösterilen yönü unuttuk. Tam akıntının ortasında, aşağı doğru kapılıp giden kayıkların sıkışıklığında, yönümüzü iyice kaybettik. Her taraftan tayfalar, neşeli zafer çığlıklarıyla, sarhoşcasına, yelkenliler ve kürekli kayıklarla önümüzden geçiyor, akıntıdan aşağılara gidiyorlardı. Birbirlerine ve bize, "Başka bir yön olamaz zaten" diye teminat veriyorlardı: "İşte hepimiz bu tarafa gidiyoruz; yönümüz burası o halde!" Biz de onlara inanıyorduk ve onlarla birlikte ilerliyorduk. Çekmekten vazgeçtiğimiz kürekleri kayığın içine alıp keyiflenmiştik bu yüzden. Nasılsa akıntı, bizi gitmemiz gereken yere götürüyordu! Oldukça uzaklara gittik. Öyle uzaklara ki, içlerinde yolumuzu iyice şaşırdığımız hızlı akıntıların gürültüsünü duyduk. kayıkların orada nasıl parçalandığını gördük. Biz sonsuz bir yolculuğa çıkmıştık!
7.13 ₺