-
Sellül Hüsamil Hindi
Allâme İbn Âbidîn’in (ö. 1252/1836) yazdığı bu risalede, Mevlânâ Hâlid en-Nakşibendî Kuddise Sirruhû’ya yöneltilen ithamlar reddedilerek onun hakiki bir veli olduğu ispat edilmektedir. Dört bölümden oluşan risalede keramet, cinler, sihir ve gayb ilmi gibi konular işlenmiş; son bölümde ise Mevlânâ Hâlid’in hayatı ve eserleri özetlenmiştir.
250.00 ₺ -
Haşiyetü İzmiri Ala Miratil Usul
Hâşiyetü’l-İzmîrî, Osmanlı âlimi Mevlânâ Mehmed İzmîrî (ö. 1165/1751) tarafından, Molla Hüsrev’in (ö. 885/1480) fıkıh usulüne dair yazdığı “Mir’âtü’l-Usûl” eseri üzerine kaleme alınan “Hâşiye ‘alâ Mir’âti’l-Usûl” çalışmasıdır. Müellifi İzmîrî’ye nispetle Hâşiyetü’l-İzmîrî olarak meşhur olan bu kıymetli eser, Mir’âtü’l-Usûl üzerine yazılan haşiyeler arasında en hacimli ve en tercih olanıdır. ÖZETLE HÂŞİYETÜ’L-İZMÎRÎ ‘ALÂ MİR’ÂTİ’L-USÛL ESERİ Osmanlı âlimi Mehmed b. Velî b. Resûl el-İzmîrî tarafından, Molla Hüsrev’in fıkıh usulüne dair yazdığı “Mir’âtü’l-Usûl” eseri üzerine kaleme alınan hâşiye çalışmasıdır. Hâşiyetü’l-İzmîrî, Mir’âtü’l-Usûl üzerine yazılan en hacimli hâşiyedir. Nitekim müellif İzmîrî, hâşiyesinde Mir’âtü’l-Usûl’ün kelâm ve mantığa dair kapalı ibarelerini-ifadelerini en güzel şekilde izah etmiş, Arap grameri ile ilgili konularda geniş açıklamalarda bulunmuş ayrıca kendi yazdığı diğer eserlere atıflar yaparak Mir’âtü’l-Usûl’ü anlamayı kolaylaştırmaktadır.
990.00 ₺ -
Mızraklı İlmihal Risaleler ve Tercümeleri
Mızraklı ilmihal, akaid, ibadet ve ahlâk gibi temel dini bilgileri içeren, muhtasar olarak yazılmış güzide bir eserdir. Asıl adı “Miftahu’l-Cenne” (cennetin anahtarı) olup Osmanlı’da ilmihal olarak bilinmektedir. Aynı şekilde Osmanlı’da her eve gönderilmiş ve bu sayede insanların temel dini bilgileri doğru ve sağlam bir şekilde öğrenilmesine vesile olunmuştur. Bu güzide eserin, hangi tarihte yazıldığı ve müellifinin kim olduğu bilinmemektedir. Yanı sıra Muhammed b. Kutbüddîn-i İznikî tarafından yazıldığı rivayet edilmiştir. Aynı şekilde “İlmihal” olarak adlandırılması hakkında da kesin bir bilgi olmamakla beraber Mızraklı ilmihal kapağında veya ilk sayfasında mızrak ve sancakların olmasından ötürü böyle isimlenebileceği söylenilmiştir. Muhtasarca kaleme alınmış olunan Mızraklı İlmihal’de, sade bir dil kullanılmış ve herkesin anlayacağı bir üslup gözetilmiştir. Bu nedenledir ki Devleti Aliyye (Osmanlı)’da Camilere, Sıbyan (ilkokul) mekteplerine ve evlere dağıtılmış; en çok okunan ve ezberlenen eserler arasında yerini almıştır. Bu kıymetli eserin günümüzde dahi Anadolu’da birçok evde Osmanlı Türkçesiyle yazılmış eski nüshaları bulunmaktadır. Mızraklı İlmihal, özlü bir şekilde temel dini bilgileri barındırmasına rağmen belli bir sistem (düzen)e göre olmadığı görülmektedir. Nitekim namaz hakkında bilgiler verdikten sonra başka konulara yer vermiş ve ileride tekrar namaz ile ilgili konulara değinmiştir. Miftahu’l-Cenne (Mızraklı ilmihal)’de, başlıca şu gelecek olan konular işlenmiştir: Namaz Oruç Gusül Teyemmüm Abdest Elli Dört Farz Zekât Kurban Hac Ehl-i Sünnet Olmanın Alametleri Dört Halife ve Üstünlükleri Şer‘î Hükümler İman ilgili meseleler Allah’ın Sıfatları Peygamberlerin Sıfatları İtikad ve Amelde Mezhebimiz Zikir Güzel Ahlak Büyük Günahlar Küfür Çeşitli meseleler Kıymetli Hanefî fıkıh eserlerinden derlenerek işlenmiş olan Mızraklı ilmihal’de, genellikle Hanefî mezhebinde tercih edilen görüşler bir araya getirilmiştir. Eserde İhtilâflı meselelere yer verilmemiş ve yanı sıra bazı konularda mezhep içindeki farklı görüşler de aktarılmıştır. İstifade ettiği eserler; İbn Nüceym’in “el-Eşbâh ve’n-Nezâ’ir” başta olmak üzere, sonrasında Halebî’nin “Mülteka’l-Ebhur”u, Ebû Bekir el-Haddâd’ın “es-Sirâcü’l-Vehhâc” adlı eseri ve yanı sıra Ebüssuûd Efendi’nin bazı fetvaları ve Birgivî’nin ilmihal kitabı olan “Vasiyetnâme”si (Risâle-i Birgivî)’dir. Son söz olarak; Mızraklı İlmihal, Osmanlı zamanında çok yaygınlaşmış ve halk tarafından benimsenmiştir. Osmanlı’dan sonra bir karanlık asır geçmesine rağmen günümüzde pek çok yayın evi tarafından defalarca basılmış ve özelde değerli ilim talebelerinin, genelde ise insanların çokça rağbetini kazanmıştır.
175.00 ₺ -
Şerhus Siraciyye Yeni Dizgi
İlm-i Ferâiz: “İslam miras hukukundan bahseden ilimdir.” Vefat eden bir kimseye, kimlerin mirasçı olabileceğini, ne kadar hisse alacaklarını ve bu mevzudaki diğer hususları beyan etmektedir. Ferâiz, ferîza kelimesinin çoğuludur. Mirasta taktir edilen hisseler anlamındadır. Buna göre şöyle tarif edilmiştir: Terekeden her bir varisin hisselerinin bilineceği fıkıh ve hesapla alakalı kaideleri bilmektir. “Ferâizi öğrenin ve insanlara öğretin, zira ferâiz ilmin yarısıdır” EL-FERÂ’İZÜ’S-SİRÂCİYYE Hanefî fakihlerinden Muhammed b. Muhammed es-Secâvendî’nin (ö.596/1200’den sonra) islâm miras hukukuna dair kaleme almış olduğu eseridir. Ferâiz ilminde en çok başvurulan kaynaklardan biri olan bu nadide eser, “el-Muhtasar” ve “el-Ferâ’izü’s-Secâvendiyye” adlarıyla meşhurdur. Üzerine yapılan birçok şerh ve hâşiye ile birlikte miras hukuku alanında geniş bir literatürün meydana gelmesine vesile olmuştur. Müellif Muhammed es-Secâvendî (Rahimehüllâh), bu güzide eserinde Hanefî mezhebini esas almakla beraber Kur’ân-ı Kerîm’de açıkça ortaya konan miras hukukunun nispeten az rastlanan ihtilaflı meselelerinde diğer İslâm hukuk ekollerinin görüşlerine de yer verdiği için genel bir kabul görmüştür. ŞERHU’S-SİRÂCİYYE (ŞERHU’L-FERÂ’İZİ’S-SİRÂCİYYE) Arap dili, kelâm ve fıkıh âlimi olan Seyyid Şerif Cürcânî tarafından; Muhammed es-Secâvendî’nin miras hukukuna dair kaleme alınmış olan “el-Ferâ’izü’s-Secâvendiyye” adlı eserine yapılan şerh çalışmasıdır. Secâvendî (Rahimehüllâh)’ın “el-Muhtasar ve el-Ferâ’izü’s-Secâvendiyye” olarak anılan eseri üzerine, meşhur büyük âlimler ve fakihler tarafından birçok şerh yapılmıştır. Ancak döneminin çok yönlü âlimlerinden olan Hanefî fakihi Cürcânî’nin “Şerhü’s-Sirâciyye” (el-Ferâ’izu’ş-Şerîfiyye) olarak bilinen eseri “es-Sirâciyye”nin en meşhur şerhidir.
160.00 ₺ -
-
Merakıl Felah Tercümesi Kelime Manalı 2 Cilt
Hicri on birinci yüzyılın büyük hanefî fukahâsından Allâme Şürünbülâlî’nin (ö. 1069/1659), kendisine ait olan ve Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulan Nûru’l-Îzâh isimli eserine yazmış olduğu “Merâkı’l-Felâh” şerhi İsmailağa Fıkıh ve Te’lîf Kurulu tarafından tercüme edilerek okuyucuların istifadesine sunulmuştur.
420.00 ₺ -
Şerhül Emali Yeni Dizgi
Molla Ali el-Kârî’nin (rahimehullâh), kadim akide manzumelerinden “Bed’ü’l-Emâlî” üzerine yazdığı “Dav’u’l-Me‘âlî” ismindeki meşhur şerh, üç yazma nüshaya mukabele edilerek hazırlanmıştır. Ömer Faruk Korkmaz hocaefendi tarafından önemli dipnotların eklendiği eser
180.00 ₺ -
Büyük İslam İlmihali Telif
Değerli İslâm alimi Ömer Nasuhi Bilmen tarafından kaleme alınan Büyük İslâm İlmihali, akâid, ibadetler (tahâret ve sular, namaz, oruç, yemin,nezir ve itikaf, zekat ve sadaka-i fıtr, hac ve umre, kurban, hayvan boğazlamave av, kerâhiye ve istihsân), İslâm ahlâkı ve isimleri Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen peygamberlerin sîret ve tarihçeleri olmak üzere toplam 10 kitap(bölüm) hâlinde tasnif edilmiştir. Önce fasiküller hâlinde neşredilen eser daha sonra tek cilt olarak basılmıştır. Şimdiye kadar 2,5 milyondan fazla basılan bu nadide kitap Türkiye’de halkın dinî bilgilere olan ihtiyacını büyük ölçüde gidermiştir. Ömer Nasuhi Bilmen 1883 yılında Erzurum’a bağlı Salasar köyünde dünyaya gelmiştir. Babası Hacı Ahmed Efendi, annesi Muhîbe Hanım’dır. Küçük yaşta iken babasının vefatı üzerine Erzurum Ahmediyye Medresesi müderrisi ve nakîbüleşraf kaymakamı olan amcası Abdürrezzak İlmî Efendi’nin himayesinde yetişmiştir. Hocalarının vefat etmesi üzerine İstanbul’a giderek Fatih dersiâmlarından Tokatlı Şâkir Efendi’nin derslerine devam edip icâzet almıştır. Beyazıt dersiâmlığı, Fetvâhâne-i Âlî müsevvid mülâzımlığı,Hey’et-i Te’lîfiyye üyeliği, Meclis-i Tedkîkât-ı Şer‘iyye üyeliği, fıkıh ve kelâm müderrisliği, İstanbul müftülüğü ve Diyanet İşleri başkanlığı gibi görevlerde bulunmuş, hayatının sonuna kadar ilmî çalışmalarını sürdürmüştür. 12 Ekim 1971 yılında İstanbul’da vefat eden Ömer Nasuhi Bilmen, Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği’ne defnedilmiştir. Elinizdeki bu kitap en muteber kaynaklara müracaat edilerek meydana getirilen Büyük İslâm İlmihali’nin, günümüz Türkçe’siyle daha fazla istifade edilmesi gayesiyle İsmailağa Te’lif Kurulu tarafından sadeleştirilerek hazırlanan bir çalışmadır. Manası kapalı olan kısımların dipnotlarla açıklandığı ve hadis tahriclerinin yapıldığı bu kıymetli eser sahih dinî bilgi edinmek isteyenler için vazgeçilmez bir kaynaktır.
260.00 ₺ -
Şerhül Emali Tercümesi Kelime Manalı
Resûlüllâh Efendimiz (sallallâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Ferâizi öğrenin ve insanlara öğretin, çünkü ferâiz ilmin yarısıdır.” (İbn Mâce, Ferâiz, 1) İslâm miras hukukundan bahseden “Ferâiz” ilmine dair kütüphanelerimizde birçok yazma ve matbu eser bulunmaktadır. Bu alanda yazılmış klasik Arapça metinlerden en meşhuru Hanefî fukahâsından Muhammed Secâvendî’nin (rahimehullâh) telif etmiş olduğu el-Ferâizü’s-Sirâciyye isimli eserdir. Yüzyıllardır medreselerde okutulan eser üzerine birçok şerh ve tercüme çalışması yapılmıştır. el-Ferâizü’s-Sirâciyye metni ve tercümesinin birlikte sunulmasının yanı sıra meselelerin şemalarla açıklandığı bu çalışmamızın, İslâm miras hukukunda bilgi edinmek isteyenler için faydalı olacağı ümidindeyiz.
80.00 ₺ -
Mektubat Tercümesi 1.Cilt Kırık Manalı
İmam-ı Rabbânî (kuddise sirruhû) hazretlerinin kadîm eseri “Mektûbât”ın, Farsça asıl nüshasıyla kontrol edilerek, terimlerinin açıklandığı ve Mahmud Efendi (kuddise sirruhû) hazretlerimizin sohbetlerinden kesitlerin yer aldığı tercümesidir. İmâm-ı Rabbânî (kuddise sirruhû)’nun en geniş hacimli eseri Mektûbât'tır. Eser genel olarak Ehl-i Sünnet inancının vazgeçilmez sabiteleri ekseninde kelâmî, fıkhî ve tasavvufî çok önemli bilgiler içermektedir. İmam-ı Rabbânî (kuddise sirruhû) mektuplarında yer yer sorulan sorulara cevap vermiş, bazen gördüğü bir hatayı ikaz etmiş, kimi zaman da İslâm’ın o dönemde bulunduğu durum hakkında müslümanları uyarıcı ve bilgilendirici bir dil kullanmıştır. Dolayısıyla asırlardır başta mutasavvıflar olmak üzere kelâmcılar, fıkıhçılar, hatta tarihçiler bu eserden istifade etmişlerdir. Muhterem üstadımız Hacı Mahmud Efendi (kuddise sirruhû) Mektûbât’ın her âlime gerekli olduğu konusunda şöyle buyurmuştur: “Mektubatsız hoca, silahsız askere benzer.” Eser, İmam-ı Rabbânî (kuddise sirruhû)’nun farklı zamanlarda müridlerine, dostlarına ve yakınlarına yazdığı mektuplar derlenerek oluşturulmuştur. Birinci cilt, on yedi yıl içerisinde yazılmış olan 313 mektubun 1025 (1616) yılında Yâr Muhammed Cedîd Talekânî tarafından derlenmesiyle meydana getirilmiştir. İkinci cilt 1028 (1619) yılında Mevlânâ Muhammed Masum (kuddise sirruhû)’nun emriyle Abdülhay Hisârî tarafından Esmâ-i Hüsnâ’ya muvafık olarak 99 mektuptan oluşacak şekilde derlenmiştir. Mektûbât’ta bu zata gönderilmiş olan birkaç adet mektup bulunmaktadır. Üçüncü cilt ise 1031 (1622) yılında Berekât-ı Ahmediyye sahibi Muhammed Haşim Kişmî tarafından derlenmiştir. Bu ciltte de 124 mektup bulunmaktadır. 1302 (1887) yılında Muhammed Murad Kâzânî tarafından iki cilt olarak Arapça’ya çevrilen eser 1316 (1901) yılında Mekke’de basılmış, 1963 yılında da İstanbul’da tıpkıbasımı yapılmıştır. Gulam Mustafa Hân’ın Farsça olarak neşrettiği nüshanın da 1977 yılında İstanbul’da tıpkıbasımı gerçekleştirilmiştir.
220.00 ₺ -
Mektubatı İmamı Rabbani Tek Cilt
Yeni Dizgi ve Tahkikli Mektubatı Rabbani; İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû)’nun en geniş hacimli olan ve inciden daha değerli marifetleri barındıran üç ciltlik Farsça eseridir. Eser genel olarak Ehl-i Sünnet inancının vazgeçilmez sabiteleri ekseninde kelâmî, fıkhî ve tasavvufî çok önemli bilgiler içermektedir. MEKTUBATI RABBANİ KİMİN ESERİDİR? İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû)’nun farklı zamanlarda müridlerine, dostlarına ve yakınlarına yazdığı mektuplar derlenerek bu kıymetli eser (Mektubatı Rabbani) oluşturulmuştur. İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû), mektuplarında yer yer sorulan sorulara cevap vermiş; bazen gördüğü bir hatayı ikaz etmiş, kimi zaman da İslâm’ın o dönemde bulunduğu durum hakkında Müslümanları uyarıcı ve bilgilendirici bir dil kullanmıştır. Dolayısıyla asırlardır başta mutasavvıflar olmak üzere kelâmcılar, fıkıhçılar, hatta tarihçiler bu eser (Mektubatı Rabbani)’den istifade etmişlerdir. Mektubatı Rabbani Birinci cilt; on yedi yıl içerisinde yazılmış olan 313 mektubun 1025 (1616) yılında Yâr Muhammed Cedîd Talekânî tarafından derlenmesiyle meydana getirilmiştir. Mektubatı Rabbani İkinci cilt; 1028 (1619) yılında Mevlânâ Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû)’nun emriyle Abdülhay Hisârî tarafından Esmâ-i Hüsnâ’ya muvafık olarak 99 mektuptan oluşacak şekilde derlenmiştir. Mektubatı Rabbani de bu zata gönderilmiş olan birkaç adet mektup bulunmaktadır. Mektubatı Rabbani Üçüncü cilt; 1031 (1622) yılında Berekât-ı Ahmediyye sahibi Muhammed Haşim Kişmî tarafından derlenmiştir. Bu ciltte de 124 mektup bulunmaktadır. Mektubatı Rabbani (Mektûbât), Arapça ve Türkçe’ye de kazandırılmıştır. 1302 (1887) yılında Muhammed Murad Kâzânî tarafından iki cilt olarak Arapça’ya çevrilmiştir. Bu tercüme 1316 (1901) yılında Mekke’de basılmış, 1963 yılında da İstanbul’da tıpkıbasımı yapılmıştır. Gulam Mustafa Hân’ın Farsça olarak neşrettiği nüshanın da 1977 yılında İstanbul’da tıpkıbasımı gerçekleştirilmiştir. Mektubatı Rabbani’nin Osmanlıca tercümesi Mehmed Emin Tokadî’nin halifelerinden Müstakimzâde Süleyman Efendi (v. 1202/1788) tarafından gerçekleştirilmiş olup İstanbul’da (1277) basılmıştır. Mezkûr zat, Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû)’nun mektuplarını da tercüme etmiştir. Ayrıca, Mektubatı Rabbani günümüz Türkçesine de kazandırılmıştır. Mektubatı Rabbani İmam-ı Rabbani Hazretlerinin El yazısı İMAM-I RABBANİ (KUDDİSE SİRRUHÛ)’NİN HAYATI Mektubatı Rabbani’nin müellifi, Silsile-i Tarîkat-ı Nakşibendiyye büyüklerinden ve aktâb gülşeni’nin kutublarından, hakîkat rumuzlarının kâşifi, evliyanın önderi, ilâhî feyizler masdarı, muhakkık ulemanın umdesi, ilâhî ilimler hazinesi, ulaşanların gavsı, ariflerin kutbu, velâyet-i Muhammediyye’nin burhanı, Şerîat-ı Mustafaviyye’nin hücceti, ikinci bin yılın müceddidi, Mevlânâ Ahmed el-Fârûkî es-Serhendî İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû) hazretleridir. Silsile-i Aliyye-i Nakşibendiyye’nin yirmi dördüncü altın halkasıdır. İMAM-I RABBANİ (KUDDİSE SİRRUHÛ) KİMDİR? İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû) aşûrâ günü 10 Muharrem 971 (m. 1563)’de Serhend (Sirhind, Serhind)’de dünyayı teşrif etmiş olup, Emîrü’l-Mü’minîn Ömer el-Fârûk (Radıyallâhü Anh) hazretlerinin mübarek nesebindendir. Nesebinin tamamı sâlih ve fazıl kimseler olup, zamanlarının büyük âlimleriydi. Babası Şeyh Mahdûm Abdulehad (Kuddise Sirruhû) yüksek makamlar ve aklî-naklî ilimler sahibi, devamlı seyahat eden, iyiliği anlatıp kötülükte men eden bir zattı. Şeyh Mahdûm (Kuddise Sirruhû), Hindistan’ın Skendere kasabasında bir müddet kalmaya ve ilim neşrine niyetlendi. Bir gün kendisine o memleketin asil ailelerinden sâliha bir hanım için nikâh talebi iletildi. İlk önce bu talebe bir özürle birlikte olumsuz cevap verse de daha sonra kabul etti ve bu hanımı kendisine nikâhladı. Bu ziyadesiyle sâliha ve iffetli hanımdan da İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû) gibi büyük bir zat dünyaya geldi. İmam Rabbani (Kuddise Sirruhû) Şeyh Mahdûm’un yedi oğlundan dördüncüsüdür. Şeyh Mahdûm’un diğer oğulları da nisbet sahibi, sâlih kimselerdi. Nâm-ı meşhûr İmam-ı Rabbani, İzn-i Hak ile tecdid etti bu dini. Yetmiş bin velînin serdarı olan (Mektubatı Rabbani müellifi) İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû) hazretleri ikinci bin yılın müceddidi addedilmiştir. Müceddid, “tecdîd” mastarından müştak (türemiş) olup, “yenileyen” anlamına gelir. Ebû Hüreyre’den (Radıyallâhü Anh) rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: » إِنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ لِهَذِهِ الأُمَّةِ عَلَى رَأْسِ كُلِّ مِائَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا دِينَهَا « Şüphesiz ki, Allah (Celle Celâlühû) bu ümmete her yüz sene başında ümmet için din(işlerin)i yenileyecek zatlar gönderir. İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû), Mektubatı Rabbani de şöyle buyurmuştur: “Her yüz (sene) başında bir müceddid gelip geçmiştir. Lakin yüz (senenin) müceddidi bin (senenin) müceddidi gibi değildir. Aralarındaki fark yüz ile bin arasındaki fark gibidir; hatta daha da fazladır. Müceddid olan zat, o müddet içerisinde ümmete gelen varidâtın kendisi vasıtasıyla geldiği kimsedir. İsterse o vaktin kutupları, evtâdı, ebdâli ve nücebâsı bulunmuş olsun.” Mustafa İsmet Garibullah Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhû) Risâle-i Kudsiyye’de İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin tecdid makamı hakkında şöyle buyurmuştur: Husûsa elf-i sânîde müceddid, Ahmedü’l-Fârûki’s-Serhendî ceyyid. Turuk usûlini tasfîye ve tecdîd, O etti feyzi zâhir hem de şâhid. Bu feyzi bul azîz Hakk’a gidelim, Cemâl-i bâ kemâle seyr idelim. İMAM-I RABBANİ (KUDDİSE SİRRUHÛ) ÇOCUKLUĞU VE İLİM TAHSİLİ İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû) daha çocukken kendisinde olağanüstü haller müşahede ediliyordu. Menkuldür ki, çocukluk zamanında kendisine büyük bir hastalık isabet etti. Öyle ki, hanelerinde büyük bir üzüntü meydana gelmiş, neredeyse hayatından ümidi kesmişlerdi. Bu rahatsızlığından dolayı babası Şeyh Mahdûm (Kuddise Sirruhû)’nun senelerce sohbetinden istifade ettiği Şâh Kemâl (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin yanına götürülüp dua istendiğinde şöyle buyurdu: “Hiç üzülmeyiniz! Bu çocuk uzun yaşayıp, ilmiyle amil olan büyük bir âlim, eşsiz bir ârif olacak.” Bununla birlikte Şâh Kemâl (Kuddise Sirruhû) birçok kere İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû) hakkında Şeyh Mahdûm’a (Kuddise Sirruhû) büyük müjdeler vermiştir. Ahmed el-Fârûkî (Kuddise Sirruhû) hazretleri ilk eğitimini babasından aldı. Müthiş bir zekâ ve muhakeme kabiliyeti bulunan Ahmed el-Fârûkî (Kuddise Sirruhû) küçük yaşına rağmen Kur’ân-ı Kerîm hıfzını tamamladı. Dönemin birçok muhakkık ulemasından çeşitli ilimlerde dersler aldı. İlimde bir hayli ilerledikten sonra Siyâlkût’e giderek orada Allâme Abdülhakîm es-Siyâlkûtî’nin de (Kuddise Sirruhû) hocası olan Şeyh Kemâlüddîn el-Keşmîrî (Kuddise Sirruhû)’den ilim tahsil etti. Mezkûr zat mantık, kelâm ve usûl-i fıkıh alanlarında çok mahir bir müderristi. Daha sonra İbn Hacer el-Heytemî (Rahimehullâh)’ın talebelerinden olan Şeyh Yakub es-Sarfî (Kuddise Sirruhû)’dan bazı hadis metinlerini okudu. İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû), aklî-naklî, usûlî-furû’î ilimleri tamamladıktan sonra ilim kürsüsüne oturarak talebelere ders verdi. Bu arada Arapça ve Farsça olmak üzere Risâle-i Tehlîliyye ve Redd-i Şî‘a gibi bazı risaleler kaleme aldı. Babası, henüz on yedi yaşına geldiğinde ilimleri cem etmiş ve ulema arasında belirli bir mekaneti elde etmiş olan Mevlânâ Ahmed el-Fârûkî (Kuddise Sirruhû) hazretlerine Kâdiriyye, Sühreverdiyye ve Çeştiyye tarikatlarından icâzet verdi. Bundan sonra ilim-irfanın yayılması ve saliklerin terbiyesiyle meşgul oldu. Fakat Tarikat-ı Nakşibendiyye-i Aliyye nisbetini elde etmek için ruhunda büyük bir arzu vardı. Çünkü Nakşibendiyye nisbetinin faziletinin farkındaydı. Nakşibendiyye büyüklerinin vasıflarını özellikle babasından dinler, devamlı onların risalelerini okurdu. Haremeyn’i ve Hazret-i Risâlet-penâh Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem)’i ziyaret etmek için çok arzulu olan İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû) yaşlı olan babasını hasrette bırakmak istemediğinden bu ziyaretlerini bir zaman gerçekleştiremedi. Ancak İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû), 1007 senesinde babası vefat ettikten bir sene sonra Mekke ve Medine’ye kavuşmak üzere Serhend’den yola çıktı. Hindistan’ın en meşhur şehirlerinden olan Delhi’ye geldiğinde Şeyh Hasen el-Keşmîrî (Kuddise Sirruhû) onu Mevlânâ Muhammed Bâkî (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin huzuruna götürdü. İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû) hazretleri şeyhiyle tanışmasına ve inabe almasına vesile olan Şeyh Hasan el-Keşmîrî’ye (Mektubatı Rabbani’den) bir mektubunda şu şekilde teşekkürde bulunmuştur: “Bu fakir, rehberlik iyiliğinizin teşekkürü konusundaki kusurunu itiraf, iyiliğinizin karşılığını vermekteki acziyetini ikrar etmektedir. Nasıl etmeyebilir ki! Zira bütün bu işler o nimete mebni, bütün bu haller o ihsanınıza bağlıdır. Güzel vasıtalığınız sayesinde bana, az kimseye nasip olan şeyler verildi; bereketli aracılığınız sebebiyle çok az kimsenin tattığı zevkleri yaşadım. Bana, çoğu kimseye müyesser olmayan özel bahşişler ve bunların ilimleri verildi. Haller, makamlar, zevkler, vecdler, ilimler, marifetler, tecelliler, zuhuratlar… bunların hepsi benim için yükselme basamakları kılındı. Hak Sübhânehû’nün yardımıyla bu basamaklarla kurb (yakınlık) derecelerine ve vusûl (ulaşma) menzillerine ulaştım. Kurb ve vusûl kelimelerini seçmem ibare darlığındandır. Yoksa bu makamda ne kurb, ne vusûl, ne ibâre, ne işâret, ne şuhûd, ne müşâhede, ne hulûl, ne ittihâd, ne keyfiyet, ne neredelik, ne zaman, ne mekân, ne ihâta, ne sereyân, ne ilim, ne marifet, ne cehâlet, ne hayret… hiçbiri yoktur. Şiir: Kuşumdan ne alâmet ibrâz edeyim sana? Kendisi Anka kuşu gibi mevhûmdur. Anka’nın insanlar arasında bir ismi vardır, Benim kuşumun isminde bile istikrar yoktur. İMAM-I RABBANİ (KUDDİSE SİRRUHÛ) YÜKSEK HÂLLERİ VE KERAMETLERİ İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû) gece-gündüz huzur üzere ibadet ederdi. Tam bir itmi’nân, huzûr ve cem’iyyetle teheccüd namazı kılardı. Teheccüd namazından sonra tam bir huşû’ ve istiğrâk ile murâkabeye otururdu. Sabah namazının sünnetini evde kıldıktan sonra zikre oturur, mescide gidene kadar bu hal üzere devam ederdi. Sabah namazını müridanıyla birlikte kıldıktan sonra işrak vaktine kadar zikirle meşgul olur, işrak namazını kıldıktan sonra evine giderdi. Oruç tutmaya ve nafile ibadetlere çok önem verirdi. İMAM-I RABBANİ (KUDDİSE SİRRUHÛ) MANEVİ MİRASI İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû) hazretleri Müslümanlara iki harikulâde miras bırakmıştır. Birisi eserleri diğeri ise oğullarıdır. İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin başta Silsile-i Aliyye’nin yirmi beşinci halkası olan Mevlânâ Muhammed Masum (Kuddise Sirruhû) olmak üzere oğullarının hepsi kâmil ve fazıl zatlardı. Oğulları dışında birçok fazilet sahibi zatlar yetiştiren İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû) Horasan, Bengal, Medine-i Münevvere, Sehârenfûr, Lâhor, Kâbil, Belh ve Tâlekân gibi önemli merkezlere halifeler göndererek bu bölgelerde İslam’ın tervicine vesile olmuştur. Mevlânâ İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhû) hazretlerinin bir bölümünü mücerreden İslam müdafaasına hasrettiği Farsça ve Arapça dilde yazmış olduğu eserleri vardır. İMAM-I RABBANİ (KUDDİSE SİRRUHÛ) VEFATI Altmış üç seneye harikulâde marifet ve mertebeleri sığdıran Hazret-i İmam-ı Rabbani Ahmed el-Fârûkî (Kuddise Sirruhû) 1034 (1624) yılı Safer ayında vefat etti. Kabri Serhend’de aile mezarlığındadır. Allah (Celle Celâlühû) bizleri şefaatine nâil eylesin… Âmîn MEKTUBATI RABBANİ ESERİNİ NASIL HAZIRLADIK? İmam-ı Rabbani’nin (ö. 1034/1624) dostlarına gönderdiği mektuplarından derlenen, en kapsamalı ve en meşhur mektup külliyatı olan, tasavvufun başlıca kaynaklarından, aslı Farsça olup, Kazanlı Muhammed Murad Minzelevî (1855-1934) tarafından Arapçaya çevrilmiş olan “Mektubatı Rabbani”, asıl nüshadaki haşiyeleriyle birlikte yeniden dizilerek okuyucuların istifadesine sunulmuştur. Mektubatı Rabbani’nin hazırlanmasında izlenilen metot: Metnin müşkil yerleri, âyetler, hadisler ve şiirler tam bir şekilde harekelenmiştir. Ayet-i Kerîmelerin ve Hadîs-i Şerîflerin tahric ve referansları yapılmıştır. Asıl nüshadaki bazı yan kayıtlar dipnot olarak eklenmiştir. Metinde geçen âyetler, çiçekli parantez () içine alınmıştır. Metinde geçen hadisler tırnak «» içine alınmıştır. Okuyucuya kolaylık sağlaması açısından metinde paragrafladırma ve noktalama işlemi yapılmıştır. Sayfa numaralandırmasında mukabelede kullanılan ve medreselerde meşhur olan eski matbu nüshanın orijinal sayfa numaralarına muvafık kalınmıştır. Metinde Arapça olmayan isimler bizzat o dile mensup bilginler tarafından tetkik edilerek zabtı tespit edilmiştir. Metinde geçen kitap isimleri tırnak «» içine alınmıştır.
420.00 ₺ -
Fıkhul Ekber Şerhi Tercümesi
Kuşkusuz ki en önde gelen vâcip; kişinin leh ve aleyhine olanları bilmesi, Allah Teâlâ’yı isimleri ve yüce sıfatlarıyla bilmesi, zâtı hakkında vâcip, câiz ve mümkün olmayanları bilmesi,Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akîdesi üzere inancını tashih etmesi ve daima onların yolunda olmasıdır. İman bu şekilde tashih edilmedikçe hiçbir ilmin faydası yoktur. Bu yüzden ahirette kişiyi kurtaracak olan akîdeyi öğrenmek ve Allah Teâlâ’nın mağfiretine sığınmak herkese gereklidir. İmâm Âzam Ebû Hanîfe (rahimehullâh)a nispet edilen el-Fıkhü’l-Ekber kitabı akâid hakkında Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat yolu üzere ilk tasnif edilenler kitaplardandır. Temel akâid meselelerini biraraya getiren eser üzerine birçok şerh çalışması yapılmıştır. Bunlardan birisi de Manisalı âlim Ebu’l-Müntehâ (rahimehullâh)ın şerhidir. Metin ve şerhin tercüme edildiği bu çalışma sadece klasik bir çeviri olmayıp kelâm edebiyatının en önemli eserlerinden referansların bulunduğu kaynak bir kitap niteliğindedir.
70.00 ₺ -
-
Müteşabih Nasların Tevilinde Ölçü
Müteşabih Nasların Tevilinde Ölçü İmam Gazali rahimehullahın telif ettiği İlcamül avam adlı eserin nüshasıdır.
80.00 ₺ -
-
Cuma Namazı ve Zuhri Ahir
Neden zuhr-i âhir namazı ile uğraşıyoruz? ‘Köylünün sürüsünün tamamı telef oldu, gitti; Bir kişi de kendine ait olan alaca danayı arıyor!’ Bizim yaptığımız da öyle mi, O kadar mı basit? Asla hayır! Dini tamir davasındaki din tahripçileri işe, dini meseleleri ve onların gerçekte yetkili olan sahiplerini yani müctehid imamlarımızı, fakıhlerimizi, müfessirlerimizi, akaid âlimlerimizi, muhaddislerimizi ve Şeriat dairesindeki tasavvuf ve tarikat büyüklerini sırasıyla ve belli bir tertiple tartışma mevzuu yaparak başladılar. Böylece önce edepler, sonra sünnetler, sonra vacipler, daha sonra da farzlar ve nihayet iman dövülmeye ve dinamitlenmeye başlandı. Hatta daha da önce evvela, müctehidler ve her sahadaki din âlimleri, sonra Sahabe radıyallahu anhum, sonra Efendimiz sallâllâhü aleyhi ve sellem ve nihâyet Allah Teâlâ hedef tahtası yapıldı. Bir mevzi düşünce sıra sonrakine geldi. İşte birileri de buna benzer bir şekilde tâlî gibi görünen böylesi meseleler üzerinden merkeze ulaşmanın, işi imana getirmenin yollarını arama, Müslümanlarda uyandırdıkları vesveselerle eskiye itimadı yok ederek küllî bir şekkin ve sarsılmanın önünü açma çabasındadır. İmana nispetle tâlî olan meseleler, Resmi İslam anlayışını aslında Müslüman olan memleketin vatandaşlarına inandırma vazifesiyle muvazzaf kılınan birilerince temel mesele olan imanın çökertilmesine birer sıçrama taşı yapılıyorsa, onların ıslahı, tamiri ve tahkimi de çok büyük bir ehemmiyet arz eder. Aslî meselenin tahribine yol ve menfez yapılan tâlî mesele, sanki onun vazgeçilmez bir parçası halini alır; onu deşifre etmek, imanı muhafaza etmenin vesilesi haline gelir. Cuma Namazı ve Zührü Ahir - Siraç Yayınevi - Sirac Yayınevi - Siraç Kitapevi - İsmailağa İlmi Heyeti - İsmailağa Telif Heyeti
100.00 ₺ -
İman ve Küfür
Bazı zümrelerce kasıtlı olarak unutturulmaya çalışılsa da iman, tabi olarak küfrün reddini ihtiva eder. O yüzden de "Küfürden teberri etmek" -yani kalben küfrü reddeden kimsenin, ihtiyaç olduğunda bunu lisanen beyan etmesi- iman edebilmek için bir zarurettir. Neşrini yaptığımız el-Fevâidü'l-Mühimme fî Beyâni İştirâti't-Teberri fî İslâmi Ehli'z-Zimme isimli bu eser günümüzde ihmal edilen bu çok mühim mevzuun tedkikini yaptığı için büyük bir ehemmiyeti haizdir. Ancak bu risalenin asıl ehemmiyetii asrımızın bir büyük fitnesini deşifre etmesindedir; 'Cennete girmek için Müslüman olmaya gerek yoktur' herzesinin zimnen kabul ettiği 'küfre rıza'. Bu risale sayesinde; öncesinde ehli küfre tebliğ ve davet muhtevası ile takdim edilen, zamanla kasıtlarının aslında ehli küfre kendilerine eşit olarak gördükleri ikili görüşme faaliyetleri olarak yorumladıkları anlaşılan, sayesinde her dinin kurtuluşa ereceği şekilde bir herzenin müdafaasının yapılabildiği, hatta 'Hristiyan olun! Boşu boşuna namaz külfetine girmeyin' telkinlerini yapan insan görünümlü mikropları üreten habis bir ur haline gelen 'diyalog' kavramının bu haliyle asrın fitnesi haline gelen 'küfre rıza'nın bir türü haline geldiği anlaşılacaktır. İfrat - Tefrit Arasında İman ve Küfür - Müslüman Olabilmek İçin Küfürden Beri Olduğunu Açıklama Şartı - Siraç Yayınevi
110.00 ₺ -
Ehli Sünnetin Müdafaası Şiaya Reddiye
Okunduğunda anlaşılacağı üzere Redd-i Şî‘a (Revâfız) Risâlesi, belirli bir risaleye cevap ve reddiye olarak hazırlanmıştır. Dolayısıyla bütün hatlarıyla değil, o risalede geçen meseleleri içine alan bir reddiyedir. Ancak bu fırka hakkında etraflı bilgisi olmayan ilme yeni başlayanlar için bir mukaddime olmaya gayet elverişlidir. Bununla birlikte İmam-ı Rabbânî Kuddise Sirruhû’nun bu husustaki derin ilminden daha fazla istifade etmek için Mektûbât’ta geçen diğer reddiyeler de tercüme edilmiştir. Böylece bu risale, ilave edilen mektuplarla teyit edilmiş, zikredilmeyen meseleler de etraflıca tamamlanmıştır. Şî‘a hakkında Telif heyetimiz tarafından daha geniş bir reddiye ile başka cevaplar da hazırlanacaktır. Diğer Ehl-i Sünnet dışı cereyanlara karşı da cevap hazırlamaya devam edilmektedir. Bunlar -inşaallah- en kısa zamanda siz değerli okuyucularımıza ulaşacaktır. Rabbim bu hususta bizlere tevfîkıni yâr edip, bidat fırkaların şerlerinden bütün Ümmet-i Muhammed’i muhafaza buyursun. Âmin. Aslı Farsça olan bu eserin iki Farsça nüshasından ve bir Arapça tercümesi olmak üzere üç nüshadan tercüme edildi. Bunlar: 1. Farsça nüshalarından biri 15 Aralık 1964 yılında Pakistan’ın Lahor şehrinde İdare-i Sa‘diyye-i Müceddidiyye Matbaası tarafından neşredilen ve Te’yidi Mezhebi Ehli Sünne diye isimlendirilen nüshadır. Metin olarak diğerine göre daha tam ve tahkik edilmiş olduğundan çalışmamızda bu nüshayı asıl olarak kabul ettik. 2. İkinci nüsha ise Prof. Gulam Mustafa Han tarafından neşre hazırlanıp, 2011 yılında İstanbul’da Hakikat Kitabevi’nin Te’yidi Ehl-i Sünnet ismiyle ofset yoluyla neşrettiğidir. Dipnotlarda bu nüshayı ‘F nüshası’ remziyle belirttik. 3. Arapça’ya çevrilmiş olan, yine Hakikat Kitabevi’nin, Risâletü Reddi’r-Revâfız Pakistan baskısından ofset şekliyle 1992 yılında İstanbul’da neşredilen nüshadır. Bu nüshayı ‘A nüshası’ remziyle belirttik.
25.00 ₺ -
Bir İslam Şiarı Sakal
Sahîh-i Buhârî'de "Sakal Bırakma (i'fâ) Bâbı"na şöyle zikredilir: "['Sakalı bırakmak' kelimesindeki 'Bırakma' fiilinin kökü olan] kelime 'İnsanlar çoğaldı' ve 'Malları çoğaldı' misallerindeki gibi [çoğalma anlamında] kullanılır."
290.00 ₺ -
Kabir Ziyareti Ahkam ve Adabı
Kabir ziyareti yapmak, kabir başında Kur’ân okumak, kabir ehline saygı göstermek… Asıl itibariyle sahih sünnette ve selef-i sâlihinin tatbikatında bulunan bu ve benzeri uygulamaların “bidat” ya da “şirk” olduğu iddiası belli çevrelerce özellikle yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu, ne kadar da asılsız ne kadar da büyük bir iftirâdır. Elinizdeki bu risale, üzerinde kıyametler koparılan ve bir korku duvarıyla örülmeye çalışılan bu meseleler hakkında basiret ehli kimselere yetecek değerlendirmelere hâvidir.
65.00 ₺ -
Tasavvufun Menşei ve İmamı Azam
Tasavvuf, fıkıh, kelâm, usûl gibi kökenerini selefte bulan ve zaman içinde o temeller çerçevesinde tekâmül eden şer'i ilimlerin en büyüklerindendir. Tasavvufun menşei ve tekâmül sürecinin doğru yorumlanabilmesi için, selef-i sâlihînin hayatlarından alınacak önemli ipuçları vardır. Adı ile aanılan bir mezhebin bânîsi, fahkihliği ile maruf bir şahsiyet olan Ebû Hanîfe'nin (Rahimehullâh) özellikle tasavvuf ilmindeki mevkiini ön plana çıkartmamızın sebebi, bu sürece bir nebze olsun ışık tutabilmektir. Böylelikle görülebilecektir ki İmâm-ı Âzam (Rahimehullâh); fıkıh, hadis ve diğer şer'i ilimlerdeimam olduğu gibi takva, züht, tasavvuf ve hakikat ilminde de bir imamdır.
80.00 ₺ -
Risalei Halidiyye ve Rabıta Risalesi
MUKADDİME Bismillâhirrahmânirrahîm Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. O, Rahmân ve Rahîm’dir. Din Gününün Sahibidir… O Allah ki, dostlarına muhabbet kapısını açan, hidayet nuru ile onlara yardım edendir. Onlara eşsiz kudretini müşahede ettiren, dostlarının ruhlarına mukaddes Kemâl ve Celâl sıfatlarının perdelerini açan, kurbiyetiyle onların sırlarına hayat veren, böylece zat ve sıfatlarında tek olduğunu yakînen müşahede ettirendir. Noksansız salât ve selâm, mahlûkâtın Efendisi, Rabbânî âlimlerin imamı, sâliklerin numûne-i imtisâli, âlemlerin Rabbi’nin elçisi, gözlerimizin nuru Rasûlüllâh sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e, O’nun âline, ashabına, tâbiinin ve kıyamete kadar onlara tâbi olanların üzerine olsun. Allah Sübhânehû ve Teâlâ, lütfu ve keremi, fazlı ve ihsanıyla, bu mübarek risâlenin tahkik ve tercüme edilip yayınlanmasını müyesser kıldı. Bu risâle, zâhir ve bâtın ilimlerinde büyük âlim, Rabbânî İmam, Samedî Kutub, Mevlânâ Hâlid ibnü Ahmed ibni el-Hüseyin eş-Şehrezûrî el-Bağdâdî el-Osmânî en-Nakşibendî kaddesellâhu sırrahu’l-azîz Hazretlerinin er-Risâletü’l-Hâlidiyye fî âdâbi’s-sâlikîne fi’t-tarîkati’l-aliyyeti’n-Nakşibendiyye adlı eseridir. Böyle bir eserin yayınlanmasına katkıda bulunmak, Allah Teâlâ Hazretleri’nin bizler için büyük bir nimeti ve çok kıymetli bir ikramıdır. Bu mübârek risâle, Yüce Nakşibendî Tarikatına mensup saliklerin ve diğer tarikat mensubu sûfîlerin riayet etmesi gereken edepleri ihtiva etmektedir. Hâlid-i Bağdâdî kuddise sirruhu, bu eserinde müridin bütün hallerinde riayet etmesi gereken sıdk, ihlâs, meşâyıha muhabbet, niyet, râbıta, kâmil şeyhe hizmet, mürşidin huzurunda bulunma ve konuşma, mürşidden feyiz almak için kalbi hazırlama, seyr-i sülûk ve nefisle cihad ve benzeri diğer edebleri zikretmiştir. Hak yolcusu müridin ihtiyaç duyacağı çok fâideli ve mühim olan bu edepleri, Kur’ân âyetlerinden, hadis-i şeriflerden, bu hususta tarikat erbabının ve ulemânın sözlerinden bir araya getirdiği delillerle birlikte zikretmiştir. Netice olarak –müellifin de zikrettiği gibi- lafızları kısa ve öz, fakat içerdiği manaları derin, faydası büyük bir risâle meydana gelmiştir. Hâlid-i Bağdâdî kuddise sirruhu, bu risâlede, bu yolun saliklerinin istifade etmesi için rabbânî mürşidlerinden, sûfîlerin eserlerinden elde ettiği ve Allah azze ve celle’nin kendisine ilham ettiği fâide ve hikmetlerden, mühim bilgiler koymuştur. Bunları da ibârelerde gereksiz zorlamalardan uzak, akıcı, selef-i sâlihini taklid eden bir üslupla ifade etmiştir. Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhu’nun Risâle-i Hâlidiyye adlı bu eserinin sonuna faydalı olacağını düşündüğümüz için, eserde geçen râbıta ile ilgili bölümün daha detaylı ve dört mezhep âlimlerinden nakledilen delillerle açıklamasını ihtiva eden, Râbıta Risâlesi’ni ekledik. Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhu, bu risâleyi, râbıtayı bidat sayan bazı görüşlerin ortaya çıkmasından dolayı, râbıta ve delillerini açıklamak üzere Osmanlı Devlet-i Âlî’sinin merkezinde bulunan büyük halifelerine göndermiştir. Allah celle celâlühü, O’nun nurlarından bizlere de akıtsın.
95.00 ₺ -
Risalei Halidiyye Ve Risalei Rabıta Tercümesi
MUKADDİME Bismillâhirrahmânirrahîm Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. O, Rahmân ve Rahîm’dir. Din Gününün Sahibidir… O Allah ki, dostlarına muhabbet kapısını açan, hidayet nuru ile onlara yardım edendir. Onlara eşsiz kudretini müşahede ettiren, dostlarının ruhlarına mukaddes Kemâl ve Celâl sıfatlarının perdelerini açan, kurbiyetiyle onların sırlarına hayat veren, böylece zat ve sıfatlarında tek olduğunu yakînen müşahede ettirendir. Noksansız salât ve selâm, mahlûkâtın Efendisi, Rabbânî âlimlerin imamı, sâliklerin numûne-i imtisâli, âlemlerin Rabbi’nin elçisi, gözlerimizin nuru Rasûlüllâh sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’e, O’nun âline, ashabına, tâbiinin ve kıyamete kadar onlara tâbi olanların üzerine olsun. Allah Sübhânehû ve Teâlâ, lütfu ve keremi, fazlı ve ihsanıyla, bu mübarek risâlenin tahkik ve tercüme edilip yayınlanmasını müyesser kıldı. Bu risâle, zâhir ve bâtın ilimlerinde büyük âlim, Rabbânî İmam, Samedî Kutub, Mevlânâ Hâlid ibnü Ahmed ibni el-Hüseyin eş-Şehrezûrî el-Bağdâdî el-Osmânî en-Nakşibendî kaddesellâhu sırrahu’l-azîz Hazretlerinin er-Risâletü’l-Hâlidiyye fî âdâbi’s-sâlikîne fi’t-tarîkati’l-aliyyeti’n-Nakşibendiyye adlı eseridir. Böyle bir eserin yayınlanmasına katkıda bulunmak, Allah Teâlâ Hazretleri’nin bizler için büyük bir nimeti ve çok kıymetli bir ikramıdır. Bu mübârek risâle, Yüce Nakşibendî Tarikatına mensup saliklerin ve diğer tarikat mensubu sûfîlerin riayet etmesi gereken edepleri ihtiva etmektedir. Hâlid-i Bağdâdî kuddise sirruhu, bu eserinde müridin bütün hallerinde riayet etmesi gereken sıdk, ihlâs, meşâyıha muhabbet, niyet, râbıta, kâmil şeyhe hizmet, mürşidin huzurunda bulunma ve konuşma, mürşidden feyiz almak için kalbi hazırlama, seyr-i sülûk ve nefisle cihad ve benzeri diğer edebleri zikretmiştir. Hak yolcusu müridin ihtiyaç duyacağı çok fâideli ve mühim olan bu edepleri, Kur’ân âyetlerinden, hadis-i şeriflerden, bu hususta tarikat erbabının ve ulemânın sözlerinden bir araya getirdiği delillerle birlikte zikretmiştir. Netice olarak –müellifin de zikrettiği gibi- lafızları kısa ve öz, fakat içerdiği manaları derin, faydası büyük bir risâle meydana gelmiştir. Hâlid-i Bağdâdî kuddise sirruhu, bu risâlede, bu yolun saliklerinin istifade etmesi için rabbânî mürşidlerinden, sûfîlerin eserlerinden elde ettiği ve Allah azze ve celle’nin kendisine ilham ettiği fâide ve hikmetlerden, mühim bilgiler koymuştur. Bunları da ibârelerde gereksiz zorlamalardan uzak, akıcı, selef-i sâlihini taklid eden bir üslupla ifade etmiştir. Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhu’nun Risâle-i Hâlidiyye adlı bu eserinin sonuna faydalı olacağını düşündüğümüz için, eserde geçen râbıta ile ilgili bölümün daha detaylı ve dört mezhep âlimlerinden nakledilen delillerle açıklamasını ihtiva eden, Râbıta Risâlesi’ni ekledik. Mevlânâ Hâlid kuddise sırruhu, bu risâleyi, râbıtayı bidat sayan bazı görüşlerin ortaya çıkmasından dolayı, râbıta ve delillerini açıklamak üzere Osmanlı Devlet-i Âlî’sinin merkezinde bulunan büyük halifelerine göndermiştir. Allah celle celâlühü, O’nun nurlarından bizlere de akıtsın.
95.00 ₺ -
-