-
Sabah Yakın Değil mi
Bir silah sesi ve... Başı yavaşça yere düştü Rüveyda'nın. Yeşil gözleri yarı açık. Gözleri gülümsüyor muydu ne? Bir değil bin aklın yetmeyeceği ne dramlara tanık olmuştu bu yemyeşil gözler. Neretva Nehri’ne benziyordu gözleri. O gözler ki Neretva gibi yeşil ve en az Bosna kadar sahipsiz bırakılmış, unutulmuş yaban diyarlarda.. Gülümsüyordu gözleri. Oysa neler gömüştü bu gözler... Babasının tabutuydu ilk gördüğü şey. Sırplar öylesine nefret ediyorlardı ki Müslümanlardan, sadece dirileri değil ölüleri bile kurşuna diziyorlar. Babasının kefeni kurşun iziyle delik deşik. Rüveyda’nın başı dik. Ölüm nedir ki bir mü’min için. Fatıma yengesini dumanların arasından hayal meyal seçebiliyordu; diri diri yakıldığı otobüsün içinden ve can havliyle cama tırmanan o minik bedenleri. Dünya sağır, dünya kör, dünya sessiz... Her gece Bosna’dan yükselen çığlıklara kulaklarını tıkar dünya. İslam’ın boynu büyük, Müslüman zelil ve dağlar Reyhan kokar. Kırlar zambak bahçesine dönerken gözleri gülümser Rüveyda’nın. Gelen ölüm değil müjdedir o kadınlara. Bu yüzden gülümser o gözler. Kendisinin sandığı ama aslında dünyanın günahı olan o büyük utançla yaşadığı onca acı dolu günün üstüne, müjde gelmiştir ötelerden. Kulağında çınlayan annesinin sesidir. Reyhan kokusu ve Hz. Fatıma Annemiz’dir onu çağıran; yanında iffet abidesi Hz. Meryem. Çamurdan karıldığını unutmayan Rüveyda’nın başı yerde, ruhu ise göklerdedir artık. Neretva, Bosna ve yeşil gözler... Modern dünyanın, karnında büyütüp Müslüman Bosna’nın yüreğine kustuğu vahşetin ve nefretin romanıdır bu. Yazması zordu elbette ama susmak daha zor. Bosna’dan yükselen bu ağıtın gelip yüreklerimizi titretmesi temennisiyle.
9.80 ₺ -
Aşk- ı Pervane
Mürşitleri, üç pervaneye ateşi öğretmekteymiş. Birinci pervaneye hitaben demiş ki: "Hadi uç ateşe doğru. Git ve tez vakitte geri dön. Bakalım bize ne haberler getireceksin?" Heyecanla uçmuş birinci pervane ateşe. Çok geçmeden, gidişinin bin misli heyecanla geri dönmüş. "Efendim!" demiş mürşidine. "Ateş öyle bir şey ki, görünce gözlerim kamaştı. Karanlık dünyam ışıdı! Çok muazzam bir şey bu ateş dedikleri!" "Bu gördü!" demiş mürşit. İkinci pervaneyi göndermiş ateşi öğrenmeye. Hayli gecikme ile geri dönmüş ikinci pervane. Birinci pervaneyi aşkın bir heyecan ve sersemlik, sarhoşluk içinde anlatmış: "Efendim! Ateşe o kadar yaklaştım ki! Işığı gözlerimi kamaştırmakla kalmadı, sıcaklığı yüzümü yaladı. Bu sıcaklıktan adeta sarhoş oldum, kendimden geçtim. Toparlanmam uzun sürdüğü için dönmekte geciktim." "Bu bildi!" demiş pervanelerin mürşidi. Son pervaneyi uçurmuş ateşe. Beklemişler, beklemişler, beklemişler... Geri dönen olmamış. "Bu da yaşadı!" diye mırıldanmış mürşit. Ateşi merak eden pervanelerin öyküsüydü bu. Ateşe uçan, ateşi gören, ateşi bilen, yaşayan... Ateşin aşkına yanıp kül olan... Ateşi yutan pervane görülmüş müdür? İçindeki ateş dışındakine denk olan? Yandıkça ateşe hasreti artan? Kalbindeki ateşin ışığından gözleri kamaşarak, dışındaki ateşi görmeden dalan?
8.40 ₺