-
Devrilen Kazan
Osmanlı tarihinin en kanlı dönemlerinden biri.Devletin ordusuyla savaştığı, İstanbul sokaklarında yeniçeri terörünün kol gezdiği zamanlar. Padişahları katleden, halkı haraca bağlayan, yüzyıllardır adları ülkenin her yanında zorbalıkla anılan yeniçerilerin ocaklarının, Sultan Mahmut ve bu zulümden yılmış halk tarafından başlarına yıkılmasının hikâyesi. Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması, tarihlerde ”Hayırlı Vaka” diye anılageldi. Bu dönemi, zamanının önemli karakterlerinin şahitlikleriyle Devrilen Kazan romanında okuyacaksınız. 'Dut mu yuttun bülbül mü yoldaş” dedi, ”neye susuyorsun? Adetin her yerde cır cır ötmekti. Şimdi neden dilini kıstın ? işte meydan. Konuş da dinleyelim. Yoksa niyetin ocak yıkılınca ortada kalacak viranelikte mi ötmektir? Eğer öyle düşünüyorsan aldanıyorsun. Çünkü o viranelikte ötmek sana nasip olmaz. Ocağı yıkanlar, seni de göçürürler!”
181.77 ₺ -
Perde Perde Tarih
Genellikle tarihi romanlarıyla tanınan Turhan Tan, bu defa denemeleriyle karşımızda. Ünlü tarihçi İngiltere'den Mısır'a, krallardan cariyelere tarihte bir şekilde kendine yer edinmiş birçok ilginç macerayı bizimle paylaşıyor. Tabii ki başrolde yine Osmanlı padişahları ve Osmanlı ülkesindeki akıllara zarar olaylar olmak kaydıyla. Maymunları idam ettiren molla, gözünü kırpmadan oğluna kıyan anne, Paris elçiliğinde gazel okuyan Osmanlı diplomatı, kimsenin kuramadığı yayı bir çırpıda kuran Deli Hüseyin, Sultan İbrahim'in kaftanında taşıdığı cücesi... Bu kitapta anlatılanların birçoğu tarihi değiştiren olaylar değil belki. Ama geçmiş yüzyılları anlamak için bazen sadece savaşlara ve antlaşmalara bakmak yetmeyebiliyor. Bir padişahın kölesiyle yaptığı sıradan bir konuşma, bazen birçok tarihi belgeden daha fazla ufuk açıcı olabiliyor. Perde Perde Tarih, tarihteki absürdlüklerden de ders alınabileceğini gösteren bir kitap...
94.17 ₺ -
Lâle Devri
Bu işler yapılırken bir gece daha geçmişti, isyanın üçüncü gününe girilmişti. Padişah, Patrona notasına henüz ne müsbet ne menfi cevap verdiği gibi, Patrona da sarayı muhasara etmiş değildi. İbrahim Paşa bu vaziyetten istifade ile bostancıları, içoğlanlarını silahlandırmak istedi. Namert heriflerin hepsi bir deliğe saklandığından, eline silah verilecek yirmi otuz kişi bile bulunamadı. Patrona, külfetsizce muzaffer olmak üzereydi ve koca bir padişah, çorapsız bir tellalın önünde sukut ediyordu... Turhan Tan'ın Yedigün dergisinde tefrika edilen bu romanı, yıllar sonra ilk defa kitap olarak yayımlanıyor. Osmanlı tarihinin en ilgi çekici dönemlerinden Lâle Devri'ni, debdebeli saray hayatıyla, lale bahçeleriyle, Sadabad gezmeleri ve tüm bunları takip eden kanlı isyanla birlikte, bu defa usta romancının kaleminden okuyoruz.
116.07 ₺ -
Krallar Avlayan Türk
Türklerin Rumelide hızla ilerlemeleri, yalnız Balkan milletlerini değil, bütün Avrupayı telâşa düşürmüştü. Macarlar, Almanlar, Fransızlar, İngilizler, İspanyollar, henüz Türk yüzü görmemiş, Türk sesi duymamış oldukları hâlde, Bizanslılar, Bulgarlar, Buğdanlılar, Eflâklılar, Sırplar, Bosnalılar kadar endişe içindeydiler, hilâlin salibi ezmek üzere bulunduğu zehabıyla, çırpınıp duruyorlardı. Türklerin, böyle bir dâvâ güttüğü yoktu. Ne hilâli kürede hâkim, ne salîbi mahkûm etmek hatırlarından geçmiyordu. Onlar sadece, tereddiyi, tefessühü, ahlâksızlığı ve içtimaî anarşiyi gidermek, bütün milletlere, kendi âdil himayeleri altında, hür, temiz ve mesut bir hayat temin etmek istiyorlardı.
187.50 ₺ -
Hint Denizlerinde Türkler
Zengin hazineler! Pri Reis, şeref kadar servetin de kutlu bir şey olduğunu kanaat besliyordu. Hatta paranın şeref ve şöhret yaratacağına da inanıyordu. Ona bu kanaati veren hadiseler bir değil, on değil, belki yüzdü. Sözgelimi Barbarosun Venedik kıyılarına yaptığı bir akından dönüşünü göz önüne getiriyordu. Büyük amiral o dönüş sırasında İstanbulun hiç görmediği bir alayla saraya gitmişti. Alayın önünde en seçkin güzellerden bir kız yürüyordu. Bunlar baştan ayağa ipek ve sırma içindeydi, ellerinde birer tabak altın taşıyorlardı. Arkalarında kırmızı çuhadan yapılma zarif kostümler giydirilmiş iki yüz genç köle geliyordu. Bunların da ellerinde altın bardaklar, kâseler, tabaklar, sürahiler vardı.
172.50 ₺ -
Safiye Sultan
Safo, sırf hazineler düzmek ve saltanat zevkini azamî mikyasta tatmak hırsıyla bu kanlı entrikaları çevirirken Osmanlı tarihi, kara kara sayfalarla doluyor ve devlet işleri ağlanacak bir hâle giriyordu. İsyan bayrağı açmış ve birçok cinayetler işleyerek etrafına dehşet saçmış olan Eflâk voyvodası Mişeli güya ezmek için koca bir orduyla o mıntıkaya giden sadrazam bu bataklıkta can vereyazdı, Hasan adlı bir yeniçeri tarafından omuzlanarak o ölüm berzahından kurtarıldı. Fakat Mişel, ne yaptığını bilmeyen Sinan Paşaya ağır bir ders vermekte gecikmedi, Yergöğü köprüsü başında onu yakaladı, ağır bir inhizama uğrattı.
187.50 ₺ -
Hürrem Sultan
Sultan Süleyman, bakışlarını büyülemiş, yüreğine -eşini görmediği- bir heyecan aşılamış olan şu körpe kızın seksüel bir kudretten ziyade ruhî ve manevî bir kudret taşıdığına iman getirmek üzereydi. Çünkü o, cinsî cazibenin bütün ebadını ölçmüş bir adamdı ve sarayında yaşayan üç yüz kadın da bu ebadı kendisine her gün, her dakika hatırlatıyorlar ve yeni baştan öğretiyorlardı. Bu sebeple Kızıl Rusyanın şu kumral gülüne bambaşka bir kıymet veriyordu, onda sınanmış hakikatlerden de, hayalî hazlardan da üstün bir zevk kaynağı, bir neşe pınarı, ilâhî deraguşlar püskürecek bir zekâ ummanı buluyordu.
210.00 ₺ -
Cem Sultan
14 Mart 1484, Vatikan tarihinde sayılı bir gündür. Papa sekizinci İnosan o gün, Fatihin oğlunu, yedi seneden beri dünya siyasetinin âdeta mihveri kesilen Cem Sultanı huzuruna kabul etmişti. Bu, gelişi güzel bir görüşme, bir buluşma değildi. Papalığın en büyük zaferlerinden birini temsil eden çok yüksek kıymetli bir hadiseydi. Bizzat Papa, ne mühim bir zafer kazandığını anlıyordu. 36 sene evvel bir haziran günü Cemin babası İstanbulda Patrik Kinadyosu huzuruna kabul ederek şu sözleri söyledi. -Hıristiyanlara lütfen hürriyet, emniyet ve diledikleri gibi yaşama hakkı veriyorum. Seni de patrik yapıyorum haydi gidiniz bana dua ediniz.
198.75 ₺ -
Akından Akına
Onlar az konuşan adamlardı, düşünmeyi söylemekten daha çok severlerdi. Bu sürekli düşüncelerde tabiatı dinleyen bir ruhun veya kendi yüreğiyle konuşan bir kafanın saygı telkin eden ağırlıyla sezilirdi. Bundan ötürü bir akıncı kafilesi, yakından bakılınca, atlanmış ve silâhlanmış bir düşünce alayını andırırdı. Lâkin arasıra bu alayın yürüyen bir destan olduğu da görülür. Çünkü akıncılar, pek sık da olmasa, hep birden şarkı ırlamayı severlerdi. Onların öyle tek bir ağız gibi aynı besteyi aynı ahenkte haykırmaları çok heyecanlı bir şey olurdu. Yer ve gök bu haykırışı saygılı bir sessizlikle dinlerdi, en hızlı esen rüzgârlar bu ırlayış önünde susardı, belirsiz olurdu.
202.50 ₺ -
Tarihi Musahabe
İslâmiyetin ilk devirlerinde yetişen şairlerden Abdürrahman, tanıdığı ve tanımadığı kızlar için gazeller yazardı, ellerini bile sıkmadığı o zavallılarla gezip dolaşmış, gülüp oynamış gibi bir lisan kullanırdı. Babası da büyük bir şair olan bu adamın şu düşüncesiz hareketi yüzünden bir çok kızların adı dillere düşüyordu, bir çok aile babaları ıstırab çekiyordu. Çünkü şairin kalemi kuvvetli olduğundan şiirleri her yerde okunuyordu ve onun seviştiği kızların isimleri de meclislerde sohbet mevzuu oluyordu. Abdürrahman bir gün hükümdar Muaviyenin kızı için de bir gazel yazdı, dostlarına dağıttı.
112.50 ₺ -
Viyana Dönüşü
Kule duman içindeydi, alevler onların bulunduğu yere girmek üzereydi. Bülbül Hatun bu felâketin artık farkında değildi. Kocasının başına başını dayayıp boyuna gözyaşı döküyordu. Ölümleri palasının ucuyla kaçırmakta güçlük çekmeyen, bir düzine yara içinde koca bir ırmağı günlerce yüzerek aşmaktan çekinmeyen, her güçlüğü yenen ve hiçbir güçlüğe yenilmeyen kocasının bu sefer de iyileşeceğine onun imânı vardı. Şimdi bu imân, kocasıyla beraber ölmüştü ve kadıncağız işte bu çifte ölüme yaş döküyordu. Biraz sonra alevler tamamıyla kuleyi sardı, karı koca ateşten bir kucak içinde kaldı. Bülbül, teninde duyduğu ilk yanık acısıyla başını mukaddes yastıktan ayırınca korkar gibi oldu, biran titredi. Sonra gülümsedi ve aşkla, şevkle aziz ölüye sarıldı, gözlerini kapadı.
232.50 ₺ -
Gönülden Gönüle
On dokuz milletin en mümtaz muhariplerinden müteşekkil olan o muazzam ordu, günlerce, bir avuç Türkün vücuda getirdiği çelik çemberi kıramadı. Harp tarihine geçecek kadar meşhur aletlerle, tilki ve kaplumbağa namı verilen nev icat makinelerle yapılan mütemadi hücumlar hiçbir fayda vermedi. Türkler, kale harbini meydan harbi şekline ifrağ ederek on dokuz milletin şanını, şerefini ve haysiyetini taşıyan bir orduyu uzun müddet aczü hayret içinde çır-pındırdılar.
120.00 ₺ -
Cinci Hoca
Girit seferi, Cinci Hocayla Yusuf Paşanın şahsî menfaatlerini gözeterek yaptıkları telkin üzerine hırsa kapılmış mecnun bir adamın iradesiyle açılmış olmasına rağmen baştanbaşa bir şehamet destanıdır. Bu destan, yirmi beş yıl sürmüş bir harbin hikâyesidir. İstanbulda har vurup harman savuran ve kazanç meselesinde uyuşamayınca Boğaza gelen sarayla ocak, Giritte Türk silâhının şerefini bir kere daha âleme tanıtmak kaygısıyla dövüşen erlere çok gadrettiler, onları ekmeksiz bıraktılar, aç ve çıplak koydular. Lâkin o adaya gaza aşkıyla ayak atan her Türk, yıllarca süren yokluğa ve etrafını saran ölüm alevine rağmen millî vazifesini yapmaktan geri kalmadı. Ekmek bulamayınca toprak yedi, su bulamayınca kendi kanını içti. Fakat düşmandan yüz çevirmedi, ülküsünden vazgeçmedi, dövüşmeye devam etti.
150.00 ₺ -
Cehennemden Selam
İstanbulun, sık sık kostüm değiştiren bir süs meraklısı gibi, tarih elinde yeni bir libas daha aldığı yıllardayız. Hovarda erkeklere yalnız kucaklarını açıp kalplerini kapatan fettan kadınlar gibi, tabiatın bu işveperver kızı da şark ve garbın bin bir çeşit cenk erlerine, işte on beş asırdan beri, sadece yüzünü, gözünü öptürmüş, benliğini vermemişti. Fakat şimdi, alnına vurulan tabiat damgasını, tedricî bir teslimiyetle ruhuna da nakş ettiriyor, eski Bizans yeni bir İslâmbol oluyordu.
213.75 ₺ -
Cengiz Han
Cengiz için Avrupalılar barbar deyip geçerler. İran, Arap ve Osmanlı müverrihleri de bu büyük ve çok büyük hükümdar için zalim, hunhar, dinsiz, kâfir gibi sıfatlar vermekten ve sıralamaktan geri kalmazlar. Şark tarihlerinde onun klişe halini alan unvanı şudur: Cengizi fitneengiz! Pek açıktır ki ona Avrupalıların barbar demesi bütün Avrupayı yenmesindendir. Eğer Avrupa Cengizi yenseydi bu zaferle iftihar edilecekti ve ondan kuvvetli bir insan ve şanlı bir mağlup olarak bahsolunacaktı!... Yenilmek acısı Avrupayı hala kin içinde tutuyor. İranlılar, Araplar, Osmanlılar, manasız bir din gayretiyle Cengize hücum ettiler, büyüklüğünü inkâra yeltendiler. Fakat hiçbir müverrih, onu tarihten dışarı atamadı. Çünkü o, bizzat bir tarihti. Sevenler de, sevmeyenler de o tarihi okumak, tanımak mecburiyetindedir.
180.00 ₺ -
Avrupa Notları
Mukaddestepede onbirinci asırda yapılmış, onaltıncı asırda yıkılmış, elli yıl evvel tamir edilmiş bir kilise var, Fon Şuvayzerden adını sordum, bilmedi. Cehlini mazur gördüm. Fabrikayı mabed tanıyan bir milletin çocuğu. Onun için mabud, kendi fabrikasından çıkan tayyarelerdir. Örümcek ağlarından başka bir şey vermeyen şu eski mabedin halikını ve mahlûkunu niye öğrensin?.. Fakat aynı fabrikatör, milletinin eskiliğini hatırlatacak eserlere karşı hiç de cahil değil. Hydelberg adamını yaşıyla ve yaşadığı yerle nasıl mükemmel surette tanıyorsa Mukaddestepenin zirvesinde bulunan anfiteatrımsı bir eserin de hüviyetini o derece iyi biliyor. Yalnız bilmekle kalmıyor, kendi milletinin şerefi lehine bilgisini tağşiş etmeyi de beceriyor.
107.25 ₺ -
Devrilen Kazan
Sultan Mahmut gözlerini kapadı, saray tarihi say-falarına şöyle bir geçit yaptırdı ve padişahların: Be-nim için öl! diye tek kimseye teklifte bulunmadık-larını, on binlerce saraylıdan da yine tek kimsenin beş yüz yıl içinde böyle bir fedakârlık göstermediğini gördü. O hâlde berberbaşının Evet! demesi -örnek gösterilmek suretiyle tevsik olunabilecek- teslimiyetlerden değildi. Lâkin kendisinin de bu adamın ölümüne ihtiyacı yoktu. O sebeple şu müspet cevabın bir hakikat ifade edip etmediğini araştırmaya lüzum görmedi: Ya, dedi, en sevdiğin bir kimseyi, hatta öz oğ-lunu benim için öldür desem ne yaparsın? Ferman efendimindir derim, işaret buyrulan bedbahtı hemen boğarım!
213.75 ₺ -
Timurlenk
Timur, kâinatı titreten azametinin bu genç kız yüreğinde minimini bir tesir uyandırmadığını anlamakla çok ağır bir ıstıraba kapıldı. Yarım asra yakın bir zamandan beri bu haşmeti, bu kudreti ve bu eşsiz saltanatı elde etmek için çalışmıştı. Kaç kere ve kaç kere maksat uğrunda, ölümlerle karşılaşmıştı, yaralar alıp yataklara düşmüştü? Bunlar, bu uğraşmalar, bu tehlikeli çırpınmalar, demek ki bir kızın yüreğini alabilecek kuvveti kendisine temin edememişti. İşte Cihangir Timur, on beş yaşında bir çocuğun önünde âciz kalıyordu. O halde kudret tanılan şey hakikatte acizden başka bir varlık değildi ve o, tam yarım asır, böyle bir aczi -fakat debdebelerden yapılma bir örtü içinde elde etmek için- çırpınmıştı!
195.00 ₺