-
Arkakapak Yazıları
Arkakapak Yazıları çokluk Mustafa Kutlu’nun Dergâh dergisinin arka kapağında yayımlanan hikâyelerinden oluşur. Bu küçük hikâyeler kıssa geleneğinin yeniden üretilme çabasını yansıtıyor.
75.00 ₺ -
Yoksulluk Kitabı
“...Siz ey sağlıklı ve varlıklı olanlar. Ey işleri tıkırında gidenler. Ey karnı tok, sırtı pek, yüzü gülenler. Ey seçim kazananlar ve koltuğa kurulanlar. Ey dolar uçuranlar ve muslukların başını tutanlar. Siz ey güç odakları, silah sahipleri, söz ustaları. Beş vakit namazını cemaatle kılanlar. Gece teheccüte kalkanlar. Zikir ile coşup nara atanlar. Defalarca hacca gidenler. Bir koyup beş kazanan tüccar, yağlı müşteriye yaltaklanan esnaf; aracılar, tefeciler, bankerler. Ey mangalda kül bırakmayan siyasiler. Bilim babaları, akademisyenler. Emirle demiri kesebilenler. Unutmayın. Önümüz kış ve yoksullar sizi bekliyor.”
105.00 ₺ -
Rüzgarlı Pazar
Rüzgârlı Pazar yazarın önceki dört eserinden farklı olarak halk hikâyesinden masala doğru yürüyen bir özellik taşımakta. Bu kitap için “Bir kent masalı” tabiri kullanılsa yerinde olur. Mustafa Kutlu; bu uzun hikâyesinde esas itibarı ile “yoksulluk” temasını işliyor. Sevginin, dayanışmanın, merhametin destansı hikâyesini sunuyor.
120.00 ₺ -
Menekşeli Mektup
Eserde üç hikâye yer alıyor: “Menekşeli Mektup”, “Hacca gidebilmek” ve “Kar Üstüne Kan Damlar”. İlk hikâyede psikolojik gel-gitleri olan bir postacının hazin evliliği ile, mektuplarını götürdüğü villa sahibinin eşine duyduğu platonik aşk anlatılıyor. İkinci hikâye bir otobüs şoförünün hac seferini dile getirmektedir. Son hikâye ünlü Sarıkamış Harekatı’na katılan ve Ruslara esir düşen iki Türk askerinin macerasıdır. Bunlardan biri hastalanarak ölür, öteki Sibirya’da kaybolur.
97.50 ₺ -
Kapıları Açmak
Eserin kahramanı Zehra olmaz denilen şeyi oldurmak üzere, büyük şehir batağından kaçıp evine, baba ocağına döner. Orada yeni ve temiz bir hayat kurmak için mücadele verir. Yazar fonda son elli yılın Türkiye’sinde, kıyı kasabalarında vücut bulan sosyal değişimi kırık bir aşk hikâyesi etrafında işliyor.
112.50 ₺ -
Huzursuz Bacak
Genç akademisyen Ömer, uzun yıllar yaşadığı yurtdışından memlekete dönüyor... Umut, özlem ve memleket hasreti, daha havaalanında yerini kaygı, isyan ve huzursuzluğa bırakıyor... “Yolculuğu” boyunca karşılaştığı kişiler, hadiseler, mekânlar, siyasi ve toplumsal gelişmeler yaşadığı hayal kırıklığını iyiden iyiye pekiştiriyor. Çektiği sıkıntı, memlekette fikir, fikir adamı, uğruna savaşılacak “dava” kalmamasıyla; özün görüntüye, kanaat ekonomisinin tüketim çılgınlığına, düşüncenin safsataya dönüşmesiyle, onu fark ettirmeden “huzursuz bacak” denen bir illete doğru itiyor...
97.50 ₺ -
Tahir Sami Beyin Özel Hayatı
Mustafa Kutlu bu kez bir tutku hikâyesiyle karşımızda... Sahibini bir başına bırakan ve onu dramatik sonuna doğru götüren bir tutkunun ‘uzun hikâyesi’... Kitaba, dergiye, bilgiye karşılıksız adanmış, ancak toplumdan hiçbir kabul ve iltifat görmemiş, bir bakıma harcanmış bir ömrün hikâyesi, Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı... Özel hayatın kırılgan hududunu zedelemeyen, “edebiyatı edep dairesinden çıkarmayan” bir Mustafa Kutlu hikâyesi...
105.00 ₺ -
Zafer Yahut Hiç
Makedonya kralı İskender, Dara’yı yendikten sonra doğuda ilerlemektedir. Dara’nın hızı Rukzan hüviyetini gizleyerek Pencap hükümdarı Eşber’in sarayına sığınır. Eşber’in kızkardeşi Sumru, İskender’i gömeden ona aşık olmuştur. Gizlice buluşan ve şevişen Sumru ile İskender arasında gidip gelirken Rukzan da İskender’i sever. İskender Sumru’nun bütün ricalarına rağmen Pencap ülkesine yürür. Sumru sevgilisine söz geçiremeyince ağabeyini bu savaştan vazgeçirmek ister ancak Eşber halkına karşı sorulu olduğunu bilir. Savaşır ve bir hain sandığı Sumru’yu öldürür. Bu haber İskender’e ulaşınca kıral kendisine engel olmak isteyen Rukzan’ı atıyla çiğneyerek geçer. Pencap düşer, Eşber zincire vurulur. Eşberin kahramanlığına hayran kalan İskender onu serbest bırakır ve kılıcını geri verir. Kılıcı alan eşber intihar eder etrafı Eşber’in, Sumru’nun ve Rukzan’ın cesetleriyle çevrili olan İskender, bunun manasını hocası Aristo’ya sorar. Eser Aristo’nun cevabı ile biter: – Zafer yahut hiç!
120.00 ₺ -
Hayat Güzeldir
Mustafa Kutlu, bu eserinde yeniden kısa hikâyeleriyle karşımıza çıkıyor. Adından da anlaşılacağı üzere eser, her biri umut dolu olan öyküleriyle hayatın zorlukları içindeki güzellikleri fark ettiriyor. Trafik kazası geçiren birinin gelincik tarlasında kendini bulması, simitçi çocukların güvercinlerle birlikte doymaları, gözleri yollarda kalan bir anneye ulaşan müjde, bir çiçeğin yüreklere dokunuşu, bir kuşun dalına konmasıdır hayatı güzel kılan. Dünya dertlerini bir kenara koyarak hayata bakmak var bu hikâyelerde. Bu bakışı da, dükkân hakkında sorular sorarak babasını sıkıştıran gence babanın verdiği cevap özetler: “Sen bırak dükkânı… Laleler açmış, gördün mü?”
120.00 ₺ -
Anadolu Yakası
“Son dönemde moda olan ‘nehir söyleşi’ formatından bir uzun hikâye çıkarmayı başaran Kutlu, bu yeni tarzıyla Türk edebiyatında bir ilki gerçekleştiriyor. Kitabı eline ilk alanların Anadolu Yakası isminin altında yer alan ‘Nehir Söyleşi’ ibaresini görünce ister istemez “Mustafa Kutlu ile yapılmış bir söyleşi mi var karşımızda?” diye meraklanmasına yol açan kitapta, “Anadolu Yakası” adlı yerel bir kanalın başarılı sahibi Muzo Gönül ile bir gazete muhabirinin yaptığı ‘nehir söyleşi’, hikâye formatında sunuluyor okura. Yerel bir televizyon kanalı sahibiyle yapılan röportajdan doyumsuz bir uzun hikâye çıkaran yazar, okura Anadolu ile İstanbul arasında gel-gitler yaşatarak taşra-şehir eksenindeki değişimi gözler önüne seriyor.” H. Salih Zengin
120.00 ₺ -
Sıradışı Bir Ödül Töreni
Günümüz edebiyatının en saygın isimlerinden biri olan Mustafa Kutlu’nun son hikâye kitabı Sıradışı Bir Ödül Töreni adıyla çıktı. Kitap, Mustafa Kutlu’nun ironik üslubunu canlı bir biçimde yansıtıyor. Bir kıyı kasabasında bulunan Türkiye Kafadanbacaklılar Derneği, kasabalarının adını duyurmak için şenlik yapacak ve bir ödül töreni düzenleyeceklerdir. Törende, sinemadan edebiyata, tiyatrodan arkeolojiye kadar pek çok alanda ödüller verilecektir. Hiç evlenmeyen, bakanlıkta müsteşarlığa kadar yükselen Aziz Bey. Ödül törenine giden süre içerisinde turizm potansiyelinden faydalanmak isteği, İstanbul moda sektörünün otantik ürünleri dünyaya pazarlama telaşı, marka olmak hırsı, “sihirli sözcük” medya, bürokrasi, göz önünde olmanın anlamından ve zirve yapan alışverişten söz açılırken bir taraftan da sakin bir kasabadan dünyaya seslenen bir kent çıkaran, çalışkan, girişimci Nezaket’in sessizce kendine dönmesi anlatılıyor. Modern zamanların dönüştürdüğü insan ve coğrafya ilişkisini bu sefer bir ödül töreni etrafında anlatan Mustafa Kutlu, yüz yaşına da gelse insanı bırakmayan bir dünyanın varlığını, kahramanlarını tek tek ödül almaları için sahneye çıkardığındaki hâlleriyle, ironik bir dille anlatıyor. Sıradışı Bir Ödül Töreni insanın dünyayla olan irtibatını benlik ve nefis üzerinden yeniden okumaya davet ediyor…
97.50 ₺ -
Nur
Günümüz Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden, usta hikâyeci Mustafa Kutlu’nun yeni kitabı Nur, okurlarıyla buluştu. Bir hakikat yolculuğu olarak tanımlanabilecek olan hikâyede, Genç bir mimar olan Nur’un iç sıkıntılarına çare bulmak için çaldığı kapılar ve yol üstünde tanıştığı insanlar anlatılıyor. Ana karakterin etrafında şekillenen resimde yerlerini alan her bir kişiyi, Mustafa Kutlu bir ressam edasıyla tek tek gözümüzün önünde canlandırıyor: Genç ve heyecanlı bir mimar olan Sinan, babası Kadırgalı hamal Ali, ağabeyi delikanlı Demirci Cemil, hasta kardeş Çiçek, onun yavuklusu Cüneyt, Nur’un babası Raci bey… ve daha birçok kişi bu küçük hikayede yerlerini alıp bize bir insanlık durumunu anlatıyorlar. Günümüz insanının değişmeyen “boşluk” probleminin bir kişiyi merkeze alarak anlatımı olan bu kitap, Mustafa Kutlu okurları için hem tanıdık bir hikâye özelliği taşıyor hem de uzak diyarların bir masalını anlatıyormuş gibi bizi başka insanların dünyasına götürüyor.
127.50 ₺ -
Vatan Yahut İnternet
“İnsanoğlu toprağı terk ederek etrafını aletlerle çevirip bir sanal dünya kurdu. Burada sıkılıp duruyor. İki serap görüyor: hız ve haz. Bunlar nefsin oyunlarıdır. Ele geçtiklerinde yok olurlar. Sıkıntı devam eder. İnsanlar kendilerini elli bin çeşit ürün bulunduran AVM'lere teslim etmeseler, tüketim kültürünün kelepçelerinden kurtulabilseler, çiçekleri ve böcekleri yeniden görebilseler; bir keçi yavrusunun bakışlarını, süt kokusunu, böğürtlen reçelini hiçbir şeye değişmeyecekler ama sarhoşluktan ayılamıyorlar.” Bu kitapta Mustafa Kutlu'nun yirmi yıllık bir sürede yayınlanan gazete yazılarından bir seçkiyi bulacaksınız.
150.00 ₺ -
Dem Bu Demdir
“Küresel kapitalizm ‘eski dünya’yı çöp sepetine süpürüyor. Burada bildiğimiz has edebiyata yer yok. O ki, netice itibarı ile bir inanca, bir fikre, bir felsefeye, bir meseleye, bir dâvaya dayanır. Kitap vasıtası ile vücut bulur, kitapla haşır-neşir olan kişide bir ruh yüceliği, bir ahlâk inkışafı, bir metafizik derinlik, bir aksiyon hamlesi hissedilir. Edebiyat bunu yapar. İdeolojileri öldüren, tarihin sonunu getiren küresel kapitalizme karşı kim bir bayrak kaldırıyorsa onun bir edebiyatı olacaktır.” Yazarın gazete yazılarından hazırlanan bu ikinci seçkide, Türkiye’nin yakın dönem hikâyesini bir de Mustafa Kutlu’dan dinlemeye ne dersiniz?
150.00 ₺ -
Tirende Bir Keman
Türk hikâyeciliğinin usta kalemlerinden Mustafa Kutlu, Tirende Bir Keman adlı son kitabıyla okurlarıyla buluşuyor. Kimi zaman güldüren çoğu zaman da hüzünlendiren musikişinas bir baba-oğulun hikâyesi, okuyanların yüreğine dokunacak türden… Her hikâyesinde olduğu gibi Türk toplumunun duygu ve düşüncelerine ayna tutan Kutlu, hayat verdiği karakterlerle bize insanlık hâllerini anlatıyor. Hayal kırıklıkları karşısında sonu gelmeyen tiren yolculuklarına çıkan Kenan ve yolculukta onu yalnız bırakmayan oğlu Sadullah... Gerisi ise istasyonları doldurup boşaltan yolcular misali hayatlarına girip çıkmış insanlar… Değişmeyen şeyler de var elbette: Yanlarından ayırmadıkları keman ve dillerinden düşürmedikleri şarkılar. Bir de hasret ve gurbet… Ellili yılların havasını taşıyan bu şarkılarla yürüyen duygusal hikâyeyi Mustafa Kutlu’nun kaleminden okuyacaksınız.
97.50 ₺ -
Vitrinde Olmak
“Geçen asrın (XIX.) ortalarına kadar ülkemiz esnafı dükkânına vitrin yapmıyordu. (Vitrin bize batıdan gelmiş, önce azınlıklar uygulamıştır.) Kepenkleri ve kapıyı açıyor, uygun bir yerde ise malının bir kısmını dükkânın önüne koyuyordu. Malın satışı hususunda özel bir gayreti, (süsleme-paketleme-cilalama vb.) görülmüyordu. Zaten malı olduğundan farklı göstermek (yani çirkini güzel kılmak, malı olduğundan fazla parlatarak müşterinin aklını çelmek) âdaba aykırı sayılırdı. Sonunda bizde de şu söz kanun oldu: ‘Vitrinde olmaz isen satış şansın yoktur.’” Yirmi yıllık bir süre zarfında yazdığı gazete yazılarından hazırlanan seçkinin bu üçüncü kitabında Mustafa Kutlu bizlere, hikâyelerinde olduğu gibi yine insanı ve hayatı anlatıyor; kaybettiklerimizi hatırlatıyor…
187.50 ₺ -
Hesap Günü
“Musallada bir tabut, yeşil örtü üstünde, yapayalnız… İkindi okunmuş, namaz kılanlar camiye girmiş, kılmayan kalabalık cami duvarına yanaşıp saçak altına sığınmış. Alafranga bir muhit; ama gelin durumu izah edin. Erkekler cami duvarında, kadınlar şadırvan altında. Haliyle haremlik selâmlık olmuş. Böyledir… … Önce bir büyücek naylon top, pat-pat zıplayarak müezzinin bahçesine kadar gitti, mısırların arasında kayboldu. Topun ardından bir oğlan çocuğu altı, yedi yaşlarda; onun ardından aynı yaşta bir kız, mısır püskülü sarı saçlarını savurarak koştular. Hem koşuyor, hem gülüyor, hem cıvıl cıvıl konuşuyorlar. Mısırların arasında kayboldular. Çocuklar böyle bir rüzgâr estirdiler işte. Gökyüzünün karanlık çarşafı keskin bir bıçakla yırtıldı. Arasından güneş çıktı, beyaz bulutlar. Kuşlar ötmeye, çiçekler açmaya başladı. Şadırvan havuzundan su sesi geldi. Hayat olanca parıltısıyla cami avlusunu ışığa boğdu…”
97.50 ₺ -
Bir Demet İstanbul
“Bir şehre ruhunu veren, o iklimin, o coğrafyanın, o kültürün, o şehri yapan insanların birlikte kotardıkları biricik oluştur. Bu bazan bir pencere biçiminde kendini gösterir, bazan bir ağaç seçiminde. Meselâ İstanbul ve Bursa için Erguvan vazgeçilmemesi gereken bir ağaçtır. Şehrin Erguvan’a ihtiyacı vardır. Erguvan pembesinden arındırılmış bir Boğaziçi, baharda, gelinini yitirmiş duvağa benzer. Bir şehre ruhunu veren bazan o mıntıkada kaynayan bir su, bazan sadece o bölgede pişirilen bir yemek, oynanan bir oyun, bir yapı tarzı, bir davranış, bir mezar, bir tepe, bir ziyaretgâh, bir mesiredir. Urfa’da Halilü’r-Rahman, Konya’da Mevlâna kadar Meram, Safranbolu’da evler, Erzurum’da Çifte Minare kadar eski çeşmelerden akan eski sulardır. Bir şehre ruhunu veren çocukların oyun oynarken söyledikleri türküler ve tekerlemelerdir. Esnafın müşteriyi karşılamasıdır. Topluca yaşanmış elemler, topluca yaşanmış kederlerdir. Bütün bu unsurlardan yoksun kalan şehir ruhunu kaybeder. Belki büyür, modernleşir, hatta azmanlaşabilir; ama ötekilerden bir farkı kalmaz, çekici bir yanı olmaz, içinde ikamet eden insanlara vereceği bir şeyi yoktur artık onun.
135.00 ₺ -
İyiler Ölmez
“Kapı açıldı, biri içeri girdi. Onunla beraber yağmurun kokusu, fırtınanın ayazı… Kahveci Hacı Kadir uzun süpürgenin sapına dayanarak gelene baktı. Biraz ürperdi ama renk vermedi. Ne de olsa gecenin bir vakti. Saç baş birbirine karışmış, sırt çantası taşıyan bir garip adam. Üstelik sakallı. O yıllarda memlekette sırt çantası yoktu. Demek bu adam yaban ya da turist… Orada öylece gözlerini kısmış duruyor, dimdik Hacı’ya bakıyor.”
97.50 ₺ -
Tarla Kuşunun Sesi
Türk edebiyatının usta hikâyecilerinden Mustafa Kutlu’nun yeni kitabı Tarla Kuşunun Sesi, okurlarıyla buluşuyor… Kutlu, “halk destanı” tarzında kurduğu hikâyede, bir ailenin kuşaklar boyu yaşadıklarını anlatıyor. Kalabalık bir ailenin hayatını merkeze alan Kutlu, diğer hikâyelerinde de olduğu gibi hikâyeyi günlük hayatın unsurlarıyla zenginleştiriyor. İnsana, aileye, topluma “gerçekçi” ve “merhametli” bir gözle bakan anlatıcı, hikâyeye tarihi bir arka plan da çiziyor. “Böyledir. Her şeyin aynı şekilde sürüp gideceğini sanırız. Kâinata ve hayata akıl erdirmeye çalışmak boş. Akıl dediğin bir yere kadar. Nasıl gayba inanıyoruz, olup bitenler için şöyledir böyledir demenin bir mânası yok. Teslim olmalı. İşte su üzerine bir yazı yazdık, geldik gidiyoruz. Şu gölgede bir miktar dinlendik. Hepsi bu. İdare edin. Hoşça kalın.”
135.00 ₺ -
İlmihal yahut Arzuhal
“Aydınlığa ve vuzuha açılan bir kapı, sonsuzluğa doğru uzanan bir yol, hakikat ve merhamet deryasına doğru akan bir nehir, göğe yükselen bir miraç... Mustafa Kutlu’nun İlmihali’nde (ki yıllar önce ilk metinler ortaya çıktığında ona birlikte Kutlu İlmihal adını vermiştik) yüksek bir hissiyatın eşlik ettiği bu hikmetli anlatım edebin ve edebiyatın, sanatın imkânlarıyla yeni bir biçime ve üsluba kavuşuyor, terütaze yeni bir ihmihal türüne kanatlanıyor. Yazar metinlerin neredeyse tamamında aslında kendi tecrübelerini, müşahedelerini, içten duyduklarını, tazarru ve niyazlarını, ızdıraplarını, zevk ve acılarını, ümit ve korkularını, rüya ve hayallerini anlatıyor. Bir dua gibi, bir rahmet seli gibi hikâye ediyor. Merhamet, hürmet, hizmet sütunları üzerine yükselen bir ahlâk dünyası, bir insanlık meşheri kuruyor.” İsmail Kara
105.00 ₺ -
Sevincini Bulmak
Türk edebiyatının usta hikâyecilerinden Mustafa Kutlu’nun yeni kitabı Sevincini Bulmak okurlarıyla buluşuyor. Kutlu, Sevinci Bulmak’ta “dış dünyanın hücumuna karşı kitapların dünyasına sığınan” Suna ile Elif’in hikâyesini anlatıyor. Hikâye, Tanpınar hayranı bir akademisyen olan Suna’nın ve onun dert ortağı, sırdaşı Elif’in hayatlarına giren insanların, yaşadıkları aşkların, ayrılıklarının, uğradıkları hayal kırıklarının, hüzünlerinin anlatılmasıyla şekilleniyor. Kutlu, “sevincini arayan” ve bütün zorlukların üstesinden gelen kadınların dünyalarını okuyucuya açıyor. Kutlu, yeni kitabında insani ilişkilere değinmekle birlikte günümüz ilişkilerini de sorguluyor. “Güz. Nedir güzün güzelliği? Yaprakların kızırması, sararması, ardından dala elveda diyerek ayva kokan esintinin kolları arasında, bir o yana bir bu yana salınarak toprağa düşmesi. Şahane ayrılık, şahane ölüm. Toprak ve yaprak iki sevgili değil midir? Yahut ana-oğul. Yaprak düşer, bin parçaya ayrılır, ana kucağında ölür. Bu dramatik kavuşma için yağmurun sayısız bestesi vardır. Taze mezar üstüne yağar, yağar... Ne zamana kadar? Kara çevrilip tüm âlemi sessizlik kaplayana kadar. Sonra matem sona erer, güneşgülümser. Dallara su yürür ve tomurcuk patlar. Toprak ana yavrusunu hayata uçurur. Devran böyle döner. Pervane alevin etrafında döner döner, aşktan çıldırarak kendini ateşe atar. Şimdi biz bir aşkın doğumuna şahit olmayacak mıyız? Buna bir şiir yazmayacak mıyız?”
150.00 ₺ -
Fırtınayı Kucaklamak
Gidiyorlar, ağıt yakalım arkalarından. Çünkü gitmek var, dönmek yok. Bağırlarına basmışlar çocuklarını ve dişlerini sıkarak. Yağmura, kara, dipçiklere ve saat kulelerine aldırmayarak. Tel örgüleri yarıp duvara tırmanarak. Bozbulanık, coşkun bir nehrin kederli köpüğü gibi. Aniden havalanan sığırcık sürüsü gibi… O kadar kalabalık ve kocamanlar ki kimse görmüyor onları. Bakıyorlar ama görmüyorlar. Ne televizyonlar ne uydular ne çocuk mamaları ne don ne gömlek. Onlar o çocuğun peşindeler, hani güzel fotoğraf. Denizin kustuğu cesetler ve defileler. Akıl yetirmeyin buna. Aklınıza tüküreyim nerde aklınız? Aklınız yok. Zaten siz de yoksunuz, ama paranız varmış. Görmeye geldik. O çocuğu oraya gömmeye geldik. Diyeceğimizi dedik, bizi uğraştırmayın. Korku dağları bekliyor galiba, korkudan kurtulmak için, savaş kartalları sürekli o korkuyu bombalıyor. Ya gelirlerse diye gördüğünüz karabasanlar. Ve rüyalarınızı delik deşik eden tornavidalar. Onlar, o sırtında kırbaç şaklattığınız köleler, o kan, o asırlarca içtiğiniz kan. Boğulacağız, durdurun şu koşuyu. Durdurun yoksa dengemiz bozulacak, bir karadelik bizi yutacak. Boşuna, zulmün âbad olduğu nerde görülmüş? O koşu sonsuzluğa yönelmiş, bir gün yakanıza yapışacak. Fırtınayı kucaklayacak. Uzaklardan, dağlardan, vadilerden gelen sesi dinleyin. Dinleyin yankısı her yanı tutmuş. Yaklaşıyor fukaranın ve onurun marşı. Bombalara karşı durmaya geldik. Zincirleri hepten kırmaya geldik. O yüzsüz yüzünüzü görmeye geldik. Asırların hesabını sormaya geldik, Sormaya geldik!”
90.00 ₺ -
Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş
“Gün gelir hakikate giden yola barikatlar kurulur. Bu defa sorulan soru şudur: ‘Ne yapmalı?’ Önce niyet edeceğiz, ardından kalbin sesine uyarak sonsuzluğa yöneleceğiz. Üç hakîmin hükmünde hata aranmaz: Kalbin, kaderin, ölümün. Aramak vazifedir. ‘Aramakla bulunmaz fakat bulanlar ancak arayanlardır’ denilmiş. İnanmak ve sevmek şart… Arayışta esas olan samimiyettir. Kendini belli eden sanattan, nümayişçi ahlâktan ve kendine güvenen ibadetten uzak durmalı. Hakikatın-hayrın-güzelliğin ardına düşüp; gayret bizden, tevfik Allah’tan demeliyiz. Ey kalbi olanlar! Ümit ve korku arasında bulunanlar! Takva sahipleri için zaman yok hükmündedir. Her an her şey olabilir! Allah bes, baki heves.”
112.50 ₺ -
Bu Böyledir
Hep beni yazdın. "Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan". Şu sırıtkan tavşanı kurşunlayıp yeni bir sayfa açayım. Benim Kronolojimi biliyor musun sen? Lunapark`ın neonları, florasanları geceyi gecelikten çıkarıyor. Işığın beyazın mor, mor kızılı, yer yer çilek kırmızısı karışıyor. Boşluğa doğru sandalyeler uçuyor. Yeşil-beyaz sandalyeler. Neredeyse uçan daireler.
75.00 ₺ -
Akasya ve Mandolin
Yazarın Şehir Mektupları başlığı altında yazdığı denemeler "İstanbul" odağında toplandı ve bunlardan bir kısmı aynı adla kitaplaştı (1995). Akasya ve Mandolin bu çerçevede vücut bulan yazılarda sosyal ve kültürel hayatımızın değişen çehresini ele alıyor.
112.50 ₺ -
Şehir Mektupları
Şehir Mektupları taşralı bir hikâyecinin yaşadığı şehri (İstanbul) tanıma yolundaki gayretlerinin mahsulüdür. "On yıl boyunca İstanbul'u dolaştım, bu gezi izlenimlerini Zaman gazetesinde "Bir demet İstanbul" başlığı altında yayımladım. Şehir Mektupları, bu tutkulu serüvenin bir sonraki aşamasıdır. Bu defa insan-şehir-mekân ilişkilerini okuyucuyla paylaşan denemeler olarak vücut buldu. Şehrimizi tanımadan kendimizi, birbirimizi tanımamız zor. Hele sevmek büsbütün müşkül."
150.00 ₺ -
Yoksulluk Kitabı
"Yoksullar bizi bekliyor. İzbelerde, harabelerde, barakalarda, küflü-nemli karanlık odalarda bekliyorlar. Naylon çadırlarda, toprak damlı evlerde, kuş uçmaz-kervan geçmez yerlerde ve şehrin göbeğinde. Kanlı gözlerini ufka dikmiş, bir heykel gibi hareketsiz, sessiz, dalgın bekliyorlar. Bebeler açlıktan ağlıyor, anaların gözpınarlarından yaş yerine kan akıyor. Çocukların dargın bakışlarından çelik parıltılar fışkırıyor. Babalar yumruk sıkıyorlar ve askerdeki oğullar gökyüzünde bir turna katarı arıyor. Dedelerin ağzı kapalı. Nineler ses vermiyor. Gelinler yaslı. Ve çelimsiz genç kızları dengesiz beslenme, akrabaları borç, komşuları ağıt bekliyor. Köşebaşlarında, çamurlu ıssız sokaklarda, karın, yağmurun ve gökdelenlerin arasında, dağ başlarında, tarlalarda, kapısına kilit vurulan atelyelerin önünde bekleşiyorlar. İşsiz, umutsuz, aç, yorgun, hasta, küskün, sessiz ve kimsesiz. Siz ey sağlıklı ve varlıklı olanlar. Ey işleri tıkırında gidenler. Ey karnı tok, sırtı pek, yüzü gülenler. Ey seçim kazananlar ve koltuğa kurulanlar. Ey dolar uçuranlar ve muslukların başını tutanlar. Siz ey güç odakları, silah sahipleri, söz ustaları. Beş vakit namazını cemaatla kılanlar. Gece teheccüte kalkanlar. Zikir ile coşup nara atanlar. Defalarca hacca gidenler. Bir koyup beş kazanan tüccar, yağlı müşteriye yaltaklanan esnaf; aracılar, tefeciler, bankerler. Ey mangalda kül bırakmayan siyasiler. Bilim babaları, akademisyenler. Emirle demiri kesebilenler. Unutmayın. Önümüz kış ve yoksullar sizi bekliyor." Mustafa Kutlu'nun yoksullukla ilgili denemeleri.
105.00 ₺