-
İlk Rize Müftüsü Mehmet Hulisi Efendi-Rize Hadisesi Hac Hatıraları
İlk Rize Müftüsü Mehmet Hulusi Efendi (Alemdar), Mustafa Kemal Paşa'ya, 1924 sonbaharında Karadeniz seyahati sırasında verdiği dilekçe ile tarihe geçti. Dilekçesinde medreselerin açılması veya yeni eğitim sisteminde medreselerden de yararlanılmasını teklif ediyordu. Bu çalışmada Hulusi Efendi'nin hayatı, dilekçe hadisesi ve bunun Türk inkılâp tarihi metinlerine yansıması ele alınıyor. Müftü Efendi'nin 1949 yılı Hac hatıraları ise türünün nadir örneklerinden biri olarak kitabı tamamlıyor.
63.75 ₺ -
Kutuz Hocanın Hatıraları
Cumhuriyet devrinde yaşamış, medrese eğitimi almış, dini hizmetlerde bulunmuş hocaların ve şeyhlerin kalemlerinden çıkma hatırat ve hal tercümesi kitapları yok denecek kadar az. Bu nedret, laiklik anlayışı ve uygulamaları başta olmak üzere Cumhuriyet inkılâplarının ve ideolojisinin hocalar, şeyhler ve onların etrafında kümelenen insanlar tarafından nasıl anlaşıldığı, hangi argümanlarla meşrulaştırıldığı, ne tür karşı veya paralel tepkiler gösterildiği, din eğitimi kademelerinin kimler vasıtasıyla ve hangi şartlarda verildiği meselelerini anlamamızı güçleştiriyor. 1918 doğumlu Kutuz Hoca bir köy hocası. Bu hatıratta ailesi, hocaları, tahsili, meşgaleleri ve imamlık hizmetiyle alakalı hatıraları yer alıyor. Nadir bir kaynak metin.
180.00 ₺ -
Sözü Dilde Hayali Gözde
Yazar İsmail Kara, uzun portre-hatıra denemelerini bir araya getirdiği Sözü Dilde Hayali Gözde kitabını şu satırlarla okuyucuya takdim ediyor: "Bu kitapta tesadüf edeceğiniz zevat hakkında hatıra-deneme metinleri kaleme almanın benim için vazife diyebileceğim bir tarafı var. Onlar, kaderin sevkiyle tanıdığım, bilgi ve görgü itibariyle istifade ettiğim, dünya tasavvurları hakkında fikirler ve intibalar edindiğim, bir ilmî ve fikrî çabanın nasıl yürütüleceğiyle alakalı tutamaklar yakaladığım hayatımın tesadüfleri oldular. İyi ve bereketli tesadüfler... Onları bende bıraktıkları ebedî izlerle; bir kısmı derin, ahlâkî ve felsefî, bazıları acı, az bir bölümü de ironik veya şaşırtıcı taraflarıyla kendimce inşa edecektim. Belki de kendimi yeniden inşa edecektim. Yapmak istediğim şey klasik mânada bir hatırat yazmak değil. Yazdığım metinlerde her ne kadar belli kişiler etrafında bir takım hadiseleri gevşek bir kronoloji içinde aktarmak olsa da birkaç neslin hangi bilgi dağarcığı, nasıl bir hissiyat, ne tür bir Türkiye ve gelecek arzusu içinde yeşerip serpildiğini vermek benim için daha önemli ve önceliklidir. Çünkü o bilgi dağarcığı, o hissiyat ve gelecek tasavvuru içinde başkaları gibi ben de bir şekilde varım". Kitapta hatıraları yer alan kişiler: Rize müftüsü Yusuf Karali Hoca, Nurettin Topçu, Osman Turan, Ali Nihat Tarlan, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Tahsin Banguoğlu, Abidin Nesimi, Veli Ertan, İsmail Arar, Ali İhsan Yurt, Orhan Şaik Gökyay, Ziyad Ebüzziya, Hafız Abdurrahman Gürses, Cinuçen Tanrıkorur, Şinasi Akbatu, Ahmet Yivlik, Muhammed Hamidullah, A. Schimmel, Kevser Atay, Bedri Özmen, Ahmet Özmen.
157.50 ₺ -
Sultan Abdülhamit Devri Hatıraları ve Saray İdaresi
Örikağasızâde Hasan Sırrı Bey (1861-1933) II. Abdülhamid döneminde yetişen ve kırk yıla yakın devlet hizmetinde; mabeyn mütercimliği, Maarif Nezareti ve Rüsumat Emaneti mektupçuluğu, Darülmuallimîn ve Mekteb-i Hukuk’ta müderrislik görevlerinde bulunmuş, emekli olduğu 1920 yılına kadar Rüsumat genel müdürlüğü yapmış idareci ve eğitim adamlarımızdandır. Elinizdeki bu kitapta, Sırrı Bey’in iki tefrikada yer alan hatıraları toplanmıştır. Eski harflerle yazılmış hatıraları aynen Latin harflerine aktarılmış, özgün diline dokunulmamıştır. 1924 yılında Vakit gazetesinde “Sultan Abdülhamid-i Sânî devrine ait bazı hatıralar” başlığıyla yayınlanmış tefrika ile gene aynı gazetede Cumhuriyet’in ilanının birinci yıldönümü münasebetiyle başlamış, otuzuncu sayı boyunca yayımlanmış olan “Saray idaresinin içyüzü” üstbaşlıklı yazılarından oluşan eserde, neredeyse kronolojik olarak II. Abdülhamid dönemindeki bütün faaliyetlerini içerir. Rus Harbinin Erzurum’daki akisleriyle başlayan hatıralarda, Yıldız sarayı ve idarî faaliyetleri, hükümet daireleri, dönemin mektepleri, Ermeni meselesi ve Anadolu’nun ahvâli hakkında dikkate değer bilgi, gözlem ve yorumlarla; II. Abdülhamid ve dönemin öne çıkan ricâli ile gölgede kalmış kimi şahsiyetler, bu dönemindeki Saray idaresi ve teşkilatına dair bilgiler verilir. Yazar, bu yazılarında yer yer, II. Meşrutiyet dönemini de kapsayan hatıraları da dahil olarak, fikir ve hatıralarını karışık tarzda kaleme almıştır.
18.00 ₺ -
Bir Halk Sinemacısı Olarak Osman Fahir Seden
Türk sinemasının en renkli isimlerinden biriydi hiç kuşkusuz Osman Seden. Sadece yönetmen değil, senarist, yapımcı ve bazen de oyuncu kimliğiyle seyirciyle sıcak ilişkiler kuran ve bunu sürdürmeyi başaran bir sinema adamıydı. 1998'de vefat eden bu "anlaşılamamış" yönetmenin yönetmenliği üzerine çok az konuşulmuştur. Hayatlarımızı beyaz perde ve beyaz ekrandan alıp bize tekrardan birer hayat deneyimi olarak sunan üstadın sinemasının toplumsal, sosyal, ekonomik ve kültürel kaynaklarının nasıl birbirini beslediğini sunan Pınar T. Gürmen'in bu çok yönlü insanı derinlemesine araştırıp bizlere ışık tutması ve "bizim" olana sahip çıkmamızı sağlıyor. Düşünceleriyle yolumu aydınlatan babam Süleyman Tınaz'a...
105.00 ₺ -
Senaryo - Bülent Oran
Bu çalışma, Bülent Oran'ın senaryoculuğu kadar kişisel dünyasını ve diğer meşgale alanlarını da okuyucu karşısına çıkarıyor. Kendine özgü bir tarzı olan Yeşilçam'ın senaryo anlayışını Oran'ın hayatı eşliğinde anlamaya çalışıyor, giderek bu iç ve dış dünya arasındaki paralellikleri bulmaya niyet ediyor. Teorik açıklamalar kadar, ondan da çok, tanıklara, sözlü tarihin verilerine yaslanmaya çabalıyor. Karşınızda bir senaryo hayat veya hayat senaryosu. Bülent Oran... Sunuş Sinopsis İç Geçme Dış Ek bölümler Filmografi Kaynakça İndeks Yol Uzun, yolculuklar güzel... Şükrümü artıran eşim Nevin ve çocuklarım Zeynep ile Tuna'ya...
135.00 ₺ -
Müzik, Kültür, Dil
Cinuçen Tanrıkorur merhum sadece bir mûsıkîşinas değil; araştırma, deneme ve düşünce yazılarını, Saz ü Söz Arasında başlıklı hatıratını okuyanlar, konuşma tarzına aşina olanlar onun aynı zamanda üslup sahibi bir müzikolog, bir düşünce adamı olduğunun şahididir. Aslında büyük sanatkârların önemli bir kısmının bizzat kendi sanatlarını üst düzeyde icra edebilmek ve yorumlayabilmek için felsefe, estetik başta olmak üzere, edebiyatla, resimle, plastik sanatlarla ve hatta zenaatlarla ilgilendiklerini biliyoruz. Fakat sanatkârın bütün bu yakın ve uzak ilgilerinin usarelerini akıttığı asıl yer bizzat icra ettiği sanatıdır. Bir beste, bir harf istifi, bir resim, bir şiir, bir mimarî yapıyı onu okuyabilen için aynı zamanda sanatkârın bilgi hamûlesini, inanç ve düşüncelerini, derunî gelgitlerini, dönemin ana problemlerini, kısaca felsefesini de yansıtan bir "kitap"tır. Cinuçen Bey de yaşadığı sıkıntılı dönemin bir sanatkâr tercümanı olarak sesiyle, uduyla, besteleriyle üst düzeyde anlattıklarını, bir de sese, saza göre daha sıradan bir anlatımla, bir dille ifade etmeye ileri derecede arzuluydu; arzulu olmaktan öte bunu zarurî görüyordu. Onun için kendisini bir nâsir olarak da inşa etti. Bu kitap bunun en güzel şahitlerinden biri.
176.25 ₺ -
Osmanlı Dönemi Türk Mûsikîsi
Osmanlı mûsikîsi, Osmanlı saray veya halk müzisyenlerinin askerî, dinî, klasik ve folklorik türlerde ürettiği ve toplumun her kesiminde kullanılmış bir sanat olarak bir ucu Çin'e, bir ucu Fas'a kadar uzanan yirmi beş yüzyıllık Türk mûsikîsinin yaklaşık beş yüz yıllık bir bölümünü teşkil eder... Türk Halk Müziği adı verilen Anadolu folklor mûsikîsinin, klasik Osmanlı mûsikîsinden bazı şekil farklılıkları gösteren güfte, beste ve çalgı özellikleri vardır. Esasen halk mûsikîsi ile 'klasik' denen mûsiki, biri diğerinden çıkmış ve birbirini sürekli etkilemiş, farklı çevrede icra edilen aynı mûsikî kültürünün ürünleri olarak aynı ses sistemi ile çok az farklı makam, usûl ve form yapısına sahiptirler. Geçen yüzyıl ortalarında milliyetçilik hareketlerinin doğmasından sonra, folklor mûsikîsi ürünleri, okumuş şehir ahalisince yüzyıllar boyu 'basit köy türküleri' olarak değerlendirilmişti. Ancak bugün, ciddi müzisyenlerin tartışma konusu dahi yapmadıkları gerçek şudur ki, ne klasik Osmanlı mûsikîsi folklor mûsikîsinin 'gelişmiş şekli'dir, ne de folklor mûsikîsi klasik şehir mûsikîsinin 'ibtidâî şekli'. Tanzimatla gelen Doğu-Batı kültür çatışmasının sembolü alaturka-alafranga zıtlığı ile teksesli-çoksesli çekişmesi gibi, Türk Sanat Müziği - Türk Halk Müziği şeklindeki zorlama terminoloji de Osmanlı asırlarında hiç mevcut olmamıştı.
120.00 ₺ -
Türk Müzik Kimliği
İki bölümden oluşan eserin ilk bölümünde "Türk müzik kimliği"nin teorik ve pratik meseleleri yanında Türk müziğinin algılanma şekilleri ve eğitim tarzı üzerine de birçok tesbit, teklif ve tenkit yer alıyor. Yazarın üzerine eğildiği en önemli problem Cumhuriyet tarihi içinde oluşan Türk müziği anlayışı ve icrasını yeniden gözden geçirmenin zarureti ve bunun nasıl yapılacağı meselesidir. İkinci bölümde Dede Efendi'den Bekir Sıtkı Sezgin'e, Tanburî Cemil'den Akagündüz Kutbay'a, Memed Cemil'den Alaaddin Yavaşça'ya, Sadi Işılay'a, İsmail Baha Sürelsan'a, Zeki Müren'e, Munir Nureddin Selçuk'a, Sadeddin Kaynak'a, Sadeddin Arel'e Türk müziğinin büyük üstadlarına dair metinler yer alıyor.
146.25 ₺ -
Bir Papazın Osmanlı Günlüğü
İngiltere Kralı Majesteleri II. Charles’ın sefaret papazı Dr. John Covel, Osmanlı topraklarında bulunduğu süre içinde yaşadığı ve gördüğü her şeyi en ince ayrıntısına kadar günlüğüne kaydetti. James Theodore Bent’in Doğu Kumpanyasının tarihiyle ilgili kaleme aldığı açıklayıcı ve kayda değer girişiyle… “Genç Şehzade Mustafa’nın sünnet töreni onuruna yapılan geçit törenini görmeye gittik. … Büyük Efendi de oradaydı ve orada imparatorluğun bütün haşmetini gördük.” “… Genç Şehzade Mustafa, tüylü kavuğu başında, bir tabur yaya cebeci ile çevrilmiş olarak geldi. Şehzade iki cebeci tarafından çekilen, başından kuyruğuna kadar mücevher, inci, altın ve gümüşle süslenmiş olan güçlü, kuvvetli bir at üstünde getirildi. …Genellikle çirkin, sevilmeyen bir çocuktu; tam bir Rus yüzüne sahipti. Çıkıntılı bir alnı, ucunda bir et parçası olan kemerli bir burnu, yuvarlak düz bir yüzü; açık renk gözleri ve kaşları (kum rengi gibiydi) vardı; kulakları dikkat çekecek kadar büyüktü, elleri esmer ve yanıktı. Annesi Rus olup babası da bir Rus’tan doğmuştu.”
63.75 ₺ -
İstanbul'dan Mektuplar 1909-1912
İstanbul’dan Mektuplar, gazeteci-yazar Maurice Baring’in 1909 ve 1912 yıllarında Osmanlı Devletine yaptığı seyahatler sırasında Times ve Morning Post gazetelerine gönderdiği yazılardan oluşuyor. Yazılar Osmanlı toplumunun siyasî panoramasını ortaya koyarken, yazarın ustalığı sayesinde sürükleyici birer edebî metne dönüşüyor. Ele alınan meseleler arasında toplumun kıskacına düştüğü din-modernleşme ikilemi, yeni rejim Meşrutiyetin dayattığı anayasa, demokrasi, hürriyet, eşitlik kavramlarıyla yeni tanışan halkın ve tebaanın insanî ve siyasî tepkileri ile savaş olmakla birlikte, Şarkın tatlı rehaveti, rayihası, göz alıcı parlaklıktaki renkleri de kaçınılmaz olarak bir Batılının gözünden yansıyor. Meşrutiyet, İttihat ve Terakki, Jön Türkler, yeni Sultan, Bulgar ve Sırp başkaldırıları, İstanbul’u saran kolera salgını, Pera’nın ışıkları, Eyüp’ün eski Yahudi mahalleleri, Sofya, köhne tren vagonları, halkın bütün sefalete rağmen koruduğu vakar ve nezaket; Baring’in muhkem gözlemlerinde karşımıza çıkıyor.
63.75 ₺ -
On Dokuzuncu Asır Biterken İstanbulun Saltanatlı Günleri
Sultan II. Abdülhamit'in "saltanatının" devam ettiği 1894 yılında, Alman asıllı İngiliz filoloğu ve oryantalisti Max Müller ve eşi Georgina Adelaide Müller tarafından kaleme alınmış toplam on altı mektuptan oluşan ve On Dokuzuncu Asır Biterken İstanbul'un Saltanatlı Günleri adıyla ilk kez Türkçeye tercüme ettiğimiz eser, yine Batı'nın gözüyle bakabilmemizi, görebilmemizi sağlayacak bir çalışma. Din, arkeoloji ve siyasete dair toplam dört mektup, konuların uzmanı Max Müller; mesire yerleri, resmi törenler, Türk kadını gibi konuları içeren mektuplar ise Georgina Adelaide Müller tarafından kaleme alınmış. Mektupların ayırt edici özelliği, o dönemde Batı'da ve Batılılarda ekseriyetle görülen "Abdülhamit düşmanlığının" bu çiftte kesinlikle tezahür etmiyor olması. Bilakis kendileri, Sultan'ın sağlık, eğitim ve kültür alanlarında ne kadar da önemli adımlar attığını ve "kadın meselesine" karşı ne denli hassas olduğunu her fırsatta vurguluyorlar
67.50 ₺ -
Osmanlı Toplumunda Dervişler ve Abdallar
Batının Gözüyle Türkler serisinin onuncu kitabı olan ve Lucy Mary Jane Garnett'ın 1912 yılında Mysticism and Magic in Turkey (Türkiye'de Mistisizm ve Sihir) ismiyle yayımladığı eser, bu serimizin 'tasavvuf'la alâkalı ilk kitabı. Bugüne değin Dergâh Yayınları arasında tasavvufa dair yayımlanmış olan kaynak metinler ve ilmi çalışmaların dışında kalan bu metin, bu açıdan da bir ilk teşkil ediyor. Kitabın en faydalı tarafı, o dönemde Osmanlı'ya dair çalışmalar yapmış Batılı yazar ve 'uzmanların' ne kadar az ve yanlış bilgiyle iş yaptıklarını kanıtlaması. Osmanlı Toplumunda Dervişler ve Abdallar adıyla Türkçede ilk kez yayımladığımız metin, Batı'nın tasavvufu 'tuhaflaştırma' çabasının cismani bir vesikası.
78.75 ₺ -
Son Sultanların İstanbulu'nda
Batının Gözüyle Türkler serisinin ilk kitabı Robert Kolejin Kızları’nda, hayatı ve İstanbul Amerikan Kız Kolejini kurması kaleme alınan ABD’li misyoner Mary Mills Patrick, bu kez yazar olarak karşımızda. Hatıratın başrollerini, Patrick’in 1871-1924 yılları arasında eğitim ve kültür misyoneri olarak bulunduğu Osmanlı’nın son sultanları paylaşıyor. Yakın tarihimiz ile din ve modernleşme, gayrimüslim azınlıklar, insan ve kadın hakları gibi kayda değer biçimde son iki asırdır gündemimizden düşmeyen meseleler, bunların ortaya konmasına ve her daim diri tutulmasına ön ayak olmuş topluluğun üyesi bir batılı tarafından kaleme alındığı şekliyle Batının Gözüyle Türkler serisinde. “Hükümdarlığının ilk yılları boyunca Sultan Aziz, ömrünün hızla akıp geçtiğini fark etti. Gençlik yıllarını harcadığı kafesin korkusunu hatırlayarak, can havliyle tahtının varislerinin sırasını değiştirmeye çabaladı. Yusuf İzzettin ve Abdülmecid adlı modern fikirlere sahip iki güzel oğlu vardı. Fakat halef olma noktasında onlardan daha ileride bulunan dört varis daha bulunuyordu. Ağabeyi ve selefi Abdülmecid’in dört oğlu [V. Murad, II. Abdülhamid, Mehmed Reşad ve Vahdeddin] ileride birbiri ardınca Osmanlı Devleti’nin padişahı ve mümin-lerin halifesi oldular. Çünkü Sultan Aziz kanun değişikliğini başaramamıştı. Oğullarının her ikisi de kafese girdiler ve Jön Türkler döneminde salıverilinceye kadar orada kaldılar.”
146.25 ₺ -
Sultan Abdülhamit Devrinde İstanbul'da Gördüklerim
İstanbul’da Gördüklerim’de Lady Dorina Neave, oryantal bir tablo olarak benimsediği Sultan Abdülhamit devri İstanbul’unu kuvvetli kalemi, belgesel hassasiyeti ve gözlem kabiliyetinin de etkisiyle göz alıcı, romantik, büyülü bir sanat eseri olarak yeni baştan resmediyor. Hayatının 26 yılını 1881 senesinde ailesinin görevi nedeniyle geldiği İstanbul’da geçiren Lady Neave İstanbul’un düşsel güzellikleri ve unutulmuş tatlarıyla birlikte dönemin siyasi ve toplumsal yapısını da kendi bakış açısıyla okuyucuya aktarıyor. Yazarın resmettiği portre içinde rastladığımız oryantal dekorun figürleri; her milletten esnaf ve satıcılar, zenginlik ve bolluğun her türünün sergilendiği çarşılar, tabii ve tarihi güzellikleriyle Göksu ve Kağıthane dereleri, Boğaziçi ve Sultanahmet semtleri, toplumun farklı kesimlerinin adetleri hatta şaşırtıcı ayrıntılarıyla Mevlevi, Rufai, Şia toplulukların dinî ayinleri… Yanı sıra, İstanbul’u sarsan büyük 1894 ve 1904 depremleri, Boğaziçi’nin dehşet veren yangınlarının ince ayrıntıları, karahumma salgını ile 1896 Osmanlı Bankası baskını da eserde karşımıza çıkıyor.
82.50 ₺ -
Türkler Arasında
1844 yılında İngiltere’de doğan kaşif Verney Lovett Cameron, daha ziyade Dr. Livingstone ile birlikte Afrika’ya yaptığı ilk keşif gezileriyle tanınır. Kendisi Afrika’yı Ekvator boyunca aşarak denizden denize geçen ilk Avrupalıdır. 19. yüzyılın son çeyreğinde Anadolu topraklarında da bulunmuştur. Bu kitap, dönemin İngiliz kamuoyu için yazılmış kurmaca bir metin; doğuya, Osmanlı topraklarına seyahat eden bir İngiliz denizcinin başından geçen tehlikeli ve heyecanlı maceraları hikâye eden bir propaganda kitabıdır. Hikâyenin kahramanı olan Frenk denizci Trabzon, Erzurum, Diyarbakır, Urfa, İstanbul, Bağdat, Basra gibi Osmanlı coğrafyasının çeşitli yerlerini kâh deniz yoluyla, kâh at sırtında yahut iptidai sallar üzerinde, esir düşerek, çatışmalara girerek yahut kervansaraylarda ağırlanarak geziyor. Bu esnada karşısına çıkan Ermeni, Kürt, Yahudi, Süryani, Arap, Acem, Türk, türlü kahraman üzerinden, ülkesi Britanya’nın dünya siyasetine dair yaklaşımlarını yansıtacak türden bir kurgu oluşturmaktan geri durmuyor. Sömürgecilik, sanayi ve ticaret yoluyla dünyaya hükmeden bir imparatorluğun bir vatandaşının gözünden Doğu insanının taraflı, önyargılı, çarpıtılmış bir görüntüsü “Batının Gözüyle Türkler Serisinin” ikinci kitabında ortaya çıkıyor.
67.50 ₺ -
Upanişadlar
Upanişadlar Hint düşüncesinin en eski ve en değerli metinleri olan Vedalar'dan Sama Veda'nın en seçkin bölümlerinden meydana geliyor.
105.00 ₺ -
Yetenekli Çocuğun Dramı
Deneyimlerimizden ruhsal rahatsızlıklarla mücadele ederken her zaman kullanabileceğimiz çok önemli bir araca sahip olduğumuzu öğrendik. Bu araç tek ve benzersiz olan kendi çocukluk öykümüzün gerçeğini duygusal yönüyle kavrayabilmemiz, duygularımızla ona ulaşabilmemizdir…
112.20 ₺ -
İslamiyet ve Pozitivizm
SUNUŞ 1789 yılında üniversitesiyle tanınan Montpellier’de (Fransa) doğup, burada Petrarca, Rabelais ve John Locke gibi ‘insanı’ ve ‘aklı’ yüceltmiş büyük isimler ile aynı tedrisattan geçmiş olan Auguste Comte sıhhatsiz bir çocuktu ve elli dokuz yıllık hayatı boyunca da sağlıksız ve çoğu zaman mutsuz oldu. Yirmi dokuz yaşında Seine Nehri’ne atlayarak intihar girişiminde bulunmuştu. İnsanlık Dininin kurucusu Comte keskin bir zekâyla birlikte isyankâr bir kişiliğe sahipti. On dördünde Katolik kilisesinden ayrıldı ve Kralcılığa karşı çıktı. Yirmili yaşların başında Fransız Aydınlanmacılarından Montesquieu, Condorcet ve Turgot ile birlikte Hume ve Kant’dan da etkilenerek öznel sentezini ortaya koydu. Auguste Comte sosyoloji ile bilgiye ancak bilimsel metotlarla ulaşılacağını savunan ve 1845’ten itibaren İnsanlık Dinine dönüşen Pozitivizmin öncüsüdür. Bu din maneviyatı reddeden ve bu dünyayı kurtarmayı hedefleyen bir “din”dir. Teolojik ve Metafizik hallerden geçen ve gelmiş geçmiş her türlü dini bağrında toplayıp hepsini aşan “yeni din”, sonunda Pozitif Din olacaktır. Bu dinin Tanrısı insanlık, peygamberi bilim adamları ve mucizeleri ise ilmî keşiflerdir. İbadet üstün bir varlığa tapınarak değil insanlığın gelişimi için çaba sarf edilerek yapılır. Kendi isteğiyle mezar taşına yazdırdığı gibi: “İlke olarak sevgi, temel olarak düzen, amaç olarak gelişme”. Auguste Comte İslâm ile ilgilenmiş ve İslâm’ı bazı bakımlardan takdir etmiş ender batılı düşünürlerdendir. Elinizdeki çalışmada onun İslâm’a dair fikirleriyle birlikte 1853 yılında Osmanlı Sadrazamı Reşit Paşa’ya yazdığı ve Türk halkını İnsanlık Dinine davet ettiği mektubunu bulacaksınız.
33.75 ₺ -
Merhamet
Schopenhauer'ın muhalif felsefesi Aydınlanma çağının büyük düşünürü Kant'ın açtığı yolu izlemiştir. Onun felsefesini Kant'ın transsendental idealizmi ile Hint düşüncesi etkilemiştir. Schopenhauer'ın felsefesini ele alırken, dönemin düşünce ortamından ziyade, kendi hayat hikayesini incelemek ve melankolik temayüllerini göz önünde bulundurmak onu kavrayabilmek açısından daha faydalı olur. Schopenhauer'ın ahlakı, insanların özdeşliğinden ileri gelen acıma duygusuna, yani merhamete dayalıdır. Ona göre insanı yüce olana sevkeden yegâne his merhamettir. Ancak kendimizi başkasının yerine koyarak yahut kendimizi başkası olarak algılatarak başkaları için iyi bir şeyler yapabiliriz.
63.75 ₺ -
Siyaset Üzerine Konuşmalar
Hükümdar’ın yazarı Niccolò Machiavelli, bugünkü manasıyla siyaset biliminin, modern siyasî kültürün tohumlarını ekmiş, realpolitik teoriyi ortaya koymuş bir kuramcı, devlet adamı ve sanatçıdır. Son beş yüzyıldır, her bir çağı yoğuran “düşünce” içinde, Machiavelli yerini bulmuş, bütün tartışmalarda taraf olmuş, şiddetle eleştirilip şeytan damgası yiyecek denli yerildiği de söylediklerinin dünya durdukça “gerçek” addedildiği de görülmüştür. Kimdir Machiavelli? İtalya’nın millî birliğini sağlamak için burjuvaziyi örgütlemek isteyen ve bu yüzden Papalığa başkaldıran bir vatansever mi, sırf devlet kademesindeki eski mevkiine ulaşmak için iktidara sevimli görünmeye çalışan bir düşkün mü, gözü dönmüş bir zındık yahut ahlâksız, hırslı ve çıkarcı bir sefil mi? Machiavelli’nin düşüncesini şekillendiren ortam olan 15. yüzyılın İtalya’sında Donatello ve Boticelli gibi sanatçıların eserleri “insanı” kutsarken, Cicero, Horatius, Vergilius gibi Antik Çağ şair ve düşünürlerinin eserleri Latince ve Yunanca’dan tercüme ediliyor, Machiavelli’yi en çok etkileyen kişilerden Petrarca ve Dante’nin “vahiy” temelli dünya görüşünü reddeden görüşleri Rönesans hümanizmasının temellerini atıyordu. Amerika kıtası yüzyıl sonunda keşfedilmişti. Bu görüş ve gelişmeler ışığında hedef, öteki dünyayı değil bu dünyayı kurtarmaktı. Ruh yerine madde, inanç yerine akıl, emek ve yetenek yüceltiliyordu. Toplumsal yaşam önem kazanmıştı. Bütün bunların siyasî yansıması olarak Fransa ve İspanya’da çağdaş ulusal devlet oluşumunu tamamlıyordu. Günümüz Almanya ve Avusturya topraklarında Kutsal Roma Germen İmparatorluğu vardı. Ancak İtalya siyasal birliğini tamamlayamamış; Milano, Napoli, Venedik, Cenova gibi şehir devletleri ile feodal yapının izlerini taşıyan Papalık Devleti arasında siyasî ve ekonomik manada bölük pörçük bir haldeydi. Hukukçu bir babanın oğlu olarak 1496 yılında Floransa’da doğup, klasik Yunan ve Latin eğitimi görmüş olan Niccolò Machiavelli, devlet kademesinde çeşitli görevlerde bulunmuş; bu vesileyle adı geçen devletlerin, bu arada Osmanlı Devleti’nin yönetimlerini inceleme ve bunları birbirleriyle kıyaslama fırsatı yakalamıştır. Machiavelli’nin, Avrupa’nın Osmanlı Devleti’ne karşı güdeceği siyaset ve Avrupa’nın doğu karşısındaki geleceği meselelerinde en önemli görüşleri ortaya koyan ilk kişilerden olduğu söylenebilir. O, doğuyu Osmanlı kanadından gözlemlemiştir. Serahsi’nin Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir isimli eserinde teferruatıyla açıkladığı, Osmanlı dış siyasetinin temel noktaları olmuş ilkeleri, İtalya’ya yönelik iç siyaset ilkelerine dönüştürmüştür. Yüzyıl sonunda İtalya’dan sürülmüş olan Medici ailesi 1512’de tekrar iktidara döndüğünde, sürgün yolu bu kez Machiavelli’ye görünmüştü. İşte Rönesans döneminin yöneticilere önerilerde bulunan kitaplar geleneğinden gelen Hükümdar bu dönemde Medici ailesine ithafen yazılmıştır. Eserin kaleme alınmasında bir yandan Machiavelli’nin görevine geri dönme arzusu, diğer taraftan da İtalyan ulusal birliğinin Mediciler eliyle sağlanması gibi toplumsal bir amaç olduğu düşünülebilir. Kendisinin birinci amacı kısmen gerçekleşmiş ve sürgün hayatı sona ermiş, diğer amacını gerçekleştirmek yolunda öne sürdüğü görüş ise siyaset sözlüğüne “Makyavelizm” kavramını kazandırmıştır: Amaca giden her yol mubahtır. Machiavelli felsefî tutumu bir yana bırakılacak olursa daha ziyade bir siyaset kuramcısıdır ve İtalyan millî birliğinin sağlanması yolunda teklif ettiği yönetim biçimi mutlak monarşi, yönetici ise “Hükümdar”dır. Hiçbir kurum, kişi, yasa, sınıf, ilke, kuralın engelleyemeyeceği, din, ahlâk ve değerlerin etki alanı dışında bir Hükümdar. Zira, insan doğası gereği bencildir; nankör, içten pazarlıklı, ürkek, doymak bilmez, çıkarcı, muhteristir. Onu dize getirecek yönetici, bu yolda her türlü araca başvurabilecektir. Yalan söylemesi gerekirse söyleyecek, adam öldürmesi gerekecekse öldürecek, gerektiğinde din ve ahlâka aykırı davranacaktır. Eserde yönetim biçimleri, askerlik, hükümdarın tebaasına, ordusuna, bakanlarına, ruhban sınıfına, yakın çevresine karşı güttüğü tutumların nasıl olması gerektiği gibi siyasetin pratik konularına dair tavsiyeler ve sınıflandırmalar bulunmakta. Batı Düşüncesi serimizde oluşmakta olan Siyaset Kitaplığında Thomas More’un Ütopya’sı, Eflatun’un Devlet’i, Aristo’nun Politika’sından sonra Machiavelli’nin Hükümdar’ını okuyucumuza sunuyoruz. Machiavelli’nin Türkçe’de ilk kez yayımlanan bir başka eseri, Discorsi adıyla tanınan Titus-Livius’un İlk On Kitabı Üzerine Konuşmalar ise Siyaset Üzerine Konuşmalar ismi ile kütüphanemizdeki yerini alıyor.
105.00 ₺ -
Müteahhir Dönem Maturidi Kelamı
“Mâturîdî kelâmının nev’î şahsına münhasır bir numunesi olarak anılmaya layık” Şemsüddîn es-Semerkandî, müteahhir dönem kelâm ilmi için çok önemli bir isim olmasına rağmen hayatı konusunda çok az bilgiye rastlanmaktadır. Ancak Şemsüddîn es-Semerkandî’nin felsefî-kelâm usûlüne hâkimiyeti, mantık sahasındaki yetkinliği, bugün pozitif bilimler olarak nitelendirilen ilim şubelerindeki eserleri ve hakkında paylaşılan sınırlı bilgiler kendisinin hayatı ve kelâm düşüncesine dair ayrıntılı bir araştırma yapmayı gerekli kılmaktadır. Melikşah Sezen, Şemsüddîn Es-Semerkandî’nin şahsını, yaşadığı coğrafyayı, hocalarını, eğitimini, talebelerini ve eserlerini tetkik etmek yoluyla literatürdeki bu büyük boşluğu dolduruyor.
122.64 ₺ -
Abdülhak Hamidin Hatıraları
Hazırlayan: İnci Enginün Bir çeşit hikaye ile belge arasında yer alan hatıra türü, özellikle sosyal tarihle uğraşanların ilgi alanına girmektedir. Bu metinler hem beşeri zayıflıklar yüzünden hem de kasten yanıltıcı olabileceği için dikkatle kullanılması gereken belgelerdir. Türk şiirinde büyük bir değişikliği başlatmış, şahsi hayat tecrübesini geniş olarak eserine yansıtmış olan Abdülhak Hâmid, "Yazılarım bana benden yadigardır" diyor. Hâmid'in hatıraları hem sanatı hem de devrinin olayları açısından pek çok bilgi ihtiva etmektedir.
217.50 ₺ -
Saz ü Söz Arasında Cinuçen Tanrıkorur'un Hatıraları
Cinuçen Tanrıkorur'un 1997 yılında yazmaya başladığı, 1999 yılında tedavi için gittiği Kanada-Toronto'da gözden geçirdiği hatıraları daha sonra 2000 yılında Dergâh dergisinde tefrika halinde yayınlandı. Ancak kendisinin vefatı ile geride kalan yayınlanmamış notlarında düzenlenip dahil olması ile kitap haline gelmesini sağlamak, eşi Barihüda Tanrıkorur ve İsmail Kara'nın gayretleriyle oldu. Sâz ü Söz Arasında, Cinuçen Tanrıkorur'un kendi kaleme aldığı musiki dolu bir hayatla bunun beraberindeki musiki tarihi ve kültürüne ışık tutması açısından önemli bir noktaya ışık tutmaktadır.
195.00 ₺ -
Dervişin Hayatı Sufinin Kelamı-Hal Tercümeleri
"Devamlı hasret olan vecd ile, niha-î vuslat hali yaşatan huzur, acaba birbirinin zıddı haller midir? Görünüşte öyle olmakla beraber, hakikatte vecd ile huzur, birbirine zıt ve aykırı davranışlar değildir. Tasavvufun gayesi olan huzura, vecd yolu ile ulaşmak zarûridir. Ancak, huzura ulaştıktan sonra, dervişte vecd yok olmuyor. Aynı huzur mertebesinin, hayatının her ânında bozulmadan, zayıflamadan devamı mümkün olmadığına göre, derviş huzura yükselmek için her defasında vecdin kanatlarını açmaya muhtaç oluyor. Vecd, onu tekrar huzura yükseltiyor. Huzur zamanla gevşeyince, yine vecdin kuvvetiyle havalanmak zorundadır. Şu halde, vecd ile huzur mütemadiyen birbirlerini kovalıyorlar. Ancak, bazılarında vecdin şiddetine nisbetle huzur zayıftır. Bazılarında ise vecdin şiddetinden ziyade, huzurun enginliğine şâhit oluyoruz. Yunus Emre ile Mevlâna gibi vecd ve istiğrâkın en taşkın kahramanları, bize en kuvvetli feryadlarını ulaştırmış olanlardır. Bunlarda dile gelen Allah sevgisi, şiir halinde bize nüfuz edecek yolu bulmuştur. Mutasavvıfların vecd derecesini, terennümleri ile ölçerek az çok bilmekteyiz. Ancak, huzur mertebelerini bilmemize imkân yok. O mahrem mıntıkaya, yabancı nüfuz edemediği gibi, iki dosttan başkası, onda olup bitenleri bilemez."
337.50 ₺ -
İbni Sina Descartes Metafizik Bir Karşılaştırma
İslâm dünyası çok erken tarihlerde fetihler yoluyla döneminin yaşayan kültürleriyle karşı karşıya gelmiştir. İran'da, Mısır'da Suriye'de, Grek-Bizans havzasında, Hindistan'da yaşayan kültürler ve düşünme-yaşama teknikleri bunların başında gelmektedir. İslâm dünyası kompleksiz diyebileceğimiz bir tavırla bütün bu kültürleri tanımaya, anlamaya, tenkide ve seçmeye tabi tutarak benimsemeye, bir tür içselleştirmeye yönelmiştir. Metafizik konular merkezinde İbn Sina-Descartes karşılaştırması bu tarihî çizgi üzerinde irdelenmektedir.
71.25 ₺ -
İslâm Düşüncesinin Yapısı
14 asır gibi uzun bir zaman dilimi, geniş bir coğrafya ve farklı dinî-kültürel unsurları içinde teşkil eden İslâm düşüncesi birbirini tamamlayan farklı ekollere, meşreplere de kaynaklık etti. Bu eserde dört büyük ekol merkezinde İslâm düşüncesinin bütün boyutları karşılaştırmalı olarak ele alınıyor.
105.00 ₺ -
İslam-Siyaset İlişkileri
İslâm toplumu canlı ve hareketli olduğu dönemlerde, ihtiyaçları doğrultusunda kendi meselelerini kendisi ortaya koyuyor ve yine kendisi çözmeye çabalıyordu. Bu meseleler miadlarını ve tabii ömürlerini doldurunca da yerine lüzumlu ve güncel olanlarını koyuyor, eskilerini kültür deposuna kaldırıyordu. Yabancıların dışardan empoze ettikleri çözümler konusunda da son derece dikkatli davranıyordu. Bu eserde İslâm siyasî düşüncesinin iyi bir özeti ve modern dönemde din-siyaset ilişkileri tartışılmaktadır.
116.25 ₺