-
Biz Beş Kişiyiz
Biz Beş Kişiyiz’in kahramanı Tormod, çılgın gençlik yıllarının ardından güvenilir bir aile babasına ve kendini bilim adamı olarak gören yetenekli bir marangoza dönüşür. Tormod ve karısı Siv’in iki çocuğu vardır, ancak Tormod aileyi genişletmek istediğinde Siv üçüncü çocuğa karşı çıkar. Ailenin sevgili köpeği Snusken de ortadan kaybolunca, geride doldurulması gereken kocaman bir boşluk kalır. İçine kapanan Tormod, kırmızı Norveç kiliyle deneyler yaptığı atölyesinde giderek daha fazla zaman harcar, yarattığı balçık yeni oyuncağıdır artık. Ne var ki Tormod’un geçmişinden canlanıp gelen hayaletleri bu denklemin dinamiklerini altüst eder: Ailenin beşinci üyesi olan balçık, artık hayatlarını tehlikeye atan bir canavar mıdır? Matias Faldbakken, Biz Beş Kişiyiz’de korku ve bilimkurguyu ham ve kırsal bir gerçekçilikle harmanlıyor ve kontrolümüz dışındaki güçlerle boğuştuğumuzda neler olabileceği hakkında son derece orijinal, inanılmaz derecede komik, ama aynı zamanda ürkütücü bir roman ortaya koyuyor. “Kırsal roman ve psikolojik gerilimi karıştırıp Mary Shelley’nin Frankenstein romanıyla birleştirin. Şaşırtıcı derece muhteşem bir sonuç. Gerçekten her şeyiyle çok orijinal bir kurgu.” –Jo Nesbø “Faldbakken, Stephen King, H.P. Lovecraft ve Haruki Murakami’nin bir kombinasyonu olan özgün kurgusu ve berrak anlatımıyla okurunu grotesk idealine çekiyor.” –Lamoer “Faldbakken hâlâ bir çekiçle yazıyor, ancak darbeleri gittikçe daha sert vuruyor. Sınırsız hayal gücü, mizah ve nihilizm –Faldbakken sınırları zorlamaya devam ediyor.” –Dusken “Başarılı bir yazar ve aynı zamanda ülkesindeki en önemli sanatçılardan biri olan Matias Faldbakken, şaşırtıcı olduğu kadar ilginç, nefes kesici olduğu kadar eğlenceli bir roman yazdı. Gerilim, fantezi ve kurgu –hepsi bir arada. /…/ Faldbakken, Stanislaw Lem’den eski Yahudi efsanesinde Haham Löw’ün bir toprak yığınından yarattığı Golem’e, Goethe’nin Sihirbaz Çırağı’nın 4.0 versiyonuna kadar uzanan tuhaf parçaların şahane karışımıyla okuyucuyu büyülüyor.” –Rhein-Zeitung “Bir kitap boyunca bu şekilde mırıldanmayalı, ritmine eşlik etmeyeli ve nefes nefese kalmayalı uzun zaman olmuştu. Biz Beş Kişiyiz, /…/ tıpkı Garson gibi, gerçekten aklınızı başınızdan alacak, tanıdığınız herkese anlatmak için sabırsızlanacağınız bir kitap.” –Dagens Næringsliv
203.50 ₺ -
Mansfield Park
Fanny Price, amcası Sir Thomas Bertram’ın himayesinde yetişmiş içe kapanık, ürkek, sessiz bir kızdır. Mansfield Park’ta şımarık kuzenleri Julia ve Maria’nın alaylarına katlanarak, ilgisiz Lady Bertram’ın ve işgüzar Bayan Norris’in bitmek bilmeyen isteklerine hizmet ederek büyür. İçten içe sevdiği Edmund Bertram ise en büyük destekçisi, öğretmeni ve sırdaşıdır. Kırılgan aile dengesi, Londralı Henry ve Mary Crawford kardeşlerin gelişiyle iyice sarsılır. Fanny Price bir yandan kendi duygularıyla yüzleşecek, diğer yandan çevre baskısıyla mücadele etmeyi öğrenecektir. Gençliğin hayal kırıklıkları, yürek çarpıntıları ve sıkıntılı büyüme sancılarıyla örülü roman genç bir kızın gerçek bir kahramana dönüşme yolculuğunun hikâyesi... Kıvrak zekâsı, gerçekçi tarzı ve klişeleri yıkan kahramanlarıyla hem kendi döneminde hem de günümüzde birçok yazara ilham olan Jane Austen’ın olgunluk dönemi eserlerinden Mansfield Park aileye, bağlılığa ve değerlere dair unutulmaz bir edebiyat klasiği…
203.50 ₺ -
Silah Adası
Bundook. Silah. Sıradan bir kelime, ta ki Deen Datta’nın dünyasını altüst edene kadar... Nadir kitaplarla uğraşan bir sahaf olarak Brooklyn’de münzevi hayatı süren Deen, dünyaya sarsılmaz bir rasyonellikle bakmaktadır, fakat çocuk yaştan aşina olduğu bir Bengal efsanesi onu tesadüf eseri tekrar bulunca, inandığı her şeyi sorgulayacağı sıra dışı bir yolculuğa çıkmak zorunda kalır. Bengal’deki eski bir tapınaktan Los Angeles’a ve Venedik’e kadar kadim bir mitin izini sürdüğü bu serüven, yol boyunca karşılaştığı kişilerin anıları ve tecrübeleriyle şekillenir: Bu yolculuğun başlamasına aracılık eden Piya; Deen’in gözlerini günümüzün dünyasında hayatta kalmaya çalışmanın gerçeklerine açan Tipu; muhtaç birine yardım etmek için çaresizce uğraşan Rafi ve bütün bu karakterlerin bir parçası olduğu hikâyenin eksik halkasını tamamlayan Cinta... Son On Yılın Öne Çıkan Düşünürleri arasında yer alan Amitav Ghosh, mitle tarihi, gerçekle kurguyu, geçmişle şimdiyi ustaca harmanladığı Silah Adası’nda iklim değişikliğini ve göçü merkeze alıyor; okuru, dünyanın durumu üzerine düşünmeye davet ediyor. “Coşkulu stili ve olağanüstü dil becerisiyle Ghosh, bizi çaresiz mültecilerin eriyen buzdan süzülen su damlaları gibi sınırlardan süzüldüğü, ancak yığınlar halindeki hayvanların kaçış yolu bulamadığı bir dünyaya götürüyor. Efsaneler ve mitler bu dünyada yeni anlamlar kazanıyor. [...] Uçak yolculukları, cep telefonları, uzaklarda yaşayan arkadaşlar, ukala ergenler, hayat sigortası, para ve yatırım kaygılarıyla dolu gündelik hayatımız orman yangınları, sel ve fırtınalarla kesişiyor. Bu dikkate değer roman, yalnızca birkaç yazarın yüzleşmeye cesaret edebildiği günümüzün dünyasına dair bir panorama…” –Annie Proulx, Kurgu dalında Pulitzer Ödüllü yazar “Bir yazar, romanını didaktik bir derse dönüştürmeden iklim değişikliği meselesini nasıl ele alabilir? Amitav Ghosh, ustalıklı bir hamleyle konuyu Umberto Eco tarafından popüler hale getirilen türden cazip bir akademik gizem kisvesinde sunuyor. Kahraman, yapbozun parçalarını bir araya getirdikçe gerçekler açığa çıkıyor –ki bu da çağımızın tastamam bir tasviri.” –Sam Sacks, The Wall Street Journal “Silah Adası günümüzün en büyük iki sorununu konu ediniyor: iklim değişikliği ve göç. [...] Silah Adası, tam da çağımızın romanı.” –Rumaan Alam, The Washington Post
214.60 ₺ -
Son Senfoni
Gustav Mahler, New York’tan Avrupa’ya giden bir geminin güvertesinde oturuyor. Dünyanın en ünlü, en büyük müzisyeni, ama vücudu artık dünyanın yükünü taşıyacak güçte değil, ağrıları her zamankinden de güçlü şimdi. Mürettebat onun el üstünde tutmaya çalışırken, o kendini bir ömrün hatıralarına teslim ediyor: Son yıllardan kalanlar, dağlardaki yazlar, hayaline düşen kızı Maria’nın ölümü, New York Filarmoni macerası, onu bekleyen diğer kızı Anna, besteleri, hastalıkları, onu çılgına çeviren hayatının aşkı Alma... Herkes, her şey -hem burada onunla, ama aslında bir o kadar da uzakta: Bu onun son yolculuğu. Son Senfoni, geçmişle yüzleşen yorgun bir sanatçının, kristal berraklığındaki dokunaklı portresi. “Onun özel bir üslubu var… Seethaler, cümleleri süsleyip püslemeden fazlalık gibi görünecek ne varsa soyup atıyor ve özü ortaya çıkarıyor.” ― Der Spiegel “Robert Seethaler, hayatın bir insandan talep ettiği ama büyük bir meziyet gerektiren şeyi tarif ediyor: İnsanoğlu önüne bakarak yaşarken bugünü sıkıntılı, dünü ise kasvetli olarak algılar. Ama geriye baktığında aslında ne çok güzel anlar da olduğunu şaşkınlıkla fark eder. İşte bu noktada o anları daha yoğun yaşamamış olmaktan pişmanlık duymaya başlar -yani kendi yasını tutmaya.” ― WDR “Son Senfoni, Seethaler’in son iki kitabını, Bütün Bir Ömür ve Toprak’ı ölüm üzerine yazılmış bir edebiyat zaferi üçlemesi mertebesine yükseltiyor. Bestseller listelerinde yerini alacağı tartışılmaz. Üstelik edebî değeriyle gurur duyulacak bir bestseller olarak.” ― Frankfurter Allgemeine “Bir veda senfonisi.” ― Süddeutsche Zeitung
103.60 ₺ -
Bir Katilin Güncesi
Yetmişine basmış Byıonğsu Gim eski bir seri katildir. En son kırklı yaşlarında cinayet işleyen ve hayatına sıradan bir vatandaş olarak devam eden Byıonğsu, yaşadığı kentte bir katil birbiri ardına kadınları öldürmeye başlayınca, bu katilin kurbanlarından biri olmasından korktuğu kızı Inhi’yi korumak için fiziksel olarak hazırlanmaya başlar. Ancak hayat ona kızını koruma yolunda kötü bir sürprizle karşılık verir. Byıonğsu, Alzheimer’a yakalanmıştır ve hafızasını her geçen gün kaybetmektedir. Üstelik şüphelendiği adam, kızının evlenmeyi planladığı Cute’dir. Güney Kore edebiyatının çağdaş yıldızlarından Kim Young-ha’nın kaleminden karanlık, keskin, parlak ve sürprizli bir roman: Bir Katilin Güncesi. “Koreli yazar Kim Young-ha’nın öyküleri şimşek gibi çarparak sinirlerinizi yakacak, heyecan verici, çarpıcı metinler. Bir Katilin Güncesi, son iş olarak kızını öldürmeye kararlı bir adamı hedef alan seri katili konu alıyor. Kim’in neden Kore’deki tüm edebiyat ödüllerine layık görüldüğünü ve neslinin en iyi yazarı olarak kabul edildiğini anlamak hiç zor değil.” —NYLON “Kim, ‘öteki’nin içindeki insanlığı, trajedinin içindeki komediyi ve görünüşte normal olanın içindeki çarpıklığı bulma konusunda uzman. Bir Katilin Güncesi, […] O. Henry düzeyindeki ironinin, Italo Calvino tarzı hümanizmle muhteşem karışımı.” —CrimeReads “Kim Young-ha, gerçeği çarpıtmada ve gerçekliğin gerçekten ne kadar anlamsız olduğuna dair hikayeler anlatmakta son derece başarılı. Bu keskin kenarıyla gündelik sürrealizmin en iyi örneklerinden. Yazdıkları ne kadar karanlık olsa da güçlü bir ışık parlıyor içinden. İşte bu ışığa ‘yetenek’ denir, Kim Young-ha çok ünlü olmayı hak eden bir yazar.” —New York Journal of Books “Bu saplantılı hikâye, Güney Kore’nin çok yönlü yazarlarından birinin sert, havalı ve muzip sesiyle yankılanıyor. Yükselen kaygı ve Kafkaesk mizah, aldatıcı biçimde karmaşık romanda birleşiyor... [Kim’in] eklektik sanatına canlı, büyüleyici bir davet.” —Kirkus Reviews
129.50 ₺ -
Son Hikayeler
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Olga Tokarczuk, Son Hikâyeler’de insan için en evrensel, en temel gerçeği ele alıyor: Ölüm. Okurunu tanıştırdığı üç hikâye var bu kitapta, yakınlıkları ile rahatsız eden ve hayal gücüne giderek daha derinden hükmeden üç dünya, yalnız ve kendini arayan üç kadın. Uzun bir aradan sonra eve dönen ama tanıdıkların anılarıyla teselli bulmak zorunda kalan Ida; keçisiyle dağlarda yaşayan Pareskeva ve son olarak torun Maja. Başlangıçta bağımsız gibi gözüken bu üç hikâye, aslında üç kuşağın ruhunun en gizli köşelerini son derece renkli bir şekilde temsil ederler. Tamamen farklı üç dünya, tamamen farklı üç geçmiş ve kaçınılmaz bir gerçek. Son Hikâyeler, tanıdık, özgün ve sofistike kadın karakterleri üzerinden insan hayatını ve geçen zamanı incelikle sorguluyor. Olga Tokarczuk bu parçalı masalında insanı kendiyle çarpıştırıyor, gerçekle yüzleştiriyor ve yine kendiyle sağaltıyor. “Işık ve gölgelerle oynayan yazar, olağanüstü bir beceriyle üç kadının hareketli portrelerini çiziyor —sonsuz hüzünlü bir manzaraya karşı portreler.” —Le Figaro “Olga Tokarczuk, uzun zaman önce başarıya ulaştı, şöhret için çabalamıyor ve edebiyatı bir çeşit sohbet olarak ele alıyor. Ve konuştuğu odak okurlarını öyle etkiliyor ki. En zor olanı yapabiliyor: Gündelik yaşamdaki gizli cevheri ortaya çıkarıyor.” —Gazeta Wyborcza “Rahatsız edici, ilgi çekici, dokunaklı hikâyeler.” —Focus “Son Hikâyeler, ölümden bahsederken hayatı da anlatıyor. Olga Tokarczuk, şiirsel hayal gücü ve dilin güzelliğiyle şeylerin ve deneyimlerin kaybolmasına karşı çıkıyor.” —Die Tageszeitung
259.00 ₺ -
Büyük Kaos
Aklımızı mı kaçırdık? Ünlü Hintli romancı Amitav Ghosh, gelecek nesillerin pekâlâ böyle düşünebileceğini savunuyor. Küresel ısınma karşısında başarısızlığımızı başka nasıl açıklayabiliriz? Ghosh, Büyük Kaos’ta edebiyat, tarih ve politika düzeyinde iklim değişikliğinin ölçeğini ve şiddetini kavrama konusundaki yetersizliğimizi inceliyor. İlk bölümde edebiyat-iklim krizi arasındaki ilişkiye odaklanırken bunu Madame Bovary’den, Solaris’e edebiyattan örneklerle açıklıyor. Tür olarak bilimkurgu eserlerin ve fantastik evrenlerin mekân ve zaman bağlamında edebiyatın sınırlarını genişlettiğini vurgulayarak iklim değişikliği gibi global problemlerin gelecek senaryolarına karşılık nasıl yankılandığına değiniyor. Tarih bölümünde kapitalizm ve iklim krizi ilişkisi, karbon ekonomisi çerçevesinde ele alınıyor. Asya’daki kömürün petrol endüstrisiyle ilişkisinden sömürgecilikten sanayileşmeye uzanan süreçte gelişen yeni uygarlık üzerinden bir tarih okuması gerçekleştiriyor. Politika kısmındaysa, iklim politikaları etrafında kuruluşları, hükümetleri, Batı toplumlarının üretim araçlarını, diplomatik adımlarını ve politikalarını ele alıyor. İklim kriziyle mücadelenin bireysel tedbirlerin kolektif hale gelmesiyle başlayacağının altını ısrarla çiziyor. Büyük Kaos, zamanımızın en önemli gerçeğiyle yüzleşmek için büyük bir yazardan derinlikli bir çağrı. “Uzun süredir iklim değişikliğini bilimsel bir soru olarak konuşuyoruz. Bu muhteşem kitapta Ghosh, meseleyi bilimin dar koridorlarından çıkarıp kültür, politika ve iktidarın geniş alanlarına taşıyarak değiştiriyor. İklim değişikliğinin, fosil yakıtlara olan kolektif bağımlılığımızı teşvik eden ve sürdüren birbiriyle ilişkili bir dizi tarihin sonucu olduğunu ve farklı bir dünya istediğimizi söylemek, ancak yaşamın devamını sağlayacak şekilde hareket etmek bir tür dengesizlik olduğunu savunuyor. Bu kitap sadece iklim konusunda harekete geçmek için değil, iklim hakkında tamamen yeni bir şekilde düşünmek için de açık bir çağrı.” ―Naomi Oreskes “Büyüleyici... Ghosh’un etkileyici ve çevik üslubu, gerçekten bakmaya çekindiğimiz bir gerçeği, insanlığın kaderini, tüm gerçeği ve gölgeleriyle ortaya koymayı başarıyor.” ―Giorgio Agamben “Çok ender durumlarda, bir yazar o kadar yakıcı bir içgörü ve hikâye anlatma becerisini bir araya getirir ki, iyi bilinen bir konu bile başka türlü gösterir kendini. Yeni bağlantılar kurulur, yeni gelecekler ortaya çıkar. Ghosh böyle bir yazar ve bu da böyle bir kitap.” ―Naomi Klein “Usta bir hikâye anlatıcısının mahareti ve keskin bir siyasi gözlemcinin güçlü vizyonuyla Ghosh, küreselleşmenin, imparatorluğun ve burjuva edebiyatının karbon tarihi ve çağdaş iklim krizimizle iç içe geçen karmaşık ilişkilerinin izini sürüyor. Heyecan verici, parlak bir analiz ve hayal gücünün sentezi Büyük Kaos, Antroposen’in insan geleceğimiz için ne anlama geldiğini anlamaya çalışan herkes için temel bir okuma.” ―Roy Scranton
148.00 ₺ -
Gölge Kral
Mussolini ordusunun savaş tehdidi yaklaşırken yetim kalan Hirut, Kidane ve karısı Aster’in evinde hizmetçi olarak yeni bir hayata başlar. İmparator Haile Selassie’nin ordusunda bir subay olan Kidane, işgal başlamadan önce en güçlü adamlarını hazırlamak için harekete geçer. Hirut’a başta gösterdiği nezaket, zamanla acımasız bir gaddarlığa dönüşür ve Hirut kendini şiddet dolu, erkek egemen öfkenin dünyasında bulur. Bu arada, aralarında Yahudi fotoğrafçı Ettore’nin de bulunduğu yüz binlerce İtalyan asker, macera arayışıyla Etiyopya’ya hücuma hazırlanmaktadır. Savaş başlayınca Hirut, Aster ve diğer kadınlar yaralılara bakmaktan ve ölüleri gömmekten fazlasını yapmak isterler. İmparator Haile Selassie ülkeyi terk ettiğinde Etiyopya hızla umudunu kaybederken, morali korumak için bir plan sunan Hirut; İtalyan ordusunun fotoğrafçısı Ettore’yle yolları acımasız şartlarda kesişince bir savaş tutsağı olarak kendi savaşını vermek zorunda kalır. Mussolini’nin 1935’te Etiyopya’yı işgali sırasında geçen Gölge Kral, okuru II. Dünya Savaşı’nın ilk gerçek çatışmasına götürüyor ve tarihî kayıtların dışında kalan kadın askerlere ışık tutuyor. Hirut’un kalbindeki ateşi, içten öfkesi ve karanlıklardan yükselen sesi; kadın olmanın gerçekliğini bir halkın trajedisiyle buluşturuyor. Maaza Mengiste, büyüleyici anlatımıyla savaşın iki kutbuna da ses verirken yürek burkan, unutulmaz bir roman ortaya koyuyor. “Gölge Kral güzel ve yıkıcı bir yapıt; kendini parçalayan dünyayı bir arada tutan kadınların hikâyesi. Hayallerinize sızacak ve anılarınızı ele geçirecekler.” ― Marlon James “Lirik, dikkat çekici... nefes kesici bir yetenek... Okur, tam anlamıyla bir ustanın sağlam ellerinde... Hirut, yıllardır okuduklarım arasında silinmez ve çekici bir kahraman.” ― Namwali Serpell, New York Times Book Review “Risk almaktan korkmayan son derece yetenekli bir yazardan, unutulmaz bir destan... Mengiste’nin unutulmaz karakterler yaratma yeteneği, her şeyi daha da yüceltiyor... Romanın yıldızı Mengiste’nin muhteşem üslubu, bu da Gölge Kral’ı elden bırakmayı neredeyse imkânsız kılıyor. Yılın en güzel romanlarından biri.” ― Michael Schaub, NPR “Gölge Kral, sömürge fetihlerinin çaresiz kurbanları hakkında bir hikâye değil. Her şeye rağmen, sesinde bir gurur ve yüceltme var ve karakterleri, nihayetinde ulusal kahramanlar formunda vücut buluyor.” ― Sam Sacks, Wall Street Journal “Destansı bakış açısı ve asaletiyle Mengiste, savaşan kadınlarıyla birlikte bu mücadeleyi bir efsaneye dönüştürüyor. Güzel, ürkütücü, zarif ve etkileyici. Gölge Kral bir modern klasik.” ― Andrew Sean Greer “Gölge Kral, savaş ve tarih hakkında, hem kapsam açısından destansı, hem de ayrıntılarıyla samimi bir roman… Maaza Mengiste, bu hikâyedeki herkesi, direnişçiyi de istilacıyı da, yargılarken kolaya kaçmaya asla fırsat vermeyen bir nüansla yazıyor. Harika bir kitap” ― Laila Lalami
266.40 ₺ -
Diriliş (Dünya Edebiyatı)
Tolstoy’un en önemli üç romanından biri olan Diriliş, insanın yozlaşmış toplum içinde geçirdiği sarsıcı değişimin, vicdanla dirilişin romanıdır. Zengin Prens Nehlüdov, hizmetçi Maslova’yı baştan çıkarıp terk ederek hırs ve arzularının peşinden gider. Yıllar sonra bir mahkeme salonunda Maslova ile karşılaşır Nehlüdov. Onu bu batağa kendisinin ittiğinin farkına varan prens, adaletin yerine gelmesi için elinden geleni yapacak, bu köklü değişimin yaşamını dönüştürmesini yürekten kabullenecektir. Diriliş, vicdan azabının ezici baskısını anlatırken, ceza hukukuna, gelir dağılımına, soylulara, mülkiyet hakkına ve sosyal adaletsizliğe de ağır eleştiriler yöneltir. Eserlerinde ahlaki değerlere vurgu yapan Tolstoy, bu romanında toplum tarafından öldürülen insan ruhu, vicdanı ve inancının yeniden diriliş ihtimalini sorgular. "Edebiyat Tolstoy’u etkisi altına aldığı zamanlarda bir yazar olmak hayli basit ve keyiflidir; bu vakte kadar hiçbir şey başaramadıysanız ve bugün de hâlâ elinizde bir şey yoksa bile… Bu, aksi durumdan daha korkunç bir şey değildir; çünkü Tolstoy hepimiz adına başarır: Edebiyat üzerine kurulmuş tüm ümitlerin ve beklentilerin hakkını verir her defasında.” - Anton Çehov
240.50 ₺ -
Buz Sarayı
“İki dalga geçti içinden: İlki insanı hareketsiz bırakan bir soğuk dalga, ikincisi canlılık veren bir sıcaklık... Tıpkı başımızdan geçen ender olaylarda olduğu gibi.” Hem yazarı, hem çevirisi, hem de hikâyesiyle “özel” bir kitap: Buz Sarayı... İki küçük kızın dostluğunu anlatan roman, çocukluğun gizli kederini incelikle işliyor. Bitmeyen, upuzun bir kışın ortasında filizlenen bu dostluk, uçsuz bucaksız bir yalnızlığın başlangıcı oluyor. Çünkü kızlardan biri Norveç fiyortlarından birindeki donmuş bir çağlayanda, Buz Sarayı’nda kayboluyor ve bu buzdan labirent nihayetinde herkesin biraz kalbini kırıyor.Türkçenin en önemli şairlerinden Melih Cevdet Anday’a 1973 TDK Çeviri Ödülü’nü; Tarjei Vesaas’a ise 1963’te Kuzey’in Nobel Edebiyat Ödülü sayılan İskandinav Edebiyat Ödülü’nü kazandıran Buz Sarayı; soğuk, uzak bir diyarın dostlukla alevlenen sessiz şiirini dillendiriyor. “Ne kadar yalın bir roman bu. Ne kadar incelikli, ne kadar güçlü… O kadar farklı, öyle biricik ki. Unutulmaz. Sıradışı…” – Doris Lessing “Buz Sarayı’nın dünyanın en ünlü romanı olmaması beni çok şaşırtıyor.” – Max Porter “Bugüne kadar yayımladığım en iyi roman.” – Peter Owen
111.00 ₺ -
Kral Lear Hırçın Kız
Eserlerinde insanlık hallerini dile getiriş gücüyle yüzyıllardır bütün dünyayı etkilemeyi sürdüren efsanevi yazar William Shakespeare'den iki unutulmaz oyun... İtalyan halk tiyatrosuyla benzerlikler taşıyan Hırçın Kız adlı komedya, oyun içinde oyun biçiminde kurgulanmıştır. Shakespeare, entrikalar, farklı kimliklere bürünmeler ve bir aşk hikâyesi çerçevesinde kadın erkek ilişkilerini ustalıkla işler. Ölüme iyice yaklaştığına inanan Kral Lear, ülkesini üç kızı arasında paylaştırmayı düşünmektedir. Paylaşım öncesinde evlatlarından kendisini ne kadar çok sevdiklerini ifade etmelerini ister. Büyük kızları Goneril ve Regan duygularını allayıp pullamada ustadır. Kral'ın küçük kızı Cordelia ise sadelikten ve dürüstlükten başka bir yol bilmemektedir. Ne var ki dürüstlüğü yüzünden babası Kral Lear'in hışmına uğrayacaktır.
185.00 ₺ -
Frankenstein (Dünya Edebiyatı)
Daha çok korku romanı olarak bilinen Frankenstein aslında felsefi bir eserdir. Kitabın kahramanı olan Dr. Frankenstein hastalıklara son verebilmek ve ölümsüzlüğe ulaşmak için yaratıcı rolünü üstlenebileceği hırsıyla çalışmalarına başlar. İlerleyen roman kurgusu içinde talip olduğu bu vasfın altında trajik bir şekilde ezilecek ve insan olmanın sınırlarını acı bir tecrübeyle öğrenecektir. Mary Shelley’nin kaleme aldığı Frankenstein, defalarca filme çekilmiş, korku türünün ilk örneklerinden biri olarak okurların hafızasında yer etmiştir. 18. yüzyıl gotik edebiyat yapıtaşlarından olan bu eser vazgeçilmez bir edebiyat klasiği...
88.80 ₺ -
İkna (Timaş)
Anne Elliot'ın, Yüzbaşı Wenthworth'e olan aşkının hikâyesini anlatan İkna, dünya edebiyatının en çok okunan yazarlarından Jane Austen’ın ölmeden önce tamamladığı son romanıdır. İngiliz orta sınıf yaşam kültürü, servet, evlilik, aile gibi konuları, kendine has mizahi üslubuyla hayat verdiği unutulmaz kadın karakterler üzerinden anlatır Jane Austen. Yazarın kendi yaşamından da derin izler taşıyan İkna, iki yüzyıldır okuna gelen vazgeçilmez bir edebiyat klasiği…
96.20 ₺ -
Yaşlı Ormanın Gizemi
Yaşlı Orman bir efsanedir: Burası çocukluğun köklerinin salındığı; sınırlarının bozulmadan korunduğu; ölümsüz bir güç gibi yaşamı sembolize eden; neşeli, özgür, karşılık beklemeyen bir ormandır. Burada yaşayan orman cinleri, istedikleri zaman bir insana ya da hayvana dönüşebilir, barındıkları ağaç gövdelerinden diledikleri zaman çıkabilirler. Bu cinlerin hayattaki yegâne amacı, ormandaki asırlık ağaçları canları pahasına korumaktır. Bizi inanılmaza inandıran Buzzati’nin bu fantastik öyküsü, gizemli rastlantıları ve gerçeküstü ayrıntılarıyla kâinatın en kadim meselesini imler: İyi ile kötünün savaşı... Yelda Gürlek’in İtalyanca aslından çevirisiyle Yaşlı Ormanın Gizemi, okuru içindeki çocukla barıştıracak, yaşamın kalbine dokunduracak büyülü bir öykü... “Gelecek nesillerin asla unutmayacağı isimler vardır şüphesiz. Dino Buzzati de bunlardan biri.” Jorge Luis Borges “Buzzati bütün kitaplarında gerçekçilik ile inanılmazı, akılcılık ile tuhaflığı, ciddiyet ile delişmenliği, metodik olan ile kuralsızlığı harmanlamayı başarmıştır. […] Yaşlı Orman, yitirdiğimiz cennettir; geçmişten gelen ve bir bütün olarak insanlığın kolektif yaşamının ilk yıllarındaki vicdani saflığın kişisel ve özel mekânıdır. Buzzati bu dünyayı, her şeyden öte işlevsel, nahif, yalın, kimi zaman dokunaklı, dahası romantik bir dille ‘düşsel’ kılar.” Claudio Toscani
148.00 ₺ -
Taşlar
Küçük İtalyan köyü Sostigno’da her yer taşlarla dolmaktadır. Tarlalarda, sokaklarda, evlerde açıklanamaz bir şekilde ortaya çıkan ve gün geçtikçe sayıları artan taşlar canlı varlıklarmış gibi hareket ederler. Fısıldadıklarını duyanlar bile olmuştur… Jeologlar, taşların bölgedeki yer kabuğu yapısının bir sonucu olduğunu öne sürseler de köyün taşlarla dolmasına bir açıklama getiremezler. Böylece köylüler, inanışları ve tecrübeleri ışığında yaşadıklarını anlamlandırmanın ve taşlarla mücadele etmenin yollarını aramaya başlarlar. Olayların nedeni gibi başlangıç noktası da söylentilere göre değişir. Hayaletlerin ya da kötü ruhların işi midir bu? Yoksa doğa yılların intikamını mı alıyordur? Belki köy halkının sakladığı sırlardır sebebi?.. Dino Buzzati’nin günümüzdeki temsilcisi olarak gösterilen Claudio Morandini, tüm bu küçük, sakin, pastoral parçaları alıyor; çokça hayal gücü, doğayla insan arasındaki çatışma ve edebiyatın büyüsüyle harmanlıyor. “Claudio Morandini, hayal kurmasını bilen bir yazar. Peri masallarını, efsanelerin hafifliğiyle işleyip, trendlerden bağımsız olarak, berrak ve evrensel hikâyeler yaratan bir ruh. Aslen Aosta Vadisi’nden bu ses, Beckett’e ve Buzzati’ye yakın anlatım stiliyle melez edebiyatın bir temsilcisi.” – Sergio Pent “Yazar, otuz kısa bölümden oluşan hikâyenin tonunu ve kurgusunu öyle iyi ayarlamış ki kapalı bir anlatı atmosferi ve dağ manzarasının da yardımıyla duygusunu çok net aktarıyor: Tuhaf. Morandini, yetenekli bir şekilde kullandığı üslubuyla sonuçta basit bir hareketle başlayan zengin bir macera yaratıyor: Bir taş belirdi.” – Corriere della sera “Şiirsel bir tehditle parçalanmış bir toplum arasında bir roman: Taşlar.” – Fabrizio Ottaviani, Il Giornale
148.00 ₺ -
Benoni
Benoni, Knut Hamsun'un çalışmaları arasında özel bir yere sahip, bir diptiğin ilk kısmı. Buram buram Norveç, Nordland'ın kendine has doğası, ormanları, faunası ve florası, denizi, parlak yaz geceleri, ağır kış günleri var bu romanda… Ve tıpkı bu doğanın bir yansıması olarak insanları var: Önyargıları, çekingenlikleri, alçak sesli cümleleri, kısıtlanmışlıkları, arzuları ve hayalleri. Knut Hamsun, ilk kez, tüm çalışmalarının en büyük endişelerinden birini, İskandinav toplumunun da en önemli sorunlarından birini bu kitapta merkeze alıyor: Etik ve tipik değerleri ile geleneksel kırsal kültür ve kent dünyası, kapitalizm, para arasındaki çatışma. İkinci sırada, melankolik bir aşk hikâyesi var, Behçet Necatigil’in şiirli çevirisiyle taçlanan bir hikâye… “Hamsun, bu büyük romancı 1859’da Norveç’te doğdu. Gezdi, yaşadı, sevdi, yazdı. Hamsun’u çevirmek benim için şiir yazmak gibi bir şey.” - Behçet NECATİGİL “Çağımızın yazarları arasında, orijinal yaratıcılık yönünden Hamsun’u kenara itebilecek tek bir kişi bile göremiyorum. Üslübu dış görünüşüyle ihtişam ve süsten uzaktır. Güzellik onun sadeliğinde gizlidir... Anlatırken felsefe yapar. Ama onun önceden ne diyeceğini kestirmeye çalışmak boşunadır... Ahlaki bir dogma, sosyal bir hipotez ortaya atmaz. Onun düşünceleri bir ideal kadar hürdür.” - Maksim GORKİ “O, ansızın bir uçuruma yuvarlanabilir, bir kavgada ölebilir yahut insanlardan uzak, tenha bir fiyortta boğulabilir veya bir çilingir sofrasında yığılıp kalabilir. Ama öyle ormanlar içinde sessiz, sakin ren geyiklerini seyrederken çıkıp gitmesi dünyadan... Hayır, hayır gönlüm bu sonu Hamsun’a yakıştıramaz.” - Hermann HESSE
218.30 ₺ -
Bakış
Jessie Greengrass'ın büyüleyici romanı Bakış, isimsiz anlatıcısının annelik serüveniyle başlayıp kendi annesinin on yıl önceki ölümüne ve psikanalist anneannesinin yanında geçirdiği yazlara uzanıyor. Bu süreçte katman katman açılan hikâye Wilhelm Röntgen’in X-ışınları keşfine, Sigmund Freud ve psikanaliz ekolünün oluşumuna, kızı Anna’yla olan ilişkisine ve Hunter kardeşlerin anatomi üzerine çalışmalarıyla modern cerrahinin kökenlerine iniyor. Bir anne olmak ve bir annenin çocuğu olmak, doğmak ve ölmek, görmek ve görülmek, bilmek ve bilinmek… Jessie Greengrass, Bakış’la tüm bu parçaları ustalıkla bir araya getiriyor. Zarif, şiddetli, zekice bir anlatı bu, başkalarını nasıl gördüğümüze ve kendimizi nasıl tanıyabileceğimize dair kapsamlı bir keşif.“Bakış, az sayfada çok şey anlatıyor: Anneler ve kızları, doğum ve ölüm, kayıp ve keder, kişinin kendini bulması, bilimsel keşiflerin gücü ve zorluğu. Bu aynı zamanda bilginin sınırları hakkında bir roman - sınırları kabul etmeyi öğrenmek, ancak sürekli olarak genişletmek. Greengrass’a kendilerini teslim edecek okurların bakışı da onun bakışıyla genişleyecek şüphesiz.” – NPR“Büyüleyici bir sanat eseri. Aldatıcı basitlikte bir hikâye, bir kızın annesini kaybetmesi ve aynı kızın bir anneye dönüşmesi, bilim tarihiyle zahmetsizce, organik bir bağla birleşiyor. Greengrass, okuru zekâsı ve zarafetiyle sersemletiyor; esrarengiz bir hikâyeyi çoğunluğa yayarken çoğunluğu da bir’de bütünleştiriyor. ” – Weike Wang “Gelişmekte olan bir tarza göz kamaştırıcı bir giriş. Anlatıcının derin düşünceleri ve hikâyesi, kontrollü ve şık bir nesirle kitabı öyle heyecanlı kılıyor ki... Jessie Greengrass’ın zekâsı ve dürüstlüğü göz kamaştırırken roman da bir bütün olarak garip bir güçle sarıyor okuru. ” – The New Yorker “Okuduğum en güzel çağdaş İngiliz romanlarından biri. Zarif ve zeki, tehlikeli ve ciddi… mükemmel bir yapı.”– Max Porter “Bedenlerimiz, kendimiz ve birbirimiz hakkında neler bilebileceğimize dair çarpıcı bir ilk roman. Greengrass, hamilelik ve annelik deneyimini çok başka bir şekilde ele alıyor. ” – Lauren Elkin “Kadınların acısına kulak vermeyi küçümseyen ve reddeden bir kültürde, Bakış dikkatimizi çekmenin bir yolunu buluyor... Kefaret, nesrin dikkat çekici güzelliği ve çekiciliği içinde gizli. Bu sessiz ve özgün bir direniş, bir kadının acısına dayanmamızı gerektiriyor.” – BOMB Magazine “Yaşam ve ölüm, sevgi ve kayıp üzerine odaklanan Bakış, kendimizle yakın olmayı arzuladıklarımız arasındaki boşlukları doldurma mücadelesine dair net bir biçimde ifade edilmiş bir iç görü, bir tedbir. Derin bir kazı niteliğindeki romanıyla Greengrass, insanlık hallerini keşfetmek için derinlere iniyor ve okuru, gizli gerçekleri düşünmeye davet ediyor.” – Kirkus Reviews “Bakış’ı bir ağrıyla, büyük bir hayranlıkla okudum. Greengrass birçok yönden bana Virginia Woolf'u hatırlatıyor - görünüşte roman biçimini yeniden icat ederken zekâsı ve ilgi alanı dahilinde ve tek bir bilinci yakalama kabiliyetleri ortak. Greengrass kurguda önemli ve yeni bir ses.” – Jamie Quatro
148.00 ₺ -
Terk Edenler
Deming’in annesi, yasadışı bir Çinli göçmen olan Polly, bir sabah güzellik salonundaki işine gider ve bir daha evine dönmez. Ardında hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmuştur adeta. On bir yaşındaki Deming, cevaplanamayan sorularıyla şaşkın ve yalnız kalır. Sonunda iyi niyetli bir profesör çift tarafından evlat edinilen Deming, Bronx’tan küçük bir kasabaya taşınır. O artık Daniel Wilkinson’dır. Peki adını değiştirmek yeni bir başlangıç için, geçmişini silmek için, geride bıraktığı annesini unutup yeni ebeveynlerine bağlanmak için yeter mi? Hikâye boyunca Deming köksüz bir genç adama dönüşürken Polly de dünyanın en yalnız, kayıp annelerinden birine evrilir. Sevgi dolu ve bencil, kararlı ve korkmuş olan Polly, birbiri ardına yaptığı anlık tercihlerle bir kader çizer kendine. Terk Edenler’in bir yarısı New York’ta, bir yarısı Çin’de. Biraz Deming anlatıyor, biraz Polly. Bu, aile, aidiyet, kökler ve göçmenlik üzerine “öteki”nin dilinden bir hikâye. Bu, bir çocuğun sevdiği her şeyi yitirdiğinde kendini nasıl bulduğunun, bir annenin geçmişin hatalarıyla yaşamayı nasıl öğrendiğinin hikâyesi. *2016 PEN/Bellwether Ödülü kazananı*2017 Amerikan Ulusal Kitap Ödülü finalisti*2017 PEN/Hemingway Ödülü finalisti “Etkileyici... Lisa Ko manşetlerdeki bir haberin üzerine eğiliyor ve görünenin ötesindeki parçalanmış, cesur, sıradışı ve sıradan hayatları gözler önüne seriyor.” —New York Times Book Review “Ko’nun göçmen Çinli bir anne ve oğlu hakkındaki ilk romanı, işlediği zamanın ve mekânın çok ötesine ulaşıyor. Sessiz, derin ve sansasyonel... Hikâyenin temelinde yer alan göçmenlik ve ötekilik temaları Amerika’nın ve kurgunun çok ötesinde önemli mesajlar taşıyor.” —The Guardian “2017’nin en iyi romanlarından biri… PEN/Bellwether Ödülü’nü kazanan, Amerika Ulusal Kurgu ödülü finalistleri arasına giren Terk Edenler, sosyal adalet ve Amerika’daki göçmenlerin geleceği üzerine önemli bir okuma.” —Time “Tam da bugünlerde okunması gereken bu roman, yasadışı göçmenlerin karşı karşıya kaldıkları kalp ve ruh kırıcı zorlukları titizlikle gözler önüne seriyor.” —Kirkus Reviews “Lisa Ko’nun romanını çok iyi yazılmış, güçlü ve etkileyici olarak nitelediğim bir zaman vardı ve bunların hepsi hâlâ doğru, ama bugün bu roman bundan çok daha fazlası: Yaşadığımız dünyanın unutulmuş ve önemli bir bölümünü anlamak istiyorsanız, Terk Edenler’i mutlaka okuyun.” —Ann Patchett “Lisa Ko, ilk romanında Çinli bir göçmen olan yalnız bir annenin ve Amerika doğumlu oğlunun gözünden, hayatlarını gölgeleyen ve tümüyle etkisi alan bir ayrılığın vurucu bir hikâyesini anlatıyor. Başta Amerika olmak üzere dünyadaki göçmenlik soruna zamanında, yeni ve dokunaklı bir bakış açısı getiren roman aileye, vatana duyulan sevgi üzerine baş döndürücü bir yapıt.” —Publishers Weekly “Lisa Ko’nun Terk Edenler’i, kaçırmak istemeyeceğiniz bir ilk roman. Terk Edenler, sevgi ve sadakat, kişisel kimlik ve ailevi zorunluluk arasındaki çatışmaların öyküsüyle özgürlük ve sosyal adalet arasındaki büyüyen uçurumu ustalıkla hikâyeleştiriyor. Modern Amerika’daki yasadışı göçmenlerin ve ailelerinin karşı karşıya kaldığı yürek burkan gerçeklerinin ayrıntılarını anlatan bu etkileyici roman, yılın en iyi romanlarından biri.” —Bustle
266.40 ₺ -
Görünmez Adam
"Bu çılgın deneyi yapmadan önce binlerce avantaja sahip olacağımı hayal etmiştim. O akşamüstü hepsi hayal kırıklığına dönüşmüş gibiydi. Bir insanın arzulayabileceği şeylerin en iyilerini elde etmiştim. Şüphesiz, onlara ulaşmamı sağlayan şey görünmezlikti, ama ulaştıktan sonra onların tadını çıkarmamı engelleyen şey de yine görünmezlik oldu."Bir kış günü karların arasında bir yabancı belirir Iping Köyü’nde. İşin garip tarafı yabancının görüntüsüdür: Her yanını kaplayan sargı bezleri, koyu renk camlı büyük gözlükleri, fötr şapkası ve uzun paltosuyla tam bir sır yumağıdır. Sadece görünüşünde değil, davranışlarında da bir tuhaflık vardır bu adamın. Görünmezliği keşfettiğine inanan Doktor Griffin keşfinin sınırlarını zorlarken köy halkının şüpheleri ve gerilimi de zirveye ulaşır. Bilimkurgu türünün öncüleri arasında yer alan H.G. Wells haklı öngörüleriyle yıllar öncesinde bilimin varabileceği sınırları, toplum tarafından dışlanan biliminsanın toplumu ötekileştirirken açılan makasın tehlikelerini Görünmez Adam’da hikâyeleştirmiştir.
148.00 ₺ -
Frankenstein Bağdatta
* Uluslararası Arap Kurgu Ödülü * Uluslararası Man Booker Ödülü finalisti * Fransa Büyük Fantastik Kurgu Ödülü ABD işgali altındaki Bağdat’ın yıkıntıları arasındaki tuhaf sakinlerinden Hadi boş zamanlarını kahvehanelerde hikâyeler anlatarak geçiren bir eskicidir. Yıkık evlerden, çöp yığınlarından, patlama alanlarından topladığı döküntülerin yanında çok tuhaf şeyler de vardır aslında: Ceset parçaları… Bu parçaları bir ceset yaratmak için bir araya getirmekteki asıl amacı -iddiasına göre- hükümetin bunları insan olarak tanıması ve hak ettikleri bir defin vermesidir. Fakat bir gün ceset kaybolur ve hemen ardından ürkütücü cinayetler dalgası şehri kasıp kavurmaya başlar. İfadelere göre katil vurulsa da yaralanmaz, ölmez; üstelik korkunç görünümlü bir canavara benzemektedir. Ve işte böylece Hadi, hayatta kalabilmek için insan vücuduna ihtiyaç duyan bir canavar yarattığının farkına varır – geçmiş hesapların peşine düşen bir intikam makinesi. “Bağdat’ın yeni edebi yıldızı” (The New York Times) olarak anılan Ahmed Saadavi’nin kaleminden Frankenstein Bağdat’ta, modern Irak’ın gerçeküstü gerçekliğini, korku ve kara mizahı harmanlayarak edebiyatla zirveye taşıyor. “Mary Shelley’nin kaleme aldığı Frankenstein’dan iki yüz yıl sonra, bu canavarın sayısız varyasyonu yaratıldı- ama bunlardan yalnızca birkaçı, Ahmed Saadavi’nin Frankenstein Bağdat’ta romanında hayat verdiği canavar kadar vahşi ya da politik olarak doğru.” — Gregory Cowles, The New York Times “Çapıcı ve gerçeküstü... Özgüvenli ve sanrılı... Kara mizah ve korkunun mükemmel karışımı... Saadavi, doğaüstü, korkunç ve sıradan ayrıntıları müthiş bir etkiyle harmanlıyor. Hem sesinde hem de vizyonunda bir yenilik var. Irak’ta yaşananlar manevi bir felaketti, bir çöküştü- ve bu cesur ve dahice bir roman, bu fikri benimsiyor ve tüm olasılıkları masaya yatırıyor. ” — Dwight Garner, The New York Times “Büyük bir başarı... Gerçeküstü, büyüleyici ve dokunaklı... Ortadoğu mezhepçiliği ve jeopolitik ahmaklıkların vahim portresi, absürt bir ahlak anlayışı ve bir korku fantazyası... Garip, şiddetli ve komik.” — Sarah Perry, The Guardian “Ahmed Saadavi 11 Eylül sonrası Irak’ta karanlık, müthiş bir metaforu ele alıyor ve Gabriel García Márquez’in sesiyle savaşın kalıntıları arasında yaşam mücadelesi veren insanlığa bir aşk şarkısı söylüyor.” — Lea Carpenter “Saadavi, 2005 yılındaki Bağdat’ın gotik gerçekliğini öyle bir anlatıyor ki roman gerçeküstü bir boyuta geçtiğinde bile neredeyse hiç şaşırtmıyor.” — The New Yorker “Bu ürkütücü roman, Irak’ı evi olarak tanımayanların yarattığı şiddetin tahribatını gözler önüne seriyor. Kadim bir duygunun şaşırtıcı dışa vurumu: Göze göz intikam, tüm dünyayı körleştirir.” — Kirkus Reviews“Savaştan zarar gören Irak’ın günlük hayatına göz kamaştırıcı ve etkileyici bir bakış.” — Publishers Weekly“Frankenstein’ın birçok iyi yeniden anlatımı bulunmakla birlikte, bunlardan çok azı Shelley’nin öyküsündeki metaforik zenginliğe ulaşabildi... Zarif ve sade anlatımıyla Saadavi, hayaletlerin cirit attığı, kayıp insanların her zaman geri döndüğü, adaletin kaybolduğu ve iyi niyetlerin bile aslında bozulduğu bir şehre götürüyor okuru. Korku, gizem ve trajedinin büyüleyici ve ürkütücü bir karışımı.” — Booklist“Birçok büyük edebî eserde olduğu gibi bu roman da sadece bir hikâye anlatmıyor. Aksine birden çok boyuta yayılıyor, her katman yeni bir şey ortaya çıkarmak için açılıyor. Yüzeysel haber bültenlerinin çok ötesine geçen roman, Amerikan işgalinin ne yaptığını, şiddetin nasıl daha fazla şiddeti doğurduğunu ve masumiyetle suçluluk arasındaki çizginin ne kadar ince, ne kadar keskin olduğunu gözler önüne seriyor. Dâhice ve dehşet verici, Frankenstein Bağdat'ta önemli bir roman.” — World Literature Today“Hayaletleri henüz huzura kavuşamamış bir ülkenin dokunaklı ve acıklı tasviri.” — Literary Review
218.30 ₺ -
Genç Wertherin Acıları
Ne garip şey şu insan kalbi!.. Ah, gençlik aşkımın yitip gitmiş olması ne acı! Ah, keşke onu hiç tanımasaydım! Eğer hâlâ yanımda olsaydı ona, “Sen bir budalasın! Bu dünyada bulunması mümkün olmayan şeyi arıyorsun,” derdim. Ama ben onu buldum, kalbimi onunla doldurdum, huzurunda kendimi olduğumdan çok daha fazlası gibi hissettiğim, çünkü onunlayken, olabileceğim ne varsa hepsi olduğum o yüce insanla birlikteydim. Genç Werther, büyük kentin sebep olduğu ruhsal çöküntüden kaçarak taşraya sığınır ve burada tanıştığı soylu güzel Lotte’ye âşık olur. Lotte de Werther için benzer duygular beslemektedir, ancak ne var ki hayat karşına daha önce Albert’i çıkarmıştır. Lotte bir süre sonra Albert ile evlenir, Werther ise bir aile dostu olarak yer alır yanlarında. Kendine hâkim olamamaktan korkan Lotte bir daha görüşmemeleri gerektiğini düşünmektedir artık. Ancak Werther’in bu acıya dayanması imkânsız gibidir. Goethe’nin yaşamından otobiyografik izler taşıyan Genç Werther’in Acıları’nda yazar, gençlik aşkını sembolleştirerek anlatır; umutsuzluklarını, çaresizliklerini, taşkınlıklarını gözler önüne serer. Büyük Alman dehasının aşkı ölümsüzleştirdiği bir başyapıttır bu roman.
74.00 ₺ -
Gökten Düşen Şeyler
Gökten düşen bir buz bloğu küçük Saara’nın annesinin canına mal olur. Bir kadın art arda iki kez piyango ikramiyesini kazanır. Bir adama beş kez yıldırım çarpar. Bütün bunların bir insanın başına gelme olasılığı nedir ki şu hayatta? İşte tam da bu nedenle hayatları altüst olan bu insanlar, kaderleriyle yüzleşmenin bir yolunu bulmak adına bu rastgele olaylar için bir açıklama arıyorlar. Bu kitap, mümkün imkânsızlıkların ve uzak ihtimallerin yakınlığı üzerine, hayata dair bir hikâye; zaman, sevginin gücü ve değişimin kaçınılmazlığı üzerine uzun soluklu bir düşünce. Finlandiya’nın en sevilen yazarlarından Selja Ahava’nın Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü sahibi romanı Gökten Düşen Şeyler, dünyanın dört bir yanında okurların kalplerine dokunuyor. “Bir çocuğun bakış açısından anlatılan bu hikâye, diğer masalları geride bırakıyor... Katmanlı ve dokunaklı bir roman.” ―Literary Review “Hayatın gidişatını belirleyen ürkütücü rastlantısallık üzerine tuhaf ve düşünceli bir hikâye... Bu roman güçlü yazarların basit cümlelerle neler yapabileceğine dair iyi bir örnek.” ―Booklist “Edebî bir peri masalı... Soğuk iklimlerde yaşayan insanların, sıcak ocakların etrafında anlatacakları hikâyelere ihtiyacı var.” ―Literary Hub “Ahava, karakterlerinin tuhaflıklarını ve romanın olay örgüsündeki rastlantısallığın rolünü öyle iyi kucaklıyor ki, roman, keder ve yas üzerine bir düşünceden Paul Thomas Anderson’ın Magnolia’sındaki Ricky Jay tonunda bir anlatıya dönüyor.” ―Words Without Borders “Gökten Düşen Şeyler’in neden AB Edebiyat Ödülü’nü kazandığını anlamak zor değil. Ahava, kesintiye uğramış hayatlar, parçalanan kimlikler, keder, anlaşılma arzusu ve insanın kapanma ihtiyacı hakkında dokunaklı bir hikâye yaratmış.” ―Avrupa Edebiyat Ağı “Selja Ahava’nın sessiz ama davetkâr romanı bir peri masalını çağrıştırıyor... anlatı hem hafif hem de şiirsel, saf ve bilge -gerçekten harika.” ―Neue Zürcher Zeitung
177.60 ₺ -
Garson
Hills isimli asırlık bir Avrupa restoranında, orta yaşlı bir garson işinin değişmez yönleriyle gurur duyuyor: Kusursuz bir üniforma, bir örnek masa örtüleri, müdavimleri ve düzenli akşam yemekleri. Hınzır ve onun kalburüstü konukları, alkolik aktör ve arkadaşları, bir sanat simsarı, Garson’un yegâne arkadaşı Edgar ve küçük kızı Anna. Ve tabii ki Şef Garson, Bar Sorumlusu, Aşçı. Bu kendi istikrarlı ritmiyle yaşayan evrende, masalar arasında herhangi bir temas yoktur... Ta ki güzel ve bakımlı bir genç kadın kapıdan içeri girip restoranın ve temsil ettiği her şeyin hassas dengesini bozana dek... Garson Avrupa’nın son yüzyılını, o büyük resmi tek mekân ve sakinleriyle özetleyen büyüleyici bir hikâye. Her şey olması gerektiği haliyle olması gerektiği yerdeyken -en azından Garson’a göre- bir şeyler değişmeye başladığında yükselen endişe, bütün düzeni altüst etmeye yetiyor. Aslında, koşullar göz önünde bulundurulduğunda, endişe belki de en mantıklı tepki... “Faldbakken’in romanı, daha önce birkaç kez okuduğunuz, ancak asla bitmiş hissetmediğiniz bir klasik gibi. Hiçbir zaman o dile, ayrıntılara doymuş hissetmezsiniz, çok zekice kurgulanmışlardır çünkü. Garson da yeniden okumak için memnuniyetle kitaplıkta tutacağınız epik bir eser.” –Litteratursiden “Eskiden görkemli günler görmüş bir Oslo restoranında geçen, zekice, melankolik ve hicivli bir roman. Wes Anderson hayranları buna bayılacak.” –The Globe and Mail “Tadına doyulmaz zenginlikte bir hikâye.” –Mail on Sunday “Mervyn Peake ve Wes Anderson’ı düşünün, şimdi bunu Nathanael West’in duygusuz tuhaflığıyla buluşturun: Şaşırtıcı, ilginç ve eğlenceli bir roman.” –Kirkus Reviews “Garson, Oslo’daki Hills adlı büyük ve eski bir restoranda, çok şahane yemekler boyunca tecrübeli bir garson tarafından anlatılan, iddialı bir hikâye… Faldbakken’in hikâyesi, restoran tarafından temsil edilen ‘eski dünya’yı iyisiyle kötüsüyle ifşa ederken bu özneyi zekice ve çarpıcı bir romana dönüşüyor.” –Publishers Weekly
203.50 ₺ -
Özgür Topraklar
Ödüllü yazar Neel Mukherjee, Özgür Topraklar'da yüzyılın merkezine yerleşen kavramları işliyor: Göç ve iltica. Farklı hayatlar yaşayan beş karakter üzerinden, –Mumbai’deki bir aşçıdan, sokaktaki dilenciye ve dans eden ayısına, şehirde yeni bir yaşam için köyündeki zorlu hayatını terk eden genç kızdan, hayallerinin peşinde her şeyini yitiren inşaat işçisine– daha fazlasını istemenin, yeni bir hayata göç etme arzusunun temellerine iniyor. Hindistan’da geçen ve bu dünyanın gerçekliğiyle diğerinin gölgesi arasında hareket eden Özgür Topraklar, birbirine bağlanan hikâyelerle yükselen incelikli bir yapı. Cüretkâr, şiddetli, ama bir o kadar da merhamet dolu bu roman, insanın hayatta kalma ve hayatına hâkim olma dürtülerinin etkileyici bir keşfini sunuyor. “Özgür Topraklar, rahat bir şekilde yaşayan bizler için neredeyse kimsenin bu rahatlığa sahip olmadığı bir dünyayı hayal etmemizi gerektiriyor. Bu, Neel Mukherjee’nin etkisinin, tutkusunun ve gücünün bir işareti. ” – The New York Times “Tek kelimeyle muhteşem… Özgür Topraklar, baş döndürücü güzellikte bir roman ve Mukherjee’nin çağımızın en özgün ve yetenekli yazarlarından biri olduğunun kanıtı.” – NPR “Neel Mukherjee’nin nefes kesen romanı Özgür Topraklar, okuduğum en güzel şeylerden biri; kelimenin tam anlamıyla huzursuz eden, unutulmaz sahnelerle dolu, görüntülerin, dilin ve karakterlerin yanı sıra bir toplumun servet ve güç eşitsizliği karşısındaki öfkesini, amansız halini gözler önüne seren bir kitap. Uzun, çok uzun zamandır okuduğum en şaşırtıcı ve en parlak roman.” – Hanya Yanagihara “Olağanüstü bir başarı. İnce ve çok katmanlı kurgusu, sosyal adaletsizliğin vahşetinin bir tablosu; düşkün hayatlar yaşamak zorunda kalan karakterlerinin onuru üstünde ısrarla duran bir anlatı. Çok güçlü ve etkileyici bir roman. Bitirdiğim an, tekrar başladım.” – The Guardian
236.80 ₺ -
Kadimzamanlar ve Diğer Vakitler
Dört melek tarafından korunan Kadimzamanlar, evrenin kalbidir. Burada zaman farklı akar. Bu ne hükümetlerin, ne generallerin ne de başkanların tarihidir. Kadimzamanlar’ın her sakini kendi zamanının hikâyesini yazar: İnancını yitiren toprak sahibi Popielski, geçmişinden kopmak istemeyen Michał, kendini ormana hapseden Kötü Adam, savaşla birlikte vicdanını yitiren Ivan Mutka, dünyanın karmaşasını emen kahve öğütücüsü, deliliğin sınırlarında dolaşan ve kabul edilmeyen Başak, ölümün yaşamı olan mantar miselleri, ağlamayı unutan Paweł, değişimlerle çalkalanan insan karşısında hiç değişmez gözüken meyve bahçeleri… Peki kim yazmaktadır zamanın kaderini? Dünya edebiyatının önde gelen seslerinden, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Olga Tokarczuk, Kadimzamanlar ve Diğer Vakitler’de dünyanın bir mikrokozmosu olarak irdelenen bu mitsel Polonya kasabasından kesitler sunuyor; 1914’ten 1980’e kadar insanlığın değişimini, Kadimzamanlar’da yaşayan üç neslin arketip fertleri üzerinden anlatıyor. İki savaş arasındaki çöküşü, masalsı olduğu kadar vurucu bir tonda resmederek okuru varlık, hiçlik, zaman, modernite, fanilik üzerine düşünmeye çağırıyor. “Muhteşem bir yazar.” ―Svetlana Alexievich “Tokarczuk ile birlikte, Nobel sadece bir kadın yazarı seçmedi, yüzyılının sesini seçti. Olga Tokarczuk, şiirsel üslubu ve akılda kalan hikâyeciliğiyle dönemine iz bırakan bir yazar.” ―Didier Jacob, L’Obs “Merak uyandıran, dokunaklı bir roman.” ―The Independent “Tokarczuk’un büyüleyici gerçeklikteki becerisi, hayranlık verici dengesiz bir evren ve unutulmaz bir hikâye yaratıyor: Kadimzamanlar, sadece güvenlik duygusunu değil, mekân ve zaman algısını da kaybettiğimiz bir yer.” ―Exberliner “Kadimzamanlar ve Diğer Vakitler garip bir şekilde sakinleştirici bir etkiye sahip. Güçlü ve uzun bir süre yankısı sürecek, unutulmayacak bir hikâye.” ―World Literature Today
251.60 ₺ -
Son Bölüm
Son Bölüm, çağın hasta ettiği çoğu insanın acılarını dindirmek üzere kapandığı Torahus Sanatoryumu’ndaki olağan şüphelerinin hikâyesi... Romanda bir grup merkezî karakter var, ancak belirgin bir ana kahraman yok. Karısının sadakatsizliğini keşfettikten sonra sanatoryuma kapanan ve çevresini sürekli canına kast etmekle tehdit eden İntiharcı, bunlardan biri. Başka bir konuk güzel Julie d’Espard, çocuğunun babası sahte kont Flemming bir gün ortadan kaybolduğunda Julie iyi kalpli ve erdemli çiftçi Daniel’e sığınıyor. Son Bölüm Hamsun’un ölüm temasına odaklandığı, yazarlık kariyerinin en farklı romanlarından biri, otoritelere göre Thomas Mann’ın Büyülü Dağ’ına kardeş bir roman. Modern hayatın insanı nasıl yozlaştırdığını anlatan, çarenin doğaya dönmekte, özümüze dönüp bakmakta olduğunu hatırlatan bir hikâye. “Hamsun’un üslubu dış görünüşüyle ihtişam ve süsten uzaktır. Güzellik onun sadeliğinde gizlidir. Anlatırken felsefe yapar. Ama onun önceden ne diyeceğini kestirmeye çalışmak boşunadır. Ahlaki bir dogma, sosyal bir hipotez ortaya atmaz. Onun düşünceleri bir ideal kadar hürdür.” – Maksim Gorki
247.90 ₺ -
Kar Köpek Ayak
İtalyan Alplerinde bir vadi. Kar fırtınaları, ormanlar ve taşlar. Bu vadinin en uzak köşesinde, unutulmuş, yıkık dökük bir baraka. Aksi, yaşlı, kafası hayli karışık ve yalnız –ama gerçekten çok yalnız– bir adam. Ve bir gün, beklenmedik bir şekilde kapısında peyda olan, düşük çeneli, biraz müstehzi, çokbilmiş bir köpek. Sığınılacak tek liman doğa, bir anda nasıl en ölümcül düşmana dönüşebilir? İnsan aklına, hafızasına gerçekten ne kadar güvenebilir? Yalnızlık bir adamı ne kadar delirtebilir? Dino Buzzati’nin günümüzdeki temsilcisi olarak gösterilen Claudio Morandini, tüm bu küçük, sakin, pastoral parçaları alıyor; çokça hayal gücü, biraz hüzünlü yalnızlık, çılgın halüsinasyonlar ve edebiyatın büyüsüyle harmanlıyor: Masal olamayacak kadar gerçek, gerçek olamayacak kadar büyülü bir roman Kar, Köpek, Ayak. “Hayatın gerçeğini hiç yalansız sınırsız bir hayal gücüyle harmanlayacak bir isim arıyorsanız, o kesinlikle Claudio Morandini. Zamanımızın en iyi İtalyan yazarlarından.” – Fabrizio Ottaviani “Edebiyat dünyamızın en yetenekli ve etkileyici romancılarından biri.” – Umberto Rossi “Bu, tamamıyla müzikal bir ritim üzerine kurulu, ayrıntılarla bezeli, kusursuz bir roman. Morandini fazlalık olan her şeyi geride bırakarak ‘kelime’lerin değil, ‘şey’lerin romancısı olduğunu kanıtlıyor. Bununla birlikte seçtiği her kelime, yarattığı manzarada parıldıyor.” – Fabrizio Coscia
136.90 ₺ -
Devrim Yeniden
Ekvador’da Başkan’ın ofisinde çalışan Leopoldo, üniversite eğitimi için Amerika’ya gidip bir daha geri dönmeyen dostu Antonio’yu ülkeye çağırıyor. Bu noktada üçüncü arkadaşları, ülkeden hiç ayrılmamış, yıllarını radyo programıyla halkı uyanışa çağırmakla geçirmiş Rolando hikâyeye dahil oluyor. Bir araya geliyorlar, konuşuyorlar, Başkan’a karşı rakip adaylık için kampanya yürütüyorlar... Peki ya sonuç? Ya gerçek mağdurlar?.. Kendileriyle, geçmişleriyle, aileleriyle, çevreleriyle ve seçimleriyle hesaplaşan; zayıflıkları, çelişkileri ve ikiyüzlülükleriyle yüzleşen insanların hikâyesi bu. Sıradışı, absürt ve kendinden emin tavrıyla Devrim, Yeniden Ekvador’un ekonomik ve siyasal çıkmazlarına çözüm bulmaya çalışan üç çocukluk arkadaşının takıntılı idealizminin hikâyesi. Sorun şu ki hayat her şeyi bir noktada karşı karşıya getirecek, onları da... “Devrim, Yeniden özel bir kitap, – politik ayrıntılarda boğulmayan politikliği, laf kalabalığı ardına gizlenmeyen yenilikçi dili, tarihî gerçeklikle kişisel hikâyelerin müthiş birlikteliği... Bir yanı kara mizah, bir yanı sosyal gerçekçi, zengin karakterlerle bezeli %100 iyi bir hikâye.” ― Kirkus Reviews “Cárdenas’ın hayat dolu ilk romanı Devrim, Yeniden’de bir grup Ekvadorlu ülkelerindeki politik durumu değiştirmeye çalışıyor. Sokak protestolarından şaşaalı partilere, uzun ve kesintisiz iç monologlardan ışık hızındaki diyaloglara, – bu roman baş döndürücü güzellikte uzun cümlelerle dolu.” ― Publishers Weekly “Pop kültüründen Ekvador siyasetine neredeyse her şeyden bahsederken inanç, ahlak ve bireyin ülkesine ve ideallerine bağlılığına dair sorular soran Cárdenas’ın büyüleyici romanı, Bolaño hayranlarının kalbini çalacak… Devrim Yeniden, Latin Amerikalı kimliğini, sosyal teknoloji ve bulanık etnik sınırlarla karakterize edilen bir dünyada yeniden tanımlayan bir roman.” ― Los Angeles Review of Books “Devrim, Yeniden genç idealizmin kaçınılmaz yolsuzluğun karşısında duruşunu işleyen cesur bir roman. Mauro Javier Cárdenas Latin Amerika edebiyatında heyecan verici yeni bir ses; Valeria Luiselli, Julio Cortázar ve Horacio Castellanos Moya’nın okurlarının çok seveceği, coşkulu bir kalem.” ― Stephen Sparks
236.80 ₺