-
Muhafız
Türkiye Cumhuriyeti’nden Rumeli ve Mezopotamya Birliği’ne… Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın mağlup olması için çalışan gizli bir ekip… J.F Kennedy ve Adnan Menderes’i yetiştiren ortak AKADEMİ… Avrupa’da Teslis’e karşı ‘Tek Tanrı’ inancını savunan Protestan Hareketini başlatan M. Luther’in bağlı olduğu İslam Teşkilatı… Bilinen tarih tezlerini at üst edecek bir kurgu. Selman Kayabaşı, yeni romanıyla okurlarının karşısında… ASELSAN’daki gizli projede görev yapan Elektronik Mühendisi Semih Temiz, Sakarya’daki bir arazide intihar etmiş olarak bulunur. Bunun bir suikast olduğunu düşünen MİT, Affan Alkan’ı suikastı çözmekle görevlendirir. Affan Bey cinayetin izini sürerken Turgut Özal’ın bir araya getirdiği ve Rumeli’de bağımsız devletler kurmakla görevlendirdiği gizli bir ekibin varlığından haberdar olur. *Ak Parti’nin ilk Cumhurbaşkanı adayı Vecdi Gönül’dü. Neden ve nasıl oldu da Cumhurbaşkanlığına Abdullah Gül aday gösterildi? Perde arkasında yaşananlar, ilk kez yazıldı. *Muhsin Yazıcıoğlu, Makedonya ve Kosova’daki gizli görevleri sebebiyle mi öldürüldü? Kosova Devleti’nin kurulmasıyla Yazıcıoğlu’nun ölümü arasında nasıl bir ilişki var? *Adnan Menderes, Turgut Özal, Adnan Kahveci, Üzeyir Garih; aynı ekip tarafından yetiştirilmiş özel isimler miydi? Kahveci, Anavatan Partisi’nin başına geçeceği için mi öldürüldü? *Üzeyir Garih Suikastı’nın perde arkasında, Hilafet’in tekrar tesis edilmesi ve Rumeli ile Asya’daki gizli faaliyetleri mi yatıyor? *ASELSAN’daki intiharlar, devletin içindeki gizli bir ekibin yaptığı projeyle mi ilgiliydi? *Kanuni Sultan Süleyman’ın sır gibi saklanan kılıcı KANUN, Protestanlık’ın ortaya çıkışıyla ilgili hangi sırrı barındırıyor? Kılıç, bugün hangi teşkilatın elinde ve nasıl korunuyor? *ABD ve Türkiye’yi yöneten ortak bir ekip mi var? Türkiye’nin bölgedeki etkisinin artması, bu gizli yapının varlığıyla mı ilgili? *Osmanlı Devleti’ni idare eden bu gizli yapı, 1917’den sonra Almanya’nın mağlup olması için hangi gizli çalışmaları yaptı? *Mustafa Kemal, bu ekip tarafından yetiştirilip Anadolu’ya yeni bir devlet kurmak üzere mi gönderildi? *Yazar Selman Kayabaşı, Türkiye’de son yıllarda yaşanan gelişmelerin perde arkasını ve tarihi kaynaklarını ilk kez ortaya koyuyor.Türkiye Cumhuriyeti’nden Rumeli ve Mezopotamya Birliği’ne… Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın mağlup olması için çalışan gizli bir ekip… J.F Kennedy ve Adnan Menderes’i yetiştiren ortak AKADEMİ…
8.57 ₺ -
Minyeli Abdullah
İlk kez 1967 yılında Babıâli’de Sabah gazetesinde tefrika edilen Minyeli Abdullah, o kadar büyük ilgi görür ki bu kitabı yayımlamak için bir yayınevi kurulur. Kitap olarak yayımlandığında dört ay gibi kısa sürede 50.000 adet satılır. Dönemin Türkiye’si için çok dikkate değer bir durumdur bu. Yıllar geçer, Minyeli Abdullah yüzbinler tarafından okunmaya devam eder. Sinemaya uyarlanır, bu defa da gişe rekorları kırar. Peki Minyeli Abdullah’ın halkın gönlünde böylesine yer edinmesinin sebebi nedir? “Minyeli Abdullah’ı yazarken aslında dertlerimizi yazdım, inançlı insanların dünyasını ve yaşadıklarını... O dönemde o günün şartlarına bağlı sıkıntılar vardı. İnsanlar İslami kitap okudukları için kolluk kuvvetleri tarafından karakola götürülüp nezarete atılıyorlardı mesela. Müslümanların içinde bulunduğu hali bir şekilde anlatmalıydım.” Hekimoğlu İsmail Minyeli Abdullah, 20. asır Müslümanını anlatır. O Mısır’da olduğu gibi Suriye’de de, Irak’ta da, Cezayir’de de, Pakistan’da da, Nijerya’da da, Türkiye’de de, hâsılı dünyanın her yerinde yaşayan bu küfür ve dalalet asrının karanlığında nura doğru yol arayan ve bulan Abdullahların hikâyesidir. Minyeli Abdullah’ın Türkiye'yi ayağa kaldırdığı günün üzerinden tam 50 yıl geçti. Birkaç nesli büyüten kitap Minyeli Abdullah 50. yılında ilk kapağı ve özel baskısıyla yeniden raflarda…
170.20 ₺ -
Maznun
Bütün suçu okumak ve dürüstçe yaşamak olan insanlara reva görülen eziyetin romanı... Romanlarıyla halkın gönlüne taht kuran Hekimoğlu İsmail′in bu kıymetli romanını bazen gülerek, bazen ağlayarak okuyacaksınız.
162.80 ₺ -
Lal
LÂL, Nergis’in aşk temelli estetik islam algısı ve ikizinin madde nakli çabalarında temsil edilen Fatih Medeniyeti Romanı Kaybolan eşini, iki çocuğuyla senelerce bekleyen Nergis’in, Bosna Dayanışma Grubu’nda yıllar sonra karşılaştığı kuzeni Fuad’la masalsı aşkı… Bosna Savaşı, 99 Depremi, sırlar ve geçmişiyle yüzleşen saray kökenli, muhafazakâr Sermüezzin Ailesi, saraylı yıllar, Abdülhamid’in Hicaz Demiryolu, Fatih Camii’ndeki ilk Türkçe ezan, küskünlük ve İstanbul’dan Mekke’ye göç… LÂL, İstanbul’da Medine, Bosna; “Kalmaz sonra, onlardan farkımız”ı Aliya’ya söyleten maya… Mimar Sinan, Dede Efendi, Sezen Aksu, Baktagir ve Tanpınar’la karışmak İstanbul’a… “Biz O’nun rüyasıyız!” diyen Arabi’nin düşünsel temelini oluşturduğu rüya anlatı… LÂL, nazenin bir edebî dilin, Ayşe Kara’nın keyifli ve akıcı romanı…
11.31 ₺ -
Şeytan Sarmalı
Bir yandan tükenişini, bir yandan birikişini yaşayan bir harp kahramanı… Düş ve gerçekliğin iç içe geçtiği fırtınalı bir zeminde şeytani bir anafora tutulmuş, sürüklenerek yaşarken önüne sürülen ikilem şu: Hayat mı, helak mı? Ve hangisi hayat, hangisi helak? Yakasını kaptırdığı esrarengiz ziyaretçileri kim? Melek mi, Şeytan mı? Ve hayatına giren biri var ki, Neslihan mı, Nefs-i Can mı? “Şeytan Sarmalı”, edebiyatla gerilimin harmanladığı soluksuz okunacak bir roman…
6.16 ₺ -
Sevda
Sevda; aşk, hayal ve gençlik rüyaları peşinde hayatını çıkmazlara atan bir genç kızın dram, acı ve ibret dolu hayatını dile getirmektedir. Olaylar zinciri o kadar etkileyici, o kadar şaşkınlık verici ve o kadar ibret dolu ki, insan kendini tutamıyor, "Bu kadar da olur mu?" diyerek kendinden geçiyor. Aslında bu kitap günümüz gençliğinin yaşamakta olduğu hayatı anlatmaktadır. Bir anlamda her genç bu kitapta kendini görecektir; kendi hayatından sahneler bulacaktır. Daha da önemlisi bu sahneleri ibretle ve dehşet içinde izleyince kendi hayatını da sorgulama ihtiyacı hissedecektir. Bu kitabı okuyan her kişi, bir an önce dostlarına da okutma çabasına düşecektir. Gözyaşları ve ibretlerle dolu bir kitap okumak istiyorsanız, buyurun... Bir başka hayat hikayesinde buluşmak üzere...
6.29 ₺ -
YAVUZ Sultan Selim Han Okay Tiryakioğlu
Kuşatma 1453’ün yazarı Okay Tiryakioğlu’ndan eşsiz bir tarihî şahsiyetin sarsıcı romanı: YAVUZ. Sefer güzergâhını soran vezire, “Sır tutmayı bilir misin?” diye soran; “Evet!” cevabını alınca “Ben de bilirim.” karşılığını verecek denli temkinli, “dünya”yı kafasında taşıyan bir gaye adamı. Hedefleri uğruna kardeş kavgasını hatta baba-oğul çekişmesini bile göze almak zorunda kaan küçük şehzade. Bu kararlılığına, son nefesine kadar, kaybettiği kardeşleri ve can dostlarının özlemi eşlik etmiş şair bir yürek. Devletine ve ümmetine 400 yıl soluk aldıran eşi benzeri görülmemiş 8 yıllık bir “hamle”nin mimarı halife. Ve çevresindekilere aklı yitirmenin sınırlarını zorlatan bir yaralı son: Şirpençe. Hiç abartılı olmayan ama kahramanlarının dayandıkları manevi gücü de ıskalamayan olgun bir edebî dilin romanı…
180.00 ₺ -
Kuşatma 1453
Konstantiniyye şehri ile sınırlı hale gelen Doğu Roma İmparatorluğu’nun çaresizliği, Latin istilasının Bizans halkında bıraktığı nefret ve bezginlik, gökten inecek Meryem’in şehri koruyacağı efsaneleriyle kendilerini avutan insanlar ve düşmanın hayal bile edemeyeceği donanmalara sahip genç sultan… Okay Tiryakioğlu’nun kaleminden, tarihin orta yerine saplanmış bir kılıç gibi duran muhteşem kuşatmayı soluk soluğa okuyacaksınız. “Bu kuşatma başarısız olursa eğer, muhaliflerinin babana gösterdikleri hoşgörüyü sana göstermeyeceklerini seziyorsun. Kaybedeceğin itibar kaybıyla tahtında uzun süre oturamayacağının hesabını yapmaya başlıyorsun. Böyle umutsuzluğa kapıldığın zamanlarda Peygamber’in, ‘Kostantiniyye, bir gün fetih olunacaktır. Onu fetheden asker ne güzel asker, onu fetheden komutan ne güzel komutandır’ hadisini hatırlıyor, o komutanın sen olabileceğine dair muhteşem hayallere kapılıyorsun. Yüreğinde müthiş bir güç buluyorsun o anlarda. İşte şimdi yine durmuş, terli bedenin soğuk odanın içinde süratle soğurken, üzerini giyinmen için seni uyaran hizmetkârlarını duymuyorsun bile. Sonra savaş planları ve yeni baştan çizdirip durduğun haritaların üzerinde tekrar ince hesaplara gömülüyorsun…”
196.10 ₺ -
İsimle Ateş Arasında
Padişah: Bütün varlığı ismiyle kaimdi. Her yaptığı dünyaya bir isim bırakmak içindi. İsmi kaybolunca varlığı da kayboluyordu. Yeniçeri: İsimleri bağlılıklarıyla vardı. Aşk ile bağlıydılar padişahlarına. Ateşle yaşıyor, ateşle sınanıyorlardı. Aşk: Her şey gibi o da zamana yenik düşüyor. Teslimiyet ve bağlılık gerektirdiği gibi, aşıkın da teslimiyet ve bağlılık duygusunu uyandırması gerekiyordu. Aşklar da ateşle sınanıyordu. İsimi varlıklarının işaretiydi. Varlıkları isimleriyle birlikte siliniyordu. Aşkla bağlıydılar ve aşkları bağlılıktı. Padişah, askerleri ve hüzünlü bir aşk hikayesi... İsmin ve ateşin felsefesi arasında, bir yanda Osmanlı tarihi önünde yeniçerilerin hikayesi, bir yanda satın aldığı esame ile bütün hayatı değişen ve kendisini aşkın tükenişe varan yolculuğunda bulan Numan’ın hikayesi. Diğer yanda da çeşitli ilgilerle bu iki hikayeye bağlanan küçük hikayeler. Her şey Numan’ın kalbinden ve yeniçeri ocağından kıvılcım almışa benzeyen muazzam bir yangında yok olurken; Nazan Bekiroğlu. İsimle Ateş Arasında adlı romanında, resmi tarihin hükümleriyle bireysel tarihçelerin ne kadar uyuşmaz olduğunu anlatmayı deniyor yerli bir duruşla.
259.00 ₺ -
İkna Odası
SADECE BAŞÖRTÜSÜ YASAKLARI İÇİN DEĞİL, KADINLARIN TÜM ACILARI NAMINA… Türkiye ikna odası gibi bir olay yaşadı. Üniversiteyi kazanmış yüzlerce genç kız ikna odalarında kendi varoluş hakikatleri ve gelecek kaygıları arasında bir seçim yapmaya zorlandı. Problem halen can yakıcı haliyle sürerken bunu konuşabilmek için insani bir dil üretmek gerekiyor. Süreci bizzat gözleyen Yıldız Ramazanoğlu bu odadan geçip hayatları binbir parçaya bölünen üç arkadaşın öyküsünü çok katmanlı bir okumayla anlatıyor. Nermin, Seher ve Nuray… Üniversite kayıt kuyruklarından ikna odalarına alınan, kendi varoluş hakikatleri ile gelecek kaygıları arasında bir seçim yapmaya zorlanan yüzlerce genç kızdan üçü… Yıldız Ramazanoğlu hayatları binbir parçaya bölünen üç arkadaşın öyküsünü incelikli bir bakışla sunuyor. Bir sosyal meseleyi edebiyatın konusu yapmayı, sadece başörtüsü yasaklarıyla sınırlı kalmayan kadın sorunlarını dünya kadar açılıma sahip bir insanlık durumu olarak çizmeyi ustalıkla başarıyor. İkna Odası bir novella. Dolayısıyla can verdiği kahramanları birçok yüzleriyle görebiliyoruz. Üniversitedeki başörtüsü yasağı çerçevesinde gelişen olaylar ve iç çatışmaların yanı sıra kadın hareketinin gündemine girmiş başka pek çok motif de satırlar arasında uç veriyor. Bu da eseri tek boyutlu, tarafgir ve manifestovari bir dilin tuzağına düşmekten kurtarıyor. Ramazanoğlu başörtüsü yasakları ve diğer kadın sorunlarının insani düzlemde konuşulabilmesine dair ümit verici bir açılım yaptığı eserde farklı bir direniş halini de anlatıyor. Kapaktaki ironik çizim de belki bu direnişi imliyor. “Pencereyi açtı. Çocuklar hiç sakınımsız pervasızca kayıyorlar. O da böyle geçirmişti çocukluğunu. Şu çok uzun süren çocukluk hastalığı bu yüzdendi. Ailesinin onu kırmadan incitmeden ama artık biraz sertleşen bir tonda başını açmasını, okula devam etmesini istediğini biliyordu. Onların daralmaları Nermin’i döndüremedi ağır kararından. Her çağ denilişinde çan gibi çınlayan çağdaşlık uzağındaydı artık. Hiç değilse şimdilik bu ne olduğu tam da belli olmayan kariyer yarışından, hoş görülmek ve bir yer edinmek için yaftayı kabullenip aşağılanmayı kabul etmekten, göze girmek için şekilden şekle girme illetinden kurtulmuştu. Çağdaşlarımın kim olduğunu özgürce seçerim böylelikle, ancak her çağın erdemlileriyle çağdaşlık kurabilirim diye düşündü.”
6.17 ₺ -
Hiçbiryer
Erkeklerin hikâyesi neden yok? Hikâye biriktiren, hikâyeleriyle birbirine tutunan, hikâyeleriyle yarışan, hikâyeleriyle konuşan kadınlara inat, neden bunca sessiz erkekler dünyası! Gürültüden yana zengin, sözden yana fakir! Kadınlar erkeklerin “burada” olmamasından şikayet eder daima. “Burada” olmayan erkekler nerededir? Eğlenen, oyalanan, yarışan, ama konuşamayan sessiz erkekler korosu. Sesler erkekler korosundan bir karakkter: Şahin! Adı Şahin, gönlü turna. Sevdiğinin artık yanında olmadığını fark ettiğinde, uçmaktan vazgeçip yere inen turna. Dünyadan uzaklaştıkça kendine yaklaşan. Kendine yaklaştıkça göle dönüşen Şahin. “Ol”duğu yerden vazgeçen. Durduğu yerden vazgeçen. Doğduğu yere dönen, ama varamayan...
10.28 ₺ -
Lale Devri: Hasbahçede Sonbahar
Bir yanda kalkınma, lüks ve şatafatın baş döndüren cazibesi… Savaşmaktan yorulan devletlülerin hiç bitmeyen eğlence sarhoşluğu… Gösterişli alaylar, köşkler, kasırlar, zevk ve safa ehli yeni yetme zenginler... Diğer yanda devleti kangren gibi saran suiistimaller… Mafyanın, adam kayırmanın, rüşvetin makbul sayıldığı devlet katları… Yangınlar, depremler, salgın hastalıklar ve pahalılığın çaresiz bıraktığı fakir kitleler... Sefahat ile sefalet arasında akıp giden yıllar… Gelişme ve yozlaşmanın birbirini tetiklediği derin fay kırıkları… Devletin tepesinde bir vezir… Halkı, esnafı, ulemayı, askeri peşine takan bir hamam tellağı... Ve derin bir hesaplaşma... Kalemiyle Osmanlı İmparatorluğu'nun duraksadığı döneme ışık tutan Zekeriya Yıldız, eğlenceden isyana uzanan bu sürükleyici romanda bizleri tebdil-i kıyafet içerisinde Lale Devri maceralarına misafir ediyor.
14.43 ₺ -
Esrarname
Esrarnâme, geleneksel masal anlatım biçim ve yöntemlerinden yararlanılarak yazılmış çağdaş bir roman; uzun bir aradan sonra yapılmış yeni bir özgün deneme. Dili, anlatımı, içeriği, bildirisiyle büyük bir önem taşıyan eser. Bizde romanın olup olmadığı sık sık sorgulanır, tartışılır. Buna karşılık niçin olmadığı ya da nasıl olabileceği üzerinde pek durulmaz. Cemil Meriç’e bakılırsa, tartışmaya bile gerek yoktur: Bizde romanın olması zaten mümkün değildir; çünkü Batı’nın sağlıksız toplum yapısının, bu yapının yol açtığı toplumsal çatışmaların bir ürünüdür ve inanmış bir toplumda işi yoktur. Tanışmamızın ve ilk örneklerini verişimizin, Tanzimat sonrasına rastlayışı, bu tezi doğrulasa da, romanın bugün edebiyatımızda vazgeçilmez bir önem kazandığı, görmezden gelinemez bir yer edindiği gerçeğini değiştiremez. Konunun bir başka boyutu daha var. Eski edebiyatımız, biçimi ve işlevi farklı da olsa, romanın bizdeki karşılığı sayabileceğimiz sayısız ürünle dolu. Mesnevileri manzum olmaları nedeniyle bir yana bıraksak bile, düzyazıyla yazılmış aşk, kahramanlık ve serüven hikayelerini, felsefi düşünceleri yansıtan alegorik anlatıları rahatlıkla bize özgü romanlar olarak değerlendirebiliriz. Sözün kısası, sorun, temelde türün kendisinden çok, onun Batılı kalıplar kullanılarak, seçilen örneklere uygun biçimde yazılmaya çalışılmasından kaynaklanmaktadır. Cemil Meriç’in deyişiyle, “başka bir dünyanın, başka bir ruh ikliminin, başka bir toplumun eseri”nin, onun dışında, hatta karşısında yer alan bir topluma olduğu gibi eklemlenmesi girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması kaçınılmazdır. Bu durumda ortaya çıkan yapıt, ne kadar iyi yazılırsa yazılsın, toplumunu temsil edememesi bir yana, bir taklitten başka bir şey olamayacağı için, gerçekten başarılı bir ürün de olamaz. Roman tartışmalarının özünü de burası oluşturmaktadır. Öyleyse, yapılması gereken açıktır: Toplumumuzun “ruh iklimi”nden kopmadan, kültürel ve sanatsal birikimimizi değerlendirerek, anlatı geleneğimizin olanaklarını geliştirerek bize özgü romanı kurmak. Eski Hint, Mısır, İran, Arap, hatta Yunan düşünce ve sanat mirasını yorumlayarak yeniden üreten İslâm kültürünün Osmanlı sürecinde gerçekleştirdiği birikim, yüzyıllar boyunca tüketilemeyecek bir zenginliğe sahiptir. Roman alanında, bu yönde atılmış bir-iki adım, ne yazık ki, sürdürülmemiştir. Giritli Aziz Efendinin Muhayyelât’ı (1852) ile Filibeli Ahmet Hilmi’nin A’mâk-ı Hayâl’i (1910) türünden çalışmalar sürdürülseydi, bugün roman konusunda yapılacak değerlendirme ve tartışmaların niteliği çok farklı olurdu. Hasan Aycın’ın Esrarnâme’si, bu yönde atılan yeni bir adım. Dili, anlatımı, içeriği, bildirisi bir yana, yalnız bu yönüyle bile, büyük bir değer ve önem taşıyor. Aycın Esrarnâme’de, ilk bakışta, bize Keloğlan masalları anlatıyor. Ama ne yazdığı masal, ne de anlattığı, bildiğimiz Keloğlan. O, masal dili ve kurgusuyla bize bizi, insanoğlunu anlatıyor. Saf ve yalın bir Müslüman bakışla insanın iç çatışmalarını, aldanışlarını, tutkularını, arayışlarını anlatıyor; dünyayı ve hayatı yorumluyor. Daha da önemlisi, bunu yaparken, geleneksel bir anlatım biçiminin nasıl dönüştürülebileceğini, nasıl yeniden üretilebileceğini; kimi geleneksel ve kültürel öğelerin simgesel değerlerinden yararlanarak nasıl iç içe geçmiş anlam katmanları oluşturulabileceğini büyük bir başarıyla gösteriyor. Kısaca söylersek, Aycın’ın bu denemesinin gereken ilgiyi göreceğini, Esrarnâme’nin Muhayyelât ve A’mâk-ı Hayâl gibi tenha kalmayacağını ummak, her şeye karşın, aşırı bir beklenti olmayacaktır.
4.45 ₺ -
Giderken Bana Bir Şeyler Söyle
İnsanların yolu iki şeye, aşka ve ölüme mutlaka düşer. “İnsanın Temel Acıları” üçlemesinin ilk romanı “Aynalar Koridorunda Aşk” romanında yolu aşka düşenlerin ruhsal durumlarını irdeleyen psikiyatrist Mustafa Ulusoy, üçlemenin ikinci romanını yolu ölüme düşen insanlar üzerine kuruyor. Ölümü anlatırken dönüp aşka bir kez daha bakıyor. Aşkın güçsüzlüğüne karşın, ahlakın varlığa özen göstermek olduğunu temel alan yazar, ancak özen gösterilen ilişkinin derin bir bağlanma ağlayabileceğini söylüyor. Dr. Mavi bu sefer yolu ölüme, kayıplara düşenler karşısında çaresizliğe kapılıyor. Turuncu, Kahverengi, Kırmızı, Gri, diğerleri ve elbette bilge dostu Beyaz’la birlikte insanın temel acılarından ölümü katman katman açıyor. Gerçek ya da muhayyel acılardan geçen, ölümü çeşitli biçimlerde tecrübe eden kahramanlarımız, insanoğlunun kaçınılmaz yazgısıyla barışmanın yollarını keşfediyorlar. Mustafa Ulusoy, “Giderken Bana Bir Şeyler Söyle”de ölümle birlikte hayatı, ayrılığı, babalığı, yoksunluğu, kederi, dostluğu, öfkeyi, tanıklığı, varoluşsal işe yaramayı, yalnızlığı ama özellikle öykülerimizin yalnızlıktan ve sessizce ölmekten nasıl kurtulacağını anlatıyor. Ölümü gülümsetiyor Ulusoy, Ölüm Meleği’ni hepimize arkadaş kılıyor. “İnsanın ölümden korkar gibi görünmesi bir yanılsamadır. İnsan, aslında yokluktan, yokluğun getireceği sonsuz ayrılıktan özellikle de kendinden sonsuz ayrılmaktan korkar. Ölümse, hem ayıran hem birleştirendir. Ayrılmak için ölmek gerekir. Ama buluşmak için de ölmek gerekir. Ölüm gibi ikili bir yapısı olan başka bir durum yoktur. Bu yönüyle ölüm ikili, zıt bir duygu uyandırır insanda. Onu çekici kılan, cazip hale getiren, taçlandıran da budur.”
120.45 ₺ -
Gezgin
Gezgin, Mağribli bilge İbn Arabi’nin kendi ruhunda yaptığı ve bereketli bir ömre yayılan manevi gezinin öyküsü. Kartallar gibi kimsenin uçamadığı sarp kayalıklarda gezinen, hiçbir faninin kanat çırpamadığı göklerde uçan bir arifin serüveni. Bu öykü, kâmil insanın hikâyesidir. Macera, büyük âlemin minyatür hali olan kâmil velinin macerasıdır. Anlatılara sığmak istemeyen bu kozmik öykünün dilini bize, Yunus anlatıyor ancak: "Dilsizler haberini kulaksız dinleyesi Dilsiz kulaksız sözün can gerek anlayası" Yıllar süren bir araştırma ve arayışın ürünü olarak ortaya çıkan “Gezgin”, sözün bitip sükûtun başladığı yerle, sessizliğin dile geldiği mekanete kadar uzuyor. Kendi ruhunda böylesi bir keşfi arayanlar için, okurken yaşanılacak ve yeniden üretilebilecek bir hikâye bu.
9.60 ₺ -
Metal Fırtına 2 Kurtuluş
Merak edilen soruların cevapları bu kitapta! Metal Fırtına-2 Kurtuluş, ilk kitaptan bu yana merak edilen soruların cevaplarını heyecanlı ve sürükleyici yepyeni bir olay örgüsüyle sunuyor. Abdullah Gül ve ekibi, kimlerin elinde? ABD’nin Türkiye’yi işgal girişimi üzerine diplomatik müzakerelerde bulunma amacıyla Washington’a hareket eden Abdullah Gül ve ekibi enterne edilmişti. Ekibin başına neler geldi, Dışişleri Heyeti ile ilgili planlar neydi? Planların arkasında kim vardı ve bağlantıları nerelere kadar uzanıyordu? Washington’da patlayan bomba neleri değiştirdi? Washington’da patlayan atom bombasının sistemi zora sokması ve Türkiye işgalinin çıkmaza girmesi sonucu Başkan Bush görevden çekilmek zorunda kalmıştı. Yeni ABD hükümeti kimlerden oluşuyor, neyi hedefliyor? Türkiye hızla toparlanırken ateş bu sefer nerelere sıçrıyor? Amerikan yönetimine el koyan gizli bir grup, kimsenin beklemediği bir anda tekrar harekete geçerken yeni hedef neresi? Türk, Amerikan ve Rus politikacılar zamana karşı yarışıyor. Gri Takım’ın içinde köstebek mi var? Ortadoğu’ya nihai barışı getirmek isteyen Türkiye bunu başarabilecek mi?
203.50 ₺ -
Cem
Mavi gözlü, uzun kirpikli, yakışıklıydı; Tez canlı ama vakurdu; İlk İmparator Fatih'in gözdesiydi... İki eski başkent, Bursa ve Konya, abisiyle taht mücadelesine meydan oldu; Adına hutbe okuttu, sultanlık ilan etti... İsyanında başarılı olamadı, Rodos Şövalyelerine sığındı; Kandırıldı; bu, 13 yıllık esaretin başlangıcıydı; Başının değeri her yıl Papa'ya ödenen 40.000 altında... İtti kadehi, takmadı haçı, vermedi dünya krallığına dini; "Sultanlık olmazsa dervişlik de hoştur." tesellisi; Evlat ve vatan hasreti yol ağzıydı. 36 yıllık ömründe 36 padişahtan biri olamadı; Tahtına kavuşamayan imparatordu...
6.85 ₺ -
Bir Devrin Romanı
Kadın yazarların annesi Halide Nusret, edebiyatçı Pınar Kür’ün teyzesi, romancı Emine Işınsu’nun annesi ve Cumhuriyet’in ilk öğretmenlerinden. “Bir Devrin Romanı”; hâlâ çok konuşulan ve daha da çok konuşulacağa benzeyen bir devrin tarihine tanıklık eden entelektüel bir öğretmenin, edebiyatçının ve en önemlisi de bir kadının kendi çarpıcı yaşam öyküsü…Öncü kadın yazarlarımızdan Zorlutuna, daha on sekiz yaşında bir genç kız iken işgale ve istiklalimizin kaybına dair isyanlarını hece veznine dökmüş ve Yahya Kemal’in şiirlerini ezberlediği ender şairlerimizden biri. Bu da eserin edebî değerine değer katan taraf… Romanı gerçekçi kılan en önemli unsur ise, Zorlutuna’nın pek çok kişinin gitmemek için istifayı göze aldığı yerlerde yıllarca kalıp yöre halkının dertlerine ortak olmuş, yurdun dört köşesini karış karış teneffüs etmiş bir öğretmen olması. Halide Nusret, Trablusgarp Harbi’ni, 31 Mart Vak’ası’nı, Birinci Cihan Harbi’ni, Cumhuriyet yıllarını ve sonrasında Türk modernleşmesinin en sancılı dönemlerini cesaret ve samimiyet çerçevesinde satırlara döküyor bu kitabında.
11.65 ₺ -
Vuslat
Vuslat! Bazen ana-babadan, bazen yardan ayrılık yakar insanı. Fakat öyle ayrılıklar vardırki kişiyi ölmez sevgiliye kavuşturur. "Vuslat"böyle bir duygunun adı.
59.50 ₺ -
Hacamat ve Sıhhati Koruma Yolları
Hacamat kelime manasıyla -emmek- manasındadır. Hacamat eden kimseye -Haccam- , hacamat aletine de -Mihcam- denmektedir. Hacamat; iki omuz arasından, sırttan, başın arka tarafından yahut vücudun herhangi bir yerinden tedavi maksadıyla bardak, şişe veya boynuzla kan aldırmaktır. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) sağlıkla ilgili tavsiyelerinden ve bizzat tatbik ettiği sünnetlerindendir. Hacamat, sebebi belli olan bir hastalığın tedavisinden ziyade, vücuttaki kan fazlalığının meydana getirdiği rahatsızlığı gidermek için kullanılan genel bir tedavi usulüdür. Hacamat bıçağı, vücuttabir sıra çizik meydana getiren bir alettir. Bir yüzünde bir çok yarık bulunan bakır bir kutu içinde, tetikli bir zembereğe b ağlı olan bıçaklar, düğmesi basılınca zembereğin boşalmasıyla yarıkalrdan dışarı fırlar ve vücutta çizikler meydana getirir. Bardak vb gibi bir şeyle çizikler üzerinden kan çekilir.
30.00 ₺ -
Evlilik
Nikah; Adem (aleyhisselam)'dan günümüze kadar devam eden, cennette de devam edecek olan meşru bir ibadettir. Nikahın sözlükteki manası akid - anlaşma - ve dam - ilave - dir. Cinsi münasebet nikah sebebiyle helal olduğundan akid, eşlerden biri diğerine ilave edildiği için de dam , ilave manaları verilmiştir. Dindeki manası ise; evlenmelerinde hiç bir mani olmayan erkeğin kadından, kadının da erkekten menfaatlenmesinin helal olduğunu ifade eden bir anlaşmadır.
30.00 ₺ -
Yürekte Büyümek
"Annenin karnında değil de yüreğinde büyümek" Nalân çok farklı dünyaların içindeydi... Sözle yüz ifadesinin arasındaki çelişkilerdeydi beyni.. Bakışların dili, beden dili ve sözcükleri oluşturan harflerin dili birbirleriyle uyumsuzluk içindeydi. Bu, çocuk yüreğinin dünyasında fark edilebilen bir çelişki miydi? "Annemin karnında değil, beni hayatına alan insanların yüreklerinde büyümek..." Ferit′in söylediği gibi, "Çiçekler dallarında mı sevilmeliydi" yoksa?.. Bunca mutluk görüntüsü verebilmek için çırpınan bu çocuğun gözlerindeki buğu, neyin ifadesiydi?... Romanlarıyla hayata ayna tutan Ahmed Günbay Yıldız, yeni kitabı Yürekte Büyümek ile okurlarının karşısında...
66.60 ₺ -
Yıllar Geriye Dönse
Ünsal, annesinin vefatından sonra babasına en fazla ihtiyaç duyduğu zamanlarda beklenmedik bir durumla karşılaşır… Göz bebeği İstanbul’u terk etmek zorunda kalır ve Ankara’ya anneannesinin yanına yerleşir… Gül, annesini dışladığı bir dünyanın içinde özgür bir yaşamın peşinde umursamaz ve sorumsuzca gezerken başına gelen bir olayla, yaşamının tüm seyri değişir… Farklı nyaların insanları olan Ünsal ve Gül’ün yolları aynı duygu dünyasında birleşir… Yıllar Geriye Dönse, kalplerde derin iz bırakarak belleklerden silinmeyecek bir Ahmed Günbay Yıldız romanı…
214.60 ₺ -
Yanık Buğdaylar
Her şey bir depremle başladı. Şiddetli bir yer sarsıntısının sebeb olduğu bir felaket... Ve felaketten pay alanlarla çıkar sağlayanlar. İyi ile kötünün bitmeyen kavgası.İyisi ile kötüsü ile bizim insanlarımız. Ve bizim ülkemizin bir köşesinde kırsal kesimde birbirini izleyen nesiller arası olaylar dizisi. Yetmiş yıllık tarihimizin sembollerle ifade edilen bir minyatürü... Problemlerin çıkış noktasını da göreceğimiz bu romanda. kendinizden de izler bulacak. mutluluğa atılan adarı hissedeceksiniz.
259.00 ₺ -
Ülkemin Açmayan Çicekleri
Modernizmin çelişkili dünyasından evlerde beslenen hayvanlara karşı sokaklarda bile yer bulamayan insanlar! Kendini bu, "Ülkenin Açmayan Çiçekleri"ne adayan Esra, aynı zamanda sıkıntılarıyla, sevinçleriyle ve sürprizleriyle dolu hayatıyla bir okuma seyri yaşatıyor bize.
185.00 ₺ -
Üç Deniz Ötesi
Üç Deniz Ötesi′nde bir masal ülkesinin varlığına inanan; o ülkeye ulaşmak için onca acı ve ızdıraba razı olan roman kahramanı, anlatılanların birer yalan olduğunu acı biçimde öğrenir. Esaretin birinden kaçarken diğerine yakalanmıştır. Vatan sevgisi ve evlat hasreti ise çabasıdır. Aradığı manevi huzuru Üç Deniz Ötesi′nde de bulamayarak kutlu bir yolculuğa karar kılar. Bu yolculuğa katılmak istemez misiniz?
23.68 ₺ -
Sular Durulursa
“Sular Durulursa”, Ahmet Günbay Yıldız′ın 13. romanıdır. Yazarın ik romanı olan “Yanık Buğdaylar”, 1975 yılında yayınlanmıştı. O günden bu yana geçen 19 sene içinde Ahmed Günbay ismi okuyucuları arasında adeta bir efsane oldu. Kitaplarının 19 sene içinde toplam 300 baskı yapmasının sebebi, okuyucunun büyük ilgi ve teveccühüdür. Ülkemizde böyle sevilen romancı sayısı fazla değildir. ′Sular Durulursa′ ile yazar, okuyucularının karşısına yepyeni bir konu ile çıkarken, heyecan fırtınasını da beraberinde getirmektedir. Sizi bu romanı okumaya davet ediyoruz.
259.00 ₺ -
Sokağa Açılan Kapı
Siz, her tarafınız insanla doluyken çekilen yalnızlığı yaşadınız mı hiç? İnsanları anlamaya çalışırken, anlaşılmadığınızı fark ettiniz mi hiç? Aslında vereceğiniz cevaplar hayatın vazgeçilmeyen süsleri belki de… İşte bu gibi cevapları arayan insanın modern hayatın cenderesinde çektiği sıkıntıların hikayesi olan kitap, bu yüzden sizi daha fazla saracak. Sokaklardan evlere giden yolların zorlaştığı ortamda, ′sokağa açılan kapı′nın hangi tarafındasınız?
236.80 ₺