-
Mor Mürekkep
Mor Mürekkep, birbirinden bağımsız konulardan bahseden ama bütünü dikkate alındığında ortak bir ruh etrafında öbeklenen denemelerden oluşuyor. Kimi zaman bir renk, kimi zaman bir kitap veya bir şahıs, kimi zaman da edebi bir sanattan hareketle farklı zaman ve duygusal iklimlerde kaleme alınan bu denemelerde her şeyden önce kıvrak ve akıcı bir Türkçe, bilgi dağarcığınızı zorlayan ve harekete geçiren bir birikimle karşılaşacaksınız. Mor Mürekkep’in çağrışımları okkasında duramayacak kadar zengin ve derin. MOR MÜREKKEP HAKKINDA BASINDA ÇIKAN HABERLER Bazı yazarlar vardır açtıkları dünyalar için "gizli bir teşekkür′ büyütürüz içimizde. Kalemlerinin büyüsüne kapılır, bu büyünün etkisiyle yeni yapıtlarını bekleriz hep. Nazan Bekiroğlu. “Nun Masalları" ve "Nigâr Hanım′la böyle bir etki yapmıştı üzerimizde. Şimdi “Mor Mürekkep”′le geliyor. Mor Mürekkep′in efsûnuyla kaldırıyor yüreğimizi. Mor Mürekkep, Nazan Bekiroğlu′nun hikaye tadındaki denemelerinden oluşuyor. Deneme türünün o sıcak, o samimi atmosferini sunuyor bize. Türkiye′de daha şimdiden geleceğe kalacak bir üslup olarak selamlayabiliriz Bekiroğlu′nun yazılarını. Batı ve Doğu edebiyatlarını aynı ölçüde yansıtması, sonra dramatik anlarını gözümüzün önünde serişi, kimi zaman şiirleşen anlatımla okuma zevkinin zirvelerine taşıyor bizi. Timaş Yayınları′nın estetik sunumuyla Mor Mürekkep kitapçılarda Aksiyon Dergisi Başka bir yazımda da Nazan Bekiroğlu′nun bir hikâye ve deneme yazarı olarak geçmişi sorgulayıcı bir tavrı benimsediği, hayran olduğu ve derinden etkilendiği Tanpınar gibi, geçmişte yaşamayı, fakat orada kalmayıp bugüne bir şeyler taşıyarak yeni şeylere "dönüştürmeyi" çok iyi bildiğini yazmış ve şöyle devam etmiştim: "Ne pasif bir hayranlık, ne anlamsız bir düşmanlık, önce anlamak ve anladığını iyi ifade etmek, iyi ifade edememenin bir yazar için nasıl dayanılmaz bir sancı olduğunu, esasen sanatın bu sancıdan, en iyi ifâdeyi bulma cehdinden doğduğunu da biliyor. Cemil Meriç′in deneme üslubunu benimsemiş; eksilte eksilte yazıyor, yani yazdıklarının en acımasız eleştirmeni kendisi. Sade ve çocuksu bir cümlenin, sadelikteki beşerinin peşinde. Peki bunu başarabiliyor mu ? Hem de nasıl inanmazsınız. “Nun Masalları”nı ve Zaman′daki “Mor Mürekkep” yazılarını okuyunuz. Nazan Hanım′ın. pazar günleri bu sayfanın sol üst köşesinde yazdığı Mor Mürekkep yazıları, aynı adla kitap oldu. Şiir tadında tam altmış yedi deneme. Nefis bir Türkçe. Zengin bir kültür, hayal gücü, ince bir duyarlılık ve ayrıntılara nüfuz eden olağanüstü bir dikkat… Yani iyi bir yazar için ne gerekiyorsa hepsi bir arada. Özellikle gençlerin mutlaka okumaları gereken bir kitap. Ayvazoğlu Beşir; "İki Güzel Kitap" Gelelim Mor Mürekkep′e. Soralım neden mürekkep ve niye mor… "Mürekkep neredeyse tarihe karışıyor. Kağıda düştükten biraz sonra rengini mora teslim eden sabit kalemler de öyle. Hele mor mürekkep. Aramaya kalkışsanız kırtasiyeci yüzünüze bir garip bakacak. Yine de ben işte, bütün bunları yazdım. Yazdıklarımın bir kısmım kalemime mor mürekkebi çekmeden önce ben de bilmiyordum. yazarken öğrendim. Bir kısmım ise biliyordum. Keder gözyaşlarının mor olduğunu biliyordum örneğin. Gözyaşları mor olan teyzeler de vardı hayatımda. İkiye katlanmış kağıtlar arasında bir damla mor mürekkeple oyalanan bir çocuktum. Buyurun işte burası benim içim. Bunlar ters ayaklı cücelerim. Şu köşede gece kelebeklerim, şunlar da devlerim, perilerim ve cinlerim." Fevkalade emniyetteyim. "Helal ettim gitti aklımı". Anlatmalıyım. Ne zaman kitap olacak da bir gecede okuyacağız derken vitrinde bir Mor Mürekkep. Mor Mürekkep′i kitapçıdan alınca zaman kaybı olmasın diye belediye otobüsünde başlıyorum okumaya. Gariptir kitap yine bir belediye otobüsünde bitiyor. Her yazının bitiminde -Bunlara deneme mi diyelim. hikaye mi.. Peki ne?- yeni bir film izlemiş bir sinema düşkünü gibi tedailerin sonsuz koridorlarında dolaşmaya başlıyorum. Ateş üzerinde mumdan bir gemiyim. Elindeki incileri denize atan bir Sultan İbrahim. Rahmet olması için duasına çıktığım yağmurda boğulabilirim. Hiç emniyette değilim. Hele nakkaşlığım... Kendi içimde kanattığım bir ormanın en ucunda ille de gökyüzünü boyamam nakkaş olduğumdan. Nakkaşlığımdan. Tam anlamıyla tamamlayıp çizdiğim her şeyde eksik kalışım... Ah nakkaşlığım... Başa dönelim. Hayat ve kelimelere... Yaşı kırka gelen adamın münzevi çabasına... Ve bir çiçek ismi kelebek. Söze hayatın fedası. Yazı için tüketilen ömür ve niçin. "... Çünkü içinden bir cehennem geçen ve cehennemin içinden geçen, cehennemi anlatmayı aklından geçirmez. Cennette yaşayan da yazmaz. Arşimed′e çok da aldanmayın. Bulan her zaman çığlık atmaz. Sessiz sedasız yaşayıp gider. Öyleyse yaşayan yazmaz ve ölen de yazmaz. Ölmemek isteyen yazar. Ölmeyi bilmeyen, ölmeyi beceremeyen..." Ölmemek isteyen yazardan bir soru; "Sadece güzel düşler mi kaydedilecek rüya defterine?" Ölmeyi beceremeyen okurdan bir cevap; elbette... Kara bir denizin maviliğine bakan açık bir pencereden yeryüzü insanlarının içine dolan bir meltem Mor Mürekkep. Akşam ve sabah, yağmur ve güneş... Her daim yeni bir melodi. Bir martı çığlığı değil, belki bir serçe... Kimi zaman bir gül ve kimi zaman masum bir papatya çimlerin üzerinde... Engin. F. Halid; "Mor Mürekkep Ya !"
185.00 ₺ -
Mavi Lale
Okuyanlarda tiryakilik yapan bir dil ustası. Hikayeleri, denemeleri ve araştırmaları ile kısa zamanda çok geniş bir hayran kitlesi oluşturan, okurların ellerinden bırakamadığı kitaplarıyla Nazan Bekiroğlu artık denemeleriyle de Timaş’ta. “Mavi Lale”, dünün değerlerini unutmadan, bugünün değerlerini de yadsımadan her ikisinin sentezinden oluşan bir bakış açısıyla geçmişi geleceğe taşıyan bir zihnin ürünü. Bekiroğlu’nun usta kalemiyle, sinemadan edebiyata, hayattan ölüme uzanan serin ve renkli bir yolculuğa çıkarıyor Mavi Lale. MAVİ LALE HAKKINDA BASINDA ÇIKAN YAZILAR Nazan Bekiroğlu’nun Mavi Lale Kitabı alınca, 1950′li yıllara gittim. Ellili yılların ortalarıydı. Lisede idim. Türkçede inatlaşma yeni başlamış, daha etkisini göstermemişti. Yakup Kadri′nin nesir dilinin güzelliği, hemen herkes tarafından kabul edilirdi. Edebiyat hocamız Fikret Ateş hanım "Erenlerin Bağından" kitabını tavsiye etmiş, kardeşimle ben de çoğu defa, yüksek sesle okumaya başlamıştık. Nazan Bekiroğlu′nun dili de o yılların güzel Türkçesine çok benziyor. Kitapta, sınırlı bir dünya yok. Hafız Osman′dan Şekspir′e, Giotto′ya uzanan bir dünya var. Bazı denemeler ise, aslında küçük hikaye. Bir ev kadınının kızına doğum günü hediyesi olarak Polyanna′yı alması ve sonunda kendisinin okuması gibi, sevimli hikayeler. Erkeksi yazar olmaya çalışarak argoya başvurmayan, kadınsı yazmak için zorlanmayan Halide Edip gibi bir yazarımız Nazan Bekiroğlu. Halide Edip′e benzetmem, sadece kadın veya er¬kek yazar olmaya çalışmaması yönünden. Nazan Bekiroğlu, Halide Edip kadar Batı′ya açık, fakat ondan da¬ha fazla İslam tasavvufuna yakın. Bu da Bekiroğlu′nu daha ilgi çekici kılan bir yön. (Görüntüler ve Görüşler - Hüsrev HATEMİ) Benim. Hani o Mavi Lale′ Nazan Bekiroğlu, denemelerini topladığı ′Mor Mürekkep′ adlı kitabının yayınlanması üzerine, kendisiyle 16 Mart 2000 tarihinde yapılan bir söyleşide; “Şimdilerde bir Osmanlı çinisinin alt köşesine imza düşürülmüş mavi bir Osmanlı lâlesi... Neler düşünür, merak etmedeyim.” demişti. Şimdi, bu sözlerin söylenişinden bir yıl sonra, denemelerinin ikinci kitabı ′Mavi Lâle Yitik Lale′ ile yine okurlarının huzurunda Bekiroğlu... Kitaba adını veren “Yitik Lâle". Refâkat. Mavi Lâle ve Ölü Şehzâde ve ′Toprağa Düşünce Lâle′ yazılarından yola çıkarsak, o yine ′insanların, toplumların ve zamanların ruhunu taşıyan eşyalar′ı konuşturmaya, konuştururken onların ruhunu onları yapan insanların ruhunu anlamaya davet ediyor bizi. Modern zamanların ′ben′ demekten hoşlanan çocuklarına ′ben′lerini geçmişe doğru açabilmelerinin başka ′ben′lerle birleşebilmelerinin imkânını gösteriyor. “Benim, Hani o mavi lâle.” diyebiliyorken. Ve Nilüfer ve menekşe ve gül ve Topkapı Sarayı ve sır kâtibi ve padişah... diyebiliyorken. Bekiroğlu, denemenin cümle kapısını sadece tarihin kervanlarına açmıyor, sadece Doğu′yla söyleşmiyor elbette. Biraz da kalbinin Doğu′suyla popüler filmlere ve yine klasik romanlara da bakıyor desek acaba yanılmış olur muyuz? Trumann Show, Matrix, Kara Kedi Ak Kedi, Joe Black, Melekler Şehri onun kalp imbiğinden süzülüp, kaleminin ustalığıyla beyaz perdeden ak kâğıda düşüyorlar bir bir. Bozkırkurdu, Sidharte, Diriliş, Anna Karenina, Don Kişot, Kuzen Betty, Piedra Irmağı′nın Kıyısında Oturdum Ağladım, ruhunda yeniden yankılanıyor ve endam aynalarına düşüyorlar daha açık görebilmemiz için. ′Mavi Lâle–Yitik Lâle′ denemelerden birinde geçtiği gibi bir refâkat aslında. Yitmeye yüz tutacak kadar ihmal görmüş bir ′geçmiş′ ve her an avuçlarımızdan yitip gidecekmiş gibi duran ′şimdi′ için bir refâkat. ′Ben′ derken. ′be′nin altındaki noktada bir sır hazinesinin yattığını bilmeyen bir kuşağa. Tekrar ′ben′ini tekemmül ettirebilmesi için bir refâkat. Özet olarak bir güvercinlik Bekiroğlu′nun yazıları. Uçup gittiğini zannettiklerimiz tekrar oraya dönüyorlar.
20.35 ₺ -
Tezgahın Üstünde İstanbul
İstanbul’dan yolu geçmiş herkesin mutlaka bir İstanbul hatırası vardır… Ve bir İstanbul hatırası anlatılmaya başlandığında, herkes kulak kabartır. Paylaşılmaya değerdir İstanbul hatıraları. Uzun uzun anlatılmaya değerdir… Murat Başaran son kitabı “Tezgâhın Üstünde İstanbul”da kendi hatıralarını samimî ve şiirsel üslubuyla okuyucularla paylaşıyor. Bizi İstanbul tarihinde böyle eşsiz bir seyahate çıkardığınız ve çok kıymetli hatıralarınızı, hayallenizi, duygularınızı ve düşüncelerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkürler Murat Başaran…
4.11 ₺ -
Uzak Geceye Mektuplar
Murat Başaran′ın tanıdığımız ve çok sevdiğimiz üslubuyla kaleme aldığı, kimi zaman şiir, kimi zaman hikâye, kimi zaman deneme tadındaki yazılarından oluşan yepyeni bir eser daha... Uzak Geceye Mektuplar, geçmişe özlem duyan; geçmişte iyi, güzel, doğru, kaliteli ne varsa bugüne taşımak isteyen hassas ve inançlı yüreğin kaleminden dökülenler...
4.80 ₺ -
Zamansız
"Bir an gelir, yabancı bir şehirde, lisansız kalır insan... İnsansız kalır! Susmanın vakti gelip çatmıştır ve üstelik geç fark edilir... Telaşları, şehrin artıkları gibi rüzgâra verme zamanıdır; avare sürüklensinler...Muhasebe için çok geçtir; mesai bitmiştir bu şehirde... Yanında taşıdığın bütün çantalar anlamsızdır... Ve hazırladığın armağanlar... Usulca bırakırsın bir köşe başına... Ve hiç kimse gibi veya herhangi biri... Karışırsın kalabalıklara..."
5.14 ₺ -
Virginia Woolf Bütün Öyküleri
Dünya edebiyat tarihinin köşe taşlarından, modernizmin ilk kadın yazarlarından biri olan Virginia Woolf'un tüm öykülerinin toplandığı bu eser, vazgeçilmez bir edebiyat deneyimi. Bütün Öyküleri, Woolf'un bütün öykülerinin yanı sıra, daha sonra geliştirmeyi düşündüğü kısa pasajlar, hikayeleri veya romanları için yazdığı karakter çalışmaları da dahil olmak üzere, hemen her türlü kurgusal notu içeriyor. Woolf gibi benzersiz bir kalemin yazarlık serüvenine tanık olmak ve anlamak adına bulunmaz bir fırsat.
284.90 ₺ -
Victoria
İki kusursuz kalemi buluşturan benzersiz bir aşk romanı… Yirminci yüzyılın önemli isimlerinden Nobel ödüllü Knut Hamsun’un güçlü anlatımıyla, Türk edebiyatının köşe taşlarından Behçet Necatigil’in şiirsel çevirisi, eşsiz bir aşk romanında bir araya geliyor. Avrupa’da izlenimci yazın sanatının doruk noktalarından biri sayılan Victoria; dili, öyküsü ve çevirisiyle benzersiz bir okuma deneyimi sunuyor. Victoria, 1899’da çıkmıştır. Ölçülü yapısı, plastik görünüşü ve zengin hayalleri ile bu aşk hikâyesi de yazarın sanatında bir zirve olur. Bir Alman eleştirmenin bu eser üzerine verdiği hüküm, bir gerçeğin ifadesidir: “Günümüzün çok, pek çok eseri zamanla toz toprakla örtülse, unutulsa, Victoria yaşayacak, yarınlarda da genç sevdaların dostu, sırdaşı olmaya devam edecek.” Behçet Necatigil Kitaptan: “Aşk bir insanı yere yıkabilir, onu tekrar ayağa kaldırabilir, onu yeniden rezil edebilirdi. Bugün bakarsın beni sevmiş, yarın seni, öbür gün onu! Böyle kararsızdı aşk. Koparılması imkânsız bir mühür mumu gibi dayanıklı da olurdu, ölüm saatine kadar tıpkı sönmez bir nur gibi parlardı da; ölümsüzdü bu kadar… Böyleydi aşk. Tanrı’nın ilk kelamıdır aşk, Tanrı’nın zihninde beliren bir düşünce. Tanrı: ‘Nur olsun!’ deyince aşk doğdu. Tanrı yarattığı bunca şeyi mükemmel yarattı, yarattığı bunca şeyi olduğu gibi bıraktı. Ve aşk, dünyanın kaynağı, dünyanın sultanı oldu; ama aşkın yolları çiçek ve kanla doldu, çiçek ve kanla doldu.”
140.60 ₺ -
Pastoral Senfoni
Nobel Ödüllü André Gide’in Ünlü Romanı: Pastoral Senfoni! Pastoral Senfoni, André Gide’in otobiyografik bir romanı olması sebebiyle de ayrıca dikkat çeker. Eserde bir papazın hayatına giren küçük kör bir kızın ailede bıraktığı derin izler etrafında gelişen trajik bir hikâye konu edilir. Yazarın, ismiyle Beethoven’ın ünlü eseri Pastoral Senfoni’ye göndermede bulunduğu bu romanda, görülen ve görülmek istenilen dünya arasındaki yakınlık veya uzaklıklar okurun zihninde yeni anlamlar kazanmayı bekliyor.
51.80 ₺ -
Mahmutun Pabuçları
“Benim romanım 1877 yılında yaşanan gerçek bir olayı anlatır. Çocukluk yıllarımda dinlediğim bu gerçek olayı sanki ben yaşamışım gibi ele alarak yazdım.” Romen edebiyatının güçlü isimlerinden Gala Galaction aynı zamanda İncil'i Romence'ye çeviren bir din adamıdır (önce piskopos, sonra papaz olur). 1932 yılında yayınlanan Mahmut'un Papuçları, Gala Galaction'un bu iki vazifeyi bir araya getirip, ne kadar başarıyla meczettiğini gösteren bir üründür. Roman, 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı sırasında önemli bir savunma merkezi olan Plevne'nin Ruslar ve Romenler tarafından ele geçirilmesini, Türk esirlerin sevkiyatında Romen Savu'nun, Türk esir Mahmut'u öldürmesi ve akabinde yaşadığı vicdan muhasebesini anlatır. Romanın baş kahramanı Savu'nun derin pişmanlığı etrafında dinler arası diyaloğu başarıyla işleyen Galaction, günümüz insanının en fazla muhtaç olduğu bir mesajla sesleniyor okuyucusuna.
6.51 ₺ -
Göçebe
Nobel ödüllü Yazar Knut Hamsun′dan insana ve hayata dair bir roman... “Göçebe, üç bölümlük büyük romana yazarın verdiği genel isimdir. İlk kitap Sonbahar Yıldızları altında 1906’da, Hüzünlü Havalar 1909’da, Son Mutluluk 1912’de yazıldı. Üç bölümün üç ayrı adı var, ama aslında üç bölümün üçü de birer “hüzünlü hava”dır; üçünün de kahramanı aynı kişi. Hamsun’un asıl adı olan Knud Pedersen’in ağzından anlatılır olaylar. Artık büyük şehirlerden bezmiş, iç sıkıntılarını kırlarda, ormanlarda, şehirden uzak yerlerde dağıtmaya çalışan, kayıp gençliği peşinde avare, orta yaşlı bir hülya adamıdır kahraman. Şehrin gürültü ve uygarlığından kaçarak tabiatın bağrında, yıldızların altında ruhuna sükûn ve şifa arayan, kanının çağıltısını kırların soluğunda yatıştırmak isteyen, şair ruhlu birisi.”
284.90 ₺ -
Dünya Nimeti
Dünya Nimeti (Markens Gröde) 1917’de çıktı. Issız toprakları canlandırmak için insan gücünün verdiği imtihanları, tabiat kuvvetleri ile çetin savaşları hikâye eden bu roman, katı ve boş topraklara düşen alın terlerinin önce kıt kanaat, giderek cömert hasadını, bu başarıdaki büyük hazzı dile getirir. Bu kitapta Hamsun yirminci yüzyıl insanın destanını yazmış, önüne bir model almadan başaran insanın büyüklüğünü gözler önüne sermiştir. İçtenlik, sadelik, güzelliktir bu kitabın sanatsız sanatı! Bu kitap için Selma Lagerlöf, Hamsun’a şunları yazmış: “Dünya Savaşı olurken, milletler, ordular, yüzyıllardan miras bunca emeği kırıp parçalarken; yapıcının, çiftçinin, göçmenin yaratmaktan duyduğu hazla dolu kitabın çıktı. Liderlerin, milletlerin yakıp yıkarak, kesip biçerek yeni topraklar, ülkeler peşinde kızıştıkları bir sırada, sen basit bir adamı, eline bir balta, bir de saban vererek kutsal bir savaşa yolladın; evvelce hiçbir kalemin tasvir etmediği bir savaştı bu; toprakla savaş! Senin bu kitabın, dünya kuruldu kurulalı insanoğlunun gönlüne ferahlık veren tek şeyin; zahmetli yorgunluklar, sabırlı çalışmalar olduğunu; insanoğlunun ancak böyle çalışmalarla vücudunu zindeliğe, hayatını mutluluğa, ismini saygıya ve hatırasını ölümsüzlüğe ulaştıracağını ispat etti.” Roman, cahil bir göçmen olan Isak’ın basit, cahil karısı Inger’le birlikte çorak ve haşin toprakları sabırla nasıl bereketli, yeşil bir yurt parçası haline getirdiğini anlatır.
222.00 ₺ -
Derviş ve Ölüm
Usta yazar Meşa Selimoviç’ten otuz değişik dile çevrilmiş, önemli edebiyat ödüllerine layık görülmüş bir başyapıt… Boşnak yazar Selimoviç’in 1967′de yayımlanan Derviş ve Ölüm adlı romanı, değişik dönemlerde birçok eleştirmenin inceleme konusu edindiği, ayrıca geçtiğimiz yıllarda bir Türk-İtalyan ortak yapımı ile sinemaya da aktarılmış olup otuz değişik dile çevrilmiş ve birçok önemli edebiyat ödülüne layık görülmüştü. Meşa Selimoviç, Derviş ve Ölüm’de mutlak dinî doğrular üzerine kurulu dünyasında yaşayan Ahmed Nureddin’in, erkek kardeşinin suçsuz yere tutuklanıp idam edilmesinden sonra düştüğü derin karmaşayı resmederken insanın ruh dünyasındaki çelişkileri, gelgitleri incelikle işler. Ölüm, yaşam, aidiyet, iktidar, iktidarın gereklilikleri ve değişmez değerlerin hayat pratiğine yansıması etrafında dolaşırken insanlık durumlarını merkeze alan muhteşem bir eser ortaya koyar. Yugoslavya′da edebiyat dersleri programında yer alan Derviş ve Ölüm’deki izlekler, romana evrensel bir boyut kazandırır. Tarihsel dönemlere veya koşullara bağlı özel durumlardan çok, insan doğasının yapısı, zaafları ve ihtirasları etrafında dönen roman müthiş bir içe bakış örneğidir. II. Dünya Savaşı esnasında amansız çatışmaların cereyan ettiği Bosna’da savaşa bizzat katılan ve savaşın insan ruhunda açtığı yaraları ömür boyu içinde taşıyan birisidir Selimoviç. Gerçek hayatta 1944 yılı sonlarında, Partizan ve aynı zamanda Tuzla Askerî Bölge Komutanlığında subay olan ağabeyi Şevki Selimoviç’in, III. Kolordu Askerî Mahkemesi kararıyla kurşuna dizilmesi ve bu olayın Meşa Selimoviç’in ruhunda açtığı yara, devrim ve iktidar ile devrimin evlatları arasındaki ilişkileri yeniden okuması, Derviş ve Ölüm’ün yazılmasının arkasındaki önemli bir motiftir. Nitekim romanda da, erkek kardeşinin suçsuz yere idam edilmesi Şeyh Ahmed Nureddin’in hayatında esaslı bir kırılma yaratır. O zamana kadar iktidar ile bir sorunu olmayan Nureddin, bu olaydan sonra gizli bir öfkeye kapılır ve isyan eder. Çıkan isyan sonucu öldürülen Kadı′nın yerine artık Nureddin geçmiştir; artık iktidar sahibi, kendisidir. Ancak “iktidar”ın öyle bir yapısı vardır ki “sahibi”ni, en yakın dostu ile iktidar arasında bir seçim yapmak zorunda bırakacaktır. Ve bu seçimin sonuçlarına katlanmak…
284.90 ₺ -
Dar Kapı
Nobel Ödüllü André Gide’den Bir Şaheser: Dar Kapı! Hayatın biricik anlamı olacak kadar derinden duyulan bir aşkın trajediye dönüştüğü bu romanda asıl sorgulanan, erdeme giden yolun zorluğudur. Jerome bütün erdemlerini aşkıyla ayakta tutarken, Alissa gerçek erdemin her şeyden arınmış olması gerektiğine inanır. Dar Kapı, tercihlerini zor olandan yana kullananların yaşadığı iç fırtınalarını gözler önüne sererken, Andre Gide’in çarpıcı üslubuyla okuru adeta silkeliyor.
103.60 ₺ -
Dağların Adamı Barnabo
Dino Buzzati’nin ilk romanı ilk kez Türkçede! İnsanın yalnızlıkla imtihanı… Gazeteci, ressam ve hepsinin ötesinde ünlü romancı Dino Buzzati’nin ilk romanı Dağların Adamı Barnabo ilk kez Türkçede… Yazar, sembollerle dolu gerçeküstü bir dünyayı, gerçek dünyanın yanına yerleştiriyor; gerçeği inceden inceye istila eden o iç sıkıntısı ve yalnızlığı hikâyelerindeki kahramanlar ve nesneler aracılığıyla aktarıyor. “Ormanın kuytu bir yamacında, hiç bir işe yaramayan bir cephaneliği beklemekle görevlendirilmiş bekçilerin hikâyesinin anlatıldığı Dağların Adamı Barnabo, yazarın ilk kitabı. Kitabı okuyanlar, Buzzati’nin daha başından beri temel meselesinin değişmediğini, San Nicola kasabasının uzak bir yamacındaki cephaneliğin, Tatar Çölü’ne bakan Bastiani Kalesi’nin bir ilk taslağı olduğunu göreceklerdir. Bir de, bir ustanın çıraklığındaki güzelliği! On yedi yıl önce, Dino Buzzati’nin bir kitabına önsöz yazabileceğim, aklımın ucundan bile geçmezdi.” Ali Ayçil “Barnabo’nun yolculuğu aracılığıyla temsil edilen hayat yolculuğu ve daha ilk romanından itibaren işlemeye başladığı tipik Buzzati konularındandır uzun bekleyişler, geçen zamanın ritmi, korku veren belirsiz bir şeye doğru geriye dönüşü olmayan bir ilerleyiş, baskı yapan geçmişin hatırası, geride kalan yılların bıraktığı boşluk ve nihai kurtuluş. Eğer bir Buzzati hayranıysanız bu kitabı mutlaka okumalısınız çünkü yazar Buzzati’nin doğuşuna tanıklık edeceksiniz. Buzzati’yle yeni tanışıyorsanız, doğru yerden başlıyorsunuz.” Elçin Kumru
99.90 ₺ -
Yoksulların ve Şairlerin Kitabı 3
“Cahit Koytak şiirinin baskın yönü şüphesiz değdiği her şeyi şiir olarak yazabileceğine duyduğu sürekli ve ısrarlı inançtır. Söz ile söyleme arzusu, duyuruş ile yaygınlaştırıp yayma, buluş ile acemilik, doğu ile batı, ilahiyat ile mitoloji, pervasızca yan yana getirilir iç içe odalarda aynı sedirlere oturtulur benzer müzikler dinlettirilir…” İlk baskısı bir haftada tükenen Yoksulların ve Şairlerin Kitabı’ndan böyle bahsediyordu şair Ömer Erdem. Yirmi yıllık uzun bir aradan sonra yeniden şiirlerini kitaplaştıran Koytak, Yoksulların ve Şairlerin Kitabı - III ile bu aşkın serüvene kaldığı yerden devam ediyor, üçleme bu kitapla tamamlanıyor.
259.00 ₺ -
Yoksulların ve Şairlerin Kitabı 2
“Cahit Koytak şiirinin baskın yönü şüphesiz değdiği her şeyi şiir olarak yazabileceğine duyduğu sürekli ve ısrarlı inançtır. Söz ile söyleme arzusu, duyuruş ile yaygınlaştırıp yayma, buluş ile acemilik, doğu ile batı, ilahiyat ile mitoloji, pervasızca yan yana getirilir iç içe odalarda aynı sedirlere oturtulur benzer müzikler dinlettirilir…” İlk baskısı bir haftada tükenen Yoksulların ve Şairlerin Kitabı’ndan böyle bahsediyordu şair Ömer Erdem. Yirmi yıllık uzun bir aradan sonra yeniden şiirlerini kitaplaştıran Koytak, üçlememenin ikinci kitabı Yoksulların ve Şairlerin Kitabı - II ile bu aşkın serüvene kaldığı yerden devam ediyor.
259.00 ₺ -
Yoksulların Ve Şairlerin Kitabı 1
“Yazdığım her şeyin bir bütünün parçası olduğunu düşünüyorum. Onu hissederek yazıyorum. Büyük bir define haritasının kayıp parçalarını keşfedercesine, her yazdığım şey o bütünün dolmayı bekleyen bir parçası gibi doğuyor bende. Aslında bütün gerçek şairlerin böyle bir bütünlük içinde yaşadıklarına inanıyorum ama ben bunu kendimde çok baskın bir şekilde hissediyorum.” diyen Cahit Koytak; şiire hasredilmiş ömür mesaisinde her şeyi şiir olarak gören, her şeyi şiire dönüştüren bir şair. Kadim zamanlarda hikayelerin, tarih kitaplarının hep şiir olduğu zamanlarla yarışır gibi şiir yazıyor. Modern şiirin bireyselliğini kırıyor ve okura şiir okutturmayı başarıyor. “Söylemesi bile fazla, böyle bir şiirin varlığından tarifsiz bir sevinç duyuyorum. Bu bir ‘telgraf’ da sayılabilir: İlk Atlas yeniden basılsa, Cahit Koytak dergilerdeki şiirlerini de kitaplaştırsa, gönlümüz has şiirle yıkansa! Çok şey mi istiyorum? Sanmam, nihayet istediğimiz şiir!” 2004 yılında Haydar Ergülen Cahit Koytak şiiri için bunları söylüyordu. 2009’da kaldığı yerden devam ediyor: “Koytak'ın şiirlerini tehlikeli ustalık ürünleri olarak görüyorum. Onun şiirlerini el yazısı olarak değil, aynı zamanda alın yazısı olarak yazdığını da düşünüyorum. Bu onun nasıl bir vicdana sahip olduğunun gösteriyor. Sadece kendi dünyasını değil, farklı dünyaların şiirlerini kaleme alıyor.”
17.13 ₺ -
Tahammül Şeridi
2000 kuşağının önde gelen şairlerinden Cafer Keklikçi, Türk şiirine, kendine has yeni bir damar getirdi. Keklikçi şiiri üzerine, daha şiirleri kitaplaşmadan eleştirmen ve şairler tarafından önemli yazılar kaleme alındı. İlk şiir kitabı Tanınma Korkusu 2004’te yayımlandığında, farklı görüşten edebiyat çevrelerinin dikkatini çekti; birçok şair ve yazardan olumlu tepkiler aldı. Şairin, 2007 yılında Yasak Bölge isimli ikinci şiir kitabı yayımlandığında; Cafer Keklikçi artık bütün kesimler tarafından kabul gören, kendine ait okur kitlesi oluşmuş bir şair haline geldi. Türk edebiyatında her kesimden insanın üzerinde hemfikir olduğu isimlerden biri olan Keklikçi kendi şiirini kurmuş, şiirinin altında imzası olmasa bile bu şiirlerin ona ait olduğu fark edilecek denli bir üslup geliştirmiştir. Timaş, çağdaş Türk şiirinin öncü isimlerinden biri olmayı şimdiden hak etmiş; yenilikçi, genç, dinamik ve üretken bir şair olan Cafer Keklikçi’nin üçüncü şiir kitabı Tahammül Şeridi’ni şiir severlerle buluşturuyor. Şiirin şiirle beslendiğine inanırım, şiirin kaynağının yine şiir olduğuna. Cafer Keklikçi'nin şiirleri bu inancımı destekleyen türden. Ve temel özelliği de ironi. Yerli yerinde kelime oyunlarıyla, şiir zekâsıyla, buluşlarıyla, şiirinin iyi bir kulvarda olduğunu bir kez daha gösteriyor. Cafer Keklikçi severek izleyeceğim şairler arasında. Haydar Ergülen Radikal Kitap Eki Cafer Keklikçi, daha ilk şiirlerinde farklı olduğunu bizlere göstermişti. Keklikçi, dergilerde şiir yayınlamaya başladıktan sonra, kısa sürede sesini, üslubunu buldu. Yazdıkları usulca okunan şiirler değil, yüksek ses gerekiyor. Sorguluyor, kurcalıyor, hayatın ve insanın yakasına yapışıyor. Bazen de kendi yakasına... Yazdıklarında, rahatı kaçmış ya da aradığını dünyada bulamamış insanların tedirginliği ve şaşkınlığı var. Dertli, fakat ümitsiz değil. Şiirler, güçlü bir müzik eşliğinde ilerliyor. Hatta bazen, müzik şiirin önüne geçiyor. Sanki kafasındaki müziğe söz yazıyor. İbrahim Tenekeci Milli Gazete Şiir üzerine kafa yoran, şiiri hayatının bir 'mesele'si haline getiren şairlerden Cafer Keklikçi. En önemlisi 'dize' söyleyebilen bir şair. Gerçek şiir okuru, şiir eleştirmenleri kısa sürede fark edecek ve selamlayacaktır onu. Ali Çolak Zaman Gazetesi
6.16 ₺ -
Su Güncesi
“Ay Vakti, Kırklar, Dergâh, Yolcu gibi edebiyat dergilerinde yayınlaman şiirleriyle tanınan Fatma Çolak, Su Güncesi adlı kitabıyla Timaş okurlarıyla buluşuyor. Dizelerin aralarında gezinen kuşlar, atlıkarıncalar, erguvanlar, yıllanmış yaralar, ağaçlar, yağmurlar, rüzgârlar, anılar, rüyalar; şairin kalbinden çıkıp okurun kalbine dokunuyor, ruhunda yeni kapılar, yeni yaralar açıyor.”
51.80 ₺ -
Kader Denizi
Günümüz dünyasının en ağır dramlarından olan mültecilik konusunu işleyen Kader Denizi, Mehmet Günyeli'nin soyut fotoğrafları ve Bejan Matur'un bir tragedya gibi kurguladığı şiirlerinden oluşuyor.
23.98 ₺ -
Yusuf ile Züleyha
Nasıl herkese duyurur da sesimi derim: “Bu anlattığınız ben değilim. Ben bu anlattığınız değilim. Yusuf′u ben nasıl yerim? Ben Yusuf′u nasıl yerim?” Sözünün bu kısmına gelince kurt, nemli gözlerinden boncuk gibi yaşlar dökülmeye başladı. Gri tüylerle kaplı göğsü, ön ayakları ıslandı. Bir ah çekti derinden derine. Islak burnu daha ıslandı. Ve devam etti: “Ben şimdi adımı nasıl temize çıkarayım. Alnıma sürülen bu kapkara lekeyi neyle, nasıl yıkayayım? Öyle bir leke ki değil bana, yeter kıyametin kopacağı güne değin gelip geçecek tüm torunlarıma. Tek muradım, bütün yaratılmışların sahibi olan Tanrım. Bu ayıpla yaşatamazsın beni. Ya alsın yeni doğmuş bütün kurt yavrularıyla birlikte canımı, kurt neslinin dalı yaprağı burada kesilsin, ya da adım temize çıksın.”
185.00 ₺ -
Tahir ile Zühre
Ateşe yazgılı pervaneler "Aşığın elindeki kâr sadece aşk. Ve aşk yordamına sahip gönül. Aşkın sürekli göçebesi. Hep yürümek zorunda o; kendinden aşka, aşktan sevgiliye. Ki aşkın yegane koşulu sevgiliyi aramaktır. Bulmakta aramaktır. Aşığın aşktan bütün nasibi, aramak...Aşk, gönül konutunu aydınlatsın. Bu yeter aşığa. Can konutu kime adanmış bunu bilsin yeter. Artık gizli kanatları vardır aşığın; yâr ile arasına giren mesafelerin üzerinde, açılır kapanır gizlice. Aşk kalmamışsa kanatlar da hissedilmez. Ama aşk varsa, aşık sevgilidedir daima. Mesafeler ise aşk üzüntüsünün mecazı. Böylece bilir ki üzüntü kaldıkça aşk da var demektir. Aşkın çilesini bir can çekişmesi gibi duysa da, sevgili hayaliyle diridir o. Doğru aşk, geleceği olan aşk, böyle birbirinden can alıp veren sevgililerin aşkıdır; yaralar ama yaralanmaz."
4.11 ₺ -
Süleyman ile Belkıs
“Ve gerçek şu ki. Biz Davud’a ve Süleyman’a bilgi verdik. Bu yüzden onlar “Bizi inanan kullarından birçoğuna üstün kılan Allah’a hamd olsun’ derlerdi. Ve Süleyman Davud’a mirasçı oldu. O da şöyle derdi: ‘Ey insanlar. bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden cömertçe bir pay verildi. İşte bu apaçık bir lütuftur” (27 Neml 15-16)Hüthüt. ordusu insanlardan. cinlerden. çeşit çeşit kuşlardan ve başka bir çok yaratıktan oluşan Süleyman’ın. bu dünın en kudretli hükümdarının postacısı ve istihbatar subayıdır. Bir gün uzun süre ortalarda görünmeyerek Süleyman’ı gazaplandırır. Oysa döndüğünde Sebe ülkesinden bir nebe. yani önemli bir haber getirmiştir. Süleyman’a gördüklerini anlatır. Sebe ülkesi üç dağın arasında kurulmuştur ve orada yüzlerce su bendi vardır. Bu bentler sayesinde Sebe halkı hem baharda taşkınlardan korunmakta. hem de yazın şiddetli sıcaklarında kuraklık çekmemektedirler. Orada her türlü meyve ve zenginlik vardır. Ve sebe ülkesine hükümdarlık eden Belkıs’a bütün nimetlerden bolca verilmiştir. Asalet. zenginlik. güzellik. iktidar. akıl ve hikmet....Fakat ne yazık ki Sebe ülkesi halkı bir olan Rablerine değil de güneşe secde etmektedirler. Süleyman bir mektup yazarak Sebe melikesi Belkıs’a gönderir ve onu Hakk’a ve kendisine tabi olmaya davet eder. Süleyman’la Belkıs arasındaki yazışma Belkıs’ın Süleyman’ın Rabbi’ne iman emesiyle ve ülkesiyle birlikle yüreğini de Süleyman’a tabi kılmasıyla sonuçlanır. “Aşk insana hiçbir Tanrı bilgininin öğretemeyeceğini öğretir” der Belkıs. Süleyman aşkın sonsuzluğunu simgeleyecek. ve kulların Tanrı’ya bağlılığını belgeleyecek bir yapı kurmak ister. Bu kutsal ev daha önce Süleyman’ın atalarının mabedler inşa ettikleri yerde inşa ettirilir. Adı İlya Mescidi’dir. Süleyman der: “Mabedi kutsal kılan aşktır. Aşkı çekip alırsan feleklerin devranı dönmekten vazgeçer. Evren aşk üzere dönmektedir.” Ve cinlerin bilgisizliği sahnesiyle öykü son bulur. Süleyman ile Belkıs Yusuf ile Züleyha’dan sonra konusunu Kur’an-ı Kerim’den. dolayısıyla tefsir ve hadisten alan ikinci kitabı aşk klasiklerinin. Fatih Okumuş’un hem ilahiyat doktoralı bir yazar. hem de “Sevgili Kasidesi” adlı kitabıyla isbat-ı rüşt etmiş bir şair oluşunun birleştirici güzelliği her satırda kendini hissettiriyor. Kitabı okuyunca bir kez daha ikrar ediyorsunuz: Alemde ne var ki aşktan özge Beyhude nefes tüketme şair Bitmez sandığın şu ömür Bir sade fasıldır aşka dair
5.14 ₺ -
Şem ile Pervane
Gökyüzünde ne kadar yıldız varsa, yeryüzünde de o kadar hikâye yaşardı. O hikâyelerde herkesin bir yolu, her yolun bir yolcusu olurdu. Kimisi için bir hücreydi akıp geçen zaman, kimisi için her şey yeniden başlardı her an. Kimisi için bir uyku, kimisi için bir rüyaydı. Bazı hikâyeler bir zindanda unutulan kimsesizler gibi silinip giderdi. Bazıları da anlatılan rüyalar gibi zamana yayılır ve yorumlanırdı durmadan. Kimi hikâyeler ise bir sır bırakırdı muhatabına; bazen kulaktan kalbe varmaz uutulur, bazen de sır gerçekleşiverirdi bir yerde... İşte o hikâyelerden biri de Şem ile Pervane; sonsuz ve unutulmayan. Ne kadar yazıldı, söylendiyse de, her devrin gök kubbesinde bir yıldız gibi parlak kalan. Okuyacağınız bu nüsha ise, Şem ile Pervane’nin gezegenine yapılan bir hayal yolculuğu…
4.11 ₺ -
Mem ile Zin
Gözyaşlarının aydınlığında, Mem ile Zin. Şairin ′Ah mine′l-aşki’ ve halatihi / Ahraka kalbi bi hararatihi′ dizelerindeki gibi yakıcı bir öyküdür. Burada da Me,. Zin aracılığı ile kemale erer ve ′aşk′ın aşkınlaştırıcı işlevi bir kez daha kendisini gösterir. Botan havzasında ( bugünkü cizre ) evvel baharın başlangıcı olan Nevruz′da başlayan macera, kabirde son bulur. İki sevgili ıstırap dolu yaşamı, mezarda birleşerek noktalar. Mem, ‘kıl’ gibi incecik belli, zarif sevgilisini, Bey kabre indirdikten sonra sarar ve ′murad′ına erişir. Cefa dolu bir ömrün ödülü, tıpkı Kays ile Leyla′da olduğu gibi öte dünyada kavuşmaktır. Doğulu batılı her aşk aynı yolu izleyerek aynı sona ulaşır. Okuyacağınız kitap binlerce kez anlatılmış olan o ezeli macerayı yeniden anlatmayı deniyor. Doğu kültüründeki duygusallığın izlerinin yoğun olarak görüldüğü yerlerden biri dilden dile dolaşan aşk öyküleridir. Batı kültüründeki Romeo ve Jülyet’le ağırlıklı olarak sembolleşen aşk hikayelerinin tarihi, doğu kültüründe daha eskilere ve daha derinlere dayanır. Timaş Yayınları tarafından yayınlanmaya başlayan Aşk Klasikleri dizisi de bu değerli öyküleri yeni kuşaklara yeniden tanıtmayı amaçlıyor.
4.80 ₺ -
Kerem ile Aslı
Aşıklık ne müşkül haldir. “Hayır hayır. Olamaz! Gerçekten daha gerçekti gördüğü. Güneş gibi apaşikar. Ay gibi pırıl pırıldı... Eşiğine fırlattı bedenini. Ey yazgımın gülü! Ey alnımın ak yazısı′ diye bağırdı. ‘Söyle bana hangi bağın gülüsün sen?′ Peri dile gelerek, seslerin en güzeliyle. ‘Ey yüreğimin sancısı!’ dedi. ‘Kesiş dağının gülü. İriskin bağının sümbülüyüm ben. Sen de söyle bana. Hangi rüzgar attı seni buralara?′ Şehzade, Anka kuşunun kanatlarına binmişti sanki; ‘Ey nergis bakışlım! Ey hilal nakışlım! Gönlümün rüzgarı getirdi beni buralara...′ Elif ile Lam gibi birbirlerine öyle sarıldılar ki. Ne gözler görmüş. Ne kulaklar işitmiş böyle bir kavuşmayı...
5.14 ₺ -
Hüsn ile Aşk
Yayınevimizin daha önce yayınlamış olduğu Aşk Klasikleri’nden yeni bir eser. En az onlar kadar değerli, en az onlar kadar meşhur. Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ı. Hüsn ü Aşk, tasavvuf kültüründe önemli bir eserdir. Mecazi ve hakiki aşk arasındaki farktan tutun da, aşkın ve aşığın hallerine varıncaya kadar, pek çok ince konuyu Şeyh Galib büyük bir ustalıkla anlatmış. Aşk ile Hüsün arasındaki aşk üzerine kurulu bu klasik mesnevi örneği, esasında İslam kültür medeniyetinin önemli ipuçlarını içinde barındırır. Recep Şükrü Güngör bu önemli eseri günümüz diline kazandırarak büyük bir kültür hizmeti de gerçekleştirmiş oluyor.
5.14 ₺ -
Ferhat ile Şirin
Aşk hû “... vur külüngün şirin’im sinem ferhat dağıdır...” “Ferhat erimişti. Bisütun sanki daha kavi. Ter boşandı sırtından, alnından, şakaklarından...”Koca dağ...” diye soludu. “Dağ seni!” olanca gücüyle bir kez daha vurdu. Pıt! O kadar... “Koca dağ! Dağ seni...” “Oğul nakkaş değil misin.” demişti Behzat, “Ancak incecik nakışlar dökülür ellerinden. Ah oğul...” Sessizce dinlemiş. İçinden ‘aşk!’ demişti. O kadar... Aşk. He mi, aşk için... Aşk hû! Bir kez daha savurdu külüngü Ferhat. Körük gibi soludu: Aşk hû! Bisütun. koca yürek, gözsüz ağlayan yürek bu solukla gümledi. Gözyaşı oldu. Koca bir parçayla düşüverdi oracığa: “Aşk hû! ... ve bisütun yalnız ‘aşk hû’ya ağlamıştı...” Aşinası olduğumuz bir hikayeydi bu. Analar söylemiş, oğullar, gelinler söylemiş. Karşı köyün toprak damlı evinde Ferhat yine bir dağ deler. Anadolu’da söylendiği şekliyle yeniden... Hece oldu. Kelam oldu. ‘Aşk’ dedi. Âşıkların saz ile söylediği bir hikayeydi. Gönüller naz ile dinledi. Katibe düşen yazmaktı. Kalem bitti. Kağıt bitti. Söz bitti... Ne denilse, ne yapılsa olmayacak. ‘Aşk’ hep anlatılmaz olacaktı. Oldu da... Anlatılmazın teline birde Timaş mızrabıyla dokunduk. Aşk Klasikleri Serisi’nin beşinci kitabı Ferhat ile Şirin’de bakalım teller ne söyler. Nasıl anlatır anlatılmazın anlatılmazlığını... Zor olanı…
4.11 ₺