-
Bu Benim Bedenim
Ben bilim hayvanı Prof. Dr. Vızvızakan. Hikâyem tarih öncesi çağlarda başladı. O zamanlar buralar hep tarlaydı. Sen henüz yoktun meydanlarda, dinozorlar vardı. Ben o dinozor senin bu dinozor benim gezerken bir şeyler fark ettim. Uzun yıllar boyunca değişik canlılarla tanışmaya devam ettim ve fark ettiklerim bir bir çoğaldı. Aslanlarla, yunuslarla, fillerle, kedilerle tanıştım... Gergedanlarla, timsahlarla, kaplumbağalarla, köpeklerle, tavşanlarla, kangurularla... Ve tabii insanlarla tanıştım. Her bir tanışıklık bilim yolunda attığım kocaman vızıltılara neden oldu. Edindiğim bilgileri “Bilime Paha Biçilmez Katkılarım” başlığıyla bu kitapta topladım. Neler mi var kitapta? Her türün neden farklı vücudu var? Cinsiyetlerin farklılığı neden önemli? Dünyaya gelme yolculuğu nasıl bir şey? Vücudumuzun özel bölgeleri hangileri? “İyi dokunuş”, “kötü dokunuş” ne demek? Peki bedenimizi nasıl koruyabiliriz? Tüm bu soruların cevabını anlatmak için Sinotor’uma bindim geliyorum. Haydi bakalım başlayalım!
107.20 ₺ -
Babamın Hatıralarıyla Yakın Tarih
Hatırat dinlemek ve yazmak dev bir ekranda büyük bir tarihe şahit olmak gibidir. Bazen hüzün bazen coşkudur hatıratlar. Bazen gürül gürül bazen de zayıf ve sessiz akan nihayet bir denize, ya da çöle karışıp da kaybolan bir nehire benzer. İnsan gibi nehir de fanidir. Kaybolduğunda gözlerde silueti, kulaklarda ise sedası kalır. Hatırat yazmak zordur. Zira binlerce hadise arasında bir ayıklama yapmak, tercihte bulunmak, karanlık noktalara ışık tutmaktır. Anı yaşarken aldığınız bir not yıllar sonra gelenler için bir rehber ya da büyük bir keşif olabilir. Hatıralar irşad eder, yeni nesillere yol açar. Hatırat gelecek zamanlara maziden arz edilen belgeler hükmündedir. Hakikate şahit, masala tekziptir. Yalan söyleyen tarihe, reddiyedir. Hatıralar, eşya ve hadiseyi anlama noktasında okurlara farklı bakış açıları verir. Bilinenden bilinmeyene, söylenenden gizlenene, görünenden görünmeyene kapı açar. Okur, hatıralar iklimine girince bir hendeğe düşercesine hakikatin kucağına düşer. İnsanlar bir köyde ya da kentte doğarlar. Sonra köyüyle, kentiyle öyle iç içe olurlar ki, dağları vadileri, sokakları ve meydanları ile köy/onların zihninde doğar. Nereye gider, nerede yaşar, ne kadar terakki ederlerse etsinler doğdukları, havasını soludukları köyün, kasabanın ya da şehrin ufkundan kopamazlar. Mazinin elemi gider, hazzı kalır, ızdırabı biter, hasreti artar. Bu yüzden “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.” der insan. Hâtırâtta bir hocanın hayatını, o hayatı kuşatan maddi ve manevi saikleri ve din-devlet ilişkileri zaviyesinden Türkiye Tarihi’ni bulacak; Mektep sıralarından günümüze bize tarih diye anlatılan pek çok mevzunun esasında masal olduğunu anlayacaksınız. Bahane üretmeden, mazeret cümleleri kurmadan “Bu şartlarda talebe okumaz.” demeden yüzlerce hafız yetiştiren Kâmil Şenocak hocamızın hatıraları çerçevesinde uzun soluklu bir yakın tarih okumasına buyurunuz.
140.00 ₺ -
Gözyaşı Ülkesi
“Kimsenin hikâyesine gülmeyin, sizinkisi daha bitmedi. Ne yaşayacağınızı bilemezsiniz…” “Şimdi hüzünlerin en koyusunu giyindim ve ümitler senin yanında tazeydi. Ah, Ahmet! Beni yarım bıraktın. Bu yarım kalmışlık kaderime öyle yansıdı ki her yarım beni buldu. Senden sonra hiçbir yarım tama ermedi. Pansuman edilmeyi unutulmuş bir yara gibiyim sensiz. Kaldım bir başıma, düştüm büyük bir kavganın ortasına. Geleceğe dair tüm ümitlerimi yitirdim. Sonumuz ne olur bilmem. Sensizken bir numara büyük çekiyorum acıları. Nasıl olsa seneye de gelmeyeceksin sen.” diyerek ağladı Mone… Bu kitap; Suriye savaşında eşini, çocuklarını ve tüm yakınlarını kaybetmiş bir kadının gerçek hayat hikâyesidir. Harap olmuş, yakılmış, yıkılmış bir ülkenin anatomisidir…
245.00 ₺ -
Eylül Vurgunu
“Hani, bizi sadece ölüm ayırırdı? Söylesene, hangimiz öldük?” “Aklımdan çıkmıyorsun, aklım çıkıyor sen çıkmıyorsun. Olmuyor işte… Bugün yine seni özlerken yakaladım kendimi. Demek ki içimde hâlâ sana rastlayan duraklar var. Takvimler değişti, hasret yine aynı... Oysa ikimiz de aynı şeyi düşünüyoruz; ben seni, sen kendini! Bazı günler hiç aklıma gelmiyorsun. İşte o günler iyiyim. Ama bugün o günlerden biri değil. Anlaşılan yarın yine devam edeceğim gözlerinden... Dudağımın kenarında kabuk bağlamayan yara gibi oldun. Azıcık gülsem kan, hiç gülmesem koca bir hüzünsün. Canımın içi, çok acıyorsun, çok acıtıyorsun...”
203.00 ₺ -
Can Kırığı
Olmadı... Olamadı... Dinlediğim o nefes de sustu. Onun gidişiyle bendeki tüm sesler de sustu... Hayallerim sustu... Sevinçlerim, kahkahalarım sustu... Kadınlığım sustu... Akif’ten sonra bende kalan tek şey analığımdı. Üzerini bal mumuyla sıkıca mühürleyip kapadığım ve en tenha köşelere sakladığım kadınlığımın yerinde şimdi dimdik duran bir analık vardı. Ben artık ölümden korkmuyorum, ölümlerden korkuyorum. Birincisinde sadece ben varım. Ama ikincisinde tüm sevdiklerim var... Tıpkı şairin dediği gibi, içim hep bir “Hoşca Kal Ülkesi” oldu. Tüm sevdiklerim gidiyordu. Bir bendim geride kalan. Tıpkı yatağı değişmeyen ırmak gibi... Tıpkı yerinden bir santim bile ayrılmayan kıtalar gibi, dağlar gibi... Gidenler gidiyor, dönmüyorlardı... Ben ise hep bekliyordum. Ağlıyordum... Özlüyordum... En insanî yanımla, kayıplarımın yasını tutuyordum... Ama toprak aldığını geri vermiyordu...
140.00 ₺ -
Aşk Yağmuru Sever
“Geç kalma iki gözüm. Burada her yer hazan, her yer hüzün...” Anadolu’nun küçük, şirin bir ilçesi… Ve bu ilçede kaderleri kesişen dört insan… Hayatın zorluklarına karşı birbirine tutunmaya çalışan bu insanlar aşklarıyla, hüzünleriyle, yanlışlarıyla, günahlarıyla, özlemleriyle yüzleşiyorlar… Tüm bu dünya keşmekeşi içerisinde doğruyu bulma, güzele ulaşma, iyiliklerle donanma yolunda karşılarına çıkan her türlü zorluğu aşma adına İlknur’un teslimiyeti, Uğur’un metaneti, Yasemin’in isyanları, Ahmet’in özlemleri acaba bu insanları nereye götürecek? Aşk Yağmuru Sever romanının satırları arasında kendinizden bir şeyler bulacaksınız. Aşk, özlem, isyan, acı, hasret, gözyaşı ile yoğrulmuş hayatlar sizi bekliyor…
122.50 ₺ -
Şeriat ile Kanun Arasında Ebussuud Efendi
Osmanlı İmparatorluğu’nun, Batı’da ismi en çok bilinen sultanı, “Muhteşem” adıyla meşhur olan I. Süleyman’dır. Batılılar için “Muhteşem” nitelemesi her şeyden önce sultanın ordularının ezici gücüne, maddi zenginliğine ve hâkim olduğu toprakların genişliğine işaret etmektedir. Osmanlılar da Süleyman’ı sultanlarının en büyüğü olarak görmüşlerdir. Vefatını izleyen yıllar içinde onun iktidarda olduğu döneme, kaybedilmiş bir altın çağ olarak özlemle bakmaya ve Süleyman döneminde oluşmuş normların yeniden kurulmasının siyasal aygıttaki tüm hastalıkların ilacı olduğunu düşünmeye başlamışlardır. Ancak Osmanlılar Süleyman’ı “Muhteşem” nitelemesiyle değil, restore etmeye çalıştıkları şeyin onun iktidarı sırasındaki hukuki düzen olduğunu vurgulamak için, kanun koyucu anlamına gelen “Kanunî” adıyla hatırlamışlardır. Bu düzenin temsilcisi olarak özellikle bir şahsiyet öne çıkmaktadır: Hukukçu Ebussuûd Efendi. Bu kitap, Şeyhülislam Ebussuûd Efendi'nin Hanefi fıkhına ve Osmanlı hukuk sistemine getirdiği yenilikler üzerinden Ebussuûd'a modern tarihçilerin atfettiği "kanun ile şeriatı birleştiren" şeyhülislam iddiasını sorgulamaktadır. Colin Imber, Ebussuûd'un hem hukuk işleyişine getirdiği yenilikleri hem de Hanefi fıkhında yaptığı yeni yorumları Ebussûd'un biyografisi, fetvaları ve risaleleri üzerinden incelemektedir.
152.57 ₺ -
Nahcivani Tefsiri 5 Cilt Takım
Bu mübarek tefsire yaptığımız tercüme ile ilgili önemli bazı uyarılar bu tefsirin Arapça aslını Arapçayı çok iyi bilen Araplar anlamayınca Türkçe olan tercümesini Anlamak da Türkler için pek kolay olmayacaktır Bunu bildiğim için gayet sade bir tercüme yapma Allah teala izni ve yardımıyla çok çaba harcadım pekçok kısım tercüme yaptıktan sonra parantez açarak yararlı açıklamalar yapmaya azami gayretler gösterdim açıklamalar yaparken önce Kur'an ünnet ve İslam kültürünü esas aldım Sonra buz dağıtın bir ayeti açıklarken aynı konuyu anlatan diğer ayetleri ne açıklama yaptığına baktım Kur'an'da tekrar tekrar geçen misal Ar kelimesine hep aynı manayı mı Vermiş yoksa önceki açıklamaları yeterli bulmayıp sonra gelenlere daha geniş açıklamalar mı yapmış tüm bunlara bakarak ilk karşılaştığım konularda parantez arası açıklamalarla insanlığa faydalı olmaya çalıştım
1500.00 ₺ -
Şehid Bayram Hoca Hayatı Hatıraları 2 Cilt Takım
Kitap Seti 2 Ciltten Oluşmaktadır 1. Kitap Şehid Bayram Hoca 1 Hayatı ve Hatıraları 2. Kitap Şehid Bayram Hoca 2 Tanıyanların Dilinden Kitap içeriğinden: … Kendi kendine: “Ey Ömer nerede şehadet, nerede sen? O sana nasip olur mu hiç?” diye mırıldanır, yutkunur, utanır, hiçbir şey söyleyemez devamında… Konuşmasını tamamlar ve minberden iner. Hazreti Ömer’in (Radıyallâhu Anh) en büyük idealidir şehitlik. Allâh-u Teâlâ onun bu samimi muhabbetine karşılık verir. Sanki “Sen yeter ki aşk ile iste kulum” dercesine şehâdeti Hazreti Ömer’in (Radıyallâhu Anh) ayağına getirir ve mescitte arkasından hançerlenerek şehid edilir. İşte Hazreti Ömer’ce şehid olmanın adıdır mescitte vurulmak… Bayram Hoca (Rahmetullâhi Aleyh) İsmailağa Camii’ndeki son sohbetinde “Bu işler aşk işidir. Varsa aşkın her şey tıkır tıkır gidiyor. Yoksa aşkın her şey allak bullak. Aşkın önünü ölümden başka bir şey kesemez. Aşk pazarlık kabul etmez. Aşk kanun dinlemez, ferman dinlemez. Allah böyle bir aşka sahip olmaya bizleri muvaffak eylesin. Cenâb-ı Hakk makbûlînden eylesin, mahrûmînden eylemesin…” diye duasına devam ederken (takribî bir dakika sonra) Allâh-u Teâlâ aşkına karşılık vererek şehâdeti Bayram Hoca’nın ayağına getirir. Tıpkı Hazreti Ömer’in (Radıyallâhu Anh) şehid edildiği gibi mescitte hançerlenerek şehid edilir. Ne güzel söylemişler: Ey küffar! Siz bizlere ne yapabilirsiniz ki? Hapsedilmemiz halvet Sürgün edilmemiz hicret Öldürülmemiz ise şehadettir Biz cenneti kalbimizde taşıyoruz…
423.00 ₺ -
Börü 4
Öyle bir öleceğiz ki; Canını aldığımız yağıların tinleri, tamunun kızıl göğünü çatırdatacak! Öyle bir öleceğiz ki; Bizleri tanrının bahçelerine götüren tinler, acunda kalan bedenlerimize bakıp gözyaşı dökecek! Öyle bir öleceğiz ki; Bırakın soyların bizi hatırlamasını, gök bile unutmayacak! Her çakında bir, karanlığa adımızı haykıracak, Her yaşında bir zalimin usunda korkular yaratacak! Öyle bir ölümsüzleşeceğiz ki; Adalet için çıkan her pusatta zalim kanıyla uyanıp, her can alışta can bulacağız! Öyle bir sevmiş olacağız ki; Hatunlarımızın gözlerinde gökte parıldayan bir ışık, Sevdiğimiz bozkır kızının ipek saçlarında bir rüzgâr, Büyüttüğümüz balaların dudaklarında bir gülücük olarak kalacağız! Gökte Doğanlar! Hah! Son kez… Ur-Ah! Ur-Ah! Ur-ah! Ur-Ah! “Küllerinden yeniden doğabiliyorsan, yaşıyorsun demektir!”
175.00 ₺ -
Börü 3
Ser üzerimize geceyi, Uğultumuz titretsin yürekleri! Çek pusatlarını Çoga, Doldur kelleleri tamuya! Vur baltanı Temir Tonka, Taşsın cenk meydanı kanla! Adımız göğe bir yükseldi. Sonumuz toprağa bir üflendi. Kırk budaklı ulu çamın dokuz kolundaki tepeyiz, Kartalların kanadındaki altın tüyün sahibiyiz! Kayalar bizi haykırır, çağlayanlar adımızla coşar! Toprak Ana, bizi adalet için akıttığımız kanla sarar! Zirvelerden gelen rüzgârlar bize atalarımızı fısıldar! Ey Ulu Tengri, yarılsın bastığımız toprak, aç gazap çukurlarını! Harlansın Tamu’nun katran karası kazanları! “Ölümden hayat dilenmek, ahmakların işidir!”
122.50 ₺ -
Börü 2
“Ey benim demirden dağlarım! Yağı külleri savurduğum kadim ormanlarım! Demirdağın tinleri geldi bu gece ateşimize! Ey Börüler! Uluyun… Parçalayın… Haykırın! Börüler ant içtiler yağı kanı akıtmaya! Ey Ulu Tengri, güç ver gökte doğan oğullarına! Ey Toprak Ana, yol göster bize ulu kayın ağaçlarınla! Ey Çakay Han, aydınlat önümüzü,göğü aydınlatan gazap kırbaçlarınla! Ey Kızagan Tengri, ant içtik adına! Salınsın kara atlar, çıksın Erlik Han cenk meydanına!” “Börü, arasına başka savaşçı sokmaz! Börü, karşısındaki ordunun sayısına bakmaz! Börü, dağların efendisi, karanlığın öfkesidir! Börü, her cenge sağ çıkmayacağını bilerek girer! İmkânsızı başarır, yağının kâbusu olur! Börü olmak için hazır mısınız?” Ağzında kan tadı varsa, bakışlarında sadece ölümün parıltısı vardır
140.00 ₺ -
Hayatım Kazım Karabekir
Herkesin hayatı, mükemmel bir tarihin parçasıdır. Özellikle çocukların ibret alacağı güzel bir kitaptır. Şahsının ehemmiyetine göre böyle bir kitap, bütün vatan evlatlarının da istifade edebileceği hakiki bir rehber olabilir. Ne idik, ne olduk? Mutlak bilinmelidir. Bu dünyada herkesin hayatı, kendi hatırasında bir resimli kitaptır. Eğer bunu yazmazsa kendisiyle beraber silinip gidecektir. Kalacak üç beş mühim hatıra da yakınları tarafından mahiyeti değiştirilmiş birer masal olacak, kimseye faydası değil, belki de zararı dokunacaktır. Herkes kendi kitabını yazmalı, okunması herkes için faydalı görülenler ise mutlaka basılmalı ve yayımlanmalıdır. Medeni âlemde bu yapılıyor. Bu âleme girdiğini iddia edenler de bunu yapmalıdır. Kâzım Karabekir
112.00 ₺ -
Börü Kutulu Set 4 kitap
BÖRÜ 1 - Yeniden Dirilişin ve İntikamın Kitabı Bir intikama kaç taht sığabilir? Acılı parmaklarla yapılmış kaç gösterişli taç, burçlarından kan taşan sarayların pürüzsüz merdivenlerinden yuvarlanabilir? Hayat Ağacının köklerinde filizlenen kötülük, acunun direğindeki çatlağı zorluyor. Sürek avı gibi insan avlayan canavarlaşmış kralların tahtları sallanıyor! Kanının sesini dinleyen ve küllere gömülmüş iki hanedanlık, öç ateşiyle yanıp tutuşanları ordularında birleştiriyor. Büyük mabedin (Göbeklitepe) ve Agarta’nın üstatları, hep bir ağızdan şu soruyu sordular; “O gün geldi mi? Gökyüzünün üç yılanın üzerine kan rengi uyanacağı zaman. Bakir kar örtüsünün taze kanla ısınıp ırmaklara karışacağı an. Rüzgârın şahit olacağı ateşten bir gazabın altından kumları darmadağın edip, taştan tanrılarına sarılan zavallıların yalvaracağı, öç ateşinin yakıldığı o gün geldi mi? Beklenen cevap Börü Han’ın dudaklarından döküldü; “Canavarlaşmış kralların yönettiği topraklarda öç, sadece katliamla alınabilir!”Acun artık kurt ve aslanın pençeleri arasında… Kandan ırmakların coşkulu sesine kulak verin! BÖRÜ 2 - Kurt İmparatorluğu “Ey benim demirden dağlarım! Yağı külleri savurduğum kadim ormanlarım! Demirdağın tinleri geldi bu gece ateşimize! Ey Börüler! Uluyun… Parçalayın… Haykırın! Börüler ant içtiler yağı kanı akıtmaya! Ey Ulu Tengri, güç ver gökte doğan oğullarına! Ey Toprak Ana, yol göster bize ulu kayın ağaçlarınla! Ey Çakay Han, aydınlat önümüzü,göğü aydınlatan gazap kırbaçlarınla! Ey Kızagan Tengri, ant içtik adına! Salınsın kara atlar, çıksın Erlik Han cenk meydanına!” “Börü, arasına başka savaşçı sokmaz! Börü, karşısındaki ordunun sayısına bakmaz! Börü, dağların efendisi, karanlığın öfkesidir! Börü, her cenge sağ çıkmayacağını bilerek girer! İmkânsızı başarır, yağının kâbusu olur! Börü olmak için hazır mısınız?” Ağzında kan tadı varsa, bakışlarında sadece ölümün parıltısı vardır. BÖRÜ 3 - Kurt Yangını Ser üzerimize geceyi, Uğultumuz titretsin yürekleri! Çek pusatlarını Çoga, Doldur kelleleri tamuya! Vur baltanı Temir Tonka, Taşsın cenk meydanı kanla! Adımız göğe bir yükseldi. Sonumuz toprağa bir üflendi. Kırk budaklı ulu çamın dokuz kolundaki tepeyiz, Kartalların kanadındaki altın tüyün sahibiyiz! Kayalar bizi haykırır, çağlayanlar adımızla coşar! Toprak Ana, bizi adalet için akıttığımız kanla sarar! Zirvelerden gelen rüzgârlar bize atalarımızı fısıldar! Ey Ulu Tengri, yarılsın bastığımız toprak, aç gazap çukurlarını! Harlansın Tamu’nun katran karası kazanları! “Ölümden hayat dilenmek, ahmakların işidir!” BÖRÜ 4 - Karanlığı Parçalayan Öyle bir öleceğiz ki; Canını aldığımız yağıların tinleri, tamunun kızıl göğünü çatırdatacak! Öyle bir öleceğiz ki; Bizleri tanrının bahçelerine götüren tinler, acunda kalan bedenlerimize bakıp gözyaşı dökecek! Öyle bir öleceğiz ki; Bırakın soyların bizi hatırlamasını, gök bile unutmayacak! Her çakında bir, karanlığa adımızı haykıracak, Her yaşında bir zalimin usunda korkular yaratacak! Öyle bir ölümsüzleşeceğiz ki; Adalet için çıkan her pusatta zalim kanıyla uyanıp, her can alışta can bulacağız! Öyle bir sevmiş olacağız ki; Hatunlarımızın gözlerinde gökte parıldayan bir ışık, Sevdiğimiz bozkır kızının ipek saçlarında bir rüzgâr, Büyüttüğümüz balaların dudaklarında bir gülücük olarak kalacağız! Gökte Doğanlar! Hah! Son kez… Ur-Ah! Ur-Ah! Ur-ah! Ur-Ah! “Küllerinden yeniden doğabiliyorsan, yaşıyorsun demektir!”
542.50 ₺ -
Ayet Ayet Hayat
Bizim ninelerimiz, dedelerimiz miydi Akdeniz’i “Türk gölü” haline döndüren? Bizim ninelerimiz, dedelerimiz miydi “Dünya bir padişaha çok, iki padişaha az” diyerek otuz Türkiye büyüklüğünde bir devlet inşa eden? Bizim ninelerimiz, dedelerimiz miydi, yeri geldiği zaman hem kâinata, hem de hayata meydan okuyan? Bizim ninelerimiz dedelerimiz miydi, farklı dinden, farklı dilden, farklı kılık kıyafetten olanlara hoşgörü içinde bakan… “Öteki”yi “ötekileştirme”den içselleyip “inanç, ibadet, kıyafet, seyahat, ticaret özgürlüğü” tanıyan? Bizim ninelerimiz, dedelerimiz miydi her meydana ebedî abideler diken? Bizim ninelerimiz, dedelerimiz miydi aç kalan Hollanda’ya, Fransa’ya ve Yunanistan’a ekmek veren? Bizim ninelerimiz dedelerimiz miydi Açe’ye (Endonezya) yardım gönderen? Acaba bu kendine güveni, bu cesareti, bu cüreti, bu hoşgörüyü nereden alıyorlardı? Aynı millet olduğumuz halde bizde neden aynı cesaret, aynı cüret, aynı beceriklilik, aynı hoşgörü yok? Acaba genlerimiz de mi bozuldu? Genlerimizi bilemeyeceğim, ama biz bozulduk! Ninelerimizin, dedelerimizin kudret kaynağından koptuk. “Hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir.” İspatı ortada. Ceddimizin yaptığı tarih, “Kâinata meydan okuma” tarihidir.
77.00 ₺ -
Martı Jonathan Livingston Dördüncü Bölüm İlaveli
Durgun denizin minik dalgacıkları üzerinde, güneşin altın gibi ışıldadığı pırıl pırıl bir sabahtı. Sahilden bir mil uzaklıkta, denizi kucaklarcasına ilerleyen bir balıkçı teknesi, martılara kahvaltı zamanının geldiğini haber veriyordu. Binlerce martı, bir lokma yiyecek için mücadeleye girişmişti bile. İşte zor bir gün daha başlıyordu.
22.13 ₺ -
Geliştiren Anne Baba
ÇOCUĞUNUZ BİR KEZ ÇOCUKLUK YAŞAYACAK; BU DÖNEMİ ONUNLA DOYA DOYA YAŞAYIN. Bir anne, bana yolladığı mektupta şöyle diyor; “Çok yorgun ve sorumlulukların altında ezilmiş hissediyorum. Annem kendi dönemlerinde böyle bir yılgınlık hissetmediklerini, bu kadar sabırsız ve öfkeli olmadıklarını, bizi seyrederken bile yorulduğunu söylüyor.” Bir başkası da şöyle yazmış; “Otuz yaşında yaklaşık 4,5 ay sonra baba olacak bir baba adayıyım. Bugüne kadar geçen süre içinde baba olacağım düşüncesi üzerinde çok durmadığım için birçok şeyin farkında değildim. Ancak bugün bu düşünce üzerinde ilk adımımı attım ve daha ilk adımımda büyük bir eksik ile yola çıktığımı fark ettim. Bu sanki kutuplara keşfe giden kâşifin yanında soğuktan koruyucu kıyafetlerini almaması gibi bir hisse benziyor.” Yetişen her yeni kuşakla birlikte, onları yetiştiren anne ve babalardan da beklentiler artıyor. Toplumun gelişmesi için öncelikle ailede demokratik bir yapı kurulması şart. Bunun yolu da anne ve babaların geçmişten gelen korku kültürü kalıplarından kurtulmaları ve onur eşitliğine inanan sağlıklı gelişmiş bireyler yetiştirmeleri… Geliştiren Anne-Baba olmak için kendinizi ve çocuğunuzu tanımanız, beklentilerinizi, niyetinizi keşfetmeniz; değerlerinizi ve aile ilişkinizi sağlıklı tutmanız önemli. Bilen, anlayan, seven gözlerle yaşama bakmak kendi elinizde… Güler yüzlü, sakin, güvenen, hayata, ailesine şükür duygusu içinde bakan bir anne, bir baba olmak çocuklarınıza verebileceğiniz en büyük armağandır. Çocuklar böyle bir armağanı hak ediyorlar. DOĞAN CÜCELOĞLU
140.00 ₺ -
Tedbiratı İlahiyye
İbnü’l-Arabî, Mevrûr şehrini ziyâreti sırasında Ebu Muhammed Şeyh Salih’in elinde Hakîm-i Zülkarneyn’in kaleme aldığı Sırru’l-Esrâr isimli bir kitap görür. Şeyh Salih kendisine, “Sırru’l-Esrâr müellifi, eserinde dünya şehrinin nasıl idâre edilmesi gerektiğini konu edinmiştir. Buna mukâbil, senden insanlık şehrinin siyasetini konu alan ve saadetimizi temîn edecek olan bir kitap yazmanı isterim” der. İbnü’l-Arabî, onun bu isteğine müsbet cevap verir, sadece dört günlük bir zaman zarfında Sırru’l-Esrâr kitabına karşılık et-Tedbîrâtü’l-İlâhiyye fi Islâhi’l-Memleketi’l-İnsâniyye adlı bu eseri vücûda getirir. Sırru’l-Esrâr’ın çerçevesi, İbnü’l-Arabî tarafından tasavvufî bir bakış açısıyla ele alınmıştır. Bu bakımdan Tedbîrât, İbnü’l-Arabî ve eserleri etrafında teşekkül eden vahdet-i vücûd anlayışının siyaset-tasavvuf ilişkisine etkisini tespit etmeye matuftur. Kısacası İbnü’l-Arabî’nin ilk eserlerinden biri olan Tedbîrât’ta tasavvuf, hilâfet, siyaset, insân-âlem arasındaki ilişkinin metafizik temelleri, onun perspektifiyle ele alınır.
100.74 ₺ -
Gaybın Önünde
Mustafa Sabri Efendi, Osmanlı’nın son devrindeki en önemli İslâm âlimlerinden biri olarak Batı medeniyeti karşısında yaşanan fikri ve itikadî bocalamayı engellemek için tüm hayatını mücadele içerisinde geçirmiştir. Bilhassa günümüzde olduğu gibi o dönemde de İslâm âlemini zehirleyen ve toplum üzerinde nüfuzu yüksek bazı kişilerin benimsediği pozitivist görüşlerle mücadele etmiştir. Görüşlerini savunurken ilmî arka planı ve güçlü kalemi sayesinde etkili birçok eser ortaya koymuş ve temel İslâmî esasları ustalıkla müdafaa etmiştir. Mustafa Sabri Efendi’nin el-Kavlu’l-Fasl eseri, Peygamber’in (sav) dâhîliğini vurgulayarak nübüvvet makamını âdeta ilâhî elçilik bağlamından koparan Ferîd Vecdî, Muhammed Abduh, Muhammed Mustafa el-Merâgî, Mahmud Şeltût, Muhammed Hüseyin Heykel gibi isimlere bir karşı çıkıştır. Batılılaşmanın etkisinde kalıp İslâm dinini Batılılaşmanın getirdiği yeni değerlere ve düşünce kalıplarına göre yorumlayan bu isimlerin fikirlerini sertçe eleştiren kitap, Mustafa Sabri Efendi’nin Mısır veliahtının iltifatına mazhar olmasına neden olmuştur. Nübüvvet, mucizeler ve ölümden sonra yeniden dirilme konularında pozitivist düşünceye sahip kişilerin yarattığı kafa karışıklığını gideren ve bu düşünceleri bertaraf eden Mustafa Sabri Efendi’nin bu eseri çağdaş Müslümanların sorunlarına da derman oluyor.
122.64 ₺ -
Osmanlı İnsanlığın Son Adası Ketebe
Tarihle birlikte düşünme ilkesi doğrultusunda eser veren Mustafa Armağan, Osmanlı tarihini yeni bir gözle okuma serüvenini bugüne kadar onlarca kez basılan bir eserle taçlandırıyor; Osmanlı: İnsanlığın Son Adası. Bugün ancak su üstündeki kısmını çözebildiğimiz Osmanlı buzdağının derinlerinde bilmediğimiz nice yönlerini yeni bir bakışla gündeme getiren Armağan, böylece Osmanlı tarihindeki klişeleşmiş hüküm ve anlatıları sorgulamaya girişiyor: Kapitülasyonlar iyi bir şey miydi? Osmanlı toplumu erkek egemen miydi? Harem gerçekten de bir haz mekânı mıydı? Patrona Halil bir eşkıya mıydı yoksa halk kahramanı mı? Osmanlı’da demokrasi var mıydı? Osmanlı: İnsanlığın Son Adası bu ve benzeri merak uyandıran soruları cevaplandırmaya yönelik kışkırtıcı bir okuma girişimi.
118.26 ₺ -
Osmanlının Kayıp Atlası Ketebe
Mustafa Armağan tarihte ender rastlanan tarihî kavşakta kaleme aldığı Osmanlı’nın Kayıp Atlası’nda kaybettiğimiz büyük haritayı elimizdeki parçalarından yola çıkarak tasvir çabasında. Kuruluş, yükselme, duraklama, gerileme ve çöküş... Üç kıtaya yayılmış, onlarca kültür, din, dil ve millete sahip halkları 6 asır huzur içinde yaşatmış bir cihan devletinin kitaplarımızda içine sıkıştırıldığı kalıp bu. Bu kalıptan çıksa çıksa karikatür çıkabilirdi, nitekim çıkan o olmuştur. Peki neden yapılmıştır bu beyin ameliyatı? Bir daha bu topraklarda “Osmanlı” benzeri bir oluşumun ortaya çıkması istenmemişti de ondan. Bu tehlikeli ‘millet’in, ecdadının bir zamanlar neler yaptığını öğrenirse sıkıştırıldığı kalıpları kırmak gibi bir alışkanlığı olur, bu da kurulmak istenen düzenin altına bomba koymak anlamına gelirdi. Onun içindir ki, Osmanlı bu ülkede yıllar yılı kötülendi, aşağılandı, küçük görüldü, artıları bile eksiye dönüştürüldü. Lakin Türkiye asırlık kalıpları birer birer kırarken, tarihinin buna eşlik etmemesi düşünülemezdi. Böylece hem ülke olarak çıktığımız noktada Osmanlı güneşini daha eksiksiz görebilecek bir donanıma kavuşuyoruz, hem de tarih, kafamızdaki kalıpları yıkarak bizi özgürleştiriyor.
72.27 ₺ -
Enneagram ile Öğrencini Keşfet
Öğretmen-öğrenci arasında yaşanan problemlerin ve akademik başarısızlıkların temelinde iletişim hataları vardır. Eğitimde tek tipleştirme, bu eğitim modeline uymayan mizaca sahip öğrencilerin eğitim hayatını hem ebeveynler hem eğitimciler hem de öğrenciler için içinden çıkılması güç büyük bir problem yumağına çevirebiliyor. İsmail Acarkan, her çocuğun farklı bir mizaçla dünyaya geldiğini ve bu yüzden anne babalar için olduğu kadar eğitimciler için de öğrenciyi tanımanın, sağlıklı iletişimi ve akademik başarıyı beraberinde getireceğini özellikle vurguluyor. 9 Tip Mizaç Modeli'yle ilgili Türkiye'nin farklı yerlerinde seminerler veren İsmail Acarkan, bireyselleşme çağı olan 21. yüzyılda bu kadim öğretinin ne kadar ihtiyaç duyduğumuz bir anlayış olduğunun altını çizerken eğitimcilerin işlerini kolaylaştıracak bilgiler veriyor. Enneagram ile Öğrencini Keşfet- Mizaç Farkındalığıyla Öğretmenlik Yapmak kitabı, eğitimcilere öğrencilerini tanımaları için destek olurken aynı zamanda hem psikolojik hem de akademik başarıları için onlara rehberlik etmelerine yardımcı oluyor.
218.30 ₺ -
İslamın Vadettikleri
"Doğuşu ve yayılışıyla tamamen kendine özgü ve tarihte bir örneği daha görülmemiş apayrı bir olay, bir çeşit mucizedir İslâm."
166.50 ₺ -
Beş Şehir
Beş Şehir'in asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır. İlk bakışta birbiriyle çatışır görünen bu iki duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve olarak seçtiği şehirler, benim hayatımın tesadüfleridir. Bu itibarla onların arkasında kendi insanımıza ve hayatımızı, vatanın manevi çehresi olan kültürümüzü görmek daha da doğru olur.
150.00 ₺ -
Şarkın Büyük Alimleri
İslam'ın temel eğitim müesseselerinden olan medreselerde okutulan kitaplar, müderrisin İlmî kariyeri ve vakfiyelerde belirtilen şartlar ile doğrudan alakalıydı. İçinde bulunulan zaman ve coğrafya da takip edilen müfredatta ve eserlerde bazı farklılıklara sebep olabiliyordu. Bir ilim talibi, umumiyetle doğduğu şehirdeki âlimlerden ders alır, daha sonra başka ilim merkezlerine seyahatler yapardı. Bir müderris, talebesini başta İlmî liyakat ve kabiliyeti olmak üzere bütün yönleriyle tanır, belirli bir seviyeye kadar okuttuktan sonra kendisinden daha üstün bir âlime tavsiye ile gönderirdi. Hicaz, Suriye, Mısır, Irak, İran, Anadolu, Mâverâünnehir ve Horasan gibi memleketlerde tarih boyunca pek çok İslâm devleti kuruldu. Bu topraklarda eserleri, tâbi oldukları hükümdarların sınırlarını aşıp yedi iklimde okunan nice âlimler yetişti. Şark (doğu), sahip olduğu medeniyet sebebiyle İslâm’ı temsil eder. Buradan hareketle biz de eserimize Şark’ın Büyük Âlimleri ismini koyduk. Âlimleri büyük, küçük gibi sıfatlarla vasıflandırmak gibi bir gayemiz ve haddimiz olmadığı gibi tarih boyunca gelmiş geçmiş binlerce âlimin bu mütevazı çalışmamızda sadece ismini bile zikretmemiz İmkân dâhilinde değildir. Bu çalışmamızda şer‘i ilimlerin anahtarı mesabesinde olan ve eserleri ilim müesseselerinde asırlarca okutulan İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe (rh.), Ebü'l-Hasen el-Kudûrî, Ömer en-Nesefî, Ali el-Ûşî, İbn-i Hâcib, Esîrüddîn el-Ebherî, Ali b. Ömer el-Kâtibî, İmam Bûsîrî, Hatib el-Kazvînî, Sadeddin Mesud Teftâzânî, İbn-i Habib el-Halebî, Seyyid Şerif Cürcânî, İbnü’l-Cezerî, Molla Hüsrev, Abdurrahman Câmî, Abdurrahman Karabaş, Birgivî Mehmed Efendi, Molla Aliyyü’l-Kârî, İmâm-ı Rabbânî (k.s.), Hasan eş-Şürünbülâlî, Ahmed el-Bennâ, Mahmud el-Antâkî, Davud-ı Karsî, Hâmid el-Paluvî, İbn-i Âbidîn gibi âlimleri tanıtmaya çalıştık. Bundan sonraki yapılacak çalışmalara bir basamak teşkil etmesi temennisiyle...
176.15 ₺