-
Öyküleriyle Çocuk İsimleri Ansiklopedisi
Yavrumuzu kucağımıza almadan önce düşünmeye başlarız ‘Ne isim vermeliyiz?’ Kimilerimiz ailesine başvurur, kimilerimiz eşi dostu seferber eder. Kendinizden bir parçaya ne isim verileceği karmaşık bir problem bile olabilir kimi zaman. Sahiden hepimiz ismimizin anlamını biliyor muyuz? Eskiler ‘ismiyle müsemma’ derler, yani ismimizle anılır, belki de ismimizin anlamını ruhumuza katarız. Dikkatli bir seçim yapmak gerekir yavrumuz için, zira o ismini hayatı boyunca taşıyacaktır. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: “Kıyamet gününde insanlar kendi isimleri ve babalarının isimleriyle çağrılacaktır.” buyuruyorlar. Öyküleriyle Çocuk İsimleri Ansiklopedisi ’nde hem isimler bulacak, hem de bazı isimleri tarihte taşımış olan büyük şahsiyetlerin hayat hikayelerinden örnekler bulacaksınız. Ragıp Güzel, bu değerli çalışmasıyla hangi ismin dinimize göre sakıncalı, hangisinin uygun olduğunun yanı sıra, Kur’an-ı Kerim’de geçen kız ve erkek isimlerini de bize aktarıyor.
180.00 ₺ -
Osmanlının 7 Cephede 7 Düvelle Savaşı
Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda yedi cephede birden savaşmıştır. Bu savaş, şanlı, fakat talihsiz bir devletin sekerâtı (can çekişmesi) gibidir. Bir zamanlar yirmi milyon kilometrekarelik yüzölçümüne hükmeden Osmanlının üzerine yedi düvel birden çullanmıştı. Hedefleri, terekesinden 40 devletin çıktığı bu devletin topraklarını ele geçirmekti. Kahraman ecdâdımız, cihadın farz-ı ayn olduğu o devrede canla başla mücâdele etti. Her aileden en az bir şehit verildi. Yüz binlerce şehidin kanıyla yazılan o şanlı mücâdele, tarihimizin “en acı hikâyesi”dir. Bir de maalesef tarihimizin en az bilinen devresidir. Halbuki, ne kadar acı da olsa, elem verici de olsa, tarihimizin bu bölümünü çok iyi bilmek durumundayız. Zira, bu ülkenin dünkü düşmanları bugün de mevcut ve bugün de ellerini yakamızdan çekmiş değiller. Şayet biz, geçmişten layıkıyla ders alır, dostumuzu, düşmanımızı iyi tanırsak, düşmanın kurduğu tuzakları önceden sezebilirsek, hem elimizdeki mevcut toprakları korumuş, hem de dersimize iyi çalışmak suretiyle dünyadaki bütün mazlum kardeşlerimizi kurtarmanın yolunu bulmuş olacağız. Başta Filistin toprakları olmak üzere, birçok İslam ülkesi ve hemen hemen bütün dünya, Osmanlı’nın uzunca bir devresindeki huzura, refaha hasret durumda. Yedi Cephedeki savaşlardan gerekli dersi alıp, mağlubiyet psikolojisini üzerimizden atarak, fetihler ve zaferler devrindeki ruh iklimini yakaladığımız takdirde, bütün o şehitlerin ve gazilerin ruhu da şâd olmuş olacaktır. Kahraman ve fedakâr ecdâdımız, Osmanlı Devleti sekerât halindeyken bile kahramanca mücâdele etmiş, üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirmiş, tarihe altın harflerle yazılan destanlar sergilemiştir. Buyrun bu hüzünlü, zorlu, ibretlerle dolu tarihi birlikte okuyalım…
90.00 ₺ -
Osmanlı Türkçesine Giriş
MUKADDEME Biraz geç kalmış da olsa, ülkemizde her geçen gün hayat damarımız olan Osmanlı Türkçesi’ne olan ilgi ve ihtiyaç kendisini daha fazla hissettirmeye başladı. Bu güzel his ve arayışın artık el yordamıyla değil, daha ilmî ve elle tutulup gözle görülür hale geçerek devam etmesinin zamanı da gelmiştir. Batılılar 1880’li yıllardan sonra, daha Osmanlı Devleti ayakta iken Osmanlı Türkçesi’ni öğrenmek ve öğretmek, bu arada keşfetmek üzere iyi çalışmalar yapmışlardır. Cumhuriyet devrinde ise bu sahada bu aziz millete bu işin dersini verecek duruma gelmeleri ve özellikle diplomatika ve siyakat yazıları hakkında ortaya koydukları eserler bizleri mahcup edecek seviyededir. Osmanlı Türkçesi’nin kaideleriyle birlikte; nesih, rik’a, divanî ve siyakat gibi kalemlerini esas alarak bütün devir ve konularını içeren bir külliyatını hazırlamak yirmi seneden beri düşünüp durduğumuz bir hedefimizdi. Zira geniş çaplı Osmanlı kültür eserlerine bir kapı açabilme yolunda metin ve mantığı uyumlu böyle bir giriş, bir anahtar hazırlamak mutlaka gerekli görünüyordu.Hâlbuki böyle bir çalışma ne Osmanlı devrinde ve ne de ondan sonra teşebbüs edilebilmiş bir hamle değildi, bu bakımdan da heyecan vericiydi. Bugün bu hususu çalışmada bize cesaret veren şeyler; çeyrek asırlık bir Osmanlı Arşivi tecrübesi ve Arapça ve Farsça hakkında hasbelkader bilgimizdi. Ancak bu cesaret yeterli gelmiyordu; biz de projemizi işin ehli değerli dostlarımıza ve Çelik Yayınları’na sunduk. Onlar da bu çalışmaya bizi teşvik ederek bilgi ve teknik bakımdan destek verdiler. Yer, zaman ve şartlar bundan daha iyi olamaz diye düşündük ve istişareler neticesi bu zor işe giriştik. Önce nesih yazısıyla kaide ve metinler kitabını külliyatın birinci cildi yaparak Osmanlı devleti ve kültürü ve yazılarını ayrı ayrı ele alan böyle bir eseri tamamlamaya niyet ettik. Böyle büyük bir işe teşebbüs etmenin pek kolay olmadığının farkındayız; zira bazı kaideleri vermekle beraber, ortaya tam olarak bir gramer kitabı koymuyoruz. Bununla beraber Osmanlı Türkçesi kullanıldığı sahası ve gelişme devirleri itibarıyla son derece geniş ve derindir. Bu uzun devirler içinde imlanın kendine göre değişme ve gelişmeleri vardır. Bununla beraber nesih ve rik’a belki çok alışılmamış bir yazı stili değil, ama divanî ve siyakat gibi yazılar bir bakıma ihtisas yazılarıdır. Ancak böylesine geniş bir kültürden istifade etmek bu yazıları öğrenmekten geçiyordu. Bütün tereddütlere rağmen, kendi kültürünün dilencisi durumuna düşmüş bir milletin bir ferdi olarak bunu icra sahasına koymak bizim için bir vazifeydi. Osmanlı Türkçesi denince; Osmanlı Devleti zamanında, bir tarife göre de 1908 tarihine kadar kullanılan Batı Türkçesi akla gelir. Biz Osmanlı Türkçesi tabiriyle Arap asıllı eski yazı veya daha yaygın ve mantıklı tabiriyle; İslâm harfleriyle yazılı Osmanlı Türkçesi’ni kastetmiş olacağız. Böyle bir çalışma ile neyi elde edeceğimiz meselesi burada anlatılabilecek bir konu olmadığından, bu sorunun cevabını vermek üzere de ‘Varlığımız ve Birliğimiz Açısından Osmanlı Türkçesi ve Tarihi Derinliği’ adlı eserimizi bastırmış bulunmaktayız. Zira ele aldığımız dil ve onun yazıları Bosna’dan Yemen’e, Kırım’dan Doğu Türkistan’ın doğu ve batısına kadar asırlar içinde yazılıp konuşulmuş bir lisandır. Bizim yaptığımız bu naçiz çalışma bu sahada ne ilktir ve ne de son olacaktır. Bu hususta şimdi hayatta olan ya da olmayan, her kimin ne kadar emeği geçmiş ise bizce tebrik ve takdire şayandır. Ancak biz bu eserle farklı ve yeni ihtiyaçları gözeten bir mantıkla yola çıkmış bulunuyoruz. Gayemiz; Osmanlı Türkçesi’nin kendi yazısı ve mantığı içinde öğrenilmesi ve müşküllerinin yine kendi içinde çözülmesini temin etmektir. Bu durumda dile Osmanlı devrinde nasıl yaklaşıldığı bizce mühimdir ve bu hususta yazılmış eserlerin çoğuna ulaştık. Bununla beraber şunun da farkındayız ki; biz artık bir asır öncesinde değiliz, bulunduğumuz zaman ve şartları da göz önünde bulundurmalı ve ona göre bir usul geliştirmeliydik. Neticede bulduğumuz usul; kendilerine yabancı bir dil olan Osmanlı Türkçesi’ni kendi çocuklarına öğreten İngiliz ve Fransızlarla, kendi evladına yine kendi dilini öğreten Osmanlıların birbirini tamamlayan ortak şeklidir. Bizce bütün mesele zor olanı hasbelkader kolaylaştırmak ve kapalı olanı mümkün mertebe izah edebilmektir. Ancak şunu da biliyoruz ki, bu işi lüzumundan fazla basitleştirmek veya öyle göstermek, onu yozlaştırmak ve ayağa düşürmekten başka bir mâna ifade etmez. Bu sahada hasbelkader çalışmaya niyetli olanlar, bu dilin ve yazıların eski bir tarihi, derinliği ve geniş bir coğrafyası bulunduğunu göz önüne almalıdırlar. Böylesine mühim bir konuyu dar mânada mahalli bir mesele olarak görmek doğru değildir. Diyebiliriz ki; ele aldığımız bu konu fevkalade kıymetli ve bir o kadar da gayret isteyen bir meseledir. Öyleyse buna bir camcı ve çömlek ustasının gözüyle değil, bir kuyum ustasının değerli taş ve madenler karşısındaki hassasiyeti, bilgisi ve usulleriyle bakmalı ve görmeliyiz. Osmanlı Türkçesi’nin ekseriyetle Türkçe ve yine kendi malımız olarak kabul etiğimiz Arapça, Farsça ve diğer dillere ait kelimelerden teşekkül ettiği bir gerçektir. Bununla iftihar etmekle beraber, bu dilin imla usulünü tatbik ve sözü anlama hususundaki kaideleri bilmeye ihtiyaç olduğunu da bileceğiz. Eskiler dile giren Arapça ve Farsça asıllı kelimeleri bozarak yazmaya hakkımız olmadığını söylerlerdi. Bütün mesele evvela imlayı 18. ve 19. asır Babıâli kâtiplerinin tutarlı ve oturaklı haliyle becerebilmektir. Buna Şemseddin Sami’nin Kamus-ı Türkî adlı eserinin imlası demek de mümkündür. Ancak metin okumalarında eskiye girildikçe durumun değişeceğini de bileceğiz. Zira daha eski eserler imlanın henüz oturmadığı devirlere aittirler. Bununla beraber devletin son zamanlarında imlanın farklı sebeplerle bozulduğunu da görmekteyiz. Bu çalışmaya numune olarak aldığımız metinlerin bazıları gayet basit olmakla beraber bir kısmı ağdalı cümleler, ıstılahlar ve eski tabirler ihtiva etmektedir. Şu da var ki; bu çalışmadan istifade edecek olan her fert bu külliyatta geçen her şeyi anlamak zorunda değildir ve böyle bir mecburiyeti de olamaz. Fakat bazen insanın neyi, niçin anlayamadığını bilmesi de kendi başına bir malumat ve yol göstericidir. Ancak şunu da belirtelim ki; Osmanlı Türkçesi’nde bugün bizim tatbik etmekten çok uzak kaldığımız bir şiirimsilik, farklı bir akıcılık vardır. Hadikatü’l-Vüzera’da Kuyucu Murad Paşa’dan bahsedilirken; onun esaretten kurtulup İstanbul’a gelerek Padişah’a bağlılığını gösterince kendisine Kıbrıs eyaletinin verildiği şöyle anlatılır:“Rehyab-ı reha olduktan sonra Asitaneye gelüb süm-i semend-nevend sultan-ı serbülende bende-nüvaze-ruy-i niyazi-i pay-endaz ittikde Kıbrıs eyaleti ile i’zaz olundu.” Evvela şunu kabul etmek gerekir ki; bugün kullandığımız dille burada ifade edilmek istenen incelik ve derinlikleri karşılamanın ne yazık ki imkân ve ihtimali yoktur. Bunun da ötesinde buradaki akıcılık ve ahengi hissettirmek de bir o kadar imkânsızdır. Nitekim,“...süm-i semend-nevend, sultan-ı serbülende bende...” tabirindeki sözleri anlamak bir tarafa, kulağa hoş gelen o sihirli seslerin güzelliğini inkâr etmek mümkün değildir. Yine: “...ruy-i niyazi-i pay-endaz ittikde Kıbrıs eyaleti ile i’zaz olundu” tabirindeki ‘endaz’ kelimesiyle ‘i’zaz’ arasındaki musikiye yeniden kulak vermelidir. Veya savaş meydanını tarif ederken top ve tüfeklerin gök gürültüleriyle tek ses olduğunu ifade eden,“Top u tüfeng-i ra’d aheng” tabiri de uzaktan uzağa bu gürültüleri tatlı bir saz ve ses sihriyle kulağa getirmektedir. Nitekim buradaki ‘tüfeng’ ile ‘aheng’in kafiyesini görmezden gelemeyiz. Belli bir kültür ve geniş mânalı bir misyondan uzun zaman evvel kopmuş bir milletin çocuklarına bugün yeni, köklü ve değişik bir usulü takdim etmek gayesiyle bu eser hazırlandı. Kitabın bu hazırlığı tatbiki tecrübelere dayanmakta olup, masa başında bir şeyler hazırlamak nevinden ve baştan savma bir iş olarak görülmedi. Kitabın hazırlığında, evvela alıştırmak gayesiyle basit metinlere yer verildi. Ardından Türkçe, Arapça ve Farsça unsurlar sıra ile ele alındı. Müfredatta gösterilen kaideler -fazla ağıra kaçmaksızın- verilip, ardından bununla alakalı sorular tevcih edildi. Bundan sonra kaidede anlatılanların tatbik edileceği bir metin ve hemen onu takip eden bir lügatçe konuldu. Sonra da konunun tamamlayıcısı olarak alıştırmalar verildi. Bu arada metin ve kaidenin birlikte yürütülmesi gözden ırak tutulmadı. Ekler kısmına ise fiil çekimleri cetveli ve tarihlerle ilgili malumat ve ebcet harflerinin değerleri gibi maddeler konuldu. Bu cildin ikinci kısmında yer alan metinler ise iki kısma ayrıldı: Birinci kısım doğrudan dizilerek ve yine basitten ağıra doğru teşkil edildi. İkinci kısım ise tıpkıbasım diye tabir ettiğimiz usulle alınan metinler olup bunlar da yine hafiften ağıra doğru kondu. Bu müfredatın tatbikinde hedef; evvela Osmanlı Türkçesi’ni doğru okuyabilmek ve bu okuduğu şeyi anlayabilmektir. Sünbülzade Vehbi bir beytinde şöyle der: Okumaya yazıdan çok sa’y et Ki, kalır nakş ile cahil hattat. Ancak bu sözler düşünüp anladığını yazabilmenin kıymetini düşürmez. Böylece imladan mânayı ve mânadan maksadı yakalayabilme yolunda mümkünse hem okumalı, hem de yazabilmelidir. Bu da iki taraflı bir gayreti ve neticede muvaffakiyeti icap ettirir. Bu merama ulaşma yolunda, hangi maksat ve seviyede olursa olsun, bu eserden istifade etmek isteyene, “biz bu kadarını yaptık, gerisi sana kalmış” mantığıyla hareket etmedik. Bilakis, “biz sizin için burada gerekli olan malzemeyi ve seçme fırsatını hazırladık. Bunlar arasından siz neye ve ne kadar ihtiyaç hissediyorsanız, onu alın ve gerisini bırakın” demiş olduk. Böylece gerek öğreten ve gerekse öğrenen için ihtiyaç ve seviyelere göre seçme şansı sunmak üzere programı elastiki kıldık. Faydalanmak isteyen dilerse sadece matbu veya el yazısı metin okur, dilerse sadece divanî ya da siyakat okur veya okutur. Eserin, araştırmacılar için faydalı olabilmesine elden gelen gayret sarf edilirken resmi ve özel teşebbüslerin ihtiyaçları da göz önüne alınmıştır. Yine fakültelerin Türk Dili, Tarih, Arşivcilik, Bilgi-Belge Yönetimi ve İlahiyat ve benzeri fakültelerinde okuyan arkadaşlarımızın da istifadeleri göz önüne alınmıştır. Metinler bütün bu sahalara uygun olarak titizlikle seçilmiş ve faydalı bilgiler veren ibretli konular olmasına gayret edilmiştir. Kitabın ikinci kısmında yer almış olan metinler arasında az da olsa Osmanlı sınırlarını aşan Türkçe metinler de kondu, buralarda bazı garip kelimeler bulunacaktır. Bu arada Arapça ve Farsça ibarelere hareke konması gerektiğini düşündük ve öyle yaptık. Bununla da kalmayıp onların ayrı bir başlık altında Türkçe tercümelerini de vermeye çalıştık. Bu arada metinlerin ilmi, edebi, tarihi hususiyetler taşıması gerektiğini de gözden ırak tutmadık. Eserin ilk cildinde Osmanlı devletinin resmi belgelerine girilmedi, zira bundan sonra gelecek eserlerde bunlar fazlasıyla bulunacaktır. Bütün mesele işi kolaydan zora, temel bilgilerden teferruata doğru adım adım götürmektir, diye düşündük. Şunu itiraf etmeliyiz ki; biz bu eserin, eski tabiriyle, müellifi olmaktan çok musannifi durumundayız. Yani doğuda ve batıda zaten var olan geniş malumatı bir nizam dâhilinde bir araya getirip sıraya koymuş olduk. Bu çalışmayı icra sahasına koyma hususunda bize bilgi ve cesaret verenleri de burada zikretmeden geçemeyeceğiz. Çelik Yayınevi başta olmak üzere arşivciliğimizin adları yâd edilmesi gereken simalarından Dr. Mustafa Küçük, Dr. Mustafa Çakıcı, Uzm. Yusuf İhsan Genç, Sinan Çuluk, Kemal Gurulkan, Numan Yekeler, Sinan Satar ve Şefik Kanyılmaz’ı hatırlamayı kendimiz için bir borç biliriz. Bu arada Osmanlı Arşivleri, İsam Kütüphanesi, Marmara İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi, Atatürk Kitaplığı,Beyazıt Yazma Eserler Kütüphanesi ve İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi mensuplarının da bu çalışmada birer payları olduğunu minnettarlık hisleriyle belirtmek isterim. Yine bütün çalışmalarımız hususunda bize maddi ve manevi destek verme hususunda hiç bir fedakârlıktan çekinmeyen biricik kardeşim Serhat Geridönmez’i ayrıca hatırlarım. Ebubekir Subaşı Sultantepe 2015
198.00 ₺ -
O Bir Osmanlı Ermenisi
"Hasan'la Suzan'ın Kerem ile Aslı'da beter fakat yazılıp söylenmemiş bir aşkları var!" deyince aklıma bir muziplik geldi: "Yoksa bana Hasan ile Suzan'ın aşkını mı yazdıracaksın?" Başını yana çevirerek ileri geri salladı: "Ah, Kerem'ler yok artık, Aslı'lar da ne yazık ki asıllarına sadık değiller!" İşin gerçeği ben gülerken de olsa irkilmiştim, o meşhur hikâyede de Kerem bir Türk, Aslı ise Ermeni kızıydı. Fakat şimdi alabildiğine kaynayan, Osmanlı Devletini temelinden sarsan hadiselerin içinde cereyan eden bu aşk hikâyesi çok daha yaman ve ibretli olmalıydı. Beni düşüncelere dalmış görünce: "Oğlum, artık benim kim olduğumu ve sana canlı şahit olarak çok şey anlatacağımı, belgeler ve bilgiler vereceğimi öğrenmiş bulunuyorsun. Hasan'ım bana Türklerle Ermeniler arasında geçen meselelere tarafsız ve insaflı bakma, böyle inceleme sebebi olmuştur; varsın beni Ermeniler Ermeni, Türkler Türk olarak görmesinler."
222.00 ₺ -
Ne Olur Gitme
Ummadığı bir olayla karşılaştığında babaannesi, “işte böyle, hayat neler getirir, neler götürür bilinmez.” derdi. Tamer onun yaşam karesinden çıkmış, sessizce Muhammet girmişti. Muhammet bundan habersizdi, Ceren, onun için arkadaşının kız kardeşiydi sadece. Deli deli konuşuyordu Baran: - Sen bu gece bir hoşsun, beni Muhammet ağabeyle evlendirmek, aklından nasıl geçer? Evvela onun beni istemesi lazım.
72.00 ₺ -
Mutlu Olabilmek Elinizde Bunun Farkında mısınız
Zorluklar insanın kuvvetini terbiye eder ve onu gelecekteki başarılara hazırlar. Hiç sıkıntı çekmeden, kolay bir şekilde arzuladığı hedeflere ulaşabilenler, oralarda başarılı bir şekilde durabilmeyi genel manada söylemek lazım gelirse beceremezler. Onlar bir bakıma kendilerini tesadüflere terketmiş gibidirler. Böyleleri bir süre başarılı gibi görünseler de, onlar bunun hazzını duyma konusunda sorunlar içerisinde olduklarını hissedebilirler. Mutluluk başarının ötesindedir. Başarı için çalışma, gayret, özveri gereklidir. Yaşam biliminin çözümlenmesi dersleri pek mühimdir. Öyle ise nereden bakarsak bakalım hayatın içerisinde acı, keder, üzüntü, sıkıntı vardır. Önemli olan sağlıklı, başarılı, mutlu olabilmeyi başarabilmektir. Zaten dünya hayatının bir sınav oluduğunu pekçok kimse bilmektedir. Bir örnek olarak kuşları ele alalım. Kuş ekmeğini bulabilmek için kar, kış demeden kilometrelerce yol katetmekte, türlü tehlikelerle karşılaşmaktadır. Kaldıki kuşlar aleminde ona yardım edebilecek, doktor, polis, jandarma ve diğer yoktur. Bilim bir bütündür. Sağlık, psikiyatri, psikososyal bilimler içinde durum aynıdır. Her ilim birbiriyle bağlantılıdır. İnsan kainatının en değerli varlığıdır. Bilim adamları insanlığın sıkıntı çekmemesi için yeni bilgiler elde etme telaşındadırlar. Sıkıntılarımızı yenebilmemiz için psikososyal savunma mekanizmalarımızı iyi bilmek lazımdır. Ruh sağlığının kaleleri hatırlanmalıdır. İnsanın ruhsal ve sosyal özellikleri ve başarılı uyumlarının esasları bilinmelidir. Bu manada oluşturmaya çalıştığımız referans merkezi mahiyetindeki kitaplar evlerimizden eksik olmamalıdır. Stresle mücadele teknikleri tahminlerin üzerinde çoktur. Bu kitabımızda kimileri, örnekleriyle halk sağlık eğitimi açısından, toplumumuzun istifadesine sunulmaktadır.
174.00 ₺ -
Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman
Zigetvar sahasında dağ ve gök Zülfikar kılıcının şeklini alarak yatarlarken, hilalin nazlı yükselişi yorgun Kanunî’ nin zihnine serin alevler vererek bir nebze coşturmuştu. Bilal’in ezanı kulağında uğuldarken, Hâlid’in nârası, Saad’ın satveti Kâbe’nin kokularıyla karışarak bir bad-ı sabanın kollarında gelip hüzünlü bir ferahlıkla etrafını aldı, kutlu bir davetin müjdesini getirdi. Hasta Padişah için uzun geçen bir geceden sonra sabaha karşı toprak üzerindeki karanlık örtü canavardan kaçan sürüler gibi dağılırken, onun ardından bembeyaz gümüşî sabah perdesi son bir kere daha yeryüzüne geriliyordu.’ Osmanlı’ yı gücünün ve ihtişamının doruğuna çıkararak Viyana kapılarına kadar dayanan, Anadolu’ dan Hristiyan Avrupa’ nın göbeğine aralıksız akınlar düzenleyerek dünya haritasını yeniden şekillendiren, Akdeniz’ i tam bir ‘’Türk Gölü’’ haline getiren, Süveyş’ te kurduğu donanma ile Kızıldeniz’ i ve Kutsal Mekke-Medine topraklarını emniyet altına alan, 71 yaşında ve hasta bir haldeyken bile ordusunun başında sefere çıkan, Zigetvar kalesi’ nin zaptı sırasında top sesleri arasında şehid olan SULTANLAR SULTANI…
144.00 ₺ -
Meriçin Gelini
“Denizdeki tüm dalgalar durdun rüzgarlar esmesindi, yıldızlar sönsün ay parçalansındı, beş kıt’ada’da bir zelzele oldun ve Harun çılgıncasına bağırsındı: -Rümeysa!... Rümeysa!.. Genç adam duyduğu ızdıraba daha fazla dayanamadı, yüksek sesle gerçekten bağırmaya başladı: -Rümeysa!.. Rümeysa!.. Hissettiği ayrılık acısı müthişti. Tertemiz, büyük aşkları bir anda hikaye olmuştu. Bu güzel romanı okumaya başlayınca elinizden bırakamayacaksınız.
90.00 ₺ -
-
Leylak Kokulu Sokaklar
Çocukluğum 1970 li yılların Ankara'sında geçti... Ankara, şimdilerin büyük bir kasabası gibiydi o zamanlar. Binadan çok boş alan vardı, yanı yöresi boş olurdu ulaşımı güç evlerin. Ana caddeden sonrası genelde toprak olmasına rağmen, bizim sokağa asfalt yollardan ulaşırdık. Sebebi sanırım Merkez Bankası Evleri idi. Merkez Bankası evleri, birer dönüm araziye kurulmuş, iki katlı, bakımlı ve zamanının en lüks binalarıydı. Rengarenk çiçeklerle bezeli, ağaçlarla, en çok da baharın müjdecisi, kendine has renkleri ve şekilleriyle mis kokulu çiçekler açan leylak ağaçlarıyla süslü harika bahçeleri vardı. Şimdilerde eser kalmamış o görüntülerden. İhtişam dolu evler, malikâneye benziyorlar dışarıdan. Bahçe duvarlarından başlıyor gösteriş ama bir şeyler eksik kalıyor hep, leylak kokmuyor artık o sokaklar. Oralarda gezinerek büyüyen yürekleri, efsunlu rayihaları içine çekerek huzur bulan gönülleri, sayısız hayata tanıklık eden o, lila-yeşil gösterisinin her derde deva olduğunu, önünden geçenleri kokularıyla büyüleyerek hayal dünyasına sürüklediklerinden bihaber, kıymışlar leylak ağaçlarına. Ağlamaklı gittiğim bu yollardan neşeyle dönüşümü, Leylak ağaçlarıyla paylaştığım sırlarımı, Rüzgârla birlikte, leylak kokularına karışıp uzaklara sürüklenen çocukluk hayallerimi hiç mi hiç bilmiyor yeni sokak sakinleri. Kim bilir, bencileyin, ne kadar çocuk büyüttü hâlbuki o güzelim ağaçların gölgesi. Kim bilir ne hayaller kuruldu o rayihalar eşliğinde. Kim bilir neler yaşandı o "Leylak Kokulu Sokaklar" da.
156.00 ₺ -
Diclenin Son Türküsü Kutül Amara
Dünyanın çeşitli ülkelerindeki gazeteler, Türk Ordusunun İngiliz Ordusu karşısındaki bu zaferine kayıtsız kalmamış, onlar da bunu kendilerince şöyle tefsir etmişlerdi: “Kûtü’l-Amâra zaferi İngiltere’yi içeride ve sömürgelerinde zor durumda bırakacaktır. Kût’un bu şekilde sükûtu İngilizler hesabına askerî ve siyasi bakımdan büyük bir darbedir. Nitekim İngiltere’nin Şark’taki itibarı sarsılmıştır. Gelibolu hezimetinden altı ay sonra burada yeni bir hezimete uğramaları İngilizlerin İslam dünyasi üzerinde sahip olduğu nüfuza büyük bir darbe vurmaktadır. Bu muzafferiyet Türkiye’nin Müslü- man cemiyetler nazarındaki nüfuzunu yüceltecek ve İngilizler de bunu pek yakında kafalarına sokacaklardır.” Bazı İngiliz gazeteleri ise şöyle yorumluyorlardi: “Çanakkale’den sonra lrak’taki bu mağlubiyetle üzerinden güneş batmayan İngiliz İmparatorluğu nüfus ve şanından yara alıp temelden sarsılmıştır. Bir İngiliz garnizonunun teslim olması bu savaşın ilk ve bu yüzyılın nadir birkaç örneğinden bir tanesidir.” Çanakkale'den sonra İngilizlerin uğradığı en büyük yenilgi olan ve bizlere unutturullan Kutü’l-Amâre Savaşını tarihçi ve Osmanlı arşivleri uzmanı olan Ebubekir Subaşı'nın kalemin- den okuyacaksınız.
198.00 ₺ -
-
Tahtsız Padişah Kösem Valide Sultan
Harem’e giren gözü dönmüş askerlerin tatlı canına kıymak üzere üşüştüğünü gören Kösem Sultan önce söz silahını çekti ve bu gayyadan kurtulmaya çalıştı. Olmayınca, para ve servetine el atıp altınla dolu hazînesini teklif etti. Ancak kapıya dayanmış olan ecel aman vermek istemiyordu. Her saniyesi bir saat gibi gelen bu dehşetli zaman zarfında geriye bir tek yol kalıyordu; tam bir yiğit gibi dövüşmek... Nitekim Kuşçu Mehmed denilen rezille arasında zorlu bir boğuşma patlayıverdi. Zilletin prangasını azı dişleriyle çiğneyip tüküren o asil küheylan, ak saçlarına rağmen nefsi müdafaaya girişmeyi seçiyordu. Nitekim sonu mutlak bir ölüme çıkan bu er meydanında kükremiş bir arslan gibi dövüşüyordu. Bu esnada canı yanan Kuşçu, o sefil hançerini Kösem’in gözüne saplayıverdi. Şimdi ulu Vâlide’nin yorgun ve ateşli başı yaz yağmuruna tutulmuş bir taş gibi terlerken, narin vücudu kızıl kanında yıkanıyordu. Eşsiz Vâlide’nin baş kâtili onu öldü zannederek bıraktı. Tam da bu kanlı odadan uzaklaşmaya başlamışlardı ki, onun inleyerek nefes aldığını farkettiler. Bu kanlı gecenin şansız kâtilleri o dişi kaplanın yılmaz göğsüne çakılı örste hâlâ hayat demirinin dövülmekte olduğunu anlamışlardı.
174.00 ₺ -
Kırkıncı Suikast
Allah Resulü’ne (a.s.m) yapılan saldırılar ve suikastlar yalnızca tarihi bilgi olarak değil ona karşı duyulan, kin, nefret ve öfkeyi göstermesi açısından da oldukça önemlidir. Asr-ı Saadette meydana gelen olaylar araştırıldığında açıkça görüldüğü gibi ona sadece Mekkeli müşrikler değil, hak ve hakikate düşman olan herkes kızıyor, kin ve nefret duyuyordu. İslam’ın yayılması ile maddi manevi çıkarlarını kaybedeceklerini düşünenler öfkeden yerinde duramıyor, Efendimize zarar vermek için ellerinden gelen her türlü kötülüğe başvuruyorlardı. Aradan yüzyıllar geçtiği halde Efendimize ve İslam’a duyulan bu kızgınlık hiç azalmadı. Her asırda ona hakaret etmeye cüret edenler olduğu gibi, şahsına ve hadislerine saldırarak getirdiği davete savaş açanlar eksik olmadı. Onun tüm insanlığa örnek olan yaşantısı, sözleri, hal ve hareketlerini saptırarark onu yanlız tanıtmak sureti ile mahkum etmek isteyenler, bunun için özel eğitim alanlar, ömürlerini bu yola adyanlar iyi bilmelidir ki yaptıkları bu modern suikast girişimleriyle Efendimize zarar vermiyor, bilakis kendilerinin de parçası olduğu insanlığın huzur ve mutluluğunu yok ediyorlar.
84.00 ₺ -
Kara Kasırga
Süsen Yaylası’nın yedi rengi, ufka yaklaşan güneşin füsunuyla can rengine dönüşürken; hançer gibi bir kayanın ucunda çırpınan güneş kan rengindeydi… Ateş büyüyor… Evet… Karanlığın korktuğu tek şey aydınlıktır. Ateş zayıfladıkça, tetikte bekleyen karanlık, üzerine abanacaktır Küçük Kız!.. Bana Küçük Kız deme Kürşat!.. Peki, demem… O hâlde ateşe bir odun daha at. Gerekirse kendimi de atanım Aspasya!.. Yeter ki bu ateş hiç sönmesin…
72.00 ₺ -
İyi İnsan Olmak Yürek İster
şu içinde, bulunduğumuz dünyada ademoğlunun en önemli meselesi hiç şüphesiz ki gerçekten iyi insan olabilmektir. bir şeyi tahrip etmek, yıkmak çok kolay, yapmak ise çok zordur. iyi insan olabilmenin zorluğunu göze alabilmek yürek ister. Bu kitap size bu kahramanlığı ve cesareti sergileyebilmede önemli ipuçları sunmak için hazırlandı. Kitapta o kutlu mücadeleyi zaferle neticelendirmenin yollarını canlı örneklleriyle bulacaksınız.
120.00 ₺ -
-
İnsan Ne Yaptığına Şahittir
Müslüman psikologlar şunu kesinlikle biliyorlar ki; insan psikolojisi üzerine Batı’da yapılan araştırmalar henüz yeteri kadar verimli düzeye ulaşmamıştır. Çünkü onlar, insan psikolojisini incelerken, hakiki kaynağı ihmal etmiş, insan psikolojisinin gizemli ve sırlı noktalarına vakıf olamamışlardır. Oysa hakiki kaynak; Kur'ân ve sünnettir. Kur'ân ve sünnet ışığındaki psikolojik araştırmaların ise ileriye dönük kapısı açıktır. Bu kitap, insan psikolojisi alanında mütevazi ve sade olmakla beraber beş bölümden oluşur; 1- Birinci bölümde; öfkelenme, öfkenin sebepleri, öfkenin sonucunda ortaya çıkan neticeler ve tedavi yollarından bahsedilir. 2- İkinci bölümde; kin tutma, kin tutmanın ne olduğu, sebepleri, neticeleri ve tedavi yollarından bahsedilir. 3- Üçüncü bölümde; hased etme, hasedin sebepleri, netice ve tedavi yollarından bahsedilir. 4- Dördüncü bölümde; korkma, korkunun çeşitleri, nasıl ortaya çıktığı ve tedavi yollarından bahsedilir. 5- Beşinci ve son bölümde ise; strese girme, stresin sebepleri, sonuçları ve strese nasıl hakim olunması gerektiğinden bahsedilir.
66.00 ₺ -
İğde Dalı
Düşler bunca dizginsiz, hayaller böylesine pembe ve gerçekler böyle gri olmasaydı keşke... Uçurumların uğultusuna kapalı kulaklarına pembe tüylü türküler söylendikçe, sabaha daha çok var demektir... N'olur? Sarıçiçekler solmasın. Sarı kurdeleler takılmasın pıtrak dikenlerine. İğde dallarının o zarif eğimi yanlış yorumlanmasın. Ve 'Yan Yol'larda umut çiçeklerini umutsuzluğun kara lastikleri ezip geçmesin... *** "Zavallı yavrum... Öylesine güçsüzüm ki... Gücüm çatsa, tutup elinden, seni mutluluğa uçurmaz mıyım? Tükendik. Sana kanat takmaya gücüm yok. Seni koruyamam... Sana bakamam... İkimiz de el bakıncıyız yaralı ceylanım, bahtı karam... Bir lokmanın hesabını vermeye mahkûm insanlarız... Ah bir tanem!.. İstemez miyim?.. İstemez miyim sanıyorsun?.. Elimden bir şey gelmez. Seni Allah'a emanet ediyorum kızım..."
90.00 ₺ -
2. Abdulhamid Efsanesi Yıldız İstihbarat
Sultan ll. Abdulhamid için tarih ne yalanlara sahne oldu. "Kızıl Sultan, kan emici, Yıldız canavarı, vatan satan adam"... daha nice kuyruklu iftiralar!.. Yalan tarihinin gürültüsünden bıktık. Amcası Abdülaziz'in tahttan indirilmesi ve şüpheli ölümü, ağabeyi V. Murad'ın tahtta geçirildikten üç ay sonra ruhsal çöküntü geçirdiği iddiasıyla tahttan indirilerek Çırağan Sarayı'na hapsedilmesi neticesinde başlamıştı hükümranlığı.Bir yandan dış borçlar, bir yandan iç isyanlar ve kanlı darbe fırtınaları... Zor günlerden geçiyordu imparatorluk. ll. Abdülhamid'in otuz üç yıllık iktidarı boyunca oluşturduğu eserlerinden izlediği politikalara ve Yıldız İstihbarat Teşkilatı'nın ettiği amansız mücadeleden şaşırtıcı jurnallere kadar uzanan bir serüven... İşte size sağanak sağanak tarih... Bilinmeyen yönleriyle Sultan ll. Abdulhamid Han. Bir toz zerresinde bile tarihin doğrusunu arayan Şükrü Altın'ın kaleminden her satırı düşündürücü, her satırı sarsıcı bir eser...
66.00 ₺ -
Hz Alinin 100 Veciz Sözü
Hz. Ali’den bahseden dinî eserlerin hemen hepsinde, O, büyük bir cengâver ve eşsiz bir kahramandır. Hz. Peygamber’e (s.a.v) yakınlığı ve O’nun ilim meclislerine devamı sebebiyle de “ilim şehrinin kapısı” olma övgüsüne mazhar olmuştur. Bir yönden O’nun sözleri de Hz. Peygamber’in (s.a.v) sözleri gibi değerli bulunmuş ve “Sad Kelime-i Hz. Ali” olarak kitaplara geçerek eşsizleşmiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.v) mübarek sözleri; kırk hadis, yüz hadis, iki yüz elli hadis, beş yüz hadis olarak yaygınlaşmıştır. Buna benzer bir tarzda Hz. Ali’nin ve diğer üç halifenin de sözleri derlenmiştir. Hepsi bir arada “Sad Kelime-i Çıhâr Yâr-ı Güzîn” adı altında bazen müstakil kitap ve bazen de kitap içinde bir bölüm olarak istinsah edilmiş ve hatta şerhleri yapılmıştır. Hz. Peygamber’in (s.a.v) hadislerinden yüz hadis derleyenlerin maksatları ne ise Dört Büyük Halife’nin yüz sözünü derleyenlerin de maksatları aynı olsa gerektir.
30.00 ₺ -
Hilafetin Çığlığı
Kur’an mucizesini yeryüzüne hâkim kılmak için Allah(c.c.) tarafından görevlendirilen Resulullah Efendimiz’in(s.a.v.) de yeryüzünde halifeleri vardı. Halifeliğin kaldırılmasının üzerinden 91 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ gündemde kalmaya devam etmektedir. Hem Türkiye’ de hem de dünyanın başka yerlerinde hilâfet makamının yeniden kurulması için toplantı ve gösteriler yapılmaktadır. Batı her koldan hilafet makamına saldırıya geçmişti. Haçlılar korktukları halifeliği yıkmak için başta İngilizler olmak üzere çok mücadele verdiler. Onlara göre halifelik bir daha çıkmamak üzere tarihin mezarlığına gömülmeliydi. Müslümanların tefrikaya düşmesiyle sonunda hilafet makamı kaldırıldı. Batı’nın İslâm dünyası üzerindeki katliam ve kıyımlarına dur demenin zamanı ne zaman gelecek? Birçok Müslüman ülkede hâlâ görülen savaş, kan ve acılar ne zaman sona erecek? Müslümanların acı çığlığı ne zaman dinecek?
168.00 ₺ -
Hayatımdan Çık Git
Almina başını ellerinin arasına aldı... Vargücüyle bağırmak istiyordu: - Hayatımdan çık git!
84.00 ₺ -
Gazi Osman Paşa
“Düşman birlikleri top menziline girer girmez; ‘Bismillah! Ateeeeşşşş!..’ emrini verdi. Uzun menzilli Krupp bataryaları aynı anda gök gibi gürlediler. Bu öylesine bir salvoydu ki; sanki on iki top değil de, küffar zulmüne karşı binlerce toptan gürleyen ilahî bir gazaptı... Gökler çatırdıyor, yerler sarsılıyordu... Bu top sesleri, milletin belleğinde bu güne kadar unutulmadan gelen o meşhur ‘Plevne Marşı’ndaki akıl almaz mısranın doğuşuydu sanki: ‘Osman Paşa’nın kolundan beş bin top birden patladı!...’ Oysa, patlayan topu topu on iki toptu... Ama patlayan bu on iki top; rahat ve kendi gücünden emin olarak Plevne üzerine yürüyen şımarık düşman ordusunun ödünü patlatmaya yetmişti...” Plevne ve Gazi Osman Paşa... Bu efsane savunmayı yaptıran ruhu bu eserde bulacak, hüzün ve ibretle okuyacaksınız...
15.00 ₺ -
Firavun Mantığı
Onlar uğursuz saydıkları kurtarıcılarını öldürerek kurtulacaklarını sandılar; bunu başaracak göçleri de vardı, yapabilecekleri her şeyi yaptılar. Böylece başlarında bir uğursuzluk olmayacak, kendi kurdukları sapık düzenleri devam edecekti… Her şey planladıkları gibi giderken, ne bir salgın hastalığa uğrayıp hırpalanarak güç kaybettiler, ne de bir ordu saldırısına uğrayıp yok oldular; onların helak olmalarına sadece bir ses yeterli oldu. İşte inkâr ettikleri, bir türlü kabule yaklaşmadıkları Yüce Yaratıcının gücü öyle bir güçtü ki, onların hazırladıkları orduları, kurdukları planları, kullandıkları mantıkları, hazırladıkları köşkleri, donattıkları villaları bu Yüce Güç karşısında bir işe yaramadı, yaramıyor ve yaramayacaktır. Tarihin derinliklerinde kaldığı zannedilen inkâr planları, köhne söylemleri, köksüz mantıkları Kur’an’la güncelleşip günlük hayattaki yerini alarak günümüzde de devam etmektedir, bunun farkına varabilmek için insanlık O yüce Allah tarafından bütün donanımlarıyla hazırlanmış ve tercihleriyle karşı karşıya getirilmiş, dileyen dilediğini seçmekte serbest bırakılmıştır.
114.00 ₺ -
Evlilik ve Aile Hayatı
Bu eserde, Kur’an ve Sünnet’ten yola çıkarak iyi bir ailenin tesisi ve sağlam temellere oturması için evlilik öncesi ve sonrası nelerin yapılması gerektiğine genişçe yer verilmiştir. Mesela eğitim, terbiye, evlilik, cinsel mutluluk, aile için hak ve sorumluluklar ele alınırken, aile içindeki geçimsizliğe sebebiyet verecek hususlara ve çözüm yollarına da değinilmiştir. Aile hayatında huzur bulmak isteyenlere bir rehber olabilmeyi amaçlayan bu eserin aynı zamanda evlenecek gençlerimize güzel bir düğün hediyesi olacağı kanaatini de taşıyoruz.
192.00 ₺