-
Elif Gibi Sevmek 2 Dem
Çayı deminden anlarsın, yâri ise ayrılık vakti boğazında bıraktığı düğümden... Beklemek değil bizimkisi, demlenmek... Demlenmek yavaşlamaktır biraz. Durmak, bakmak, koklamak, anlamak, öğrenmektir. İçine kazımak, silinmez bir kalemle aklına yazmaktır. Hatırlamak için değil, unutmamak içindir. Peki ya sevmek? Kısmete açılan bir kapı mı, yoksa büyük bir imtihanın başlangıcı mı? Bu kitapta birbirine kavuşanların değil, ancak muhabbetle demlenenlerin aşka ulaşabileceğine şahit olacaksınız. Ve bazı şiirlerin hatırlamak için değil unutmamak için yazıldığını göreceksiniz...
33.00 ₺ -
Dil, Söz ve Fesâhat Abdülkâhir el-Cürcânî’nin Sözdizimi Nazariyesi
Abdülkâhir el-Cürcânî bilim hayatının ilk dönemlerinde sesbilimden cümle yapısına dilbilimin her alanında eserler veren uzman bir dilbilimci iken, sonraki dönemlerde iktidar ve bilim çevrelerindeki gelişmelerin de etkisiyle edebî eleştiri, belâgat ve dil felsefesi alanlarına yönelmiştir. Onun bilim kariyeri dikkat çekici gelişim ve dönüşümlere sahne olmuştur. Fakat geldiği son noktadan geriye dönüp bakıldığında bu kariyerin sanki tek bir şeye adandığı gözlenir: sözdizimi nazariyesi. Cürcânî’nin ilk dönem eserleri sözdizimi nazariyesini içten içe hazırlamış, sonraki eserleri ise bu nazariyenin ortaya konarak geliştirilmesine hizmet etmiştir. Bu çalışmada, Abdülkâhir el-Cürcânî’nin dil, söz ve fesahate dair görüşleri sözdizimi nazariyesi çerçevesinde ele alınmıştır. Eserde dil ve sözün mahiyeti, dil-düşünce ilişkisi, dilsel delalet, edebî değerin kaynağı gibi dil felsefesi ve belâgatin temel meseleleri Cürcânî’nin metinlerinden hareketle derinlemesine incelenmiştir. Kavramsal ve tarihsel derinliğe sahip bu eser, İslam düşüncesinin çağdaş dönemde ihmal edilmiş olan dil felsefesi ve belâgat alanlarında önemli bir boşluğu doldurmaktadır.
31.50 ₺ -
Çekirge Yılı Kudüs 1915-1916
Sahibinin, vazifesi bittikten sonra, geceleyin mum ışığında kaleme aldığı bu günlüğün önemi, Filistin’deki en mühim tarihî dönüşüm kavşaklarından birisine Kudüslü sıradan bir asker ve vatandaşın dünyasını yansıtmasından kaynaklanmaktadır. Söz konusu dönem, dört asırlık Osmanlı idaresinin sona erişi ve o zaman için kimliği belirsiz bir geleceğin başlangıcıdır. Bu, Gazze ve Bi’rüsseb’den akın eden İngiliz ordusunun Kudüs’e girmek üzere olduğu ve İngiliz donanmasının Yafa ve Hayfa’yı denizden bombalamaya başladığı bir vakittir. Bu dönemden elimize ulaşan tüm otobiyografi ve anıların siyasî liderlere, komutanlara veya fikir önderlerine ait olduğunu ifade edebiliriz. Tercüman’ın günlüğü bu yönüyle türünün tek örneğidir. Basit bir askerin, muhasara altındaki şehrine dair gözlemlerini ve samimi görüşlerini yansıtmaktadır. Yazar, günlüğünü başkalarının görmesinden çekinerek gizli bir şekilde kaleme almıştır. Bu nedenle bu günlük, Osmanlı döneminden bize ulaşan, halkın bastırılmış seslerinin nadide bir kaydıdır. Günlüğün önemini daha da arttıran diğer bir husus, yazarın günlük hayatında aralarında gidip geldiği iki dünyayı, günlük vazifesi dolayısıyla çalıştığı askerî daireler dünyası ile her günün sonunda döndüğü Kudüs sokaklarının dünyasını birleştirmesidir. Eser bu özelliklerinin yanında, 1915-1916 yılları arasında savaş sırasında fakirlerin çektiği yokluk, çekirge istilasına eşlik eden felaket ve açlıklar, ordunun mahsül, hayvan ve nakliye vasıtalarını müsadere etmesi gibi Filistin’in yaşadığı olaylara dair pek çok gözlem ve değerlendirmeyi de içermektedir.
32.20 ₺ -
Çağdaş İslami Akımlar
Batı’nın Müslüman toplumlara yönelik siyasi, askeri ve kültürel tehdit ve işgaliyle ortaya çıkan kriz, farklı tepkileri doğurmuş ve bu tepkiler, İslam coğrafyasının merkezi bölgelerinden başlamak üzere birçok ülkede farklı vurgulara sahip çözümler ve programlar geliştiren dini oluşumların ve hareketlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bir ders kitabı olarak hazırlanan Çağdaş İslami Akımlar, son iki asırda ortaya çıkan İslami oluşum ve hareketleri sadece tanıtmakla kalmayıp onların tepki ve tavırlarını anlamak üzere kuşatıcı bir teorik çerçeve ve tasnif sunmakta, nasların yorumundan siyasete, fıkıh ve mezheplerden tasavvuf ve tarikatlara, eğitim ve bilime kadar birçok konuda ortaya koydukları görüş, tavır ve uygulamalara yön veren temel yaklaşımlarına işaret etmektedir.
61.60 ₺ -
Çağdaş Dünyada Ulema Değişimin Muhafızları
M. Kasım Zaman, elinizdeki çalışmada çağdaş İslam dünyasında beklenenin aksine daha görünür ve etkin hale gelen ulemanın sosyal ve dinî değişimdeki rolünü ve onların, hızla değişen dünyanın getirdiği tehditler karşısında nasıl bir yol izlediklerini ele alıyor. Bu manada, diğer bölgelerle karşılaştırmalı bir çerçeve içerisinde 1850’lerden bu yana Hint altkıtasında hukuk ve eğitim alanında ortaya çıkan dönüşüm ve değişimlere âlimlerin tepkisini, ilmî, siyasi, sosyal alanlardaki faaliyetlerini ve medreselerdeki değişim çabalarını inceliyor. Diyobendileri merkeze almakla birlikte Hint altkıtasındaki farklı akım ve hareketler ile Suudi Arabistan, İran, Mısır gibi diğer bazı ülkelerdeki âlimleri de inceleyen Zaman, günümüz Müslüman toplumlarını kavramada İslamcı hareketler kadar ulemanın rolüne de dikkat çekiyor. Ona göre ulema sadece değişen zamanın tehditlerine karşı koymakla kalmamış, günümüzdeki birçok Müslüman toplumda etkilerini artırarak, kitlelere önderlik ederek ve kamu alanına yönelik söylemlere önemli katkılar sağlayarak başarılar da elde etmiştir. Ulemanın önemi, –geçmişi ve bugünü birleştiren, sürekliliğe sahip olmasının yanısıra çeşitli şekillerde sürekli güncellenen canlı bir miras olarak– dinî geleneğin muhafızlığını yapmalarına dayanmaktadır.
33.60 ₺ -
Çağdaş Dönemde Kur'an ve Tefsire Ne Oldu?
Mehmet Paçacı’nın son on yıllık çalışmalarının sonuçlarını ihtiva eden bu eserde, okuyucu, yoğun olarak çağdaş dönemde Kur’an ve tefsir bağlamında gerçekleşen tartışmalara ve gelişmelere dair kelami anlamda tespit, karşı çıkış, çözümleme, eleştiri ve sonunda teklif biçeminde metinlerle karşılaşacak. Eserde bir araya getirilen makaleler, meseleyi yöntemsel olmanın yanı sıra, belki de daha temelde kelami bir sorun olarak görüyor ve ele alıyor. Kitapta okuyacağınız çalışmaların temel problemini, düşünce dünyamız ve geleneğimiz üzerinde biriken çağdaş bir tortunun, yazarın uzmanlık alanı olan Kur’an ve tefsir üzerinden temizlenmesi oluşturuyor. Ayrıca özgün İslami bilimler geleneğini kendine has özellikleriyle olabildiğince ortaya çıkarmak, bu yazıların bir başka amacıdır. İki yüzyılı aşkın bir süredir katman katman biriken bu tortunun bir çırpıda temizlenmesi mümkün olmasa da, elinizdeki çalışma, söz konusu sorunumuz hakkında okuyucularında bir farkındalık yaratmayı hedefliyor.
37.10 ₺ -
Cerîde-i İlmiyye Fetvaları
Meşîhat makamının resmî dergisi olarak 1914-1922 yılları arasında yayınlanan Cerîde-i İlmiyye’de, dönemin şeyhülislamları tarafından verilen fetvalar düzenli bir biçimde neşredilmiştir. Cerîde-i İlmiyye’nin birinci dereceden resmî bir kaynak nitelişi taşıması, yayınlanan fetvaların, halkın farklı kesimlerinden gelen sorulara cevap olarak verilmesi ve derginin sosyal, siyasî, kültürel deşişme ve gelişmelerin ve savaşların yaşandığı bir dönemde yayınlanmış olması dergiye ve içindeki fetvalara ayrı bir önem kazandırmaktadır. Fıkıh, hukuk tarihi ve Osmanlı tarihi çalışmalarının hemen her alanında birinci el kaynak olarak önemli bir yeri bulunan bu fetvaların derlenmesi, tasnif edilmesi ve bir fetva mecmuası şeklinde, geniş bir dizinle ve ilmî esaslara uygun biçimde yayınlanması bir ihtiyaç olarak kendini hissettirmektedir. Bu kitap, Meşîhat makamının Cerîde-i İlmiyye’de yayınlanan fetvalarının, özellikle fıkıh, hukuk ve tarih araştırmacıları tarafından daha kolay bir şekilde incelenebilmesi amacıyla hazırlanmıştır.
26.60 ₺ -
Cemaleddin Afganî’nin Hatıraları
19. yüzyılın sonlarında İslam dünyasının sorunları üzerine kafa yoran bir düşünce, siyaset ve eylem adamı olarak Afgani’nin hayatı ve kişiliği sadece tarihçilerin inceleme konusu olmaktan daha fazla bir anlama sahiptir. Afganî’nin düşüncesi ve siyasi faaliyetleri çağdaş İslam dünyasının hem siyasal hem de düşünsel süreçleri üzerinde önemli izler bırakmıştır. Afgani, üzerinde hala tartışılan çok yönlü kişiliği ile hem taraftarları hem de karşıtları nezdinde önemli etkiler bırakan nadir insanlardan biridir. Gizemli olduğu kadar tartışmalı hayat hikayesinin Osmanlı payitahtında geçirdiği dönemine ilişkin notlar, onun kişiliğine ve düşüncelerine ışık tutacak ayrıntılarla dolu. Cemaleddin Afgani’nin İstanbul’da zorunlu olarak ikamet ettiği hayatının son beş yılında, Muhammed Mahzumi Paşa tarafından derlenen hatıralar Türkçede ilk defa yayınlanıyor. Çağdaş İslamcılık düşüncesinin en önemli ve renkli figürü olan Afgani’nin hatıraları, onun din, tarih ve siyasete ilişkin görüşlerinin yanı sıra Osmanlı ve Mısır’a ilişkin değerlendirmeleriyle de yakın dönem tarihine ışık tutuyor.
27.30 ₺ -
Celâlikıran Kuyucu Murad Paşa
Osmanlı Devleti 16. yüzyılın sonlarında, kudretinin zirvesindeyken bütünlüğünü bozmaya yönelik; dahası, büyük çapta göçlere ve iktisadi durgunluğa sebep olan bir tehditle karşılaşmıştı. Farklı vasıflarda ve ancak birbirlerinin doğurduğu şartlarda zuhur eden tehditler “Celâli İsyanları” olarak adlandırılmış; Osmanlı devlet ve toplumunda oldukça endişe yaratan bu tehlike, Sultan I. Ahmed’in ihtiyar veziriazamı Murad Paşa tarafından bastırılmıştı. Dört yıl veziriazamlık yapan Murad Paşa, isyanları bastırmada gösterdiği muvaffakiyet sebebiyle Osmanlı devlet adamları arasında mutena bir yer edinmiş; Osmanlı toplum ve siyaset nezdinde kendisinden her zaman sitayişle bahsedilmiştir. Suçlulara uygulanan cezalarda dini delillerin kullanılması onun dindar ve sert kişiliğine oldukça münasip düşmüş, isyancılara karşı tutumu günümüze kadar tartışılagelmiştir. Bu kitap, devşirmelikten devletin zirvesine çıkan Murad Paşa’nın hayatı, ailesi, şahsiyeti, Celâlilerle mücadelesi ve ıslahat gayretlerini ele alırken, bir devlet adamının nasıl insanüstü vasıflara sahip bir şahsiyete dönüştüğünü de gözler önüne seriyor.
21.00 ₺ -
Câmiu’l-icâreteyn
Câmiu’l-icâreteyn Bilim ve Sanat Vakfı’nın fetva mecmuaları neşir atölyesinin dördüncü kitabı olarak okuyucularla buluşuyor. Bu mecmua az sayıda fetva hariç şeyhülislam fetvalarından yapılan bir derleme olup derlemeye son halini, 19. yüzyılın ilk yarısında henüz kadılık yaptığı dönemde Şeyhülislam Meşrebzâde Mehmed Arif Efendi (1275/1858) vermiştir. Mecmuada icâreteyn, mukâtaa ve tapu ile ilgili yürürlükte olan fetvalar yer almaktadır. Bunların birleştikleri ortak nokta üçünün de bir tür icâreteyn yani çift bedelli kira akdi olmasıdır. Yani üçünde de “icâre-i muaccele” denilen peşin bir kira bedelinin yanı sıra “icâre-i müeccele” denilen ve belli periyotlarla düzenli tahsil edilen bir kira bedeli daha vardır. İcâreteyn daha ziyade vakıf binaların kiraya verilme usulü iken mukâtaa vakıf arsaların kiraya verilme usulüdür. Tapu ise mîrî arazinin çiftçilere kiralanma usulü olup geliri vakıflara tahsis edilen araziler de çiftçilere bu usulle kiralanmaktaydı. Her üç konunun da Osmanlı hukuku çalışanların yanı sıra farklı alanlarda çalışan tarihçiler için de önem arz ettiği, izahtan varestedir.
28.00 ₺ -
Biz Osmanlı'ya Neden İsyan Ettik?
“Arap isyanı” yakın tarihimizin en önemli kırılma noktalarından biridir. Kurgulanmış tarihin toplumsal hafızamıza işlemeye çalıştığı “Arapların ihaneti” algısı, aslında bizim geçmişimizle kurduğumuz ilişkinin travmatik boyutunu sergiler. Osmanlı’nın parçalanış sürecinde Arapların kopuşu etrafında geliştirilen söylem, tarihî bir olgudan çok ideolojik bir tutumu yansıtır. Gerçekten Araplar Osmanlı’ya ihanet ettiler mi? Ya da isyan sadece bölgeye ilişkin sömürgeci amaçları olan büyük devletlerin kışkırtmasından mı ibaretti? Kesin olan şu ki, Arapların Osmanlı’dan kopuşu, ulus-devlet sürecinde Türk kimliğinin yeniden inşası amacına hizmet eden ideolojik bir söyleme dönüşmüştür. “Türklere ihanet” söyleminin Araplardaki karşılığı Arapları sömüren, İslâm’a ihanet eden Türklere dönüşecektir. Aslında bu iki zıt söylem, Osmanlı bakiyesi Müslüman uluslarda inşa edilmeye çalışılan modern ulus kimliğinin ortak tarihî ve kültürel bağlamdan koparılarak “öteki” üzerinden tanımlanmasına hizmet etmiştir. Bu kitap, “Arap isyanı” olarak bilinen gelişmelerin en önemli aktörünün yaşadığı olayları anlatan belge niteliğinde bir hatırattır. İngiliz istihbaratının marifetiyle Hicaz’da başlatılan isyanın nasıl gerçekleştiği anlatılırken aynı zamanda bu hareketi meşrulaştırma çabalarının nelere yaslandığını da okuyabiliyoruz. Elinizdeki eser, sembolik olarak başlatılan ve İngiliz politikasının uzantısı olan isyan hareketinin başaktörü durumundaki bir ismin gözlemlerine, niyetlerine ve en önemlisi bu hareketin dayandırıldığı siyasî ve kültürel gerekçelere aşina olmak isteyenlerin gözardı edemeyecekleri bir metin. Şerif Hüseyin’in İttihatçılarla ilişkisi ve İngiliz yetkilileriyle isyandan çok öncelere dayanan teması yakın tarihe ışık tutacak nitelikte.
25.20 ₺ -
Bir ve Çok Âmirî Felsefesinde Tanrı ve Âlem
Felsefenin bilinen tarihindeki temel problemlerin başında “bir” ile “çok” arasındaki ilişki yer almaktadır. Antik-Helenistik felsefe birikiminin sekizinci yüzyılın ortalarından itibaren tercüme hareketi yoluyla sistematik bir tarzda İslam dünyasına aktarılması sonucunda bir-çok ilişkisi ilk defa “yaratıcı” tanrı tasavvurunun hâkim olduğu bir coğrafyada felsefî olarak tartışılmaya başlanmıştır. Bu yeni felsefî ortamda yetişen filozoflar, “yaratıcı” tanrı anlayışını, gelişme sürecindeki kelamî bakış açısından farklı bir şekilde yorumlayarak bir ve çok ilişkisine dair dikkat çekici ve etkili teoriler ortaya koymuşlardır. Hiç şüphesiz bu filozoflar içinde Fârâbî ve İbn Sînâ’nın teorileri kavramsal dakiklikleri ve kapsayıcı tabiatları sebebiyle ön plana çıkıp meşhur olsa da bunlar dışında da pek çok ismin bir ve çok ilişkisini çeşitli düzeylerde ele alıp tartıştıkları bilinmektedir. Bu çerçevede Fârâbî ile İbn Sînâ arasındaki dönemde yaşamış isimlerden biri olan Âmirî, bu meseleye yönelik özel ilgisi sebebiyle zikredilmeyi bilhassa hak etmektedir. Bir ve Çok, Âmirî’nin bir ile çok, bir başka ifadeyle Tanrı ile âlem arasındaki ilişkiye dair görüşlerini, yeni keşfedilen bir metin, el-Mecâlisü’s-seb‘ beyne’ş-Şeyh ve’l-Âmirî üzerinden incelemektedir. Ragıp Paşa Kütüphanesi’nde kayıtlı bir mecmua (no. 1461) içinde yer alan bu metin, 980-985 tarihlerinde Buhâra’da görüşmüş olmaları muhtemel olan genç İbn Sînâ ile Âmirî arasındaki felsefî tartışmanın kaydından ibarettir. Yedi oturum ve kırk bir soru/yorum-cevaptan oluşan bu metin, bir yandan Âmirî ile İbn Sînâ’nın görüşmüş olduklarına dair tarihî bir kayıt olduğu gibi, bundan daha da önemlisi, Âmirî’nin felsefesini anlamak ve yorumlamak için de yeni bir kaynak olma özelliğine sahiptir
26.60 ₺ -
Bir Türkün Ruznamesi İngiliz Siyaseti Üzerine Yazılar
Bir Türkün Ruznamesi, Osmanlı son dönem kalem erbabından Çerkeşşeyhizade Halil Halid’in (1869-1931) Ruzname'si ile İngiliz ve Osmanlı siyasetine dair yine İngilizce neşrettiği üç kitapçık ve iki makalesinin Türkçede ilk kez yayınlanan çevirilerinden oluşuyor. Gerek Ruzname, gerekse diğer yazılar müellifin üslup sahibi bir yazar olmasının yanı sıra dönemin siyasi olaylarına nüfuz kabiliyetini göstermesi açısından da dikkat çekici unsurlar taşıyor. Halil Halid, ilmiye sınıfına ve tasavvuf çevrelerine mensup bir ailenin ferdi olarak çalkantılı bir gençlik döneminden sonra ailevi meseleler ve hürriyet taraftarlığı nedeniyle, 1894 yılında İngiltere’ye firar etmiş ve 1911 yılına kadar bu ülkede yaşamını sürdürmüştür. Ruzname'si, başlığının ifade ettiği gibi bir günlük olmaktan ziyade İngiltere'ye kaçışına kadarki hayatını anlattığı bir hatırat mahiyetindedir. Ruzname, İngiliz halkını Osmanlı toplumu hakkında bilgilendirici ve Osmanlı'ya karşı onlarda oluşan bazı önyargıları bertaraf etmeye yönelik kısmen savunmacı bir üslup taşır. Bununla birlikte yetişmesi, aile çevresi, günlük hayat ve eğitim müesseselerine ilişkin olarak da ilgiye değer bilgiler içerir. Bu kitabın ikinci kısmını oluşturan siyasi içerikli yazılar ise karşımıza çeşitli açılardan Ruzname'dekinden farklılaşmış bir Halil Halid portresi çıkarıyor. Ruzname'de zaman zaman hissiyatına mağlup olan yazar, kazandığı tecrübelere paralel olarak, dönemin siyasî olaylarına ve İngilizlerin emperyalist siyasetlerine objektif ve eleştirel bir yaklaşım sergiliyor.
25.20 ₺ -
Bir Şehir Kurmak Turgut Cansever'le Konuşmalar
Modern Türkiye kendine özgü ev tipini ve şehir biçimlenmesini oluşturabilmiş midir? Türk kamu idare sisteminin merkezi niteliği şehirleşme serüvenimizde ne gibi sorunlara yol açmıştır? Yeni şehirler hangi kriterler doğrultusunda kurulmalı, mükemmel işleyecek bir şehir modeli nasıl olmalı, şehirler nasıl yönetilmelidir? Halkın bu yönetime doğrudan katılımını sağlamak mümkün müdür? Turgut Cansever'in 1997-1998 yıllarında verdiği "Şehir Yönetim Düşüncesi" seminerlerinden hareketle hazırlanan Bir Şehir Kurmak'ta, Türkiye'de şehirleşme sürecinin meseleleri tartışılıyor, sorunların çözümüne dönük öneriler üzerinde duruluyor ve dahası yeni kurulacak şehirler için bir model ortaya konuyor. Turgut Cansever'in "Diyarbakır Suriçi Eylem Planı"nın taslak metni de ilk defa bu eserde gün yüzüne çıkıyor. Yaşadığımız şehir sanki bize ait değil, oturduğumuz ev yabancı birisinden ödünç alınmış gibi... Bu şehri kim düzenledi, bu evi kim inşa etti ve biz bu yabancı mekânlarda oturmak mecburiyetinde miyiz? Burada bir kimlik sorunuyla karşı karşıyayız. Turgut Cansever iki büyük kimlik kurgulaması yapıyor: Hıristiyan Avrupa’dan miras kalan modernist kimlik ve İslam medeniyeti kimliği. Medeniyet tasavvurunun en önemli görünür öğesi kuşkusuz şehirdir. Bize özgü şehir ve ev, bizim uzmanlarımız ve uygulayıcılarımız tarafından bize ait bir talep üzerine inşa edilecektir. Prof. Sadettin Ökten
56.00 ₺ -
Bir Osmanlı Arap Gazetecinin Anıları
Kürd Aliİ, Osmanlı’nın son döneminde Suriye’de Cemal Paşa’nın yakınında bulunmuş bir Arap gazeteci. Mesleği gereği siyasî olayları yakından izlemiş, dönemin aydınlarının sergiledikleri Osmanlıcılık, Arap milliyetçiliği, Batıcılık gibi akımlar arasındaki çelişkili tutumları bizzat yaşamış bir tanık. Harb-i Umumîden önce Fransız hariciye görevlilerinden birinin, çıkartmakta olduğum el-Muktebes gazetesinin, kendi politikalarına uygun yayın yapması durumunda karşılıksız bırakılmayacağını söylemesi üzerine ona şöyle dedim: “Türklerle aramızda dilden başka bir farkın olmadığını biliyorsunuzdur. Türklerle birlikteliğimiz Osmanlı dönemiyle başlamadı; Türkler bizimle Haçlı ordularına karşı omuz omuza çarpıştılar. Onların ve Kürtlerin sayesinde sizleri Ortaçağ’da topraklarımızdan kovduk. İttihatçılar farklı unsurları dışlayınca Araplar onlara karşı mücadele verdiler. Çünkü Araplar dillerinden ve milliyetlerinden vazgeçmek istemiyorlar. Tarihleriyle övünmekte, medeniyetlerini beğenmektedirler. Bizimle aynı ırk, medeniyet, dil ve dinden olmadığınız halde sizinle birlikte olmamızı nasıl istersiniz?” Fransız görevli teklifinde ısrar edince ona “Biz ancak Osmanlılarla birlikte oluruz” dedim. Bir gazeteci olarak Kürd Ali’nin hatıraları yakın tarihin satır aralarını ortaya çıkarırken kurgulanmış tarihin dışında bir perspektif sunuyor.
32.20 ₺ -
Bilge Yöneticinin Elkitabı
Bilge Yöneticinin El Kitabı İslâm siyaset düşüncesinin en meşhur simalarından biri olan Ebü’l-Hasen el-Mâverdî’nin İslâm medeniyetinin en merkezî kavramlarından birisi olan vezirlik üzerine geliştirdiği görüşleri ele almaktadır. Vezirlik konusunda İslâm tarihi boyunca en kapsamlı ve en yetkin değerlendirmeleri yapan âlimler arasında Maverdî ilk sırada yer alır. İslâm siyaset düşüncesinin önemli kavramlarından birisi olarak öne çıkan vezirlik hakkında onun yaptığı tasnif ve tahliller kendisinden sonraki literatürün yönünü belirlemiştir. Eserde vezirliğin nasıl bir görev olduğu, vezir olmak için gerekli şartların tespiti, vezirlerin sorumluluk ve görevlerinin neler olduğu, ne gibi haklarının bulunduğu ile vezirlik çeşitleri gibi konular ele alınmaktadır.
26.60 ₺ -
Beyrut Şehremininin Hatıraları
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde Batılı devletlerin siyasi ve iktisadi etkilerinin en yoğun hissedildiği yerlerin başında hiç kuşkusuz Lübnan gelir. Lübnan bu dönemlerde fikri ve siyasi açıdan son derece canlı bir merkez konumundadır. 1868-1938 yılları arasında yaşamış olan Selim Ali Selam, Beyrut şehreminiliği ve Osmanlı Meclis-i Mebusan azalığı yapmış bir siyasetçi, iş adamı ve entelektüeldir. Bir Arap aydını olarak Selim Ali Selam’ın mücadelesi ve düşünceleri, yaşadığı dönemde, özelde Lübnan, genelde Arap coğrafyasındaki yönelişler hakkında muhatabının ufkunu açmaktadır. Selim Ali Selam’ın bir Fransız yetkiliye söyledikleri şu sözler dönemin Lübnanlı Arap önderlerinin tavrını ve psikolojisini özetler mahiyettedir: “Ülkemizin gidişatı hakkındaki hakiki his ve düşüncelerimizi anlamanız bizim için önemlidir. Bizler adem-i merkeziyetçiliği ve elimizden alınmış olan haklarımızı talep ediyor olsak da, yüce halifemiz emiru’l-müminin hazretlerinin saltanatına sıkı sıkıya bağlıyızdır. Onun hâkimiyetinden ayrılmak ve sizin korumanızı talep ederek ülkemize gelmenizi istemek aklımızın ucundan bile geçmez…”
19.60 ₺ -
Beşerî Bilimler İslâm’ın Klasik Çağında ve Hıristiyan Batı’da
Ortaçağ Avrupası’nın iki ana düşünce hareketi olan skolastisizm ve hümanizmin temellerini İslâm’ın klasik çağında arayan ve iki medeniyet arasındaki kültürel alışverişin izlerini süren George Makdisi, Ortaçağ’da Yüksek Öğretim’de medrese-üniversite bağlantısını incelerken, daha sonra yazdığı Beşeri Bilimler’de ise İslâm’daki edeb ile Rönesans dönemi hümanizmi arasındaki irtibatı ele alıyor. Skolastisizm ve hümanizm İslâm âleminin doğusunda başlamış, Irak’tan batıya doğru Suriye, Mısır, Kuzey Afrika üzerinden İspanya ve Sicilya’ya ve oradan da Hıristiyan Batı’nın diğer kısımlarına yayılmıştır. Bu iki hareket Hıristiyan Batı’ya aşağı yukarı aynı zamanlarda, XI. yüzyılın ikinci yarısında ulaşmıştır. Makdisi’ye göre, mevcut deliller ağırlıklı olarak her iki hareketin İslam dünyasından Latin Batı’ya intikal ettiği yönündedir. Sözkonusu iki hareketin köklerini açıklamada, farklı bir cepheden bakan Makdisi’nin nazariyesi, Avrupa-merkezli modernist bakış açısına veya “Akdeniz ruhu” yaklaşımına nisbetle hakikate daha yakın duruyor. Bu eser, iki medeniyetin tarihî-kültürel köklerine ve aralarındaki kültürel ilişkiye ilgi duyan herkes için önem taşıyan tespitler ve yorumlar içermektedir.
42.00 ₺ -
Suverun Min Hayatüs Sahabe 2
Suver min Hayati's-Sahabe 2 صور من حياة الصحابة (2)ـ Abdurrahman Rafet Paşa - عبدالرحمن رأفت باشا Sayfa Sayısı: 588 Yayıncı: Darül Edebil İslami Baskı Yılı: 1431, 2018 Cilt Türü: Ciltli Kitap Ebadı: 17.00x24.00 cm. Yayın Yeri: Kahire
240.80 ₺ -
Behcetül Fetava
Hazırlayanlar: Süleyman Kaya, Betül Algın, Zeynep Trabzonlu, Asuman Erkan Ehil kimselerin fıkhî meselelere verdikleri cevaplardan oluşan fetvalar zaman zaman konu, müftü ya da kurum bazında derlenerek fetva mecmuaları vücuda getirilmiştir. Osmanlı dönemi sözkonusu olduğunda şeyhülislam fetvalarını içeren mecmuaların yanı sıra devletin muhtelif bölgelerinde görev yapan müftülere ait mecmualar da görülmektedir. Fetva mecmualarının, başta hukuk tarihi olmak üzere Osmanlı tarihi çalışmalarının hemen her alanında birinci el kaynak olarak önemli bir yeri olduğu aşikâr. Buna rağmen günümüzdeki akademik çalışmaların bu mecmualara gereken ilgiyi gösterdiğini söyleyemiyoruz. Bunun başlıca sebebi olarak tarihçilerin bu mecmuaların sistematiğine ve diline yabancı olmalarını zikredebiliriz. Dolayısıyla fetva mecmualarının geniş bir dizinle ve ilmî esaslara uygun biçimde yayınlanması bir ihtiyaç olarak tezahür etmektedir. Bu ihtiyacı gidermek amacıyla Lale Devri’nin meşhur şeyhülislamı Yenişehirli Abdullah Efendi’nin (v. 1156/1743) fetvalarını neşrediyoruz. Yenişehirli Abdullah Efendi’nin kendisi henüz görevdeyken bir araya getirilen fetvaları başka fetva mecmualarında da sıkça iktibas edilmiştir. 18. ve 19. yüzyıllarda en çok kullanılan mecmualardan olan Behcetü'l-fetâvâ Fetvahane tarafından muteber kabul edilen dört mecmuadan biriydi.
38.50 ₺ -
Suverun Min Hayatüs Sahabe 1
Suver min Hayatis-Sahabe 1 - صور من حياة الصحابة (1)ـ Abdurrahman Rafet Paşa - عبدالرحمن رأفت باشا Sayfa Sayısı: 572 Yayıncı: Darül Edebil İslami Baskı Yılı: 1418, 2020 Cilt Türü: Ciltli Kitap Ebadı: 17 x 24 Yayın Yeri: Kahire
252.00 ₺ -
Batı Gözüyle Tecdid
Tecdid, Müslümanların dinin aslî kaynaklarına sadık kalarak yenilenme ve kendiliklerini kaybetmeden güncele uyum sağlayabilme çabalarını ifade eder. İslâm tarihinin muhtelif dönemlerinde, özellikle de buhran anlarında yaşanan gelişmelere paralel olarak öne çıkan bu kavramın muhtevası, dönemlere ve kavramı kullanan kesimlerin yönelimlerine göre farklılık arz etmiştir. Modernizmin İslâm dünyasına girişinin hemen öncesi, tecdid arayışlarının en çok yoğunlaştığı dönemlerden birisi olmuştur. Bu dönemde Batı Afrika’dan Yemen’e, Güneydoğu Asya'dan Hint alt-kıtasına kadar birçok bölge, daha sonraları “tecdid hareketleri” olarak adlandırılacak ıslah arayışlarına sahne olmuştur. Batı Gözüyle Tecdid, tecdid olgusunun ve önde gelen tecdid hareketlerinin Batı akademyasında algılanış tarzlarını göstermeyi hedefleyen bir derlemedir. Tecdid hareketlerine dair muhtelif yönelimleri temsil edecek şekilde seçilen bu metinlerle söz konusu olgu ve hareketlerin “dışarı”dan nasıl görüldüğü ve değerlendirildiği ortaya konmak istenmiştir. Eser boyunca tecdid hareketlerinin kökeni, aralarındaki irtibatlar, tecdid önderlerinin ilmî ve fikrî yönelimleri, tecdidin modern Batı düşüncesinin öne çıkan kavramlarıyla mukayesesi gibi konular ele alınmaktadır. Bu derleme, İslâm dünyasının diğer bölgelerinde olduğu gibi ülkemizde de güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen tecdid ve ihyâ hareketleri hakkındaki tartışma ve çalışmalara yeni bir perspektif kazandıracaktır.
36.40 ₺ -
Nurul İzah Şehru Merakıl Felah Arapça
Ebü’l-İhlâs Hasen b. Ammâr b. Alî eş-Şürünbülâlî el-Vefâî el-Mısrî (ö. 1069/1659)’in Nûrü’l-îzâh ve necâtü’l-ervâh isimli eseri üzerine yazdığı “İmdâdü’l-fettâh” şerhinin ihtisarıdır. Nûrü’l-îzâh, tahâretle namaz ve oruç ibadetlerine dair olup müellifin önsözde kaydettiği üzere eserde mezhepte ehl-i tercih sayılan âlimlerin sahihliğini kesin bir şekilde belirttiği görüşler esas alınmıştır. Fıkha yeni başlayanların kolayca anlayabilecekleri bir üslûpla kaleme alınan bu özlü eserde hükümlerin dayandığı delillere ve diğer mezheplerin görüşlerine yer verilmemiştir. Üzerine “İmdâdü’l-fettâh” ismiyle bir şerh yazmıştır. İmdâdü’l-fettâh’ı ihtisar ederek “Merâkı’l-felâh” ismini vermiş ve sonuna zekât ve hac yer almadığından Şürünbülâlî bu konulara dair muhtasar bilgileri sonuna eklemiş, bazı çağdaş müellifler de Nûrü’l-îzâh’a yazdıkları şerhlere bu kısımları kapsayan ilâveler (tekmile) yapmışlardır.
270.00 ₺ -
-
Ana Meseleleriyle Kelâm ve Felsefe
Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1210) kelâm, felsefe, tefsir ve usûl-i fıkıh alanlarına dair çalışmalarıyla felsefî ve dinî ilimlere yeni bir yön vermiş ve bu nedenle “el-İmâm” olarak tanınmıştır. Bu çalışmada orijinal metniyle birlikte tercümesine yer verilen el-Muhassal Râzî’nin yaşadığı döneme nispetle önceki ve sonraki âlimlerin, filozofların ve kelâmcıların görüşlerinin özetini veren, başka bir ifadeyle kelâm ve felsefenin temel meselelerini karşılaştırmalı inceleyen bir eserdir. Râzî eserde farklı düşünce grupları tarafından ileri sürülen iddiaları gerekçelendirme ve açıklama güçleri ile tutarlılıkları açısından incelemekte ve böylece “tahkîk” denilen araştırma tarzının en güzel örneklerini vermektedir. el-Muhassal bu özellikleriyle İslam düşünce tarihinde vazgeçilemeyen “klasik” bir eser olmuş, üzerine birçok âlim tarafından şerh ve haşiyeler kaleme alınmış ve XII. yüzyıldan sonra yazılan kelâm ve felsefe kitaplarının meselelerini büyük ölçüde belirlemiştir. el-Muhassal klasik kelâm ve felsefenin temel meselelerini karşılaştırmalı olarak ele almakla birlikte İslam inancının ana meselelerini içermesi bakımından ayrıcalıklı bir öneme sahiptir. Eser, İslam düşüncesindeki bilgi, yöntem, varlık ve fizik dünya tartışmalarını bütünüyle içerdiği gibi Allah’ın zatı, sıfatları ve fiilleri ile nübüvvet, âhiret ve imâmet konularını da ele aldığı için okuyucu bu eserde İslam inancının ana ilkelerinin aklî ve naklî delillerle nasıl temellendirildiğini ayrıntılı bir şekilde görebilecektir.
35.70 ₺ -
Âmirî ve Felsefesi
Günümüzde İslâm felsefesi araştırmalarının yoğunluk noktasını Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ ve İbn Rüşd gibi isimler oluşturmaya devam etse de bu felsefe geleneğinin mahiyetinin tam anlamıyla ortaya çıkabilmesi için bu gelenek içinde eser vermiş bütün isimlerin katkılarının gün yüzüne çıkartılması bir gerekliliktir. Bu çerçevede “gölgede kalmış” filozoflardan biri de Âmirî’dir (ö. 381/992). Kindî ekolünün bir temsilcisi olarak değerlendirilebilecek olan Âmirî’nin bütün eserleri günümüze gelmese de mevcut çalışmaları, ilerleyen süreçte İslâm felsefe geleneğini temsil edici nitelikte görülecek pek çok öğretinin izlerinin Âmirî’de bulunduğunu göstermektedir. O, bir yandan Aristotelesçi ve Yeni-Eflâtuncu yaklaşımları harmanlayan bir felsefî tutum sergilerken diğer yandan da başta irade hürriyeti olmak üzere kelâmî problemlerin felsefî çözümü noktasında yoğun mesai harcamış, sarih aklın hükümleriyle sahih dinin hükümlerinin birbirine zıt olamayacağı ilkesi etrafında uzlaştırmacı bir çaba ortaya koymuştur.
30.80 ₺ -
Âlimler ve Sultanlar Erken Modern Osmanlı İmparatorluğu’nda
Osmanlı İmparatorluğu’nda ulema sınıfının oluşumunu ve imparatorluk idaresiyle ilişkisinin dönüşümünü anlamak isteyen araştırmacılar için önemli bir kitap… Karen Barkey, University of California, Berkeley Abdurrahman Atçıl sultanın gücü ile ulemanın maharetini perçinleyen Osmanlı idari mekanizmasının oluşumunu özlü bir şekilde anlatıyor. […] âlim-bürokratları Osmanlı sisteminin en güçlü yönlerinden biri hâline getiren sosyo-politik düzenin özelliklerine odaklanarak şimdiye kadar bildiğimizi zannettiğimiz ama esasen varsayımlarımıza dayalı olarak hakkında konuştuğumuz olguları kesin ve tutarlı bir şekilde anlamamızı sağlıyor. Heather Ferguson, Claremont McKenna College Osmanlı siyasi teşebbüsünün başlangıcından imparatorluğun yeni bir dönüşümü tecrübe ettiği 1600’lere uzanan dönemde ulema sınıfının gelişimine odaklanan bu eser literatürde önemli bir boşluğu dolduruyor. M. Talha Çiçek, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Âlim-bürokratların tayinlerini ve farklı kariyer tariklerinin karşılıklı ilişkilerinin karmaşıklığını kapsamlı bir şekilde ele alan bu kitap lisansüstü öğrencilerinin okuma listesi için vazgeçilmez olacak. Cihan Yüksel Muslu, University of Houston Atçıl’ın kitabı bize ilmiye sınıfının devlet içindeki konumunu ve değişimini kolay izlenebilir bir çerçeve içinde anlatıyor. Naci Cem Öncel, Hürriyet Gazetesi
35.70 ₺ -
Ahlak-ı Alai
On altıncı yüzyıl Osmanlı dünyasının en velud müelliflerinin başında gelen Kınalızâde Ali Çelebi, özellikle başyapıtı olan Ahlâk-ı Alâ’î isimli eseri ile tanınmaktadır. Bir ahlak kitabı olan Ahlâk-ı Alâ’î ile Kınalızâde, bir yandan döneminin düşünce dünyasını tafsilatıyla resmederken öte yandan bireylerin kendileriyle, aileleriyle, içinde yaşadıkları toplumla ve devletle ilişkilerini ne şekilde kurmaları gerektiğine dair önemli bilgiler verir. Bu noktada özellikle aşırılıklara dikkat çekerek hem bireysel, hem de toplumsal hayatta bir orta yol arar. Üç ana bölümden oluşan eserin birinci bölümümde bireysel ahlak ele alınır ve erdemler ve bunun zıddı olan “rezilet’ler incelenir. İkinci bölüm “İlm-i Tedbîrü’l-Menzil” başlığını taşır ve aile ahlakı ve muaşeret kurallarına dair oldukça zengin bilgiler verir. “İlm-i Tedbîrü’l-Medine” başlıklı üçüncü bölüm ise, esas itibariyle bir siyasetname özelliği taşır. Kendinden önceki ahlak kitaplarını ikmal etme iddiasında olan Ahlâk-ı Alâ’î, bu iddiasını gerçekleştirmiş, aradan geçen asırlara rağmen Şark ahlak literatürü içerisindeki önemini muhafaza etmeyi başarmıştır.
44.10 ₺