-
Şehzadenin Şehrazatı
"Bir dil mi kaldı ey sevgili aşkınla hayran olmamış" Enrika... Çile... Gurbet... Aşk,zulüm... Ve şiir... "Başıma bin yıl gam yağmuru yağsa,yine yârimden yüzümü çevirmeyecegim", diye çağlayan,istikrarlı ve sırlarla dolu büyük bir aşk... Sultan Cem ,hayatı en trajikolan Osmanlı şehzadelerinden biridir. Sultan Bayezidin uzattığı kardaşlık elini tutamadı. Taht ve taç hırsıyla Rodos şövalyalerin kapanına yakalamdı. Yıllarca kulalerde esir kaldı. Çan sesleri altında ezan okudu. Frenk kızlarıyla yaşadığı iddia edilen aşklar çok konuşuldu. Ama onların hepsi asılsızdı. Asıl olan sevdasının adı,Şehrazât'tı... Şükrü Altın'ın kalemiyle yazılan bu eşsiz roman Sultan Cem'in feryadnamesidir.
174.00 ₺ -
Şahidim Kılıcımdır
“Bora Beğ, Elif Kız’ı omuzlarından tutmak istedi. Ama titreyerek ona doğru uzanan kollarını hızla geri çekti: ‘Bak Elif Kız’ dedi. ‘Sen bu duyguyu bilemezsin… Biz kılıcımızla nişanlıyız. Düğünümüz at sırtında olacak. Damatlık kıyafetimiz kefenimizdir. Bir gün, kahpe bir ok veya hain bir hançer darbesiyle düşeceğimiz yerde kazılacak olan mezarımız; haclegahımız olacaktır…’ Bu son söz, o umutsuz sevdanın can evine zehirli bir hançer gibi saplandı…” Onlar ki; zalimin tepesinde bir gök gibi gürledikleri halde, mazlumun karşısında bir bulut gibi ağlardı… Onlar ki; “İ’la-yı Kelimetullah” uğrunda can verip canandan geçtiler; kılıçlarını şahit bırakıp, şehadet şerbeti içtiler… Devir, Muhteşem Süleyman devridir… Osmanlı akıncıları, Tuna boylarında akından akına koşmakta, şanlı tarihimize her gün yeni bir altın sayfa yazmaktalar… Kanuni Sultan Süleyman’ın cülusundan vefatına kadar geçen süreyi kapsayan bu roman, tarihin içindeki tarihin hikayesidir…
90.00 ₺ -
Sürgündeki Son Halife Abdülmecid Efendi
Son Halife Abdülmecid Efendi hüzünlü bir yolculuk içinde vatanından sürüldü ama ülkesi aleyhinde tek bir söz söylemedi. Baskı, ıstırap, özlem, yokluklar ve yaşadığı bütün bu olumsuzluklara rağmen geri dönme umudunu hiçbir zaman yitirmedi. İstanbul’dan gelen dostlarına bir avuç vatan toprağı sipariş etmişti. Beyaz bir bez torba içinde getirilen toprağı başucunda saklıyor, arada bir özlemle derin bir nefes alarak kokluyordu. Abdülmecid Efendi pasaportsuz, yurtsuz kaldı ama yastığının altında sakladığı bayrağını unutmadı… Şükrü Altın hocamızın romansı bir lezzette yazdığı kitabı okuduğunuzda saklı tarihimizi öğrenerek hayretler içinde kalacaksınız… Ahmed Günbay Yıldız Son Halife… İyi ki yazmış… Çünkü “Son Halife” deyince, yine “yasak”larla iç içe “saklı” bir tarih çıkıyordu. Sanırım yazar, kolay okunması ve akılda kalması için roman üslubunu tercih etmiş, yoksa bu tam anlamıyla araştırmaya dayalı belgesel bir çalışma, “roman” denilip geçilemeyecek bir eser… Yüreğinize ve kaleminize sağlık Şükrü Bey… Yeni çalışmalarınızı artık daha büyük bir sabırsızlıkla bekleyeceğim. Yavuz Bahadıroğlu Eski eğitimcilerden Şükrü Altın’ın “SÜRGÜNDEKİ SON HALİFE ABDÜLMECİD EFENDİ” isimli kitabını dikkatle ve hüzünle okudum. Son halife Abdülmecid Efendi’ye karşı, Cumhuriyet Hükümeti’nin takındığı tavır, yüreğimi kanattı. Şükrü Altın, çok dikkat çekici tespitlerde bulunmuş… Yapılan yeminlere rağmen büyük Osmanlı hanedanına katiyen yakışmayacak bir kabalıkla hareket edildiğini ortaya koymuş. Nitekim Cumhuriyetimizi kuranlar Osmanlı’nın yetiştirdiği paşalardı. Vefasızlığımıza ve tarih şuurundan kopuşumuza bir kere daha yandım! Yavuz Bülent Bakiler
138.00 ₺ -
Sultan IV Murad Han
Murad Han şişmanca, kemik yapısı fil gibi sağlam ve aynı zamanda ateşîn bir ruha sahipti. Koşmakta olan bir attan diğerine atlıyor, attığı cirit yaydan boşanan ok gibi gidiyordu. Okları ise tüfek mermisinden daha uzağa düşüyor, okuyla demir levhaları deldiği söyleniyordu. Hind Şâhı Hurrem ona fil kulağından ve gergedan postuyla kaplı bir kalkan göndermişti. Elçisi: “Sultanım, buna tüfek ve kılıç kâr etmez” dediğinde mızrağını vurup temrenini arkadan çıkarmıştı. Mert Pâdişah o kalkanın içine beş yüz altın koyup elçiye verdi. O da onu Hind Pâdişahının saray kapısına asmak üzere geldiği yere götürdü. İran’a Sultan Süleyman’ın sınırını kabul ettirmiş ve devleti hep zirvede görmek istemişti. Akıncıları ise Bavyera’ya kadar girip buranın taht şehri Ratisbon’u ateşlere yakmışlardı. O, Süleyman Han’dan sonra ordusunun başında sefere çıkarak parlak zaferle dönen ilk Pâdişah’tı. Onun ölümü de hayatı gibi muhteşemdi: binip gazaya gittiği meşhur atları tersine eyerlenip tabutunun önünde yürütüldü. Yani o sadece tütün yasağıyla anılacak kadar sıradan bir cihangir değildi...
234.00 ₺ -
Siyeri Ali
Bu kitapta kronolojik olarak tarihte bir gezi yapacağız. Önce “Hazret-i Ali kimdir? Neler yapmıştır? İlmî derecesi nedir? Tarihe nasıl not düşmüştür?” vb. gibi meseleleri tahkik edip inceledikten sonra analizini yapmaya çalışacağız İnşallah. Şunu da belirtelim ki; insanların dini inançları, düşünceleri, fikir ve yorumları, siyasî duruşları bizi fazla da ilgilendirmemektedir. Herkesin fikrine (ifrat yoksa) saygı göstermek görevimizdir. Ancak Hz. Ali’nin (ra) hayatı Resûl-i Zi’şan Hazretleri’yle (sav) iç içe olduğundan biz bu eserimizi yazarken birbirinden ayırmadan bu yüce iki zatın yolculuğuna şahitlik etmeye çalışacağız. Allah’ın koyduğu temel prensipler, Resûlullah’ın çizmiş olduğu sırat-ı müstakim yolundan çıkmış, gayesi din olmayan, tamamen din-i mübin-i İslâm’ı tahribe çalışanlara karşı da ne dilimiz, ne de kalemimiz susmayacak, ihkak-ı hak için elimizden gelen irşad görevini sonuna kadar yapmaya çalışacağız. Bunu yaparken de 1400 yıldan bu tarafa gelen sahih nakiller, kaynaklar temel başvurumuz olacaktır. Bu eserde olduğu gibi -165 kaynağın ışığında bu eser yazıldı- şüphe dahi duyduğumuz hiçbir eser, hiç bir kaynak ve ilmî olmayan yapıtlara tevessül etmeden büyük bir gayret ve araştırma sonucu bu çalışmamızı inşaallah tamamladık.
210.00 ₺ -
Sevgililer Sevgilisi Hz. Peygamber sav
Kainat'ın Sevgilisi, Peygamberin Sultanı, Allah'ın Habibi Muhammed Mustafa Salla'llahu aleyhi ve Sellem'e aşık olmayan var mı? Rehberimiz, Önderimiz, Sevgili Peygamberimizi tanımak O'nu sevmek sevginin en üst noktasıdır. O, tanındıkça daha çok sevilmiş ve sevildikçe de sevenlerin kurtulmasına vesile olmuştur. O'nun sevgisi dünya hayatına güzel bir nizam verdiği gibi ahiret mutluluğuna da ayrı bir lezzet bahşedecektir. Peygamberimiz sevmek insanı kurtaracaktır. Bu sevgi insanı ayrı bir insan haline getirecek adeta melekleştirecektir. O'nu sevenler, herkes tarafından sevilmiş, O'na bağlananlar herkes tarafından hürmetler görmüştür. Sevgili Peygamberimizin adını ananların dilleri ve gönülleri nurlandığı gibi, şemailini hayaline alanların da dünyaları aydınlanmıştır.
57.00 ₺ -
Semira
Aşk Levent´in gönül toprağına ansızın düşmüştü, sevmişti Semira´yı. Kimde o lisan vardı ki aşkın sırlarını sözlere döksün. Kader Levent´in karşısına asla sevmemesi gereken birini çıkarmıştı, bir nişanlı kızı... Gözlerinde bir hayal, kalbinde bir şarkı kalacak ve Semira bembeyaz duvağını yerlerde sürüyerek gidecekti hayatından.
90.00 ₺ -
Salavatı Kübra Tercüme ve Şerhi
Salavat-ı şerife, Hz. Peygamberimiz ile, her an ve her mekânda iletişim üzere olmaktır. Resülullah üzerine Salât ve Selam getirmek, ona yakınlıktır ve duaların kabûlüne delildir. Bu münasebetle Allah (c.c.)'a yakınlığa sebeptir. Bunun için "salânın huzurlu kalp ile okunması gerekir. Huzur-u kalp ise, salât ve selâmın yerinin ve manasının tam anlaşılması ve açıklığa kavuşmasıyla mümkündür ki; İlahî sırlara vakıf Kutb-u Rabbani Abdülkadir Geylâni Hazretleri'nin evrad-ı şerifesini ve "Salat-ı Kübra" isimli "Delâil-i Hayrat'ını sevenlerin, salihlerin ve din kardeşlerimizin, din-i mübini okurken mânâ ve ışıklarını tefekkür etmesi için huzurlu kalp üzere olması gereklidir. İyi biliniz ki, salavat-ı şerifenin fazilet ve faydaları, mükafatı ve sevapları, hasıl ettiği manevi meyveleri sayılamayacak kadar çoktur. Aklın bunları kavraması zordur. Anlamaya akıl kafi gelmez. Hatta otorite sahibi araştırmacılar ve büyük müfessirlerin bazıları: "Cenab-ı Fahr-i Resül üzerine salât, "efdal ibadetlerdendır," demişlerdir. Zira, Hz. Muhammed'in üzerine bizzat Allahı.) Teala hazretleri salât selam getirmiş melâike-i kırâmın ve insanların salât ve selam getirmelerini de emretmiştir.
150.00 ₺ -
Sahihi Buhari Muhtasarı
Buharî, halk arasında Sahih-i Buhari diye şöhret bulan el-Cami‘u’s-Sahih adlı eseri 600.000 kadar hadis arasından seçerek 16 yılda meydana getirdiğini, her bir hadisi (veya babı) yazmadan önce mutlaka boy abdesti alarak iki rekât namaz kıldığını söylemiştir. Eserini tamamladıktan sonra onu devrin en büyük hadis otoriteleri olan Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Main ve Ali b. el-Medini’ye göstermiştir. Bu âlimlerin hepsi es-Sahih’i beğenmiş, dört hadis hariç içindekilerin sahih olduğuna şehadet etmiştir. Ukayli, “Bu dört hadis hakkında son söz Buharî’nindir. Onlar da sahihtir” demiştir. Buharî, el-Cami‘u’s-Sahih’te bir hadisi çeşitli yerlerde değişik isnadlarla tekrar ettiğinden, eserdeki hadislerin yerlerinin eksiksiz tesbit edilmesi kolay olmadığı gibi sahabe ve tâbiin sözleri hariç muallak, mütabi‘ ve mükerrerlerle birlikte kitapta 9082 rivayetin ve 25.000’den fazla isnad zincirinin bulunması eserden yararlanmayı güçleştirmektedir. Bu güçlüğü gidermek amacıyla erken dönemlerden itibaren muhtelif çalışmalar yapılmış, bunlardan bazılarında tekrarlar ve isnadlar gibi sadece hadis uzmanlarını ilgilendiren hususlar ayıklanmıştır. Bu çalışmaların en önemlilerinden biri de Zebidî’nin et-Tecridü’s-Sarih’i, Sahih-i Buharî’nin en meşhur muhtasarlarındandır.Yazıldığı günden günümüze kadar gerek Sahih-i Buharî ve gerekse Tecrid-i Sarih adlı eser, İslâm dünyasının her yerinde alimlerin, ilim talebelerinin, vaizlerin, hatiplerin, özellikle de hadis okumak isteyen hemen her Müslüman’ın âdeta bir el kitabı olmuştur.
252.00 ₺ -
Riyazüs Salihin Karton Kapak
Buhranlı bir çağda yaşıyoruz. Problemlerimizi çözebilmek için en doğru yolun İslâm olduğunda hemfikiriz. İslâm'ı en doğru şekilde anlamanın yolu ise okumaktan geçer. İnsana en doğru yolu gösterecek birinci kaynağın Kur'an, ikinci kaynağın ise Hadis olduğunun bilincine vararak okumak. İnsanların en büyük felaketlere sürüklendiği asrımızda cehaletin her türlüsünden kurtulmak İslâm Kültürünün bu ana kaynaklarına sarılmakla ancak mümkündür. Bu vesile ile Yayınevimiz, hadis mecmualarının en önemlilerinden olan gerek tertibinin mükemmelliği, gerek içinde bulunan hadislerin sahihliği ve gerekse hacminin uygunluğu itibariyle İslâm aleminde yaygın bir şöhret kazanmış bulunan ilim çevrelerini aşarak geniş halk kitlelerine mal olmuş RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN isimli eseri siz muhterem okuyucularımıza sunmaktan dolayı gururludur.
159.50 ₺ -
Riyazüs Salihin Salihler Bahçesi Büyük Şamua
Buhranlı bir çağda yaşıyoruz. Problemlerimizi çözebilmek için en doğru yolun İslâm olduğunda hemfikiriz. İslâm'ı en doğru şekilde anlamanın yolu ise okumaktan geçer. İnsana en doğru yolu gösterecek birinci kaynağın Kur'an, ikinci kaynağın ise Hadis olduğunun bilincine vararak okumak. İnsanların en büyük felaketlere sürüklendiği asrımızda cehaletin her türlüsünden kurtulmak İslâm Kültürünün bu ana kaynaklarına sarılmakla ancak mümkündür. Bu vesile ile Yayınevimiz, hadis mecmualarının en önemlilerinden olan gerek tertibinin mükemmelliği, gerek içinde bulunan hadislerin sahihliği ve gerekse hacminin uygunluğu itibariyle İslâm aleminde yaygın bir şöhret kazanmış bulunan ilim çevrelerini aşarak geniş halk kitlelerine mal olmuş RİYÂZÜ'S SÂLİHÎN isimli eseri siz muhterem okuyucularımıza sunmaktan dolayı gururludur.
390.00 ₺ -
Ayet ve Hadislerle Peygamberler Tarihi 2 Cilt
Ayet ve Hadislerle Peygamberler Tarihi 2 Cilt Hâfız İbn Kesîr, bu kitâbında Kur’ân’ı Kerim âyetleri ve hadisler ışığında peygamberlerin genel ve özel yaşamını, toplumlarına karşı verdikleri tevhid mücâdelesini, dâvet şeklini, karşılaştıkları sıkıntıları, başlarına gelen olaylar karşısında sergiledikleri dimdik duruşu, sabrı, metaneti, özveriyi, bağlılığı, ihlâsı, dürüstlüğü; başta her Müslüman olmak üzere herkesin bilmesi ve araştırması gereken konulardan, karşılaştığı olaylardan ve ele aldığı işlerden bazen detaylı ve bazen de kısa bir şekilde söz etmiştir. Ayrıca kaynak olarak verdiği tarihî olayları ve konuyla ilgili hadisleri sağlamlık bakımından bütün boyutlarıyla kuşatarak ele almıştır. Hâfız İbn Kesîr’in tarih, tefsir ve hadis kitaplarını dikkatlice ve titizlikle okuyan herkes, onun gerek konuyu ele alış tarzı ve gerekse anlayış yönünden Kur’ân, sünnet ve tarih ilimlerini şahsında toplamış bir âlim olduğunu hakkıyla anlar. Okuyucuya yeni ufuklar açacağına inandığımız Hâfız İbn Kesîr’in, “el-Kasasu’l-Enbiyâ” adlı bu eserin Türkçeye kazandırılması; insanlığa hidâyet rehberi olarak gönderilen peygamberlerin yolunu izlemek durumunda olan başta biz Müslümanlar olmak üzere herkesin, onları en doğru ve en güvenilir bir kaynaktan öğrenmeleri kaçınılmaz bir zaruret olmaktadır. İşte bu eser bu düşünceyle Türkçeye tercüme edilmiştir.
420.00 ₺ -
Peygamber Efendimizin Savaşları
Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) en güzel ahlak üzere yaratılmıştır. Güzel ahlakın başında ise “Şecâat-i Kudsiyye” gelir. Yani Allah rızası için yiğitlik ve kahramanlık göstermek, cihad etmek, Allah’ın ve Müslümanların düşmanlarına hadlerini bildirmek, Allah’ın dinini yeryüzüne hâkim kılmak için kılıç kuşanmak, savaşmak demektir. Peygamber Efendimiz (a.s.m.), hem “rahmet peygamberi”, hem de “cihad peygamberi”dir. Efendimiz (asm), bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Ben harp peygamberiyim, ben Rahmet peygamberiyim” Peygamber Efendimiz’in (a.s.m.) hayatının hicretten sonraki safhası hep cihadla geçmiştir. Ömrünün sonuna kadar elinden kılıç düşmemiştir. Mekke devresi, imanının tesis edildiği devredir. O devrede Müslümanlar azınlıktı, maddî mukabele edildiği takdirde o az tâifenin imhâ olması ihtimal dahilindeydi. Bu bakımdan önce îman sûrunun muhkem inşa edilmesinden sonra, hicreti müteâkip cihad emir farz olmuştur.
108.00 ₺ -
Peygamber Efendimiz sav den 100 Konuda 100 Hadis
Bu eseri hazırlarken binlerce hadis içinden yüz tanesini seçmiş bulunuyoruz. Eser; 40 hadis, 100 hadis, 250 hadis, 500 hadis, Riyazü’s Salihin Tercümesi, Tecrid-i Sarih Tercümesi, Hadislerle İslam ve diğer hadis kitaplarından istifade edilerek hazırlanmıştır. Yararlandığım tüm kaynakları kitabın sonunda belirttim. Seçtiğimiz Hadis-i Şerifleri daha geniş bir anlamla ifade etmek mümkün iken, kitabın hacmi tasarlanan ölçüyü aşmaması için kısa tutulmuştur. Aslında kitap yazmak, tarihe bir damga vurmaktır. Birkaç asır sonra elbette bu eserler tahlile tabi tutulacak bugünkü Türkiye’nin ve burada yaşayan insanların inanç, ahlak ve muamelatları hakkında bir kısım bilgilere ulaşılabilecektir. Yani bu eser aynı zamanda tarihe de ışık tutacaktır.
132.00 ₺ -
Perdelerin Ötesi
Hikmetli olaylar, insanların imân duygularını kuvvetlendiren, insana azim ve cesaret veren hâdiselerdir. Bunların okunması, anlatılması neticesinde insan, Allah’a daha samimi bir şekilde imân etmekte, Allah’ın yüceliğini daha güzel anlamaktadır. BU YOLDA ÖLÜRÜM YA!... Karıncaya sormuşlar: - Nereye gidiyorsun? - Hacc için Mekke’ye gidiyorum! - Bu küçücük ayakla mı gideceksin? Karınca cevap vermiş: - Kâbe’ye gidemesem de hiç olmazsa bu yolda ölürüm ya! Selam Huda’ya tabi olanların üzerine olsun.
114.00 ₺ -
Öyküleriyle Çocuk İsimleri Ansiklopedisi
Yavrumuzu kucağımıza almadan önce düşünmeye başlarız ‘Ne isim vermeliyiz?’ Kimilerimiz ailesine başvurur, kimilerimiz eşi dostu seferber eder. Kendinizden bir parçaya ne isim verileceği karmaşık bir problem bile olabilir kimi zaman. Sahiden hepimiz ismimizin anlamını biliyor muyuz? Eskiler ‘ismiyle müsemma’ derler, yani ismimizle anılır, belki de ismimizin anlamını ruhumuza katarız. Dikkatli bir seçim yapmak gerekir yavrumuz için, zira o ismini hayatı boyunca taşıyacaktır. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: “Kıyamet gününde insanlar kendi isimleri ve babalarının isimleriyle çağrılacaktır.” buyuruyorlar. Öyküleriyle Çocuk İsimleri Ansiklopedisi ’nde hem isimler bulacak, hem de bazı isimleri tarihte taşımış olan büyük şahsiyetlerin hayat hikayelerinden örnekler bulacaksınız. Ragıp Güzel, bu değerli çalışmasıyla hangi ismin dinimize göre sakıncalı, hangisinin uygun olduğunun yanı sıra, Kur’an-ı Kerim’de geçen kız ve erkek isimlerini de bize aktarıyor.
180.00 ₺ -
Ölüm ve Ötesi
Kitap Adı : Ölüm ve Ötesi Yayınevi : Çelik Yayınevi Yazar Adı: Hüseyin S. ERDOĞAN Kategori Adı : Ahiret Hayatı
21.00 ₺ -
Osmanlının 7 Cephede 7 Düvelle Savaşı
Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda yedi cephede birden savaşmıştır. Bu savaş, şanlı, fakat talihsiz bir devletin sekerâtı (can çekişmesi) gibidir. Bir zamanlar yirmi milyon kilometrekarelik yüzölçümüne hükmeden Osmanlının üzerine yedi düvel birden çullanmıştı. Hedefleri, terekesinden 40 devletin çıktığı bu devletin topraklarını ele geçirmekti. Kahraman ecdâdımız, cihadın farz-ı ayn olduğu o devrede canla başla mücâdele etti. Her aileden en az bir şehit verildi. Yüz binlerce şehidin kanıyla yazılan o şanlı mücâdele, tarihimizin “en acı hikâyesi”dir. Bir de maalesef tarihimizin en az bilinen devresidir. Halbuki, ne kadar acı da olsa, elem verici de olsa, tarihimizin bu bölümünü çok iyi bilmek durumundayız. Zira, bu ülkenin dünkü düşmanları bugün de mevcut ve bugün de ellerini yakamızdan çekmiş değiller. Şayet biz, geçmişten layıkıyla ders alır, dostumuzu, düşmanımızı iyi tanırsak, düşmanın kurduğu tuzakları önceden sezebilirsek, hem elimizdeki mevcut toprakları korumuş, hem de dersimize iyi çalışmak suretiyle dünyadaki bütün mazlum kardeşlerimizi kurtarmanın yolunu bulmuş olacağız. Başta Filistin toprakları olmak üzere, birçok İslam ülkesi ve hemen hemen bütün dünya, Osmanlı’nın uzunca bir devresindeki huzura, refaha hasret durumda. Yedi Cephedeki savaşlardan gerekli dersi alıp, mağlubiyet psikolojisini üzerimizden atarak, fetihler ve zaferler devrindeki ruh iklimini yakaladığımız takdirde, bütün o şehitlerin ve gazilerin ruhu da şâd olmuş olacaktır. Kahraman ve fedakâr ecdâdımız, Osmanlı Devleti sekerât halindeyken bile kahramanca mücâdele etmiş, üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yerine getirmiş, tarihe altın harflerle yazılan destanlar sergilemiştir. Buyrun bu hüzünlü, zorlu, ibretlerle dolu tarihi birlikte okuyalım…
90.00 ₺ -
Osmanlı Türkçesine Giriş
MUKADDEME Biraz geç kalmış da olsa, ülkemizde her geçen gün hayat damarımız olan Osmanlı Türkçesi’ne olan ilgi ve ihtiyaç kendisini daha fazla hissettirmeye başladı. Bu güzel his ve arayışın artık el yordamıyla değil, daha ilmî ve elle tutulup gözle görülür hale geçerek devam etmesinin zamanı da gelmiştir. Batılılar 1880’li yıllardan sonra, daha Osmanlı Devleti ayakta iken Osmanlı Türkçesi’ni öğrenmek ve öğretmek, bu arada keşfetmek üzere iyi çalışmalar yapmışlardır. Cumhuriyet devrinde ise bu sahada bu aziz millete bu işin dersini verecek duruma gelmeleri ve özellikle diplomatika ve siyakat yazıları hakkında ortaya koydukları eserler bizleri mahcup edecek seviyededir. Osmanlı Türkçesi’nin kaideleriyle birlikte; nesih, rik’a, divanî ve siyakat gibi kalemlerini esas alarak bütün devir ve konularını içeren bir külliyatını hazırlamak yirmi seneden beri düşünüp durduğumuz bir hedefimizdi. Zira geniş çaplı Osmanlı kültür eserlerine bir kapı açabilme yolunda metin ve mantığı uyumlu böyle bir giriş, bir anahtar hazırlamak mutlaka gerekli görünüyordu.Hâlbuki böyle bir çalışma ne Osmanlı devrinde ve ne de ondan sonra teşebbüs edilebilmiş bir hamle değildi, bu bakımdan da heyecan vericiydi. Bugün bu hususu çalışmada bize cesaret veren şeyler; çeyrek asırlık bir Osmanlı Arşivi tecrübesi ve Arapça ve Farsça hakkında hasbelkader bilgimizdi. Ancak bu cesaret yeterli gelmiyordu; biz de projemizi işin ehli değerli dostlarımıza ve Çelik Yayınları’na sunduk. Onlar da bu çalışmaya bizi teşvik ederek bilgi ve teknik bakımdan destek verdiler. Yer, zaman ve şartlar bundan daha iyi olamaz diye düşündük ve istişareler neticesi bu zor işe giriştik. Önce nesih yazısıyla kaide ve metinler kitabını külliyatın birinci cildi yaparak Osmanlı devleti ve kültürü ve yazılarını ayrı ayrı ele alan böyle bir eseri tamamlamaya niyet ettik. Böyle büyük bir işe teşebbüs etmenin pek kolay olmadığının farkındayız; zira bazı kaideleri vermekle beraber, ortaya tam olarak bir gramer kitabı koymuyoruz. Bununla beraber Osmanlı Türkçesi kullanıldığı sahası ve gelişme devirleri itibarıyla son derece geniş ve derindir. Bu uzun devirler içinde imlanın kendine göre değişme ve gelişmeleri vardır. Bununla beraber nesih ve rik’a belki çok alışılmamış bir yazı stili değil, ama divanî ve siyakat gibi yazılar bir bakıma ihtisas yazılarıdır. Ancak böylesine geniş bir kültürden istifade etmek bu yazıları öğrenmekten geçiyordu. Bütün tereddütlere rağmen, kendi kültürünün dilencisi durumuna düşmüş bir milletin bir ferdi olarak bunu icra sahasına koymak bizim için bir vazifeydi. Osmanlı Türkçesi denince; Osmanlı Devleti zamanında, bir tarife göre de 1908 tarihine kadar kullanılan Batı Türkçesi akla gelir. Biz Osmanlı Türkçesi tabiriyle Arap asıllı eski yazı veya daha yaygın ve mantıklı tabiriyle; İslâm harfleriyle yazılı Osmanlı Türkçesi’ni kastetmiş olacağız. Böyle bir çalışma ile neyi elde edeceğimiz meselesi burada anlatılabilecek bir konu olmadığından, bu sorunun cevabını vermek üzere de ‘Varlığımız ve Birliğimiz Açısından Osmanlı Türkçesi ve Tarihi Derinliği’ adlı eserimizi bastırmış bulunmaktayız. Zira ele aldığımız dil ve onun yazıları Bosna’dan Yemen’e, Kırım’dan Doğu Türkistan’ın doğu ve batısına kadar asırlar içinde yazılıp konuşulmuş bir lisandır. Bizim yaptığımız bu naçiz çalışma bu sahada ne ilktir ve ne de son olacaktır. Bu hususta şimdi hayatta olan ya da olmayan, her kimin ne kadar emeği geçmiş ise bizce tebrik ve takdire şayandır. Ancak biz bu eserle farklı ve yeni ihtiyaçları gözeten bir mantıkla yola çıkmış bulunuyoruz. Gayemiz; Osmanlı Türkçesi’nin kendi yazısı ve mantığı içinde öğrenilmesi ve müşküllerinin yine kendi içinde çözülmesini temin etmektir. Bu durumda dile Osmanlı devrinde nasıl yaklaşıldığı bizce mühimdir ve bu hususta yazılmış eserlerin çoğuna ulaştık. Bununla beraber şunun da farkındayız ki; biz artık bir asır öncesinde değiliz, bulunduğumuz zaman ve şartları da göz önünde bulundurmalı ve ona göre bir usul geliştirmeliydik. Neticede bulduğumuz usul; kendilerine yabancı bir dil olan Osmanlı Türkçesi’ni kendi çocuklarına öğreten İngiliz ve Fransızlarla, kendi evladına yine kendi dilini öğreten Osmanlıların birbirini tamamlayan ortak şeklidir. Bizce bütün mesele zor olanı hasbelkader kolaylaştırmak ve kapalı olanı mümkün mertebe izah edebilmektir. Ancak şunu da biliyoruz ki, bu işi lüzumundan fazla basitleştirmek veya öyle göstermek, onu yozlaştırmak ve ayağa düşürmekten başka bir mâna ifade etmez. Bu sahada hasbelkader çalışmaya niyetli olanlar, bu dilin ve yazıların eski bir tarihi, derinliği ve geniş bir coğrafyası bulunduğunu göz önüne almalıdırlar. Böylesine mühim bir konuyu dar mânada mahalli bir mesele olarak görmek doğru değildir. Diyebiliriz ki; ele aldığımız bu konu fevkalade kıymetli ve bir o kadar da gayret isteyen bir meseledir. Öyleyse buna bir camcı ve çömlek ustasının gözüyle değil, bir kuyum ustasının değerli taş ve madenler karşısındaki hassasiyeti, bilgisi ve usulleriyle bakmalı ve görmeliyiz. Osmanlı Türkçesi’nin ekseriyetle Türkçe ve yine kendi malımız olarak kabul etiğimiz Arapça, Farsça ve diğer dillere ait kelimelerden teşekkül ettiği bir gerçektir. Bununla iftihar etmekle beraber, bu dilin imla usulünü tatbik ve sözü anlama hususundaki kaideleri bilmeye ihtiyaç olduğunu da bileceğiz. Eskiler dile giren Arapça ve Farsça asıllı kelimeleri bozarak yazmaya hakkımız olmadığını söylerlerdi. Bütün mesele evvela imlayı 18. ve 19. asır Babıâli kâtiplerinin tutarlı ve oturaklı haliyle becerebilmektir. Buna Şemseddin Sami’nin Kamus-ı Türkî adlı eserinin imlası demek de mümkündür. Ancak metin okumalarında eskiye girildikçe durumun değişeceğini de bileceğiz. Zira daha eski eserler imlanın henüz oturmadığı devirlere aittirler. Bununla beraber devletin son zamanlarında imlanın farklı sebeplerle bozulduğunu da görmekteyiz. Bu çalışmaya numune olarak aldığımız metinlerin bazıları gayet basit olmakla beraber bir kısmı ağdalı cümleler, ıstılahlar ve eski tabirler ihtiva etmektedir. Şu da var ki; bu çalışmadan istifade edecek olan her fert bu külliyatta geçen her şeyi anlamak zorunda değildir ve böyle bir mecburiyeti de olamaz. Fakat bazen insanın neyi, niçin anlayamadığını bilmesi de kendi başına bir malumat ve yol göstericidir. Ancak şunu da belirtelim ki; Osmanlı Türkçesi’nde bugün bizim tatbik etmekten çok uzak kaldığımız bir şiirimsilik, farklı bir akıcılık vardır. Hadikatü’l-Vüzera’da Kuyucu Murad Paşa’dan bahsedilirken; onun esaretten kurtulup İstanbul’a gelerek Padişah’a bağlılığını gösterince kendisine Kıbrıs eyaletinin verildiği şöyle anlatılır:“Rehyab-ı reha olduktan sonra Asitaneye gelüb süm-i semend-nevend sultan-ı serbülende bende-nüvaze-ruy-i niyazi-i pay-endaz ittikde Kıbrıs eyaleti ile i’zaz olundu.” Evvela şunu kabul etmek gerekir ki; bugün kullandığımız dille burada ifade edilmek istenen incelik ve derinlikleri karşılamanın ne yazık ki imkân ve ihtimali yoktur. Bunun da ötesinde buradaki akıcılık ve ahengi hissettirmek de bir o kadar imkânsızdır. Nitekim,“...süm-i semend-nevend, sultan-ı serbülende bende...” tabirindeki sözleri anlamak bir tarafa, kulağa hoş gelen o sihirli seslerin güzelliğini inkâr etmek mümkün değildir. Yine: “...ruy-i niyazi-i pay-endaz ittikde Kıbrıs eyaleti ile i’zaz olundu” tabirindeki ‘endaz’ kelimesiyle ‘i’zaz’ arasındaki musikiye yeniden kulak vermelidir. Veya savaş meydanını tarif ederken top ve tüfeklerin gök gürültüleriyle tek ses olduğunu ifade eden,“Top u tüfeng-i ra’d aheng” tabiri de uzaktan uzağa bu gürültüleri tatlı bir saz ve ses sihriyle kulağa getirmektedir. Nitekim buradaki ‘tüfeng’ ile ‘aheng’in kafiyesini görmezden gelemeyiz. Belli bir kültür ve geniş mânalı bir misyondan uzun zaman evvel kopmuş bir milletin çocuklarına bugün yeni, köklü ve değişik bir usulü takdim etmek gayesiyle bu eser hazırlandı. Kitabın bu hazırlığı tatbiki tecrübelere dayanmakta olup, masa başında bir şeyler hazırlamak nevinden ve baştan savma bir iş olarak görülmedi. Kitabın hazırlığında, evvela alıştırmak gayesiyle basit metinlere yer verildi. Ardından Türkçe, Arapça ve Farsça unsurlar sıra ile ele alındı. Müfredatta gösterilen kaideler -fazla ağıra kaçmaksızın- verilip, ardından bununla alakalı sorular tevcih edildi. Bundan sonra kaidede anlatılanların tatbik edileceği bir metin ve hemen onu takip eden bir lügatçe konuldu. Sonra da konunun tamamlayıcısı olarak alıştırmalar verildi. Bu arada metin ve kaidenin birlikte yürütülmesi gözden ırak tutulmadı. Ekler kısmına ise fiil çekimleri cetveli ve tarihlerle ilgili malumat ve ebcet harflerinin değerleri gibi maddeler konuldu. Bu cildin ikinci kısmında yer alan metinler ise iki kısma ayrıldı: Birinci kısım doğrudan dizilerek ve yine basitten ağıra doğru teşkil edildi. İkinci kısım ise tıpkıbasım diye tabir ettiğimiz usulle alınan metinler olup bunlar da yine hafiften ağıra doğru kondu. Bu müfredatın tatbikinde hedef; evvela Osmanlı Türkçesi’ni doğru okuyabilmek ve bu okuduğu şeyi anlayabilmektir. Sünbülzade Vehbi bir beytinde şöyle der: Okumaya yazıdan çok sa’y et Ki, kalır nakş ile cahil hattat. Ancak bu sözler düşünüp anladığını yazabilmenin kıymetini düşürmez. Böylece imladan mânayı ve mânadan maksadı yakalayabilme yolunda mümkünse hem okumalı, hem de yazabilmelidir. Bu da iki taraflı bir gayreti ve neticede muvaffakiyeti icap ettirir. Bu merama ulaşma yolunda, hangi maksat ve seviyede olursa olsun, bu eserden istifade etmek isteyene, “biz bu kadarını yaptık, gerisi sana kalmış” mantığıyla hareket etmedik. Bilakis, “biz sizin için burada gerekli olan malzemeyi ve seçme fırsatını hazırladık. Bunlar arasından siz neye ve ne kadar ihtiyaç hissediyorsanız, onu alın ve gerisini bırakın” demiş olduk. Böylece gerek öğreten ve gerekse öğrenen için ihtiyaç ve seviyelere göre seçme şansı sunmak üzere programı elastiki kıldık. Faydalanmak isteyen dilerse sadece matbu veya el yazısı metin okur, dilerse sadece divanî ya da siyakat okur veya okutur. Eserin, araştırmacılar için faydalı olabilmesine elden gelen gayret sarf edilirken resmi ve özel teşebbüslerin ihtiyaçları da göz önüne alınmıştır. Yine fakültelerin Türk Dili, Tarih, Arşivcilik, Bilgi-Belge Yönetimi ve İlahiyat ve benzeri fakültelerinde okuyan arkadaşlarımızın da istifadeleri göz önüne alınmıştır. Metinler bütün bu sahalara uygun olarak titizlikle seçilmiş ve faydalı bilgiler veren ibretli konular olmasına gayret edilmiştir. Kitabın ikinci kısmında yer almış olan metinler arasında az da olsa Osmanlı sınırlarını aşan Türkçe metinler de kondu, buralarda bazı garip kelimeler bulunacaktır. Bu arada Arapça ve Farsça ibarelere hareke konması gerektiğini düşündük ve öyle yaptık. Bununla da kalmayıp onların ayrı bir başlık altında Türkçe tercümelerini de vermeye çalıştık. Bu arada metinlerin ilmi, edebi, tarihi hususiyetler taşıması gerektiğini de gözden ırak tutmadık. Eserin ilk cildinde Osmanlı devletinin resmi belgelerine girilmedi, zira bundan sonra gelecek eserlerde bunlar fazlasıyla bulunacaktır. Bütün mesele işi kolaydan zora, temel bilgilerden teferruata doğru adım adım götürmektir, diye düşündük. Şunu itiraf etmeliyiz ki; biz bu eserin, eski tabiriyle, müellifi olmaktan çok musannifi durumundayız. Yani doğuda ve batıda zaten var olan geniş malumatı bir nizam dâhilinde bir araya getirip sıraya koymuş olduk. Bu çalışmayı icra sahasına koyma hususunda bize bilgi ve cesaret verenleri de burada zikretmeden geçemeyeceğiz. Çelik Yayınevi başta olmak üzere arşivciliğimizin adları yâd edilmesi gereken simalarından Dr. Mustafa Küçük, Dr. Mustafa Çakıcı, Uzm. Yusuf İhsan Genç, Sinan Çuluk, Kemal Gurulkan, Numan Yekeler, Sinan Satar ve Şefik Kanyılmaz’ı hatırlamayı kendimiz için bir borç biliriz. Bu arada Osmanlı Arşivleri, İsam Kütüphanesi, Marmara İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi, Atatürk Kitaplığı,Beyazıt Yazma Eserler Kütüphanesi ve İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi mensuplarının da bu çalışmada birer payları olduğunu minnettarlık hisleriyle belirtmek isterim. Yine bütün çalışmalarımız hususunda bize maddi ve manevi destek verme hususunda hiç bir fedakârlıktan çekinmeyen biricik kardeşim Serhat Geridönmez’i ayrıca hatırlarım. Ebubekir Subaşı Sultantepe 2015
198.00 ₺ -
Oruç Sırları ve Fazileti
Allah, orucu kullarını korumak ve kurtarmak için, dostlarını himaye için bir kale ve bir kalkan kılmıştır. Oruç sayesinde onlara cennet kapılarını açmıştır. Oruç ibadeti, başka hiçbir ibadete benzemez. Çünkü bu, belli şeylerden uzak kalmak, belli bir zaman dilimi içerisinde, yeme, içme ve şehevi istek ve arzulardan uzak bulunmaktır. Bu açıdan başlı başına bir sır/gizli ibadettir. Dolayısıyla oruç tutanların alacakları ecirler, sayı ve hesaba gelmeyecek ve elektronik hesaplamalar ile değerlendirilemeyecek derecede fazladır. Çünkü Allah oruç tutanlara öylesine bir ecir akıtacak ki, bunun herhangi bir yerde dur ve durağı yoktur. Bunun belli bir sınırı olmaması da değerlidir. Çünkü oruç yalnızca Allah için tutuluyor, aynı şekilde Allah’a nisbet olunmakla da şeref kazanmış oluyor. Gerçi tüm yapılan Allah için yapılmaktadır. Hepsinin ayrı bir durumu, ayrı bir değeri ve yeri vardır.
42.00 ₺ -
Onlar Nasıl Kuldu
Nebîler Sultanı; geceler boyu, mübarek ayakları şişip üzerinde durulmayacak hale gelinceye kadar namaz kılar ve ibadette ısrar ederdi. Kendisine bunun sebebi sorulunca; "Ben şükreden bir kul olmayayım mı?" buyururlardı... Putperestler hariç hemen herkes, "Ben Allah'ın kuluyum!" der. Ama nasıl kul? Azîz ve Celîl olan Allah bütün insanlara hitaben şöyle buyurur: " — Ey insanlar, sizi de sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibâdet (kulluk) edin. Tâ ki takva sahibi olasınız." [Bakara:21] Bu eserde; Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in, Ashab-ı Kiram' ın ve Cenab-ı Hakk' ın Veli kullarının, kul olmakta ulaştığı mertebeleri okuyacak ve takva sahibi olmanın insana verdiği mutluluğu hissedeceksiniz...
96.00 ₺ -
-
O Bir Osmanlı Ermenisi
"Hasan'la Suzan'ın Kerem ile Aslı'da beter fakat yazılıp söylenmemiş bir aşkları var!" deyince aklıma bir muziplik geldi: "Yoksa bana Hasan ile Suzan'ın aşkını mı yazdıracaksın?" Başını yana çevirerek ileri geri salladı: "Ah, Kerem'ler yok artık, Aslı'lar da ne yazık ki asıllarına sadık değiller!" İşin gerçeği ben gülerken de olsa irkilmiştim, o meşhur hikâyede de Kerem bir Türk, Aslı ise Ermeni kızıydı. Fakat şimdi alabildiğine kaynayan, Osmanlı Devletini temelinden sarsan hadiselerin içinde cereyan eden bu aşk hikâyesi çok daha yaman ve ibretli olmalıydı. Beni düşüncelere dalmış görünce: "Oğlum, artık benim kim olduğumu ve sana canlı şahit olarak çok şey anlatacağımı, belgeler ve bilgiler vereceğimi öğrenmiş bulunuyorsun. Hasan'ım bana Türklerle Ermeniler arasında geçen meselelere tarafsız ve insaflı bakma, böyle inceleme sebebi olmuştur; varsın beni Ermeniler Ermeni, Türkler Türk olarak görmesinler."
222.00 ₺ -
Nurul İzah ve Tercümesi
Surunbilali ve Eb-ul Zeyd El Şibli'nin eseri olan Nurul İzah asırlar boyunca İslam ilmihalleri arasında kendine saygın ve güvenilir bir yer bulmuş, medreselerde eğitim görülen dönemlerde temel eğitim kaynaklarından biri olmuştur. Eserin tercümesinde sade ve duru bir dil kullanılarak günümüzün okuyucusuna kolaylık sağlanmış, ayrıca bunun yanı sıra eserin orjinal Arapça metnini okumak isteyenler ve Arapçası'nı geliştirmek isteyenler için Arapça metinler de tercümenin yanına konmuştur.
36.00 ₺ -
Ne Olur Gitme
Ummadığı bir olayla karşılaştığında babaannesi, “işte böyle, hayat neler getirir, neler götürür bilinmez.” derdi. Tamer onun yaşam karesinden çıkmış, sessizce Muhammet girmişti. Muhammet bundan habersizdi, Ceren, onun için arkadaşının kız kardeşiydi sadece. Deli deli konuşuyordu Baran: - Sen bu gece bir hoşsun, beni Muhammet ağabeyle evlendirmek, aklından nasıl geçer? Evvela onun beni istemesi lazım.
72.00 ₺ -
Müslümanca Yaşama Sanatı
Elinizde bulunan bu mütevazı kitap; yanlış yollara sapan kimselerin hakikati görmelerine, inançlarını veya amelî vazifelerini düzeltmelerine, muğlak meselelerde doğru çözüm yapmalarına yardımcı olma düşüncesiyle kaleme alınan yazıların bir araya toplanmış olmasıyla meydana gelmiştir. Güvenilir kaynaklardan alınıp buket hâline getirildikten sonra din kardeşlerimize takdim edilmiş bulunmaktadır. Gayemiz, hak rızâsı için halka hakikatleri açıklamaktır. Hak ve hakikatler, ittibâ olunmaya daha lâyıktır. Tevfik ve inâyet ancak Allah Teâlâ hazretlerindendir. Kur’ân ola hâl-ü harekâtında delilin, Ahkâmına gafil beşer, ahkâmına râm ol; Fermân-ı hakikattir o düstûr-ı celilin, Fermânına râm ol da zaferyâb-ı merâm ol. İsmail Safâ
270.00 ₺