-
Abdülhak Hamid
Abdülhak Hâmid şekilde ve içerikte yaptığı değişikliklerle etrafının gözlerini kamaştırır ve şâir-i âzam unvanını alır. Kişisel ıztırabını kuvvetle şiire sokar. Şu etkili mısralar ona aittir: Yağsın nesi varsa kâinatın Lâkin bu derin sükût dinsin!
51.10 ₺ -
Gevheri
Bir zaman yâr ettin leb-i mercana Bülbül ettin beni gonce fidana Bir zaman sığmazdım ben bu cihana Şimdi de başıma dar ettin felek Cevheri der ki sen dahi bulasın Aldırıp yârını yârsız kalasın Sen de benim gibi mecnun olasın Yaktın vücudumu nâr ettin felek
35.77 ₺ -
Aziz Mahmud Hüdayi
Yunus Emre Seyyid Nesîmî Eşrefoğlu Rûmî Aziz Mahmud Hüdâyî Ümmî Sinan Sun’ullah Gaybi Niyazi Mısrî İsmail Hakkı Bursevi Hasan Sezayi Edip Harâbî Sermâye-i sa’adet Hakdan inayet ancak Varlık tasarruf anın gayrisi âlet ancak Aziz Mahmud Hüdayi Gül ile Gülü Tartanlar 4 - Ömer Ceylan - Isbn: 9789944486170
43.80 ₺ -
Aşık Ömer
Bana bu gurbeti mesken eyledin Hemdemimi âh ü şiven eyledin Gözüme âlemi külhan eyledin Bâğ u baharımdan ayırdın felek Bu Ömer'i beter kıldın ölümden Şimdengerü kurtul imdi dilimden Bir servi kametim aldın elimden Hâs ılı varımdan ayırdın felek
43.80 ₺ -
Ney'in Sırrı
Ney'in Sırrı, ağırlıklı olarak, bir meşk zinciri teşkil eden üç büyük neyzenin, Aziz Dede, Emin Efendi ve Halil Dikmen'in biyografilerinden oluşmaktadır. Ancak giriş bölümünde Meviânâ, Mevlevilik ve Osmanlı kültürü; sonuç bölümünde de ney ve edebiyat ilişkisi ele alınmış, böylece "ney" kavramı etrafında Türk kültürünün estetik arka planındaki Meviânâ gerçeğine işaret edilmiştir. Yazarının "2007 Meviânâ Yılı" dolayısıyla, 800. doğum yıldönümünde Mevlânâ'nın ruhuna armağan ettiği bu küçük kitabın özü şu cümlelerdedir: "Tanpınar'a göre, Meviânâ, Mesnevinin ilk on sekiz beytini yazıp dostlarına göstermek üzere sarığının arasına soktuğu zaman 'zevkimizin en hâlis tarafı' olan Mevlevi musikisinin Itrî, Dede Efendi ve III. Selim gibi bütün büyük isimleriyle Şeyh Galib'e kadar gelen şairler kafilesi de doğmuş sayılabilirdi. Yahya Kemal, İsmail Dedenin Kâinatı adlı gazelinde 'Lafz-ı bişnevle doğan debdebe-i ma'nâyız' derken aslında bir borcu ödüyordu."
87.60 ₺ -
Yakaza
'Melekler, onların yüzlerine, omuzlarına vurarak canlarını alıyor' diyorum kendi kendime. 'Ecel emelleri uğurluyor, dünya fani' diyor garib emmi. Bayramali, kendisini tutamayarak sarsıla sarsıla ağlıyor. 'Kimimiz daha önce öldürülür, kimimiz daha sonra aldatılır, döndürülürüz' diyorum kendi kendime. Ahşap evin çitle çevrili bahçesinde kalabalık oynaşıyor, çocuklar geziniyor, kadınların bağırtıları, anıtları... Bahçe kapısının yanındaki helanın çamur sıvalı duvarına yaslanan adama bakıyorum, içindeki son parıltının da söndüğünü görüyorum.'ölümden öte köy yoktur aslanım' diye fısıldıyor garib emmi, yanında duran Koreli'ye. Sadık Yalsızuçanlar, ilk romanı Yakaza'da. kendi içine yolculuk yapan bir adamın hesaplaşmasını sancılar içinde anlatıyor.
108.77 ₺ -
Leyla İle Mecnun
Bir bütün idim ben Leylâ ile. Sense Leylâ'yım diyorsun. Sen Leylâ isen eğer; beni yakmaya hayalin yeter, takatim yok sana kavuşmaya. Varlığı olmayan bir zerreye aynadan ne fayda? Canım gideli hayli zamandır, cismindeki bir başka candır; bir özge candır. Sensin beni benden ayıran, uzaklaştıran. Ben yokum, senin tecellin var. Vuslatının ağır yükünü kaldıramam ki. Önceleri sen vardın, şimdi ben yok oldum. Manevi dünyamda dostum daima sensin. Dış görünüşe değer verme bahsi ortadan kalktı artık. Gönül çok önceleri sana koştu canım seninle gitti. Şimdiki canım Leylâ'ya değil, Mevlâ'ya yönelik. Bir'lik yolunda seninle olmam, yanarım. Şimdi, gözümün nuru, gönlümün aydınlığı! .. Ben maskaralığa nam salmışım nam salmışım bari sen bu yola girme. İçinden çıkma namus perdesinin. Mecnun olan benim; bana yaraşır delilik, kınamışlık. Şimdi git, aşk töresini, âşıklık geleneğini, maşuk gidişatını bozma. Gir şimdi, ey vefalı! Açtırma kötü söz arayanların dudaklarını; sakız verme dedikodu arayanların ağızlarına. Beni aramaya çıktığını âleme bildirip deliliğine ferman yazdırma. Kimse seni burada görmeden git. Ben ki varım; sen içimdesin, bunu bil! ..
69.35 ₺ -
Tasavvufi Şiir Şerhleri
Son yıllarda hız kazanan Türk klasik edebiyatı araştırmaları, bu edebiyatın şiir ağırlıklı bir karakter göstermesinin tabii bir neticesi olarak manzum eserler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Konu üzerindeki akademik araştırmaların tarihçesi haklı olarak divan metinlerinin neşri ile başlamış, daha sonra neşredilmiş bu divan metinleri üzerinde yapılan değişik türden tahlil ve incelemelerle devam etmiştir. Gerek divan tahlilleri ve gerekse müstakil manzume şerhleri, son derece yararlı olmasına rağmen Türk klasik şiirinin tahlif metoduna dair birtakım tereddüdleri de beraberinde getirmektedir. Bu noktada geçmişe dönerek Osmanlı şiirinin, yazıldığı ve zevkle okunduğu çevrelerce nasıl anlaşıldığına bakmanın ve dolayısıyla geleneği ortaya koymanın, gelecek için de fevkalâde önemli olduğuna inanıyoruz. Şerliler üzerine çalışmaya karar verdikten sonra 1995 yazında İstanbul kütüphanelerinde yaptığımız araştırmalar, bizi adım adım bir sınırlandırmaya sevk etti. İlk önce şerh dilinin Türkçe olması, daha sonra ise şerh edilen manzumenin Türk diliyle yazılması kaydını esas edindik. Neticede ortaya çıkan "Türkçe manzumelere yazılmış Türkçe şerhler külliyâtı", büyük ölçüde tasavvufi hüviyet arz ettiğinden araştırmanın adını ve konusunu "Tasavvufi Şiir Şerhleri" olarak belirledik. Bu sonuç, hemen bütün örnekleri az çok tasavvufi neşve barındıran Osmanlı şiirlerinin günümüzde anlaşılması hususunda yaşanılan sıkıntıların giderilmesine dair ümitler vaat etmesi açısından da Önemli idi. Çalışmamızda 23 şâirin 42 ayrı manzumesine 20 farklı şârih tarafından yazılmış, yaklaşık 600 varak tutarındaki 47 şerh metninden faydalandık. Şerh edilen manzumeler 13-19. yüzyıl, şerhler ise 16-19. yüzyıllara aittir. Metinlerimizi İstanbul kütüphaneleri ile sınırlandırmakla birlikte bu kütüphânelerdeki şerhlerin tamamına ulaşma iddiamız söz konusu değildir. Nitekim inceleme kapsamına dahil edemeyecek kadar geç ulaştığımız ya da varlığından haberdâr olup ulaşamadığımız şerhler mevcuttur ve bunlar İlgili bölümde zikredilmiştir.
16.22 ₺ -
Ortaçağ İslam Dünyasında Siyasi Düşünce
Siyasi düşünce, en geniş anlamda, gücün kullanımı konusunda, betimleyici olmaktan ziyade sıkı kurallar koyan bir düşünme biçimi olarak tanımlanabilir. Siyasi düşünce, gücün nasıl ve hangi amaçlara yönelik olarak kullanılacağını araştırır. Siyasi gücün sayısız türleri vardır, ancak siyasi düşünce bunlardan yalnızca biriyle ilgilenir: Hükümetlerin aile, köy ve kabileler üzerinde uygulamakta olduğu ve hepimizin devlet diye bildiği kurum tarafından uygulanan güç türüyle. Ancak içinde şekillendiği toplumsal düzeni ve insan etkinliklerini koordine eden diğer iç ve dış kaynaklı organizasyonları dikkate almadan devlet üzerine fikir yürütmek neredeyse imkânsızdır. Bu kitabın yazılış amacı İslam dünyasında siyasi düşünce hakkında bilgi sahibi olanların bilgi düzeylerini yükseltmek, aynı zamanda da bu alanı yeni tanımaya başlayanlara yardımcı olmaktır.
16.90 ₺ -
Seni Dinleyen Biri
Rutubetli hava yürüyüşümü ağırlaştırıyor, ayaklarımın denetimini yitiriyorum. îki ayağım sanki iki palet; yürürken elimde olmadan dışa doğru açılıyor. Yazın dağlara yürürdüm eskiden ya da yüzerdim; üç yaz oldu denize girmiyorum. Hiçbir zaman hanım hanımcık adımlar atabilen biri olmadım, uçar gibi, kaçar gibi bir tepeye tırmanıyor, bir maniayı aşıyor gibi yürürdüm. Bir müzik sesi ulaştığında kulaklarıma, mesela Reşid Behbudov'dan Azeri bir parça duyduğumda, derinlerime kök salmış biri, yeşil dağlardan koparılmış bir büyükanneannesi olan Çerkez kızı, dans adımları atarak havalara sıçramak isterdi. Yürürken bastığım yere dikkat etmediğimi söylerdi Halil; uzun yürüyüşlerimizde iki üç kez düşmekten kurtarmıştı beni. Orada bir çukur, şurada sürpriz bir basamak, daha ileride hesaba katılmayan bir boşluk ve ben yeryüzüne değil gökyüzüne bakarak yürümek istiyorum. "Salınarak yürümeyin öyle", derdi Zehra eskiden, Betül'le ikimize ki özellikle benim salınarak yürüdüğüm hiç söylenemezdi. "Yürürken melekleri hatırlamalı, melekleri hatırlatmalıyız." "Sen melek değilsin, ben de değilim; hem meleklerin nasıl yürüdüğünü de bilmiyoruz." "Ne bileyim, işte, sokakta yürürken kadınlığı öne çıkmayan bir kadın, bir hanımefendi gibi yürümelisin."
13.52 ₺ -
Sırlı Tuğlalar
Elif'in sükûnu Hareke kabul etmeyen harf meçhul kalırmış. Elif harekelenmeyip meçhul kalmayan tek harftir, elif, harfler âleminde Allah'ın halifesidir. Ekleri Elif'in adının söylenişini deriştirir. Ne var ki bunun gerçek nedeni hiçbir zaman bilinemez. Elif'in sessizliği kaf ile nun'un birleşmesiyle belirginleşir. Ete kemiğe bürünür, can suyuna kavuşur, böylece Elif sadece Eİif alarak bilinir.Bir sözcüğün yapılışında kullanılınca Elif, hakikat yere inmiş demektir.gerçeğin yere inişidir Elif'in öteki harflerle yan yana gelişi, Elif'in sessizliği lam ile mim'in bir araya gelişiyle derinleşir. Elif dinme, yatışma ve sessizleşme sözcükleri yapar, varlık sessizliği ondan öğrenmiştir. Harfler harekelendiğ-inde kendiliğini koruyan Elif'in sükûnuna dikmişlerdir gözünü. Her harf Elif olmak için can atar. Eklerini bırakmak, harekelenmekten kurtulma yolunda umulmadık şeyler yapan harfler, sonunda 'beyhude ömrüm' diye hayıflanırlar.
127.75 ₺ -
Osmanlı'da Köle Olmak
Osmanlı'da Köle Olmak'ta. Osmanlı köleliğinin diğer ülkelerdeki kölelik anlayışından farklı yönleri ortaya konmuş; Osmanlı'daki köle kaynakları, köleliğin bir kurum olarak işleyiş biçimi ve kuralları, toplumun, köle tüccarının, yabancı gezginlerin, devlet erkânının ve resmi kurumların bu kuruma bakışı ve Osmanlı'da köle emeğinin kullanıldığı alanlar, ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Osmanlı'da köleliğin tanımının yapıldığı ve diğer gelişmelerin ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı bu çalışmada, kölelik kurumu, süreç içinde hem Osmanlı yaşam kültürü içinde ele alınmıştır. Osmanlı'da köle ticaretinin gelişerek büyük bir sektöre dönüşmesi ve ardından başlatılan uluslararası "kölelik karşıtı" hareketle değişen süreçte Osmanlı'nın konumu ve "köleliğin kaldırılması" üzerinden devlet olma özelliğini koruma çalışmaları da titizlikle ortaya konmuştur.
138.70 ₺ -
Adabı Muaşeret
"Osmanlı İmparatorluğu'nda, 19. yüzyılda girdiği hızlandırılmış modernleşme sürecinde 'muassır medeniyetlere' yetişme gayretlerine paralel olarak bir noktadan sonra Batılı davranış kodlarına da ilgi duyulmuş, 19. yüzyılın sonlarından İtibaren Batı'nın uygar davranış anlayışına uygun âdâb-ı muaşeret kitapları kaleme alınmaya veya doğrudan tercüme edilmeye başlanmıştır. Bu gelişmeyi, sadece her bakımdan üstünlük atfedilen Batı'yı körü körüne taklit etmek olarak algılamak yanlış olur. Modernleşme süreci içinde, geleneksel davranış kodlarının zorlanması ve değişim ihtiyacı duyulması doğaldı. Nitekim, 19. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı aydınları geleneksel zaman, mekân ve ilişkileri anlayışının modernleşmeye {o zamanların ifadeleriyle; asrın gereklerine, ilerlemeye) mani olduğundan şikâyet etmişlerdir. Daha o zamanlarda, aile yaşantısı, misafirlik âdabı gibi konularda 'özel hayat' kaygısının olmaması dikkat çekmeye başlamıştı. Ancak, Osmanlı modernleşmesinin her alanında olduğu gibi davranış kodlarının değişiminde de, işlevsel kaygılarla Batılı kodlara doğrudan bir 'üstünlük' atfederek bunların doğrudan İthali ve benimsenmesi gerektiği anlayışı birbirine karışmış durumdaydı. (...) Nevin Meriç'in 1894-1927 arası âdâb-ı muaşeret kitapları konusunda yaptığı bu çalışma, Osmanlı modernleşmesinin daha önce fazla önemsenmeyen bir alanına dikkatimizi çekmesi açısından çok değerli bir çalışma."
15.55 ₺ -
Her Yer Kerbela
Hz. Muhammed'in kutlu soyundan gelen Hz. Fatıma ile, onun kutlu eşi, Peygamber'in amcasının oğlu, Allah'ın arslanı, velilerin sultanı, bilgeliğin büyük kılavuzu Hz. Ali ile; yine cennet gençlerinin efendisi olan Hz. Hasan ve Hüseyin, İslam geleneğinin bir bakıma kurucu ailesini oluşturur. Peygamber'in sevgili torunu Hz. Hüseyin'in, İslam'ın kurucu ilkeleri uğruna canını verdiği Kerbela, İslam tarihindeki en önemli kırılma anlarından biridir. Elinizdeki kitap, bu kutlu soyun uğradığı zulme, bu büyük zulmün manevi anlamına, Kerbela'da yaşanan o yürek dağlayıcı olaya, öncesi ve sonrasına, irfani ve tarihi yönleriyle ışık tutmaya çalışan çeşitli konuşmalardan oluşuyor. Seyyid Hüseyin Nasr'dan Abdulkerim Süruş''a, Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocaktan Reha Çamuroğlu'na, Hüseyin Hatemi'den, Caferi cemaatinin kılavuzu Alevi dedelerinden Selahattin Özgündüz hocaya kadar birçok Ehlibeyt âşığı ve uzmanıyla yapılmış bu söyleşiler, okuyanda Ehlibeyt sevgi ve saygısını derinleştirecek, Kerbela'nın hatırasını canlı tutacak ve Hz. Hüseyin'in insanlığa verdiği dersi bir kez daha hatırlatacaktır.
8.45 ₺ -
Semahlar
"Semah" sözü Arapça "sema" ya da "sima" köküne dayanır. "İşitmek, güzel ve iyi şöhreti, anlayışı duymak" anlamına gelir. Terim olarak müzik ezgilerini dinlemek, dinlerken vecde gelip devinmek, kendinden geçip oynayıp dönmek demektir. Müziğe ve müzik ezgilerine uyup düzenli ya da coşkun hareketlerde bulunmak, ezgilere uygun sesler çıkarmak, kendinden geçip nara atmak insanlığın geçmişi ile koşuttur. Bir tek topluma özgü olmayıp tümüyle toplumlararası bir olaydır.Semahlar, kentlerde kadının baskı ve peçe altında tutulduğu dönemlerde bile, kadın erkek birlikte oynanır. Bu doğa ile insanın zorunlu uyumundan kaynaklanır. Semahlar kökende göçebe toplumun dinsel oyunudur. Göçebe toplumlarda ise kadın erkek ayrımı yerleşiklerdeki gibi katı kurallarla ayrılmaz. Doğa, kişiyi günlük yaşamın her kesiminde ve dinsel törenlerde eşit kılar.Fuat Bozkurt, bu çalışmasında Anadolu kültürünün vazgeçilmez öğesi semahları ayrıntılı bir biçimde anlatırken, pek çok deyişi yazıya geçiriyor ve onları yazının belleğine kaydediyor.
65.70 ₺ -
Yahudiler
Stanford J. Shaw'ın Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa'daki kütüphane ve arşivlerde yaklaşık otuz beş yıl süren araştırmalar sonunda hazırladığı bu kitabın ilk dört bölümünde Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşundan dağılışına kadar Balkanlar, Anadolu ve Ortadoğu'da yaşamış İmparatorluk Yahudileri anlatılmakta; beşinci bölümünde de Türkiye Cumhuriyeti'ndeki Yahudilerin hikâyesine yer verilmektedir.Kaderlerini onları yöneten Türklerin kaderleriyle birleştirmiş bazı sadık yurttaşlarımız vardır. Bilhassa Yahudiler, bu millete ve vatana sadakatlerini ispat ettiklerinden, bugüne kadar refah ve gönenç içinde yaşamışlar, bundan sonra da refah ve saadet içinde yaşamaya devam edeceklerdir.
215.35 ₺ -
Sultan 2. Abdülhamid Ve Zamanı
Sultan II. Abdülhamid ve Zamanında, öldürülmekten ve hürriyetten korkan bir padişahın, Sultan II. Abdülhamid'in hayatına dair pek çok ayrıntı birinci derece yakın tanıklar tarafından dile getiriliyor. Tarihimizde Hayal Olmuş Hakikatler adlı eseriyle tanınan Ahmet Semih Mümtaz'ın gazete ve dergilerde kalmış yazılarından oluşturulan bu kitapta ayrıca dönemin sosyal ve siyasi olayları, devlet adamları, İstanbul ve taşra yaşantısı, eski İstanbul'un ve Boğaziçi'nin unutulan özellikleri ve mekânları da anlatılmaktadır. “Boğazına düşkün olmayan padişah, ne zaman karnı acıkırsa o zaman yemek yerdi ve hangi dairede veya odada bulunuyorsa oracıkta yerdi. Ancak kendisine mahsus bir yemek odası yoktu. Onun için şurada burada yemek yerdi. Bazen bulunduğu mahalde sofrayı kurmak müşkülatı görülünce gülerek şunları söylerdi. "Daha bir yemek odamız yok, bu göçebelikten ne zaman kurtulacağız" dermiş. Bunu ikinci kilercisi Hüseyin Efendi'den duymuştum.
164.25 ₺ -
Yahya Kemal Eve Dönen Adam
Çocuk yaşta bir Jön Türk olarak kaçtığı ve dokuz yıl yaşadığı Paris'te siyaset bilimi okuyan ve modern Fransız şiiriyle tanışan Yahya Kemal, Birinci Dünya Savaşı yaklaşırken yeni bir şiir, tarih, vatan ve millet anlayışıyla 'ev'e döndü ve modern Türk şiirinin doğuşunda etkin bir rol oynadı. Üstlendiği önemli rollerden biri de, 1923 öncesinin yok sayıldığı bir devirde etkili, fakat kavgacı olmayan bir muhalefetle kültürde sürekliliğin önemini vurgulamak olmuştu. Türk tarihinin ve kültürünün bir özeti olarak gördüğü İstanbul'da odaklanan şiiri ve düşüncesi, Osmanlı kültürüyle Cumhuriyet devrinde inşa edilmek istenen kültür arasında köprüler kurarak kimlik krizini aşmaya çalışanlar için sağlam bir tutamak oldu. Arkasında çok az metin bıraktığı halde bu sebeple hâlâ etkilidir ve ölümünün 50. yılı olan 2008 bu sebeple "Yahya Kemal Yılı" ilân edilmiştir. Elinizdeki kitapta, bu önemli şairin hayatına şu veya bu şekilde girmiş kişiler, yani akrabaları, dostları, düşmanları, sevgilileri, sevdiği ve etkilendiği şairler, yazarlar; yaşadığı ve eserlerinde herhangi bir şekilde zikrettiği şehirler, mekânlar; yazdığı gazeteler ve dergiler; kavramlar, temler; alışkanlıkları, zaafları; onun etrafında yaşanan tartışmalar, kavgalar vb. hiçbir şey gizlenmeden, alfabetik sırayla ve ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır.
215.35 ₺ -
Osmanlı Devleti Tarihi
Doğu dillerini iyi bilen loseph von Hammer hayatının otuz yılını Osmanlı tarihi, coğrafyası ve edebiyatıyla ilgili yazma eserleri ve belgeleri toplamak, okumak ve incelemekle geçirmiştir. Servetinin büyük bir kısmını da bu ugurda cömertçe harcamıştır. En önemli ve bugün de delerini koruyabilen eseri 1825-1830 arasında hazırladığı Osmanlı Devleti Tarihi'dir Almancada on ve Fransızcada on sekiz cilt tutan bu kitap, hazırlanması, olayların toplanması, türlü görüşlerin bir araya getirilmesi ve eleştirileri bakımından benzerlerinden çok üstündür. Hammer'in Osmanlı Devleti Tarihi'nden daha mükemmeli henüz yazılmamıştır. Fransızcadan Mehmet Ata tarafından çevrilen Osmanlı Devleti Tarihi Prof. Dr. Abdülkadir Karahan tarafından sadeleştirilerek özetlenmiştir. Sadeleştirmede yazılmış bu en iyi Osmanlı tarihinden gerektiği ölçüde yararlanabilmeleri amaçlanmış, bazı yerler aynen bugünkü dile çevrilmiş, bazı parçalar kısaltılarak alınmış ve bir kısmı da gerekli şörülmüyorsa- atlanmış, eserin bütünlügünün korunmasına çalışılmıştır. losep von Hammer'in Osmanlı Devleti Tarihi'nin bu kısaltılmış şekli, Türk okuruna, Osmanlı tarihinin yabancı ülkelerde yazılmış en saf lam ve şöhretlisini, ana def erinden bir şey kaybettirmemeye çalışarak, nitelikli bir şekilde aktarma çabasındadır.
26.36 ₺ -
İstanbul Sebilleri
Hem suyu, hem de yardımlaşmayı simgeleyen sebiller, bugün atıl kalmış, işlevini yitirmiş, tabiri caizse ruhunu kaybetmiş, aslını unutmuş cansız bedenlere benziyor. Tabii ki bu sebillerin suçu değil. 0 yüzden unutmuş yerine unutturulmuş, kaybetmiş yerine kaybettirilmiş demek gerek. Sebilleri de bu yardımlaşma ve su kültürünü de yaşatamayan insanlar. İstanbul Sebilleri, İstanbul'daki sebillerin listesini veren ve anlatan ilk kitap. Dahası, ardıllarının en büyük kaynağını oluşturmakta. Bu açıdan, yeniden yayımlanması çok önemli bir eksiği gideriyor. Suyun ve merhametin bol olduğu zamanları hatırlatıyor, kültürel varlıkların hor görüldüğü, acımasızca yok edildiği bir coğrafyada kendisinden sonrakilere çok Önemli bilgiler bırakmış İzzet Kumbaracılar'ı da yad ediyor.
65.70 ₺ -
Kaplumbağa Terbiyecisi
Tablo bittiğinde Osman Hamdi başyapıtına baktığını hemen anladı. Sonuçtan hayli memnundu. Ama resmi görenler tabloda ne anlatıldığını anlamakta zorlanmışlardı. Birbirlerine kaplumbağa terbiyecisi diye eski bir mesleğin olup olmadığını soruyorlardı. En okumuş yazmışlar bile böyle bir meslekten söz edildiğini hiç duymamışlardı. Nerede çalışırlardı bu adamlar? Sirklerde mi? Yoksa saray bahçesinde mi? Kimse bilmiyordu. Osman Hamdi de hayatı boyunca kimsenin bilmediği meslekler yapmıştı. Ressam olmuştu en başta. Sonra müze müdürü. Bir arkeolog. Ardından da güzel sanatlar akademisi müdürü. Onun kaplumbağa terbiyecisinden bir farkı yoktu aslında! Kaplumbağa Terbiyecisi, -Osman Hamdi Bey'in Romanı- çok çalışmış ve bu topraklara aydınlama düşüncesinin tohumlarını serpmiş bir adamın hayatını son derece açık ve akıcı bir dille anlatıyor.
142.35 ₺ -
Yeniçerilerin Bektaşiliği ve Vakai Şerriyye
Bir toplumun özgürlük ölçütü, içinde bir arada barışçı bir şekilde yaşattığı özgünlüklerdir. Özgünlüklerin yaşaması o toplumda şu ya da bu şekilde katılımcılığı da teşvik edici olarak özgürlüklerin geliştirilmesinde iki yönlü bir rol oynayacaktır. 1826'da Bektaşilik, Osmanlı toplumunda, puta tapanlarla tapmayanları, şarap içenlerle içmeyenleri, domuz yiyenlerle yemeyenleri, bilmek isteyenlerle inanmak isteyenleri, her ikisini birden yapmak isteyenleri bir arada tutan ve boğazlaşmadan uzaklaştıran bir faktördü. Vaka-i şerriyye bu faktöre vurdu. Kısacası, garip bir hayır anlayışımız var. Bu anlayışa son vermek gerekiyor. Böyle bir hayır anlayışına son vermenin bir yolu da, niçin Vaka-i Hayriyye'ye artık hak ettiği adı vermekten geçmesin?
4.06 ₺ -
İstanbul'un İçinde Bir Boğaziçi
Bu kitabın çerçevesini, Yeni Tarih Dergisi'nde yayımlanan "Boğaziçi'nde Bir Tetkik" başlıklı, adım adım, semt semt Boğaziçi'ni gezdiren tarihi bir tefrika oluşturmaktadır. Ortaköy'e neden Ortaköy dendiğini, yahut Yuşa Tepesi'ndeki mezarda yatanın kim olduğunu okurken Boğaziçi'nin etnik, dinsel ve sınıfsal çeşitliliğini, yüzyıllar boyu bu iki kıyıya sahip olmak uğruna yaşananları ve İstanbul'un ne denli büyük bir mirasa ev sahipliği ettiğine de tanık olmaktayız."Boğaziçi'nde Bir Tetkik"i tamamladığını düşündüğümüz bazı metin parçalarını da ekleyerek Boğaziçi'ni anlatan, hatta bazıları Boğaziçi'ne adanmış başka kitapların izini sürebilmeleri için okurlarımıza küçük bir rehber hazırladık.
47.45 ₺ -
Sümmani
AŞK AĞLATIR DERT SÖYLETİR Serisi: - Pir Sultan - Karacaoğlan - Aşık Ömer - Sümmani - Gevheri - Dertli - Dadaloğlu - Erzurumlu Emrah - Seyrani - Ruhsati
35.77 ₺ -
Ramazan Hediyesi
Mahver Kalfa telaşla salona girdi. Sesi titriyordu:Ramazan'ın keyifsizliğiyle başlayan hikâyemiz, on bir kardeşinin onu mutlu etmek için hazırladıkları hediyelerden oluşmaktadır. Kardeşleri, Ramazan'ın üzüntüsünü, sıkıntısını azaltmak için onun ne denli sevildiğini, ne kadar düşünüldüğünü göstermeye çalışırlar.Tüm ayların bir aileye, Ramazan'ın ise bu ailenin üzerine titrenilen küçük beyine dönüştüğü Ramazan Hediyesi -hikâye kurgusuyla Ramazan'ı anlatan diğer pek çok kitaptan ayrılıyor.Ramazan Hediyesi, Ramazan'ı sıkılmadan geçirmek, bu ayın kültür ve edebiyat hayatımızdaki önemini eğlenceli metinler okuyarak kavramak isteyenlere...
76.65 ₺ -
Peyami
Babasını henüz kundakta bir bebekken kaybeden ve hayatı boyunca fakirlikle, hastalıklarla boğuşan Peyami Safa'nın kalemi, dostlarından birinin ifadesiyle "kazanç tarlasında bir saban gibi işlemeye" mecburdu, aksi takdirde aç kalırdı. Ancak onun bu durumdan pek şikâyetçi olduğu söylenemez; çünkü azmini, başarılı olma hırsını hastalıklarına ve fakirliğine borçlu olduğunu düşünürdü. Bir yazısında, kendi tecrübesinden hareketle, zenginlik, sıhhat ve zekânın çok zaman haddinden fazla güven verdiği için insanı afyon gibi uyuşturduğunu, tembelliğe, ihmallere ve gevşekliğe sevk ettiğini; fakirlik ve hastalığın ise, onlara hemen teslim olunmazsa, iradeyi kırbaçlayıp uyuklayan enerjileri uyandırdığını söylüyor, başarılı olmuş çocuklardan örnekler veriyordu. Bütün acılarını, öfkelerini, isyanlarını başarıya dönüştürmeyi bilen Peyami Safa'nın hayat hikâyesi belki de romanlarından daha heyecan vericidir ve bu kitapta bu hikâye anlatıl maktadır.
91.25 ₺ -
Osmanlı Tarihi
Bir millet felakete uğradığında veya adaletsiz bir durumla karşı karşıya kaldığında onun yardımına koşmak ve ona adil davranmak gerekir. Gelecek nesillerin, zayıfları korumayı, ezilenlerin öcünü almayı kendilerine görev sayacaklanna inanıyorum. Milletler, tarihleri boyunca, çoğu kez cezalandırıldıkları gibi, bazı durumlarda da öçlerinin alındığını ve haklarının teslim edildiğini görürler. Bu sözlerimin bir örneği Türklerdir. Onlar gün olmuş, adlarının ve ırklarının yok olma tehlikesiyle karşılaşmışlardır. Ancak, Türkler derin uykularından sıçrayarak uyanmasını bilmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk kanında canlanacağım ve sonsuza kadar yaşayacağını dünyaya ispat etmek için canını dişine takarak savaşmışlardır. Bugün de onurlarını korumak için çarpışmaktadırlar. Batı, hiçbir zaman bu kadar ileri görüşlü ve olgun olmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu, özgür Avrupa'nın bir güvencesidir. Ölü sanılan bir toplumda, canlı bir millet yaşadığını gördüğümüz için kendimizi kutlayahm ve Türklerin tekrar dirilmeleri onuruna ya tarih yazalım, ya da bizim mezar taşımıza ithaf...
33.12 ₺ -
Dört Güzeller
Bilim ilerledikçe dört elementin sayısı her gün birkaç tane daha artıyor ve periyodik cetvelin listesi gittikçe uzuyor. Şimdilik bu sayı 121 olarak biliniyor. Ve biz artık elmasın bir tek elementten oluştuğunu, sofra tuzunun iki, şekerin üç element bileşimi olduğunu, cep telefonunun kırk element içerdiğini, insanın otuz elementten yaratıldığını acı gerçekler olarak biliyoruz. Dört element ise insanların hayatı yaşarken bir an olsun farkına varmadıkları bir detay gibi duruyor artık. Yine de, ne zaman bir kum tanesinde dünyayı görsek, ne zaman bir nisan yağmurunda ıslansak, ne zaman güzel bir müzik veya hoş bir koku duysak, ne vakit bir ocağın çıtırtısında hayallere dalsak, değil dünyayı, cenneti görmüş gibi oluyoruz. Bize o duyguyu veren işte o önemsemediğimiz dört öğedir. Gözünüz ister gökyüzüne ve yıldızlara, ister okyanusa veya yağmura, ister bir yangına veya ışığa, isterse bir ağaca veya mezara bakıyor olsun... Anasır her yerde bizi kuşatıyor, sarıp sarmalıyor. Şefkatli bir anne gibi... Bu kitabın içinde "Dört Güzeller"in kültür ve medeniyet boyutuyla tanışacaksınız.
142.35 ₺