-
Dostoyevski
Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler, İnsancıklar gibi pek çok eserle dünya yazınına yön vermiş bir deha: Dostoyevski… “Bana ruhbilim konusunda bir şeyler öğreten tek kişidir,” diyor Nietzsche onun hakkında. André Gide ise her biri birer çığlık olan mektuplarından ve eserlerinden yola çıkarak bu biyografiyi incelikle kaleme alıyor. Kitap boyunca bir yandan André Gide’in Dostoyevski’ye duyduğu hayranlığı gözlemliyor bir yandan da eserlerinde gözden kaçırdığımız detaylar üzerinden Dostoyevski’yi yeniden tanıyor, satır aralarında onun izini sürüyoruz. Dostoyevski gibi bir yazın devinin sürgünle geçen çile dolu yaşamının yanı sıra, hayatını yönlendiren yazma tutkusuna ve edebiyatla kurduğu kuvvetli bağa şahit oluyoruz. Edebiyat tarihinin kilometre taşlarından olan Dostoyevski’nin dünyasına okuru bir adım daha yaklaştıracak zengin bir çalışma.
148.00 ₺ -
Kar Havası
Bir anne ve kızı yurt dışından Tokyo'da buluşmak üzere yola çıkarlar: Burada sonbahar akşamları boyunca kanallarda yürürler, tayfun yağmurlarından kaçarlar, küçük kafe ve restoranlarda yemeklerini paylaşırlar ve şehrin radikal modern sanatını görmek için müzeleri ve galerileri ziyaret ederler. Bu sırada hava durumu, burçlar, giysiler ve nesneler, aile, mesafe ve hafıza hakkında konuşurlar. Ancak belirsizlikler çoktur. Burada gerçekten konuşan kimdir –sadece kızı mı, yoksa anne mi? Ve bu eliptik, hatta belki de hayali yolculuğun arkasındaki gerçek sebep nedir? Yalın ve derinlikli bir anlatı formunda, herhangi birimizin ortak bir dil konuşup konuşmadığına, bir ilişki denkleminde hangi boyutların sevgiye açılabileceğine ve bir başkasının iç dünyasını gerçekten bilmek için nasıl bir cesaret gerektiğine dair zarifçe yazılmış bir roman... “Jessica Au’nun kısacık romanı Kar Havası, nesilden nesile miras kalan ailevi özellikleri ve bunlardan uzaklaşmayı ustaca bir bilinç akışıyla anlatıyor.” —The New York Times “Bir kitap okurken nadiren duygulanırım. Kar Havası'nın sessiz güzelliği ve sakin sadeliğinin arkasında yatan Jessica Au’nun edebî gücü takdire şayan.” —Eduard Louis “Au’nun sakin ve güçlü odak noktası daha uzun bir kitabı kapsayabilirdi –ama bu roman zarif ve derin. Anlatıcının fotoğraf makinesinin diyafram açıklığına ince ayar yapması gibi, Au da ölçeğimizi seçmekte, neye dikkat etmemiz gerektiği konusunda bizi yönlendiriyor.” —The Guardian
81.40 ₺ -
Çinin Tuhaf Canavarları
Geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan, gizemlerle dolu, hayali Çin şehri Yongan’da insanlarla canavarlar evvelden beri bir arada yaşamakta, ırkları birbirine karışmaktadır. Genç bir zooloji öğrencisi, etrafından ve aile büyüklerinden duyageldiği canavar öykülerini bir roman içinde derlemeye karar verir. Bunun için toplayabildiği kadar hikâye toplamalı, mümkün olduğunca çok canavar tanıyıp doğalarını gözlemlemelidir. Neşeli Canavarlar, Kederli Canavarlar, Kurbanlık Canavarlar, Görkemli Canavarlar bunların başında gelir. Yongan’ın canavarları, insanlığın içindeki kötülüğün temsilcisi olduğu kadar yardımseverlikleri, doğaya karşı merhametli ve koruyucu tabiatlarıyla insanlardan daha “iyi” olabileceklerini de gösterir. İnsanın “kendi”yle “öteki” arasına çizdiği sınırı sorgulayan Çin’in Tuhaf Canavarları sosyal, kültürel, hiyerarşik, ideolojik pek çok düzlemde bu ilişkiye ayna tutuyor. 2021’in Öne Çıkan Kitapları —The New York Times 2021’in En İyi Fantastik, Bilim Kurgu ve Korku Kitapları —The Washington Post “Melankolik gerçeküstücülükle tanımlanan, yalnızlık ve varoluşsal sorulara odaklanan bu romana bayıldım. Hem bugüne dair hem de zamansız.” —Sharlene Teo “Postmodern bir fantastik masal dizisi gibi görünen şey, Yan Ge’nin kalemiyle beklenmedik bir şeye dönüşüyor: Gündelik varoluşun vahşi güzelliği üzerine bir düşünme biçimi, benlik ve ötesindeki dünya arasındaki kırılgan sınırların anlatısı.” —Anahit Behrooz “En iyisinden bir büyülü gerçekçilik örneği; muhteşem olanı, bu eğlenceli ve akılalmaz hikâye dünyada ya da her nerede geçiyorsa orada temellendirmeye yetecek ironiye sahip.” —The Wall Street Journal “Yan Ge’nin hikâye anlatımının genel etkisi rüya gibi, hipnotik, bazen belirsiz ama her zaman büyüleyici. Bu gizemli, iyi işlenmiş hikâyeler üzerine konuşulacak çok şey var.” —Publishers Weekly “Dokunaklı ve büyüleyici, Çin’in Tuhaf Canavarları şaşırtıcı derecede canlı ve rahatsız edici. Yan Ge’nin cesur hayal gücüne, sonsuz derinliğine ve felsefi ağırlığına hayranım. Bu kitabın her sayfası muhteşem.” —K-Ming Chang “Yan Ge’nin kitabı canavarların, Jorge Luis Borges veya Italo Calvino’nun etrafında toplanmış gerçeküstü vinyetlerin bir seçkisi olsaydı, muhtemelen yeterince ikna edici olurdu... Bir bütün olarak roman, canlı sahnelerin daimi bir tehlike duygusuyla örtüştüğü anlarla dolu.” —tor.com
218.30 ₺ -
Direniş
Abisine ithafen onun ve ailesinin hikâyesini kaleme alan anlatıcı Sebastián, Arjantin sokaklarında dolaşırken geçmişe döner, köklerinin peşine düşer. Anlatıcının annesi ve babası tıp eğitimi almış ve 70’lerde Arjantin’de cunta dönemini yaşamış devrim destekleyicileridir. Babası işkence görmüş bir Yahudi, annesiyse Katolik’tir. Tedavide insani yöntemleri geliştirmek için çalışan bu iki psikanalist solun farklı görüşlerini destekler: Baba silahlanmayı savunurken, anne silahsız mücadele taraftarıdır. İlişkilerindeki ortak nokta cunta dönemine dair taşıdıkları korku ve travmadır. Arjantin’de evlat edinecekleri yeni doğmuş bir bebek hikâyenin merkezine oturacak “abi”ye dönüşür. Bir kardeşin dünyaya gelişi ve Brezilya’ya zorunlu göç, aile için yeni kırılmalara sebep olacaktır. Direniş, kimliğin, aile bağlarının, sürgünün alabileceği farklı biçimlerin; bir yere, bir aileye, kendi geçmişinize ait olmanın ne anlama geldiğine dair bir anlatı. Jabuti Yılın Kitabı Ödülü 2016 (Brezilya), José Saramago Edebiyat Ödülü 2017 (Portekiz) ve Anna Seghers Ödülü 2018’i (Almanya) kazanan Direniş, Brezilya’nın yükselen edebiyat yıldızlarından Julián Fuks’un olağanüstü cesaretini ve becerisini sergiliyor. “Bu küçük kitap büyük bir etki yaratıyor. Brezilya, Portekiz ve Almanya’da prestijli ödüller kazandı. Fuks, izlenmesi gereken genç bir yazar.” ―The Guardian “Fuks’un becerisi, alenen ya da dolaylı olarak sergilenen dışlanmanın aile içindeki deneyimi nasıl şekillendirdiğini sessizce keşfetmesinde yatıyor.” ―New York Times “Etkileyici, sarsıcı ve son derece derinlikli.” ―Financial Times “Fuks’un yapıtı, biçim açısından güçlü bir meydan okuma. Bu, kimlik ve sürgün üzerine düşündürücü bir roman.” ―Publishers Weekly “Direniş okunması gereken, derin bir roman; aile, ev ve yerinden edilme üzerine bir düşünme biçimi. Fuks, Arjantin’den kaçtıktan sonra Brezilya’da yaşayan bir aileye odaklanıyor. Brezilya’nın askerî rejimden sonraki nesli hakkında okuduğum en iyi romanlardan biri. Fuks’un yazını keskin ve insancıl, samimi ve lirik. Çarpıcı bir çalışma.” ―Mark Haber “Her şeyiyle büyüleyici.” ―Irish Times “Harikulade bir roman.” ―Mia Couto “Sessiz bir başyapıt.” ―Asymptote
125.80 ₺ -
Isabelle
Tez araştırması için kütüphanesinden faydalanmak üzere kasvetli Quartfourche Şatosu’na davet edilen üniversite öğrencisi Gérard Lacase’ı bu tuhaf atmosferde sırlarla dolu romantik bir yolculuk beklemektedir. Ona rehberlik eden Başrahip ve ev sahiplerinin tavırları yüzünden tam da Paris’e dönmeye karar vermişken, şatonun küçük sakini Casimir güzeller güzeli bir kadının portresini gösterir. Portreyi gördüğü anda nutku tutulan Gérard, şatoda kalmaya ve bu kadının ardındaki sırlarla dolu gerçeği öğrenmeye karar verir. Nobel Ödüllü André Gide’den on dokuzuncu yüzyılda varlıklı bir ailenin hayaletlerle dolu geçmişi üzerinden büyüleyen aşka, ahlaki çöküşe, insan doğasının ikiyüzlülüğüne dair hayalle gerçek arasındaki ince çizgide gidip gelen gizemli, şiirsel ve sıra dışı bir kısa roman…
88.80 ₺ -
Muhteşem Bedenlerimizin Coğrafyası
Her şey bir kaza ile başlar. Lia, hastaneye kaldırılınca çoktandır mücadele ettiği kanserin tüm vücuduna yayıldığını öğrenir. Ailedeki herkes bu gerçeği kabullenmiş, tüm hayatını buna göre düzenlemiştir; ancak kanser herkesi farklı etkiler. Karısına her konuda destek olmaya çalışan Harry, solan evliliklerinde kendini kaybolmuş gibi hissetmeye başlar. Öte yandan kızı Iris, annesinin öleceğini bir türlü kabul etmek istemez. Sona yaklaştıkça Lia en baştan başlamak ister, bunun için de geçmişine döner. Gençlik günleri, aşırı muhafazakâr annesi, papaz babası, Tanrı’yla ilişkisi, geçmiş aşkları ve arkadaşları bütün bu mozaiğin içinde yerini alır. Kendisi ve geçmişiyle yüzleştiği bu süreç boyunca kanser ve tedavisi, vücudun tepkileri, en çok da annelik ve beden üzerindeki etkisine dair sayısız şey öğrenir. Her geçen gün nafile bir çabayla birbirine yaklaşmaya çalışan aile, gerçekte bunun tam aksinin yaşandığının farkındadır. Ve hayat her zaman olduğu gibi kaldığı yerden devam eder. Muhteşem Bedenlerimizin Coğrafyası’yla 2022 Booker Edebiyat Ödülü ile Goldsmith Ödülü’ne aday gösterilen ve Desmond Elliott - Erken Başarı Ödülü’ne layık görülen Maddie Mortimer hayata, ölüme ve aşka edebiyatın en gerçek yerinden orijinal bir bakış sunuyor. “Huzursuz edecek kadar etkileyici... bu sesin kaprisliliği son derece içten, sinir bozucu ve gerçekten de tuhaf. İddialı... Muhteşem Bedenlerimizin Coğrafyası kendi kurallarını koyuyor.” —The Guardian “Yürek burkan ama bir o kadar da içten olan Maddie Mortimer’ın şaşırtıcı romanı, bir kadının vücudunda senfonik bir yolculuk: Arzunun, bağışlayıcılığın ve hepimizin içindeki karanlığın vahşi ve lirik bir kutlaması.” —LitHub “İşte dans etmek ve şarkı söylemek için bir kitap. Dile olağanüstü, kaleydoskopik bir bakış.” —Daisy Johnson “Hem çok coşkulu, hem de bir o kadar mahrem, Muhteşem Bedenlerimizin Coğrafyası, kaçınılmaz olana doğru hızla akan bir hayatın karmaşık bir portresi. Olağanüstü bir ilk roman.” —Kiran Millwood Hargrave “Işıl ışıl bir dille yazılmış özgün ve akılda kalıcı bir roman. Okumayı bitirdikten sonra karakterler uzun süre benimleydi.” —Sarah Moss “Maddie Mortimer, farklı sesler, zaman kaymaları, kelime oyunları ve biçimle öne çıkıyor. (…) Sesler ve sıçramalar romana anlam veriyor ve yazara, bu genç etkileyici genç kadına güvenmeniz ve kendinizi kaptırmanız gereken kitaplardan biri haline geliyor.” —Cathrine Krøger
259.00 ₺ -
Yaşayanlar ve Diğerleri
Sondan sonra nereye gidiyoruz? Yaşamın sonundan, dünyanın sonundan sonra mesela... Belki küçük bir adaya, çünkü bu romandaki karakterlerden birinin dediği gibi, “dünya sona erdikten sonra adalarda yeniden başlayacak”. Şiddetli bir fırtınanın ardından bir grup Afrikalı yazar, bir edebiyat festivali bahanesiyle bir araya geldikleri Mozambik Adası’nın eşsiz ve büyülü güzelliğinde mahsur kalırlar. İnternetten, telefondan, haberlerden, herhangi bir iletişim aracından uzak yedi gün... Bütün bunların üstüne, adanın sokaklarında kendi hayal ürünleri olan yarattıkları kahramanlarıyla karşılaşmaya başladıkları noktada işler bambaşka bir boyuta taşınır! Hikâye bizi daha da ileriye götürür: Gerçeklik ve kurgu, geçmiş ve gelecek, yaşam ve ölüm arasındaki sınırı sorgulayan, hem yazarları hem de halkı rahatsız eden bir dizi garip ve gizemli olaya... José Eduardo Agualusa, Yaşayanlar ve Diğerleri’yle edebiyatında yeni bir eşikten geçiyor. “Kapanmak” fiilini dünya genelinde tecrübe ettiğimiz zamanlara ayna tutan bu roman, zamanın ruhunu büyülü gerçekçilikle taçlandırıyor. “J.M. Coetzee ile Gabriel García Márquez’i karıştırın, José Eduardo Agualusa’yı elde edeceksiniz: Portekiz’in Nobel Edebiyat Ödülü için bir sonraki adayı.” —Alan Kaufman “Agualusa, hiç şüphesiz, Portekizce konuşulan Afrika ülkeleri yazarları arasında öne çıkan ses. [Unutmanın Genel Teorisi’nin] karakterlerinden biri diyor ki ‘İyi bir hikâyesi olan insan neredeyse kraldır.’ Bu doğruysa, Agualusa kendini kıtasının asilleri arasında görmeli.” —Financial Times “Agualusa sıra dışı bir yetenek, cazibeli ve derinlikli.” —Neue Zürcher Zeitung “Hayaletlerin, kargaların, denizden gelen seslerden korkan balıkçıların, kan emicilerin ve hamam böceği kadının yer aldığı hayali bir dünyada kendi yolunu arayan özgür karakterlerden oluşan bir geçit töreni.” —Pedro Miguel Silva, Mil Folhas “Rutinin bariz bayağılığı hikâyeleri, sırları, kişilikleri, gönül yaralarını gizler. Agualusa bundan bahsediyor ama ötesine geçiyor: Edebiyat, Afrika, kimlik hakkında konuşuyor.” —Matheus Mans, Esquina da Cultura
196.10 ₺ -
Mektuplar
Antoine de Saint-Exupéry ve müstakbel eşi Consuelo Suncín Sandoval 1930'da Buenos Aires'te tanıştılar. Hemen birbirlerine âşık oldular ve kısa süre sonra evlendiler. Ancak evlilik hayatları, onları bir araya getiren her şeye rağmen, nihayetinde kaotik bir yolculuktu. Hem öngörülemez hem de talepkâr olan maceracı “Tonio”, karısının bütün ilgisini kendisine vermesini ve ona istikrar sağlamasını bekliyordu; oysa bunlar Consuelo’nun özgür ruhlu, huysuz tabiatının engel olacağı şeylerdi. Bununla birlikte, araya giren birkaç ayrılığa rağmen birbirlerini asla bırakmadılar ve bu karşılıklı koşulsuz sevgi vaadi, Antoine'ın askerî görevinin getirdiği yükler ikisi için de kaçınılmaz hale geldiğinde, mesafelere ve endişelere dayanmalarını sağladı. Savaş zamanında, Antoine Saint-Exupéry, Consuelo'yla birlikte hayatlarını aydınlatan bir masal olan Küçük Prens'i yazdığında mektuplar da bu döneme yakından şahitlik etti. 160 mektuptan oluşan ve renkli çizim, fotoğraf ve belgelerle desteklenen bu yazışmalar, tutkulu fırtınalarla şüpheli durgunluklar arasında gözyaşları, hayal kırıklıkları ve aşkın coşkularla zenginleşen ilişkilerinin ruhunu ortaya koyuyor. Bunun yanında dönemin sanatçıları, yazarları, düşünürleri II. Dünya Savaşı’yla birlikte bu tutkulu ilişkide boy gösteriyor. Genç bir gezgin prens, bir gül ve onun cam fanusu: İşte bu ilişkinin hikâyesi... “Karamsar, çapkın bir maceracıyla şen şakrak, sivri dilli bir sanatçının fırtınalı evliliğine bir tanıklık...” –The Guardian “Ne seninle ne de sensiz. Exupéry çiftinin çalkantılı evlilik hayatından izler taşıyan, daha önce yayımlanmamış bu mektuplar, yazarın Küçük Prens’teki güle ilham olan karısına ne kadar bağlı olduğunu gözler önüne seriyor.” –Le Figaro “Antoine ve Consuelo tüm anlaşmazlıklara rağmen arkalarında imrenilesi bir aşkın ve fırtınalı bir ilişkinin hatırası mektupları bıraktılar.” –Franceinfo “İki âşığın, 1930’da Buenos Aires’te tanışmalarından yazarın 1944 yazındaki ölümüne kadar geçen sürede birbirlerine yazdıkları mektuplar, yaşadıkları hayatla hayalini kurdukları hayat arasındaki uçurumu gösteriyor.” –Alban Cerisier
185.00 ₺ -
Büyük Portre Büyük Sır
Bir üniversitede elektronik profesörü olarak görev yapan Ermanno Ismani, İtalyan ordusundan bir teklif alır: Çok gizli bir teknoloji projesinin geliştirme ekibinde yer almak üzere gizli bir askerî üsse davet edilmektedir, her şeyi bırakıp belirsiz bir süre için bu üsse taşınacaktır. Ismani’nin sadece kariyerini değil, hayatını da altüst edecek bu sır nedir peki?.. İtalyan edebiyatının bilim kurgu türündeki ilk örneği Büyük Portre Büyük Sır, Buzzati edebiyatının imzası olan bütün temaları bir araya getirirken varoluş psikolojisini teknolojinin etik sorularıyla buluşturuyor. Yazarının karakteristik, yalın ama aynı zamanda keskin dili, büyük sırrın peşinde gerilimi daima zirvede tutuyor. “Gelecek nesillerin asla unutmayacağı isimler vardır şüphesiz. Dino Buzzati de bunlardan biri.” ― Jorge Luis Borges “Buzzati bütün kitaplarında gerçekçilik ile inanılmazı, akılcılık ile tuhaflığı, ciddiyet ile delişmenliği, metodik olan ile kuralsızlığı harmanlamayı başarmıştır. […] Buzzati bu dünyayı, her şeyden öte işlevsel, nahif, yalın, kimi zaman dokunaklı, dahası romantik bir dille ‘düşsel’ kılar.” ― Claudio Toscani “Buzzati’nin, bir zamanlar bilim kurguya, uzaylılara, uçan dairelere, düşünen robotlara, çeviri yapan makinelere ilgi duyduğu kesin olarak biliniyor. Yazarın bu konudaki ilgisinin sıradan araştırmalardan ve geleceğe dair herkesçe bilinen ayrıntıları kullanmaktan ibaret olmadığını ve yaklaşımının, düşünebilen elektronik bir beyin ya da robot gibi gelecekle ilgili basit, idealize edilmiş varsayımlarla sınırlı olmadığını belirtmek gerekir. Büyük Portre Büyük Sır’ın bilim kurgu söylemi, bu şekilde tanımlanacak olsa bile derinlerde farklı bir anlama sahiptir. Yazar bu söylemiyle, varoluş psikolojisini temel alarak, makineleri ve duyguları birleştiren böyle karmaşık bir icadın daha önce hiç bahsedilmemiş karanlık yönlerine değinmiştir.” ― Renato Bertacchini
148.00 ₺ -
Issız Ev
Francesca, çevreci bir aktivist ve sorumlu bir bilim insanıdır. Caroline’in üvey annesi, Pauly’nin annesidir. Bir gün televizyonda Pasifik’teki bir adanın sular altında kalışını izledikten sonra harekete geçer ve bir taraftan insanları uyarmak, diğer taraftan çocuklarına bir sığınak hazırlamak için evi terk eder. Francesca bir sahil kasabasının tepesindeki Issız Ev’i sellere, fırtınalara, soğuğa ve türlü çeşit afete dayanacak şekilde jeneratöründen meyve-sebze bahçesine, kümesine, erzak ambarına kadar baştan aşağı akıllıca düzenler. Bir noktada küresel ısınma ve iklim değişikliği öyle bir hal alır ki, Issız Ev bir tatil evi olmaktan çıkıp insanlığı tufandan koruyacak Nuh’un gemisine dönüşür. Ekilir biçilir, mevsimler değişir, kayıplar yaşanır, ama günün sonunda insana sığınan insan ve iyilik kazanacaktır. Issız Ev, bir zamanlar çok uzak ya da imkânsız gibi görünen bir değişime nasıl alıştığımızı, kıyamet senaryosu sandıklarımızın aslında ne kadar yaklaştığını, sevgi ve ailenin de en az temel ihtiyaçlar kadar hayatta kalmaya dair bir olgu olduğunu gözler önüne seriyor. “Karakterlerin varoluşları ve gezegenin kaderiyle adım adım hesaplaşması, Greengrass’ın çarpıcı anlatımıyla yürek parçalayan bir deneyime dönüşüyor. Acı verici ve büyüleyici, bu kaçırılmaması gereken bir roman.” —Publishers Weekly “Bu post-apokaliptik, içedönüş hikâyesi aile sevgisi, yalnızlık, umutsuzluk ve hayatta kalma çabasına odaklanıyor. Okurlar şu soruyu soracaklar: Daha önce sahip olduğunuz hayatı ve kaybedilen her şeyi hatırlamak mı daha iyi, yoksa sadece bu yeni başlangıcı bilmek mi?” —Booklist “Açılış karanlık ama Greengrass’ın duygu dolu anlatımı ışıl ışıl parlıyor... Yıkımlara rağmen, bu tam olarak aile olamayan ailenin hikâyesi, küçük sevgi ve mutluluk anları sunuyor.” —The Times Literary Supplement “Hem alışılmadık bir ailenin portresi hem de amansız bir çevre trajedisinin hikâyesi, olağanüstü derecede dokunaklı bir roman.” —The Bookseller “İnsan ilişkilerinin usta bir gözlemcisi Jessie Greengrass.” —Max Porter “Cesur, güçlü ve zarif bir hikâye... En karanlık zamanlar bile güzellik ve ümitvar anlarla aydınlanıyor ve okur, Greengrass’ın kurtuluşun hayatta kalmak için birbirimizle rekabet etmekten değil, sevdiklerimize yardım etmekten ve birleşmekten geçtiğine olan inancıyla canlanıyor.” —Sigrid Nunez
203.50 ₺ -
Radikal Şıkların Sayımı
Kurgusal ama bir o kadar da gerçek bir hayali İtalya… Düşünce ve ifade özgürlüğünün, yolsuzluk ve kötü inancın bir işareti haline geldiği, elitlerin ve entelektüellerin halkı kandırma aracı olarak görüldüğü bir dünya… Dayatmacı iktidar alkışçıları, sosyal medya zorbaları, toplumu kutuplaştıran bir cadı avı… Ve şimdi hedefte entelektüeller var. Bu linç kültürünün ilk kurbanı, bir gündüz kuşağı programında Spinoza’dan alıntı yapan Profesör Giovanni Prospero oluyor. Devlet yetkilileri ve medya tarafından, entelektüel birikimiyle halkı aşağılamakla suçlanan Profesör hemen o akşam ölü bulununca çarklar dönmeye başlıyor. Akademisyenin ölümünü fırsat bilen hükümet, “diğerlerinden daha akıllı olduklarına inanmaya devam edenleri” sansürlemek için Ulusal Entelektüellerin ve Radikal Şıkların Sayımı’na başvuruyor. Bu arada, cenaze töreni için ülkesine dönen Profesör Prospero’nun kızı Olivia, karşılaştığı bu yeni düzeni kabullenemiyor, umutsuzca babasının öldürülmesine yol açan nedenleri araştırıyor. Distopik kara mizahıyla Giacomo Papi, bizi yakın gelecekten ziyade gerçeğimizle yüzleşmeye davet ediyor. “Gerçeği savunmasız bırakan distopik bir anlatı.” – Marta Lilliù “Muhteşem bir mizah, harika bir özeleştiri.” – Luca Mastrantonio “Cehaletiyle gurur duyan toplumun sürreel hicvi.” – Beppe Severgnini “Papi bugünü bize kurgunun aynasından gösteriyor.” – Lara Crinò
133.20 ₺ -
Kurtlar Ülkesi
Londra, 2050. Son 50 yılın sosyo-ekonomik krizi sona erdi, tüketicilik hareketi zirvede. Şehrin dışındaki toprağın mülkiyeti, küçük bir elit kesimin korumasında. Nüfusun geri kalanıysa İkamet Hakkı kazanmak için daha fazla harcamak ve tüketmek zorunda. Yaşlanma hakkı lağvedildi, artık emekli olmak yerine bir GururEvi’nde huzur içinde ötanaziyi bekleyebileceğiniz radikal yeni bir yaklaşım var. Mimar Philip kaybolduğunda, karısı Alice evini ve statüsünü kaybetme riskiyle karşı karşıya kalıyor ve içinde büyüdüğü toplumu sorgulamaya başlıyor. Philip’i ararken ailesinin kaderi ve yeni sosyal düzenin ardındaki gerçekle ilgili bazı korkunç gerçeklerle yüzleşmek, yolun sadece başlangıcı... Kurtlar Ülkesi, fenomen dizi Black Mirror ve Kazuo Ishiguro’nun Beni Asla Bırakma romanının ruhunda, güçlü bir distopya. “Kurtlar Ülkesi, böylesine acımasız ve politik açıdan vahşi bir dünyanın olasılığı karşısında kalbinizi soğutacak, tüylerinizi diken diken edecek. Tünde Farrand, inanılmaz üslubu ve anlatımıyla distopyanın ve onun rahatsız edici gerekliliklerini kusursuz bir şekilde yerine getiriyor.” – Buzz Magazine “Okuru başından sonuna kadar içine alan, tüyler ürpertici ve politik açıdan zekice kurgulanmış bir distopya. Wyndham geleneğinde bir bilimkurgu.” – Jane Rogers, Arthur C. Clarke Ödülü sahibi “Farrand'ın çarpıcı romanı mevcut sosyal normları ve kutuplaşmaları, sınıf ayrımını ve eşitsizliği distopik bir forma dönüştürmenin mükemmel bir örneği. [Onun] buradaki gerçek becerisi gerilimi yüksek tutup kitabın dehşetli gerçeği ortaya çıkana kadar okurun merakını hep yüksek tutmak.” – Electric Literature
247.90 ₺ -
Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde
Janina, uzak bir Polonya köyünde, karanlık kış günlerini astroloji çalışarak, yıldız haritalarını inceleyerek, William Blake’in şiirlerini tercüme ederek ve varlıklı Varşova sakinlerinin yazlık evlerine göz kulak olarak geçirir. İnsanlar yerine hayvanlarla vakit geçirmeyi tercih eder, fazlasıyla tuhaf ve münzevi tavırları kimilerine göre “kaçık”lıktır. Bir gün komşusu Koca Ayak gizemli bir şekilde ölü bulunur. Gelecek günler daha da tuhaf ölümleri beraberinde getirir. Şüpheler ve soru işaretleri yükselirken Janina, tuhaf teorileriyle kendini soruşturmanın göbeğine yerleştirir. Birileri ona kulak verseydi her şey böyle mi olurdu oysa… Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde tuhaf bir gerilim masalı, bir kara komedi, her şeyiyle kendine özgü bir hikâye. Akıl sağlığı ve çılgınlık, suç ve adalet, doğa ve insan arasındaki karanlık sınırların kışkırtıcı bir keşfi. Çağdaş Polonya edebiyatının en güçlü sesi, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Olga Tokarczuk’tan baş döndürücü bir roman. “Muhteşem bir yazar.” – Svetlana Alexievich “Bu kitap yalnızca bir ‘katil kim’ romanı değil: Yaşam ve ölüm hakkında, sırlarla dolu, felsefi bir masal. Kulağınızı yere yaklaştırırsanız, iliklerinizde hissedeceğiniz sırlar.” – New York Times Book Review “Baş döndürücü, yaratıcı, türüne meydan okuyan bir hikâye. Kısmen bir polisiye, kısmen bir masal, –Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde, bazı canlıların diğerlerinden üstün olma biçimleri üzerine heyecan verici bir felsefi sorgulama.” – TIME “Yılın en keyifli romanlarından biri.” – The Guardian “Olga Tokarczuk geçen çeyrek yüzyılın sayılı Avrupalı romancısından biri. Bu romansa alaycı mizahı ve karanlık sürprizleriyle pastoral bir kara komedi.” – The Economist “‘Kontrollü psikoz’un tartışılmaz başyapıtı… Eninde sonunda olağanüstü bir kurguyla bir araya gelen ipuçları etkileyici bir başarıya dönüşüyor.” – Publishers Weekly “Doğa için bir coşkulu bir şarkı… William Blake’e bir methiye… [ve] bir tür ağıt. Tokarczuk Blake’i aşar mı? Tartışılabilir –belki.” – NPR “Bir cinayet romanı yapısını açıkça benimsese de, Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde ürkütücü mizahı ve marazi felsefi müdahaleleriyle özgün bir roman… Ve mükemmel bir final. Tokarczuk, şüphesiz üstün yetenekli, orijinal bir yazar.” – The Wall Street Journal “Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde, şiddetli, heyecan verici ve özel, neredeyse tarifsiz; uzun zamandır okuduğum varoluşçu romanlardan en yenilikçisi.” – The New Yorker “Bazen bir birinci şahıs anlatısının açılış cümlesi, anlatıcının kişiliğini öyle iyi yansıtır ki, tüm zamanınızı onunla geçirmek istersiniz. Bu roman için de bu böyle… Hoyrat güce meydan okumak için ne gerektiğine dair dikenli ve yıkıcı bir hikâye.” – Boston Globe “Olga Tokarczuk olağanüstü yeteneği, zekâsı, ‘derin romanları’yla ekolojik ve politik meselelere odaklanıyor, mücadeleyi bırakmıyor. Bahisler daima yüksek, Tokarczuk tekrar tekrar anlatıyor ve cepheyi terk etmiyor.” – HuffPost
218.30 ₺ -
Turunç Ağacı
Turunç Ağacı, sosyal statü, zenginlik, arzu ve kadın temsili üzerine bir roman; İngiltere’de eğitim gören Ummanlı Zuhur’un geçmişle bugün arasında sıkışıp kalmasının hikâyesi... Zuhur üniversitede arkadaşlıklar kurmaya ve asimile olmaya çalışırken hayatının merkezinde yer alan ilişkilere odaklanıyor. Bunların başında, memleketinden ayrılmasından hemen sonra vefat eden, her zaman büyükannesi olarak gördüğü Amir’in kızı ile olan bağı geliyor. Amir’in kızı zorluluklarla geçen yaşamı ve yaşadığı koşulların tarihsel anlatısı parçalar halinde ortaya çıkarken, Zuhur’un izole edilmiş ve yerine getirilmemiş bugünü de kurgu boyunca açılıyor, zaman geçtikçe bir anlatı diğerine geçiyor ve rüyalar anılarla karışıyor. TIME ve New Yorker tarafından 2022’nin En İyi Kitabı listelerinde anılan Turunç Ağacı, Ortadoğu’ya, servete, sosyal statüye, hepsinden öte bir kadın olarak var olmaya dair dokunaklı bir anlatı. “Davetkâr... Alharthi’nin dünyasında umut vadeden sadece gelecek değil; geçmişin de gözden geçirilme olasılığı ve fırsatı.” —New York Times Book Review “[Alharthi], kadınların acı çekme biçimlerine derin bir anlayışla yaklaşıyor ve onlara çok az alan açan bir toplumun dalgalarına göğüs geriyor. Turunç Ağacı, bir yas ve yabancılaşma hikâyesi.” —The Washington Post “Dolunay Kadınları ile Booker Uluslararası Edebiyat Ödülü’nü (2019) kazanan Alharthi, yurt dışında okuyan Ummanlı genç bir kadının karşılaştığı zorlukların çok geleneksel büyükannesine dair pişmanlık dolu anılarıyla nasıl birleştiğini göstermek için rüya gibi, değişken bir yapı kullanıyor.” —Kirkus
129.50 ₺ -
Aşk Diye Bir Şey
Hayat, türlü türlü gelir karşına. Sevdayla gelir. Acıyla... Mutluluk ve yalnızlıkla çalar kapını. Bir tarafta sonsuz huzur penceresi açılır, diğerinde seni alıp götüren arzular serilir önüne. Gül gibi olabilmektir esas olan. Gül gibi kalabilmek... Kalbin kapılarını gerçek aşka aç… Derdine deva bulacağın ufuklara taşı gönlünü... Aşk Diye Bir Şey’dir en nihayetinde, bir ömürlük misafir olduğun dünyanın gerçeği... Uzat elini ki dünyan değişsin… “İçindeki ışıkları söndürme!.. Gün akşam olsa da güneşini kaybetsen de umudunun ışığı daima yansın. Aldırma mevsimlerin sergilerine, her mevsim kendine yakışan rengi seçer.”
148.00 ₺ -
Hayata Dair Notlar
“Hayata dair notların satırları arasında saklanan yitik dünyaları bulup doğruyu, güzeli ve erdemleri yakalayabilmemiz için küçük bir seyahat…” Yazdığı romanlarla binlerce gencin hayatını değiştiren; eserlerinde iyilik, erdem, fazilet ve ahlak kavramlarını hatırlatan Ahmed Günbay Yıldız’ın kaleminden, yaşamın özüne ve insani değerlere dair bir baş ucu kitabı… Yazar, yılların verdiği yaşam deneyimlerinden süzülen birikimlerle, okurlarına salim bilinç ve erdemli bir yaşam için yol haritası çiziyor; daima korunması gereken hassasiyetlere ışık tutuyor. Hayata dair ufuk açan, bellekte iz bırakan düşünceler yelpazesinin satırları arasında dolaşmak isteyenler için… “Tırmanmaya çalıştığın hayat rampasında bazen gücünün tükendiğini hissedeceksin. Bazen de yokuş aşağı iner gibi kolay ve rahat olacak yaşam... Her şeye rağmen, saadet ve sefaletin, insanlara verilen emanetlerden ibaret olduğunu hissedeceksin.Gecenin en karanlık anı, sabahın ilk muştusudur aynı zamanda...Güneşin en parlak ışıltılarını hiç beklenmedik anlarda bulutların ve sislerin yutabileceği gibi...”
88.80 ₺ -
Çapraz Ateşte Bir Kadın
Artık her Cuma bir başka isimle sokaklara dökülüyordu Suriye; Değer, saygınlık, itibar Haysiyet Cuması’nda yankı buldu. Dayanmak zorundaydı halk, Metanet Cuması'ndan güç aldı. Ve direniş sürmeliydi; Sebat Cuması’nda namluya karşı durdu. Tüm kıyıma rağmen dik durmalıydı; Meydan Okuma Cuması’nda sesini yükseltti. Rejime söylenecek tek söz kalmıştı onlar için; Defol Git Cuması’nda yükseldi. Suriyeli gazeteci yazar Samar Yazbek, yüz gün boyunca sıcak çatışma altında yaşadıklarını, gözlemlediklerini ve hissettiklerini yazdı, Çapraz Ateşte Bir Kadın adıyla yayınladı ve PEN Cesaret Ödülü’ne layık görüldü. “Samar Yazbek, 15 Mart 2011’de devrimin başlamasından çok önce, cesur eylemlere girdi. Bu durum, Esad’la doğrudan karşı karşıya gelmesine yol açtı. Yazbek, hiç tereddüt etmeden protesto hareketine katıldı. Ama onun bu gözü pekliğinden daha etkileyici olan, kendi mezhebine, Alevîlere, Suriye’nin yönetici azınlığına karşı takındığı tavırdır. Hayatı için asıl tehlikeyi yaratan da onlara karşı sergilediği bu duruş olmuştur.” Rafik Schami “Kitap, korkunç cepheleşmeyi en acı ayrıntılarla tasvir ediyor.” New York Times “Çapraz Ateşte Bir Kadın, isyanın ilk dört ayında yaşanan kâbusu sıcağı sıcağına anlatan bir günlük.” The Guardian “Suriye devriminde ne olup bittiğini anlamak için aktivist Samar Yazbek’e kulak vermelisiniz.” Washington Post “Suriye’de yaşanan katliam sizi rahatsız ediyor mu? Bu krizin perde arkasını görmek sizi ümitsizliğe mi sürüklüyor? Samar Yazbek’i okuyun.” Le Monde
74.00 ₺ -
Aşk Ölümcül Bir Hülyadır
Çağın dehası Biruni, ilmin ancak aşkla elde edilebileceğini söyler. Hayatını sürgünde tamamlamış olan Descartes de aynı görüştedir. İbni Arabi ise, kainatın bile aşkla yaratıldığını söylemektedir.Nedir Aşk? Fuzuli′nin deyişiyle, alemde var olan her şey mi? Yoksa Genç′in, bütünüyle aşka adadığı bu kitabında okuyacağınız gibi, cefa ülkesinde umudun rüyası mı? Aşk sadece insan için mi? kıymıktır bir tahtanın hatırası, yarına o da, yörüngesinde kaybolur fırtınanın bir yılan ağlıyorsa bir köşede, hülyanınaşk ateşi düşmüştür nazenin pullarına…
81.40 ₺ -
Sultanın Dini
Bu çalışmada, Babürlü Devleti padişahlarından Ekber Şah’ın ilginç hayat serüveni, kanunları, inançları ve yaşantısıyla ilgili tespitlerden hareketle, siyasetin dini nasıl araçsallaştırdığı incelenmiştir. Ekbernâme, Âyîn-i Ekberî, Müntehabu’t-Tevârih gibi dönemin ana kaynaklarıyla birlikte, bu alanda önemli eserler kaleme alan araştırmacıların çalışmalarından da hareketle, modern zamanlarda yaşanan birçok siyasî gelişmenin uzun tarihî geçmişlerine ışık tutulmuştur. Sultanın Dini, İslamcılık ve siyasal İslam konularında temel bir kaynak işlevi görebilecek bir çalışma.
74.00 ₺ -
Nurusiyah
‘Güle kapanmak’, ‘dize kapanmak’ mıdır ey Gâlib Dede? ‘Kalbimize serdiğin çulu, post’ sananlar’ Aşk mı niyâz ederler? Ercan Yılmaz’ın ‘Nûrusiyâh’ı, şiirimizin ve kalbimizin en büyüğü Şeyh Gâlib’i, onun ‘kelimeyle değil alevle’ yazılan şiirinin ocağını, o alevi bir akkora dönüştürerek yeniden tutuşturuyor. Evet, tıpkı ‘bir başka lisân tekellüm’ eden efendisi gibi, ‘tarz-ı selefe takaddüm’ ediyor, o da! Öyle, gerçekten: Ercan Yılmaz ‘nûrusiyâh’ta ‘Hüsn ü Aşk’ı, ‘bir özge temâşâ ile’ geçiyor; ‘ateşten denizleri mumdan kayıklarla’ geçiyor boydan boya; ve o kayıkta, Ercan Yılmaz ve Gâlib Dede! Bu, ‘gülün haremine’ doğru bir yolculuktur;- müstesnâ ve elbet, ‘sılası Kalb Kalesi’ olan yolculuk!
37.00 ₺ -
Ölüme Çare Ya Da Şen Maneviyat (Ciltli)
Cahit Koytak, yeni şiir kitabıyla okurlarının huzurunda. Onun şiirleri aslında tek bir şiirdir. Şiiri tek bir atlas olarakgörür Cahit Koytak. Yazdığı bütün şiirleri ‘tek şiir’in parçası olarak... &lsquo
277.50 ₺ -
Siyah Gözlerine Beni De Götür
Nurullah Genç'in hayata armağan ettiği kelimeler, şiirin en güzel duraklarına götürüyor okuru yeniden. Daha dokunmadan kurudu irem Çöllere bir türlü yağamıyorum Yeni bir koşunun başlangıcında Biraz deprem sonrası Biraz şehir hülyası Bir kalp yangınından geriye kalan Siyah gözlerine beni de götür Artık bu yerlere sığamıyorum
70.30 ₺ -
Yanılgı Saatleri
Nurullah Genç'in hayata armağan ettiği kelimeler, şiirin en güzel duraklarına götürüyor okuru yeniden. Yürümekle yanıldım sana ey hummalı göl Heyecana gömülmek ve gülmekle yanıldım Can merhemiydi elem burcunda sessizliğin Bilemedim ki cellat değildir yâr dediğin Ey sarışın kahkaha, yeşil bakışlı ölüm Aynaları sömüren bin bir nakışlı ölüm Gir şimdi düşlerimin ebedî zindanına Çünkü cinnetle girdin yüreğimin kanına
70.30 ₺ -
Denizin Son Martıları
Nurullah Genç'in hayata armağan ettiği kelimeler, şiirin en güzel duraklarına götürüyor okuru yeniden. Hayatı hece hece öğretti bana Sevginin açtığı kör kapıları Ne zaman döndüysem hülyalarıma Damladı kalbime sevda suları Kalsın istiyorum kulaklarımda Umut saatinin tıkırtıları Mehtab neden böyle kanlı ve mağrur Nerede ışıklı çöl atlıları Uysal zamanlara kanatlanıyor rüya denizinin son martıları
88.80 ₺ -
Dilek Tuttum Okunsun Ahım Arşa Dokunsun
Nurullah Genç'in hayata armağan ettiği kelimeler, şiirin en güzel duraklarına götürüyor okuru yeniden. İki ankayız ki, seherde uçan İki ayrı kainattır yuvamız Kanatlarımızda hüznün başağı Kafdağı’na varamadık, ne çare Ne bulut ve şimşek, ne gökkuşağı Anlamaz, bedende can pare pare Bizi bizden iyi bilirsin Rabbim Bir ankayı bir ankanın göğünde Yalnız sen uçurabilirsin Rabbim
140.60 ₺ -
Kuyuya Dönen Yusuf
ders notlarımızı yırtma vaktidir dostumiçimde gömlegi arkadan yırtık bir yusufgitgide yaklasıyor kuyuya
74.00 ₺ -
Kalbe Karışık
Şiir azıcık aklî, daha çok kalbî bir eylemdir. Şairin kastı konuşulduğunda birazcık aklı, daha çok ruhu konuşuluyor demektir. “el-Ma’nâ fî batni’ş-şâir.” der Araplar. Yani kasd-ı mahsusa şairin bâtınında, derûnunda, hâsılı ruhundadır. Ruh ise sırdır, akıl onu anlayamaz, kısırdır. Şiiri ruh anlar; akıl ise belki ve ancak yorumlar. Şiir, aklî düşüncenin kalbî idrake evrilmesidir. Şiir, aklın devrilmesi, kalbin anlamı devralmasıdır. Aslında muamma olan; sözdeki şiir değil, ruhtaki şuurdur. Kapalı olan, lafız değil ruhtur.
111.00 ₺ -
Aşkım İsyandır Benim
Nurullah Genç'in hayata armağan ettiği kelimeler, şiirin en güzel duraklarına götürüyor okuru yeniden. Yanarım; öyle bakma yüzüme yağmur gibi Dağıt kalbini saran hasret bulutlarını Damlasın gözlerine sonsuzluk usaresi Dalgınlık evlerinin en güzel melikesi Sevemem; tozlu raflar arasına girmeden Çöllerim kandır benim Sevemem; karanlığı bir daha devirmeden Aşkım isyandır benim
88.80 ₺