-
Tevbe Hikayeleri
Müellif, bu kitapta, Hz. Âdem (a.s.) döneminden, kendi yaşadığı hicrî yedinci asrın başlarına kadar olan süreçte tevbe edenlerin hallerini dile getirmektedir. İlk etapta meleklerin tevbesinden başlayıp sonra onlardan Hârut ve Mârut’un olayını ele alan yazar akabinde, hikâyeleri Kuran'ı Kerim'de geçen bazı nebi ve resûllerin tevbelerini zikretmektedir. Yanı sıra, geçmişte yaşamış bazı meliklerin tevbelerinden söz ettiği gibi Resûlullah’tan önce yaşamış olan benî İsrâil kavminin bazı peygamberlerinin tevbelerinden de bahsetmektedir. Daha sonra, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bazı sahabelerinin tevbeleri ile kendi zamanına kadar ulaşan bu ümmetin melik, sultan ve devlet başkanlarının tevbelerini ele almaktadır. Söz konusu bu sultanlar ya bozuk inançlarından ya insanların haklarına tecavüz etmiş olmalarından ya içki içmelerinden ya sihirle uğraşmalarından ya da zina yapmalarından dolayı Allah’a karşı gelmiş olup işlemiş oldukları kötü ameller sonrası tevbe etmiş kişilerdir. Eser, kitap ehlinden İslamiyet’le kaynaşıp Resûlullah’ın (s.a.v.) davetine icabet edenlerin hayat hikâyeleri ile son bulmaktadır. Yazar çalışmasında Yüce Allah’ın (c.c.) kitabında yer alan kıssalardan yararlanmış, Resûlullah’ın (s.a.v.) bize aktardığı hususlardan, sahih hadis metinlerinde tedvin edilmiş hadislerden, vaaz ve nükteli haberlerle dolu kitaplardan istifade etmiştir.
217.00 ₺ -
Tasavvufun Özü
Makdisi, tasavvufun hallerinin ve makamlarının, kalbin tanıdığı bir hak ilmi olduğu görüşündedir. Bunun yanı sıra tasavvuf, mutasavvıfın bağlı olduğu ve uygulaması gerektiği ibadetlerin zairi hükümlerini de kapsamaktadır. Buradan hareketle, Makdisi'nin, tasavvuf ilminin temellerini zâhiri ilim üzerine kurduğunu görmek mümkündür. Makdisi dünya hayatına önem vermeme-nin yanı sıra Hz. Peygamber'in metodunu takip ediyordu. Bu durum onu, filmin peşinde koşmaktan, kayıtsızlık ve tembellikle nitelenen, dünyanın imarı için çalışmayan ve insanların da bu uğurda çalışmalarını istemeyen mutasavvıfların bu özelliklerini reddetmekten alıkoymuyordu. Makdisi tasavvuf tarihi açısından önemli bir konuma sahiptir. Oynadığı rol ve dönemine sağladığı katkı bakımından Gazâli'den aşağı kalır yanı yoktur. O, yalnızca bir hadis âlimi ve hadis nakleden biri değildi. Kitaplarında gerçekten önemli düşün-celer taşıyordu. Hem siyasi bir rolü vardı hem de dini ve düşünsel boyutlara sahipti. Böylesi çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Makdisi'nin elinizdeki kitabı iki bölümden oluşmaktadır: Birinci bölüm, öncelikle yazar hakkında bilgilerle onun faaliyetleri ve insanların onun hakkındaki görüşlerini ele almakta, daha sonra Safvetü't-Tasavvuf kitabının metin analizini ve bu alanda yazılmış, Arap İslam düşüncesinde tanınmış temel kitaplarla mukayesesini kapsamaktadır. İkinci bölüm ise Safvetü't-Tasavvuf kitabının önce tahkikli metnini daha sonra da tam metnini ihtiva etmektedir.
273.00 ₺ -
Tasavvufa Giriş
Ebû Abdurrahman es-Sülemi’nin el-Muhaddime fi’t-Tasavvuf kitabı, gerçek şekliyle Kur’ân ve Sünnetten alınmış İslam tasavvufunu ortaya çıkarmayı hedefleyen mirasın en önemli kitaplarından biridir. Sülemi, bu kitapta tasavvuf için sunmuş olduğu bu şeklin yanında, tasavvuf tarihinin bu erken merhalesindeki pek çok mutasavvıfı da sunmaktadır. Bunu, bugün hakkında fazla bir şey bilmediğimiz ilk sûfilerin konumları ve sözlerinden tasavvufî manaları sunarken yapmaktadır. Sülemi’nin zikrettiği tasavvuf ricalinin söz ve ifadeleri, sadece beliğ ifadeler veya süslü şiir mısraları değildir. Aynı zamanda sûfî şeyhlerin kelimeleridir. Allah Azze ve Celle ile olan hallerinin sahih bir tercümesidir. İslamî değerlerin ve ilkelerin sahih bir anlayışına dayanan ruhî ve ahlakî davranışlarının doğru bir tasviridir.
98.00 ₺ -
Sufilerin Seyri
On üçüncü yüzyılda Moğol saldırılarının önüne katıp yerinden yurdundan ettiği ve Anadolu’ya sığınmak zorunda bıraktığı büyük âlimlerden birisi olan Necmuddîn-i Dâye’nin Farsça kaleme aldığı ve kendi ismi ile özdeşleşmiş en ünlü tasavvuf eserlerinden biri olan Mirsâdu'l-İbâd Mine'l-Mebde İle'l-Me'ad, içindeki irfânî öğretilerin yanı sıra sahip olduğu edebî sebk ve şiir örnekleri açısından da son derece zengin bir kitaptır. Eser 5 ana bölüm ve 40 ara fasıldan ibarettir. Dibacesinin mukaddimeye ayrıldığı kitabın ikinci ana bölümü insan ve dünyanın yaratılışı [Mebde] ile ilgilidir. Kitabın yarısına yakın kısmını içeren üçüncü bölüm tasavvuf inançları ile insanoğlunun yaşam ihtiyaçlarını konu edinmektedir. Dördüncü bölümde dört mevsimin mahiyeti ile birlikte insanların Ahiret [Mead] macerasına değinilmiştir. Kitabın beşinci ve son bölümünde ise Âdem’in yaratılışının yanı sıra padişah ve toplumun önde gelen şahsiyetlerinin dinî ve ahlakî vazifeleri tasavvufî bir bakış açısı ile ele alınmıştır. Her faslın başında konu başlığının altında konu ile ilgili Kur'an ayeti veya Hadis-i Şerif zikredilmektedir. Ardından önceliğin tasavvufî düşüncelere ayrıldığı yerler sembolik öğeler kullanılarak anlatılmakta, bu da eseri edebî açıdan son derece akıcı kılmaktadır. Kitabın değişik yerlerinde Ebû Said Ebu'l-Hayr, Hayyam, Senaî, Firdevsî, Gazzâlî, Aynü'l-Kudat Hamedanî, Baba Efzel-i Kaşânî, Cemâleddin İsfehânî gibi Fars şair ve mutasavvıflardan almış olduğu beyitlere yer verir. Şeyh Necmuddîn-i Dâye kendinden önceki dönemlerde yazılmış tasavvuf kitaplarını müphem ve anlaşılmaz bildiğinden o tür kitapları referans almamaktadır. Sadece bir kaç yerde Hucvirî’nin Keşfü'l-Mahcûb, Mubidî’nin Keşfû'l-Esrâr, Ahmed Gazzâlî’nin Sevânih, Ebû Talib Mekkî’nin Kûtu'l-Kulûb, Mecduddîn Bağdâdî’nin Tesânif’inden ve aynı şekilde Esrârû't-Tevhid fî Makamât-ı Şeyh Ebu'l Said'den kaynak belirtmeden alıntılar yapmıştır.
266.00 ₺ -
Kendilerini İbadete Adayan Sufi Kadınlar
Abdurrahman es-Sülemî’ye ait bu risalede Râbiatu’l-Adeviyye, Meryem el-Basriyye, Âfiyetu’l-Muştâke, Hesnâ bnt. Fîrûz, Acredetu’l-Ammeyye, Fatımatu’l-Berda’iyye, Fatımatu’d-Dımaşkiyye, Aminetu’l-Merciyye gibi sekseni aşkın sûfî kadının biyografilerini okuyacaksınız. Eser söz konusu özelliği ile meşhur tasavvuf ricalinin tarihini tamamlamaktadır. Tasavvuf, mücahede, sabır, ilişki kesme, dünya sebeplerini küçümseme üzerine kaim olduğundan, kadınların fıtratları gereği bu hallere güç yetiremeyecekleri, dolayısıyla da tasavvuf ve haller ilminin sadece erkeklere ait bir ilim olduğu düşünülür. İşte bu risale, erkeklerin tekeline aldığı ve uzun zaman kendilerini ayrı tuttuğu bu alanda yüksek makamlara sahip sûfî kadınları bize sunmaktadır. Kısa ve özlü olmasına rağmen bu risale sayesinde, sûfîlerin iyi bir değer olan sözleri ve tecellileri sûfî mirasına izafe edilmiştir. Bu değerler, bu abide kadınların diliyle gelmiştir. Bu risale, birlik, hulûl ve ayartma bulanıklığından ve muhaliflerin sûfîleri yerdiği diğer hususlarda, arınmış olan saf tasavvufun parlak yüzünü ortaya çıkarmaktadır. Sûfîlerin beslendikleri ve ifade ettikleri sadece Kitap ve sünnettir.
112.00 ₺ -
Seyyid Ahmed Rıfai Hayatı ve Eserleri
Rıfâî’lik, Türk insan ve toplumuna etki eden en eski düşünce ve sevgi kurumlarından biridir. Ünlü gezgin İbn Batuta’nın “Muhammedî bir tarikat” diye andığı ve etkilerini Altınordu topraklarında, Macar illerinde bile izlediği Rıfâî’lik, kuruluş tarihi bakımından da Kâdirîlik’le hemen hemen aynı zamanın mahsulüdür. Rıfâî’lik, özellikle Balkan topraklarında İslâm'ın yayılışında temel hizmeti veren kurumlardan biridir. Araştırmalar, bu tarikatın adı geçen topraklardaki etkisinin hâlâ çok canlı ve yapıcı olduğunu göstermiştir. Rıfâî’lik, bugün dünyanın her yerinde etkisini sürdürmekte ve büyük bir aydın kitleye ilham kaynağı olmaktadır. Böylesi öneme sahip bir tarikatın kurucusu olan Seyyid Ahmed Rıfâî'nin hayatını anlatan elinizdeki bu eser, küçük hacmine rağmen doyurucu bir içeriğe sahiptir.
31.50 ₺ -
Salihlerin Hikayeleri
Allah, dostları için tecelli etmiş, onlar Allah'ın cemâlini, bütün mülkü, melekler ve gayb âlemindeki acayiplikleri müşâhede etmişlerdir. Bu müşâhede sayesinde kalp gözleri açılmıştır. Veliler Allah tarafından çok sayıda nimetlere, rahmete ve hoşnutluğa kavuşmuşlardır. Yüce Allah onları cennet bahçelerine yerleştirmiştir. Onlar Allah'ın nimet verdiği peygamberler, sıddîklar, salihler ve şehidler ile beraber nimetlenmişlerdir. Allah-u Teâlâ, iki cihanda onları en yüksek makamlara yükseltmiştir. İmam Yâfiî, Allah’ın bu veli kullarını konu alan kitabını kaleme alış sebebini ve eserini hazırlarken nelerden istifade ettiğini şöyle açıklar: “Ben evliyaları ve salih kimseleri çok seven, zevk ve şevk ehli, ilim ve irfan sahibi sofilere âşık biri olduğum için, onların sözlerine, hakikat kitaplarında olan hikâyelerine gönül verdiğim için böyle bir eseri yazmayı uygun gördüm… Bu eserimi, büyük imamların güzel menkıbelerini anlatan birçok kitaptan seçip alarak hazırladım.” Okuyan herkesin istifade etmesi için büyük bir titizlikle seçilen hikâyeler; evliyalardan, salihlerden, sûfî şeyhlerinden, cezbe sahibi din ehlinden, sıddîklardan olan kimselerin, zâhid, âbid ve mücâhid olan fakir ve yoksulların başlarından geçen olayları anlatır.
343.00 ₺ -
Sabır ve Rıza
"O sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman; biz Allah'ın kullarıyız ve biz ona döneceğiz derler. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlarındır. Ve doğru yolu bulunlar da onlardır." (Bakara, 156-157) Musibetler, tüm türleriyle ölüm ve hayatın şekillenmesinden kaynaklanan çeşitli belalar, haliyle elem verici ve incitici bir hal olup, kaygı verici ve sıkıcıdırlar. Musibete duçar olan kimseler hakkında birçok hadis nakledilmiş, evliya ve enbiya da bu hususta çokça sözler söylemiştir. Musibeti bir sevap vesilesi kabul edip, böylece sabra sarılan kimsenin cennetlerle müjdelendiği bilinen bir gerçektir. Bu hususta seleften bazı salih kimseler: "Dünyalık musibetler olmamış olsaydı, biz kıyamete müflis, eli boş olarak varacaktık." demişlerdir. Bu kitap içerik itibariyle; hayatında mal, can ve evlat kaybetmek gibi musibetlere müptela olan her Müslüman için bir teselli kaynağı mesabesindedir. Müellif eserinde, mevzua göre örnek ayet ve Resûlullah'ın (s.a.v.) hadislerini işleyerek, yerine göre açıklamasını vermek suretiyle de içerdiği fıkhî kural ve örnek vaizleri oldukça kolay ve çarpıcı bir üslupla işlemiştir. Yazar yine eserinde konuları birçok insanın rahatlıkla anlayabileceği bir izah tarzıyla kaleme almıştır.
245.00 ₺ -
Onun Güzel İsimleri
"En güzel isimler O'nundur." (Haşr Sûresi: 24) Allah Teâlâ, içermiş olduğu anlamlar, delalet ettiği yücelik, azamet ve kibriya sıfatlarından dolayı isimleri en güzel olma sıfatıyla nitelendirdi. Yahut da bu isimleri en güzel isimler olarak nitelendirmesinin nedeni; zikreden ve bu isimlerle dua eden kişinin müstahak olduğu sevabın bolluğu ve elde edeceği karşılığın güzelliğidir. İsim kelimesi sümüvv/yücelik veya simet/işaret/damga kelimesinden türemiştir. Allah Teâlâ’nın isimlerini bilen kişinin bu isimlerle nitelenmesi gerekir ki, böylece himmeti Allah Teâlâ’dan başkasına ibadet etmekten yüce olsun. Bundan dolayı da ibadeti tamamlanmış olsun. Rabbinin ismini tanıyan bir kişi kendi nefsinin ismini unutur, O’nun mukaddes yurduna ulaşmasından önce O’nun ünsiyetiyle nimetlenir, rütbesi yücelir, her iki yurtta da konumu yüce olur. Allah Teâlâ’nın kadrini yüce tutan kimsenin, Allah Teâlâ da kadrini yüceltir. Abdülkerim el-Kuşeyrî telif ettiği bu eserde; Yüce Allah’ın isimlerini ele alırken, mutasavvıfların görüşlerine, rivayetlere ve salihlere ait hikâyelere de yer vermiştir. Konuyu bu şekilde ele alış tarzıyla Kuşeyrî, okuru derin bir düşünce ufkuna götürmektedir.
154.00 ₺ -
Nefs Terbiyesi
Elinizdeki kitap, Tirmizî’nin ayet ve hadislerden hareket ederek nefsin yetkinleşme sürecini ele aldığı bir eserdir. Tirmizî bu eserinde kişinin ideal bir kul olabilmesi için yükümlü olduğumuz ibadetlerin yanında pek çok pratiği de icra etmesi gerektiğini ortaya koyar. Bunun için öncelikle nefsin tabiatını ele alan Tirmizî, yaratılış, ruh-beden ilişkisi ve dünya hayatının manevi yaşantımız üzerindeki etkiler ve bu etkileri en aza indirmeye yönelik davranışlar üzerinde durur. Bu yönüyle eser, ilk dönem mutasavvıflarının riyazet ve mücâhede yöntemlerine nasıl baktıklarını ve bu pratiklerini nasıl temellendirdiklerini takip edebileceğimiz en önemli kaynaklardan biri olarak temayüz eder.
49.00 ₺ -
Hakkı Arayanlara Nasihatler
İslâmî ilimlerin tekvin ve tedvin dönemlerinde yetişen Muhasibî’nin iki yüze yakın eser verdiği söylense de bunlardan günümüze ulaşanların sayısı ne yazık ki sadece yirmi sekiz kadardır. Hayatı hakkında sınırlı bilgiye sahip olduğumuz müellifin elinizdeki eseri birçok kimse tarafından bir tür otobiyografi olarak değerlendirilmiş, hatta İmam Gazalî’nin el-Münkız isimli otobiyografik eserine, Muhâsibî'nin bu eserinin numune teşkil ettiği söylenmiştir. Ancak eserin tam olarak bu çerçevede değerlendirilmesi abartılı gibi görünmektedir. Zira müellif bu eserinde, otobiyografi niteliğinde değerlendirilebilecek çok kısa ve çok müphem birkaç ifade kullanmış, eserin geri kalan büyük kısmını ahlakî öğütler vermeye ayırmıştır. Çok yönlü ilmî ve irfanî kişiliği ile çağını aşmış büyük âlimlerden olan müellif, bu eserinde özellikle dünyaya fazlaca meyledip ahireti ve dini ihmal etme durumunu çeşitli veçheleri ile ele almakta, tasavvufa özgü lirik bir üslupla, oldukça etkileyici öğütler vermektedir.
154.00 ₺ -
Mecalisi Seba Mevlananın Yedi Vaazı
Gönül dünyamızın en büyük mimarlarından birisiolan Mevlânâ Celâleddîn-i Rumî'nin yüzyılları aydınlatan ve bundan sonrada aydınlatacağı muhakkak olan şaheserlerinden birisi de Mecâlis-i Seb'a'dır.Hazretin bu küçük hacimli eseri, isminden de anlaşılacağı üzere,camide vermiş olduğu yedi adet vaazında tutulan notlardan meydana getirilmiş bir derlemedir. Bu güzel eseri önemli kılan yanlarından birisi de hiç süphesiz onun,daha çok coşkunluğuyla bilinen ünlü sûfî ve düşünürün camideki yönünü, "alim Mevlâna"yı, "imam Mevlânâ"yı,başka bir ifadeyle "Şems öncesi Mevlânâ"yı tanımamıza yardımcı olmasıdır. Aslına bakılırsa bu kitapta,camide vaaz-u nasihatte bulunan o yüce gönül adamının iç dünyasında patlamaya hazır nasıl bir yanardağın beklediği dikkatli okuyucuların gözlerinden kaçmayacaktır.
91.00 ₺ -
-
-
-
-
-
-
Letaiful İşarat 6 Cilt Takım Sert Kapak
MÜTERCİMİN ÖNSÖZÜ İslam dininin ana kaynağı olan Kur’an-ı Kerîm’in ortaya koyduğu maddi ve manevi hayat düsturlarının, ilahi murada uygun bir biçimde yerine getirilebilmesi, her şeyden önce onun doğru anlaşılmasına bağlıdır. Bu nedenledir ki, Kur’an’ın inmeye başladığı ilk günden itibaren bu husus, Müslümanlar için birinci derecede öncelikli konu olmuştur. Zira Kur’an, gerek bazı ayetlerindeki meydan okumalarından gerekse de nüzul döneminde Arap dilinde otorite kabul edilen bazı Kureyşli müşriklerin itiraflarından da anlaşılacağı üzere, hem üslup hem de içerik bakımından o güne kadar alışılmış olandan tamamen farklı bir yapıda inmiştir. Bu arada, Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatta iken hem Kur’an’ın doğru anlaşılmasını sağlamış hem de getirdiği inanç ve hayat prensiplerinin örnek uygulayıcısı olmuştur. Bu sayede Müslümanlar, onu doğru anlayıp doğru yaşamada karşılaştıkları her problemi kolayca çözebilmişlerdir. Ancak Hz. Peygamber’in vefat etmesi, yanı sıra Arap dışı unsurların Müslüman olmaya başlaması ve yabancı kültürlerle yaşanan yoğun temas, Kur’an’ın doğru anlaşılması için özel birtakım ilmi çabaların sarf edilmesi ihtiyacını ortaya koymuştur. İşte bu ihtiyacı karşılamak üzere yapılan çalışmalar, belli bir süre sonra müstakil bir İslamî ilim haline gelmiş ve “Tefsir İlmi” adını almıştır. Aynı zamanda bu ilim, doğrudan Kur’an merkezli olması sebebiyle, İslamî ilimlerin önemce başta geleni olarak kabul edilmiştir. Tefsir ilmi çerçevesindeki çalışmalar, tarihi süreç içerisinde çeşitlilik arz etmeye ve buna bağlı olarak farklı isimlerle anılmaya başlamıştır. Buna göre öne çıkan başlıca çalışmalar şöyledir: a) Rivayet Tefsiri Çalışmaları b) Dirayet Tefsiri Çalışmaları c) Tasavvufî Tefsir Çalışmaları Çalışmamızın konusu olan ünlü tasavvuf alimi Abdulkerîm el-Kuşeyrî’ye ait “Latâifu’l-İşârât” adlı eser de, tasavvufî tefsir çalışmalarının en önemli klasik örneklerinden biridir. Bu realiteden hareketle, Türkçe İslamî literatüre katkıda bulunmak, yanı sıra genelde tasavvuf ve tefsir alanlarına ilgi duyan okuyucu kitlesinin, özelde de tefsir alanında akademik çalışmalar yapan araştırmacıların istifadesine sunmak üzere, Çelik Yayınevi’nin önerisiyle eseri Arapça aslından Türkçe’ye çevirmeye karar verdik. Bu arada okuyucunun, eseri daha bilinçli okumasını ve ondan daha fazla faydalanmasını sağlamak amacıyla, hem belli başlı bazı özellikleri hem de tercümede izlediğimiz yol hakkında gerekli olduğuna inandığımız hususlara yer vermek yararlı olacaktır: A) Eserin Belli Başlı Bazı Biçim ve İçerik Özellikleri 1. Eserde kullanılan dilin en önemli biçimsel özelliği, yoğun bir şekilde seci sanatına baş vurulmuş olmasıdır. Bu özellik, müellifin Arap dili, belagati ve edebiyatı ile alanın kavramlarına olan hakimiyetini ortaya koyması bakımından olumlu; seci kaygısıyla yer yer birtakım zorlamalara ve tekrarlara yol açması bakımından ise olumsuz değerlendirilebilir. 2. Çok miktarda mecazlı ve teşbihli ifade ve terkipler kullanılmıştır. Bu, müellifin Arap dili belagatındaki derinliğini göstermekte, ancak söylediklerinin anlaşılmasını kısmen zorlaştırabilmektedir. 3. Zaman zaman ayetlerin sözlük ve gramer izahlarına da yer verilmiştir. 4. Çok miktarda eşanlamlı kelime kullanılmıştır. Müellif, bunu seci sanatı uğruna yapmak zorunda kalmıştır. 5. En fazla kullanılan tasavvufî terimler; hak, şuhûd, müşahede, nefis, kalp, sır, latîfe, latâif, tarîk, edeb, mürid, irade, zahir, batın, marifet, mahabbet, ubûdiyet, rubûbiyet, safâ, mahv, sahv, fenâ, bekâ, kurb, vuslat, firak, hicab, nur, ilham ve keşif gibi lafız ve tabirlerdir. 6. Ahkâm yönü olan ayetlerde önce fıkhî izaha yer verildikten sonra işaret tefsirine geçilmiştir. 7. Gerektiğinde ayetin ayetle veya hadisle tefsiri de yapılmıştır. 8. Çok sayıda şiir örneğine yer verilmiştir. Bunlar arasında kendisine ait bazı şiirler de bulunmaktadır. 9. Az sayıda da olsa bazı ayetlerin tefsiri yapılmamış ve eserin Arapça aslında bunlara yer verilmemiştir. 10. Münasebet düştükçe kelamî izahlar da yapılarak ehl-i sünnetin görüşleri ısrarla savunulmuştur. 11. Bir ayetin hem ilmi hem de işaret tefsirine yer vereceği zaman önce tefsir alimlerinin izahına değindikten sonra kendisinin yaptığı işaret tefsirine geçmiştir. Ayrıca; Bu eserde müellif, tefsir, fıkıh, kelam ve edebiyat alanlarındaki bütün ilmi birikimini kullanarak tasavvufî kavramları ve ilham ya da sezgi merkezli işarî yorumları, önce tefsirini yapmakta olduğu ayetle, ardından varsa konuya uygun başka bir iki ayet veya hadisle, sonra da uygun bir şiirle temellendirmektedir. Öte yandan istihraçta bulunduğu tasavvufî kavramlar ve işarî yorumların gerek akait gerekse de fıkıh prensipleri açısından, ehl-i sünnet çizgisine uygun olmasına özen göstermektedir. Bu sayede müellif, kendisinden önceki ve sonraki işârî tefsirlerin tenkide maruz kalan aşırılıklarından başarıyla korunabilmekte, onların düştüğü hatalara düşmemekte ve yorumlarını, değişik tabirlerle de olsa nefis tezkiyesi ve Allah’a kavuşup O’nu görmede yoğunlaştırmaktadır. Nihayet bir kulun varabileceği manevî zirveyi, “Hakk’ı Hak ile görmek” şeklinde tanımlanan “şuhûd” kavramıyla ifade etmektedir. Bu arada müellif, çoğu zaman bir ayetin birden fazla yorumuna yer vermekte, ancak farklı yorumların sahiplerine ismen değinmemektedir. İsmen zikrettiği yegane şahsiyet, bu eseri ortaya koymasında en büyük ilham kaynağı olan şeyhi Ebû Ali ed-Dakkâk’tır. Zira Kuşeyrî, şeyhiyle tanışmadan ve 434/1042 tamamladığı bu tefsirin telifinden önce 410/1019 yılında “et-Teysîr fî ilmi’t-tefsîr” adıyla, ilmi esaslara uygun ve “et-Tefsîru’l-kebîr” olarak da bilinen klasik bir tefsir telif etmiştir. B) Tercümede İzlenen Yol Konuyla ilgilenenlerin malumu olduğu üzere tercüme çalışması, başarıyla gerçekleştirilmesi hayli zor olan işlerden biridir. Çevirisi yapılan eserin, yaklaşık on asırlık ve kendine has terminolojisi olan işarî bir tefsir olması, yanı sıra daha önce çevirisinin yapılmamış olması ise, çalışmanın zorluğunu daha da artıra bir husustur. Bu nedenle, daha önceki tercüme deneyimlerimizden de yararlanarak söz konusu eseri Arapça’dan Türkçe’ye çevirirken benimsediğimiz ve titizlikle uymaya çalıştığımız birinci ilke, aslını doğru anlamak ve Türkçe’ye doğru ve anlaşılır bir dille aktarmak olmuştur. Buna ilave olarak gözetilen diğer bazı hususlar da şöyle sıralanabilir: 1. Çeviride, eser üzerinde mastır ve doktora çalışması yapan Dr. İbrahîm Besyûnî’nin, bu çalışmalarının ürünü olan tahkikli, takdimli ve açıklayıcı dipnotlar içeren baskısı esas alınmıştır. Muhammed Ali Beydûn baskısı ise, daha yeni olmasına rağmen, kayda değer bir özellik taşımadığından çalışmamızda dikkate alınmamıştır. 2. Çeviride aslın lafız ve ifade biçimlerine bağlılık değil, müellifin meramının doğru ve yeterli aktarımı esas alınmıştır. 3. Müellifin tefsirde kullandığı başka ayetlerin sûre ve ayet numaralarına yer verilmiştir. 4. Müellifin tefsirini yapmadığı ayetlerin mealine, numarası korunarak, yer verilmiştir. 5. Eserde yer alan şiirlerin hemen hemen tamamı şiir üslubunda çevrilmiştir. 6. Rastlanan az sayıdaki baskı hataları düzeltildikten sonra ilgili kelimelerin çevirisi yapılmıştır. 7. Eserin Arapça aslında Besyûnî’nin, okunamadığını veya silik olduğunu söyleyip boş bıraktığı yerler, çeviride de boş bırakılmış ve (…) şeklinde gösterilmiştir. 8. Müellifin, yaygın bir biçimde yer verdiği farklı yorumlar için kullandığı “? ????” tabirinin sözlük anlamı “denilir, deniliyor, denilmekte” olmakla birlikte, çeviride bu kelimelerin sık sık tekrar edilmesini önlemek ve bu yolla Türkçe’ye uygun akıcılık ve insicamı sağlamak amacıyla, bir farklı yorum için “bir yoruma göre de” denilmiş, iki farklı yorum için “Bu konudaki diğer iki yorum da şöyledir:”, ikiden fazla farklı yorum içinse “Bu konudaki diğer bazı yorumlar da şöyledir:” denildikten sonra yorumlar, önlerine tire konularak alt alta sıralanmıştır. Çevirinin kusursuz olduğu iddiasında olmadığımızı, aksine yapılacak olan iyi niyetli ve yapıcı eleştirileri memnuniyet ve şükranla karşılayacağımızı belirtir, ilim ve irfan dünyasına katkı sağlamasını Allah’tan niyaz ederiz. Prof. Dr. Mehmet YALAR
840.00 ₺ -
Letaiful İşarat 6 Cilt Takım Termo Deri
MÜTERCİMİN ÖNSÖZÜ İslam dininin ana kaynağı olan Kur’an-ı Kerîm’in ortaya koyduğu maddi ve manevi hayat düsturlarının, ilahi murada uygun bir biçimde yerine getirilebilmesi, her şeyden önce onun doğru anlaşılmasına bağlıdır. Bu nedenledir ki, Kur’an’ın inmeye başladığı ilk günden itibaren bu husus, Müslümanlar için birinci derecede öncelikli konu olmuştur. Zira Kur’an, gerek bazı ayetlerindeki meydan okumalarından gerekse de nüzul döneminde Arap dilinde otorite kabul edilen bazı Kureyşli müşriklerin itiraflarından da anlaşılacağı üzere, hem üslup hem de içerik bakımından o güne kadar alışılmış olandan tamamen farklı bir yapıda inmiştir. Bu arada, Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatta iken hem Kur’an’ın doğru anlaşılmasını sağlamış hem de getirdiği inanç ve hayat prensiplerinin örnek uygulayıcısı olmuştur. Bu sayede Müslümanlar, onu doğru anlayıp doğru yaşamada karşılaştıkları her problemi kolayca çözebilmişlerdir. Ancak Hz. Peygamber’in vefat etmesi, yanı sıra Arap dışı unsurların Müslüman olmaya başlaması ve yabancı kültürlerle yaşanan yoğun temas, Kur’an’ın doğru anlaşılması için özel birtakım ilmi çabaların sarf edilmesi ihtiyacını ortaya koymuştur. İşte bu ihtiyacı karşılamak üzere yapılan çalışmalar, belli bir süre sonra müstakil bir İslamî ilim haline gelmiş ve “Tefsir İlmi” adını almıştır. Aynı zamanda bu ilim, doğrudan Kur’an merkezli olması sebebiyle, İslamî ilimlerin önemce başta geleni olarak kabul edilmiştir. Tefsir ilmi çerçevesindeki çalışmalar, tarihi süreç içerisinde çeşitlilik arz etmeye ve buna bağlı olarak farklı isimlerle anılmaya başlamıştır. Buna göre öne çıkan başlıca çalışmalar şöyledir: a) Rivayet Tefsiri Çalışmaları b) Dirayet Tefsiri Çalışmaları c) Tasavvufî Tefsir Çalışmaları Çalışmamızın konusu olan ünlü tasavvuf alimi Abdulkerîm el-Kuşeyrî’ye ait “Latâifu’l-İşârât” adlı eser de, tasavvufî tefsir çalışmalarının en önemli klasik örneklerinden biridir. Bu realiteden hareketle, Türkçe İslamî literatüre katkıda bulunmak, yanı sıra genelde tasavvuf ve tefsir alanlarına ilgi duyan okuyucu kitlesinin, özelde de tefsir alanında akademik çalışmalar yapan araştırmacıların istifadesine sunmak üzere, Çelik Yayınevi’nin önerisiyle eseri Arapça aslından Türkçe’ye çevirmeye karar verdik. Bu arada okuyucunun, eseri daha bilinçli okumasını ve ondan daha fazla faydalanmasını sağlamak amacıyla, hem belli başlı bazı özellikleri hem de tercümede izlediğimiz yol hakkında gerekli olduğuna inandığımız hususlara yer vermek yararlı olacaktır: A) Eserin Belli Başlı Bazı Biçim ve İçerik Özellikleri 1. Eserde kullanılan dilin en önemli biçimsel özelliği, yoğun bir şekilde seci sanatına baş vurulmuş olmasıdır. Bu özellik, müellifin Arap dili, belagati ve edebiyatı ile alanın kavramlarına olan hakimiyetini ortaya koyması bakımından olumlu; seci kaygısıyla yer yer birtakım zorlamalara ve tekrarlara yol açması bakımından ise olumsuz değerlendirilebilir. 2. Çok miktarda mecazlı ve teşbihli ifade ve terkipler kullanılmıştır. Bu, müellifin Arap dili belagatındaki derinliğini göstermekte, ancak söylediklerinin anlaşılmasını kısmen zorlaştırabilmektedir. 3. Zaman zaman ayetlerin sözlük ve gramer izahlarına da yer verilmiştir. 4. Çok miktarda eşanlamlı kelime kullanılmıştır. Müellif, bunu seci sanatı uğruna yapmak zorunda kalmıştır. 5. En fazla kullanılan tasavvufî terimler; hak, şuhûd, müşahede, nefis, kalp, sır, latîfe, latâif, tarîk, edeb, mürid, irade, zahir, batın, marifet, mahabbet, ubûdiyet, rubûbiyet, safâ, mahv, sahv, fenâ, bekâ, kurb, vuslat, firak, hicab, nur, ilham ve keşif gibi lafız ve tabirlerdir. 6. Ahkâm yönü olan ayetlerde önce fıkhî izaha yer verildikten sonra işaret tefsirine geçilmiştir. 7. Gerektiğinde ayetin ayetle veya hadisle tefsiri de yapılmıştır. 8. Çok sayıda şiir örneğine yer verilmiştir. Bunlar arasında kendisine ait bazı şiirler de bulunmaktadır. 9. Az sayıda da olsa bazı ayetlerin tefsiri yapılmamış ve eserin Arapça aslında bunlara yer verilmemiştir. 10. Münasebet düştükçe kelamî izahlar da yapılarak ehl-i sünnetin görüşleri ısrarla savunulmuştur. 11. Bir ayetin hem ilmi hem de işaret tefsirine yer vereceği zaman önce tefsir alimlerinin izahına değindikten sonra kendisinin yaptığı işaret tefsirine geçmiştir. Ayrıca; Bu eserde müellif, tefsir, fıkıh, kelam ve edebiyat alanlarındaki bütün ilmi birikimini kullanarak tasavvufî kavramları ve ilham ya da sezgi merkezli işarî yorumları, önce tefsirini yapmakta olduğu ayetle, ardından varsa konuya uygun başka bir iki ayet veya hadisle, sonra da uygun bir şiirle temellendirmektedir. Öte yandan istihraçta bulunduğu tasavvufî kavramlar ve işarî yorumların gerek akait gerekse de fıkıh prensipleri açısından, ehl-i sünnet çizgisine uygun olmasına özen göstermektedir. Bu sayede müellif, kendisinden önceki ve sonraki işârî tefsirlerin tenkide maruz kalan aşırılıklarından başarıyla korunabilmekte, onların düştüğü hatalara düşmemekte ve yorumlarını, değişik tabirlerle de olsa nefis tezkiyesi ve Allah’a kavuşup O’nu görmede yoğunlaştırmaktadır. Nihayet bir kulun varabileceği manevî zirveyi, “Hakk’ı Hak ile görmek” şeklinde tanımlanan “şuhûd” kavramıyla ifade etmektedir. Bu arada müellif, çoğu zaman bir ayetin birden fazla yorumuna yer vermekte, ancak farklı yorumların sahiplerine ismen değinmemektedir. İsmen zikrettiği yegane şahsiyet, bu eseri ortaya koymasında en büyük ilham kaynağı olan şeyhi Ebû Ali ed-Dakkâk’tır. Zira Kuşeyrî, şeyhiyle tanışmadan ve 434/1042 tamamladığı bu tefsirin telifinden önce 410/1019 yılında “et-Teysîr fî ilmi’t-tefsîr” adıyla, ilmi esaslara uygun ve “et-Tefsîru’l-kebîr” olarak da bilinen klasik bir tefsir telif etmiştir. B) Tercümede İzlenen Yol Konuyla ilgilenenlerin malumu olduğu üzere tercüme çalışması, başarıyla gerçekleştirilmesi hayli zor olan işlerden biridir. Çevirisi yapılan eserin, yaklaşık on asırlık ve kendine has terminolojisi olan işarî bir tefsir olması, yanı sıra daha önce çevirisinin yapılmamış olması ise, çalışmanın zorluğunu daha da artıra bir husustur. Bu nedenle, daha önceki tercüme deneyimlerimizden de yararlanarak söz konusu eseri Arapça’dan Türkçe’ye çevirirken benimsediğimiz ve titizlikle uymaya çalıştığımız birinci ilke, aslını doğru anlamak ve Türkçe’ye doğru ve anlaşılır bir dille aktarmak olmuştur. Buna ilave olarak gözetilen diğer bazı hususlar da şöyle sıralanabilir: 1. Çeviride, eser üzerinde mastır ve doktora çalışması yapan Dr. İbrahîm Besyûnî’nin, bu çalışmalarının ürünü olan tahkikli, takdimli ve açıklayıcı dipnotlar içeren baskısı esas alınmıştır. Muhammed Ali Beydûn baskısı ise, daha yeni olmasına rağmen, kayda değer bir özellik taşımadığından çalışmamızda dikkate alınmamıştır. 2. Çeviride aslın lafız ve ifade biçimlerine bağlılık değil, müellifin meramının doğru ve yeterli aktarımı esas alınmıştır. 3. Müellifin tefsirde kullandığı başka ayetlerin sûre ve ayet numaralarına yer verilmiştir. 4. Müellifin tefsirini yapmadığı ayetlerin mealine, numarası korunarak, yer verilmiştir. 5. Eserde yer alan şiirlerin hemen hemen tamamı şiir üslubunda çevrilmiştir. 6. Rastlanan az sayıdaki baskı hataları düzeltildikten sonra ilgili kelimelerin çevirisi yapılmıştır. 7. Eserin Arapça aslında Besyûnî’nin, okunamadığını veya silik olduğunu söyleyip boş bıraktığı yerler, çeviride de boş bırakılmış ve (…) şeklinde gösterilmiştir. 8. Müellifin, yaygın bir biçimde yer verdiği farklı yorumlar için kullandığı “? ????” tabirinin sözlük anlamı “denilir, deniliyor, denilmekte” olmakla birlikte, çeviride bu kelimelerin sık sık tekrar edilmesini önlemek ve bu yolla Türkçe’ye uygun akıcılık ve insicamı sağlamak amacıyla, bir farklı yorum için “bir yoruma göre de” denilmiş, iki farklı yorum için “Bu konudaki diğer iki yorum da şöyledir:”, ikiden fazla farklı yorum içinse “Bu konudaki diğer bazı yorumlar da şöyledir:” denildikten sonra yorumlar, önlerine tire konularak alt alta sıralanmıştır. Çevirinin kusursuz olduğu iddiasında olmadığımızı, aksine yapılacak olan iyi niyetli ve yapıcı eleştirileri memnuniyet ve şükranla karşılayacağımızı belirtir, ilim ve irfan dünyasına katkı sağlamasını Allah’tan niyaz ederiz. Prof. Dr. Mehmet YALAR
1050.00 ₺ -
Lemaat
Lemaât XIII. yüzyıl Anadolu coğrafyasında kaleme alınmış bir sûfî metnidir. Döneminde ilgiyle karşılanmış olan bu metin, Sadreddîn Konevî tarafından Fusûsu’l-Hikem’in lübbü/özü olarak nitelenir. Bu yüzden olsa gerek, ilgili literatürdeFusûs’un Fars dilinde yapılmış bir şerhi olarak anılır. Gerçi eser sistematik anlamda bir Fusûs şerhi değildir, ancak eserdeFusûs’un bâzı cümlelerine rastlanması ve eserde tamâmen zuhûra gelişin tasvîrine dönük bir dil kullanılması böyle bir kabûlün doğmasına yol açmış olmalıdır. Lemaât, aşkı merkeze koyan sûfî metinleri içerisinde çığır açıcı bir yeri bulunan Ahmed Gazzâlî’nin Sevânihu’l-Uşşâk’ı ile üslupça benzerlikler taşır, zâten bunu Fahreddîn-i Irâkî de eserinin girişinde açık bir şekilde dillendirir. “Taayyünden münezzeh hakîkat”in ya da aşkın, taayyün aşamaları yâni merâtib-i vücûd veya merâtib-i aşk eserin bütününün konusudur. Lemaât metninin elinizdeki bu yayını, son dönemin önde gelen sûfîlerinden Fusûs ve Mesnevî şârihi, mûsikîşinâs Ahmed Avni Konuk’un tercüme ve muhtasar şerhidir. Ahmed Avni Bey, Lemaât’ın en yaygın ve en açıklayıcı şerhlerinden birisi olan Abdurrahmân Câmî’nin Eşi’atü’l-Lemaât’ını merkeze almak sûretiyle metinde kapalı olduğunu düşündüğü cümleleri şerh ve îzâh etmeye çalışır. Ayrıca diğer tasavvuf klasikleri Fusûs, Mesnevî ve Gülşen-i Râz Ahmed Avni Bey’in ana mürâcaât kaynakları arasındadır. Dolayısıyla her ne kadar kendisi, çalışmasını “Kitâb-ı Lemaât Tercümesi” şeklinde isimlendirmiş olsa da aslında eser muhtasar bir şerhtir. Ahmed Avni Bey’in tercüme ve şerhini yaptığı Mahmûd-ı Şebusterî’nin Gülşen-i Râz adlı eserinden sonra, yine Ahmed Avni Konuk’un Türkçeye kazandırdığı ve Ercan Alkan’ın yayına hazırladığı Fahreddîn-i Irâkî’nin Lemaât’ını günümüz okurunun istifadesine sunan yayınevimiz tasavvuf kültürümüzün klasiklerini yayımlamaya devam edecektir.
119.00 ₺ -
Kuşeyri Risalesi Tasavvuf İlmine Dair
İmam Kuşeyrî’nin tasavvufa dair bu risalesi, tasavvufun bir ilim olarak tesisinde önemli bir yere sahiptir. Eser üç ana bölümden müteşekkildir. Evvelemirde sûfîlerin temel inanç esasları ortaya konulmakta, başlangıçtan Kuşeyrî’nin yaşadığı döneme kadar yaşamış olan tasavvuf büyüklerinin terceme-i hâlleri işlenmekte, sonrasında ise hâller ve makamlar çerçevesinde tasavvuf ilminin ıstılahları ele alınmaktadır. Yaşadığı dönemde (h. 5, m. 11. asır) karşılaştığı ve kendilerini sûfî olarak vasfeden bazı grupların hâllerinden şikâyetçi olan Kuşeyrî, tasavvufun hakikatinin bu olmadığını, bu kimselerin zahiren sûfî olarak görünüyor olmakla beraber gerçekte yolun büyüklerinin yaşam ve hâllerinden uzak düştüklerini tespit etmekte ve bu tespitini temellendirme babında, toplam 83 büyük sûfî zâtın hayat hikâyelerini ve tasavvuf ilmine dair yol gösterici sözlerini iktibas etmektedir. Istılahların bir ilim için vazgeçilmez unsur olduğunu ifade eden Kuşeyrî, bu minvalde eserinin üçüncü ana bölümünde tasavvuf ıstılahlarını ayrıntılı bir şekilde hâl ve makamlar çerçevesinde anlatır. Kuşeyrî’nin tasavvuf ilmine dair telif ettiği bu Risâle'nin bir diğer önemli hususiyeti ise kanaatimizce müellifinin tasavvufu dışarıdan gözlemleyen bir tabakat yazarı veya düşünce tarihçisi olmayıp bizzat bu ilmin içerisinde bulunması, Ebû Ali ed-Dekkâk gibi büyük bir sûfî şeyhin manevî terbiyesini görüp bu hâl üzere yetişmiş olmasıdır. Bu durum, Risâle'ye, tasavvuf ilmine giriş ve bu alanın kavramsal ve tarihsel çerçevesine dair diğer çalışmalarda bulunmayan bir önem ve hususiyet kazandırmaktadır.
273.00 ₺ -
Kulluğun Mertebeleri
el-Hakîm et-Tirmizî, İslam tarihinin gurur duyduğu İslamî şahsiyetlerin en büyüklerinden sayılır. İlmin parlak olduğu, uzun süre dünya medeniyetinde etkili olan marifet kaynaklarının açıldığı bir dönemde yaşamıştır. el-Hakîm et-Tirmizî, kendisine en çok ihtiyaç duyulduğu kritik bir dönemde ortaya çıkmıştır. Bu dönemde insanlara yol göstermiş ve nefis eğitimi için bir metot ortaya koymuştur “Menâzilu’l-İbâd mine’l-İbade” veya “Menâzilu’l-Kâsidîn ilallah” el-Hakîm et-Tirmizî’nin, kulların Allah’a ulaşma yollarını açıkladığı bir kitabıdır. Bu kitap, Hakîm’in, kendisine iletilen bir isteğe yani mertebelerin özelliklerini bilmek isteyene cevabıdır. Hakîm, kitabın mukaddimesinde şöyle der: “Siz, benden İslam’da kulların mertebelerini tavsif etmemi istediniz. İşte ben de size her mertebeyi, tavsifime delil olacak şekilde, indirilen kitaba ve rivayet edilen haberlere göre anlatacağım." el-Hakîm et-Tirmizî, bu kitabı iki ana bölüm halinde tasnif etmiştir. Birinci bölümde mertebeleri ve bu mertebeler ehlinin özelliklerini anlatmıştır. İkinci bölümde de birinci bölümde zikrettiği her mertebeye kitap ve sünnetten deliller getirmiştir.
112.00 ₺ -
Muhammedi Sıfatlarla İlahi Kemaller
Hiç kuşku bulunmamaktadır ki, İslamî tasavvuf kitapları müridin hikmetler ve sufî kurallara ulaşmasına yardımcı olduğu gibi Allah Teâlâ’ya varmak için “seyr-ü sülûk”a giren müridin haller ve makamlara ulaşıp onları elde etmesine de yardımcı olur. Bu kitaplardan, İslamî makamın hükümlerini, imanî makamın nurlarını ve ihsan makamının sırlarını gerçekleştirebilmenin keyfiyetini ilham olarak almak ister. Allah Teâlâ’nın şu buyruğuna ulaşmak için: “Yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et” (el-Hicr/99) Bunların bütünü, nefislerin ve kalplerin hastalıklarını bilen âlim şeyhinin terbiyesiyle, gözetiminde ve yardımıyla ve bu hastalıklara şifa olan ilaçlara riayet etmekle gerçekleşir. Zira âlim şeyh, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) buyruğunu tasdik edici olarak Hz. Peygamber’den (s.a.v.) ilimler ve dinin üç makamının (İslam, iman ve ihsan) sırlarını, şeriat, tarikat ve hakikati, mülk, melekût ve ceberûtu miras olarak almıştır. el-Kemâlâtü’l-İlâhiyye fi’s-Sıfât’il-Muhammediyye adlı eser Şeyh Cîlî’nin el-İnsânü’l-Kâmil adlı eserinin özü olarak kabul edilir. Cilî İnsan-ı Kâmil ile özelde Efendimiz Muhammed’i (s.a.v.) genelde ise insanı kastetmektedir. Bu eserde ise insanın yeryüzünde hilafete sahipliği sahih olsun diye ‘İnsan-ı Kâmil’ adlı eserdekine ek olarak, insan ile Allah Teâlâ’nın arasında nispeti açıklayarak da eklemede bulunur. Şeyh Cîlî bu hususu şu sözlerle açıklar: “Zü’l-Celâl’e varan Tarîk-i Muhammedîyye’ye girmede rağbet edip kemale ulaşmayı isteyen ey kardeş! Kendi durumunu, hakikatinin ne olduğunu, varlığının hazinesinin kapsadığı şeyin ne olduğunu, senin varlık sahasına getirilmendeki amacı, bunu senin bâtınınla veya zâhirine giydiren şeyin ne olduğunu, senin gibi birisinin hilafet-i kübra ve velâyet-i uzmaya sahip olmanı sahih kılan, seninle Allah Teâlâ arasındaki nispetin ne olduğunu bilmen gerekmektedir.”
245.00 ₺ -
İki Risale
Tercümesini sunduğumuz Imam Gazzâliinin iki risâlesi, Faysalu't-Tefrika Beyne'l-İslam ve'z-Zendeka: İslam ve Zındıklık Arasında Ayırt edici Kıstas ve Kanunu't-Te'vil: Te'vil Kanunu birbiriyle bağlantılı konular içermesi itibariyle, Arapça neşirde de birlikte yayınlanmıştır. Faysalu't-Tefrika Beyne'l-İslam ve'z-Zendeka: İslâm ve Zındıklık Arasında Ayırt edici Kıstas kitabı, onun fikri istiklâlini ve taklidi reddedişini temsil eder. O, başkalarının görüşlerini toplamakla yetinmemiş, aksine hakikatine ulaşıncaya kadar, kesin kararlı bir alimin ilminin cüretiyle, meselelerin derinliklerine dalmıştır. Düşüncesinde müstakildir. Bunun için, Eş'ari'ye veya diğer mezhep sahiplerine muhalefeti küfür görmez. Imam Gazzâli, fi't-Te'vil kitabında ise te'vili ele alıp en açık şekilde şerh etmiştir. Kitapta bu mevzuda gayret sarf edenlere tavsiyelerini sıralamış ve bunu güzel bir şekilde yazmıştır. Te'vil konusunu ele alanların yöntemlerini en güzel bir şekilde tanıtmış, onlardan doğru olanı tespit etmiştir. Küçük hacmine rağmen bu sıkıntı verici yola girmekten kurtulmak isteyene en iyi rehberdir. Ve ona en salim yöntemi göstermektedir.
112.00 ₺ -
İhlas Sûresi Tefsiri
Az sözle çok şey anlatan ve muhtevâsı yönüyle son derece önemli olan İhlâs Sûresi üzerine, gerek mutasavvıflar, gerekse müfessirler tarafından pek çok tefsir yazılmıştır. Mevâridü Zevi'l-İhtisâs ilâ Makâsıdi Sûreti'l-İlhâs adlı eser de bunlardan biridir. VIII/XIV. yüzyılda yaşamış şâzilî sûfîlerden biri olan İbnü'l Meylak tarafından kaleme alınmış olan bu eser, şimdiye kadar yapılmış İlhâs Sûresi tefsirlerinde yer alan birçok bilgiyi ihtiva etmesi açısından büyük bir öneme sahiptir. Mevârid, zengin içeriğinin yanı sıra İhlâs Sûresi nezdinde, pek çok kelâmî ve ictimâî meseleye dikkat çekici atıfların yapıldığı bir eserdir. Diğer İhlâs Sûresi tefsirlerine göre hacminin geniş olmasının sebebi de bahsi geçen muhtevâ genişliğidir. Bu nedenle eserin, tefsir literatürünün güzel ve faydalı bir örneği olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
119.00 ₺ -
İdris Fassı
İbnü’l-Arabî’nin müstesnâ talebelerinden İbn Sevdekîn’in kaleme aldığı bu eser, Şeyh-i Ekber’in meşhur kitabı Fusûsu’l-Hikem’in bölümlerinden ‘İdrîs Fassı’nın adını taşımaktadır. Eser’in ana konusu, İbnü’l-Arabî’nin “İdrîs Fassı”nda anlattığı ‘yücelik’ (yükseklik) meselesinin mürîdi ilgilendiren yönüdür. İdrîs peygamberin feleklerin kalbi olan Güneş feleğine, dördüncü semâya yükselişi, müridin vücûd âleminin merkezi olan kalb mertebesine yükselişine işâret eder. Bu aynı zamanda İdrîs peygamberden, mürîdlere mânevî bir mirastır. İbn Sevdekîn’e göre mürîd bu yükselişi gerçekleştirebilmesi için, zikir, halvet, mücâhede ve riyâzâta yönelerek, bir tezkiye yapmalıdır. Çünkü âyete göre “Nefsini tezkiye eden kurtulmuş, onu kötülüklere daldıran da ziyan etmiştir.” Tezkiye mürîdin iç âleminde bir tür yükselişidir. Kişi ancak tezkiye sâyesinde önce bir arınma gerçekleştirir, ardından mânevî mertebelerde ilerler. İbn Sevdekîn, tezkiye yapan müridin her bir mertebede ne gibi keşiflere erişeceğini anlatır. Ardından, tezkiyenin zikir ve halvet ile gerçekleşeceğinden bu konuyu şeyhi İbnü’l-Arabî’nin eserlerinden seçme metinlerle îzâh eder. Ona göre mücâhede, zikir ve halvet ile gerçekleştirilen tezkiyenin amacı ise vehbî ilim sahibi olarak mârifetullaha ermektir.
91.00 ₺ -
İbn Arabi Müdafaası
İslâm medeniyeti ve irfan tarihimizde hiçbir sîmânın fikirleri ve şahsiyeti İbn Arabî’ninki kadar tartışılmış değildir. Eserleri, fikir ve talebeleriyle medeniyet tarihimize kolay silinemeyecek derin izler bırakan Şeyh-i Ekber, aynı zamanda kendisinden sonra gelen düşünürleri de keskin bir çizgiyle ikiye ayırmıştır. İbn Arabî, başta Fusûsu’l-hikem ve Fütûhât-ı Mekkiyye olmak üzere muazzam bir hacme sahip külliyatında bulunan fikir ve ifadelerinden dolayı yüzyıllar boyunca zâhir ulemâsının tenkidinden kendisini kurtaramamıştır. Anlaşılamamak, taassup ve art niyetten kaynaklanan bütün iftira ve karalamalara rağmen yaşadığı dönemden itibaren kendisini seven, anlayan ve müdafaa eden kimseler de hep var olagelmiştir. Elinizdeki bu kitap, bir İbn Arabî hayranı olan büyük Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in emriyle onu müdafaa etmek için yazılmıştır. Sultan Selim’in İran Seferi dönüşünde yanında getirdiği âlimlerden olan Şeyh Mekkî tarafından Farsça kaleme alınan bu eserde, İbn Arabî’ye yöneltilen tenkit ve eleştiriler tek tek ele alınıp çözüme kavuşturulmaktadır. Osmanlı Devleti’nde yöneticilik görevlerinde bulunmuş önemli bir edîb ve âlim olan Mirzâzâde Ahmed Neylî tarafından Türkçeye tercüme edilen bu kitap, İbn Arabî literatürüne önemli bir katkı sağlamanın yanında bu büyük ârif hakkındaki eleştirilere verilen cevapları görme, eserlerindeki tenkide açık fikir ve ifadeleri anlayıp değerlendirme hususunda bir hazırlık işlevi görecektir.
217.00 ₺